İnsanlar Evrildi mi?

---> İnsanlar Evrildi mi?

Zhoudoukian Fosilleri ve Pekin Adamı-2


Zhoudoukian mağaralarında uzun yıllar sürdürülen kazılarda Pekin Adamı fosiline benzeyen ya da benzemeyen pek çok fosil ele geçirildi.

Sonuçta Unesco örgütü Zhoudoukian mağaralarını sit alanı ilan edip özel koruma altına aldı.

Fakat gün yüzüne çıkarılan bu fosiller evrimciler için tam bir hayal kırlığına neden olmuştur.

Bunun nedenleri ise bulunan yeni fosillerdeki kol kemikleri ve dişleri modern insanlarınkinden farksız olmasıdır.

Diğer ifade ile Pekin Adamı yarı insan yarı maymun bir ara format canlısı değil tam bir insandır.
Fakat Pekin Adamı fosili evrimcilerin gözden çıkamayacakları kadar önemlidir.

En azından ara format halkası (diğer ifade ile aranan kayıp halka) olarak ilan edilebilecek bir fosil bulununcaya kadar yerini ve önemini korumalıdır.

Bilimsel gerçekleri çekip çevirerek evrime uydurmak, teoriye uygun yorumlamak evrimcilerin en iyi becerdikleri işlerdendir.

Malum...

Evrimciler önce evrimi inkarı mümkün olmayan bir GERÇEK olarak kabul ederler, sonra da uygun kanıt ararlar. Daha doğru ifade ile kanıtları EVRİME UYDURURLAR.

Bu nedenle yoğun propagandalarla Pekin Adamı fosili yakın zamanımıza kadar insan soy ağacının bir halkası bir ara format fosili olarak gösterilmiş, bu yönde kabul ve ilgi görmesi sağlanmıştır.

Fakat güneşin balçıkla sıvanamayacağı gibi gerçeklerde uzun süre yalan ve aldatmacalarla gizlenemez.

Sonuçta gelişen teknolojinin yardımıyla hızlanan ve sağlam kanıtlara ulaşan keşifler uzun yıllar kayıp halka olarak takdim edilen Pekin Adamı fosilinin aranan halkayla uzaktan yakından ilgisinin olmadığını ortaya koyacak, evrim teorisi taraftarları bir kez daha büyük bir hayal kırıklığına uğratacaktır.

= = =

Pekin damı fosiliyle birlikte bulunan diğer fosiller yaş, coğrafi bölge ve anatomik özellikler açısından bir türlü evrimsel sıralamalar içine sokulamamaktadır.

Kayıt halka olarak ilan edilen Pekin adamının bir homo Erectus (insan) olduğundan hiç şüphe yoktur. Ara format canlısı değildir.

Günümüzde, özellikle Pekin Adamı’nın da dahil edildiği Homo Erectus hakkında, öne sürülen ara tür iddiaları eskisi gibi sıkça dile getirilmemektedir.

Birçok antropolog Homo erectusun (dolayısıyla Pekin Adamı’nın) günümüz insanından farkı olmadığını vurgulamaktadır.

Homo erectus bir ara tür değil, soyu tükenmiş bir insan ırkıdır.

Nitekim 1939 yılında Ralph Von Koenigswald ve Franz Weidenrich isimli uzmanlarca Pekin Adamı fosilinin GERÇEK BİR İNSAN FOSİLİ olduğu ortaya konulmuş, ünlü evrimcilerden Ernst Mayr Pekin Adamı fosilini insan fosili olarak sınıflandırmıştır.

Bütün bu gelişmelerin evrim teorisi taraftarlarının insanın evrimi konusunda yeterli kanıt bulma yolundaki ümitlerinin tükenmesine neden olduğunu söyleyebiliriz.

Nitekim George Washington Üniversitesi’nde paleontolog ve aynı zamanda ünlü bir evrimci olan Bernard Wood Newscientist dergisine Kayıp halka aramaları kesinlikle başarısızlığa mahkumdur" itirafını yapmaktan kendini alamamıştır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsansı Fosillerin Evrimsel Dizimi Gerçeğe Uygun mu?


Daha öncede yazdığımız gibi evrim teorisi taraftarları bulunan fosilleri (fosillerin bir ara format canlısına ait olacağını kesin bir şekilde inandıklarından) türsel ve tarihsel yönleriyle bilimsel metotlarla yeterince ilgilenilmeden sadece teorinin mantığı doğrultusunda art arda dizmişler, bunun sonucunda da bir evrim ağacı şemasını ortaya çıkarmışlardır.

Fakat bu şema gerek türsel gerek tarihsel yönlerden bilimsel incelemelerin ortaya koyduğu gerçekler doğrultusunda ortaya konulmadığından pek çok çelişkiler ve yanlışlar içermektedir.

Örneğin adı geçen şemalarla insanın atası olarak gösterilmeye çalışılan canlı fosillerinin türsel ve tarihsel yönlerden birbirleriyle ilişkilerinin olamayacağı çok farklı yerlerde ortaya çıktıklarıdır.

Nature dergisinin editörü Henry Gee, 12 Temmuz 2001 tarihli Nature'da yayınlanan makalesinde, evrimciler tarafından insanın ataları olduğu iddia edilen insansı fosillerinin, ilkelden gelişmişe doğru bir sırayı takip etmediğini, aksine kayıtlarda bu fosillerin bir anda ortaya çıktığını belirtmektedir.

Ünlü evrim teorisi taraftarlarından John Rennie:

-Evrim, insanın bilinen ilk ataları yaklaşık 5 milyon yıl öncesi ile anatomik yönden modern insanların yaklaşık 100.000 yıl önce ortaya çıkışı arasında, insansı yaratıklardan oluşan bir seri bulunmasını ve bunların giderek daha az maymunsu ve daha modern yapılara sahip olmasını öngörür. Ve nitekim fosil kayıtları da bunu göstermektedir diye yazarsa da bilimin ortaya koyduğu gerçekler onu yalanlamaktadır.

John Rennie'nin meslektaşı olan Nature dergisinin editörü Henry Gee de aynı kanıdadır.

Gee, 1999 basımı In Search of Deep Time adlı kitabında:

-İnsanın evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yıl öncesine ait tüm fosil kanıtlarının küçük bir kutuya sığabilecek kadar az olduğunu yazar.

Gerçekte insanın evrimi konusunda evrim teorisi taraftarlarının öne sürebilecekleri ciddiye alınacak hiçbir bilimsel kanıt yoktur.

Evrim teorisi savunucuları evrime bir kanıt olarak öne sürdükleri Lucy isimli fosil ile modern insan arasında 20 veya daha fazla homoidin bulunduğunu, bu boşluğu doldurduğunu iddia ederlerse de bu konuda herhangi bir bilimsel kanıt gösteremezler.

Gösteremezler çünkü Lucy fosili bir Austraolpithecus'tur.

Austraolpithecus’tan Homo sapiense yani insana doğru uzanan bir evrim bağlantısı yoktur. (Lucy fosili bölümüne bakınız)

Bunun nedeni de Australopithecus ile Homo Sapiens arasında var oldukları iddia edilen Homo Habilis, Homo Rudolfensis, Homo Erectus evrim taraftarlarınca öne sürülen kategorilerin evrim taraftarları arasında bile bilinmezliklerin sisleri arasında spekülatif ve tartışmalı oluşudur.

Halbuki bilim kesin ve yadsınamayan kanıtlar ister.

Evrimci paleoantropologlar Bernard Wood ve Mark Collard, 1999'da Science'de yayınlanan makalelerinde, Homo Habilis ve Homo Rudolfensis kategorilerinin hayali olduğunu ve bu kategorilere dâhil edilen fosillerin aslında Australopithecus genusuna transfer edilmesi gerektiğini savunmuşlardır.

Michigan Üniversitesinden Milford Wolpoff ve Canberra Üniversitesinden Alan Thorne ise Homo Erectus'un hayali bir kategori olduğu, bu sınıflamaya dahil edilen fosillerin aslında Homo sapiens'in birer varyasyonu oldukları düşüncesindedirler.

Bilimsel kanıtların ortaya koyduğu gerçek soyu tükenmiş bir maymun cinsi olan Australopithecus ile, günümüz insanı ve onun farklı ırksal varyasyonlarını içine alan Homo Sapiens türünden başka ara format canlılarının olmadığı diğer ifade ile insanın evrimsel bir kökeninin bulunmadığıdır.

= = =

Australopithecus'tan Homo Sapiens'e doğru uzanan bir evrim çizgisi iddiasını çürüten bir başka gerçek, bu çizgi üzerinde evrimsel bir sıralama izlediği öne sürülen kategorilerin gerçekte aynı dönemde yaşadıklarının ortaya çıkmasıdır.

Eğer bu canlılar aynı dönemlerde yaşamışlarsa birbirlerinin ataları nasıl olabilirler?

Bunu ortaya koyan en yeni kanıt, Science dergisinde yayınlanan ve Homo Habilis, Homo Ergaster ve Homo Erectus kategorilerine dahil edilen fosillerin aynı dönemde yan yana yaşadığını gösteren bulgudur.

Araştırmayı yöneten North Texas Üniversitesinden Reid Ferring, bu buluşun anlamını şöyle açıklamaktadır:

-Bu tamamen beklenmedik bir durumdur. Çünkü şimdiye kadar hakim olan bilimsel görüşler habilis, ergaster ve erectus'u evrimsel bir sıralama içine yerleştirmişti.

Evrim teorisi savunucularının Homo Erectus adını verdikleri fosiller insanın sözde atası olan ilkel yaratıklar değil, günümüz insanının çeşitli ırklarıdır. Bu ırkların anatomi ve zekâ bakımından günümüz insanından herhangi bir temel farklılığı yoktur.

Bütün bu bilimsel bulgular evrimi ret ve inkar eder ama tersinim teorisi öngörüleriyle bire bir uyuşur.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsansı Fosillerin Evrimsel Dizimi Gerçeğe Uygun mu?-2
Teorinin öngördüğü insanın evrimi senaryosunda, bir insan ırkı olan Homo Erectus ile kendisinden önce gelen maymunlar (Australopithecus, Homo Habilis) arasında büyük bir uçurum vardır.

Diğer ifade ile fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıkmışlardır.

Evrim teorisi savunucularının hiç bir bilimsel kanıta dayanmadan ısrarla insanın atası olarak tanımladıkları Neandertaller, nesli tükenmiş bir insan ırkıdır.

Bilimsel bulgular, Neandertaller'in zeka ve kültür düzeyi yönünden bizlerden geri olmayan bir insan ırkı olduğunu göstermektedir. (Neandertaller bölümüne bakınız)
Laetoli'de bulunan ayak izleri fosil yatakları

= = =

İspanya'nın Atapuerca bölgesinde bulunan ve günümüz insanıyla tıpatıp aynı olan 800.000 yıllık fosil insanın hiçbir zaman evrim geçirmediğinin açık bir kanıtıdır.

Mary Leakey'nin Tanzanya’da volkanik bir bölge olan Laetoli'de bulduğu 3.6 milyon yıllık ayak izleri her ne kadar A. Afarensis'e türü bir canlıya ait olduğu iddia edilse de modern yapılı bir insana ait olduğu açıktır.

İzler günümüz insanınınkinden hiçbir farkı olmayan ayaklar tarafından bırakılmıştır. Bu durum çıplak gözle dahi rahatlıkla anlaşıldığı gibi, izler üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar da bu gerçeği kanıtlamıştır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Evrimin Can Damarlarından Birini Daha Kesen Gerçek-

Homo Erectus Farklı Bir Tür ya da Bir Ara Format Canlısı Değildir.

Yapılan araştırmalar şunu göstermiştir ki tam anlamıyla dik yürüme gibi insansı özellikleri bir arada bulundurduğu kabul edilen Homo Erectus fosilleri ile günümüz insan ırkları arasında evrimi anımsatacak kadar büyük farklar bulunmamaktadır.

Homo Erectus ile evrim yönünden bir alt ara basamak format canlısı olarak tanımlanan Homo Habilis arasında doğal olan kimi benmzeşimler dışında herhangi bir bağ yoktur. Fosil kayıtları dahil tüm bilimsel bulgular bu tespitimizi doğrular.

Bilimi tam bir tarafsızlıkla yapan kimi bilim insanları Homo Erectusu modern olarak nitelenen günümüz insanlarından farklı bir tür olarak tanımlanmamakta, ancak Homo Sapiens (insan) türü içinde halen mevcutlar gibi ayrı bir varyasyon (çeşit-ırk) olarak kabul edilmektedir. Bu görüş geniş bir antropolog kesimi tarafından savunulmaktadır.

= = =



Homo Erectus ile Homo Habilis arasındaki doldurulması mümkün olmayan farklıklar.

= = =

Paleoantropoloji alanında dünyanın çeşitli ülkelerinden önde gelen isimlerin katıldığı Senckenberg konferansı bu kabulün ön plana çıktığı konferans olmuştur.

Senckenberg konferansındaki katılımcıların çoğu, Michigan Üniversitesi'nden Milford Wolpoff, Canberra Üniversitesi'nden Alan Thorne ve meslektaşlarının başlattığı ve konusu Homo Erectus'un taksonomik konumu olan ateşli bir tartışmaya daldılar.

Bu kişiler Homo Erectus'un ayrı bir tür olarak geçerliliğinin olmadığını ve bütünüyle elimine edilmesi gerektiğini ısrarlı bir şekilde ileri sürdüler.

Homo Erectus'un ayrı bir tür olarak mevcut olmadığı, konferansın ana konusu oldu.

Görüldüğü gibi varyasyonlarıyla geniş bir coğrafyaya yayılmış Homo Sapiens (insan) türü 2 milyon yıldır ana şablon olarak sabittir.

Tersinim sonucu oluşan yüzeysel değişimler dışında herhangi bir evrimleşme (köklü değişim) göstermemektedir.

Homo Erectus geçmişte yaşamış bir insan ırkıdır.

Michigan Üniversitesi'nden antropolog Milford H. Wolpoff, Science dergisine yazdığı Homo Sınıflaması başlıklı makalesinde bu hayali ara türün günümüz insanından başka bir şey olmadığını şöyle açıklamaktadır:

-Çoğu paleoantropolog geleneksel görüş olarak, coğrafik olarak dağınık olan çok tipli Homo Erectus türünü, yine coğrafik olarak dağınık olan çok tipli Homo Sapiens türüne evrimleştiğini kabul etmektedirler.

Diğerleri ise, soyağacına bağlı bir yaklaşımla, bütün halindeki insan neslini tek bir evrimsel tür olarak tanımlamaktadırlar.

Bu, taksomomik olarak ortada yalnızca tek bir Homo türü bulunduğu anlamına gelir. O türde Homo sapiens’tir.

Bu her iki evrimsel eğilim ve farklı bölgesel özelliklerin varlığı için de geçerli olan tek yorumdur. Aksi takdirde birbirini takip eden keyfi olarak tanımlanmış türler olmuş olurlar.

Bir türün varyasyonlarının olduğu genetik bir gerçektir.Fakat varyasyonlarda milyarlarca ayrıntıdan oluşan ana şablon değişmez. Değişen ayrıntıların çok küçük bir kısmıdır.

Buna rağmen küçük farklardan yola çıkarak keyfi türler belirlemenin bilimsel bir yönü bulunmamaktadır.

Bir insan ırkı olan Homo erectus ile insanın evrimi senaryosunda atası sayılan maymunlar arasında aşılması mümkün olmayan büyük, derin ve geniş uçurumlar vardır.

Kısacası fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, herhangi bir evrim (köklü değişim) süreci olmadan, diğer türler gibi aniden ve mükemmel olarak ortaya çıkmış temel şablonları değişmemiştir, değişmesi de mümkün değildir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İNSANIN EVRİMİNE FOSİLLER NE DİYOR?

Evrim teorisi savunucularının fosillere yaklaşımı bulunan her fosili evrime uygun yorumlama şeklindedir.

Bunun içinde rahatlıkla ve sıklıkla hayal güçlerini kullanmaktan çekinmezler, bilimsel gerçeklere uygun teoriler ortaya koymaktan çok evrime uygun masalımsı varsayımlar üretmeye tercih ederler.

Örneğin milyonlarca sene önce bir kaplumbağa irice bir hayvan tarafından ezilip öldürülse ve fosilleşse; ardından bu fosil bir evrimcinin eline geçse; ezilmeden dolayı oluşan bozuk doku şekilleri nedeniyle bir ara format olarak yorumlanacağı, dünyanın yerinden oynatılacağı, evrimin en güçlü kanıtlarından biri olarak başköşeye konulacağı kesin gibidir.

Fosiller ise geçmiş yaşamdan günümüze kalan izlerdir.

Evrimde dahil geçmiş yaşamın aşamalarını doğru olarak öğrenmek istiyorsak fosilleri kılı kırk yarıp son derece titiz ve tarafsız gözlerle inceleyip yorumlamak gerekeceği açıktır.

Bilindiği gibi TERSİNİM OLAYLARI RAHATLIKLA VE SIKLIKLA DOĞAL HAYATTA GÖZLENEBİLDİĞİ VE SINABİLDİĞİ halde EVRİM GÖZLENİP SINANAMAZ.

Evrimin tek delil kaynağı FOSİLLERDİR.

Bunedenle fosillerin doğru ve tarafsız olarak analiz edilip yorumlanması bilim adına çok büyük önem kazanır.

Aşağıdaki bilgiler mümkün olduğunca tarafsız kaynaklardan derlenmeye çalışıldı. Umarız gerçekleri bulmada katkıları olur.

= = =

Java adamı (Pithecanthropus erectus) fosili:

Endonezya'nın Java adasında bulunan bir kafatası fosiline Java adamı ismi verildi.

Gerçekte fosil bir kafatası parçası ile ondan metrelerce uzakta bulunan bir leğen kemiğinden oluşmaktadır.

İki fosilin aynı canlıya ait olduğu konusunda herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.

Ancak Java Adamı ve Pekin Adamı fosillerin normal insanlara ait olduğu Ralph Von Koenigswald ve Franz Weidenrich isimli uzmanlarca ortaya konulmuştur.

Harvard Üniversitesi'nden ünlü evrimci Ernst Mayr, her iki fosili de insan olarak sınıflandırmıştır.

= = =

OH62 fosili: 1986 yılında Tim White tarafından Tanzanya da bulunan fosile OH62 ismi verildi.

Önceleri Homo Habilis (insansı ara format) olarak nitelenen iskelet ve kafatası fosilinde yapılan araştırmalar bu türün günümüz maymunlarına benzer küçük bir beyne, dallara tırmanmaya yarayan uzun kollara ve kısa bacaklara sahip olduğu görülmüş tam bir maymun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Ramapithecus (Sivapithecus) fosili


Ramapithecus, evrim teorisinin en büyük ve en uzun süren yanılgılarından birisi olarak kabul edilir.

Bu ad, 1932 yılında Hindistan'da bulunan ve insan ile maymun arasında, 14 milyon yıl önce meydana gelen ayrımın ilk basamağı olduğu iddia edilen fosil kayıtlarına verilmişti.

Bulunduğu 1932 yılından 1982 yılına kadar tam 50 sene evrimciler tarafından insan evriminin kesin delili olarak gösterildi. Bu ara fosil üzerinde pek çok araştırmalar yapıldı. Bu araştırmalar evrimciler için derin bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı.

Sonuçta Ramapithecus fosilinin soyu tükenmiş bir orangutandan başka bir şey olmadığı anlaşıldı.

Evrimci Science dergisi bu gerçeği 1982 tarihli sayısında İnsanlık Bir Atasını Kaybediyor başlıklı makale şöyle ilan etmeye mecbur kaldı.

-Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'a göre bugüne kadar atalarımızdan olduğunu düşündüğümüz bir grup canlı aile ağacımızdan çıkartılıyor.

Ramapithecus’un bir orangutan olduğu kesinleştiği halde hala dik yürüyormuş gibi gösterilmeye çalışılması bir evrimci propagandasıdır.

Birçok paleoantropolog, Ramapithecus'ların Afrika maymunlarından ayrılmamızdan hemen sonraki bilinen en eski atalarımız olduğunu söylemekteydi.

Ancak bunlar birkaç diş ve çene parçasına dayanıyordu.



Ramapithecus’un temsili resmi ve Fosili. Temsili resmin dik duruyor, yürüyormuş gibi çizilmesi tamamen bir evrimci propagandasıdır.


Pilbeam'a göre büyük çene ve kalın mineyle kaplı dişler belki insan atalarımızın özelliklerini taşıyordu.

Ancak alt çene kemiğinin pozisyonu, birbirine yakın gözler, damağın şekli gibi daha belirgin özellikler bunun bir orangutan atası olduğunu gösteriyor.

Bir evrim teorisi taraftarı bu konuda şöyle yazmıştı:

-Bu soyu tükenmiş primat, hominid soy ağacımızdaki ilk halkalardan biridir. Bulunan yeni örnekler onu insan evriminde hak ettiği yere yerleştirmiş homo türüne kadar olan yol, bir çelişki korkusu olmaksızın açılmıştır.

Sanki Ramapithecus insanın tam bir atası olması için dizayn edilmiş gibidir.

Eğer atamız değilse, elimizde kesin hiçbir kanıt yok demektir.

Fakat daha sonraki yıllarda yapılan ayrıntılı araştırmalar Ramapithecus’un soyu tükenmiş bir orangutan türünden başka bir şey olmadığı anlaşıldı.

Bir evrim teorisi taraftarı David Pilbeam’la aynı görüşte olduğunu belirterek bu gerçeği şu şekilde itiraf etmektedir.

-Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam'a göre bugüne kadar atalarımızdan olduğunu düşündüğümüz bir grup canlı aile ağacımızdan çıkartılıyor.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Turkana (Nariokotome) Çocuğu Fosili

Afrika'da bulunan Homo Erectus örneklerinin en ünlüsü, Kenya'daki Turkana Gölü yakınlarında bulunan Turkana Çocuğu fosilidir.

İskelet Richard Leakey'in önderliğindeki takımın üyesi olan Kamoya Kimeu tarafından 1984 yılında, Kenya Nariokotome'daki Turkana Gölü'nün yanında bulunmuştur

Eksiksiz tam bir iskelet halinde olan fosil KNM-WT 15000 no ile etiketlenmiş, Erken Pleistocene dönemlerinde yaklaşık 1,5 milyon yıl önce ölmüş 11-12 yaşlarında bir çocuğa aittir.

Turkana çocuğu, Homo Erectus veya Homo Ergaster sınıfına aittir.

İnsanların maymunlardan evrimleştiği konusunda evrim teorisi taraftarlarının öne sürdüğü en güçlü delillerden birisi olarak kabul edilir.

Leğen kemiğinin şekli, erkek olduğuna işaret etmektedir.

Antroplog Tim White ve Richard Leakey, mevcut dişlerin çenedeki çıkış durumu ve Epiphyseal'in kafatası ile birleşmemiş olmasına dayanarak, çocuğun 12 yaşlarında olduğunu belirtmektedir.

İskelet yaklaşık 1.60 m boyundadır, buna karşın yetişkin olsaydı 68 kg ağırlığında ve 1,85 m boyunda olabilirdi.
İskelet 108 kemikten oluşmaktadır.

Kafatasının beyin hacmi yaklaşık 880 santimetre küptür.

Çocuk eğer büyümeye fırsat bulabilseydi beyin hacminin 910 santimetre küpe kadar gelişeceği tahmin edilmektedir. Bu da beyin hacimleri 700-2000 santimetre küp arasında olan gü-nümüz insanlarıyla aynı olduğu anlamına gelmektedir.

Bir insan ırkı olan Homo Erectus ile insanın evrimi senaryosunda kendisinden önce gelen Australopithecus türü canlılar arasında doldurulması mümkün olmayan derin boşluklar, uçurumlar vardır.

Homo Erectus günümüz insanın bir ırkıdır. Maymunlarla insanlar arasında bulunan bir ara geçiş formu değildir.

Bu fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır. Uzun ve ince olan iskelet yapısı, günümüzde tropik bölgelerde yaşamakta olan insanların iskelet yapısıyla tamamen uyuşmaktadır.

Bu fosil, Homo Erectusun günümüz insanının bir ırkı olduğunun en önemli delillerindendir.

Fosilin günümüz insanıyla; kafatasının biçimi, yüz açısı, kaş çıkıntısının kabalığı gibi küçük ayrıntı farklılıkları vardır.

Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir.

Böyle bir varyasyon, canlı topluluklarının birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları (tersinim teorisine göre dar alanda çeşitlenme) zaman ortaya çıkar.

Homo Erectus ile günümüz insanı arasındaki fark zencilerle Eskimolar arasındaki farklılıklardan fazla değildir.

Homo Erectus'un kendi ırkına özel kafatası, beslenme biçimi, genetik göç, diğer insan ırklarıyla belli bir süre kaynaşamama gibi olayların sonucunda ortaya çıkmıştır.

Diğer ifade ile homo erectus bir allopatrik çeşitlenme (dar alanda çeşitlenme) sonucudur.

Amerikalı paleoantropolog Alan Walker ortalama bir patoloğun bu fosilin (turkana çocuğunun) iskeletiyle, bir günümüz insanı iskeletini birbirinden ayırmasının çok güç olduğunu, kafatası için de, bir Neandertal kafatasına aşırı derecede benzediğini söylemektedir.

Neandertaller ise günümüz insanın bir ırkıdırlar. Dolayısıyla Homo Erectus da yine günümüz insanın bir ırkıdır.

Nitekim evrimci paleoantropolog Richard Leakey bile Homo Erectus'un günümüz insanı ile olan farklılığının ırksal farklılıktan öte bir anlam taşımadığını şöyle ifade eder:

-Herhangi bir kişi farklılıkları fark edebilir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaş çıkıntısının kabalığı vs.

Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir.

Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar.

Connecticut Üniversitesi'nden Prof. William Laughlin, Eskimolar ve Aleut Adaları insanları üzerinde uzun yıllar anatomik incelemeler yapmış ve bu insanlar ile Homo Erectus'un şaşırtıcı derecede birbirlerine benzediklerini görmüştür.

Laughlin'in vardığı sonuç, tüm bu ırkların gerçekte Homo sapiens türüne (günümüz insanına) ait farklı ırklar olduğudur.

Bakınız Laughlin bu konuda neler söylüyor.

-Hepsi Homo sapiens türüne ait olan Eskimolar ve Avustralya yerlileri gibi uzak gruplar arasındaki büyük farklılıkları dikkate aldığımızda, Homo Erectus'un da kendi içinde farklılıklar taşıyan bu türe (Homo Sapiens'e) ait olduğu sonucuna varmak çok mantıklı gözükmektedir.

Homo Erectus'un yeterince evrimleşememiş ilkel bir insan türü olmadığının bir başka kanıtı ise Homo Erectusa ait 27.000 yıllık ve hatta 13.000 yıllık fosillerinin bulunmuş olmasıdır.

Java adasında 27.000 yıllık olduğu belirlenen Homo Erectus fosilleri bulunmuştur.

Avusturalya'da Kow Bataklığında ise 13.000 yıllık Homo Sapiens ile Homo Erectus özellikleri taşıyan bazı fosiller bulunmuştur.

Bütün bu fosiller, Homo Erectus ırkından olan insanların günümüze oldukça yakın tarihlerde bile yaşamını sürdürmüş olduğunu gösterir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

KNM-ER 1470 (Homo Rudelfensis) kafatası fosili

Fosil bilimci Richard Leakey, 2.8-2.0 milyon yıl yaş biçtiği ve "KNM-ER 1470" olarak adlandırdığı kafatasını antropoloji tarihinin en büyük buluşu gibi tanıtmış ve büyük yankı uyandırmıştı.

Australopithecus gibi küçük bir kafatası hacmi olan, ancak insansı bir yüze sahip bulunan canlı, Leakey'e göre, her zamanki gibi Australopithecus ile insan arasındaki kayıp halkaydı. Fakat gerçek tahmin ettiği ya da umduğu gibi değildi.

KNM-ER 1470 kafatası


Ancak bir süre sonra anlaşılacaktı ki, KNM-ER 1470 kafatasının bilimsel dergilere kapak olan insansı yüzü, gerçekte kafatası parçalarını birleştirirken yapılan -belki de kasıtlı- hataların sonucuydu.

İnsan yüzü anatomisi üzerinde çalışmalar yapan profesör Tim Bromage, 1992 yılında bilgisayar simülasyonları yardımıyla ortaya çıkardığı bu gerçeği şöyle özetler:

-KNM-ER 1470'in rekonstrüksiyonu yapılırken, yüz, aynı günümüz insanlarında olduğu gibi, kafatasına neredeyse tam paralel bir biçimde inşa edilmişti.

Oysa yaptığımız incelemeler, yüzün kafatasına daha eğimli bir biçimde inşa edilmiş olmasını gerektirmektedir. Bu ise, aynı Australopithecus'da gördüğümüz maymunsu yüz özelliğini meydana getirir.

Bu konuda evrimci paleoantropolog J. E. Cronin de şöyle der:

-Kaba olarak biçimlendirilmiş yüz, düşük kafatası genişliği ve büyük azı dişler gibi ilkel özellikler, KNM-ER 1470'in Australopithecus ile paylaştığı ilkel özelliklerdir...

KNM-ER 1470, diğer erken Homo örnekleri gibi, öteki ince yapılı Australopithecus'la birçok yapısal ortak özellik taşır. Bu özellikler, diğer geç Homo örneklerinde (yani Homo erectus'ta) bulunmaz.

Michigan Üniversitesi'nden C. Loring Brace ise, çene ve diş yapısı üzerinde yaptığı analizlerde 1470 kafatası hakkında yine aynı sonuca varmıştır:

-Çenenin büyüklüğü ve azı dişlerinin kapladığı yerin genişliği, ER 1470'in tam anlamıyla bir Australopithecus yüz ve dişlerine sahip olduğunu göstermektedir.

KNM-ER 1470 üzerinde en az Leakey kadar incelemede bulunmuş olan John Hopkins Üniversitesi paleoantropoloğu profesör Alan Walker da, bu canlının Homo erectus ya da Homo rudolfensis gibi bir Homo (insan) türüne dahil edilmemesi, aksine Australopithecus sınıfına sokulması gerektiğini savunmaktadır.

Australopithecus ile Homo erectus arasında bir geçiş formu gibi gösterilmeye çalışılan Homo habilis ya da Homo rudolfensis gibi sınıflamalar gerçekte bilimsel yönden geçersizdir.

Bu canlılar bugün çoğu araştırmacının kabul ettiği gibi, Australopithecus serisinin birer üyesidirler.

Bütün anatomik özellikleri, bu canlıların birer maymun türü olduklarını göstermektedir.

Bu gerçek, Bernard Wood ve Mark Collard adlı iki evrimci antropoloğun 1999 yılında Science dergisinde yayınlanan inclemeleriyle daha da belirgin hale gelmiştir.

Wood ve Collard, Homo habilis ve Homo rudolfensis kategorilerinin hayali olduğunu, aslında bu kategorilere dahil edilen fosillerin Australopithecus sınıflandırması içinde incelenmesi gerektiğini şöyle açıklamışlardır:

-Daha yakın zamanda, fosil türleri, mutlak beyin hacmi, dil yeteneği konusundaki çıkarımlar ve el fonksiyonu ve taştan aletler yapma becerileri konusundaki kurgular gibi temellere dayanılarak, Homo kategorisine dahil edilmiştir.

Birkaç istisna haricinde, bu (Homo) cinsinin insan evrimi içindeki tanımı ve kullanımı ve Homo'nun sınırının belirlenişi, sanki sorunsuz bir olgu gibi kabul edilmiştir. Ama...

Yeni bulgular, mevcut bulgulara getirilen yeni yorumlar ve paleoantropolojik kayıtlar üzerindeki kısıtlamalar, sınıflandırmaları Homo cinsine dahil etmek için kullanılan kriterleri geçersiz hale getirmektedir.

Pratikte, fosilleşmiş hominid türleri, Homo kategorisine, dört temel kriterden biri veya daha fazlasına göre dahil edil-mektedir. Oysa şimdi açık hale gelmiştir ki, bu kriterlerin hiçbiri tatminkâr değildir.

Kafatası hacmi problemlidir, çünkü mutlak beyin kapasitesinin biyolojik bir önemi olduğu varsayımı tartışmalıdır. Aynı şekilde, konuşma fonksiyonunun beynin genel görünümünden güvenilir şekilde çıkarım yapılamayacağına dair oldukça tatmin edici kanıtlar vardır ve beynin konuşma ile ilgili bölgelerinin, daha önceki çalışmaların ima ettiğinin aksine lokalize olmadığına dair kanıtlar vardır...

Bir başka deyişle, H. habilis ve H. rudolfensis'e ait fosil bulguları eklendiğinde, Homo cinsi iyi bir cins değildir. Dolayısıyla, H. habilis ve H. rudolfensis, Homo cinsinden çıkarılmalıdır. Şu an için, hem H. habilis'in hem de H. rudolfensis'in Australopithecus cinsine geçirilmesini öneriyoruz.

Wood ve Collard'ın vardığı sonuç, anlattığımız gerçeği doğrulamaktadır. Tarihte insanın ilkel ataları yoktur. Bu şekilde gösterilen canlılar, gerçekte Australopithecus cinsine dahil edilmeleri gereken maymunlardır.

Fosil kayıtları, bu soyu tükenmiş maymunlar ile fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkan Homo yani insan türü arasında hiçbir evrimsel ilişki olmadığını göstermektedir.

Bütün anatomik özellikler insan evriminin kayıp halkası olarak lanse edilen, bu canlıların birer maymun türü olduklarının kanıtlarıdır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Sahelanthropus Tchadensis fosili


Evrim teorisinin insanın kökeni hakkındaki iddialarını yıkan en son bulgulardan bir diğeri ise, 2002 yazında Orta Afrika ülkesi Çad'da bulunan bir fosildir.

Fransız bilim adamı Michel Brunet tarafından keşfedilen fosile Sahelanthropus Tchadensis adı verildi.

Bu fosil özellikleri nedeniyle evrimci çevreleri birbirine kattı.

Dünyaca ünlü Nature dergisi, fosili duyuran haberinde; bulunan yeni kafatası, insanın evrimi hakkındaki düşüncelerimizi tamamen batırabilir itirafında bulundu.

Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu yeni bulgunun evrim teorisi için küçük bir nükleer bomba kadar etkili olacağını söyledi.

Bunun nedeni, bulunan fosilin yedi milyon yıl yaşında olmasına rağmen, insanın en eski atası olduğu iddia edilen ve beş milyon yıl yaşındaki Australopithecus cinsi maymunlardan evrimcilerin bugüne kadar temel aldıkları kıstaslara göre daha insansı (gelişkin) bir yapıya sahip olmasıdır.

Fosilin evrimciler verdiği sıkıntı ara format canlısı olarak takdim edilen çok daha genç fosillerden daha çok insansı çizgiler taşımasıdır.

Geçmişte yaşamış ve bugün soyu tükenmiş olan pek çok farklı maymun türü vardır. Bunların bazılarının kafatası veya iskelet yapısı kısmen insanlara benzerlik göstermektedir.

Ama bu benzerlikler, bu benzerliklere sahip canlılarla insanlar arasında evrimsel bir ilginin olduğu anlamına gelmez.

Evrim teorisi taraftarları ise, bu soyu tükenmiş canlılara ait kafataslarını, teorilerinin gerektirdiği gibi art arda dizerek bir tür maymundan insana giden merdiven oluşturma çabasındadırlar.

Fakat oluşturulmaya çalışılan bu evrimsel merdiven genelde kanıtlara dayandırılmadığından tamamen hayalidir. Bir bakıma taasupla peşinen gerçek kabul edilen bir varsayıma kanıt uydurma operasyonudur.

Ancak bu konudaki araştırmalar derinleştikçe, ortada böyle bir merdiven bulunmadığı, sadece farklı dönemlerde farklı maymun türlerinin yaşadığı anlaşılıyor.

George Washington Üniversitesinden evrimci antropolog Bernard Wood'un yeni bulunan fosil üzerine yaptığı açıklama ise, bu görüşü doğrulamaktadır.

Bernard Wood yazısında şunları yazmaktadır.

-Üniversiteye başladığım 1963 yılında, insanın evrimi bir merdiven gibi görülüyordu. Bu merdivenin basamakları, maymundan insana doğru ilerleyen ve her aşaması bir öncekinden daha az maymunsu olan bir seri ara formdan meydana geliyordu.

Ama şimdi insanın evrimi (karmakarışık) bir çalıya benziyor. Fosillerin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi olduğu ve herhangi birisinin gerçekten insanın atası olup olmadığı hala tartışmalı.

Bu durum, gerçekte hepsi soyu tükenmiş maymun türleri arasında, son derece sübjektif ve ön yargılı olan insana benzerlik kriterlerine göre kurulan evrimsel ilişkilerin tamamen varsayıma dayalı olduğunu göstermektedir.

Bu buluş insanın evrimi konusunda zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesinin tamamen geçerliliğini yitirmesine neden olmuştur.

Adı geçen bilimsel dergide yazıda ABD'deki George Washington Üniversitesi paleontologlarından evrimci Bernard Wood'un Çad'da bulunan ve 6 ila 7 milyon yıllık olduğu bildirilen Sahelanthropus tchadensis fosili üzerindeki yorumları aktarılıyor.

Temmuz 2002'de açıklandığında, dünyanın en önemli dergi ve gazetelerinde ön sayfadan haber verilen bu fosilin, yüzyılın en önemli paleontolojik bulgusu, hatta nükleer bir bomba etkisinde olduğu belirtilmişti.

Bu kafatası 7 milyon yıllık olmasına karşın, evrim şemalarında 2 milyon yıllık gösterilen hayali ara formlarla benzer bir yüze sahip olması nedeniyle, insanın evrimini gösteren mevcut şemaları yıkıyor. Bir bakıma yedi milyon yıl önce, iki milyon yıl önce yaşadığı iddia edilen insansı canlıdan daha gelişkin olanı yaşamıştı.

Mevcut senaryoların geçersizliğini vurgulayan Wood, insanın evrimi iddiasının içinden çıkılamaz bir karmaşaya düştüğünü kabul ediyor.

Bernard Wood yazısında:

-Şempanzelerin kendi bağımsız evrim tarihleri bizimki kadar eski olsa da bu evrimle ilgili kesinlikle hiçbir fosil kanıtımız bulunmuyor demekte şunları ilave etmektedir. Bu kayıp halka kesinlikle bulunamayacaktır. Kayıt halka araştırmaları başarısızlığa mahkûmdur.

Bernard Wood ile aynı görüşte olan başka bilim insanları da vardır.

Dünyaca ünlü bilim dergisi Nature'ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, The Guardian gazetesinde çıkan bir makalesinde şunları yazmıştı:

-Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası (Sahelanthropus tchadensis), bir kez daha ve kesin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen (insanla maymun arasındaki) kayıp halka düşüncesi saçmadır. Şu an çok açık olarak görülmelidir ki, zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir.

National Geographic News Çad’da bulunan fosil insanın kökeninin yeniden düşülmesi gerektiğini gösteriyor; CNN.com ise bu haber eski kafatası insanın kökenine meydan okuyor şeklinde okuyucularına duyurulmuştur.

Diğer ünlü bilimsel kaynaklarda veya önde gelen uluslararası medya kuruluşlarında bu konuda verilen haberlerin hemen hepsinde de bulunan fosilin evrim teorisi adına çok şaşırtıcı ve beklenmedik olduğu vurgulanmaktadır.

Uluslararası kaynakların hiçbirinde, bulunan kafatasının evrim teorisini desteklediği ya da kanıtladığı iddia edilmedi.

Fakat insanın evrimi ilk canlılığın ortaya çıkışı gibi evrim teorisi için çok önemlidir.

Bu konu diğeri gibi teori için adeta bir ölüm kalım meselesidir. Evrim teorisi taraftarları bu nedenle teorilerini her ne olursa olsun yaşatmak için yoğun bir propaganda çalışmalarına girişmişlerdir.

Amerikalı biyolog Jonathan Wells, Amerika'da büyük bir tartışma başlatan Evrimin İkonları: Bilim mi Efsane mi, Evrim Hakkında Öğrettiğimiz Pek Çok Şey Neden Yanlış adlı 2000 yılı basımı kitabında bu propaganda mekanizmasını şöyle özetlemektedir.

-Toplumun geneli, insanın kökeni hakkındaki derin belirsizliğe dair bilimsel uzmanların yaptıkları açıklamalardan çok nadiren haberdar edilir. Bunun yerine, şu veya bu kimsenin en son teorisi ile besleniriz ve bize bizzat paleoantropologların bunun üzerinde anlaşamadıkları gerçeği aktarılmaz.

Ve tipik olarak, teori mağara adamlarının veya bol makyajlı insan atalarının hayali resimleri ile süslenir. Görünen odur ki, bilimin hiçbir alanında bu kadar az bir malzeme üzerine bu kadar fazla bir kurgu yapılmamıştır.

Bilimsel bulgular (evrimciler ister kabul etsin, ister etmesin) türlerin evrimle, yani rastlantısal doğal süreçlerle değil, bir plan ve tasarımla ve dahası aniden yeryüzünde ortaya çıktığını göstermektedir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Neandertal İnsanları ve Fosilleri


Bilindiği gibi tersinim teorisi her canlı türünün bir arı ırkının olduğunu, diğer ırkların bu arı ırkın çeşitlenmesi sonucu oluştuğunu öngörür.

Tersinim genelde negatif etkili olduğundan her canlı türü, türlerine özel arı ırkın kimi özelliklerini az veya çok zayıflatmış olarak ya elemine olmuşlar ya da yaşamlarını tersinime uğramış halde devam etmişlerdir.

Bu gerçek insan içinde geçerlidir.

Aşağıdaki bölümde geçmişte yaşamış fakat günümüz insanlarından gerek fiziksel gerekse insansı meziyetler yönünden hiçte aşağı olmayan fakat kimi özellikler yönünden üstün olma ihtimalleri bulunan insan ırklarından bahsedeceğiz.

Geçmişte yaşamış canlılarla günümüzde yaşayan canlı özelliklerinin aynı olması bile evrimi ret edeceğini, tersinim etkisinin gözlenemeyecek kadar küçük olabileceğini bir kez daha hatırlatır, yorumların buna uygun yapılmasını rica ederiz.

= = =

Neandertal İnsanları: Neandertal insanları günümüzden yaklaşık 400 bin yıl önce ortaya çıkmış ve yine yaklaşık 30 bin yıl öncede bilinmeyen nedenlerden dolayı yok olmuş bir insan ırkıdır. Bilimsel ismi Homo Neanderthalensis'dir.

Homo Neanderthalensisler genelde kireç taşı mağaralarında yaşadıklarından fosilleri günümüze kadar bozulmadan kalabilmiştir.

Bu ırka ait ilk fosil Almanya'nın Düsseldorf kenti yakınlarındaki Neander vadisinde 1856 yılında bulunduğundan Neandertal ismi verilmiştir.

Neandertal insanları


Neandertal ismi sadece fosilin ilk bulunduğu yeri belirtme amaçlıdır ve bilimsel geleneklere uygundur. Neandertal insanlarının ilk çıktıkları yer olarak yorumlanmamalıdır. Çünkü aynı dönemlerde dünyanın pek çok yerinde neandertal insanları fosillerine rastlanmıştır.

Neander vadisinde bulunan ilk fosiller on altı parçadan oluşuyordu. Johann Cari Fuhlrott adlı bir öğretmen tarafından ortaya çıkarılmış, Alman antropolog Hermann Schaffhausen tarafından tanımlanmıştır.

Neander vadisinde bulunan Neandertal insanlarının Atlantik kıyılarından Orta Asya'ya, Avrupa’nın kuzeyinden güney Akdeniz’e , oradan güneybatı Asya'ya kadar uzanan bölgelerde yaşadıklarını fosil kayıtlarından anlıyoruz.

1886'da Belçika'nın Spy bölgesindeki bir mağarada neandertal fosilleri bulundu.

Adı geçen mağarada bulunan Neandertal fosillerinin yanında, Orta Paleolitik döneme ait taş aletler ve soyu tükenmiş hayvanların fosilleri vardı.

1910'da batı ve orta Avrupa'da bir dizi Neandertal iskeletine ulaşıldı.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Neandertal İnsanları-2

Evrimcilere göre Homo neanderthalensis, 1 milyon yıl önce Avrupa'ya yerleşmiş olan Homo heidelbergensis soyundan türemiştir.

Bunlar arasında epey iri ve uzun burunlu, kalın kaş çıkıntılı bir yüz ve çağdaş insanın yüksek ve yuvarlak kafatasıyla kıyaslandığında düz ve eğik kafatasları vardır.

Neandertal insanları iri ve güçlü gövdeli, geniş göğüslüydüler. Kol ve bacakları kalın ve adaleliydi.

Kemiklerinin kalın ve ağır olması büyük fiziki faaliyet gerektiren yorucu bir hayat yaşadıklarını göstermektedir.

Yaşadıkları mağaralarda bulunan kalıntılardan büyük hayvanları avladıkları, taş uçlu mızraklarıyla at, geyik ve bizon öldürdüklerini biliyoruz.

Genelde gayet sert buzul ortamlarında, açık tundra benzeri alanlarda avlanırlardı.

Hayatta kalmak toplumsal işbirliğine ve güçlerini mümkün olduğunca paylaşmaya bağlıydı.

Yaşadıkları süre içinde çok önemli çevre değişiklikleri meydana gelmiş ve neandertaller bu değişikliklere başarıyla uyum sağlamışlardır.

Bütün olarak ele alındığında yüksek derecede başarılı ve gelişmesini bilen bir ırktılar, insanların bildiği en güç çevre koşullarında yaşıyorlar, değişime uyum sağlıyorlardı.

Her fosili evrim mantığına uygun yorumlamaya hazır evrimcilerce kafatası ve beden fosillerinde bulunan bazı kıvrımlar nedeniyle neandertallari ilkel bir ırk olarak değerlendirilmiş, sonuçta insan evriminin aranan en büyük halkası olduğu kararı verilmiş, bilimsel bir kesinlik kazanmayan bu durum bir gerçek gibi ilan edilmekten çekinilmemiştir.

Fakat daha sonraki gelişmeler evrimcilerin bir kez daha kötü bir şekilde yanıldıklarını gösterecek, onları bir kez daha derin bir hayal kırıklığına uğratacaktır.

= = =

1908 yılında Fransa’nın La Chapelle-aux-Saints bölgesinde bir Neandertal adamına ait neredeyse eksiksiz bir iskelet bulundu.

Kemikler dönemin ünlü paleontolog ve jeoloğu Marcellin Boule tarafından birleştirildi.

Bu birleştirme sonucunda ortaya çıkan Neandertal adamı eğik bir duruşa, öne çıkık bir kafaya sahipti.

Ayrıca bacakları da eklem yerlerinde kilitli kalıyor, tam düz bir duruş sağlayamıyordu. Görünüşe göre neandertal insanları henüz evrimlerini tamamlamamışlardı.

İskelet fosilin bu görünümü ile evrimci öngörülerini haklı çıkarıyordu.

Evrimciler bu fırsatı kaçırmadılar.

Vakit geçirilmeden bulunan fosillere uygun hayali çizimlerle bu öngörü desteklenip kuvvetlendirildi.

Yarı maymun yarı insan neandertal resimleri yapıldı. Bir kez daha inkar edilemez gerçekler gibi gösterildi. Diğer ifade ile insanlar bir kez daha kötü bir şekilde aldatıldı.

Bilimsel yöntemlere ters gelmesine rağmen propaganda yoluyla Neandertal insanları uzun süre ilkel canlılar olarak empoze edilmiştir.

1950'li yıllarda La Chapelle iskeleti üzerinde analizler yapan bilim insanları iskeletin sahibi olan Neandertal adamında bir tür eklem iltihabı bulunduğunu saptadı.

Daha sonra yapılan sağlıklı ve bilimsel çalışmalar sonucunda neandertal insanlarından sağlıklı bireylerin normal bir insanlar gibi dik yürüyebildikleri anlaşıldı.

1985 yılında Marcellin Boule iskeleti bu kez Erik Trinkhaus isimli antropolog tarafından incelendi; ilginç ve şaşırtıcı gerçeklere ulaşıldı.

Bu inceleme Neandertallerin dik yürüyebildiğini doğrulamanın yanı sıra, o zamana dek gizli kalmış bir gerçeği de ortaya çıkarıyordu:

İlk incelemeyi yapan Marcellin Boule Neandertal iskeleti kasıtlı olarak eğik göstermişti.

1950li yıllarda saptanan eklem rahatsızlığı dik yürümesine engel değildi.

Anlaşılan bir evrimci olan Boule, Neandertalin gerçek bir insan gibi dik yürümesinden rahatsız olmuş, kabullenmek istememiş, evrim adına bir aldatmaca yapmakta sakınca görmemişti.

= = =

Öte yandan Neandertallerin 1700cc civarında olan kafatası hacminin büyüklüğü de evrimcileri bu konuda çelişkili bir duruma sokmuştur.

Neandertal kafatası hacmi günümüz insanından yaklaşık 200cc daha büyüktür.

Bu gerçek ise beyin büyüklüğünü insanın evrimsel gelişmişliğinin birinci ölçüsü kabul eden kafatasçılık denen bir akımı başlatan evrimcilere çok güç durumlara sokmuştur.

Neandertal insanlarının daha gelişkin kabul edilen homo sapiens sapiens insanlarından daha büyük bir beyne sahip olmaları evrimci öngörülerini alt üst etmiş, bir bakıma evrim teorisini içinden çıkılmaz burgaçların, cevabı olmayan soru dağlarının altına itelemiştir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Neandertal İnsanları-3

Yakın bir zamanda elde edilen bulgular Neandertallerin yaşadıkları dönem ölçülerinde son derece zengin kültürlerinin olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu bulgulardan ilki 1971 yılında Irak’ta bulundu.

Bir mağarada çok sayıda Neandertal ölüsüne rastlanmış, bunların özel olarak gömüldüğü anlaşılmıştır.

Üstelik mezarlarda bol miktarlarda polene rastlanması ölülerin çiçeklerle birlikte gömüldüğünü ortaya çıkarmıştı.

Böyle bir tören yapıyor olmaları Neandertallerin kültürlü ve zeki oldukları konusunda ilk önemli kanıtlardan biriydi.

1998 yılı itibariyle 83 ayrı noktada ortaya çıkarılmış 345 Neandertal adamının 183’ünün diğer ifade ile toplam içinde %53’ünün özel olarak gömüldüğü saptanmıştır.

Mezar kültürüne sahip Neandertaller konuşma yeteneğine de sahiptiler.

Yaşadıkları yerlerdeki yanık topraklar, yanmış çalı çırpı, odun kömürü ve kül izleri, hatta ısı etkisiyle parçalanmış taşlar, ateşin Neanderthaller tarafından sürekli olarak kullanıldığını belirtir.

Uzun yıllar Neandertal anatomisini inceleyen Trinkhaus şu yorumu yapmıştı:

-Neandertal kalıntıları ve modern insan kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar göstermektedir ki, Neandertaller'in anatomisinde, ya da hareket, alet kullanımı, zeka seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde modern insanlardan aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur.

Devam eden çalışmalar ve bu çalışmaların sonucu ortaya konan bulgular Neandertal kültürünün sanılandan daha da ileri olduğunu ortaya koymuştur.

1996 yılında Neandertallere ait rahatlıkla sanat eseri sayılabilecek takılar, irili ufaklı aletler edevatlar, müzik aletleri bulundu.

Nedandertal İnsanlarından kalma dikiş iğnesi ve 4 oktavlı flüt

= = =

Bulunanlar arasında 4 notayı çalabilen ve kemikten yapılmış bir flüt de vardı.

Bütün bu bulgulardan sonra New York Üniversitesi arkeolog-larından Randall White, “Bu tür kanıtların giderek artan sayısıyla birlikte Neandertallerin bize giderek daha fazla benzedikleri ortaya çıkıyor” yorumunu yapmaktan kendini alamamıştır.

Kimi evrim teori savunucularının sadece neandertal insanlarını ilkel göstermek amacıyla konuşma bilmedikleri gibi garip bir iddiada bulunurlarsa bu iddia (çoğu evrimci iddiaları gibi) herhangi bir kanıta dayanmadığından mesnetsizdir, bu nedenle bilimsel değildir.

Neandertal insanlarının fiziksel ve insanı meziyetler yönünden gelişmişliği evrimciler için ayrı bir problemdir.

Kimi evrim taraftarı bilim insanları neandertallerin iklim koşullarının değişmesi nedeniyle dünyanın çeşitli yerlerine dağılırken homo sapiens insanlarıyla karşılaştıklarını, onlarla çiftleştiklerini; bu yolla evrimlerini hızlandırdıklarını iddia ederlerse de her hangi bir kanıt gösteremezler.

Evrimcilerin bu iddiaları da diğer evrimci iddiaları gibi fosillerin işaret ettiği bilimsel gerçekleri evrime uydurma gayretlerinin sonucu olmalıdır.

Malum evrimciler her fosili evrimin kanıtları zannederler. Bilim tersini gösterse dahi her şeyi evrime uygun yorumlamaya çalışırlar.

Böyle bir kanıya ulaşmamızın nedeni ise neandartel insanlarının gerek fiziksel, gerekse insanlara özgü kültürel yönlerden hiçte ilkel olmadıklarının bilimsel kanıtlarla gösterilmiş olmasıdır.

Böyle bir varsayımın teori için sorun olan bir soruya bir cevap bulmuş olmak için atıldığı açıktır.

Fosillerin gösterdiği bilimsel bulgular neandertallerin tam bir insan oldukları gerçeği yönündedir.

İlginç olan ise neandertal insanlarının hemen hemen tüm dünyaya yayıldıkları konusunda kanıtların bulunmasına rağmen evrimcilerce insan evrimin başlangıç noktaları, bir bakıma anavatanları olduğu iddia edilen Afrika’da ve Çin’de yaşadıkları konusunda herhangi bir kanıtın olmamasıdır.

Bu nedenle evrimcilerin neandertal insanlarının güney Afrika’da yeterince evrimleştikten sonra (günümüzden yüz elli bin yıl önce) tüm dünyaya buralardan yayıldıkları iddiası geçersiz olur.

Evrim teorisi taraftarları neandertal insanlarının doğal seleksiyon gereği daha evrimleşmiş kabul ettikleri homo sapiensler tarafından elemine edilerek hayat sahnesinden silindiklerini iddia ederler.

Fakat en az homo sapiensler kadar zeki, güçlü kuvvetli ve becerikli bir ırkın kendilerinden üstün oldukları hayli şüpheli bir başka ırk tarafından tüm dünyadan kökü kazınırcasına yaşam sahnesinden silindiğini inanmak güçtür.

Bu sorulardan birisi eğer büyük beyin evrimle ortaya çıkmış ve üstünlük sağlayan bir avantaj ise Neandertaller üstün gelen ırk değil de niçin elenen ırk olmuştur?

Evrimcilerin cevapsız sorularda (bu sorular binlercedir) yaptıkları gibi verdikleri cevaplar saçmalıklardan öteye bilimsel bir değer taşımaz.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Neandertal İnsanları-4

Bu gün evrimsel bir bakış açısıyla Neandertallerin modern insana oldukça yakın bir başka insan ırkı olduğu görüşü hakimdir.

Kim bilim insanlarına göre de neandertaller günümüz insanlarından bazı fiziksel yönlerden çok daha üstündürler.

Bu nedenle neandertaller gerçeği evrimi ret eder, tersinim teorisinin canlıların zaman içinde tersinime uğrayıp zayıfladıkları gerçeğinin de kanıtları olur.

Sonuçta neandertaller bilimsel bulguların gereği olarak Homo sapiens türüne dahil edilmiş, Homo sapiens neanderthalensis olarak anılmaya başlanmıştır.

Günümüzde ise Homo neanderthalensis şeklinde ifade bulur.

= = =

Daha öncede belirttiğimiz gibi Neandertal insanları dünyanın çeşitli bölgelerinde görülürler.

Neandertal iskeleti ve kafatası


Bu insan ırkına ait fosiller bir çok arkeolojik materyallerle birlikte Avrupa, güneybatı Asya ve en son Özbekistan dahil Orta Asya'da yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılmıştır.

Bu fosiller yüzlercedir ve bir kısmı tam iskeletler halindedir. Tam iskeletler halinde oluşu özelliklerinin sağlıklı tespitinde büyük faydalar sağlamıştır

Neandertaller ve dönemindeki homo sapiens arasındaki farklılıklar: Fosillerin ve diğer bulguların ortaya koyduğu ilginç gerçek neandertal insanlarının boylu boslu, güçlü kuvvetli olduklarıdır.

Fiziksel yönden günümüz insanlarından çok üstündürler. Ortaya koydukları eserler zeka yönünden de hiçte aşağı kalmadıklarını gösterir.

Evrimsel ölçülere göre neandertaller döneminde yaşayan homo sapienslerin üst kolları ve baldırları (günümüz insanına nazaran kalın olmakla birlikte) Neandertal insanlarıyla kıyaslandığında çok daha ince olduğu gözlemlenir.

Kimi evrimciler konu edilen homo sapienslerin neandertallere kıyasla bedensel olarak güçsüzleşmiş olabileceklerini, buna karşılık el gibi kimi organ anatomilerinin hassaslaşacak şekilde değişip evrimleştiğini iddia ederlerse de bu konuda herhangi bir kanıt gösteremedikleri gibi o dönem şartlarında eller gibi kimi organların hassaslaşmasının yaşamlarına ne tür katkıda bulunduğunu açıklayamazlar.

Görüleceği gibi günümüz insan ırklarında da rahatlıkla gözlemlenen bir kaç ayrıntı dışında tamamen aynıdır.

Evrimciler fosil kayıtlarında açıkça gözlemlenen neandertellerin evrimci ölçülerine göre dönemin Homo Sapiens insanlarına kıyasla gözlemlenen üstünlüklerini kanıtlara dayanmayan ve sıkça karşılaştığımız şöyle oldu böyle oldu edebiyatıyla gidermeye, önemsiz göstermeye ve hatta yok saymaya çabalarlar.

Fosil kayıtlarının ortaya koyduğu bu gerçekler karşısında evrimcilerin; el gibi kimi organların daha da hassaslaşacak şekilde evrimleştiği iddiası bir günü kurtarma ameliyesi, bir avuntu hikayesidir.

Kimi evrimciler evrime göre daha gelişkin olmaları gereken homo sapienslerin fiziksel yönlerden zayıflıklarını ticari ve iktisadi yönlerden neandertallere üstün oldukları iddiasıyla telafi etmeye çabalarlarsa da henüz mağara yaşamı dönemlerinde olan toplulukların birbirlerine iktisadi ve ticari yönlerden nasıl üstünlük kurdukları ayrı bir tartışma konusudur.

Fark edileceği gibi bu konudaki evrimci öngörüleri de diğer pek çok evrimci öngörüleri gibi saçmadır ve sadece gerçekleri evrime uydurma amaçlıdır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Neandertal İnsanları-5

Evrim teorisi taraftarlarının bu iddiası gerçek cevabı bilinmeyen bir soruya evrim teorisi öngörülerine uygun bir cevap vererek evrim teorisine kanıt oluşturma amaçlıdır.

Evrim ilkelerine göre homo sapiensler neandertallerden daha gelişkin (evrimleşmiş) olmaları gerektiğinden akılları sıra doğal seleksiyon gereği homo sapiensler neandertalleri yaşam sahnesinden sildi diyerek homo sapienslerin neandertallerden daha üstün, daha gelişkin, daha evrimleşmiş olduklarını söylemek, söylediklerini doğru kabul ederek kanıt olarak kullanmak istemişlerdir.

Fakat hayal ürünü, kanıtlara dayanmayan şöyle oldu böyle oldu edebiyatının bilimde yeri ve değeri yoktur.

Ayrıca bu günkü genetik şifremizde neandertal izlerinin görülmesi neandertallerin gerçek insanlar olduklarının, daha gelişkin zannedilenlerle içli dışlı yaşadıklarının bir başka kanıtıdır.

Bilimsel bulguların ortaya koyduğu gerçekler tersinim teorisinin her canlı türünün bir arı ırkı olduğu, türlerden türlere geçişin mümkün olmadığı, diğer ırkların arı ırkın tersinimsel çeşitlenmesi sonucu meydana geldikleri öngörüsüyle birebir uyuşur.

Son yapılan araştırmalar Neandertaller'in anatomik yapıları, gerek beyin bölümleri gerekse boğaz-yutak-çene gibi organları, bu insanların konuşma yeteneği açısından bizden hiçbir eksiklikleri olmadığını göstermektedir.

İnsanlara özel vardan var etme melekelerinin gelişmemiş olduğu iddiası ise mesnetsizdir. Bu iddiayı geçersiz kılan pek çok deliller vardır.

Bunun çok çarpıcı bir örneği, Neandertal insanlarına ait olan kemikten yapılmış bir flüttür.

Bir ayının uyluk kemiğinden yapılmış olan söz konusu flüt, arkeolog Ivan Turk tarafından 1995 Temmuz'unda Kuzey Yugoslavya'daki bir mağarada bulunmuştur. Daha sonra da bir müzikolog olan Bob Fink, flütü analiz etmiştir.

Fink, karbon testine göre yaşının 43.000 ile 67.000 yıl arasında olduğu düşünülen bu aletin, 4 nota çıkardığını ve flütte yarım ve tam tonların da olduğunu tespit etmiştir.

Bu keşif, Neandertaller'in Batı müziğinin temel formu olan yedi nota ölçüsünü kullandıklarını göstermektedir.

Flütü inceleyen Fink, eski flütün üzerindeki ikinci ve üçüncü delikler arasındaki mesafenin, üçüncü ve dördüncü delikler arasındaki mesafenin iki katı olduğunu belirtmektedir. Bunun anlamı birinci mesafenin tam notayı, ona komşu olan mesafenin de yarım notayı temsil ettiğidir.

Bu üç nota inkâr edilemez bir şekilde diatonik bir ölçekteki gibi ses çıkarır diyen Fink, Neandertaller'in müzik kulağı ve bilgisi olan insanlar olduğunu ortaya koymuştur.

Diğer bazı fosil bulguları, Neandertaller'in ölülerini gömdüklerini, hastalarına baktıklarını, kolye ve benzeri takı eşyaları kullandıklarını göstermektedir.

Bazı fosil kazıları sırasında Neandertal insanları tarafından kullanıldığı tespit edilen 30 bin yıllık bir dikiş iğnesi bulunmuştur.

Kemikten yapılmış olan bu iğne son derece düzgündür ve iplik geçirilmesi için açılmış bir deliğe sahiptir.

Bu da o dönem insanlarının zannedildikleri gibi ilkel olmadıkları, aletler, edevatlar yaptıkları ve kendi ölçülerinde giyindiklerinin en büyük delilidir.

İlginç olan ise daha gelişkin olduklarından daha az gelişkin (evrimleşmiş) neandertal insanlarını yaşam sahnesinden sildikleri iddia edilen Afrika kökenli homo sapienslere ait bunlara benzer her hangi bir sanat eserinin bulunmamasıdır.

Neandertaller'in alet yapma yetenekleri hakkında yapılan en iyi araştırma New Mexico Üniversitesi'nde antropoloji ve arkeoloji profesörü olan Steven L. Kuhn ve Mary C. Stiner'a aittir.

İki bilim adamı da evrim teorisini savunmalarına rağmen, yaptıkları arkeolojik araştırmalar ve analizler sonucu, İtalya'nın güneybatı sahilindeki mağaralarda binlerce yıl yaşamış olan Neandertaller'in, günümüz insanları gibi kompleks bir düşünce yapısı gerektiren faaliyetlerde bulunduklarını ortaya koymuşlardır.

Kuhn ve Stiner bu mağaralarda çeşitli aletler bulmuşlardır.

Buluntular, mızrak uçları da dahil olmak üzere kesici türden sivri uçludur ve dikkatli bir şekilde çakmaktaşının kenarlarındaki katmanların yontulmasıyla yapılmıştır.

Böyle sivri uçlar meydana getirecek şekilde katmanları yontmak, kuşkusuz zekâ ve beceri gerektiren bir işlemdir.

Bu işlemdeki en önemli problemlerden biri kayaların ucundaki baskılar sonucu meydana gelen kırılmalardır.

Bu yüzden işlemi yapan kişi, bir dahaki sefere uçları doğru muhafaza edebilmek için ne kadar vurmalıyım ya da eğri bir alet yapıyorsa ne kadar eğriltmem gerekir diye karar vermek ve kendi kendine ince bir hesap yapmak durumundadır. Bu da yapılanların rastlantısal olmadığını gösterir.

California Üniversitesi'nden Margaret Conkey Neandertaller'den önceki dönemlere ait olan aletlerin dahi ne yaptığının bilincinde olan zeki topluluklar tarafından yapıldığını şöyle anlatmaktadır:

-Arkaik insanların elleriyle yaptıkları nesnelere bakacak olursanız, hiç de acemi işi şeyler olmadıklarını görürsünüz. Arkaik insanlar kullandıkları malzemenin nasıl bir şey olduğunun ve nasıl bir dünyada yaşadıklarının bilincindedirler.

Günümüzde birçok araştırmacı, Neandertal insanını günümüz insanının bir alttürü olarak tanımlayarak Homo Sapiens Neandertalensis demektedir.

Bu ırkın günümüz insanlarıyla beraber, aynı anda ve aynı coğrafya'da yaşadığı kesindir.

Bilimsel bulgular, Neandertallerin ölülerini gömdüklerini, çeşitli müzik aletleri yaptıklarını ve aynı dönemde yaşamış homo sapiens sapienslerle beraber gelişmiş bir kültürü paylaştıklarını açıkça göstermektedir.

Son 20-30 yılın bilimsel bulguları, Neandertaller'in günümüz insanına göre hiçbir ilkel yanları olmayan bir insan ırkı olduğunu ortaya koymaktadır.

Neanderthal fosillerinin tamamen modern olan kafatasları ve iskelet yapıları da herhangi bir büyük farklılıkların varlığı tartışmalarına açık değildir.

Neanderthal kalıntıları ve modern insan kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar, şunu göstermektedir ki Neanderthallerin anatomisinde, ya da hareket, alet kullanımı, zekâ seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde modern insanlardan aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur.

Bunlara ek olarak Neandertallerin günümüz insanına göre bazı üstünlükleri bulunmaktadır.

Neandertallerin beyin hacimleri günümüz insanınkinden daha büyüktür ve bunlar vücut olarak daha sağlam yapılı ve kas gücü olarak bizlerden çok daha güçlüdürler.

Neanderthallerin kendine özgü yapısı, gövde ve uzuv kemiklerinin genel olarak abartılı biçimde yapılı olmasıdır.

Bütün iyi korunmuş kemikler, modern insanlar tarafından ender olarak sahip olunabilecek bir güce işaret etmektedir.

Bu özellikler sadece yetişkin erkeklerde değil, yetişkin kadınlarda, yaşlılarda ve hatta çocuklarda bile rahatlıkla görülebilmektedir.

New Scientist dergisinin Mayıs 1998 sayısında yayınlanan bir haberle, bundan 700.000 yıl önce insanların gemicilik yaptığı ile ilgili haber tüm dünyada yankı uyandırmıştır.

Ancient Mariners başlığı ile verilen haber, evrimcilerin yalnızca maymunların var olduğunu iddia ettikleri bir ortamda, gemi yapabilecek bilgi, teknoloji ve kültüre sahip insanların varlığını ortaya koymuştur.

Yine insanın evrimi senaryosunu kökünden yıkan bir başka haber ise Discover dergisinin Aralık 1997 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Yazıda İspanya'da bulunan Atapuerca fosilinin 800.000 yıl önce yaşamış bir insana ait olduğu açıklanmıştır.

Tüm bunların yanı sıra insanların varlığının çok daha eski dönemlere uzandığını gösteren delillerden biri Laetoli'de bulunan 3.6 milyon yıllık insana ait ayak izleri ve 1.7 milyon yıllık taştan yapılmış kulübelerdir.

Kısacası Neandertaller zamanla içinde çeşitli nedenlerle asimile olmuş özgün bir insan ırkıdır.

İspanya'nın Atapuerca bölgesinde bulunan ve günümüz insanıyla tıpatıp aynı olan 800.000 yıllık fosil insanın hiç bir zaman evrim geçirmediğinin açık bir kanıtıdır.

Bu konuda New Mexico Üniversitesi'nden paleoantropolog Erik Trinkaus şöyle yazar:

-Neandertal kalıntıları ve günümüz insanı kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar göstermektedir ki, Neandertaller'in anatomisinde, ya da hareket, alet kullanımı, zeka seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde günümüz insanlarından aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur.

Bu konuda Charles Darwin:

-Yine de çok eski bazı kafataslarının örneğin Neanderthal insanınkinin iyi gelişmiş ve sığalı olduğu kabul edilmelidir demekte sekiz yüz bin yıl önce yaşamış insan beyinlerinin günümüz insanınkinden farklı olmadığını kabul etmektedir.

Kabul etmektedir ama bazı evrim teorisi taraftarı bilim adamları bunu kabul etmezler, Neandertaller'in evrimini tamamlamamış bir hominid (yarı insan yarı maymun) olduğu iddiasını devam ederler.

Fakat son kırk yılın bilimsel bulguları, Neandertaller'in günümüz insanına göre hiçbir ilkel yanları olmayan bir insan ırkı olduğunu ortaya koymaktadır.

Hatta bu nedenle bir zamanlar Homo Neanderthalensis sınıflamasına dahil edilerek Homo sapiens'ten tümüyle ayrı tutulan Neandertaller, artık evrim teorisi taraftarlarından bile Homo Sapiens Neanderthalensis olarak anılmakta ve böylece günümüz insanının bir türü olarak kabul edildiği teyit edilmiş görünmektedir.

Bu arada evrimciler sekiz yüz bin yıldan beri insan beyninde herhangi bir gelişme olmadığını (bunun tersi olarak insan beyni bu süre içinde küçülmüştür. Bu konuda güçlü kanıtlar vardır) kabul ederler de göz gibi son derece kompleks bir organın BİR KAÇ YÜZ BİN YIL içinde evrimeştiğiini iddia etmekten de geri durmazlar.

Bunlar bir gerçekleri evrime uydurma operasyonlarıdır. (Gözün evrimi bölümüne bakınız)
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

SM4 Kafatası fosili

Endonezya'nın Sambungman Bölgesi'nde, Pleistosen devrine (günümüzden 1.8 milyon ile 10.00 yıl arası) ait olduğu belirtilen ve üst kafatasından ibaret bir fosil bulundu.

SM4 kafatası fosili


Evrim teorisi taraftarları her zaman yaptıkları gibi hacmi 1006 cm3 olan bu beyin kabının insanın sözde ilkel atalarından modern insana doğru bir ara adım olduğunu öne sürdüler.

Kısaca Sm4 olarak tanımlanan fosilin, Java'da daha önce ele geçirilmiş Homo Erectus örnekleri arasında bir evrimsel geçiş formu olduğu iddia edildi.

Bu iddianın en önemli dayanakları ise, kafatası hacminin günümüz insanının ortalamasından küçüklüğü ve kalın kaş çıkıntılarıdır.

Oysa bugün de dünyada Homo erectus'la aynı kafatası ortalamasında pek çok insan yaşamaktadır Kafatası küçüklüğü yönünden pigmeleri kaş çıkıntıları yönünden ise Avustralya yerlileri olan Aborijinleri gösterebiliriz.

Ayrıca Sm4 fosilinin önemli bir özelliğinin beyin kökü bölgesinin öteki Java örneklerine göre daha hareketli olduğu ve bu özelliğiyle Homo Sapiens'e benzediği öne sürüldü.

Öne sürüldü ama bu konuda herhangi bir bilimsel kanıtta gösterilemedi. Bu nedenle bu varsayım ön yargılara dayanan bir varsayımdan öteye gidemedi.

Önceki bölümlerde incelendiği gibi Homo Erectus'un günümüz insanı olan Homo Sapiens'le aynı dönemde yaşadığını gösteren kanıtlar vardır.

Ayrıca, araştırmacılar beyin hacmi 1006 cm3 olarak hesaplanan kafatasının büyük olasılıkla genç ya da orta yaşta bir erkeğe ait olduğunu tahmin etmektedirler.

En büyük maymun kafatasının 650 cc'yi geçmediği düşünülürse bu kafatasının bir insana ait olduğu kesinleşmektedir.

Kaş kemerleri incelendiğinde bunların günümüzdeki herhangi bir insanda bulunması son derece makul ölçülerde olduğu anlaşılmaktadır.

Öyle ki bu insan günümüzde yaşıyor ve kalabalık bir meydanda modern kıyafetlerle yürüyor olsa, kimse onu yadırgamazdı.

Fosil bulgusunu değerlendiren Amerikan Doğa Tarihi Müzesi paleoantropologlarından Kenneth Mowbray bir evrimci olmasına karşın Sm4 fosilinin bir ara tür olarak sınıflandırılmasına karşı çıkmakta, Endonezya kafatası fosillerinde görülen farklılıkların herhangi bir tür içinde görülmesinin doğal çeşitlilikten kaynaklandığını belirtmektedir.

Mowbray, National Geographic'in internet sitesindeki yorumunda şunları söylemektedir:

-Eğer modern insan popülasyonlarına bakacak olursanız, kısa ve yuvarlak kafalı insanlar; uzun ve dar kafalı insanlar görürsünüz; bunlar herhangi bir popülasyon içinde görülmesi normal varyasyonlardır.
Ünlü evrimci paleoantropolog Richard Leakey bile Homo erectus'un günümüz insanı ile olan farklılığının ırksal farklılıktan öte bir anlam taşımadığını şöyle ifade eder:

-Herhangi bir kişi farklılıkları fark edebilir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaş çıkıntısının kabalığı vs. Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir.

Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar.

Connecticut Üniversitesi'nden Prof. William Laughlin, Eskimolar ve Aleut Adaları insanları üzerinde uzun yıllar anatomik incelemeler yapmış ve bu insanlar ile Homo erectus'un şaşırtıcı derecede birbirlerine benzediklerini görmüştür.

Laughlin'in vardığı sonuç, tüm bu ırkların gerçekte Homo sapiens türüne (günümüz insanına) ait farklı ırklar olduğudur:

-Hepsi Homo sapiens türüne ait olan Eskimolar ve Avustralya yerlileri gibi uzak gruplar arasındaki büyük farklılıkları dikkate aldığımızda, Homo erectus'un da kendi içinde farklılıklar taşıyan bu türe (Homo sapiens'e) ait olduğu sonucuna varmak çok mantıklı gözükmektedir.

Kısacası Sm4 fosili üzerinde yapılan evrimci spekülasyonlar bilimsel delillere dayanmamaktadır. Sm4’ün bir ara geçiş formu değil, gerçek bir insan fosili olma olasılığı çok daha yüksektir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

LUCY FOSİLİ

Lucy, 1974 yılında Fransız Maurice Taieb ile Amerikalı paleontologlar Donald Johanson ve Tom Gray ekibinin Doğu Afrika’da Etyopya’nın Hadar bölgesinde buldukları yaklaşık dört milyon yıl yaşında, 105 cm boyunda Australopithecus Afarensis cinsi olgun yaşta bir dişi maymunun iskelet fosilidir.

Evrim teorisi savunucularınca boy kısalığı nedeniyle bir çocuk fosili olduğu iddia edilmişse de daha sonra yapılan araştırmalar olgun yaşta bir dişi maymuna ait olduğunu göstermişltir.

Çocuk fosili olduğu iddiaları evrimcilere özel gerçekleri evrime uydurma çabasından başka bir şey değildir.

Australopithecus Aferensis türünden olan Lucy iskelet fosilinin iki görünüşü.


Bulunuşunu kutlamak için bulunduğu günün akşam verilen yemekte Beatles grubunun bir müzik parçasında adı geçen bir kızdan esinlenilerek Lucy ismi verilmiştir.

Diğer ifade ile bulunan fosilin bir dişiye ait olduğu ilk günden itibaren biliniyordu.

Australopithecus hakkındaki bir diğer önemli bulgu ise, bu canlıların ellerini günümüz maymunlarında olduğu gibi yürüme amaçlı kullandıklarının anlaşılmasıdır.

Maymunlar el parmaklarının boğumlarının üzerine basarak dört ayaklı bir yürüme modeli kullanırlar. Parmak boğumu yürüyüşü (knuckle walking) adı verilen bu yapı, maymunlar ile insanlar arasındaki büyük yapısal farklardan biridir.

Lucy'nin kafatası tam bir maymun kafatasıdır.

2000 yılında Australopithecus fosillerinin en ünlüsü olan Lucy üzerinde Richmond ve Strait adlı iki evrimci bilim adamı tarafından yapılan iskelet incelemeleri ise, araştırmayı yapan bu iki evrimciyi şaşırtan bir sonuç ortaya koymuştur.

Lucy'nin el yapısı, aynen günümüzün maymunları gibi dört ayaklı knuckle walking yapısındadır.

Nature dergisinde detaylı sonuçları yayınlanan bu bulgu hak-kında Strait'in bir röportajda yaptığı yorum dikkat çekicidir:

-Lucy'i çıkarıp baktım ve o da ne! Klasik parmak boğumu yürüyücülerinin (knuckle walkers) morfolojisiyle tamamen aynıydı.

Birçok evrim taraftarı bilim insanı Lucy'nin insanla maymunsu ataları arasındaki ara geçiş formu olduğunu iddia etmişse de ilerleyen yıllarda yapılan incelemeler Lucy'nin sadece nesli tükenmiş bir maymun türü olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Evrim teorisi taraftarları her ne kadar Lucy fosilini ısrarla insanların atalarından birisi olarak takdim etseler de Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard ve Liverpool Üniversite-sinden Fred Spoor gibi konunun uzmanlarından dünyaca ünlü üç anatomistin yaptığı detaylı incelemeler Lucy'nin, insanın atası olmayacağını, dik yürüyemeyen, günümüz maymunları ile benzer özellikle sahip, soyu tükenmiş bir maymun türü olduğunu göstermiştir.

Lucy Australopithecus afarensis maymun türünün daha önce bahsedilen tüm özelliklerini üzerinde taşımaktadır. Diğer ifade ile tam bir maymundur.

Adı geçen bilim adamlarının verdikleri bilgiye göre Milenyum Adamı Lucyden çok daha yaşlı olmasına rağmen dik yürüyebilmekte, çene ve diş yapısı ise insana benzemektedir.

Bu gerçek ise Lucy’nin bir ara format canlısı olduğu iddiasını temelinden çökertir.

Nitekim ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında bu konuyu kapak yapmış Elveda Lucy başlığını kullanarak Australopithecus türü maymunların insanın soyağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Orrorin Tugenensis fosilleri

2000 yılında bulunan ve Milenyum Adamı olarak anılan Orrorin Tugenensis ise on iki küçük fosil bulgusuna dayandırılan bir türdür.

Kalıntıları bulan Fransız araştırmacılar bu türün iki ayak üzerinde yürüyen canlılar olduğunu iddia etmelerine rağmen bu görüş evrimciler arasında bile yaygınlık kazanmış değildir.

Çoğu evrimci bunun iki ayak üzerinde yürüyen bir tür olamayacağını düşünmektedir.

Orrorin tugenensis fosilinin insanımsı olduğunu kabul etmek isteyen evrimcilere ise halletmeleri gereken çok büyük bir sorun beklemektedir.

Orrorin Tugenensis fosilini insanımsı kabul etmeleri durumunda defalarca propagandasını yaptıkları Lucy fosilini çöpe atmak zorunda kalacaklardır.

Nitekim evrimcilerin uzun yıllar göz bebekleri olan, sözde insan evriminin en güçlü kanıtları olarak takdim edilen Lucy fosili çöpe atmak zorunda kalınmıştır.

Çünkü Orrorin Tugensis bulan araştırmacılar, bu türün mor-folojik olarak Homo genusuna Australopithecinelerden, yani Lucy'nin de dahil olduğu Australopithecus Afarensis ve A. Anamensis türlerinden daha yakın olduğunu ileri sürmektedirler

Orrorin Tugensis fosilleri


Araştırmacılar evrimin gerilemiş olamayacağını savunmakta ve Australopithecus genusunun insan soy ağacından çıkarılmasını talep etmektedirler.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

St W573 fosili


Fransız ve Kenyalı bilim adamlarının Kenya'nın Baringo bölgesinde en az 6 milyon yıllık olduğunu tahmin ettikleri bir fosil buldular.

Fosili bulan bilim adamları bu fosilin yarı insan yarı maymun ara format özellikleri taşıdığını, insanın bugüne kadar bulunan en eski atasına ait olduğunu, 1974 yılında bulunan ve insanın atası olarak lanse edilmeye çalışılan Lucy isimli fosilden 3.2 milyon yıl daha yaşlı olduğunu belirtmekteydiler.

St W573 fosili

Evrim teorisi taraftarlarının yeni bulunan bu fosile böylesine önem vermelerinin nedeni daha önce bulunan Milenyum Adamı (orrorin tugenensis) taşılından da daha yaşlı olmasıdır.

Çünkü daha önce bulunan ve insanın atalarından birisi olarak lanse edilen Lucy fosili, Milenyum adamı fosilinden daha genç olmasına rağmen evrimci ölçüler baz alındığından daha az gelişkindir. Diğer ifade ile evrim gerçekleşmemiştir.

Lucy’in, yeni bulunan Milenyum Adamı fosilinden daha genç olmasına rağmen daha az gelişkin olması evrim teorisi taraftarlarına güç durumda bırakmıştır.

Buna karşılık evrim teorisi taraftarları türler arasındaki evrimin farklı oluşabileceğini, bu nedenle Milenyum Adamının Lucy’den daha gelişkin olduğunu öne sürerek durumu kurtarmaya çalışmışlarsa da bu çabaları boşuna gitmiş görünmektedir.

Evrim teorisi taraftarları her ne kadar Lucy fosilini ısrarla insanların atalarından birisi olarak takdim etseler de Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard ve Liverpool Üniversitesinden Fred Spoor gibi konunun uzmanlarından dünyaca ünlü üç anatomistin yaptığı detaylı incelemeler sonucunda Lucy'nin, insanın atası olmayacağını, dik yürüyemeyen, günümüz maymunları ile benzer özellikle sahip, soyu tükenmiş bir maymun türü olduğunu göstermiştir.

Lucy Australopithecus Afarensis maymun türünün daha önce bahsedilen tüm özelliklerini üzerinde taşımaktadır. Diğer ifade ile tam bir maymundur.

Adı geçen bilim adamlarının verdikleri bilgiye göre Milenyum Adamı Lucy’den çok daha yaşlı olmasına rağmen dik yürüyebilmekte, çene ve diş yapısı ise insana benzemektedir.

Science et Vie isimli Fransız dergisinde St W573 kodlu yeni bir Australopithecus fosili bulgusuna dayanarak yazılan makalede, şu cümleler yer almaktadır:

-Yeni bir teori Australopithecus türünün insan soyunun kökeni olmadığını söylüyor...

St W573'. incelemeye yetkili tek kadın araştırmacının vardığı sonuçlar, insanın atalarıyla ilgili güncel teorilerden farklı; hominid soyağacını yıkıyor.

Böylece bu soyağacında yer alan insan ve doğrudan ataları sayılan primat cinsi büyük maymunlar hesaptan çıkarılıyor. Australopithecuslar ve Homo türleri (insanlar) aynı dalda yer almıyorlar. Homo türlerinin (insanların) doğrudan ataları, hâlâ keşfedilmeyi bekliyor.

Fark edileceği gibi her bulunan fosil evrim teorisini yalanlamakta, teoriyi içinden çıkılması mümkün olmayan soru burgaçlarının içine sokmakta, dipsiz derin kuyulara doğru itmektedir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Ardipithecus Ramidus Kaddaba fosili-

2001 yılında, California Üniversitesi antropologlarından Haile Selaisse Etiyopya'da Ardipithecus Ramidus Kaddaba ismini verdiği bir fosil buldu. Evrim taraftarlarınca her zaman olduğu gibi hemen bir ara format olarak ilan edildi.

Bu fosil kesin bilimsel bulgulara ulaşılamamasına rağmen tamamen önyargılara dayalı olarak ilkel insan türü diye yorumlanmış ve evrim soy ağacının boş kaldığı düşünülen bir yerine yerleştirilmesi uygun görülmüştü.

Ardipithecus Ramidus Kaddaba fosili

Bu fosilin evrim teorisi taraftarlarının zaman içinde bulmayı umdukları yarı insan, yarı maymun bir yaratık olduğu öne sürülüyor; konusunda yeterli araştırmaların yapılıp yapılmadığı, yeterli bilimsel bulguların olup olmadığı göz ardı edilerek evrimci aceleciliğiyle bu fosilin insan evriminin çok önemli bir parçasıymış gibi kamuoyuna sunuluyordu.

Sunuluyordu ama kısa bir zaman sonra adı geçen fosille ilgili bilgilerin birbirleriyle çeliştikleri fark edilecek, evrim taraftarları bir kez daha derin bir hüsrana uğrayacaklardır.

Ardipithecus Ramidus Kaddaba diş fosili

Bulunan son fosillerde kesin bilgilere ulaşmayı engel olan birçok çelişki söz konusudur.

Her ne kadar evrim teorisi taraftarları bu yeni fosili insan ile şempanzeler arasındaki zincirin bir halkası olarak tanıtsalar da bilimsel araştırmanın sonuçları onların bu beklentilerinden çok daha farklıdır.

Evrim teorisi taraftarları söz konusu fosil ile ilgili olarak şu sorulara yanıt verememektedirler.

1)-Bulunan kemikler birbirinden kilometrelerce uzaktadır ve farklı tarihlerde bulunmuştur. Aynı canlıya aitse niçin ve neden bu kadar uzaklarda bulunmaktadır?

Bulunan fosil yedi kemik parçasından ve 4 dişten oluşmaktadır.

Time dergisi, tek bir ayak parmağı kemiğini göstererek, bu kemik canlının iki ayak üzerinde durduğunu gösteriyor iddiasında bulunmaktadır ama bu ayak parmağı kemiğinin, diğer kemiklerden 16 km ileride bulunduğu belirtilmektedir.

Aynı canlıya aitse niçin 16 km uzakta bulunsun?

Nature'daki orijinal rapor incelendiğinde daha da vahim bir durumla karşılaşılmaktadır.

Bu raporda, Ardipithecus'un kemiklerinin aslında 1997 yılından itibaren 5 farklı bölgeden 11 farklı insanımsı örneğinden toplandığı açıklanmaktadır.

Time dergisinin söz konusu ettiği ayak parmağı kemiği ise 1999 yılında bulunmuştur ve diğer bulunan kemiklerden de 0.6 milyon yıl daha gençtir.

Yani tüm bulunan kemikler aynı canlıya ait değildir ve hatta aynı dönemde yaşayan canlılara da ait değildir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Ardipithecus Ramidus Kaddaba fosili-2

2)-Fosilin diş yapısı insanın evrimi ağacı açısından çelişkiler içermektedir.

Ardipithecus Ramidus Kaddaba morfolojik açıdan Tim White'ın 1992 yılında bulduğu Ardipithecus Ramidus isimli fosil ile benzerlikler taşıdığı için Ardipithecus grubundan sayılmıştır.

Ancak, fosilin diş yapısı bu gruplandırma için önemli bir çelişki oluşturmaktadır. Çünkü bulunan fosil, 1992 yılında bulunan fosilden 1,5 milyon yıl daha yaşlıdır.

Ancak Time dergisinde de belirtildiğine göre, 4,4 milyon yıllık Ramidus’un dişleri 5.8 milyon yıllık Kadabba’nın dişlerinden daha fazla maymunsu özellikler göstermektedir.

Yani genç olan fosilin dişleri yaşlı olana göre daha çok maymunsu özelliğe sahiptir.

Oysa evrim teorisine göre, zaman ilerledikçe maymunsu özellikler giderek kaybolmalı, insani özelikler çoğalmalıdır.

Evrim teorisi taraftarlarınca önemsiz bir bilgi gibi aktarılan bu gerçek, söz konusu maymun-insan sıralamasının tutarsızlıklarla dolu olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Antropoloji profesörü ve Arizona State Universitesi’nde İnsan Kökenleri Enstitüsü direktörü olan Donald Johanson, bu konuda yapılan önyargılı sınıflandırmayı şöyle ifade etmektedir:

-5.5 milyon yıllık fosilleri 4.4 milyon yıllıklarla aynı türlerin üyeleri olarak yan yana koyduğunuzda, bunların bir ağaç üzerindeki ince dallar olabileceklerini dikkate almazsınız. Her şey düz bir çizgide olmaya zorlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst