Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Sıkıca bir parka giymektir
Sana gel demek
Soğuk kuytular inadına
Yumruk sıkmak
Kavga vermektir
Kime
neye
neden
niçin
Sualler takılı kalırken gökyüzünde
Gözü kapalı adımlar atmak
Namlu namlu vurulmak
Ölümsüzlük şarabını kanmaktır
Yağmurları ıslatmaktır
Sana gel demek
Yağmur sineye düşende gel...
Yürek hayta hayta çoşanda gel...
Nikotinsiz geceleri aşındırmaktır
Sana gel demek
Pranga tutsaklığına başkaldırı
İsyanın i - sidir sana gel demek
Sevdanın tamamı
Köz körüklemek
Yangın yeri acıları boğmaktır
Yangınım İstanbul ‘u saranda gel...
İstanbul yangınıma gül verende gel...
Uykularım bölük pörçük
En hayırlı rüyalara dalmaktır
Sana gel demek
Kucaklamak bütün çocuklarını dünyanın
Irgat teri akması ak alından
Bahar vuslatıdır
Gül yüzün geceme değende gel...
Gülmeler kurşun olup yağanda gel...
sadece o hüzün kalır
Sen de anladın ki yapa-yalnızız
Buluşmamız yasak
Görüşmemiz uzak
Devrilmiş kadehler gibi
dönüyor başımız
Neylersin
Ah güzelim
İncinmiş bir sesi vardır yağmurun;
Yanaklarına vurduğunda hissedersin.
Ve bir veda sözcüğü
saçlarına
Titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
Bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
Bir film sahnesi gibi
Akar gider ayrılık
Neylersin
Biz zaten hiçbir romanda
Kendi hayatımıza rastlamadık.
Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
Ve bitin bulmacalar yarım bırakılmıştı.
Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
Oysa
tuttuğumuz balıkları bile
Yeniden denize bağışlamıştık.
Biz
hayata dair
Hiçbir yanlış yapmamıştık
Neylersin
Biz bu sonucu hak etmedik
Hayır etmedik
Ömrümüz bu talana lâyık değildi.
Bazen acı vurdu
bazen de yağmur
Hiç gülmedi yüzümüz
Hiç büyümedi gülümüz
Bizi yalnızca akşamlar kucakladı
Biliyorsun
Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz
Bir gün
bu öykünün sonuna gelince
Ansızın desem ki: hoşça kal canım!
Unutursun
Mecburen unutursun
Yıldızlar söner
bu aşk da biter!
Bazı gün hatırlayınca
sessizce ağlarız.
Neylersin
Ah bebeğim
ah .
Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının
Dudaklarına sızınca fark edersin.
İçindeki vurgun aşklar mezarlığında
Ayrılık
ölümden üste yazılınca
Gideni durdurmaya yetişmez sesin
Bir inme gibi
Dolanır bedeninde pişmanlıklar
Neylersin
Biz zaten hiçbir sinemaya
Tam vaktinde yetişemedik.
Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
Oysa Nuh'un gemisinde bile
Bize yer kalmamıştı.
Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı.
Neylersin
Biz bu aşkı sürdüremezdik
İnan
sürdüremezdik
Kalbimiz bu heyecana müsait değildi.
Bize hep acılar kaldı
bize hep yağmur
Unutmasan bile artık
Unutur gibi yapacaksın.
Ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda
O
Yolun yarısını
Henüz aşmıştı
Ben çoktan aştım
Teşekkürler Tanrım
Bu fazladan yıllara
Görmek varmış nasipte
Kırk sonrası baharı
Azmak değil sevmek bu
Sevmek daha bir sevmek
Tutmak uçup giden yaşamı
Yalnız değilim
Ben hiç yalnız olmadım
Elimde
Ekmek arası mavi deniz
Yüreğimde
Gene sen varsın
Telaş etme karınca
Sakin ol küçük kedi
Uyan utangaç çiçek
Elimdeki ekmek
Bu bahar
Hepimize yetecek
Sular uyuyorsa da var düşman kalleşliği
Her an tetikte durmak bahadırlık örneği
Başkasına gerek yok al atandan sen dersi
Yurda sahip çıkmaktır Cumhuriyet ilkesi
Yobazları çok olan ülke kalkınamazdı
Türk Milleti durumu baştan başa anladı
Hep beraber vurarak tehlikeyi atlattı
Türkiye’min üstünde Cumhuriyet ışığı
Dünya savaşlarında yedi düvel anlaştı
Boyunduruk az kalsın boynumda kalacaktı
Ruhumuza özgürlük ta ezelden kök saldı
Cumhuriyet harcını şehitlerimiz kardı
Fantezileri bırak büyük Atatürk’e bak
Derme çatma fikirle artık bir yana bırak
Dinime
vicdanıma tahakküm son bulacak
Cumhuriyet Bayramı Türkiye şahlanacak
Kim sevmezdi dünyada okumayı yazmayı?
Ulema okuyordu peki halk ne yapacaktı?
Bunu gören Atatürk bir kez daha şahlandı
Cumhuriyeti kuran nice Devrimler yazdı
Cumhuriyeti kuran Atam şimdi mezarda
Kemiği sızlamasın emaneti burada
Biz ona sahip çıktık işte Anadolu da
Al sancağım daima dalgalanır semada
Cumhuriyet kapısı açtık açık alınla
Uygar olmak kolaydır layıksan layıklığa
Cumhuriyet yolunu açtık Dumlupınar da
Tüm dünyaya duyurduk Başkentimiz Ankara
Her alanda atılım rejime çok yakıştı
Cumhuriyet sezgisi bütün Millet anladı
İlim irfan yuvası her noktaya ulaştı
Vatana Cumhuriyet Atamın armağanı
Düşmanı yenenlerin özgürlükte hakkıydı
Başlangıç Çanakkale sonu Dumlupınardı
Cumhuriyet ilkesi mermi ile yazıldı
Türkiyem hür kalacak bu bir tarih kaydıydı
Bu dünya cennet gibi hep birlikte olursak
Birlik dirlik ilkedir toplumca algılarsak
Emin ol arkadaşım bu Vatan şahlanacak
Cumhuriyet ilaçtır biz topluca durursak
Bir toplumda yok ise fikirler ve zikirler
Hemen içeri girer dışarıdan biriler
Birer
birer yıkılır kale gibi devletler
Ayakta kalacaktır Cumhuriyet bilenler
Vatanımdan içeri hiçbir düşman giremez
Bu Vatanın üstünde başka ocak tütemez
Dünya baki kaldıkça bayrağım yere düşmez
Cumhuriyet aşkını hiç kimse söndüremez
Onurlu Türk Milleti köle yaşayamazdı
Ondan sonra başladı özgürlük savaşları
Yaptığı savaşlarda bunu dünya anladı
Tüm dünyaya hediye Cumhuriyet Bayramı
Bayrağımın altında hür yaşamak hakkımdı
Refah
huzur adalet ülkemde taçlanmıştı
Tamah ile yurduma bir çok düşman saldırdı
Gafili parçalıyor Cumhuriyet kılıcı
Şu dünya yok olsa da Cumhuriyet olacak
Müreffeh Türkiye’min hep kalkanı kalacak
Kem gözle bakanları al Bayrağım yakacak
O yurdumun üstünde sönmeden parlayacak
Özlemlere doluyum
Ağlamaklara dolu
Ayrılıklara kapalı....
Yokluğuna açılacak
Takati yok perdelerimin.
Yeni hüzünlere
Çoktan kapattım kapıları.
Sayısını unuttum / gitmelerinin
Tekrar gitmek üzere / bana dönmelerinin.
Söyle!
Ben şu üç günlük ömre
Daha kaç ayrılık sığdırabilirim !
Söyledim ya / doluyum
Sattım ömrümün tüm koltuklarını
Her gece kapalı gişe.
Ama / sen
Gelmeyeceksen eğer
(Bir tek ona yerim var)
Yalnız bir hüzün alabilirim.
her dönemeçte soluklanıp
bakıyorum ardıma
doğumla – ölüm çemberinde
suya yazıyorum kendimi
birçok ben çıkarıyorum kendimden
sancılı bir doğumla
seyredalıyorum sonra onları
bazen ağlayıp
bazen coşarak
kendimle
yalnızlığımla oynuyorum
çocuksu bir sevinçle
dokunuyorum umutsuzluğun gözyaşlarına;
siliniyor
dingin bir suda görüyorum aksimi
suya yazıyorum kendimi
bir bulup
bir yitiriyorum
hüzünlerimi
sevinçlerimi
yarınlarımı
çakıl taşlarının esrarlı gözlerinde
bir bahar akşamında
yitik yaşamları soluyorum
durmadan
en onulmaz acıları demliyorum
kuytularımda
ölümü görüyorum burnumun dibinde;
burnumun direği sızlıyor
suya yazıyorum kendimi
azgın dalgalara çarpa çarpa
örseleyerek
acıtarak
kanatarak ruhumu
karışıyorum engin denizlere
sonra bir dağ sümbülü kokusunda
yaşamı karşılıyorum yeniden
binbir umutla
binbir umutla “MERHABA” diyorum
tüm güzelliklere
bir oğlan çocuğun kapkara gözlerinde
eritiyorum tüm acıları
tüm korkuları
keyifli bir şarkı mırıldanıyorum ardından
masmavi bir gökyüzüne
suya yazıyorum kendimi
rengârenk bir deniz kabuğunda geçiyorum
karşı kıyıya
demir atıyorum
sevginin
Bir namlu doğrulur yüreğe
Vurur acımaksızın
Puslu bir havada
Bir hayın kuytu uğrar yoluna yiğidimin
Bir kancık mayın ayağına dokunur
Yer patlar
Gök patlar
Can evi patlar / memleketimin
Ölüm öldürmez seni
Pusatlan heyy
Hasret alev alev yanar yiğidim
Tetik düşer gece kanar yiğidim
Naraların yayılır
Dağ dağ
ova ova
Sen düşersen
Şehir düşer
Sen düşersen
Can düşer
Sen düşersen
Memleket düşer
Sen düşersen oyy yiğidim
Ant olur haykırışın intikama
Şimşek çaksın
yağmur düşsün ant olsun
Yürek yansın
yürek pişsin ant olsun
Semadan süzülür ay yüzün
Duaya açılan ellerin dokunur
Gecemin kuytusuna
Mavzer sana yakışır yiğidim
Memleket kadar yüreğinle
Dağlara sal bakışını
Dağlar titresin
Türküler sana yakılır
Destanlar sende buluşur
Yüreğimi yüreğine kat
Vur karanlığı alnının şakağından
Kahpe suratlara sal bakışını
Çatılmış kaşlarından titresin hoyrat eller
Sevda sende gizli
Yarın sende yiğidim
Ölüm bir hayın duruş
Ölüm bedende yiğidim…
Söyler misin !
Hangi sevda bizimkisi kadar ışıl ışıl ve yıldızlıdır
On üzerinden On veriyorum sana.
Söyler misin !
Hangi aşk
bizimkisi kadar saf ve berraktır
İçinde arındığım şadırvandan içiyorum
kana kana
Söyler misin !
Hangi sevda bizimkisi kadar dayanır
bu zalim dalgalara
Ve çile çekercesine kapanır
kapanır da karanlıklara
Sonra gün ışımasın diye yalvarır tanrısına.
Söyler misin !
Kimin aşkı büyüktü bizimkinden !
Diyorumki benim aşkım şimdi kapkara
bir karasevda !
Artık ne hanlara sığıyor ne kervansaraylara
Sen
benim sevdam daha büyük diyorsun
Dağlar kadar büyük
Sen
benim aşkım kabına sığmıyor diyorsun
Diyorsun ya !
Trenlere
vapurlara
alanlara sığmaz benimkisi
Diyorsun !
Ve bir gün bir tren sallantısı
Bir düdük... bir veda
Bir de sıkılmadan mendil salla diyorsun
N'olur mendil salla !
Söyler misin !
Kim inanır böylesi bir aşka !
Aferin valla ! Aferin kız !
On üzerinden On veriyorum sana.
I
Şu an
Huzurlu bir sessizlik olsa da evde
İçimdeki sızıya çare bulamıyorum...
Harpten çıkmış gibiyim.
Bir şeyler sende kaldı
Umut gibi...
Sevda gibi...
Kendimi hayata geçiremiyorum.....
II
Derdim yok aslında
Çok oldu acıyı da süpüreli.....
O halde neden böyleyim ben?
Bir şeyler eksik sürekli...
Sol yanımda insanın sinirini bozan
Bir soğuma hissediyorum.
Hatalarım o anda başlıyor.
Yalnızım ya bu aralar?
Seni sevdiğimi zannediyorum.....
III
Bir el çekip alsa beni
“Gel
gidelim burdan” dese...
inan ki durmam.
Arkama bakmam bile...
Bir el lazım bana...
Bir çift göz...
Ve bir ses;
Her daim yankısı kulağımda...
Aradığım sen değilsin
Sende unuttuklarım aslında.....
IV
Sen bu satırlardan habersiz uyurken
Benim geceyi yoruyor olmam
Saçmalıktan başka bir şey değil...
O halde
İkimizden birisi yanılgıda?
Ya da
Şimdilik –elele- yanılıyoruz?
Bu denklem çözülecek birgün.....
İyi uykular sana...
V
Gecenin üçü...
Son sigaram....
Kapan gitsin artık
Kör olası yaram...
Ya önce sen vardın yürek olarak içimde
Ya da aşk vardı önce
Gelip içimde kestiğin
Hatırlamıyorum...
Ben imkansıza dudak bükerdim
Sense halime gülerdin...
Olsun! O günlerde ben
Biraz mutlu biraz umutlu
Biraz içliydim
Doğrusu en çok da
Kelebeklerin kanadına işlediğin
Aşkından dertliydim...
Ama o zamanlar
Güneş ekilip yıldız biçilen
Zamanlardı
Aşk dediğin belki de
Geceye veda etmeyen bir ay’dı...
Türküler saklardın derinlerinde
Sazından kaçak...
Bilmezdin.
Ben görürdüm duyardım da
Sen bir kez olsun söylemezdin
Korkularını zaten
Kimselere vermezdin...
Ve böylece
Sen yağmura
Yağmur benim gözlerime hasret
Yaşardık...
Heyhat!
Hep ama hep
O imkansıza takıldın da sen
Ve belki de bu yüzden
Aşk gelip bizi sarsınca yüreklerimizden:
Ben ağlardım gözlerim gülerdi...
Sen gülerdin gözlerin susardı...
Şimdi ben
O zamanların renklerini unuttum.
Belki mavi belki sarı belki aktı...
Hatırladığım tek şey
Güneşle yıldız arkadaştı...
Bilenler bilirdi
Çok sevmiştik biz
Çok!
Ben gönlümden
Sen dilinden...
Ben unutsam da şimdi
Sen hatırlarsın.
Sesinde ufacık bir hüzün olsa
Ya da acıtan bir özlem gözlerinde
Bembeyaz gecelerinde gelirdim sana bu şehrin...
Gelirdim...Gönlümden...
Ve sen
“Hoş geldin" derdin
Dilinden....
Kocaman bir çocuktum o zamanlar
Belli!
Dil nedir
gönül ne?
Anlamını bildiğim
Şüpheli!
Şimdi söyle bana!
Kaldıysa geriye ne kaldı?
Tek tarafı hesaplı bir sevda
Niyeti bozuk bir dava
Bir de
Sadece dağlara caka satan bir sema...
Ama ben bunların hepsini sevdim.
Şaşacak bir şey yok!
Dedim ya... Ben
Güneş ekilip
yıldız biçilen zamanlardan geldim...
Sonraları
Belki de hiç gülmedim
Ve sen
Kelebeklerin ömrünün üç gün olduğunu
Hiç bilmedin!
Gözlerinde müebbeti istiyorum
En acımasız mahkemelerde yargılasınlar beni.
Bedenimden yüreğimi söküp
Yüreğinde nefes almak olsun suçum.
Son isteğim;
Darağacım
Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşayamam!"
Yaşarsın karıcığım
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın
kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı
siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzım'a!
Ben
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli
altın renkli
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al
tuttu bacağımın siyatik ağrısı
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.