Günün Şiiri..

---> Günün Şiiri..

korkuyorum

Birgün bir köşede yığılıp yere,
Düşerde kalırım diye korkarım,
Kaybetmekten seni göz göre göre,
Bir başıma kalırım diye korkarım.

Güvenemem bahtım yar değil bana,
Bilesin şansım yok kaderden yana,
Gurbette hasretim bitmeden sana,
Vuslatsız ölürüm diye korkarım.

Devrişoğlum gurbet benim özyurdum,
Yaraladın ne el vurdun ne sardın,
Dinmek bilmez senin hırsın inadın,
Beklemekten yılarım diye korkarım.

Zeki Şahbaz(Devrişoğlu)
 
---> Günün Şiiri..

ACILI GECENİN BİTİMİNDE


Yaşadığımı işitmek istiyorum
Bir ses uzaktan yakından ya da içimden
Düşen yaprak örneğin
Kağıt hışırtısı olsun
Ya da eski tahtaları içten kemiren bir kurdun çıtırtısı
Bir inilti derinden
Damlayan su
Bir elektrik düğmesi çıt diye
Çok uzaklardan yankılanan duyulur duyulmaz
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ses
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Yaşadığımı görmek istiyorum
Bir ışık uzaktan yakından ya da içimden
Sesindeki pırıltıya
Gözündeki ışıltıya benzer
Bir kibrit çakımı
Bir yanıp sönse yeter
Sabahın yağan toz mavisi göğsünde çıplak
Ya da gün batımı pembesi dudak
Bir yıldırım hızında çizilsin
Bir şimşekçe yazılsın karanlığım
Bir fener ki uzaklığı bilinmeyen
Bir yıldız parlayıp sönen
Dişlerinin aydınlığını
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ışık
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Yaşadığımı duymak istiyorum
Bir ısı uzaktan yakından ya da içimden
Tenine ilk dokunduğum zamanki
Elini ilk tuttuğum
Yüreğimi kanatlandıran o titreşim
Kanı geçiyor kanıma sandığım
Öyle bir değdin ki varla yok arası
Ve yanarken ateşten ellerim
Yatak çarşafının apaklığında duyduğum serinlik
Ve sevgiyi sende bulduğum ilk
O ılıklığa değinmek yerine
Uzak düşlerde olsa da yeter
İçindeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir değini
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Yaşadığımı koklamak istiyorum
Bir koku uzaktan yakından ya da kendimden
Kulak memelerinde şebboy
Saçlarında o koku
Ki öptükçe öpüldükçe büyüyen
Her yel estikçe getirir düşlerime
Koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi
Bir yel esmiş mi esmemiş mi
Bir kıpı dal oynasa
Bir yaprak kıpırdasa
Duyulur duyulmaz olsa da
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir koku
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı

Yaşadığımı tatmak istiyorum
Bir tat ki uzaktan yakından ya da kendimden
Ağzımda dilimde damağımda
Bir buruksu mutluluk sandığım
Salt benim diye aldandığım
Kendi yalanlarıma kandığım
Arttı yaşadıkça duyduğum acı
Yitirmemek için o acıyı çoğaltırım
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir tat
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
 
---> Günün Şiiri..

Hiçbir Şey Anlamadın

Serüvene koşmak için trenler bekliyorsan,
Güneşi yakalayıp gözlerine yerleştirmek için,
Beyaz yelkenlerin gelip seni almalarını bekliyorsan,
Yarına inanmak için günbatımına,
İyi kalpli görünmek için zayıflığa,
Ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa;
Demek ki,
Hiçbir şey anlamadın!

Jacques BREL
 
---> Günün Şiiri..

"Yalnızım çünkü sen varsın"

"gel" desen gelirdim
gittiğin uzakta bendim
dağ gibi bir ihanetten düştüm
bu kendime son gelişim

ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
kendimi suçüstü yakalıyorum
ve kentsizliğimin isimsizliğini
Araz'a uyak düşüyorum
gözlerime senden düşler sürüyorum
ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor
bana en büyük tehdit yine ben oluyorum
sonra bir durağa yaslanıyorum
sonra bir kente
ve sen gidiyorsun
ben kanıyorum
diyorlar ki "kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun"
oysa "gel" desen gelirdim biliyorsun

yorgun Haliç'e biraz inat
biraz ihanet bırakıyorum
ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum
aklıma düşüyorsun
düşüyorum
düşünce
üşüyorum
azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum
ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum
yalanlarımla bir hiçlikteyim
beni içinden kaç

bu kentte her yağmur kendini ağlar
aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
nerde kimi üşüyorsun
artık kendini yakan bir ateşim
kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
şimdi boş duraklara yaslanıyorum
boş kentlere
oysa "gel" desen gelecektim

gün düşlerime dönüşlerimde
bakışın içiyor beni gözlerimden
gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara
uzaklığına uzanıyorum
sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden
ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan
yıkılıyorum şarkılara
"kimseler biliyor"
yalnızlık dostumdu
şimdi korkum oluyor
oysa "gel" desen gelecektim

artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor
güz artığı saçlarımda oynaşan sensizlik
göz karana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan
kendimi yitirdikçe sana gidiyorum
göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum
düş satıcısı ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum
uysal yalnızlıklar satın alıyorum
gülüşümle ödeyerek
ve içimde yalancı bir katil taşıyorum
yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma
cüzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben
kirli sözlerimi temize çekme
oysa "gel" desen gelecektim

gözlerim ihanete ihbar taşıyor
kuşkulu bir cinayeti fısıldıyor kaşlarına
sözü namluna sürmelisin şimdi
en yaralı yanımdan vurmalısın beni
çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır

avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum
ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam
susuşuna kan döküyor gözlerim
sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun
oysa bilmelisin Araz'ım
kimsenin içi görünmez
ve hiç bulamadıklarını
asla yitiremezsin
bak şimdi aramızda sessiz kalıyor
söylenecek bütün sözler

her sabah akşam oluyorsun
alnından ellerine damlıyorsun
yüzündeki yağmurla iniyorsun kente
içine dert oluyorsun kentin
dışına yağmur
yüreğinde dağılıyor kristal şehirler
duvarların kan öksürüyor
ve sen
başkalarının gözlerini
yüzümde aramamayı öğreniyorsun
beni bir durağa yaslıyorsun
beni bir kente
gidiyorsun
oysa "gel" desen gelecektim

susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın
en susmakta neydi öyle
sen en dinlerken
biliyorum Araz'ım
insan kendini bulmamalı, hep aramalı
gittiğin yerden başlıyorum öyleyse
gece cinnetlerimi de alıp yanıma

denize bakmayı bilmeyenler
bir gün mutlaka boğulur
işte bundandır gözlerinden kaçışlarım

siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet yaptınız mı

ben şimdi gurbetim
içimde taşıyorum
heba olsa da senlerce yılım
oysa "gel" desen gelecektim

ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep
ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden
şairler ölüdür derler
inanmıyorum


en karanlık ceketimi giyiyordum
ışığa kördüm çünkü
şimdi ise güneşe ilerliyorum
dirilmek için

kimliği paslanıyor eski bir anarşistin
gecenin kör gözünden utanıyorum
hadi bana en militan kelimelerle saldır
batır içime cümlelerini
beyhude bir dehşet bırak
hak ediyorum

gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime
can kaybından ölüyorum
cenazemde namaz kılacağım
zan altındayım
yalanıma inanıyorum

yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
kinim kendime
susuşum sana
küsüşüm tüm dünyaya

üstü kalsın ihanetimin
"gel" desen gelecektim

yine bir tren geçiyor içimden
sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı
saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor
görmüyorum söylemiyorsun kırılıyorum
hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede
sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan
süsle beni ey aşk
geçtiğin yerleri öpüyorum

yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum
dişlerindeki nikotin tadı terkimde
sirenler ve ateş hatları içip
sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden
ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla
yasadışıyım
tutukla beni gözlerimden

kalemim bitti yitirdi şiirini şuur
öldü kanımdaki mürekkep balığı
solumdaki sise intihar etti intiharlar
bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek
yaşamak için geç bir zaman
ölmek için ise erken

çok davullu bir senfoni sürçüyor
dikiş tutmaz ayrılığımda
kirpiğinden yapılma bir darağacına
geceyi asıyorum
yoksun
bu yağmurlar ıslatmıyor beni
bir durağa yaslanıyorum sensiz
gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum
"gel" desen gelecektim oysa

kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor
şimdi herkes biraz sen biraz acı
göğsümde bir vagon
gizli sözler batıyor
fırtınalar çıkıyor üstüme

şakağımda
intihar acemisi bir şairin
delilik provaları
arkandan uluyan kapılardan
söküyorum kokunu
yokluğunu kokluyorum
yokluğunu yokluyorum

çöz gözlerimi senden hadi
ücranda yak bakışımı
gözlerine bekçi sevdam
dünden ve senden kalmayım

içine her düşen
kendi keşfi sanıyor seni
oysa sen
melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
ve kendini acıtmak istiyorsun
ama güller kendine batamaz
bilmiyor musun
"gel" mi diyorsun

herkes kendi gördüğüne bakar
peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz
kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu
hadi en kanadığımız yerden susalım
"gel" desen gelirdim
"git" dedin ve gittin

Aşka...
Rüzgara...
Ayrılığa...
Zamana...

eyvallah...
 
---> Günün Şiiri..

BAŞKA YARINLAR

Bugün yüzünde bir başka güzellik var senin,
bugün dudağında başka bir tad var,
boyunda başka bir yücelik.
...Bugün kırmızı gülün bir başka daldan.

Ayın gökyüzüne bugün sığmamış.
Göklere benzeyen göğsün bugün daha geniş.
Hangi yanından kalktın bu sabah, söyle,
bir başka kavga var dünyada senin yüzünden,
dünyada bir başka gidiş

Biz senin gözlerinden gördük
arslanlara meydan okuyan o ceylanı,
Başka bir ovası var o ceylanın bugün
iki cihandan da dışarı

Seven insanın ayağı mı yok,
işte ona ölümsüzlük kapandı.
Yukarlarda onunla uçar gider.

Gözlerinin denizinde onu arama.
Oinci bir başka denizde.

Bakarsın bugün sever bu yürek,
yarın sevilir bakarsın.

Yüreğimin özünde başka yarınlar var.

Mevlana Celaleddin Rumi
 
---> Günün Şiiri..

Sanat

Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyârımız da binbir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek,
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.

Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini.
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini…

Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;
Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.

Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en hazin bir musikî yerine!

Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini;
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini...

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz.
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz.

Faruk Nafiz Çamlıbel
 
---> Günün Şiiri..

bekle dedi gitti
ben beklemedim, o da gelmedi…
ölüm gibi bir sey oldu
ama kimse ölmedi..

Özdemir Asaf

/(waiting for you ..)​
 
---> Günün Şiiri..

GÜNEŞİ YAKANLARIN SELAMI

Bir zevk duyulmaz oldu, buranın rüzgârlarından
Hayat soldu bir günün enginlerinde yine.
Selâm! Sonsuzların yorgun gönüllerine
...Selâm: Güneşi içeren çocukların diyarından! ...

Bir ateş yakalım ki geçmesin hatta bir an
Ve sussun kurtlar, kuşlar bir gök gürültüsüyle;
Bir ateş yakalım ki, tutuşsun gökler bile
Ve Güneş içilsin o gün, kızıl çanaklardan! ...

Varsın eskisin sesim kaybetsin ahengini
Geceler kıskanmasın aydınlığa süsünü.
Donatsın sonsuzluklar gibi gurubun rengini
Söylesin ve uzaklar baharın türküsünü...

Neler, neler beklenmez nihayetsiz bir yerden
Güneşi içelim mor şafaklar gecesinden.
Selâm! Sonsuzluklara, hasretli gönüllerden,
Selâm, güneşi, göğü yakanlar bahçesinde! ...

İlhan Berk
 
---> Günün Şiiri..

Güzel, Bir Aynadan Kendini Seyreden Sonsuzluktur

Sonra bir şair söz aldı, ve bize Güzel'den söz et, dedi.
Ve El Mustafa yanıtladı:
Güzel'in kendisi yolunuza çıkmaz ve kılavuzunuz olmazsa güzeli nerede ve nasıl ararsınız?
Sözlerinizi dokuyan o olmadıktan sonra, onun hakkında nasıl konuşabilirsiniz ki?
Üzüntülü ve incinmiş olan,"Güzel, merhametli ve koruyucudur.
Kendi görkeminden yüzü hafifçe kızarmış genç bir anne gibi aramızda gezinir." der.
İhtiraslı olan da "Güzellik, kudret ve korku veren bir şeydir.
Fırtına gibi altımızdaki yeryüzünü ve üstümüzdeki gökyüzünü sarsar." der.
Yorgun ve bezgin ise, "Güzel, yumuşak bir fısıltıdır. Ruhumuz içinden konuşur,
Gölgeden korkarak titreyen cılız bir ışık gibi sesi, kendi sessizliklerimize karışır," der.
Ama huzursuz biri ise," Dağların arasından seslendiğini duyduk.
Ve onun çığlıklarıyla birlikte toynak uğultuları, kanat çırpmaları ve arslan kükremeleri sardı ortalığı," der.
Gece indiğinde kentin gözcüsü," Tan ağarınca, güzel doğu'dan görünecek," der.
Gün öğleye erdiğinde çalışanlar ve sokakları dolduranlar,
" Güzel'i gördük, gurubun pencerelerine yaslanmış yeryüzüne bakıyordu." derler.
Kışın, kar içinde yaşayanlar," mevsim bahara ersin, Güzel, tepelerden aşıp gelecek," derler.
Ve yazın sıcağında ekin biçenlerin, "Güzel'i gördük, güz yapraklarıyla dans ediyordu ve saçlarında bir tutam kar vardı," dediklerini duyarsınız.
Güzel'e dair söylediğimiz bunca söz,
Gerçekte güzel için değil, doyurulmamış eksiklikler içindir.
Oysa güzel, bir gereksinim değil, bir doygunluğun kıvancıdır.
Ne susuz kalmış bir ağız, ne de açılmış boş bir eldir.
Bir yürektir tutuşmuş, bir can'dır büyülenmiş. Ne göze görünür bir tasarım, ne de kulaklarınızın duyacağı bir türküdür.
Ne ağacın soyulan kabuğunun altından akan öz suyu, ne de bir pençeye takılmış kanattır.
Sonsuza değin çiçekli kalacak bir bahçe, sonsuza değin gezinecek bir melekler birliğidir.
Ey Orphalese halkı, Güzel hayatın kendi kutsanmış çehresini örten peçeyi kaldırmasıyla görülen hayattır.
Oysa hayat da, peçe de sizsiniz.
Güzel, bir aynadan kendini seyreden sonsuzluktur.
Oysa, sonsuzluk da, ayna da sizsiniz.


"ERMİŞ", Halil CİBRAN
 
---> Günün Şiiri..

ÖZLEDİM SENİ..


özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
''git artık'' demek
''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa''
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....

Can YÜCEL
 
---> Günün Şiiri..

Beni güzel hatırla!
Bunlar son satırlar...
Farzet ki bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından..
Yada bir yağmur, sel oldum sokağında..
Sonra toprak çekti suyu, kaybolup gittim..
...Belki de bir rüyaydım senin için..
Uyandın ve ben bittim..

ORHAN VELİ KANIK
 
---> Günün Şiiri..

Aşk, bir nehir gibi akıp gidiyor
Akmaktadır..
Aşk akıp gidiyor..
Yaşamak gibi, umut gibi ağır
Kör ve sağır..

Apollaniare
 
---> Günün Şiiri..

Ölenle ölünmez ki
Yaşayanla yaşanır mı sanki!
Her insan ayrı bir dünya
Kendi boşluğunda döner de döner
"Sen" le "ben" arası bir adımlık yol
"Ben" le "ben" arası dağlar denizler
Aşsan aşılmaz kaçsan kaçılmaz
Rüzgarda yaprak denizde damla
Kartal kanadında tüy
Ne yaprakta karşı koyma hevesi
Ne damlada dalga olmak ihtirası
Tüy tüylüğünün farkında
Gel gör ki insanoğlu dev rüyalarında

İsmet KÜR

 
---> Günün Şiiri..

BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE BIR BULUTUN

Başımızın üstünde bir bulutun
Güneşe asılmış gölgesi,
Uzakta toz halinde dağılan
Yoğurtçu sesi,
Gün bitmeden başladı içimizde
Yarınsız insanların gecesi.


AHMET HAMDİ TANPINAR
 
---> Günün Şiiri..

ölmek bir sanattır her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustacaki insana korkunç geliyor
öyle ustacaki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım.

Sylvia Plath
 
---> Günün Şiiri..

MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..


Nazım Hikmet Ran
 
---> Günün Şiiri..

‎"inkâr etmiyorum suçluyum
ben üfledim bütün mumları
cümlelerin en topalını ben kurdum
sıradanlığın mümbit kucağında
ben çıkarttım isyanları
...karanlığı da ben doğurdum
yağlı bir ilmeğin ucunda
yalnızlığı da
bana yazıldı ayrılık şarkıları
en kırılgan yanından yaralandı arzularım
tüm tabuları ben yıktım
yaktım yasak diyen satırları
yargılandım
ve bakışlarıma sürüldü
kâinatın sığınmacı karanlıkları"
 
---> Günün Şiiri..

Durup dinlediğim sessizliğindi önce...
İncinmiş yanlarından tanımıştım seni.
İç’im yanmıştı kapının arkasına çömelip ellerini başının arasına aldığında

Sözcüklerine bağladım tebessümü Yâr...
...Yürünesi yollar kapanası olduğunda kanadı yitik turnalar gördüm rüyamda...

Sustun.... zayii oldum...

Ellerimi cebime koydum, hüzün bulaştı parmaklarıma...
Poyrazın zulmune takıldı uçurtmalarım...





Yüreğime takıldı ayaklarım. Düş’tüm; dizleri kanadı kısa pantolonlu çocukluğumun... Cân’ımı yaktı masallar...
İltica ettiği ülkeden sınırdışı edilmiş olmanın hüznü ile açtım ellerimi Yıldızların Sahibine...
Bir yaş düştü iç’ime...
Ardından bir kelam dilime....

La Tâknatu ... La Tâknatu minAllah...

Düş’tüm kuyuların dibine... ama hiç düşmedim zifiri karanlık ümitsizliğe Yâr ...

Haydarpaşa bile grilere büründü... ben düşmedim ümitsizliğe...
Mavinin yankısı vardı yüreğimde...

Malumun olsun Yâr... bir düş değdi çocuk yüreğime...

Âşkı sobeliyorum iç’imde...

Kafesini açtım bunca zaman korumaya çalıştığımın...

"Git gayri... Ben senden geçtim" dedim.. "Git o Yârin ellerine..."

Titredi küçük kuş...
Çırpındı ... uçtu...

Hicreti ellerine...

Aç pencereni... Sokaklar ayaz...

Güneş ısıtmaz avuçların kadar...

Mülteciyim...

Aç ellerini Yâr...

Aç ellerini..
 
---> Günün Şiiri..

İstanbul gibiyiz artık..
Birbirine sırtını dönmüş iki ayrı yaka,
Köprüler yıkılmış...,
Boğaz bizi ayırmakta..

Bursa gibiyiz birazda..
Ormanlarıma saklardım toprağını.
Sen şimdi avuç açmışsın betona, taşa,
Bense yokolmuşum fabrikalarda..

Trabzona benzerdi aşkımız.
Bir görünüp bir kaybolan güneş gibiydi,
Kavgalarımız..
Arada ağlardık ama,
Kısa sürerdi yaslarımız..
Bir gün gittin karadeniz açıklarına,
Takıldın kimbilir hangi denizcinin ağına..

Durgunluğun huzur verirdi bana,
Sadece ben dolaşırdım kıyılarında,
Şimdi yabancılar doluşmuş,
Ben ise uzaklarda..
Ah Akdeniz..
Kimi zaman mavi kimi zaman yeşil,
Tıpkı gözlerin gibi..
Ama her zaman asil,
Senin asilliğin gitti..

Mesut Aydın
 
---> Günün Şiiri..

Esrar-ı Ölüm

Ölüm,esrarı silen şifrenin ta kendisi
Ölüm,gerçeğin,veche soğuk esintisi

Ölüm,bedendeki hayatın kesintisi
Ölüm,lahzada ki gerçeğin tecellisi.

Ölüm suretin aslı ile birleşmesi,
Ölüm Toprağın can ile yeşermesi,

Ölüm ruhunun terk-i diyar etmesi,
Ölüm mananın madde’den de ötesi.

Ölüm zamanın sekte edip düşmesi
Ölüm mekanın emir ile göçmesi

Ölüm varlığın tezahür edip gelmesi
Ölüm yokluğun zihindeki sekmesi

Refik Recep Pelit
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst