İnsanlar Evrildi mi?

---> İnsanlar Evrildi mi?

Ardipithecus Ramidus Kaddaba fosili-3


3)- Bu canlı soyu tükenmiş bir şempanze türüdür. Bazı evrimciler Ardipithecus'un insanlar ve şempanzeler arasındaki zincirin bir halkası olduğunu kabul etmektedirler. Ancak Henry Gee bu fosilin insandan çok şempanzeye benzediğini belirtmektedir.

Science dergisinin 13 temmuz 2001 tarihli sayısında söz konusu fosille ilgili yayınlanan yazıda ise George Washington Üniversitesi'nden Bernard Wood'un şu yorumuna yer verilmektedir:

-Bu bulguyu insan veya şempanze atası kategorilerinden birine sıkıştırma zorunluluğu hissetmek bir hatadır.

Time dergisinde ise Wood'un şu sözlerine yer verilmektedir:

-Bu bir hominid ata ya da şempanze ata olarak sınıflandırılması mümkün olmayan bir yaratığın ilk örneğidir. Fakat bu onu her ikisinin de ortak atası yapmaz. Sanırım kuyruğu bu eşeğin üzerine tutturmak çok zor olacak.

Evrim teorisi taraftarları genelde soyu tükenmiş maymun türlerini insan ile şempanze arasındaki zincirin bir parçası olarak göstermeye çalışırlar.

Kuyruksuz maymunun Latince karşılığı olan pithecus eki ile isimlendirilen bu canlılar, aslında türü tükenmiş kuyruksuz maymunlardır ve insanın hayali evrimi için hiçbir delil teşkil etmezler.

İnsanın atası olarak belirtilen fosiller gerçekte soyu tükenmiş şempanzelerdir.

Örneğin en ünlü pithecus örneği olan Lucy'nin (Australopitpecus afarensis) şempanzelerle aynı büyüklükte bir beyni vardır, kaburgaları ve çene kemiği şempanzelerinkiyle aynı şekildedir, kolları ve bacakları canlının bir şempanze gibi yürüdüğünü göstermektedir. Hatta leğen kemiği de şempanzelerinki gibidir.

Sonuç olarak, söz konusu Ardipithecus Ramidus Kadabba fosili de Nature dergisinde de belirtildiği gibi şempanzeye benzemektedir ve insanın kökeni ile hiçbir ilgisi yoktur.

Nature dergisinin kıdemli editörü Henry Gee tarafından derginin 12 Temmuz 2001 tarihli sayısında yazılan Return to the Planet of Apes başlıklı makalede, bu kalıntılardan yola çıkarak böyle bir tanımlamanın tartışmalı olacağı belirtilmiştir.

Henry Gee'nin adı geçen eleştirisinde böyle yeni bir alt-türün tanımlanmasının yanlış olacağı özellikle belirtilmektedir. Buna rağmen, tamamen evrimci ön yargılara dayalı olarak bu fosil ilkel insan türü diye yorumlanmış ve evrim soyağacında boş kaldığı düşünülen bir yere yerleşmesi daha uygun görülmüştür.

Henry Gee'nin eleştirisinde, söz konusu evrimci yorumların neden gerçekleri yansıtmadığı da açıklanmıştır.

Gee, bu kemiklere bakıldığında, bu canlıların yaşam stilleri ve davranışları hakkında pek çok ihtimalden bahsedilebileceğini, ancak bunların hiç bir şekilde bilim açısından tatmin edici izahlar olamayacağını da şöyle belirtmektedir:

-Öne sürülecek bu ihtimallerin tatmin edici olup olamayacağı ise başlı başına bir sorundur.

Etiyopya'da bulunan ve Ardipithecus ramidus kaddaba ismi verilen fosil için 13 Temmuz 2001 tarihli Science dergisinde Paris Doğa Tarihi Müzesi'nden Brigitte Senut'un şu yorumu aktarılıyordu:

-Son buluntular hominid evriminin yolu ve zamanlaması ile ilgili bugüne kadar kabul edilmiş düşüncelere karşı çıkıyor.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Dmanisi Kafatası fosilleri: Gürcistan’ın başkenti Tiflis yakınlarında bulunan Dmanisi bölgesinde aralıklarla 3 kafatası fosili bulundu ve bu fosiller evrim taraftarları arasında bir bomba etkisi yaptı.

Keşfin böylesine derin, güçlü ve evrim açısından yıkıcı olmasının nedeni bulunan kafataslarının yaklaşık 1.8 milyon yaşlarında olmaları, her biri insansı özellikler göstermelerine rağmen en son keşfedilen kafatasının diğerlerine göre hacim küçüklüğüydü.

Yeni bulgular özellikle evrimciler açısından çok büyük kafa karışıklıklarına neden olmuş, gitgide yükselmesi gereken evrimsel çizginin gerçekliği konusunda derin ve güçlü şüphelerin oluşmasına yol açmıştır.

Bu konuyla ilgili açıklamalarda bulunan evrim taraftarlarından her biri, aynı fosiller için farklı ve genelde çelişkili yorumlarda bulunmuşlar, yeni bulguların bugüne kadar insanın evrimi hakkında evrimcilerce kabul edilip tabu haline getirilen birçok inancı yıktığını itiraf etmek zorunda kalmışlardır.


Dmanisi kafatasları ve çene kemiği fosilleri

Paris Doğa Tarihi Müzesi'nden Brigitte Senut 13 Temmuz 2001 tarihli Science dergisinde bu konuda şunları yazmıştır.

-Son buluntular hominid evriminin yolu ve zamanlaması ile ilgili bugüne kadar kabul edilmiş düşüncelere karşı çıkıyor.

Nature dergisinde ise aynı fosiller için:

-İnsanın evrim tarihi karmaşık ve çözülmemiş. Yeni bulunan fosil ile daha büyük bir karmaşıklığa sürüklenmiş gibi görünüyor diye yazmaktadır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

- EVRİM TÜM DOĞAL KANUN, KURAL VE İLKELERLE ÇELİŞİR FAKAT TERSİNİM HİÇ BİRİSİYLE ÇELİŞMEZ - -

Dmanisi Kafatası fosilleri-2

Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman bu kafatası fosillerinin, ilk insanların Afrika'dan göç etmeleri ile ilgili genel düşünceleri altüst edeceğini tahmin ederek Science dergisinde şu yorumda bulunmuştur:

-Hepsi bir arada incelendiğinde, Dmanisi kafatasları atalarımızın Afrika’yı daha önce, evrimin daha önceki evrelerinde, yani tahmin edilenden çok daha önce terk ettiğini gösteriyor. Ancak Dmanisi kalıntıları insanın evrimi ağacında tam olarak nereye uyuyorlar? Ve bir veya birkaç türü mü temsil ediyorlar? Bu sorular bir tartışmanın başlamasını ateşliyor.

Bu konuda Science dergisi bir başka sayısında:

-Ekip, yeni kafatasını önceki iki kafatası gibi Homo erectus olarak sınıflandırıyor.

Aslında yeni kafatasının bazı özellikleri H. habilis'e benziyor.


Rightmire; aslında diyor, eğer araştırmacılar bu fosilleri ilk olarak bulsalardı, o zaman bunları H. habilis olarak sınıflandırırlardı.

Yani Rightmire'e göre, bu fosilin Homo Erectus olarak sınıflandırılmasının nedeni, bu fosille aynı bölgede bulunan diğer fosillerin Homo Erectus olarak sınıflandırılmış olmasından başka bir şey değil.


Bu ifadeler fosillerin bilimsel gerçeklerin ifade ve işaret ettiklerinin yerine tamamen evrimcilerin isteklerine, önyargılarına ve beklentilerine göre tanımlandığının en açık göstergelerinden biridir.

Amerikan Doğa Tarihi Müzesi antropologlarından Ian Tattersall ise, yeni fosilleri ne Homo erectus ne de Homo habilis olarak sınıflandırıyor ve şöyle diyor:

-Bu örnek, ilk insanın özelliklerinin neler olduğunu tekrar gözden geçirmemiz gerektiğinin altını çiziyor.

National Geographic Dergisi ise, yeni fosili Kafatası Fosili Afrika'-dan Çıkış Teorisine Karşı Geliyor başlığı ile duyurdu.

Söz konusu Bu makalede, Gürcistan’daki araştırmayı yürüten ve söz konusu fosili bulan David Lardkipanidze'nin şu ifadelerine yer veriliyor:

-Dmanisi’de bulunan hominidler arasındaki farklılık, bunların gerçekte kim olduklarını anlamayı zorlaştırmaktadır. Bu farklılık bilim adamlarını, Homonun anlamını tekrar düşünmeye zorlamaktadır.

Aynı kazı ekibinde bulunan ve aynı zamanda Kuzey Texas Üniversitesi'nde arkeolog olan Reid Ferring ise bu konuda şunları söylüyor:

-Dmanisi fosili, o dönemde var olmasını beklediğimiz herhangi bir insan grubundan çok daha farklı özellikler göstermektedir.

New York City Üniversitesi’nden Eric Delson, Pennsylvania State Üniversitesi’nden Alan Walker, Michigan Üniversitesi’nden Milford Wolpoff gibi evrimciler de, fosil hakkında farklı görüşler öne sürmektedir.

Görüleceği gibi evrim taraftarları bulunan kafataslarının nasıl sınıflandırılacağı, evrimin öngördüğü hayat ağacının neresine konulacağına bir türlü karar verememekte, her biri ayrı bir fikir ve görüşler öne sürmektedirler.

Bu karmaşıklığın böylesine derin ve güçlü olmasının nedeni bulunan fosillerden çok sonra yaşamış olan Lucy gibi bazı maymun türlerinin evrimsel ölçülere göre bu fosillerden daha geri olmasıdır.

Diğer ifade ile yüz binlerce yıl önce yaşamış bir canlı yüz binlerce yıl sonra yaşamış bir başka canlıdan daha gelişkindir.

Bu güne kadar bulunan ve burada da ele alınan fosillerin tamamına bakıldığında, maymunla ortak bir atadan evrimleşen; yavaş, yavaş insana doğru yükselen bir evrim şemasının olmadığı açıkça görülür. Şemada izah edilemeyen tam bir karmaşa vardır.

BBC'nin internet sayfasında bu fosille ilgili haberde yayınlanan şemada da bu karmaşa vurgulanmıştır.

Karmaşık insanımsı soy ağacı olarak verilen şemada hiçbir düzenli gelişme olmadığı, aksine tüm fosil bulgularının birbirlerinden tamamen ilgisiz özelliklere sahip oldukları görülmektedir.

Özellikle paleontoloji dalında, her yeni bulgu evrim teorisine yeni bir çelişki daha getirmektedir.

İnsanın evrimi için bir şema belirleyen evrimciler, gerçekte maymun ile insan arasında bir ata bulunmadığından soyu tükenmiş farklı maymun türlerine ve insan ırklarına ait fosilleri suni ve bilim dışı yollarla karıştırıp, art arda dizerek şemalarına uygun hale getirme çabasındadırlar.

Biz buna bilimi evrime uydurma çabaları olarak tanımlıyoruz.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Akıllı insanların sözleri şair sözleri gibidir. Binlerce renge dönüşürler.

= = =

Kenyathropus Platyops fosili


Kenya'da Meave Leakey ve ekibi tarafından 3.5 milyon yıllık bir kafatası fosili bulundu. Düz bir yüze sahip olması nedeniyle Düz Yüzlü Adam olarak anılan fosile Kenyanthropus Platyops bilimsel ismi verildi.

Bulunan bu fosil, fosiller konusunda hayli karışık olan evrimcilerin aklını daha da karıştırdı ve insanın evrimi senaryosunu altüst eden bir fosil olarak duyuruldu.





Kenyanthropus platyops temsili resmi ve fosili

BBC bu haberi Düz yüzlü adam bir bilmece başlığı ile verirken insanın evrimine hiç uymadığını, bu senaryoları alt üst ettiğini belirtti.

3,5 milyon yıllık bu fosilin evrimcilerin aklını tamamen karıştırmasının nedeni, kendisinden sonra yaşamış olan Lucy gibi bazı maymun türlerinin evrimci kıstaslara göre Kenyanthropus platyops'dan daha geri olmasıdır.

Halbuki teoriye göre Lucy daha evrimleşmiş olmalıydı. Dolayısıyla farklı özelliklere sahip olan bu fosil, evrimcilerin tüm şemasını altüst ediyor. Çünkü bu fosili nereye yerleştireceklerini bilmiyorlar.

BBC televizyonunun internet sayfasında yayınlanan ve bir sonraki sayfada yer alan şemada bu karmaşa vurgulanmakta, özetle şunlar yazılmaktadır.

Karmaşık insanımsı soyağacı başlığıyla verilen şemada hiçbir düzenli gelişme olmadığı, aksine tüm fosil bulgularının birbirlerinden tamamen ilgisiz özelliklere sahip oldukları görülüyor.

Bilim adamları farklı insanımsı fosillerini birbirleriyle ilişkilendirme konusunda güçlük çekiyorlar.

Nature dergisinde ise aynı fosil için insanın evrim tarihi karmaşık ve çözülmemiş. Yeni bulunan fosil ile daha büyük bir karmaşıklığa sürüklenmiş gibi görünüyor ifadeleri kullanıldı.

George Washington Üniversitesi, Antropoloji bölümünden Daniel E. Lieberman ise, Nature dergisinde yer alan makalesinde, Kenyanthropus platyops hakkında şu yorumu yapıyor:

-İnsanın evrim tarihi çok karmaşık ve çözümlenmemiştir. Şimdi 3.5 milyon yıllık başka bir türün bulunması ile durum daha da karışacak gibi görünüyor.

Kenyanthropus Platyops'un yapısı genel olarak insanın evrimi ve türlerin davranışı konuları hakkında birçok soruyu beraberinde getiriyor.

Örneğin alışılmışın dışında olarak neden küçük bir çene dişine ve öne doğru kavisli çene kemiği olan büyük düz bir yüze aynı anda sahip?

Büyük yüzü ve benzer şekilde yerleştirilmiş çene kemiği olan tüm diğer insanımsı türlerin büyük bir dişi var. K. Platyops'in önümüzdeki birkaç yıl içindeki en başlıca rolünün, birlikleri bozucu ve insanımsılar arasındaki evrimsel ilişkinin araştırmalarında karşılaşılan kargaşayı vurgulayıcı bir rolü olacağını düşünüyorum.

BBC ise Kenyanthropus platyops ile ilgili haberi Düz Yüzlü Adam Bir Bilmece, Akıl Karıştıran Tablo, Bilimsel Çelişki başlıkları ile verdi ve Meave Leakey ekibiyle Kenya Milli Müzesinin bu yeni buluşu, zaten bulanık olan insanın evrimi tablosunu daha da bulanıklaştırıyor şeklinde yorumladı

Londra College Üniversitesi'nden ünlü evrimci Dr. Fred Spoor ise yeni bulunan fosil için birçok soruyu gündeme getirdi yorumunu yaptı.

Ve halen evrim teorisi bir çelişkiler ve bu çelişkilerin getirdiği sorular burgacındadır.

Bulunan hiçbir fosilin evrimi kanıtlamaması bu burgacı daha da derinleştirmektedir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Huzur ortamında kurt ile kuzular bir arada yaşar, aynı dereden su içerler.


= = =


Nebraska Adamı fosili


1922'de, Amerikan Doğa Tarih Müzesi müdürü Henry Fairfield Osborn, Batı Nebraska'daki Yılan Deresi yakınlarında, Plieocen Dönemine ait bir azı diş fosili bulduğunu açıkladı.

İddiaya göre bu diş insan ve maymunların ortak özelliklerini taşımaktaydı. Konuyla ilgili çok derin bilimsel tartışmalar başlatıldı.

Her zamanki gibi evrim taraftarları bu azı dişi fosilini de maymunlarla insanlar arasında bir ara format canlısı olarak düşünülen Pithecanthropus Erectus şeklinde yorumladılar.

Kimi evrimciler ise daha da ileri gitmekten çekinmeyerek adı geçen azı dişinin daha da evrimleşmiş bir insana ait olduğunu öne sürdüler.

Bilimsel oldukları iddia edilen büyük tartışmalardan sonra bu fosile Nebraska adamı lakabı verildi. Bilimsel adı da bir kral adı gibi Hesperopithecus Haroldcook II oldu.

Birçok otorite Nebraska adamını ve fosili bulduğunu iddia eden Henry Fairfield Osborn'u destekledi.

Vakit geçirilmeden gerçekte ne olduğu tam bilinmeyen tek bir dişe bakılarak Nebraska adamının kafatası ve vücudunun rekonstrüksiyon resimleri çizildi.

Ve hatta daha da ileri gidilerek Nebraska adamının eşi ve çocuklarıyla birlikte tüm ailesinin sanki çok yakından gözlemlenmişler gibi doğal ortamda resimleri çizilerek, yayınlandı.

Daha ilginç olanda söz konusu diş fosilini inceleyen bazı evrim taraftarı bilim adamının, ilk insanların ergenlik yaşını yaşamadıklarını iddiasını ortaya atmalarıdır.

Bütün bu senaryolar derin bir hayal gücüyle tek bir dişten üretilmişti.

Evrim teorisi taraftarları sonuçta hiçbir bilimsel veriye dayanmadığı halde hayalhanelerinde ürettikleri açıkça belli olan bu adamı ve ailesini öylesine benimsediler ki, William Bryan isimli bir araştırmacı tek bir azı dişine dayanılarak bu kadar peşin hükümle karar verilmesine karşı çıkınca, bütün şimşekleri üzerine çekti.

Fakat bu ara evrimcilerin hiçte hesaplarında olmayan, hiç beklemedikleri bir gelişme oldu.

1927'de azı dişinin iskeleti ve diğer parçaları bulundu.

Bulunan parçalar, dolaysıyla azı dişi maymunlarla ya da insanlarla uzaktan yakından bir alakası olmayan Prosthennops isimli yabani Amerikan domuzunun soyu tükenmiş bir cinsine aitti.

Sonuçta taraftarlarınca büyük tantanalarla ortaya atılan, evrimin en güçlü kanıtlarından biriymiş gibi gösterilen; boy boy aile resimleri çizilen kral isimlerine benzer Hesperopithecus haroldcook II ve ailesinin tüm çizimleri alelacele bilimsel literatürden çıkarıldı.

Şüphesiz ki hiç bir bilimsel bulguya dayanmadığı halde tek bir diş fosiline bakarak, günümüzden milyonlarca yıl önce yaşamış olan canlıların anatomileri, sosyal yaşantıları, duruşları, yürüyüşleri hakkında senaryolar üretebilmek için çok geniş bir hayal gücüne ihtiyaç vardır.

Gördüğümüz ve anladığımız kadarıyla bu hayal gücü evrim teorisi taraftarlarında bol bol bulunmakta, onlarda bu meziyetlerini taassuba varan bir inançla bağlı oldukları teorilerinin propagandası yapma yönünden kullanma fırsatını kaçırmamakta, sonrada bütün bunları bilimsel bir takım deyimlerle, isimlerle süslenmiş hayali senaryolar eklenmekte, kendi yalanlarını, aldatmacalarını kendileri de inanmakta sonuçta bütün bunların bilimsel çalışmaların sonuçları olduklarını iddia edebilmektedirler.

= = =

Aldatmacalarla, sahtekarlıklar bilim yapılmaz.

Gerçekler bulutların ardındaki güneş gibidir. Ergeç ortaya çıkar.


= = =

EVRİMİN YÜZ KARASI: Piltdown Adamı Fosili ve Skandalı



Charles Darwin gerçek amacı olan insanın kökenini açıklama konusunu ilk kitabı Türlerin Kökeni'nde değil, bundan 12 yıl sonra yayınladığı ikinci kitabı İnsanın Türeyişi'nde ele aldı.

Bu kitabında insanın; evrimin en üst basamağında bulunduğunu varsaydığı maymunlara benzer primatlardan evrimleştiğini ileri sürdü.

Fakat Charles Darwin'in teorisindeki diğer varsayımları gibi bu iddiasını da doğrulayacak herhangi bir bilimsel kanıtı yoktu.

Tek yaptığı, hayvanlar âleminde fiziksel olarak insana benzetebileceği en uygun canlı olan maymunlarla insan arasında bir akrabalık ilişkisi hayal etmekten, bu hayaline uygun kurgular yapmaktan, iddialar öne sürmekten ibaretti.

Charles Darwin bu kitabında ırkçı argümanlar da geliştiriyor ve dünya üzerinde yaşayan bazı ilkel insan ırklarının evrime kanıt oluşturduğunu iddia ediyordu.

Oysa günümüzdeki genetik incelemeler Darwin'in ve o dönemdeki diğer evrimcilerin savundukları bu ırkçı görüşleri haksız ve mesnetsiz çıkarmıştır.

Darwin, insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiğini ileri sürdüğüne göre; teorisine inananlara, iddia edildiği gibi insanın evrimini kanıtlayacak fosiller bulma görevi düşüyordu.

Onlarda bunu görevlerini canla başla yerine getirmeye çalıştılar. Sahtekarlıklarda dahil her yolu denediler.

19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren neredeyse tüm bir paleoantropoloji bilimi bu amaca yöneltildi.

Darwinizm'e inanan paleontologlar insanla maymun arasındaki var olduğunu varsaydıkları kayıp halkayı bulmak için yoğun araştırmalara giriştiler.

Umdukları büyük bulgu, 1910 yılında İngiltere'de ortaya çıktı.

Bu, sonraki 43 yıl boyunca insanın evrimini kanıtlayan çok önemli bir delil olarak dünyaya sunulacak olan Piltdown Adamı kafatasıydı.

Sonuçta bu kafatası bilimsel bir buluşun ortaya koyduğu inkâr edilemez bir gerçek olarak empoze edilecek, yıllar boyu insanları derinden etkileyecektir.

Ünlü bir doktor ve aynı zamanda da amatör bir paleontolog olan Charles Dawson, 1912 yılında, İngiltere'de Piltdown yakınlarındaki bir çukurda, bir çene kemiği ve bir kafatası parçası bulduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Bu nedenle bulunan bu yeni fosile Piltdown adamı veya Eoanthropus Dawsoni adı verildi.

= = =



Piltdown Adamı kafatasını arama çalışmaları

= = =

Fakat Eoanthropus Dawsoni garip bir fosildi. Kafatasının üst kısmı tam bir insan yapısına sahipken, alt çenesi ve dişleri maymunsu özellikler gösteriyordu.

Çene kemiği maymun çenesine benzemesine rağmen, dişler ve kafatası insanınkilere benziyordu.

Fosile beş yüz bin yıllık bir tarih biçildi ve çeşitli müzelerde insan evrimine kesin bir delil olarak sergilendi.

Buluş kısa sürede büyük ün kazandı.

İngilizler, İngiltere'de bulunan fosili kendi ırklarının atası olarak görüp büyük bir gururla sahiplendiler.

Kafatasının büyük oluşu, İngiliz zekâsının çok önceleri evrimleştiğinin bir göstergesi olarak yorumlanıyordu.

lerleyen yıllarda Eoanthropus Dawsoni hakkında yüzlerce tez yazıldı ve fosilin sergilendiği Londra British Museum'u gezen yüz binlerce ziyaretçi, insanın evrimi konusunda ikna edildi.

Kırk yılı aşkın bir süre, üzerine birçok bilimsel makaleler yazıldı, yorumlar ve çizimler yapıldı.

Dünyanın farklı üniversitelerinden beş yüzü aşkın akademisyen, Piltdown Adamı üzerine doktora tezi hazırladı.

Ünlü Amerikalı paleoantropolog H. F. Osborn da 1935'te British Museum'u ziyaretinde:

-Doğa sürprizlerle dolu. Bu, insanlığın tarih öncesi devirleri hakkında önemli bir buluş yorumunda bulundu.

Zamanla, Australopithecus adı verilen soyu tükenmiş maymunların insanın en eski atası olduğu görüşü yaygınlaştı.

Australopithecus'un sırasıyla Homo habilis, Homo Rudolfensis ve Homo Erectus adı verilen türler tarafından izlendiği ve sonunda bu çizginin Homo Sapiens'e yani günümüz insanına ulaştığı, bir evrim klişesi olarak yerleşti.

Ders kitapları, bilim dergileri, magazin dergileri, günlük gazeteler, filmler ve hatta reklâm filmleri bile, bu klişeyi ve onu temsil eden giderek ayağa kalkıp insanlaşan maymunlar dizisi resmini benimsediler ve hiç sorgulamadan on yıllarca kullandılar.

Fakat teknolojide evrimcilerin hiç akıllarına gelmeyen bazı gelişmeler oluyordu.

Bir bakıma yalancının mumu yatsıya kadar yanacaktı.

1949'da British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme metodu olan flor testi metodunu, eski bazı fosiller üzerinde denemek istedi.

Bu yöntemle, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bir deneme yapıldı.

Sonuç çok şaşırtıcıydı.

Bu sonuç, çene kemiğinin toprağın altında bir kaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu.

Az miktarda flor içeren kafatası ise, sadece bir kaç bin yıllık olmalıydı.

Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekârlık 1953 yılında kesin olarak ortaya çıkarıldı.

Gerçektende beş yüz bin yıllık olduğu öne sürülen Piltdown Adamının kafatası bir kaç bin yıllıktı.

Daha sonraki araştırmalarda bulunanlar daha ilginçti.

Kafatası 500 yıl önce ölmüş bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti.

Çene kemiğindeki dişler bir insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak yontulup törpülenerek şekillendirilmiş; buna göre sıralanmış, eklem yerleri de aynı yöntemlerle kafatasına uydurulmuştu.

Daha sonra da bütün parçalar potasyum dikromat ile lekelendirilip çok eski görünmeleri sağlanmıştı.

Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu.

Gerçek fosillerde ise bu mümkün değildi.

Fosillerin yanında bulunan ilkel araçlar ise çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklitti.

Yüzyılın en büyük bilim sahtekârlıklarından birini ortaya çıkaran ekipten Le Gros Clark bu durum karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Bu büyük bilimsel skandal karşısında:

-Dişler üzerinde yıpranma izlenimini vermek için, yapay olarak oynanmış olduğu o kadar açık ki, nasıl olur da bu izler dikkatten kaçmış olabilir? Diye sormaktan kendini alamadı.

Tüm bunların üzerine Piltdown Adamı, kırk yılı aşkın bir süredir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıldı.

Piltdown adamı skandalı evrimcilerin tam bir yüz karasıdır.

Sapık ideolojilerini canlı tutmak için neler yapabileceklerinin sadece bir örneğidir.

Evrimcilerin evrim kanıtı olarak yaldızlayıp boyayarak, türlü yalan ve aldatmacalarla süsleyerek ortaya koydukları her şeyi ama her şeyi inceleyip irdelerken, hele hele doğru ya da gerçek kabul ederken çok dikkatli olunmalıdır.

Bu gibi fiyaskolara rağmen evrimciler insanın kökeni konusunda fosil arayışlarını sürdürdüler.

Oysa gerçekler çok daha farklıydı.

Elde edilen fosiller hiçbir evrim şemasına uymuyor, oturmuyordu.

Daha fazla fosil bulundukça da, sorun çözülmüyor, aksine daha karmaşıklaşıyordu.

Sonunda bazı otoriteler gerçeği itiraf etmeye başladılar.

ABD'nin en önde gelen paleontologları arasında yer alan Harvard Üniversitesi'nden Niles Eldredge ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden Ian Tattersall, bu konuda şu önemli yorumu yaptılar:

-Canlıların evrimsel tarihlerinin bir keşif meselesi olduğu düşüncesi, bir efsanedir.

Eğer öyle olsaydı, ne kadar çok hominid fosili bulursak, insanın evrimi hikayesinin de o kadar açık hale gelmesi gerekirdi.

Oysa eğer bir şey olduysa, bunun tam tersi olmuştur.

Evrim teorisinin en önde gelen isimlerinden biri olan Harvard Üniversitesi profesörü Richard Lewontin'in 1995 tarihli bir makalesindeki sözleri de Darwinizm'in bu konuda içine düştüğü umutsuz durumu ifade ediyordu:

-Uzak geçmişi düşündüğümüzde, gerçek Homo sapiens türünün öncesine uzandığımızda, dağınık ve kopuk bir fosil kaydı ile karşılaşırız.

Bazı paleontologlar tarafından ileri sürülen heyecanlı ve iyimser iddialara rağmen, hiçbir hominid türü bizim direkt atamız olarak kabul edilememektedir.

Son yıllarda konunun uzmanı olan diğer pek çok evrim teorisi taraftarı aslında savundukları teori hakkında son derece kötümser düşüncelere sahip olduklarını açıkladılar.

Örneğin ünlü Nature dergisinin bilim editörü Henry Gee, bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyordu:

-Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir.

Bir grup fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, ama gece yarısı masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır; eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir ama bilimsel değildir.

Yale ve California Berkeley Üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora yapmış Amerikalı bir biyolog Jonathan Wells Evrimin İkonları: Bilim mi Efsane mi, Evrim Hakkında Öğrettiğimiz Pek çok Şey Neden Yanlış? Adlı 2000 yılı basımı kitabında bu propaganda mekanizmasını şöyle özetler:

-Toplumun geneli, insanın kökeni hakkındaki derin belirsizliğe dair bilimsel uzmanların yaptıkları açıklamalardan çok nadiren haberdar edilir.

Bunun yerine, şu veya bu kimsenin en son teorisi ile besleniriz ve bize bizzat paleantropologların bunun üzerinde anlaşamadıkları gerçeği aktarılmaz.

Ve tipik olarak, teori mağara adamlarının veya bol makyajlı insan atalarının hayali resimleri ile süslenir.

Görünen odur ki, bilimin hiçbir alanında bu kadar az bir malzeme üzerine bu kadar fazla bir kurgu yapılmamıştır.

Bir evrimci bu konuda:

-Eğer bütün hayatınızı kemik toplamak, kafatasının ve çenenin küçük parçalarını bulmak için harcıyorsanız, bu küçük parçaların önemini abartmak için çok güçlü bir istek duymak zorundasınız demek mecburiyetinde kalmıştır.

Gerçek şu ki evrim teorisi savunucularının bin bir ümitle buldukları her yeni fosil, insanın kökeni hakkındaki evrimsel tezleri biraz daha çıkmaza sokmaktadır.

---------------- S0N ---------------
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst