Debresif
Bayan Üye
Günümüzde bazı siyasal olaylarda kullanılan ve bazen Türkiyenin bölünmez bütünlüğüne aykırı davranışlar içerisinde olanlar tarafından alet edilen kürtçe, düşüncelerine değer verilen birçok dil bilimci tarafından bir dil olarak bile kabul edilmiyor. Kuşkusuz milyonlarca insan, onunla anlaşmaya çalışıyor; fakat bu, kürtçenin gerçekten dil sayılabileceği anlamına gelmiyor. Bir dilin, dil olarak nitelenebilmesi için dilsel yeterlilikleri taşıması gerekiyor. Burada kürtçenin bir dil sayılamayacağını ortaya koymak, kürtlerin varlığını inkar etmek veya onların değer yargılarını yermek amacını değil; kürtçenin bilimsel gerçekliklere göre bugün ne durumda olduğunu gösterebilmek amacını taşımaktadır. Araştırmalar, kürtçenin gerçek anlamda bir dil olmadığını ortaya koymakta ve onun ne kadar düzensiz ve temelsiz bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Şimdi kürtçenin niye bir dil sayılmaması gerektiğini açıklamaya çalışacağım:
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Diller, toplumların gereksinimleri sonucunda doğal olarak ortaya çıkar. Yani kişiler tek tek bir dil yapmak için uğraşmazlar, dil kendi düzenliliği içerisinde kendi yapısını oluşturur. Bugüne kadar soyları ve dilleri üzerinde pek çok tartışmaların yaşandığı kürtler, henüz bir ulus veya toplum olamamışlardır. Sürekli yaşadıkları çevrelerdeki büyük devletlerin çatısı altında yaşayan kürtler, bir toplum olamadıkları için bir dil de oluşturamamışlardır. Yani kürtçe, bir dilin dil olarak kabul edilebilmesi için tarihsel süreç içerisinde aralarında ortak bir geçmiş bulunan insanlardan oluşan bir toplum tarafından oluşturulma niteliğinden mahrumdur.
Diller, türetme özelliklerine, edebi anlamda kullanılabilirliklerine, bilimsel alandaki geçerlilik ve işlevselliklerine, söz varlıklarına, köklülük ve güçlülüklerine, düzenliliklerine, geniş alanda kullanılıp kullanılmadıklarına göre değer kazanırlar. Bazı diller, dil bilimsel anlamda pek değerli olmadıkları hâlde, pek çok insan tarafından kullanıldıkları için değerlidir; bazı diller ise onun köklü ve güçlü geçmişi neticesinde sağlam dil bilimsel yapısı nedeniyle değerlidir. Kürtçe ise, geniş bir alanda kullanılmadığı ve bir düzenliliğe sahip olmadığı hâlde, bir dilmiş gibi gösterilmektedir. Ulus bilincine sahip olmayan toplulukların bir dil oluşturabilmeleri toplumbilimsel açıdan olanaksızdır.
Kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten; 3080 tanesi Türkçe, 2000 tanesi Arapça, 1200 tanesi Zent Lehçesi, 1030 tanesi Farsça kökenlidir. Geri kalan yaklaşık 1000 sözcüğün ise yaklaşık 700 tanesi Ermenice, Çerkezce, Gürcüce, Pehlevice gibi dillerden geldiği bilinmektedir. Bu sözcükler de çıkarıldıktan sonra, geriye yalnızca 300 tane sözcük kalmaktadır. Yani kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten, yalnızca 300 tanesinin kökeni bilinmemektedir. Bir sözcük kümesinin dil olarak sayılabilmesi için, onun ciddi anlamda bir söz varlığının olması gerekmektedir. Bu anlamda 97 si yabancı dillerden alıntılanan sözcüklerden oluşan bir söz varlığıyla bir dilin olduğunu düşünmek, gerçekten kabul edilir bir şey değildir. Ayrıca burada yüz yıllardır işlenerek günümüze kadar gelen Türkçemiz ile, kürtçeyi karşılaştırıyormuşum gibi bir hisse kapılmayın. Ben, sadece insanların bu tür söylemler içerisine girdiklerini görerek, bu bağlamda açıklamalar yapabilmek amacıyla bunu yazıyorum.
Kürtçenin bir dil olduğunu kabul etmeyenler, özellikle ortada bir söz varlığının olmadığını vurgulamaya çalışması, kürtçenin bir dil olduğu konusundaki düşünceleri saplantı hâline gelmiş kişilerce şöyle eleştirilmektedir: Efendim, her dilde yabancı sözcükler vardır. Tükçede de Arapça ve Farsçadan alınmış binlerce sözcük vardır. O zaman Türkçe diye bir dil yoktur mu dememiz gerekiyor? Bu tür insanlar, gerçekten bu söylemleriyle bile, çürütülmeye uygun bir düşünce yapısına sahiptirler. Bir kere Türkçe gibi 8500 yıllık (*) bir tarihi olduğu kabul edilen bir dille, henüz dil olmadığı ortada olan bir dilimsinin veya dilcenin karşılaştırılması bile gaflettir. Türkçedeki deyimler bile, kürtçenin bütün söz varlığından daha zengindir. Türkçedeki toplam 105 bin sözcüğün, sadece 15 bin tanesi yabancı kökenlidir. Bu da Türkçedeki yabancı sözcüklerin oranının ortalama 14 olduğunu göstermektedir. 97´si yabancı kökenli sözcüklerden oluşan bir dilce nerede, 14ü yabancı olan Türkçe nerede? Ayrıca, Türkçedeki yabancı sözcükler olduğu gibi kullanılmaz. Alıntılanan yabancı sözcükler, Türkçenin ses ve şekil özelliklerine uyacak biçimde dile alınır. Fakat kürtçedeki temel sözcükler bile alındığı dildeki biçimiyle aynıdır.
Kürtçenin bir dil olduğunu gösterebilmek için, onun dünya üzerindeki dört büyük dil ailesinden birine bağlı olduğunu kanıtlamak gerekmektedir. Genel olarak kürtçenin Hint - Avrupa Dil Ailesi içerisinde yer aldığı söylense de, Prof. Dr. Vladimir Minorsky kürtçenin bu dil ailesi içerisinde kabul edilmemesi için; telaffuz farklılıkları, şekil farklılıkları, cümle yapısı farklılıkları, sözcük farklılıkları ve ses değişimi farklılıkları gibi maddeler sıralamıştır. Zaten tümce kuruluşu açısından da, normalde Hint - Avrupa dillerinde söz dizimi Özne + Yüklem + Tümleç biçiminde olmasına rağmen, kürtçede Özne + Tümleç + Yüklem biçimindedir. Bu da, bu dilin Hint - Avrupa dilleri arasında olmadığını göstermeye yeterlidir. Eğer kürtçe Hint - Avrupa Dil Ailesi içerisinde değilse, Sâmi ailesinin içine konulabilir ki bu da imkânsızdır. Kürtçe, cümle kuruluşları açısından da Türkçe ile yakınlık göstermektedir. Örnek verecek olursak:
Benim elmam var. (Türkçe)
Min sev heye. (Kürtçe)
I have an apple. (İngilizce)
Yukarıdaki örnekte de göreceğiniz üzere, kürtçedeki söz dizimi, Türkçedekiyle aynıdır. Normalde Hint - Avrupa dillerinde yüklem ortada olurken, kürtçede Türkçedeki gibi yüklem sondadır. Bu da kürtçenin, Türkçe temelinde farklı sözcüklerle oluşturulabileceğine işaret etmektedir. Ki zaten kürt ve kurmanç sözcükleri bile Türkçe kökenlidir. İşte bu iki sözcüğün Türkçedeki anlamları:
Bugün bir kürt boyu olarak gösterilmeye çalışılan kırmanç / kurmanç boyunun adı bile, Kuman Türkleri ile bağlantılıdır ve bu adın tarihteki büyük bir Türk boyu olan Kurmanlardan geldiği düşünülmektedir. Daha birçok sözcük, Eski Türkçedeki sözcüklerde çok yakındır. İşte onlardan bazıları;
Eski Türkçe Kürtçe Anlamı
apa apo amca
mın min ben, benim, bana
ka ka / ko aile büyüğü
kent gend / gund şehir, köy
buge bug(e) gelin
kon kon konak yeri, çadır
kutay kutni parlak kumaş
(Kaynak: Türkiyenin Etnik Yapısı - Ali Tayyar Önder)
Kürtçenin ses ve biçim bakımından özgün olmadığını, çevre dillerden yapılan alıntılardan oluştuğunu görmek yukarıda anlatılanlar neticesinde pek de zor değildir. Kürtçe, tıpkı Osmanlı Türkçesi gibi Arapça, Farsça ve Türkçenin karışımından oluşan bir dil olarak da görülmemeli, olsa olsa sırf farklılaşmak adına sözcükleri birbirine karıştırarak oluşturulan bir ağız olarak kabul edilmelidir.
Bugün, Türkiyede kürtçe konuştuklarını zannedenler, aslında uydurma bir takım sözcüklerle yaşamlarını devam ettirmeye çalışırlar. Zaten Türkiyenin doğusunda birbirine yakın iki köyde yaşayan kürtler bile birbirlerini anlamazlar. Elbette bu, her yer için genellemelere uygun değildir. Bir de Düzensizlik içinde bile bir düzen vardır. felsefesiyle yapılmış olsa gerek, çeşitli bölgelerde kullanılan farklı söyleyişler için Soranice ve Guranice gibi lehçeler (?) uydurmuşlar. Daha bir dil olduğu bile kabul edilmeyen bir dilcenin, nasıl lehçesi olur, anlamış değilim. Zaten kürtçe, yazı diline de sağlam bir biçimde yansımış değildir. Sırf farklılaşmak adına w, é, û gibi harflerin Latin alfabesine eklenmesi neticesinde oluşturulan uyduruk bir alfabe ile, biçimsiz dizilişler ve görünüşler gösteren yazılar yazılmaya çalışılmaktadır. Kuşkunuz olmasın, temeli sağlam olmadığı için bir kürdün yazdığını, çoğu zaman başkası anlamaz. Çünkü rastgele yazılışlar vardır. Birisi kardeş anlamına gelen sözcük için keko der, diğeri keki der, başka biri keke der Bu söyleyiş yazıya da yansıyınca, edebi değer taşıyan bir eser bile vermemiş olan bu uydurma dillin, tek heceli olabileceğini bile düşündürebilecek yapılarını görmek, insanı güldürmektedir.
Tüm bu anlattıklarım neticesinde; kürtçe, henüz ulus bilincine sahip olmayan ve bugüne kadar toplum olamamış kürtler tarafından, başta Türkçe olmak üzere Arapça, Farsça, Ermenice gibi dillerden alınan sözcüklerle kurulmaya çalışılmış, sağlam bir dil bilimsel yapısı bulunmayan, kişiler arasında tam anlamıyla iletişimi sağlayamayan ve sadece çok basit konuları anlatabilmek için geliştirilmiş; bu nedenle de sığ kalmış ve bir aşiret dili olmaktan öteye gidememiş bir dilce veya dilimsidir. Bu dilce için, Türkçede dil adlarını yaparken de kullanılan ca - ce - ça - çe ekini kullanarak kürtçe demek de yanlıştır; fakat günlük yaşamda hep böyle söylenegeldiği için bu hâli kullanılmaktadır. Böylesine derleme ve uydurma dilce için dil demek, dil bilimsel gerçekliklerden uzaklaşmayı gerektirdiği için, biraz yanlı bir tutum içerisinde olunduğunu gösterir. ´
A L I N T I D I R
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Diller, toplumların gereksinimleri sonucunda doğal olarak ortaya çıkar. Yani kişiler tek tek bir dil yapmak için uğraşmazlar, dil kendi düzenliliği içerisinde kendi yapısını oluşturur. Bugüne kadar soyları ve dilleri üzerinde pek çok tartışmaların yaşandığı kürtler, henüz bir ulus veya toplum olamamışlardır. Sürekli yaşadıkları çevrelerdeki büyük devletlerin çatısı altında yaşayan kürtler, bir toplum olamadıkları için bir dil de oluşturamamışlardır. Yani kürtçe, bir dilin dil olarak kabul edilebilmesi için tarihsel süreç içerisinde aralarında ortak bir geçmiş bulunan insanlardan oluşan bir toplum tarafından oluşturulma niteliğinden mahrumdur.
Diller, türetme özelliklerine, edebi anlamda kullanılabilirliklerine, bilimsel alandaki geçerlilik ve işlevselliklerine, söz varlıklarına, köklülük ve güçlülüklerine, düzenliliklerine, geniş alanda kullanılıp kullanılmadıklarına göre değer kazanırlar. Bazı diller, dil bilimsel anlamda pek değerli olmadıkları hâlde, pek çok insan tarafından kullanıldıkları için değerlidir; bazı diller ise onun köklü ve güçlü geçmişi neticesinde sağlam dil bilimsel yapısı nedeniyle değerlidir. Kürtçe ise, geniş bir alanda kullanılmadığı ve bir düzenliliğe sahip olmadığı hâlde, bir dilmiş gibi gösterilmektedir. Ulus bilincine sahip olmayan toplulukların bir dil oluşturabilmeleri toplumbilimsel açıdan olanaksızdır.
Kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten; 3080 tanesi Türkçe, 2000 tanesi Arapça, 1200 tanesi Zent Lehçesi, 1030 tanesi Farsça kökenlidir. Geri kalan yaklaşık 1000 sözcüğün ise yaklaşık 700 tanesi Ermenice, Çerkezce, Gürcüce, Pehlevice gibi dillerden geldiği bilinmektedir. Bu sözcükler de çıkarıldıktan sonra, geriye yalnızca 300 tane sözcük kalmaktadır. Yani kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten, yalnızca 300 tanesinin kökeni bilinmemektedir. Bir sözcük kümesinin dil olarak sayılabilmesi için, onun ciddi anlamda bir söz varlığının olması gerekmektedir. Bu anlamda 97 si yabancı dillerden alıntılanan sözcüklerden oluşan bir söz varlığıyla bir dilin olduğunu düşünmek, gerçekten kabul edilir bir şey değildir. Ayrıca burada yüz yıllardır işlenerek günümüze kadar gelen Türkçemiz ile, kürtçeyi karşılaştırıyormuşum gibi bir hisse kapılmayın. Ben, sadece insanların bu tür söylemler içerisine girdiklerini görerek, bu bağlamda açıklamalar yapabilmek amacıyla bunu yazıyorum.
Kürtçenin bir dil olduğunu kabul etmeyenler, özellikle ortada bir söz varlığının olmadığını vurgulamaya çalışması, kürtçenin bir dil olduğu konusundaki düşünceleri saplantı hâline gelmiş kişilerce şöyle eleştirilmektedir: Efendim, her dilde yabancı sözcükler vardır. Tükçede de Arapça ve Farsçadan alınmış binlerce sözcük vardır. O zaman Türkçe diye bir dil yoktur mu dememiz gerekiyor? Bu tür insanlar, gerçekten bu söylemleriyle bile, çürütülmeye uygun bir düşünce yapısına sahiptirler. Bir kere Türkçe gibi 8500 yıllık (*) bir tarihi olduğu kabul edilen bir dille, henüz dil olmadığı ortada olan bir dilimsinin veya dilcenin karşılaştırılması bile gaflettir. Türkçedeki deyimler bile, kürtçenin bütün söz varlığından daha zengindir. Türkçedeki toplam 105 bin sözcüğün, sadece 15 bin tanesi yabancı kökenlidir. Bu da Türkçedeki yabancı sözcüklerin oranının ortalama 14 olduğunu göstermektedir. 97´si yabancı kökenli sözcüklerden oluşan bir dilce nerede, 14ü yabancı olan Türkçe nerede? Ayrıca, Türkçedeki yabancı sözcükler olduğu gibi kullanılmaz. Alıntılanan yabancı sözcükler, Türkçenin ses ve şekil özelliklerine uyacak biçimde dile alınır. Fakat kürtçedeki temel sözcükler bile alındığı dildeki biçimiyle aynıdır.
Kürtçenin bir dil olduğunu gösterebilmek için, onun dünya üzerindeki dört büyük dil ailesinden birine bağlı olduğunu kanıtlamak gerekmektedir. Genel olarak kürtçenin Hint - Avrupa Dil Ailesi içerisinde yer aldığı söylense de, Prof. Dr. Vladimir Minorsky kürtçenin bu dil ailesi içerisinde kabul edilmemesi için; telaffuz farklılıkları, şekil farklılıkları, cümle yapısı farklılıkları, sözcük farklılıkları ve ses değişimi farklılıkları gibi maddeler sıralamıştır. Zaten tümce kuruluşu açısından da, normalde Hint - Avrupa dillerinde söz dizimi Özne + Yüklem + Tümleç biçiminde olmasına rağmen, kürtçede Özne + Tümleç + Yüklem biçimindedir. Bu da, bu dilin Hint - Avrupa dilleri arasında olmadığını göstermeye yeterlidir. Eğer kürtçe Hint - Avrupa Dil Ailesi içerisinde değilse, Sâmi ailesinin içine konulabilir ki bu da imkânsızdır. Kürtçe, cümle kuruluşları açısından da Türkçe ile yakınlık göstermektedir. Örnek verecek olursak:
Benim elmam var. (Türkçe)
Min sev heye. (Kürtçe)
I have an apple. (İngilizce)
Yukarıdaki örnekte de göreceğiniz üzere, kürtçedeki söz dizimi, Türkçedekiyle aynıdır. Normalde Hint - Avrupa dillerinde yüklem ortada olurken, kürtçede Türkçedeki gibi yüklem sondadır. Bu da kürtçenin, Türkçe temelinde farklı sözcüklerle oluşturulabileceğine işaret etmektedir. Ki zaten kürt ve kurmanç sözcükleri bile Türkçe kökenlidir. İşte bu iki sözcüğün Türkçedeki anlamları:
Bugün bir kürt boyu olarak gösterilmeye çalışılan kırmanç / kurmanç boyunun adı bile, Kuman Türkleri ile bağlantılıdır ve bu adın tarihteki büyük bir Türk boyu olan Kurmanlardan geldiği düşünülmektedir. Daha birçok sözcük, Eski Türkçedeki sözcüklerde çok yakındır. İşte onlardan bazıları;
Eski Türkçe Kürtçe Anlamı
apa apo amca
mın min ben, benim, bana
ka ka / ko aile büyüğü
kent gend / gund şehir, köy
buge bug(e) gelin
kon kon konak yeri, çadır
kutay kutni parlak kumaş
(Kaynak: Türkiyenin Etnik Yapısı - Ali Tayyar Önder)
Kürtçenin ses ve biçim bakımından özgün olmadığını, çevre dillerden yapılan alıntılardan oluştuğunu görmek yukarıda anlatılanlar neticesinde pek de zor değildir. Kürtçe, tıpkı Osmanlı Türkçesi gibi Arapça, Farsça ve Türkçenin karışımından oluşan bir dil olarak da görülmemeli, olsa olsa sırf farklılaşmak adına sözcükleri birbirine karıştırarak oluşturulan bir ağız olarak kabul edilmelidir.
Bugün, Türkiyede kürtçe konuştuklarını zannedenler, aslında uydurma bir takım sözcüklerle yaşamlarını devam ettirmeye çalışırlar. Zaten Türkiyenin doğusunda birbirine yakın iki köyde yaşayan kürtler bile birbirlerini anlamazlar. Elbette bu, her yer için genellemelere uygun değildir. Bir de Düzensizlik içinde bile bir düzen vardır. felsefesiyle yapılmış olsa gerek, çeşitli bölgelerde kullanılan farklı söyleyişler için Soranice ve Guranice gibi lehçeler (?) uydurmuşlar. Daha bir dil olduğu bile kabul edilmeyen bir dilcenin, nasıl lehçesi olur, anlamış değilim. Zaten kürtçe, yazı diline de sağlam bir biçimde yansımış değildir. Sırf farklılaşmak adına w, é, û gibi harflerin Latin alfabesine eklenmesi neticesinde oluşturulan uyduruk bir alfabe ile, biçimsiz dizilişler ve görünüşler gösteren yazılar yazılmaya çalışılmaktadır. Kuşkunuz olmasın, temeli sağlam olmadığı için bir kürdün yazdığını, çoğu zaman başkası anlamaz. Çünkü rastgele yazılışlar vardır. Birisi kardeş anlamına gelen sözcük için keko der, diğeri keki der, başka biri keke der Bu söyleyiş yazıya da yansıyınca, edebi değer taşıyan bir eser bile vermemiş olan bu uydurma dillin, tek heceli olabileceğini bile düşündürebilecek yapılarını görmek, insanı güldürmektedir.
Tüm bu anlattıklarım neticesinde; kürtçe, henüz ulus bilincine sahip olmayan ve bugüne kadar toplum olamamış kürtler tarafından, başta Türkçe olmak üzere Arapça, Farsça, Ermenice gibi dillerden alınan sözcüklerle kurulmaya çalışılmış, sağlam bir dil bilimsel yapısı bulunmayan, kişiler arasında tam anlamıyla iletişimi sağlayamayan ve sadece çok basit konuları anlatabilmek için geliştirilmiş; bu nedenle de sığ kalmış ve bir aşiret dili olmaktan öteye gidememiş bir dilce veya dilimsidir. Bu dilce için, Türkçede dil adlarını yaparken de kullanılan ca - ce - ça - çe ekini kullanarak kürtçe demek de yanlıştır; fakat günlük yaşamda hep böyle söylenegeldiği için bu hâli kullanılmaktadır. Böylesine derleme ve uydurma dilce için dil demek, dil bilimsel gerçekliklerden uzaklaşmayı gerektirdiği için, biraz yanlı bir tutum içerisinde olunduğunu gösterir. ´
A L I N T I D I R