İnsanlar Evrildi mi?

B0LdP1L0t

Banned
Evrim teorisinin en iddialı varsayımların birisi şüphesizki insanların primatlardan evrildiği iddiasıdır. Bu yazı dizimizde bilimsel yöntemlerle bu iddianın doğruluk derecesini araştıracağız.

İnsanlarla Hayvanlar Arasındaki benzerlikler ve Farklılıklar: İnsanlarla hayvanlar arasındaki benzeşim ve farklılıkları şöyle sıralayabiliriz.

a)-İnsanlarda diğer canlılar gibi aynı malzemeden var edilmişlerdir.

Örneğin bütün canlılar hücrelerden, hücreler proteinlerden, proteinlerde aminoasit dizimlerinden oluşmuşlardır.

Canlılar bu hücrelerden ya da bu hücrelerin oluşturdukları kompleks sistemlerden meydana gelirler.

b)-Canlı türlerinin kendilerine özel yapı şablonları vardır. Şablon bilgileri en küçük ayrıntısına kadar gen şifreleri ile tespit edilmiş ve korunmuştur.

Kromozomlar bu bilgilerin kümeleridir. Her canlı türünün kendine özel gen bilgisi vardır. Kromozomlar bu gen bilgilerinin ayrıntılarıyla doldurulmuştur.

Bir şablondan bir başka şablona geçilmesi (milyarlarca ayrıntının bir anda değişmesi, yeni oluşumunda rastlantılarla daha gelişkin kompleks sistemler meydana getirmesi gerektirdiğinden) mümkün değildir.

c)-Gen bilgilerindeki benzerlik ya da kromozom sayılarının aynılığı türden türe geçişi ya da canlılar arasındaki evrimsel akrabalığı göstermez.

Gen bilgilerindeki büyük oranda benzeşim gösteren ya da kromozom sayıları aynı olan, yapı olarak tamamen ayrı pek çok canlı türü vardır. (Örneğin patatesin kromozom sayısı insanla aynı yani 46’dır)

d)-Canlılar kendilerine özel yapı şablonlarına sahip olsalar da aynı malzemeden var edilmiş olmaları nedeniyle benzer organlara sahip olabilirler.

Örneğin sıcakkanlı hayvanlarda sindirim, solunum, boşaltım vb.. sistemler hemen, hemen aynıdır. Bunun benzerleri soğukkanlı hayvanlar içinde geçerlidir.

e)-İnsanları diğer hayvanlardan kısmen ayıran en büyük fiziksel özellik dik durabilmeleri, dik yürüyebilmeleri, koşabilmeleri, dik hareket edebilmeleridir. İnsan buna uygun var edilmiştir.

Pelvis kemiği, omurgalar, dengeyi sağlayan iç kulak yapısı vb… gibi farklılıklar insanları diğer canlılardan fiziksel olarak ayırır.

f)-İnsanın dik durup hareket edebilme özelliği bazı hayvanlarda kısmen de olsa vardır.

Örneğin maymunlar, ayılar kısa süreli de olsa dik durup yürüyebilirler.

Fakat bu bir benzeşimden öteye gitmez. İnsanların maymunlardan ya da ayılardan evrimleştiği anlamına gelmez.

g)-İnsanları hayvanlardan ayıran en büyük özellik aklını kullanma, düşünebilme, öğrenme, öğrendiklerini aktarabilme, öğrendiklerini kullanma, muhakeme edebilme, bilinçli olarak uzun vadeli amaçlara yönelebilme, hayal kurabilme, sorumluluk, vicdan, merhamet, sevgi, vefa duyguları gibi hayvanlarda bulunmayan insansı meziyetlerdir.

Bu meziyetlerin kaynağı ise insana özel beyin ve ruhsal yapılarıdır.

Bu meziyetlerin maddesel bir açıklaması yoktur.
Enzimlerin, hormonların doğrudan sonucu değildir. Maddeye bindirilmiştir fakat madde üzeridir. Madde sadece bir vasıtadır. Bu nedenle maddeye indirgenemez.

İnsanlar bu meziyetleriyle etrafı tetkik eder, araştırır, bir şeyler öğrenir, muhakeme yapar, öğrendiklerini kullanarak icatlarda bulunur, sanat eserleri meydana getirir.

Hiç bir hayvan en küçük ve basit bir alet dahi yapıp geliştirme meziyetine sahip değildir. Hayvanların yaptıkları bir içgüdü ya da şartlı refleksten öteye gitmez.

h)-Hayvanlarda gördüğümüz şaşırtıcı meziyetler (arının bal yapması, örümceğin ağ örmesi, göçmen kuşların yollarını bulabilmesi vb.. gibi.) belirli bir kalıbın içinde kalır.

Bu meziyetlerin bilgisi var edilişlerinde kendilerinde vardır. Öğrenilmez ve öğretilmez. Ne azalır, ne çoğalır. Hayvanlar bu meziyetlerinin bilincinde değildir.
İnsansı meziyetler ise bilinçlidir, artıp eksilebilir, bu nedenle sınırsızdır.

Evrim teorisinin canlılar tek bir hücreden evrimleşti varsayımı akıl ve mantık dışı olduğu kadar bilimsel verilerle de ters düşer.

İnsanlar diğer canlılar gibi yeri ve zamanı geldiğinde mükemmel olarak var edilmişler, aniden ortaya çıkmışlardır.

Bu gerçeği evrimi dışlayan ve iddiamızı doğrulayan kanıtlarla göstermeye çalışacağız.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsanlar Evrildi mi?-2


İnsanlarla Primatlar Arasındaki Farlılıklar:İnsanlara en çok benzeşen hayvanın maymunlar olduğu iddia edilir.

Fiziksel benzerliklerin gen benzeşimlerine neden olacağı açıktır.

Evrim teorisi savunucuları bu benzeşimlerin (kimi evrim teorisi savunucularına göre bu oran %98dir) evrime kanıt olarak gösterirler ama kromozom sayılarının uymamasını (maymunlarda 48, insanlarda 46) nedense görmezlikten, bilmezlikten gelirler ya da bu önemli sorunu basit bir cevapla geçiştirmeye çalışırlar.

Kromozom sayı farklılıkları konusunda bir çift kromozomunun telemorler vasıtasıyla birleştiği, bu yolla kromozom sayısının 46 ya düştüğü gibi akıl, mantık ve bilim dışı bir varsayımları vardır. (insan -primat kromozom sayı farklılıkları bölümüne bakınız)

Ayrıca yüzde doksan sekizlik benzeşim doğru olsa bile insan ya da maymun gibi çok hücreli canlılarda takriben sekiz milyar gen şifresinin bulunduğu göz önüne alınırsa benzeşmeyen gen sayısı yüz altmış milyon olur ki bu da insanlarla maymunlar arasında yüz altmış milyon fark var demek olur.

= = =

Benzeşimler evrime kanıt mı?

Evrim teorisi savunucuları canlılar arasındaki benzeşimleri evrime kanıt olarak gösterirler. Eğer bu varsayayım doğru kabul edilirse canlılar evrim yönünden ne kadar yakın ise benzeşimler o kadar çok, derin ve geniş olması gerekecektir. Fakat gerçek böyle değildir.



Ökaryot hücreliler yeryüzünde prokaryot hücreli canlılardan sonra görülen ikinci canlılardır. Ökaryot hücreliler (solda) prokaryot hücrelilerden (sağda) evrimleşmiş olmaları gerekir ama aralarında en küçük bir benzeşim dahi yoktur. Bu da evrim teorisinin benzeşimler evrime kanıttır varsayımını tamamen batkına uğratır.

= = =

İnsan Primat benzerliği konusunda çok ve detaylı araştırmalar yapılmıştır. Bunlardan biri Louisiana Üniversitesi'nden Profesör Daniel J. Povinelli'nin çalışmalarıdır.

Povinelli, maymun ve insan davranışlarını karşılaştırmalı olarak inceleyen en önde gelen evrimci bilim adamlarından biridir.

300 şempanzeyle beraber yaşayan Povinelli'nin tarafsız araştırmaları, evrim teorisinin hayali iddiasının son dayanağını da yıkmıştır.

Povinelli, uzun çalışmalarını tek bir cümleyle şöyle özetler:

-Şempanzeler, üzerlerinde yaptığım çalışmalara çok sabrettiler ama nihayetinde bana tüylü insan çocuğu olmadıklarını öğrettiler.

Povinelli 20 yıldan fazla bir süredir yürüttüğü araştırmalarını Scientific American dergisindeki 1998 tarihli makalesinde şu şekilde aktarır:

-Basitçe söylemek gerekirse, şempanzeler görsel algıyı bizden çok daha farklı bir şekilde anlıyorlar.

Laboratuarımızdaki diğer çalışmalar şempanzelerin hiçbir davranışı psikolojik manada anlamadıklarını ortaya koydu.

Örneğin dikkatlice yapılan testler maymunların işaret jestlerindeki anlamı anlamadıklarını hatta kasıtlı ve kasıtsız davranışlar arasındaki farkı kavrayamadıklarını ortaya koydu.

Evrim teorisi taraftarı kimi basın organlarında şempanzelerin insanlar gibi politik oyunlar yapabildikleri, jestlerle, mimiklerle kendilerini ifade edebildikleri ve bu yönlerinin insan davranışlarının kökeni olduğu iddiasındadır.

Oysa, bilim adamları yaptıkları araştırmalarda, şempanzelerin bu davranışları bilinçsizce yaptıklarını, içgüdüsel olarak sahip oldukları bazı davranışlar olduğunu, ama bunun dışında psikolojik anlamda bir iletişime sahip olmadıklarını ortaya koymuşlardır.

İnsansılarla insanlar arasında evrimle oluşmaları mümkün olmayan pek çok yapısal farklılıklar vardır.

Bu farklılıklardan bir kaçı şunlardır.

İç Kulak Yapıları: Bilindiği gibi iç kulak yapıları dik durma (dengede durma) da çok önemlidir. Bir bakıma iç kulak yapılarının incelenmesi o canlının dik durup duramadığını kesin bir şekilde gösterebilir.

Evrim taraftarlarınca öne sürülen Australopithecus cinsi kimi canlı türlerinin dik yürüyebildikleri iddiası bir grup bilim adamı tarafından ciddiye alınmış, çeşitli araştırmalar yapılmıştır.

1994 yılında Fred Spoor, Bernard Wood ve Frans Zonneveld adlı üç anatomi uzmanı, insan ve maymunların iç kulaklarında yer alan ve denge sağlamaya yarayan yarı-çembersel kanalları karşılaştırmalı olarak analiz ettiler.

= = =



Australopithecus iç kulak yapısı: Maymun insan evriminde bir ara format olan homo habilis türlerinin iç kulak kanalları maymun iç kulak kanallarına, homo habilisten evrimleştiği varsayılan homo erectus ise insan iç kulak kanallarına sahiptir. Diğer ifade ile homo habilis tam bir maymun, homo erectus ise tam bir insandır.

Kaldı ki göz, kulak, burun, böbrekler vb..gibi tüm organlar canlı vücutları denilen basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusundadır. Bu tür oluşumların rastlantılarla meydana gelmeleri ise imkansız kere imkansız kere imkansızdır. (İlgili konulara bakınız)

= = =

Dik yürüyen insanların iç kulak kanalları ile eğik yürüyen maymunların iç kulak kanalları birbirlerinden bazı somut farklılıklarla ayrılıyorlardı.

Spoor, Wood ve Zonneveld'in, inceledikleri tüm Australopithecus ve dahası Homo habilis örneklerinin iç kulak kanalları günümüz maymunlarınınkiyle aynıydı.

Teoriye göre maymundan insana evriminin üçüncü aşamasındaki ara format olan Homo Erectus'un iç kulak kanalları ise, aynı günümüz insanlarındaki gibiydi. Bu da şu gerçeği göstermektedir.

Bulunan fosillere göre Australopithecus ile Homo Habilis iki ayağı üzerinde insan gibi dik yürüyemezler. Yani maymundurlar.

Fakat Homo Erectus yürüyebilir. Yani insandır.

Gerçektende insan maymun kromozom sayıları arasındaki farklılıklar giderilmesi konusundaki evrim varsayımları homo habilis ismi verilen ara format canlısının tamamen hayali olduğunun kanıtı olur.

Bu nedenle Australopithecus ile Homo Habilis gerçek bir maymun, Homo Erectus ise gerçek bir insandır.

Homo Habilis ile Homo Erectus arasında ise yarı maymun, yarı insan bir ara format canlısı yoktur.

Evrim aşamasında bu sınıflamaların ardına konulan Homo erectus (ya da Homo ergaster) ise tartışmasız dik yürüyen, iskeletleri günümüz insanından farksız gerçek insan ırklarıdır.

Yine 1994 yılında Amerikalı antropolog Holly Smith'in Australopithecus dişleri üzerinde yaptığı detaylı analizler de, bu canlıların insanlarla benzerlik taşımayan bir maymun türü olduğunu göstermiştir.

= = =



İnsan maymun dişlerinin karşılaştırmalı analizi. Yapı farklılıkları açıkça görülüyor.

= = =

Maymun olan Australopithecus ile insan olan Homo Erectusun yanı zaman diliminde yaşamış olması evrim teorisinin bu konuda bir başka sorunudur.

Nitekim ara format iddia edilen fosilleri bulan jeolog André W. Keyser'in de, bu çelişkiyi şöyle ifade ettiği belirtilmiştir:

-Bu sorulara rağmen, ne kadar çok şey bulursak o kadar çok şey öğreniyoruz. Öğrendiklerimiz yeni soruları da gündeme getiriyor.

Australopithecus robustus nasıl yaşamış, Homo ile beraber nasıl aynı anda var olmuşlar?

Kazıldıkça ve incelendikçe Drimolen'den daha çok yanıt ve soru çıkacak.

Görüldüğü gibi, evrim taraftarlarının uzak ata ve torunu olarak nitelendirdikleri türlerin aynı dönemde yaşadıklarının ortaya çıkması evrim teorisi taraftarlarını hiç bir zaman yanıtlayamayacakları soruların burgacına sokmaktadır.

Yapılan araştırmalar sonucunda şu bilimsel gerçeklere ulaşılmıştır.

1)-Australopithecuslar'ın fiziksel yapıları göz önüne alındığında günümüz maymunlarıyla aynı özellikler taşımaktadır.

2)-Tümünün beyin hacimleri, günümüz şempanzelerininkiyle aynıdır veya daha küçüktür.

3)-Ellerinde günümüz maymunlarındaki gibi ağaçlara tırmanmaya yarayan çıkıntılar vardır.

4)-Ayaklar dallara tutunmak için kavrayıcı özelliklere sahiptir.

5)-Boylarının en fazla 130 cm kadardır. Bu uzunluğu geçmemektedir. Diğer ifade ile boyları kısadır.

6)-Günümüz maymunlarındaki gibi erkek Australopithecuslar dişilerinden çok daha iridir.

7)-Bunlarla birlikte birbirine yakın gözler, sivri azı dişleri, çene yapısı, uzun kollar, kısa bacaklar gibi birçok özelliklerle ve kafataslarındaki onlarca benzer ayrıntılar, bu canlıların günümüz maymunlarından farklı olmadıklarını gösteren ve inkarı mümkün olmayan delillerdir.

8)-Canlılardaki genetik bilgi havuzları ve korunma sistemleri nedeniyle türlerden türlere geçiş mümkün değildir. Canlılar gen havuzu bilgileri dahilinde sadece çeşitlenirler.

Bu nedenlerle Australopithecus türlerinin tümü, günümüz maymunlarına benzeyen fakat soyu tükenmiş primat türü canlılardır.

Bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu gerçekler evrim teorisi taraftarlarınca insanın ataları olarak lanse edilmek istenen maymun türü canlıların insanın ataları olduğu iddiasının bilimsel hiçbir dayanağının olmadığıdır.

Evrim teorisi taraftarları kabul etseler de, etmeseler de gerçek budur.

Bir bakıma fosiller evrim teorisine meydan okumaktadır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Teoriye Göre İnsanın Evrimi Şeması

Evrim teorisinin meşhur hayat ağacına göre insanlar:


└─ Primatlar
├─ Önmaymunlar
├─ Maymunlar
└─ insansılar
├─ Gibon
├─ Şempanze
├─ Goril
├─ Orangutan
└─ insan

evrimsel değişimler sonucu oluşmuştur.

Evrim teorisince ortaya konulan ve teorinin bel kemiğini teşkil eden insanın Evrimi konusunu daha iyi anlayabilmek, gerçekleri bulabilmek için incelemeyi en baştan başlamanın sayısız yararları vardır.

Primatlar: Primatlar hayvanlar âleminin memeliler sınıfından maymun ve benzeri hayvanları içeren takımıdır.

Goril, orangutan, şempanze, gibon gibi insansı olarak nitelenen maymunlarla lemur, marmoset, galago, tarsiyer ve lorisleri gibi çeşitleri de içerir.

Primatlar çevik ve hızlı canlılardır. Çoğunluğu ağaçlarda yaşar. Hepsinin elleri, ele benzer ayakları, ileri bakan gözleri vardır.

Primat sözcüğü hayli geniş ve çeşitli olan bu takım içindeki herhangi bir tür için kullanılabilecek ortak isimdir.

Primat sözcüğü, Latince'de en başta, mükemmel, asil gibi anlamları olan primas sözcüğünün çoğulu primatesten Fransızca'ya tekilleşerek geçen primate sözcüğünden türemiştir.

Primatlar tüm dünyaya yayılmışlardır. Genellikle Güney ve Orta Amerika'da, Afrika'da ve Asya'nın güneyinde bulunurlar.

= = =



Zeytin yeşili Habeş maymunu

= = =

Bazı türlerin yaşadıkları alanlar, Amerika kıtasında Meksika'nın güneyi ile Asya'da Japonya'nın kuzeyi kadar kuzey bölgelere ulaşır.

Tür ve çeşit olarak hayli kalabalık olan primatlar başlıca üç bölüme ayrılırlar.

Ön maymunlar (prosimiyenler): Vücutları erken dönem ilkel primatlarınkine en çok benzeyen türlerdir. Bu grubun en bilinen türleri olan lemurlar, Madagaskar adası ve daha az olarak da Komoros Adaları'nda, dünyanın geri kalanından izole bir durumda yaşarlar.

Yeni Dünya maymunları: Simiyenlerin kapuçin, havlayan ve sincap maymunları gibi türleridir. Amerika kıtasında yaşarlar.

Eski Dünya maymunları ve insansı maymunlar: Simiyenlerin Yeni Dünya maymunları dışındaki türleridir. Asya'nın orta ve güney kesimleri ile Afrika'da yaşarlar.

= = =

Memelilerin 32 ayrı takımından biri ise, insanın atası olarak kabul edilen canlıların dâhil edildiği primatlar takımıdır.

Yapılan fosil incelemelerinde primatların ortaya çıkışından günümüze kadar 6000'den fazla primat türünün yaşadığı anlaşılmıştır.

Bunların çok büyük bir bölümü, nesli tükenerek ortadan kaybolmuştur. Bugün yalnızca 400 kadar maymun türü yeryüzünde yaşamaktadır.

Bu olay canlıların zamanla tersinime uğradığının açık ve net kanıtıdır.

Primat türlerinin çokluğu onlardan kalan fosillerin zenginliğine neden olmuştur.

Evrim teorisi taraftarları primatların böcek yiyen memelilerden evrimleştiğini varsayarlar fakat bu konuda herhangi bir bilimsel kanıt ortaya koyamazlar.

Evrim teorisi taraftarı fosil bilimci Kelso:

-Böcek yiyici memelilerden primatlara olan geçiş fosiller tarafından belgelenmiş değildir. Bu konuda herhangi bir fosil kaydı yoktur diyerek bu gerçeği kabul eder.

Primatlar, diğer tüm canlı grupları gibi, fosil kayıtlarında bir anda ve diğer canlılardan çok farklı şekilleriyle ortaya çıkarlar.

Kendilerine evrimsel bir ata oluşturabilecek başka hiçbir ara format canlı grubu yoktur.

Bu konuda otorite sayılan evrimcilerden biri olan Elwyn Simons:

-her türlü bulguya rağmen, primatların kökeni bir sır olarak kalmaya devam etmektedir diye yazar.

Bir diğer ünlü evrimci Romer Omurgalı Paleontolojisi adlı kitabında primatların en eski türlerinden biri olan lemurlar için:

-Bu canlılar sanki hiç bilinmeyen bir yerden gelmiş gibi aniden ortaya çıkarlar demektedir.

= = =

Primatlar takımının en önemli özelliği, el ve ayak yapılarının belirginliğidir.

Lemur, tarsier gibi ufak memeliler ve tüm maymunlar primat takımına aittir.




Tarsier (solda) Lemur (sağda)

Primatların diğer tüm canlı grupları gibi bir anda ve diğer canlılardan çok farklı şekilleriyle ortaya çıkması diğer canlılarla aralarında kesin çizgili ayrımların bulunması evrim teorisi taraftarlarını çok güç durumlara sokmuştur.

Bunun nedeni de primatlara uygun evrimsel bir ata oluşturabilecek başka canlı gruplarının olmamasıdır.

Evrim Teorisine göre insanlar primatlardan evrimleştiğine göre bu da insanın evrimleşme yönünden kökenin meçhul olduğu anlamına gelir.

Evrim teorisinde canlıların kökeni zaten yeterince karmaşık, çözülmesi mümkün olmayan sorular yumağı halindedir.

Bu durum bu sorular yumağını daha da karmaşık bir hale getirir.

İnsanların primatlardan evrimleştiği öne sürüldüğünden primatlardan insanlara evrimleşme konusu evrim teorisinin can alıcı noktalarından birini teşkil eder.

Teorinin ilk canlılığın ortaya çıkmasıyla birlikte en çok tartışılan konusu denebilir.

Primatların kökeninin meçhul kalması evrim teorisinin en zayıf yerlerinden biri kabul edilir.

Bu konunun açıklığa kavuşması için sayısız araştırmalar yapılmıştır.

Fakat takımın tür ve çeşit zenginliği bu araştırmaları oldukça güçleştirmekte adeta içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsan Evrildi mi? - 3


İnsanın kökeni, evrimciler için en çok sorun teşkil eden konulardan biridir.

İskelet yapısı, iki ayaklı oluşu, ellerini kullanışı, beyni, kafatası ve daha birçok fizyolojik ve anatomik özelliğinin yanı sıra, aklı ve bilinciyle insan, diğer canlılardan çok farklıdır.

Evrim teorisi bugün yaşayan modern insanın maymunsu birtakım yaratıklardan evrimleştiğini varsayar ve bu olgusunu ısrarla vurgular.

Evrim teorisinin kurucusu ve üstadı Charles Darwin Türlerin kökeni kitabında insanı:

-İnsan bugünkü en kaba saba durumunda bile şimdiye kadar yeryüzünde görünmüş en başat hayvandır şeklinde tarif eder. Ona göre insan hayvanların en gelişkinidir.

Charles Darwin insanların maymunlardan türediği konusunda en küçük şüphe dahi duymaz. Ona göre bu konuda yeterli delil vardır. Bu delillerin büyük bir bölümünü insanlarla maymunlar arasındaki benzeşimler oluşturur.

Charles Darwin insanın evrimi konusunda insanın Türeyişi kitabında şunları yazmaktadır.

-Hiç kuşkusuz insanın türeyişi ve gelişiminin ilk basamakları onun hemen aşağısında bulunan hayvanlarınkilerle özdeştir.

İnsanın bir bakımdan maymunlara, maymunların köpeklere olduğundan daha yakın olduğu söz götürmez.

= = =

Bu günkü maymunlarda bir dört ayaklının yürüyüşü ile iki ayaklınınki arasında bir yürüyüş görmekteyiz. Yalnız önyargısız bir gözlemcinin önemle üzerinde durduğu gibi insan biçimli maymunlar yapılış bakımından dört ayaklı tipten daha çok iki ayaklı tipe yakındır.

= = =

Dr. Francesco Barrago yayımladığı (1867) kitabında Tanrı görünüşünde yaratılışı olan insan aynı zamanda maymun biçiminde yaratılmıştır diye yazmaktadır.

Bu önemsiz olgular tat sinirlerinin insanda ve maymunda ne kadar benzer olduğunu ve sinir sistemlerinin ne kadar benzer yolla etkilendiğini göstermektedir.

Charles Darwin insanlarla maymunlar arasında benzeşimler kadar büyük ayrımlarında olduğunun farkındadır. Bu konuda şunları yazmaktadır.

-İnsanın ataları gittikçe daha dik durur. Elleri ve kolları tutmak ve başka amaçlar için ayakları ve bacakları sağlam desteklik etmek ve yer değiştirmek için gittikçe daha çok değişikliğe uğrarken sayısız başka yapı değişmeleri de zorunlu olmuştur.

Leğenin (Pelvisin) genişlemesi omurganın kendine özgü biçimde eğrilmesi başında bir başka konumda oturması gerekmiştir.

= = =

İnsan ile en yakın hısımı arasındaki vücut yapısı farkı kimi doğa bilginlerinin savunduğu kadar büyük olsa bile ve aralarındaki zihni güç farkının pek büyük olduğunu kabul etmek zorunda olsak da daha önceki bölümlerde sunulan olgular, bağlantıların bu güne kadar bulunmamış olmasına bakmayarak insanın daha aşağı bir biçimin soyundan geldiğini en açık biçimde bildirir görünmektedir.

= = =

Atalarımızın dar burunlu maymunların kökeninden ayrıldığı zamanki türeme aşamasında bulunan insanın doğum yerinin neresi olduğunu elbette sormalıyız.

Atalarımızın bu kökenden gelmesi onları Avustralya’da ya da coğrafi dağılım yasalarından da çıkarabileceğimiz gibi herhangi bir okyanus adasında değil, eski dünyada yaşadıklarını göstermektedir.

= = =

İnsan kıl örtüsünü yitirdiği sırada dönem ve yer ne zaman ve neresi olursa olsun herhalde sıcak bir ülkede yaşamıştır.

= = =

Öte yandan yeni yetişenlerin artık çoğunlukla benimsediği evrim ilkesini benimseyen doğa bilginleri insan ırkları arasındaki fark tutarını belirtmek amacı bakımından onları ayrı türler denmeye uygun olduğunu düşünseler de düşünmeseler de bütün insan ırklarının bir tek ilkel kökenden türediğinden hiç kuşkulanmazlar.

Charles Darwin (daha sonra sahte oldukları anlaşılacak ve bu gerçek bizzat Haeckel tarafından itiraf edilecek olan) Haeckelin çizimlerinden çok etkilenmiş, bu çizimleri teorisine kanıt göstermekten kendini alamamıştır.

Haeckel embriyoların başlangıçta balık embriyolarına benzediklerini ileri sürmüş bu konuda kasıtlı olarak değiştirilmiş sahte çizimlerini kanıt olarak göstermişti. (Haeckel ve çizimleri bölümüne bakınız)

Charles Darwin gerçekte bir aldanış ya da aldatılış olan bu konuda şunları yazmaktadır.

-Bununla birlikte boynun iki yanında solungaçların eski konumunu gösteren yarıklar hâlâ vardır.

Charles Darwin Haeckel çizimlerinin bir sahtekârlık eseri olduğunun farkında değil miydi?

Fakat bu konuda otorite sayılabilecek bazı bilim insanlarının onu pek çok kez ikaz ettiklerini biliyoruz. Bir bakıma Darwin teorisine uygun olduğu için bu sahtekârlığa göz yummuş teorisinin en temel kanıtlarından biri olarak kullanmaktan çekinmemiştir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsan Evrildi mi? -4

Evrim teorinin iddiasına göre insanlar ve günümüz maymunları ortak atalara sahiptirler. Günümüzde yaşamayan bu ilkel yaratıklar zaman içinde evrimleşerek bir kısmı günümüz maymunlarını, bir başka kısmı da günümüz insanlarını oluşturmuştur.

Teoriye göre maymunlarla insanların ortak atası güney Afrika maymunu anlamına gelen Australopithecus (tersinime göre maymunsan) isimli hayali yaratıktır.

Homo Erectus insansı özelliklerin tamamını üzerinde taşır. Araformat (homohabilis= tersinime göre maysan) canlısı değil, gerçek bir insandır.

= = =

Teoriye göre insan sınıfında oldukları varsayılan bu canlılar tam olarak insanlaşmamış diğer ifade ile insanın evrimi henüz tamamlanmamıştır.

Bir bakıma bu yaratıklar insan ve maymunların ilk ataları oldukları varsayılan Australopithecus ile insan arasında ara format canlılarıdır.

Evrimleştikçe maymunlara göre insana daha yakınlaşırlar. Daha insansı özellikler taşırlar.

Evrimin ikinci aşamasının sonucunda ise günümüz insanına yakın özellikler taşıyan canlıların ortaya çıktığı iddia edilir.

Evrim diliyle insana biraz daha çok benzeyen bu ara format canlılarına homo habilis=maysan ve homo erectus denilir.

Homo erectus homo habilisin biraz daha evrimleşmiş halidir ve insan evriminin dördüncü aşamasıdır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsan Evrildi mi?-5

İnsan evriminin dördüncü aşaması olan homo erectusun (insan) evrimleşmesi sonucunda ortaya çıkan canlı ise homo sapiens diye adlandırılan günümüz insanına en yakın olan canlı olduğu iddia edilir.

Günümüz insanı ise homo sapiensin biraz daha evrimleşmesi sonucu ortaya çıkmıştır ki homo sapiens sapiens diye isimlendirilir.

= = =



Bir Homo Sapiens insanı. Homo erectus insanıyla herhangi bir fiziksel fark yoktur.

= = =

Evrim teorisinin kurucusu ve üstadı Charles Darwin Homo erectus ve homo sapiens insanlarının günümüzde hâlâ yaşadıklarını iddia eder. Evrim teorisi taraftarları da aynı fikirdedirler.

Diğer ifade ile günümüz insanlarının bir bölümü henüz evrimleşmeyi tamamlamamış çokça insan, biraz maymun homo sapiens aşamasında kalmış yaratıklardır.

Bunlara aborjinler (Homo sapiens archaic), zenciler ve Asya'daki sarı ırklar örnek olarak verilir.

Diğer bölümü ise evrimi büyük ölçüde tamamlamış üstün insan ırklarıdır.

Bu durumda tabii ki homo sapiens sapiens yani evrimini tamamlamış insan ırkları da İngilizler, Almanlar gibi batı ırkları yani beyaz adamlar olur.

Teorinin ırkçılık temeli bu varsayım üzerine kurulmuştur.

Evrim teorisi taraftarları teorinin meşhur doğal seleksiyon kuralına göre gelişkin insanlar gelişkin olmayanları zaman içinde elemine edeceklerini inanırlar.

Onlara göre insan evriminin devamı için bu şarttır.

Bu inanış onları insanlığa yakışmayan davranışlar içine itmiş, pek çok felaketlere neden olmuştur. (Irkçılık ve öjenizm bölümlerine bakınız)

Gerçekler teorinin öngördüğü gibi midir?

Australopithecus (maymunsan) ismi verilen ve günümüzde yaşamayan bu canlılar insanların ataları mıdır?

Şüphesiz ki bu soruların yanıtları en çok tartışılan konuların başında gelir.

Bu soruların yanıtını yeri geldiğinde bilimsel delillerin ışığında vereceğiz.

Önemi nedeniyle konuyu biraz daha açmakta sayısız yarar vardır.

= = =

Teoriye göre 4-5 milyon yıl önce başladığı varsayılan bu süreçte, modern insan ile ataları arasında bazı ara formların yaşadığı iddia edilir.

Teoriye göre insanın evrimleşmesi dört temel aşamada gerçekleşmiştir. Daha öncede belirttiğimiz gibi bu aşamalar:

1- Australopithecus (maymunsan)

2- Homo habilis (maysan)

3- Homo erectus (insan)

4- Homo sapiens- homo sapiens sapiens (gelişkin insan) şeklindedir.

Şeklindedir ama bu sıralama evrim teorisi taraftarı kimi bilim insanları tarafından kabul edilmemektedir.

Evrimci paleoantropologlar Bernard Wood ve Mark Collard, 1999'da Science dergisinde yayınlanan makalelerinde, Homo habilis ve Homo rudolfensis kategorilerinin hayali olduğunu ve bu kategorilere dahil edilen fosillerin aslında Australopithecus genusuna transfer edilmesi gerektiğini savunmuşlardır.

Michigan Üniversitesinden Milford Wolpoff ve Canberra Üniversitesinden Alan Thorne ise, Homo erectus'un hayali bir kategori olduğu, bu sınıflamaya dahil edilen fosillerin aslında Homo sapiens'in birer varyasyonu oldukları düşüncesindedirler.

Australopithecus'tan insana (Homo sapiens'e) doğru uzanan bir evrim çizgisi iddiasını çürüten bir başka gerçek, bu çizgi üzerinde evrimsel bir sıralama izlediği öne sürülen kategorilerin gerçekte aynı dönemde yaşadıklarının ortaya çıkmasıdır.

Bunu ortaya koyan en yeni kanıt, Science dergisinde yayınlanan ve Homo habilis, Homo ergaster ve Homo erectus kategorilerine dahil edilen fosillerin aynı dönemde yan yana yaşadığını gösteren bulgudur.

Araştırmayı yöneten North Texas Üniversitesinden Reid Ferring, bu buluşun anlamını şöyle açıklamaktadır:

-Bu tamamen beklenmedik bir durumdur, çünkü şimdiye kadar hakim olan bilimsel görüşler habilis, ergaster ve erectus'u evrimsel bir sıralama içine yerleştirmişti.

Bütün bunların anlamı şudur: Ortada soyu tükenmiş bir maymun cinsi olan Australopithecus ile günümüz insanın ve onun farklı ırksal varyasyonlarını içine alan Homo sapiens türünden başka bir hominid yoktur.

Diğer ifade ile insanın evrimsel bir kökeni bulunmamaktadır.

Ara format olması gereken canlıların aynı dönemde yaşamaları ve bu gerçeğin fosillerce kanıtlanması tersinim teorisini doğrulamıyor mu?

Gerçekten de insanlar primatlardan mı evrimleşmiştir?

Evrim teorisinin bu iddiası doğru olabilir mi?

Evrim teorisi taraftarları bu soruya her ne kadar olumlu yanıt vermekte iseler de bilimin onları yalanladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. (İnsansı fosiller bölümüne bakınız)

Bütün çabalara rağmen primatların kökenin açıklanamaması, ataları olmaları gereken alttaki canlılarla bağlantı kurulamaması primatlardan evrimleştiği iddia edilen insanın da evrimsel bağının bulunmaması anlamına gelir.

= = =

Evrim teorisinin en büyük sorunlarından birisi primatların kökenidir.

Fakat evrim teorisi savunucuları için bu tür sorunların olması pek önemli değildir.

Bu tür sorunlara yanıt arama yerine ya görmezlikten gelinir ya da ilerde halledilmek üzere buzdolabına konulur. Sanki sorun halledilmiş gibi bir sonraki aşamaya geçilir.

Fakat zaman içinde halledilmeden buzdolabına kaldırılan sorunlar öylesine çoğalmıştır ki evrim teorisi taraftarları sonunda; evrim yadsınamaz bir gerçektir, bu nedenle kanıtlanmasına ihtiyaç yoktur demeye başlamışlardır.

Onlara göre gerçekler ört bas edilemezler. Bu gün kanıtları bulunamıyorsa gelecek zamanda nasıl olsa bulunacaktır. Bu nedenle evrim teorisini yadsınamayan bir gerçek olarak kabul etmekte herhangi bir sakınca yoktur.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsanın evrimi konusunda yapılan bazı deneme ve araştırmalar:

İnsanların primatlardan evrimleştiği varsayımı evrim teorisinin en can alıcı ve en ilgi çekici bölümlerinden biridir.

Evrim teorisi taraftarları insanlarla primatlar arasındaki fiziksel benzerlikleri bu iddianın en önemli kanıtı olarak gösterirler.

Canlılar arasındaki benzerlikler evrim kanıtları olabilir mi?

Evrim teorisinin kurucusu ve duayeni Charles Darwin canlılar arasındaki benzerlikleri evrime kanıt olarak göstermiş ise de daha sonra bu iddiasından vazgeçmiş görünmektedir.

Bunun nedeni ise evrimsel yönden bağlantı kurulamayacak derecede farklı yapılardaki pek çok canlılarda bulunan benzerliklerdir.

Böyle bir iddiada ısrar etmek evrim teorisini içinden hiçbir zaman çıkamayacağı soru denizlerinin içine iter.

Bu konuda yüzlerce örnek vardır.

Canlılar arasındaki benzerliklerin aynı malzemelerden var edilmelerinin ve aynı dünyada yaşamalarının doğal sonuçları şeklinde yorumlamanın daha doğru ve bilimsel olacağı açıktır.

Açıktır ama evrim teorisi taraftarları bu fikirde değildirler.

Geçerli kanıtları olmamasına rağmen sadece fiziksel yönlerden birbirlerine bir parça benziyorlar diye insanların maymunlardan evrimleştiği iddiasında ısrarcıdırlar.

Primatların davranışlarını, insan davranışları ile özdeşleştirmeye çalışarak, sosyalleşme dahil her açıdan insanlara yakın olduğunu kanıtlamak isteyen evrimciler, uzun yıllar boyunca primatlarla birlikte yaşamış, primatlar üzerinde sayısız deney yapmış, zekâ testleri uygulamış, bu canlıların verdikleri tepkileri gözlemlemişlerdir.

Louisiana Üniversitesi'nden Profesör Daniel J. Povinelli maymun ve insan davranışlarını karşılaştırmalı olarak inceleyen en önde gelen bilim adamlarından biridir.

300 şempanzeyle beraber yaşayan Povinelli'nin araştırmaları, evrim teorisinin iddiasını yıkacak derecededir.

Profesör Povinelli, uzun çalışmalarını şöyle özetler:

-Şempanzeler, üzerlerinde yaptığım çalışmalara çok sabrettiler ama nihayetinde bana tüylü insan çocuğu olmadıklarını öğrettiler.

Povinelli 20 yıldan fazla bir süredir yürüttüğü araştırmalarını Scientific American dergisindeki 1998 tarihli makalesinde şu şekilde aktarır:

-Basitçe söylemek gerekirse, şempanzeler görsel algıyı bizden çok daha farklı bir şekilde anlıyorlar.

Laboratuarımızdaki diğer çalışmalar şempanzelerin hiçbir davranışı psikolojik manada anlamadıklarını ortaya koydu.

Örneğin dikkatlice yapılan testler maymunların işaret jestlerindeki anlamı anlamadıklarını hatta kasıtlı ve kasıtsız davranışlar arasındaki farkı kavrayamadıklarını ortaya koydu.

Bu arada her şeye rağmen bağnazlıktan kurtularak bir bilim insanı olmayı başaran Prof. Povinelli’nin bir evrim teorisi taraftarı olduğunu bu uzun ve yorucu deneylere insanların primatlardan evrimleştiğini kanıtlamak amacıyla başladığını hatırlatalım.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Teoriye göre İnsanın Evrim Tarihçesi Doğru mu-7

Evrim, insanın bilinen ilk ataları (yaklaşık 6 milyon yıl öncesi) ile anatomik yönden modern insanların (yaklaşık 200.000 yıl önce) ortaya çıkışı arasında, insansı yaratıklardan oluşan bir seri bulunmasını ve bunların giderek daha az maymunsu ve daha insansı yapılara sahip olmalarını öngörür.

Evrim teorisi taraftarları insansı fosilleri bu öngörüye uygun dizmeye çalışırlar.

Dizmeye çalışırlar ama tarihsel süreç içindeki fosil dizilim grafikleri ilkelden gelişkine doğru gitgide yükselen düz bir çizgi olma gerekliliğine uymaz. İlkel ile gelişkin iç içedir. İlkellerden daha gelişkin fakat daha yaşlı fosiller vardır. Bu durum sadece insansı için değil tüm canlı fosilleri için geçerlidir.

Nature dergisinin editörü Henry Gee In Search of Deep Time adlı kitabında insanın evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yıl öncesine ait tüm fosil kanıtlarının küçük bir kutuya sığabilecek kadar az olduğunu belirttikten sonra şunları ilave eder.

-Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların ön yargılarına göre şekillenmiştir...

Bir grup fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, ama gece yarısı masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır, eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir, ama bilimsel değildir.

İnsanın evrimi konusunda teorinin öngördüğü aşamalarda hayli tartışmalıdır. Konunun uzmanlarından pek çok bilim insanı Homo Erectusun coğrafi olarak farklı alt türlere ayırımının biyolojik olarak aldatıcılığını ortaya koymakta, bu da ilk Pleistosen dönemindeki tür çeşitliliğinin suni olarak şişirildiğini doğrulamaktadır.

Diğer ifade ile Homo Erectus ile var olduğu iddia edilen alt türler (Homo Habilis- Austrulopithecus) arasında herhangi bir evrimsel bağ yok demektir.

Gerçekten de fosil bulguları Austrulopithecus ile Homo Erectus arasında yarı maymun yarı insan bir ara format olması gereken Homo Habilisin tam bir maymun, Homo Erectusun ise tam bir insan olduğunu göstermektedir.

Ayrıntılı bilgi isteyen okuyucularımız ilgili bölümlere bakabilirler.

Konuyla ilgili dikkat çeken bir başka nokta ise evrimci bilim adamlarının arasında süregelen ihtilaflardır ki bu evrim mantığının doğal sonucu olmalıdır.

Paleontoloji dalında, hemen her evrimci bilim insanı bulduğu fosilin bir ara format olduğu iddiasıyla ortaya çıkmaktadır.

Bu ise evrim mantığına göre geçmişte yaşamış her canlının bir ara format olma zorunluluğunun sonucudur.

Her paleontoloğun bulduğu fosili bir ara format sayma dolaysıyla birbirlerinin kanıtlarını çürütmeleri hakkında bir bilim adamı şunları söylemektedir:

-Benim çocuğum senin çocuğunu döver. Benim arkadaşlarım senin arkadaşlarından nefret eder. Maalesef bütün antropoloji bölümlerinde ve antropolojik çalışmalarda böyle bir yaklaşım var.

Bir başka bilim insanı ise kimi bilim adamlarının ön yargılı ve inandıkları ideolojilerinin doğrultusunda davranabildiklerini, bu nedenle verileri yanlış değerlendirdiklerini şöyle itiraf etmektedir:

-Hiç şüphe yok ki kafanızda yaratmış olduğunuz teoriler, eldeki bilgilere bakış açınızı da değiştiriyor. Bir deyiş vardır. Şayet inanmış olmasaydım onu göremezdim" derler. Bence kısa bilim tarihinin ilk gününden günümüze kadar bilim adamları bulunan insan fosillerinin yorumunda bu deyişin ana fikrine sadık bir yaklaşım içinde oldular. Bazıları da sadece inandığı şeyleri gördü, belki de görmek istedi.

Ayrıca, bu bilim adamlarının birçoğu ideolojik ön yargıları ile davranmakta ve elde ettikleri bulguları objektif bir gözle değerlendirememekte, dolayısıyla her biri kendi hayal gücünün doğrultusunda yorumlarda bulunmaktadır.

Yüz milyonlarca yıldan beri değişmeden günümüzde yaşayan binlerce canlıların var olduklarını bile, bile böyle bir varsayımı inatla savunmak gerçekten çok ilgi çekicidir. Bu evrimcilere özel bir hastalık olmalıdır.

İnsanının evrimi konusunda tersinim teorisinin görüşü nettir ve tamamen bilimsel gerçeklere dayanır.

Tersinim canlılar gibi basite indirgenemez kompleks yapıların yada düzenlerin entropi kanununa göre zaman içinde bozuma uğrayacağı temeline dayanır. Eğer bu bozum canlı gen bilgilerini etkilemişse diğer nesillere aktarılır.

Tersinim için uzun zaman, bilgi ve bilinç gerekli değildir. Kaba güç ve anlık zamanlar yeterli olabilir.

Tersinim teorisi tüm canlı türlerinin bir arı ırkının olduğunu varyasyonlar yoluyla çeşitlendiklerini öngörür.

Bu nedenle insanlarında bir arı ırkı vardır. Diğer ifade ile ilk insanlar en azından bir erkek, bir dişi olmak üzere ve mükemmel yapılarıyla var edilmişler, yaşama ve üremeleri için gerekli olan tüm mekanizma ve bilgilerle donatılmışlardı.

Bu nedenle insanlarda diğer canlılar gibi süratle çoğaldılar, dünyanın dört bir yanına dağıldılar.

Fakat bu insanlar eşit mutasyonlara maruz kalmamışlardır.
,
Maruz kaldıkları mutasyonlara bağlı olarak tersinim yönünde bazı değişimler geçirmişler bu yolla ırklar ortaya çıkmıştır. Bu nedenle hiçbir ırk arı ırkın mükemmelliğinde olmayabilir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsan Irkları ve Ara Formatlar Yalanları


Irk bir canlı türünün belirli kısımlarının belirli şartlar ve etkenler nedeniyle belirli özellikler kazanması sonucu birbirlerinden farklılaşarak oluşmuş bölümler diye tarif edilebilir.

Irkların kaynağı Allopatrik-Dar alanda çeşitlenmedir. (Allopatrik-Dar alanda çeşitlenme bölümüne bakınız)

Dünya değişik iklim şartlarına sahip, oldukça büyük bir gezegendir.

Dünyanın her tarafına dağılmış çok zengin tür ve çeşitteki canlılar normal olarak iklim şartlarından etkilenirler.

Bu etkilenme genelde tersinimi oluşturur.

İklim şartları değişik olduğundan bu etkilenme dolaysıyla tersinimde değişiktir.

Ve yine doğal olarak canlılar birbirlerine yakın olanlarla çiftleşip çoğalacaklarından allopatrik çeşitlenme dediğimiz birbirlerine benzer fertlerin dolaysıyla toplulukların oluşmasına neden olur.

Bunun sonucunda aynı tür olmalarına rağmen aralarında bazı farklılıklar olan canlı toplulukları ortaya çıkar.

Yaşam tarihinde aynı tür olmalarına rağmen çeşitli ırkların oluştuğunu sık, sık şahit olmaktayız.

Gerçekte ırklar arı ırkın tersinimi sonucudur.

Farklılaşma bütün canlılarda olduğu gibi insanlar içinde geçerlidir.

Yaşam tarihinde pek çok insan ırkının oluştuğunu bunlardan en azından bir kısmın bu günkü dünyamızda yaşadıklarını biliyoruz.

Canlı ırkları ve ırkların oluşumu evrim teorisi açısından çok önemlidir.

Evrim teorisi taraftarları ırklaşmayı evrime bir kanıt olarak gösterme çabasındadırlar.

Yeri ve zamanı geldiğinden şu hususu da belirtmede yarar vardır.

Sık, sık belirttiğimiz gibi aynı türden olsalar dahi canlılar arasında ayrıntı farklılıkları vardır.

Bu canlıların yapı zenginliklerinin doğal bir sonucudur. Hiç bir canlı tıpatıp bir diğerine benzemez.

Canlılar arasındaki söz konusu ayrıntı farklılıkları fosil kayıtlarında da gözlenmektedir.

Bu nedenle fosillere aynı türe ait olmalarına rağmen farklı isimler verilebilir. Bu da bir isim enflasyonuna neden olmuştur.

İnsan Evrimi Çalışmaları Laboratuarı yöneticisi antropolog Tim White bu konuda şu tespitlerde bulunmuştur:

-Yakın bir zamana dek, toprağın altından çıkan her fosile farklı bir isim verme eğilimi olmuş ve bu da insanın evrimi biyolojisi hakkındaki düşüncemizin yanlış yönlendirici olmasına neden olmuştur.

Bulunan her fosili farklı tür adı altında sınıflama, bilim adamlarının son yıllarda farkına vardıkları büyük bir yanılgıdır.

Pennsylvania Eyalet Üniversitesi'nden Paleontolog Alan Walker, sınırlı bir iki fosilden yola çıkarak yeni bir tür adlandırmanın yanlışlığını şöyle itiraf etmektedir:

-Bir fosilin, ait olduğu topluluğu temsil edip etmediğini bilemezsiniz.

Bulduğunuz şeyin, tür aralığının herhangi bir ucundan mı, yoksa ortada bir yerinden mi olduğunu bilmezsiniz.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsan Kafatası Fosillerine göre İnsanın Evrimi Gerçek mi?


Evrim teorisi varsayımına göre insan anlatmaya çalıştığımız gibi pek çok evrimsel aşamalardan geçmiştir.

Homo sapiens archaic evrim şemasının günümüz insanından bir önceki basamağını oluşturur.



Homo sapiens archaic kafatasları

Teoriye göre Homo sapiens archaic bir ara format canlısıdır.

Gerçekte bu insanlar hakkında evrim teorisi açısından söylenecek pek fazla bir şey yoktur.

Zira Homo sapiens archaic ırkı günümüz insanlarından çok küçük farklılıklarla ayrılırlar.

Hatta bazı araştırmacılar, bu ırkın temsilcilerinin günümüzde yaşamakta olduklarını söyleyerek Avustralyalı Aborijin yerlilerini örnek gösterirler.

Evrim teorisi savunucularınca bir ara format canlısı olduğu iddia edilen bir homo erectus kafatası ve oborijin yerlisi çok büyük benzeşimler içindedir.

Aborijin yerlileri de homo sapiens archaic ırk gibi kalın kaş çıkıntılarına, içeri doğru eğik bir çene yapısına ve biraz daha küçük bir beyin hacmine sahiptirler.

Bütün bunların yanı sıra çok yakın bir geçmişte Macaristan'da ve İtalya'nın bazı köylerinde bu ırka benzer insanların yaşamış olduklarına dair çok ciddi bulgular ele geçirilmiştir.

Görüleceği gibi homo sapiens archaic kesinlikle bir ara format canlısı değildir.

= = =

Evrimci literatürde homo heilderbergensis olarak yapılan sınıfsal tanımlama geçekte Homo sapiens archaic'le aynıdır.

Aynı insan ırkını tanımlamak için bu iki ayrı kavramın kullanılmasının nedeni, evrimciler arasındaki görüş farklılıklarıdır.

Homo heilderbergensis sınıflamasına dâhil edilen tüm fosiller, anatomik olarak günümüz Avrupalılarına çok benzeyen insanların günümüzden beş yüz bin, hatta yedi yüz bin yıl önce İngiltere ve ispanya başta olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşadıklarını göstermektedir.

Cro-magnon sınıflaması ise, otuz bin yıl önceye kadar yaşadığı tahmin edilen bir ırktır.

Bu ırk kubbe şeklinde bir kafatasına, geniş bir alına sahiptir.

Bin altı yüz cc'lik kafatası hacmi, günümüz insanının ortalamasından fazladır.

Kafatasında kalın kaş çıkıntıları vardır ve arka kısımda, Neandertal Adamı'nın ve Homo Erectus'un karakteristik özelliği olan kemiksi bir çıkıntı bulunmaktadır.

Avrupalı bir ırk olarak kabul edilmesine karşın, Cro-magnon kafatasının yapısı ve hacmi, günümüzde Afrika ve tropik iklimlerde yaşayan bazı ırklara fazlasıyla benzemektedir.

Bu benzerliğe dayanarak, Cro-magnon'un Afrika kökenli eski bir ırk olduğu tahmin edilir.

Tersinim teorisine göre çıkış yeri Mezapotamyadır.

Diğer bazı paleoantropolojik bulgular, Cro-magnon ve Neandertal ırklarının birbirleri ile kaynaşarak, günümüzdeki bazı ırklara temel oluşturduklarını göstermektedir.

İnsanların böylesine çok ırklara ayrılmasının evrim teorisince gerçek önemi maymundan insana evrimleşmede çok sayıda ara format canlısının bulunması gerekliliğidir



Cro-magnon kafatasları


İnsanlarla maymunsular arasında yadsınamayacak kadar çok ve derin farklılıklar varsayılan evrimleşme sürecinde çok sayıda ara format canlısının bulunmasını zorunlu kılar.

Fakat bu ara format canlıların insana doğru gelişimlerinde gitgide azalan maymunsu özelliklerinde bulunması gerekeceğinden bu ara format canlılarında olması gereken maymunsu özelliklerin bulunmaması, ayrımsız tam bir insan yapısı ve özelliklerine sahip olmaları evrim teorisinin içinden çıkamadıkları sorunları beraberinde getirmekte; diğer ifade ile evrimin insan ayağını baştan sona çürütmektedir.

Sonuç itibariyle bu insan ırkları ilkel türler veya ara geçiş formları değildir.

Tarih içinde yaşamış veya diğer ırklara karışıp asimile olarak ya da doğal afetlerle soyları tükenip yok olarak tarih sahnesinden çekilmiş farklı insan ırklarıdır.

Bu ırklara benzerlerinin günümüzde yaşadıklarını da unutmamak gerek.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

İnsansı Fosiller ve İnsanın Evrimi Bilmecesi

İnsansı fosiller üzerinde en çok tartışılan konuların başında gelir. Bunun nedeni insanın evrimi konusunun evrim teorisinin can damarı olmasıdır.

Bu tartışma genelde insanla maymun arasında olduğu varsayılan ara format canlıları üzerinedir. Bu nedenle insansı fosiller ismini verdiğimiz bu bölümde maymun (primat) ve insan fosillerini birlikte ve daha ayrıntılı inceleyeceğiz.

Evrim teorisi taraftarları bu konuyla ilgili bulunan her fosili bir ara format kabul eder. Yorumlarını bu yönde geliştirmeye çalışır.

Fakat bu peşin fikirlilik bu konuda çok kötü yanılmalarına yol açmış, teorinin bilimselliği açısından çok büyük zararlara neden olmuştur.

Bu zararların en büyüğü ve telafi edilemeyeni ise muhakkak ki teorinin bilimsel güvenilirliğini kaybetmesidir.

Gerçekten de bilimsel kanıtlara dayanmayan genelde derin bir hayal ürünü olan kanıt bozuntuları teoriyi ilkel bir din görünümü vermektedir.


Bu bölümümüzde insanın evrimini teorinin öngördüğü basamaklar halinde inceleyecek ve gerçeği bulmaya çalışacağız
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Maymunsu - İnsan Kromozom Sayı Farklılığı Sorunu

Evrim teorisinin kurucusu ve duayeni Charles Darwin insanın evrimi konusunu ayrı bir kitaba konu yapacak kadar çok önem verir. Bir bakıma evrim teorisi insanın evrimine odaklanmıştır denilebilir.

Charles Darwin’e göre günümüz insanları ve maymunları ortak bir atadan (evrime göre australopiketus, tersinime göre maymunsan) evrimleşmişlerdir.

Charles Darwin'i böyle bir kanıya iten neden şüphesiz ki maymunsuların ve insanların fiziksel benzeşimleridir.

Charles Darwin İnsanın Türeyişi kitabında bu konuyu olabildiğince incelemeye, teorisine kanıtlar bulmaya çalışmıştır.

Maymunsularla insanların benzeşimlerini dikkate alan Darwin nedense ayrımlarına pek önem vermez.

Bunun nedeni ise bu ayrımların önemini yeterince farkına varamamasıdır.

Maymunsu insan ayrımlarının belki de en önemlisi kromozom sayı farklılığıdır.

Bilindiği gibi insansı maymunsuların kromozom sayıları 48 insanların ise 46 dır.

Bunun tersi yani maymunsular 46 insanlar 48 kromozomlu olsaydı bu durumun (genom bilgilerinin zaman içinde arttığını gösterdiğinden) EVRİME KANIT SAYILACAĞI çıktı.

Fakat ne yazık ki yaşam evrime göre şekillenmemiş

Bir evrim taraftarı asla ve asla teorinin bazı yanlışlar üzerine kurgulanmış olabileceğini düşünmez.

Onlara göre teori mutlak doğrular üzerine kuruludur.

Bunedenle tartışmaya bile gerek yoktur.

Eğer teori insanlar ve maymunsular ortak bir atadan evrimleşti diyorsa bu böyledir ve tek gerçektir.

Eğer kromozom sayıları farklı ise bu geçmişte bazı eklentiler ya da çıkarımlar sonucu oluşmuş olmalıdır.

Evrim savunucularına göre maymunsuların 48 insanların 46 kromozoma sahip olmasının tek açıklaması (insanların maymunsulardan evrimleştiği inkar edilemez bir gerçek olduğu peşinen kabul edildiğinden) maymunsu kromozomlarının birleşerek sayılarının azalması olur.

Bu sorunun başka cevabı da yoktur.

Bu nedenle evrimciler buna uygun (gerçeklere değil evrime uygun) senaryolar kurgulamışlar; şemalarla, resimlerle süsleyerek buna uygun bir de şöyle oldu böyle oldu hikayesi uydurarak bilimsel bir gerçek gibi ortaya atmışlardır.

Bir evrimci bu şemayı bilimsel bir gerçek olarak kabul eder ve bir kanıt gibi kullanır

Bir evrimciye sorarsanız insan maymunsu kromozom sayı farklılığı sorunu bu yolla mükemmel ve bilimsel bir şekilde çözümlenmiştir.

Fakat burada bir şeyi dikkat çekmek isteriz.

Kromozomlar birleşirlerken çok az da olsa bilgi kaybı olur ama bilgi artırımı (evrim) oluşmaz.

Burada açıklığa kavuşturulması, doğru yanıtlanması gereken pek çok sorular vardır.

Kromozomu birleşti denilen canlı yetişkin bir australopiketus (evrime göre insan ve maymunların ortak atası, tersinime göre maymunsan) olmalıdır.

Yetişkin bir australopiketusta her birinde DNA her DNA da kromozomlar bulunan kan, sinir, kas, kemik, kıkırdak, üreme vb. olmak üzere çeşitli yaklaşık ikiyüz trilyon hücre vardır.

O halde sormak gerekir.

Kromozomları birleşen hücre hangi hücredir?

48 kromozomdan bir çifti birleşirse sayı kırkaltıya iner mi?

Bu soruya verilecek cevap hayırdır.

Çünkü ortaya çıkan kromozom sayısı 23 çift artı tek yani 47dir.

= = =

Soruya evrimci gözüyle bakıp cevaplamaya çalışırsak değişimin (birleşmenin) üreme hücrelerinde olduğu söylenebilir.

Söz konusu australopiketusun (maymunsanın) bir dişi olduğunu varsayarsak 24 kromozomlu yumurta hücresinin bir çifti rastlantılarla birleştiğinde sayı 23e iner ki bu evrimin istediği rakamdır.

Fakat maymunlarda insanlarda eşeyli üreyen canlılardır.

Üremede erkek ve dişi olmak üzere iki ayrı cinse ihtiyaç duyarlar.

Diğer ifade ile 23 kromozomlu bir dişi yumurtası ancak 23 kromozomlu bir erkek spermiyle aşılanabilir.

Bu durumda aynı mucizenin hem erkek spermlerinde hem de dişi yumurtasında aynı anlarda meydana gelmesi ve kromozomları azalmış dişi yumurtasının yine kromozomu azalmış spermle aşılanmış olması gerekir.

= = =

Bir erkek atmığında üç yüz milyona yakın spermin olması ise ayrı bir sorundur.

Aynı anda yaklaşık üç yüz milyon spermin kromozomları mı birleşti?

Tek bir spermin bir çift kromozomu birleşti de o da gidip bir çift kromozomu birleşen yumurtaya mı aşıladı?

Görüleceği gibi bu senaryoda mucizeler bile aşırı zorlanmaktadır.

= = =?

Cevabı aranan hücrenin yeni aşılanmış fakat henüz bölünmeye başlamamış, bir yolunu bularak bir çift kromozomu birleşmiş taze bir hücre olduğunu var saymak evrimci öngörüsüne en uygun varsayım olacağı açıktır.

Hayalleri ve mucizeleri zorlayan bu sonuçda sorunu çözmez.

Bu kezde bir başka hayati sorun daha ortaya çıkar.

Mucizeler dizisi devam etse ve 46 krozomlu bir dölüt ortaya çıksa 48 kromozomlu bir anne bünyesi 46 kromozomlu bir dölütü bünyesinde tutup gelişmesine izin verir mi?

İzin verdiğini kabul edersek bu bir maymunun bir insan doğurması anlamına gelmeyecek midir?

Doğurduğunu da kabul edersek bu kezde bu insanımızın üremesi için karşıt cinsten bir başka insana daha ihtiyaç duyacağıdır.

Karşıt cins bir maymunsu olursa (bir insanla bir maymunsunun çiftleştiğini ortaya bir dölüt çıktığını varsayarak) dölüt 47 kromozomlu olur.

47 kromozomlu (2n kuralına aykırı olduğundan) söz konusu canlı ise hiç bir zaman üreyemez.

Tek kromozom sayılı bu garip canlının benzerleri günümüzde vardır.

Örneğin katırlar 67 kromozomludur. Fakat kısırdırlar.

= = =

Evrimin hatırına hayal gücümüzü bir kez daha zorlasak ve olmazları olur yapsak (47 kromozomlu canlımızın üremeye hazır olduğunu kabul etsek) sonuç değişir mi?

47 kromozomlu garip canlımızın (bu canlımızı bir an erkek kabul edelim) 48 kromozomlu maymunsularla çiftleştiği düşünülebilir

Garip canlımızın spermleri 23 ve 24 kromozomlu olacaktır.

Dişimiz maymunsu olduğuna göre onun da yumurtası 24 kromozomludur.

23 kromozomlu sperm 24 kromozomlu dişi yumurtasını aşılasa (bu mümkün değildir ama evrimcilerin hatırına bir kez daha olası kabul ederek) ortaya çıkan 47 kromozomlu bir başka garip canlıdır.

24 kromozomlu sperm 24 kromozomlu yumurtayı aşılarsa bu kez ortaya çıkan 48 kromozomlu bir maymunsu olur.

47 kromozomlu canlılar yaşasa ve aralarında çiftleşseler 23 kromozomlu sperm 23 kromozomlu yumurtayı aşılasa 46 kromozomlu bir canlı oluşur ama bu kez bir kromozom devre dışı kaldığından gen bilgi kaybı oluşur.

Böyle bir canlının ise yaşamını devam ettirmesi mümkün değildir.

Görüleceği gibi krozomlarından bir çifti birleşiverdi bu yolla kromozom sayısı 46 ya indi deyip geçiştiriliverilen sorun evrim için iki ucu b...lu değnektir.

Bu sorun evrimin önünde (diğer milyonlarca sorun gibi) aşılamaz ulu dağlar gibi durmaktadır.

Evrimciler ortaya konan bu bilimsel gerçekleri sadece evrime ters geldiği için kabul etmek istemezler.

Eşeysel üreme iki ayrı canlı da oluşan birleştiğinde eyleme geçen son derce ayrıntılı ve hassas bir olgudur.

En küçük bir eksiklik ya da aksilik üremeyi engel olur.

Bu gün her şeyleri yerli yerinde olduğu halde çocuk sahibi olamayan binlerce çift vardır.

Gerçekte diğerleri gibi eşeyli üremede bir var oluş harikası ve mucizesidir. (Embriyodan insana bölümüne bakınız)

Görüleceği gibi hayal dünyamızı olabildiğince geniş tutsak olmazları olur yapsak bile (en azından eşeyli üreme konusunda) evrime uygun bir çıkış yolu yoktur.

Maymunsu kromozomlarından bir çiftinin birleşip sayının 46 ya indiği varsayımı tam bir evrimci masalıdır.

İnsan türü canlıların diğer eşeyli üreyen canlılar gibi kendilerine özel fiziksel yapıları, yaşamsal meziyet ve becerileriyle en azından bir dişi bir erkek olmak üzere var edilip üredikleri açıktır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Kromozom Sayı Farklılığı Konusunda Evrimci Cevapları

Maymunlarla insanlar arasındaki kromozom sayı farklılığı bol bol tartışmalara açtığım bir konudur.

Maymun kromozomlarından bir çiftinin birleşmesi sonucunda ortaya 47 kromozomun çıkacağını düşünmemiş olmalılar ki uzun bir sessizlikten sonra verdikleri cevap:

1)-47 kromozomlu bir canlının da üreyebileceği, ilerde oluşacak bir makro mutasyon sonucunda bir çift kromozomun daha birleşmesiyle ara format olan bu canlının kromozom sayısının 46 ya düşeceği, sonuçta insanlaşacağı,

2)-Kromozomların aynı anda iki çiftinin birleştiği şeklindedir.

Açıktır ki evrimciler kromozom sayılarını birbirine uydurmak için ne kadar gerekliyse o kadar sayıda kromozom çiftinin birleştiği iddiasında bulunmaya meyillidirler.

Bu şıktaki öngörü 48 kromozomlu bir maymunun aniden bir makro mutasyona (örneğin üzerine bir yıldırım düşmesi ya da çok güçlü radyasyonların etkisinde kalması gibi) uğraması sonucu aniden maymunluktan insanlığa dönüştüğü iddiasıyla aynı anlamdadır.

Fakat her iki şık için ortada kanıt yoktur. Fakat kanıtsızlık binlercedir.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bir evrim teorisi savunucusu evrime koruma amaçlı öngörülerinde bilimi hiç bir zaman ön plana çıkarmaz, hayal sınırlarını rahatlıkla aşabilir. Ve bundan da asla rahatsızlık duymaz.

Evrime uygun olduğundan ortaya koyduğu en saçma öngörüleri bile inkarı mümkün olmayan bilimsel gerçekler gibi kabul ve takdim eder, buna kendisi de inanır.

Aldatmacalar, propagandalar da dahil her yolu deneyerek korumaya çalışır.

Bu nedenle evrimsel öngörülerin gerçekliğini sorgularken çok dikkatli olmalıdır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Homo Habilis Ara Format mı?

Homo habilis (Latince yetenekli insan= tersinime göre maysan isimli hayali yaratık), soyu tükenmiş hominid türlerinden biri olduğu, günümüzden yaklaşık 2.5 ila 1.8 milyon yıl önce Pleistosen'nin başlangıcında yaşadığı varsayılır.

H. habilis evrim teorisi taraftarlarınca homo türünün ilk örneği kabul edilir.

Teoriye göre homo türüne dahil canlılar arasında muhtemelen insana en az benzeyenidir. Diğer ifade ile bir araformat canlısıdır.

Homo Habilis kısa boylu, uzun kolludur.

Ancak yüzünün fazla çıkıntı yapmadığı, modern insana benzer şekilde basıklaşmaya başladığı iddia edilir.

Australopithecinenin soyundan geldiğine inanılır.

İnsansı maymunlara benzeyen ve h. habilisden daha iri olan homo rudolfensisin ise insana daha yakın atalarından olduğu düşünülmektedir.

H. habilisin (maysanın) beyni modern insanın beyninin yarısından biraz küçüktür.

Buna rağmen fosil kalıntılarının yanında çoğunlukla taş aletlere rastlanır.

Daha uzun boylu ve daha beyni daha gelişmiş olan homo ergasterin de atası olduğu düşünülmektedir.

Homo ergasterin modern insana oldukça benzeyen homo erectusun (tersinime göre insanın) atası olduğu varsayılır.

Homo habilisin modern insanın doğrudan atası olduğu konusu hala tartışmalıdır.

Homo habilisten 100 - 200 bin yıl önce (yaklaşık günümüzden 2.6 milyon yıl önce) australopithecus garhi de taştan aletler yaptığı iddia edilir.

Homo habilisin daha çok leş yiyici olduğu, silahları savunmada ve et sıyırmada kullandığı (bu bir evrimci iddiasıdır) düşünülmektedir.

Kendini savunabiliyor olması, daha tehlikeli ortamlarda diğer primatlara oranla hayatta kalmasına daha fazla imkân vermiştir.

H. habilis, bilim dünyasında Tanzanya’da Olduvai Boğazında bulunan fosilleriyle tanınır.

Bu fosillerin bulunduğu yerler I. Yatak ve II. Yatak olarak adlandırılır.

Türe Homo Habilis adı 1964 yılında verilmiştir.

Bu fosillerin bulunduğu I. Yatak’ta ayrıca Australopithecus boisei kalıntıları, yontulmuş taş aletler ve dericilikte kullanılan bir alet bulunmuştur.

II. Yatak olarak adlandırılan kazı alanında Homo erectus kalıntıları da ortaya çıkarılmıştır.

Burada bulunan ve Homo habilis olarak adlandırılan birey sayısı yedidir.

Homo habilis’in insan evrimindeki yeri kesinlik kazanmamıştır.

Bir görüşe göre Homo habilis, Australopithecus africanus türünden çok az farklılıklar gösterir.

Bu arada homo habilis ile Homo erectus’un ayrı evrim çizgisi izlediğini savlayan bilim adamları da vardır.

H. habilis'e ait olduğu belirlenmiş olan bazı önemli fosil örnekleri aşağıda, belirlenmiş yaşlarına göre en yaşlı olandan başlayarak sıralanmıştır.

Lütfen fosillerin bilimsel yöntemlerle tespit edilmiş YAŞLARINI dikkat ediniz.

Evrimi sorgulama açısından bu son derece önemlidir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

KNM ER 1813: 1973'de Kenya'nın Koobi Fora bölgesinde keşfedilmiş ve 1,9 milyon yaşında olduğu belirlenmiş olan, görece tam bir H. habilis kafatasıdır.

Beyin kapasitesinin 510 mL olduğu saptanmıştır ki, keşfedilmiş başka bazı erken H. habilis örnek ve formlarınınki gibi etkileyici olmadığı söylenir.

KNM ER 1813 fosili

= = =

OH 24: Ekim 1968'de Tanzanya'nın Olduvai Kanyonu'nda Jonathan Leakey tarafından keşfedilmiş ve 1,8 milyon yaşında olduğu belirlenmiş olan, Twiggy takma adıyla anılan, biçimi belli ölçüde bozulmuş bir H. habilis kafatasıdır.

OH 24 kafatası fosili

= = =

Beyin hacminin 600 mL'den biraz daha az olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, yüzünün öne çıkıklığının, daha ilkel olan australopitekin üyelerine göre daha az olduğu da saptanmıştır.

OH 7: 4 Kasım 1960'da Tanzanya'nın Olduvai Kanyonu'nda Jonathan Leakey tarafından keşfedilmiş ve 1,75 milyon yaşında olduğu belirlenmiş olan, dişleri tam bir H. habilis alt çenesidir.

Araştırmacılar, dişlerin küçüklüğüne dayanarak, çenenin sahibi olan bireyin 363 mL gibi bir beyin hacmine sahip olduğunu öngörmektedirler.

KNM ER 1805: Kenya'nın Koobi Fora bölgesinde keşfedilmiş ve 1,74 milyon yaşında olduğu belirlenmiş olan, erişkin bir Homo habilis kafatasının üç parçasını içeren bir örnektir.

Kafatasının genel şekli ve çenenin öne çıkıklığındaki (prognatizmdeki) azlığa dayanarak, bu örneğin bir Homo erectus'a ait olduğu konusunda güçlü kanıtlar vardır.

İnsansı fosillerdeki çelişkiler: Fosillerin sürece uygun dizilimi hiçbir zaman evrimsel aşamaları gösteren ilkelden gelişmişe doğru düzenli bir yükseliş göstermez.

Genelde ilkel kabul edilenlerden daha yaşlı fakat daha gelişkin fosiller olduğu gibi aynı dönemlerde ilkel ve gelişkin kabul edilenler bir aradadır.

Bir bakıma fosiller evrim yönünden tam bir kargaşa içindedirler.

Örneğin yedi milyon yaşındaki Sahclanthropus Tchadensis,

Altı milyon yaşındaki Orrorin Tugensis,

Yine altı milyon yaşındaki st W573,

Beş milyon yaşındaki SM-4,

Üç buçuk milyon yaşındaki Kenyathropus Platyops bir ara format olarak kabul edilen üç milyon yaşındaki Lucy fosilinden daha yaşlı oldukları halde evrimsel ölçüler göz önüne alındığında daha gelişkindirler.

(Yukarıda verdiğimiz KNM ER 1805 - OH 7 - OH-24 - KNM ER 1813 homo habilis, insanın evriminde ara format oldukları iddia edilen fosillerin gelişkin fosiller göre çok daha genç olduklarını dikkat ediniz)

Bu nedenle yukarıda verdiklerimiz ile Lucy fosili ve diğerleri birer ara format fosili olamaz. (Lucy fosili bölümüne bakınız)

Bu gerçeği göz önüne aldığımızda Lucy'den çok daha GENÇ OLAN yukarıda yazdıklarımızın da birer ara format olamayacağı açıktır.

Ayrıca Dmanisi Kafatasları aynı döneme ait olmalarına rağmen kimisi gelişkin kimisi ise ilkel özellikler taşır. (Dmanisi kafatası bölümüne bakınız)

Evrim sürecinde ise aynı türün ilkeli ile gelişkini bir arada bulunmaması gerekir.

Arzu eden okuyucularımız ayrı ayrı incelediğimiz, ayrıntılarıyla bilgi verdiğimiz fosiller konusunu tekrar gözden geçirebilirler.

Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Geçmiş yaşamda şimdiki gibi insansı zannedilen çeşitli canlılarla (örneğin şempanzesiyle orangutanıyla) insanların çeşitli ırklarıyla (örneğin pigmeler, aborjinler, beyaz ırk gibi büyük ve küçük yapılılar, büyük ve küçük kafataslılar) bir arada yaşıyorlardı.

Evrim söz konusu bile değildi.

Böylesine basit ve akılcı bir açıklaması olan bir konuyu (evrime kanıt oluşturma amacıyla) böylesine karmaşıklaştırmak için her şeyden önce bir evrimci olmak gerekir.

Tersinim teorisi ise insanın tek kaynaktan, tek yerden geldiği, bir arı ırkının olduğu, yeterince çoğaldıktan sonra dünyanın dört bir yanına dağıldıkları, iklim koşulları ve yaşama şartlarıyla kimilerinin çevreye uyum meziyetlerinin güçlenip çoğaldığı, kimilerinde ise kimi meziyetlerin azalıp zayıfladığı, bu yolla ırkların oluştuğu varsayımını ortaya koyar ve bu varsayım her hangi bir yapay müdahaleye gerek kalmadan bilimsel gerçeklerle tamamen örtüşür.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Australopithecus Fosilleri


İnsanın evrimleşmesi evrim teorisinin en önemli bölümüdür. Darwin bu bölümü ayrı bir kitapta işleyerek özel bir önem vermiştir. Bir bakıma evrim teorisi canlılığın ortaya çıkışı ile insan evrimleşmesine odaklanmıştır denilebilir.

Evrim teorisince maymundan insana evriminde bir ara format olarak yaşadığı iddia edilen Australopithecus adı verilen canlının bazı türleri vardır ve bu türlerden bazıları yine bu teoriye göre insanlar gibi dik yürüyebilmektedir.

İki ayağı üzerinde dik yürüyebilme ise insan olma özelliklerinden birisidir. Bu nedenle teoriye göre Australopithecus’un bu türü insanın atası olduğunun en büyük kanıtıdır.

Evrim taraftarlarınca öne sürülen bu iddia bir grup bilim adamı tarafından ciddiye alınmış, çeşitli araştırmalar yapılmıştır.


Günümüzde yaşayan şempanze kafatası ile Australopithecus kafatası fosilleri…. Görüleceği gibi aralarında pek fark yok.

= = =

1994 yılında Fred Spoor, Bernard Wood ve Frans Zonneveld adlı üç anatomi uzmanı, insan ve maymunların iç kulaklarında yer alan ve denge sağlamaya yarayan yarı çembersel kanalları karşılaştırmalı olarak analiz ettiler.

Dik yürüyen insanların kanalları ile, eğik yürüyen maymunların kanalları birbirlerinden bazı somut farklılıklarla ayrılıyorlardı.

Spoor, Wood ve Zonneveld'in, inceledikleri tüm Australopithecus ve dahası Homo habilis örneklerinin iç kulak kanalları günümüz maymunlarınınkiyle aynıydı.

Lucy iskelet fosili. 3.5 milyon yıllık olduğu belirlenen bu fosilden daha yaşlı fakat daha insansı fosiller bulununca Lucy fosilinin bir önemi kalmamıştır.

= = =

Teoriye göre maymundan insana evriminin üçüncü aşamasındaki ara format olan Homo Erectus'un iç kulak kanalları ise, aynı günümüz insanlarındaki gibiydi.

Bu da şu gerçeği göstermektedir.

Bulunan fosillere göre Australopithecus ile Homo Habilis iki ayağı üzerinde insan gibi dik yürüyemezler. Fakat Homo Erectus yürüyebilir.

Bu nedenle Australopithecus ile Homo Habilis gerçek bir maymun, Homo Erectus ise gerçek bir insandır.

Bu sonuç tersinim teorisinin bulduğu ve daha önceki yazılarımızda ifade ettiğimiz; ara format olduğu iddia edilen homo habilisin tam bir maymun, homo erectusun ise tam bir insan olduğu sonucunu onaylar.

Homo Habilis ile Homo Erectus arasında ise yarı maymun, yarı insan bir ara format canlısı yoktur.

Evrim aşamasında bu sınıflamaların ardına konulan Homo erectus (ya da Homo ergaster) ise tartışmasız dik yürüyen, iskeletleri günümüz insanından farksız gerçek insan ırklardır.

Yine 1994 yılında Amerikalı antropolog Holly Smith'in Australopithecus dişleri üzerinde yaptığı ayrıntılı analizler de, bu canlıların insanlarla benzerlik taşımayan bir maymun türü olduğunu göstermiştir.

Bu konuda Smith, şöyle demiştir:

-Dişlerin gelişimi ve yapısı kriterine dayanarak yaptığımız analizler, Australopithecus türlerinin Afrika maymunlarıyla aynı kategoride olduğunu göstermektedir.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Australopithecus Fosilleri-2


Evrim Teorisi taraftarlarınca Afrika kıtası insanın evrimleştiği sonrada bütün dünyaya yayıldığı yer olarak kabul edilir.

Bu seçimin evrim teorisi paralelinde olması için özel seçildiğinde (bu seçimi gerektirecek bilimsel bir kanıt olmadığından) en küçük bir şüphe yoktur.

Bu varsayım, insanın evrimleştiği yer niçin dünyanın başka yeri değil de Afrika kıtasıdır sorusunu gündeme getirir.

Evrim taraftarlarınca yapılan bu tercihin nedeni şüphesiz ki insanın ataları kabul ettikleri maymunların ya da evrimcilere göre maymunsuların bu kıtada bol, bol bulunması olmalıdır.

Bu nedenle bu kıtada bulunan fosillerin evrim teorisi taraftarlarınca ayrı bir değeri vardır. Onlara göre bulunan her fosil ya ilkel ata yani maymundur, ya ara formattır, ya da gerçek insandır.

Bir Australopithecus aferensis redüksiyonu. Oldukça mutlu görünen hanım kızımız insanlar gibi dik yürüyebiliyor.

= = =

Australopithecus'ların dik yürüdükleri konusunda kanıt yoktur ama dik yürümedikleri konusunda kanıtlar vardır.

İnsanlar ile maymunlar yada insansılar arasındaki benzerliklerden yararlanılarak her primat fosili bir insan ya da ara format olarak yorumlama imkanını verir.

Evrim taraftarları en olmayacak fosil kalıntılarından o dönemin hayali canlıları konusunda sayısız resimler, animasyonlar üretebilir. Ve bu resimleri, animasyonları bilimsel gerçekler gibi takdim edebilir. Daha da ilginci bu resimlerin, animasyonların gerçekliğini kendileri de inanabilir. Onların bu durumu kendi yonttukları putlara tapan putperestlere benzer.

= = =

Bilindiği gibi, evrim taraftarları günümüz insanının maymunsu birtakım yaratıklardan evrimleştiğini iddia ederler.

İnsanların varsayılan ilk maymunsu atalarına da güney maymunu anlamına gelen Australopithecus ismi verilmiştir.

Güney Afrika'da bulunan fosiller genelde Australopithecus robustus türüne ait olduğu belirtilerek bu türden hominid (insansı) olarak söz edilirse de bilimsel bulguların ortaya koyduğu gerçeklere göre Australopithecus robustus bir hominid değil, bir maymun türüdür.

Evrim teorisi taraftarları daha öncede belirttiğimiz gibi insanın evrimini Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Homo sapiens şeklinde bir sıralama ile göstermeye çalışırlar.

Bu sıralamaya göre Australopithecus bir maymun türüdür. Daha sonra gelen Homo habilis çok maymun az insan, Homo erectus ise çok insan az maymun olan iki ara format canlısıdır. Homo sapiens ise tam insandır.

Diğer ifade ile evrim zaman içinde kademeli olarak oluştuğu varsayıldığından ara format canlıları olan homo habilis ile homo erectus ve homo sapiens evrim gerçek ise aynı zaman dilimi içinde yaşamamaları gerekir.

Fakat paleoantropologların son bulguları, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus'un dünyanın farklı bölgelerinde fakat aynı dönemlerde yaşadıklarını göstermektedir.

Homo türünün, kendisinin atası olduğu iddia edilen Australopithecus robustus türü ile aynı dönemde yaşamış olması evrimcilerin ata-torun ilişkilerini tamamen geçersiz kılar.

Nitekim ara format iddia edilen fosilleri bulan jeolog André W. Keyser'in de, bu çelişkiyi şöyle ifade ettiği belirtilmiştir:

-Bu sorulara rağmen, ne kadar çok şey bulursak o kadar çok şey öğreniyoruz. Öğrendiklerimiz yeni soruları da gündeme getiriyor.

Australopithecus robustus nasıl yaşamış, Homo ile beraber nasıl aynı anda var olmuşlar?

Kazıldıkça ve incelendikçe Drimolen'den daha çok yanıt ve soru çıkacak.

Görüldüğü gibi, evrim taraftarlarının ata ve torunu olarak nitelendirdikleri türlerin aynı dönemde yaşadıklarının ortaya çıkması evrim teorisi taraftarlarını hiç bir zaman yanıtlayamayacakları soruların burgacına sokmaktadır.

Yapılan araştırmalar sonucunda şu bilimsel gerçeklere ulaşılmıştır.

1)-Australopithecuslar'ın fiziksel yapıları göz önüne alındığında günümüz maymunlarıyla aynı özellikleri taşımaktadır.

2)-Tümünün beyin hacimleri, günümüz şempanzelerininkiyle aynıdır veya daha küçüktür.

3)-Ellerinde günümüz maymunlarındaki gibi ağaçlara tırmanmaya yarayan çıkıntılar vardır.

4)-Ayaklar dallara tutunmak için kavrayıcı özelliklere sahiptir.

5)-Boylarının en fazla 130 cm kadardır. Bu uzunluğu geçmemektedir. Diğer ifade ile boyları kısadır.

6)-Günümüz maymunlarındaki gibi erkek Australopithecuslar dişilerinden çok daha iridir.

7)-Bunlarla birlikte; birbirine yakın gözler, sivri azı dişleri, çene yapısı, uzun kollar, kısa bacaklar gibi bir çok özelliklerle ve kafataslarındaki onlarca benzer ayrıntılar, bu canlıların günümüz maymunlarından farklı olmadıklarını gösteren yadsınması mümkün olmayan delillerdir.

Bu nedenlerle Australopithecus türlerinin tümü, günümüz maymunlarına benzeyen fakat soyu tükenmiş maymunlardır.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Australopithecus dik yürüyor muydu?


Australopithecus'un, tam bir maymun anatomisine sahip olmasına rağmen evrim öngörülerine uygun olarak insanlar gibi dik yürüdüğü varsayılır.

Milyonlarca sene önce yaşamış ve nesli kesilmiş bir maymun türü olan bu canlılar sanki günümüzde yaşıyorlarmış da birebir gözlemlenmişler gibi dik yürüyen resimleri çizilir ve hayal ürünü bu resimlerde inkar edilemez gerçeklermiş gibi tanıtılmaya çalışılır.

Nitekim yazımızın başında bu konuda bir örnek vermiştik.

Australopithecus’un dik yürüdüğü iddiası, Richard Leakey, Donald Johanson gibi evrimci paleoantropologların savundukları bir görüştür ama Australopithecus iskelet yapıları üzerinde araştırmalar yapmış pek çok bilim insanı aynı fikirde değildir.

İngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü anatomistlerinden olan Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard'ın, Australopithecus örnekleri üzerinde yaptıkları geniş kapsamlı çalışmalar da bu canlıların iki ayaklı olmadıklarını, günümüz maymunlarınınkiyle aynı hareket şekline sahip olduklarını göstermişlerdir.

İngiliz hükümetinin desteğiyle, beş uzmandan oluşan bir ekiple bu canlıların kemiklerini on beş yıl boyunca inceleyen Lord Zuckerman evrim teorisini benimsemesine rağmen, Australopithecuslar'ın sadece sıradan bir maymun türü oldukları ve kesinlikle dik yürümedikleri sonucuna varmıştır.

Adı geçen canlı fosilleriyle ilgili araştırma yapanlar sadece bu bilim insanları değildir.

1994 yılında İngiltere'deki Liverpool Üniversitesi İnsan Anatomisi ve Hücre Biyolojisi Bölümü'nde görevli Fred Spoor, Bernard Wood ve Frans Zonneveld adlı üç anatomi uzmanı çok farklı bir yöntemle, Australopithecuslar'ın 4 ayaklı oldukları sonucuna bir kere daha ulaşmışlardır.

Bu yeni yöntem, insan ve maymunların iç kulaklarında yer alan ve denge sağlamaya yarayan yarı-çembersel kanalların karşılaştırmalı analizine dayanmaktaydı.

Dik yürüyen insanların kanalları ile, eğik yürüyen maymunların kanalları birbirlerinden somut bazı farklılıklarla ayrılıyorlardı.

Spoor, Wood ve Zonneveld'in, inceledikleri tüm Australopithecus örneklerinin iç kulak kanalları günümüz maymunlarınkiyle aynıydı.

Diğer ifade ile Australopithecus türü canlılar günümüz maymunlarıyla aynı yapıdaydılar ve dik yürüyemiyorlardı.

Söz konusu bilim adamları Nature dergisi 23 Haziran 1994 tarihli sayısında yayınlanan makalelerinde şu sonucu ifade etmişlerdi:

-Güney Afrika'da yaşayan Australopithecus ve Paranthropus kafataslarındaki yarı dairesel kanalın boyutları, bugün halen yaşamakta olan büyük maymunlarla aynı özellikleri göstermektedir.

Bu konuda Profesör Charles E. Oxnard New Perspectives on Human Evolution isimli eserinde:

-Her durumda, ilk incelemeler Australopithecus fosillerinin insanlara benzer olduğunu veya en kötü ihtimalle insanlarla Afrika maymunları arasında geçiş formu olduklarını öne sürse de, kanıtlarının tamamının incelenmesi gerçeğin farklı olduğunu göstermektedir.

Bu fosiller açıkça hem insanlardan hem de Afrika maymunlarından farklıdırlar. Australopithecus özgün bir türdür diye yazmaktadır.

Bu konuda Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi İngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anatomistin insanın evriminde ara formatlar sayılan Australopithecus örnekleri üze-rinde yaptıkları çok geniş kapsamlı çalışmalar, bu canlıların sadece soyu tükenmiş bir maymun türüne ait olduklarını ve insanlarla hiçbir benzerlik taşımadıklarını göstermiştir.

Nitekim ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında bu konuyu kapak yapmıştır.

Australopithecus afarensis türünün en önemli fosil örneği sayılan, evrimcilerce yıllar boyu insanların en eski atalarının Australopithecus türü canlılar olduğunun inkar edilemez kanıtı olarak takdim edilen, bir zamanlar evrimcilerin göz bebeği Lucy isimli fosilin pabucunu dama atmıştır.

Evrim teorisi taraftarlarının Australopithecusların iki ayaklı oldukları konusundaki iddialarını çürüten ilk delil, yine evrim araştırmacılarının kendilerinden geldi.

Australopithecus'ların fosilleri üzerinde yapılan detaylı inceleme, evrim teorisi savunucuları tarafından bile, söz konusu canlıların gereğinden fazla maymuna benzediklerinin kabulüne yol açmıştır.

1970'li yılların ortalarında Australopithecus fosilleri üzerinde detaylı anatomik araştırmalar yapan evrim taraftarı Charles E. Oxnard, Australopithecusların iskelet yapılarını günümüz orangutanlarınkine benzetiyordu:

-Australopithecinesler'in omuz, pelvis, bilek, ayak, dirsek ve eller gibi anatomik bölgeleri üzerinde yapılmış birçok karşılaştırmalı anatomik araştırma mevcuttur. Bütün bunlar şunu söylüyor:

Bu fosillerin modern insana olan yakınlığı gerçek olmayabilir.

Bütün fosil parçaları hem insandan hem de şempanze ve gorillerden farklıdır.

Australopithecines'ler grup olarak incelendiğinde kendilerine has bir tür orangutana benzerlik gösterirler.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Australopithecus dik yürüyor muydu?-2

İki ayaklılıkla dört ayaklılık arasında karma bir yürüyüş şeklünün mümkün ve uygun olup olmayacağı ayrı bir araştırma konusudur.

1996 yılında bilgisayar uzmanı Robin Crompton, yaptığı araştırmalarda bu çeşit bir karma yürüyüşün bilimsel bulgularla imkânsız olduğunu gösterdi.

Yarı insan yarı maymun karma yürüyüşü mümkün değildir.

= = =

Crompton vardığı sonuçta şunları belirlemiştir.

-Bir canlı ya tam dik, ya da tam dört ayağı üzerinde yürüyebilmektedir. Bu ikisinin arası bir yürüyüş biçimi, enerji kullanımının aşırı derecede artması nedeniyle mümkün görülmemektedir. Böyle bir oluşum canlının aleyhinedir. Canlının aleyhine olan bir gelişimi ise evrim mantığı bile asla izin vermez ve kabul etmez.

Bu durumu konu alan dergi, Elveda Lucy başlığını kullanarak, Australopithecus türü maymunların insanın soyağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır. (Lucy bölümüne bakınız)

Lucy fosilinden bahseden Science et Vie dergisinin kapağı

= = =

Fosil kayıtlarının evrime karşı oluşturduğu bu meydan okuyuş insanın evrimi iddiası için de geçerlidir. Evrimciler evrim mantığını uygun kafatasları çizimlerini art arda dizerek buınlara uygun kafatası fosilleri ararlar. Bulunan fosiller çizimlere uymazsa uydurmaya çalışırlar. Farklı maymun türleri ile insan ırklarının kafataslarını art arda dizerek soyağaçları oluştururlar.

Ancak bu soyağaçları sadece varsayımlara dayalıdır ve evrime somut bir delil oluşturmamaktadır. Delili olmayan varsayımlarında sadece bir varsayım olmakta öte bir değerin olmayacağı açıktır.

= = =

Evrim teorisinin 20. yüzyıldaki en önemli savunucularından biri olan Ernst Mayr, Homo sapiens'e (günümüz insanına) uzanan zincir gerçekte kayıptır diyerek bu gerçeği kabul eder.

Paleoantropoloji hakkındaki önemli bir kitabın yazarı olan William Fix ise, şu yorumu yapar:

-İnsanın kökeni hakkında hiçbir şüphe duymamamız gerektiğini söyleyen hala sayısız bilim adamı vardır, ancak tek eksiklikleri bir delillerinin olmamasıdır.

Bu bölümümüzde en çok tartışma konusu olmuş fosilleri modern bilimin ışığında evrim teorisinin ön görülerini de dikkate alarak tam bir tarafsızlıkla inceleyeceğiz.

= = =

Paranthropu Robustus (Australopithecus robustus) kafatası fosili: 1938 yılnda güney afrikada bulunan bu kafatası fosilinin 2 ile 1.2 miyon yıllık olduğu tahmin edilmektedir.

Kafatası önce bir homoid fosili zannedilmiş ise de daha sonraki araştırmalarda australopithecus (maymun) fosili olduğu anlaşılmıştır.

Evrim teorisi savunucularına göre Australopithecus isimli bu canlılar, iki ayakları üzerinde insanlar gibi dik olarak yürüyemeseler de eğik yürüme yeteneğine sahiptiler.

Bu yarım ve sınırlı iki ayaklı yürüyüş hareketi bu canlıların insanın atası oldukları yönünde en güçlü kanıt olarak gösterilir. Gösterilir ama bilim böylesine önemli bir konuda çok daha güçlü kanıtlar ister.
= = =

Ortalama 1.5 miyon yıllık ve bir australopithecus fosili olmasına rağmen kendisinden çok daha yaşlı fakat çok daha gelişkin (homoid) kafatası fosilleri vardır. Bu da evrim mantığını ters yüz eder.

St W573 kodlu yeni bir Australopithecus fosili bulgusuna dayanarak yazılan makalede, şu cümleler yer almaktadır:

Yeni bir teori Australopithecus türünün insan soyunun kökeni olmadığını söylüyor...

St W573'ü incelemeye yetkili tek kadın araştırmacının vardığı sonuçlar, insanın atalarıyla ilgili güncel teorilerden farklı; hominid soy ağacını yıkıyor.

Böylece bu soy ağacında yer alan insan ve doğrudan ataları sayılan primat cinsi büyük maymunlar hesaptan çıkarılıyor...

Australopithecuslar ve Homo türleri (insanlar) aynı dalda yer almıyorlar, Homo türlerinin (insanların) doğrudan ataları, hala keşfedilmeyi bekliyor.
 
---> İnsanlar Evrildi mi?

Zhoudoukian Fosilleri ve Pekin Adamı


Zhoudoukian mağaraları Beijing kentine 48 kilometre mesafede bulunan Fangshan bölgesinin Zhoukoudian kasabasında yer almaktadır.

Longgu Dağı'nda küçüklü büyüklü çok sayıda doğal mağara vardır. Bunların en ünlüsü olan 1 numaralı mağara, bölgede yaşayan vatandaşlar tarafından Homo Erectus Mağarası olarak adlandırılmaktadır.

Eski çağlarda yaşamış insanın izleri 1921 yılında bu mağarada keşfedildi.

Yapılan araştırmalar Pekin Adamının burada yaklaşık 500-600 bin yıldır yaşadığını göstermektedir.

Zhoukoudian ve mağaraları

= = =

Zhoukoudian'da dağın içindeki mağarada Çin'in en eski mezarı ve süs eşyaları ortaya çıkarıldı. Bu sit alanında, dünyada bugüne kadar yalnızca burada bulunan örneklere rastlandı.

Bunlar arasında, 500-600 bin yıl öncesine ait insan kalıntıları ve eski çağlardaki insanların ateş kullandığına dair ilk izler yer almaktadır.

Bu bölgede fosilce zengin bilimsel değeri olan 27 yer keşfedildi.

Buralarda birçok eski insan fosili, taş aletler, hayvan fosilleri ve ateş kullanımına dair izler bulundu.

Dünyada ve özellikle Doğu Asya bölgesinde Homo Erectusun yaşam biçimi, büyük ölçüde Zhoukoudian mağaralarındaki kalıntılar incelenerek anlaşılmıştır.

Zhoukoudian'de bulunan kalıntılar geçmiş yaşam ve zaman içinde çevrenin değişimi açılarından çok önemli bilgiler içermektedir.

Pekin Adamı Fosili: Zhoudoukian mağaralarında fosil araş-tırmaları 1920’li yılların sonlarına doğru başlar.

Evrim teorisi taraftarları o tarihlerde evrimin en güçlü delili olabilecek fosiller konusunda yoğun bir arayış ve çalışma içinde idiler.

Doğu Asya ise fosiller yönünde çok zengindi. Bu nedenle bu yöreler evrim teorisi taraftarı araştırmacılar tarafından işgal edilmişti denebilir.

Kanadalı bir doktor olan Davidson Black de bu amaçla Doğu Asya’ya (Çin’e) gelmiş ve Pekin’de anatomi dersleri vermeye başlamıştı.

Bir yandan Tıp Okulu’nda ders veriyor, bir yandan da arkeolojik kazıları takip ediyordu.

Davidson Black 1929 yılına gelindiğinde Pekin yakınlarında Zhoudoukian mağaralarında bir kafatası fosili buldu ve her zaman olduğu gibi aranıp da bir türlü bulunamayan kayıp halka! olduğunu ilan etti.

500.000 yıllık olduğu hesaplanan fosile Pekin Adamı anlamına gelen Sinanthropus Pekinensis ismi verildi.

İddiaya göre Pekin Adamı ilkel bir kafatasına sahipti ve bir maymun adamdı.

Evrimcilerce Darwin’in teorisini kanıtladığı söylenen fosil bulgusu, dünya basınında geniş yankı bulmuş, evrimin inkar edilemez kanıtı olarak gösterilmiştir.

Vücudu kıllarla kaplı, kaba yüz hatlarına sahip Pekin Adamı resimleri, yarım asırdan fazla bir süre ders kitaplarında gerçek bir bilimsel buluş gibi sunulmuş, bu yolla yoğun ve etkili evrim propagandası yapılmıştır.

Charles Darwin’in evrim teorisin ortaya atmasından o günlere kadar 60 yıllık bir süre geçmiş ve henüz teoriye kanıt gösterilebilecek tek bir fosil bile bulunamamıştı.

Bu nedenle evrim teorisi taraftarları bu tür fosil bulgularının susuzluğu içindeydiler.

Evrimcilerin ellerinde 1856 yılında bulunmuş Neandertal fosilleri vardı ama bu fosiller fazla insansı olduklarından kayıp halka olarak ilan edilemiyordu.

Ayrıca bu fosiller evrim açısından hiçte arzu edilmeyen bazı soru da beraberinde getirmişti.

Çünkü bu fosillerin kafatasları evrim gereği küçük olması gerekirken günümüz insanlarının kafataslarından bile büyüktü. İskeletleri ise günümüz insanlarından farksızdı.

Dahası bu fosiller insan evrimin en gelişkini olarak kabul edilen, bu nedenle diğerlerinden üstün zannedilen beyaz ırkın sonradan gelip yerleştiği kıtada (Avrupa’da) bulunmuştu. (Neandertal Adamı Fosilleri bölümüne bakınız)

Teoriye göre ilkel insan fosilleri kesinlikle Afrika ve civarlarında bulunmalıydı. Avrupa da gelişkinlik özelliklerinin tamamını taşıyan fosillerin bulunması evrim teorisinin inansın ilk çıktığı yer konusundaki öngörüsüyle tamamen çelişiyordu.

Bu ara Pekin Adamı fosilinin bulunduğu ilan edildi.

Az gelişmişlik özellikleri taşıdığı iddia edilen bu fosilin evrimleşmesini henüz tamamlayamamış insanların (sarı ırkın) yaşadığı yerlerde bulunması teoriye ilaç gibi geldi ve hemen popüler oldu.

Pekin Adamı ayrıca evrim teorisinin öngördüğü kayıp halka olmaya uygun bir anatomiye de sahipti.

= = =




Solda Pekin Adamı’nın temsili resmi, sağda Pekin Adamı Kafatası fosili

= = =

Kafatasında kalın, belirgin kaş kemerleri vardı.

Evrim teorisi taraftarları teorileriyle bağdaştırmaya çalıştıkları fosilin kaş yapısını (halen günümüzde yaşayan ve modern oldukları varsayılan insan ırklarında bulunan bir özellik olduğunu aldırmadan) ilkel bir özellik olarak benimsediler.

Evrim teorisi taraftarlarına göre ne zamandır aranıp duran kayıp halka sonunda bulunmuş insanın evrimi kanıtlanmıştı.

Pekin adamı fosilleri ikinci dünya savaşı sırasında korunması amacıyla Amerika’ya götürülmüş ise de kaybolmuştur.

Pekin Adamı bu gün alçıdan yapılmış ve aslı kaybolmuş modellerden ibarettir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst