---> Herkes bi Ctrl+V yapabilir mi ?
omzunda kendi tabutunu taşıyan adamlar, birazcık kamburdurlar.
-seni kaybetmek istemiyorum.
-ortada kazanılmış bir şey yoktu ki kaybedesin.
-off giderayak iyi koydun hacı. valla şahane koydun helal olsun
duvarlar üzerime üzerime geliyor paşam, geldikleri gibi giderler mi acaba?
zorunlu eğitim; çocuklara sürekli bir şeyler öğretmeliyiz ki, düşünmek ya da hayal kurmak için zamanları ve güçleri kalmasın.
beklemek, zamanın akışına müdahale etmektir.
kışın ortaya çıkan güneş gibisin. yani içimi ısıtmaya çalışman hoş bir davranış ama ne vakit kaybolacağın belli olmuyor. onu nasıl yapalım?
kendisini yanlış aynalarda arayan kadınlar var. ayrıca her kadın prenses zanneder kendini ve her erkek biraz kurbağadır;
bazen birini o kadar uzun süre beklersin ki, artık kendini mezar taşı gibi hissetmeye başlarsın.
bazı kadınlar için aşk, basit bir aksesuardır. ne vakit koluna girse, kendini boktan bir çanta markasının ucuz bir taklidi gibi hissedersin.
yalnızlık, geç kalmaktır. o kadar geç kalırsın ki, olmadık kişilerden sevgi dilenmeye başlarsın;
sevdiğin birine sarılmak, tüm dünyayı kucaklamaktır aslında.
gökyüzünden lapa lapa kin yağıyor. bırakın sadece yağmur yağsın, kar yağsın. biliyoruz ki kinle beslenen topraklar, yalnızca nefret üretir.
masadan öyle bir kalkıp gitti ki, kendimi garsona bahşiş olarak bırakılan bozuk para gibi hissettim.
göğsüne yatan baş ağırlaşıyorsa, ayrılık vakti gelmiş demektir.
atomu parçalayabilirim ama aşık olduğum kızın gözlerine bakıp da konuşamam. gerçi yok lan atomu da parçalayamam.
-duyguları artık çürümek üzere olan, kafası karışık ve sorunlu bir adama yer var mı hayatında?
-yok.
-hiç mi yok ya? e çiçek aldım o kadar.
dünya; başını kaçırdığımız ama sonunu merak ettiğimiz, arada güzel sahneleri olmasına rağmen saçma sapan ve sıkıcı bir film.
yalnızlık iyidir, biri gelip de karşındaki boş sandalyeyi istemediği sürece.
kabullenmek, kendi mezarına toprak atmak gibidir bazen.
her bir ağaca tek tek adını kazıyabilmek için kalbime orman nakli yaptırdım. gönlümüz çöl olmasın.
bak havalar soğudu iyice. üşüdüysen söyle de çıkıp şehri yakayım.
ve bazı kızlar, her zaman daha popüler olanı ister.
komik olmak iyidir, çok güzel gülen kadınlar tanırsın.
kitaplarını yakan bir toplum, geleceğini de yakar.
bir gün bu şehir yanarsa, anla ki seni çok özlemişimdir.
"saatimi geri almışım, ileri almışım ne fark eder? benim her saniyem sensin narçiçeem... aloo... alo... hat kesildiyse demek ki"
hayat bazen ofsayt bayrağını çok geç kaldırıyor. sen tam sevindiğin sırada, tüm sevincini kursağında bırakıyor canına yandığım.
gökten bir el inse de yaralarımıza dokunsa; "korkma" dese, "hepsi geçecek!" böylesi bir şefkat, insan olduğumuzu da hatırlatır belki.
sonbaharın hüznü, ilk hapşırıkla bitiyormuş. öyle bir hapşırmak ki, göğüs kafesinin yarılması ve öyle bir hastalanmak ki, her şeyi abartmak.
seni sevmem bile bu dünyayı güzelleştirmeye yetmedi.
birbirine bakınca ölümü gören bir çift, nasıl becerebilir ki mutlu olmayı?
hayat, damarlarından tutup zorla içine çekiyor insanı.
aramızda kilometreler yok, yalnızca bir üşüme mesafesi uzağındayım.
"eğer sevdiğinin yanındaysan, konuşmak gürültüden başka bir şey değildir zaten."
bazen de bir kapının önünde durursun, terliklerinle. ama hiçbir zaman açılmaz o kapı.
ağzımdan çıkan her söz beni biraz daha küçültüyor. küçülüyorum, düşüyorum, batıyorum. susmak bazen, insanı daha bir insan kılıyor.
en çirkin martılar bile bozamaz denizin güzelliğini.
öyle bir sevmek ki; yokluğunda atomu parçalamak. (benim bilimden anladığım budur)
hangi mekânda otursam, o mekânın en güzel kızı ta en uç masada oturuyor olur. bir türlü bakışamazsın filan. hayat böyle bir şey işte.
"İllüzyon nasıl ki bir göz yanılmasıysa, aşk da bir gönül yanılmasıdır."
yürümek, cesaret gerektiren bir eylemdir. kendi varlığından başlayıp yola, durup dinlenmeden ve nereye gittiğini bilmeden ağır ağır yürümek