O'na de ki ;

Feronia

Bayan Üye
Hayat ; Bir Düş'ten İbarettir



Frekansını kaybetmiş bir radyonun cızırtısında
Beraber ve solo yalanlara gizlenmişti
Yalnızlığın karantinasındaki ayrılık şarkısı



Ki, bilirim içi boş çıkacak, kabuğu soyulmamış hayallerin
Çünkü hiçbir kelime avcısı Şair tarif edemiyordu güzelliğini
Ve sonunda hasrete vurdum kendimi!



İçtiğim şarap değil, uzat kadehini hasret doldurayım



Yok Yok Ağlamıyorum
Bir sevdanın sahra kesesindeki çöl yağmuru yaktı gözlerimi
Alıp gidiyorum işte
Felçli fikirlerimin neden olduğu dudaklarımdan düşmeyen sözlerimi



Her tohum bahar gelince toprağı güneşle aldatır!



Sen de gideceksin biliyorum, bu şiire yakışsa da güzelliğin
Boş ver!
Bırak okumasın hiç kimse, içimde kalsın özelliğin



Tat vermiyor kainat
Sensiz Mehtabı seyretmek de neymiş huzura siftahsız gecelerde!
Sus söyleme!
Ben, yine de sen olurum kağıda dökülmemiş hecelerde​
 
---> O'na de ki ;

Anlam veremezsin çoğu zaman bu yaşadığın..
Yaşamak zorunda oldugun şeye..
Muhtacsındır,mecbursundur hep biri ya da birilerine..
Nedenini bilmezsin ama durduk yere dolar gözlerin bazen...
Çok komik bir anda gülen yüzlere inat akar yaşlar senin gözünden bir bir kimi zamanın
yüreğinin tam da ortasına...
İşte o an..O an anlarsın kelimelerin artık anlamını yitirdiğini.
Yaşamanın sadece nefes alıp vermek oldugunu..
Ölümünse hayal..Sonrasının da mechul oldugunu..
Çnkü bilirsin
''Sen ne zaman iyi bir insan oldun ki?''...
Gitmek istersin,yaşadığın şehri terk etmek,en yakınlarının bile bir
daha asırlarca suratını görmemek...
Yasaklarsın kendine onun ismini,bedenini,nefesini...
Gözünün üzerindeki o lekeyi bile unutursun.
Unutmaya and içersin.Yaparsan ya da basarmışsan ne ala...
Hayat sana birşeyler öğretmiş demektir belki de...
''Belkiler ve keşkeler... '' Etrafımızdakiler hep belki der önce..
Bazen olumlu,bazen olumsuzlardan olurlar..
Önceleri sende belki'cilerdensindir aslında hatırlasana.!
Sonra mı ? Sonra umutlar bir bir tükenir..
'Umudunu kaybetme,kaybedersen yaşayamazsın''
klişelerine rağmen artık içinde umudun bir karşılığı yoktur...
Umut...
Çoktan ceketini alıp çıkmış bir sevgili..
Yada koskoca okyanusta batmakta olan bir sandal misali..
İşte o zaman Keşke demeye başlarsın..
Keşke gitmeseydi o sevgili.Keşke okyanus olmasaydı o su birikintisi...
Keşke sen..
Keşke ben..
Hayat...
Mecburiyetler şehri,istanbul'un sonbaharı,gece basını yastığa
koyduğunda gözünden damlayan o tane...
Nefret,kin,acı,özlem,çaresizlik...
En zoru,en can yakıcı sıfatı da çaresizlik...
Çaresizlik..
Çaresizlik...
Bugünü böyle yaşıyorsan dünü düşün..Dün nasıldım?..
Nasıl olmalıydım ki bugün bu haldeyim..?
Dünde bu haldeysem o zaman ondan da öncesini düşün...
Düşün ki artık hayat sana da,bana da,ona da oyun oynamasın.Düşünki
hayat seni sırf sen olduğun için cezalandırmasın artık..
Düşün ki artık
anla bu mecburiyeti..
Mecburiyetler şehri...
 
---> O'na de ki ;

Yemek de boş, içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.

Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.

Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.

Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.

Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.

Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.

Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.

Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.

Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.

Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.

Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.

Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.

Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.

Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.

Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.

Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI.....
CAN YUCEL
 
---> O'na de ki ;

Hiç Yazılmamış Bir Şiir Gibisin

Kulaklarım adını hiç duymamış
Ve hiç tekrar etmemiş, isminin ilk hecesini,
Yalçın kayalarda akislenen seda gibi
Düşün ki,
Düşüncelerimde hiç olmamışsın sen
Uğultusu avuçlarımda kalan rüzgar gibi geçmişsin.
Ay ışığına hasret yakamozlarının vuslatıymış,
Tam yerine ve tan yerine vuran o umutlarının gölgesi...
Düşün ki,
Bir sigara içimlik vakitmişsin,
Ciğerime ecza diye dolan
Ya da uğrak bir, giderlemeyen efkâr kahvehanesi...
Düşün ki,
Bardakta eriyen; ebediyen beklemekmiş, şeker sanılan
Kırık bir sandalyeymiş umutlarımı yasladığım...
Düşün ki,
Bir uçurum dibiymiş, bakışlarındaki o mana
Oyuncaksız kalmasıymış bir çoçuğun
Ya da bir annenin yavrusuna hasreti...
Düşün ki,
Yanık bir Anadolu türküsüymüşsün,
Çeşme başındaki güzel kızlara inat
Ve inat, gurbetin tüm güzelliklerine...
Düşün ki,
Gam yüklü duvarda asi, kırık bir aynaymışsın
Hep yarım, hep eksik, hep mahçup..
Ayna karşısında kırık bir bakış,
Kaybolan diğer yarısındaki tılsım..
Bir yağmur olmuşsun
Ve tanelerin düşermiş pembe düşlerimin düştüğü yere..
Düşün ki, bir orada bir burada
Bir gurbette bir sılada
İsminin yalın, yanlızlığımın çoğul halinde..
Ve arkasına saklanmış binlerce yürek
O binlerce yürekten düşen..Tek bir düş
Ve ılık bir nefesinde üşümüş...
Düşün ki,
Uzak hatıralarım kalmış sende
Tek kişilik bir oyun
Gurbete bir tren bileti
Ya da yarası,
Yarısından büyük olan yırtık bir resim...
Düşün ki,
Hiç olmamış
Hiç çalınmamış bir beste
Hiç tadılmamış bir zehir,
Düşün ki,
Hiç yazılmamış bir şiir...
 
---> O'na de ki ;

Aşkmeran'dan

Uyandığımda
Alnımı karışlıyor gibiydi yalnızlık,bir Hadisle..
Hadsiz iniltileri güldürüyor
Yalnızlık sebeplerini kırbaçlıyordu acemi bir iblis
İrkildim,aramızdaki meridyen endamını yitirdi..

Cennete gidemeyecek kadar uzak bir kentteydim
Ve kirpiklerimden çekiyordu Hades
Di'li di'li gömüyordu anıları,geçmişin toprağına..

Ütüsü bozuluyordu en özenilmiş anlarımın,basınca benden geçmişin toprağına
Sevmek gibi örneğin
Beklemek gibi mesela
Tarihi soykırımların sayısı artıyordu yeryüzünde o gece..
Kırıyordu kursağım hevesimin yumruğuyla soyadımdaki iki sesli harfi
Ecdadından siliniyordu yirmi dokuz kez kurşun bir kalem,çabuk büyüyordu acı ve aniydi tenimin kâbus gördüğüm zamanlardaki terleme süreci..

Uyuya kaldığımda
Aklıma kelepçe takıyor gibiydi geçmiş sürgünü bir hapishane
Halsiz dünsel hadiseleri yeriyor
Karanlığı hırpalıyordu usta bir iblis
‘‘Hadi sene’’ diyen bir sesle irkildim,aramızdaki saat eşkâlini yitirdi..

Cehenneme yürüyerek de gidilebilirdi bu kentten
Saçlarımdan çekiyorken bu kez Hades
Orağıyla mezar kazdı
Tıka basa gömdü sonra Azrail beni,
Giderken son,gelirken ilk bastığın o toprağa..

Sanırım toprak kaymasıydım
Yıldız kaydırağı bir gece yarısında
Yaprak düşmesi kadar başıboş
Gözbebeğimi bir camii avlusuna bırakan
Ezandan birkaç dakika önceyi fırsat kollayanın sevdalısıydım..

Yüzyıllar yüzümü astı
Bir yalnızın yaşadığı ev gibiydik artık seninle
İki ayrı yüz ıslanmıyordu lavaboda
Kurulanmıyordu eller aynı havluyla
Bir dev gibiydi aramızdaki mesafe mesela
Bastığı yerden artık şiddetli ve korkunç sesler getiriyordu..


Yüzyıl önce
Bugün gibi
Hatırımda
Şiir kıtaları kıt kanaat bir saltanatı sürmeye başladı
Kırık kanatlarla da uçmayı öğrendi ölü serçeler..

Kırk haramilerin eşkıyalığında
Kaza süsleri kayboldu..

Ölüler birbirini kıskanmıyor
Kış kanmıyor sıcağın vefasına
Resmi kayıtlara ‘‘geçmiş’’ diye geçmişti o gece,dün.

Ve yaramdaki salgından haberdar değilmiş gibiydi ömrüm..

Bütün uykuların sersemi bendim
Sendeki kör bir mahmurluktu..
Alaca ve çıyan rüyalar görürdüm biliyorsun
İki gözün şahitti..

Yüzyıl öncem kadar bölücü
Gece kan
Gece kir
Gece kum
Ay güneşi kirletir
Bu yüzden hep gün gecikir..

Biri, kir olur elimin mürekkepten
Birikir kapı koluna diğeri,dışımda tuttuğum birisinin gelişini özlerken..

Sonra yine bir sulu yara açılır nabız yerimde
Hades,kör müyüm diye ışık tutar gözlerime
Uyuma der,karanlık serper iblis üzerime anıların açmazından..

Sokak çıkmazında lades kemiğimi kırar aşk
Işık ve karanlık sahiplenir gölgemi,saçlarının sızdığı duvarların bedeninde kalırım
Dibine kadar düşerim düşlerimin
Tam ağzıma kadar doluyum
Aklım ermiyor,hala ham..

Biliyorsun
Aklımda uykum gibidir
Kaçabilir ya da gelebilir..
Kaçınabilir bir rüyadan
Uyanabilir bir şiir kafiyesi masaldan..


Dudaklarının arasına al beni
Hades gitti az önce
Sesini kes yüzümde
Bir sigara kadar bağımlı kal
İşin bitince söndürüp atacak kadar bencilce
Dudaklarının arasına al beni..
Ciğerini delene dek kemir nefesimi
Dişlerinin arasında gezdir
Hades gelmeden
Gel
Dudaklarının arasına al beni..

Fesat sözler dizdim ardı ardına
Ardı bozkır bir karaya
Ve karalar basınca zemheri vakti gırtlağa
Çilehanelerde yatalak
Yalanların çöllerinde kutsanarak kaldım
Öyle ki her acıyı senden sanarak,ben başıma..

O’nlar
Kimsem yoktu biliyorsunuz
Varlığım kimsesizdi
Hades ve iblis
İçinizden birisinin yoluna düşmedim diye dışladınız
Dışınızda kaldım diye içinize almadınız
Göremediniz iç yüzümü
O birisi ya siz olsaydınız?
Hanginiz pıhtıları iskele etmiş kanlı bir denizden yar yüzü görmek uğruna yüzdünüz?

Yüz yıldır yüzüyorum ve biliyorum yetmedi
Yüz yıldır yüzüyorum derimi ve kazıyorum benliğimi
Yıllar canidir ki ben felçliyim el’den aşağım tutmuyor
Uykum da bu yüzden firari
Uykum kan
Uykum kir
Uykum kum
Hepsini gözlerime kaçır
Gel dudaklarının arasında salla beni
Uyurum belki..

Sus deyip sustu
Dur deyip durmayan ve giden
Gelip giderken tökezleten
Sallanırken düşer miyim endişesi gibi
Ölürken dirilmenin mucizevî beklentisi kadar düşsel
Delil yetersizliğiyle yetinen
Kendi aklının dar geliriyle geçinen kimlik kadar gerekli bir kadın..

İşte bu yüzden
Eşidir kan,yaranın
Bir gün mutlak kabukla aldatılan..

Kan yaranın kusma durumudur,
Öyle ki tüm yaralar kan kusar
''Beni kan tutar'' diyen bir yaraya denk gelemezsiniz
Kan tutmaz yarayı,akar
Pıhtıdır yaranın tek yoldaşı, sargıdan önce yarayı kendisi sarar..

Kan yaranın ağlama durumudur
Öyle ki tüm yaralar kan ağlar..

Yara,izinin ceddidir ve geçmeyen bir geçmiş kadar ciddidir..
Dün, an’ladığındır,gider anlamadan üzerine gün örttükçe
Ki gün gelir birlikte içilen şaraplar bile bir şarapnel parçası kadar can acıtabilir böylece..

Geçmiş, geçmeyen yaraların tekil adıdır..
Akar
Ağlar
Kusar
Kabuk olur bağlar
Sulanır göz göz,bunu en iyi gözü ardında kalanlar anlar..

Yüzyıldır kirpiklerimden çekiştiren Hadesten
Uzaktaki cennet ve yanı başımdaki cehennem arafından
Aklıma asılı kalmış hadisten düşen sözlerden
İrkildiğim sesten
Kırbaç vuran iblisten bir adım öteye gidemem..

Bu kan
Bu kir
Bu kum
Yüz yıllarım
Kaçan aklım
Gelmeyen uykum anlasın artık;

Biz,
Aşk ile yürek kanseri
Yara ile ten veremiydik..

Tanrı ikimizi hep çok sevdi
Çünkü ölecektik..

Geçmiş,
Suç aleti oluyor bu kadar uzun ve yalnız düşününce
Dudaklarının arasına al beni..


Geçme..
 
---> O'na de ki ;

Sana uyandım

Bu gecede sensizliğe koydum başımı.
Sağ kolumda uyuyup,
Sol kolumda uyanmak istedim sana.
Davet gönderdim rüyalarına en renklisinden,
Nazlanırda gelmezsin diye,
Gül yaprakları döktüm düşlerinin üzerine
Dikenlerini temizledim,
Batmasın…
Acıyıp kanamasın yüreğin diye.

Saat sıfır otuz üçü gösteriyor işte,
Bu gecede,
Kolunun yerine başımı koydum sensizliğe.
Geldim işte burada,
Yanındayım demesen de,
Bak yine yokluğuna dalmak üzereyim,
Kabuslarla ağaran tan yerin de.
Çaresizce,
Sana uyandım sabahın ilk saatlerinde.
 
---> O'na de ki ;

İÇİNDEKİ YARAYA DOKUN
...

ey içimin kıyılarını
gecenin karanlığında
dövüp duran dalga
seni kendim kadar tanıyorum işte
beni yanlış yerlerde arama sakın
içindeki yaraya dokun
en kimsesiz saatlerinde


ben seni ne zaman düşünsem
eğilip dizlerimdeki yara izinden öpüyorum



(…)


aynı çağın gölgesinden
vurulmuş ve hüzünlüyüz biz
bu yüzden birbirine karışır ırmaklarımız
pusulasını yitirmiştir sular
kararsız ve kızıl akar biraz
bazen dinlenir ama hep akar...


nilgün gürbüz
 
---> O'na de ki ;

Aglayan sen uzaklarda bir yerde
sen yüreğimde ...
yüreğimin gitmediği şehrinde...

bense kırgın ve dargın....
bir yanı ıslak
ve eksik
ağlayan şiirler yazıyorum sana..
kalmışken gerinde........
Yutkunuşumda boğuyorum hıçkırıklarımı....
yüreğimin vurgun yemiş yerinde....

sis çöküyor gidişinle şehrine..
mezarım oluyor şehrin..
.kapanıyor gözleri...
sönüyor ışıkları...çöküyor üzerime...
karanlık parselliyor gecemi....
karanlık parselerken gecemi....
dışarda umursamaz bir rüzgar..
sensizliğe kayan bir akşam....
sense bırakıpta beni olmadığın şehrinde...
düğümleyip gözlerime son bakışı..
usulca yağan bir yağmur...
ve seni almış bir fırtına..
kapılmışsın rüzgarına ...
gidiyorsun...
gidiyorsun uçurumun kollarına....

bense kal diyemiyorum sana....
kal öylece..
bir kac dakka...
sessizce..
yada gitme...


dokunma diyemiyorum sana....
dokunma gözlerime ...
gözlerimde kalan bir kac damla ömrüne..

yüreğime attığım haykırışlar...
faydası yok yalvarışlar...
söyleyemediklerim dilimde kayıp..
hayata yenilmiş duygular....
susuyorum...
ecelim tutmuş elimi..
sus vurmuş dilimi...
bense yeraltında
müstakil topraklara kuruyorum evimi..
toprak sarıyor bedenimi...
üşüyorum


oysa ben üşümem vefasız ...ben üşümem biliyorsun....üşüyorsam eger ya sen gidiyorsun ..ya ben ölüyorum ...biliyorsun....
 
---> O'na de ki ;

Sureti Dönüşümsüz Suretler

Sureti dönüşümsüz akşamların
Uzak bir sesi
Sur'dan kopma bir figan
İbadete kamil yalnızlık

Firari kentlerin
Sokak kedisi azgınlığında
Ve sönmeler ateşin bentlerinde

Birinci perde

Oyuncular kıyamda
Makyöz kaçışta
Dekor eslerde
Rol geceye gebe
Düş sineye

Hudutsuz mekanların, kapısız odaları ulu orta
Çürük bir koku
Boğuk nefes
Ürkek gece
Yok oluşluk...

İkinci perde

Kleopetra sahnede
Boylu boyunca uzanmış
Bir yarım elma kül kedisinden kalma
Ah'ın işlemeli örtüleri can üstü
Bir diriliş busesi
Varlık...

Üçüncü perde

Başrol suretler sahnede
Uzun bir siren
Koca bir düzlük
Göz kamaştıran şavk
Şavka inat karanlık
Ve son
Kıyam/et

Ölüme sevda türküleri çalar Sur
Solar gün
Akar hece semanın mavisinden
İbrik ibrik omuzlara sal

Arafta bir garip çaba
Sureti dönüşümsüz suretler
Elveda!..


Duru Cansuyu
 
---> O'na de ki ;

Birgün Seni yazacağım

Biliyor musun?
birgün seni yazacağım Seni yazmak kolay sanma
Bende ki seni yazmak çok zor
Yüreğime ayna tutup baktığım da
Göreceğin alevle kor
İşte içimi yakan ayrılık
sonu olmayan sevgi
Üstünü örtemediğim sen varsın derinlerde
Ömrüm sen kokuyor
Gözlerimde sen,
Sesimde nefesimde sen
Nasıl yazsam seni zaten yazılmışsın
Bütün benliğimde varsın silmek imkansız
Bir gün seni yazacağım,
Gönül kalemimle
Çıkmayan silinmeyen sevgimle tüm dünya okumalı
İşte o zaman dünya öğrenecek bendeki seni
Uzat ellerini tut bırakma sendeki beni
 
---> O'na de ki ;

Hüzünlü Saatlerim


Yinemi dönüyorum hüzünlü saatlere? Oysa geceye beş kala
çağırışlarını duymuştum Belki sensindir diye bir umut kapladı içimi
Nafile, sana uzanan bütün yollar kapalı öğrendim, evet geç de olsa
öğrendim bunu Çok geç olsa da

Uzaklardan bir ses olmak istedi bir dostum, uzaklardan bir el
Üşüme diye Olamadı, olamazdı, yokluğun her şeyden daha soğuktu
Yokluğun soğuk, yokluğun buz gibi

Hani; öyle üşürsün ki, artık hiç bir şey hissetmez uzuvların,
uyuşur kalır da manâsız bir donukluğun çizgileri oluşur, ardından
bir kabuk içindeki parçalanmayı döker, ezip de geçer tüm bedenini,
acısı en derinden gelir de yakar her yerini

İşte ben de öyle üşüdüm gece yarısını beş geçe
Manâsız buluyorum sanki artık her şeyi

Sevgi deseler sadece bir iç çekebilirim,
sonra gülüp geçerim gibi geliyor

Aşkı sorsalar, aynı dili mi konuşuyoruz diye
anlamsızca bakabilirim gözlerine

Anlatın derim durmayın, bırakın tüm şiirleri, şarkıları, masalları

Dokunabilir miyim aşka, dokunabilir miyim ellerimle diye sorarım,
geçer mi üşümesi yüreğimin, geçer mi üşümesi içimin

Aşk dediğiniz şey gelince ansızın, anlar mı beni aşkla gelen,
beni ben oldugum için mi, kendi var ettigi için mi ister
Varolanlara, benden kalanlara hoş geldin mi der,
yoksa bir iki zaman sonra herkes gibi o da mı çekip gider

Bakışlarım dondu sanki, yüreğim donunca Nasıl da manasız
bakıyorum etrafa Görmesin istiyorum hiç kimse gözlerimi,
görmesin hiç kimse hüzün tanelerimi

Susuyorum artık derin derin Nasıl da konuşmak istiyorum oysa
Saatlerce susmadan konuşmak istiyorum Tüm biriktirdiklerimi
en başından başlayıp sonuna kadar anlatmak istiyorum
Anlatmak yetmez biliyorum, anlaşılmak da istiyorum

Bir el istiyorum başımda
Saçlarıma dokunsun istiyorum, tüm bedenimden söküp alsın
yalnızlığımı tılsımıyla Bir el istiyorum dokunsun saçlarıma
yumuşacık ve alsın tüm donuklukları usulca

Bir göz istiyorum gözlerimde
Anlamsız bakan gözlerimin içini görsün, hâlâ arkalarda kalmış
ışık huzmelerinin içine dalsın, çıkarsın tüm umutlarımı
eski sandığın içinden, açsın da ışığı ile umut olsun yollarıma,
yolum olsun yordamım olsun istiyorum

Bir omuz istiyorum
Başımı yaslayıp uzun uzun ağlayabileceğim Yıllardır biriktirdiğim
hüzün tanelerini tek tek dökebileceğim bir omuz istiyorum
Ona yaslanınca her şeyi unutmak istiyorum, sıcacık olmak
İçimi huzur kaplasın istiyorum, hiç konuşmadan saatlerce
orada kalmak, hiç konuşmadan anlaşılabilmek istiyorum

Biliyorum, ne de çok sey istiyorum
Bunların sadece puslu bir hayal olduğunu da biliyorum

Seni bende var edişimi, aslında sadece bende olduğunu,
aslında sadece bir hayal olduğunu çok iyi biliyorum

Ama yine de seni çok özlüyorum,
yine de çok üşüyorum, ve yine de seni istiyorum

Ben, hüzünlerime geri dönüyorum

!!!
 
---> O'na de ki ;

Ve Bir Damla Daha

Sabrın son demlerini yudumladığı anlardan biriydi Göz kapaklarıma ağır gelen ve kirpiklerimde sallanan bir damla yaşın acısını ölçüyordu yüreği
Beklentilerin yanında kaçıp giden umutların ayak sesleri yükseliyordu geceye Yıldızlardan habersiz gezinen ay’ a inat
tenhalığın alası kol geziyordu
Tepemde koca bir bulutun gölgesi ve rengi de siyahtan daha beterdi Önümü kapatmış gözlerimdeki feri çalmış gibi dört yanımı esir almıştı
Hangi gerçeğin yada hangi rüyanın kolları sarmıştı beni merak konusu
Hayatı inadına yaşayan ben kimin gözünden düşmüştüm böyle Avuçlarımdaki terlemenin sonu neyere kadar gidecekti sabırsızlıkla bekliyordum
Derken kulaklarım çinladı Aklımdan hiç çıkmayan yüreğin geldi bir anda odama Misafir ettim onu her zaman ki koltuğuna Takıldım sonra da herşey güzel de gecenin sabahlamaya yüz tutmuş saatlerinden nerden aklına düşmüştüm Bak yine telaşlandırdın beni kömür gözlüm hayırdır inşAllah
Oysa ki nasıl bırakmıştım seni bilinmezin yollarına hala aklımda Vedayı istemeyen yüreğin bensizliği nasıl yaşıyordu bu zaman aralığında Kaçtığının korkusu ne olarak düşüyordu gününe Merak ediyorum seniYüzündeki tebessümü ellerinin sıcağını ve bakışlarındaki gizemi Hala hayallerde kalan bir gerçeğin kahramanı yüreğim/izKaynakwh webhatti.com:
Acabalarım birikiyor her saat bunu günlere bölmek hiç aklımın işi değil biliyormusunGittikçe büyüyen bir yara gibi geleceğime düşmüşken nasıl olacaktı bu nasıl
Neyse; hayat neyi yaşatırsa bende yaşamaya mecburum
Her gün bir umutla uyanmanın zevkini hiç bir şeye değişmem Ne kadar yanımda olmasan da ne kadar kader bize pusu kursa da ben yitirmediğim hayallerimle sendeyim
Aklıma düştükçe hevesle beklediğim kömür gözlerin gecelerime kaçamak sızan senli düşlerin izi hep bir yanımda Sabahlarımda zorla yatağından kazıdığım bedenim öyle alışmış ki yokluğuna varlığını düşünmek bile zor geliyor bana
Nerden nereye gelmişim böyle
Bir damla yaş sürükleyip götürmüş sensizliğin senli yanına baksana Kaynakwh webhatti.com:

Gelecek ve geçmiş birbirinden hesap sorarmışçasına savaşta Varlığına inanan yanım yokluğunu hissettiren gerçeğe kurşun sıkıyor her defasında
Ne yapmalıyım peki soruyorum sana Uzağımda kalan seni hangi kefe’nin içine kormalı yada ortalığa salmalıyım
Hadi ! uzat ellerini gitmemecesine Sığındığım limanım olsun kolların ve sıkıca sar dünlerin izleri silinsin sevdanla her mevsim sende son bulsun bizde biriksin her dafasında olmaz mı?
Bedava bir hayal kurdum senden habersiz tıpkı bir zamanların kapında bıraktıkları gibi
Hadi ! bir kez daha süzülmesin yaş gözümden gönlümüze değecek kalbimizden geçecek bir köprü kur aramıza
umutla aşkla ve bizimle
 
---> O'na de ki ;

Beni ta kalbimden vurdu gidişin,
Bütün umutlarım ağır yaralı.
Aklımdan çıkmıyor veda edişin,
Bütün duygularım ağır yaralı.

Aşkımız verirken en son nefesi,
Yıkıldı gönlümün sevda kalesi,
Sırtımda sanki bir bıçak darbesi,
Bütün anılarım ağır yaralı.

Dünyayı başıma yıkmışçasına,
Bağrıma kurşunlar sıkmışçasına,
Sanki bir savaştan çıkmışçasına,
Bütün anılarım ağır yaralı...

Ahmet Selçuk ilkan
 
---> O'na de ki ;

"Haydi güzeL GözLüm GüLümse.."


Anlayamayacagin o kadar sey varki aslinda,
Hiç birisi seni avutmayacak biliyorum..
Senin anlam veremeyeceginden degil bitanem,
Benim anlatamayacagim seyler aslinda...



Hissetmektir yasamak..
Bir an'i , bir hatirayi,bir sevgiliyi canlandirir aklin..
Yine ve yeniden yasanır istedigin an..
Ama hep bugündür asil olan...



Dön biraz gerilere ve herseyi basa sar
Içindekileri koy bir tozlu rafa..
Bak bakalım ne kadar anlam kalacak
Dene istersen birde,hangi kalanlar sana anlam katacak...



Tüm yasananlari bugüne tasiyan yürektir...
Tozlu raflari birer birer doldursanda içindekilerle,
Bütün geçmisi esir etsende,
Bir yürek alir getirir,tutar elinden götürür maziye...



Ben senin anlayamayacagin bisey yasatmadim sana,
Sende olan ne varsa,onlardi beni sana anlatan...
Birtek gülüsün anlatabiliyorsa tüm masumiyeti,
Bir keskin sözün devirir inan bana bu yüregi



Haydi güzel gözlüm gülümse...
Benden kucak dolusu sevgiler dolsun güzel yüregine...
Çok sevdigin sarki misali takilayim hep diline,
Herzaman kosar gelirim sana,yeterki sen iste...
 
---> O'na de ki ;

Ben zaten hiç gitmedim ki
Hep seninleydim
Yanında olmamak demek
Seninle olmamam demek değil ki
Senin gölgendim hep

İçindeydim sen anlamadın
Hoşçakal mı
Vedalar kandırmaz beni
Gidene veda edilmez ki
Sevenler veda etmez ki
Uzakta olmam neyi değiştirir ki
Sevgini azaltmaz seni bende yüceltir
İçimdeki seni hiç bırakmadım
Hep benim dedim
Vedalar korkutmaz beni..
 
---> O'na de ki ;

Sessizliğin Sesi

Suskunluğun misafiri olmaktan haz alıyor yüreğim!
Musalla taşındaki cesedin suskunluğu kadar suskunum!
Konuşmalara küstüm! Gemilerim artık kendime yol alıyor.
Her zaman her yerde her istenileni anlatamıyorum.


Kime, neyi, nasıl ispatlayacaksın! o halde suskunluğun elini tutuyorum.
Merhem tutmaz öyle yaralarım var ki! Konuşamıyorum…
İçime atıp susuyorum.
Kurşun geçmez şartlanmış beyinlere söz geçiremiyorum.
Sayfalarca susuyorum.

Kelimelerimin dinlenmeye en çok muhtaç olduğu anlarda,
Beni anlayacak bana derman olacak birini aradığımda,
O çok (boş) konuşanlar kaçıyor.
Sokağımın gece yarısı suskunluğa terk edildiği gibi,

Bende yüreğimi suskunluğun kucağına bırakıyorum
Konuştuğum zaman mahkûm,
Sustuğum zaman zanlı muamelesi görüyorum.
Ne yapacaksın, kime gideceksin…
Anlamsız konuşmalardan kendime sığınıyorum
Zor olanı tercih ettim sustum…

Boğazıma dizilmiş sözcükleri söylemeden, haykıramadan, içime atarak…
Bir bilseler susan birinin gözlerinde çuvallar dolusu kelime olduğunu,
Ve yine bir bilseler söz tükenmişse en güzel cevabın susmak olduğunu…

Tarif edemediğim acıları,
Hayal kırıklıklarımı susuşlarımla örtüyorum.
Yüreğimin en ücra köşelerine inen zehirli oklardan
Canım çok yandı!
Konuşursam;

Kırmaktan, kırılmaktan
Gözyaşlarımı tutamamaktan
Kelimeleri yan yana getirememekten
Yaralı kelimeler sunmaktan korkuyorum.

Geri alınmayacak kelimeler adına; ağzımın sürgüsünü çektim!
Şuan boğazımda düğümlenen kelimeleri çarmıha germekle meşgulüm
Sustum…

Ben sustukça suskunluğumun üstüne düşman gibi sözcükler yağsa da
İncitseler de beni, artık vakit susma vaktidir

Korkup kaçtı,
Suçunu kabul etti,
Haksız olduğunu kabullendi diyecekler…
Desinler… Dudağım mühürlü!

Duygularım susuşlarımda saklı kalacak.
Yıllardır biriktirdiğim hiç kullanılmamış kelimelerimi
Devren satılığa çıkarıyorum. İlan verdim!
Alan olmazsa kalbimin morgunda biriktireceğim...


Sahi, her susan haksız mıdır?
Belki de her Suskunluğun arka planında ciltler dolusu anlamlar vardır.
Kim bilir!
Ve bir gün Söylenmemiş cümlelerimi zulama koyup gideceğim bu şehirden
Varsın kaçtı desinler…

Susacağım!
Derin denizleri her rüzgâr dalgalandıramaz…
 
---> O'na de ki ;

Seni İstiyorum Şimdi


Hiçbir duygumu ertelemedim ben.
Yaşayacağım hiçbir şeyi sonraya bırakmadım.
Sonra diye bir şeyin olmadığını biliyorum çünkü.
Hep yarına dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanları beklemek benim işim değil.
Aşk zamana meydan okur; ama, sen karşı koyamazsın ona.
Orada durup öylece bekleyemezsin geleceği.
Bir adım atmalısın, bir el uzatmalısın aşka doğru.
Aşkın anahtarı cesaret değil mi yar?
Cesur olmak gerekmez mi bir sevdayı yaşamak, büyütmek için?
Kaç gece geçti hesaplasana…
Kaç gece bir sonraki günü düşünerek geçti.
Neler yapabilirdik,
neler yaşayabilirdik düşünsene…
Her sabahı birlikte karşılamak vardı seninle.
Sevişmekten yorgun düşmüş bedenini öpücüklerle yeni güne hazırlayabilirdim.
Gözünü açar açmaz ilk gördüğün şey ben olurdum ve sen benim yüzümde mutluluğu görürdün.
Bu kentin sokaklarında el ele dolaşabilirdik.
Girmediğimiz sokak kalmazdı.
Bakişlara aldırmadan sokağın ortasında sarılıp öpebilirdim seni.
Bir şarkıyı sözlerini bilmesek bile bağıra çağıra söyleyebilirdik.
Sonra bir filme gider,
bir kitap okur,
bir martının bir lokma simit kapabilmek için vapurların peşinden bıkmadan uçuşunu izleyebilirdik.
Paylaştığımız her anı,
beynimize bir daha çıkmamak üzere kazınırdı.
Özlerdik birbirimizi delicesine.
Bir saati yalnız geçirsek, bir sonraki saati iki saatlik yaşardık, arayı kapayalım diye.
Peki biz ne yaptık?
Aşkı bir bekleyişin sırtına yükleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. Her an aşkı yaşamak varken,
her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken,
bu yolda birer kâşif olmak varken sürgünleri yaşamaya mahkûm ettik birbirimizi.
Bu sürgünlüğe son vermenin zamanı geldi artık.
Sana huzur vaat etmiyorum.
Aşkta huzur arayan yanılır.
Ben tutkunun, en koyu sevdanın sözcüsüyüm.
Onlar adına konuşuyorum.
Yarını olmayan zamanlarda erimek adına konuşuyorum.
Gözlerinin içine bakıp “Seni Seviyorum” demek istiyorum.
Aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum.
Kokunu içime çekmek, teninin sıcaklığı ile irkilmek istiyorum.
Yaşama senin adınla anlam katmak,
mutluluğu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.
Seni istiyorum ey yar, canıma bir can daha katmak için,
daha mavi bir deniz,
daha mavi bir gökyüzü,
daha mavi bir sevda için.
Seni istiyorum, yarın, öbür gün, öbür hafta, öbür ay, öbür yıl değil….
Şimdi!
 
---> O'na de ki ;

Yaslandım Kendime...


/ardımda bana yaslanan yürek!
Yaslandım Kendime... artık kime yaslana…/


yaslandım kendime,
k/arlanan gecede, üşürken ellerim
muhasebemin ağırlığında terledim;
ne de yalnızmışım meğer,
ağlamak ne de çok yakışırmış sîmama,
sevmek yüreğime

yaslandım kendime,
adımlarım geri sayarken fütursuzca
korkularımı bağladım içimdeki zindana,
cesaretimin yaralarını sarıp yola sevdalandım
ağzımda aşk’ın acımsı tadı,
zihnimin kuyularında Yusuf’un sevme sanatı,
terliyorum ayazda; ateşim içimde…

yaslandım kendime,
tâ derûnumu vuran notaların söze dokunan tınısında,
söze dokunan her yüreğin içimde bıraktığı izle,
kendime teselliler verdim, omuz oldum kendime
belimi bükmesin diye hazan,
süpürdüğüm yapraklar yüreğimin meyveleri olmasın diye
yaslandım kendime,
içimin yakarışını dinleyeyim diye

yasladım kelimelerimi can evime
dualarıma,
sustum…
ve
öldü(m) kelimeler(imle)!
/ölmek yakıştı bana/
nokta!
 
---> O'na de ki ;

Geriye Kalan

Şimdi sana ihanet biriktiriyorum ceplerimde
Anlamlarımı anlamsızlaştırıyorum sensizliğimde
Hiç bir yolum çıkmıyor aşka
Her ne yaşanılmışsa bu şehirde
Her kim adına dökülmüşse yağmurlar
Ve kim neyi erken yaşayıp kaybetmişse
Bu şehri terkediveriyorum herşeyin adına

Her eylül sana sararıyorum
Hiç bir hüzün seni ulaştırmıyor bana
Ustamın dediği gibi
Neyi erken yaşamışsam
Yine onu kaybediyorum.
 
---> O'na de ki ;

Anılarını Yerlerden Toplayanlar
Derneği'nden dönüyorum
Bir yanıp bir sönüyorum
Yağmur bizi izliyor sevgilim,
yalnızca biz
Yalnızca biz geçmişi yaktık,
yalnızca biz
Bir şemsiyeye çarpıp
batan bir teknedeydik, eğildik
Eğildik ve iplerimizi çözdük
Sonsuz ipli uçurtma şenliğine
dönüştü birlikteliğimiz
Yağmur bizi izliyor sevgilim,
yalnızca biz
Ağzımız sürükleyip götürüyor
çalar saatleri
En tehlikeli odalarındayız otellerin

Anılarını Yerlerden Toplayanlar
Derneği'nden dönüyorum
Bir yanıp bir sönüyorum
Yağmur bizi izliyor sevgilim,
yalnızca biz
Yalnızca biz bayrakları yaktık,
yalnızca biz
Gözyaşı şişelerine çarpıp kırılan
bir ülkedeydik, sevdik
Sevildik ve kire pasa direndik
Yeniden sevdalanıyorum sana
bunca kaçak günlerden sonra
Yağmur bizi izliyor sevgilim
Bir bardak yeryüzünde yeniden fırtına


AKGÜN AKOVA
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst