Fytch

Fytch

Kayıtlı Üye
Merhaba arkadaşlar. Kusuruma bakmazsanız adımı ya da mesleğimi bahşetme gereği duymuyorum. 01.04.1989 doğumluyum ve 20 yaşına kadar Eskişehir'de büyümüş olup daha sonra farklı illerde ikamet etmeye devam eden bir insanım. Hani ekmek neredeyse insan orada dedikleri sözü bilhassa yaşıyorum diyebilirim. Reel hayatta olabildiğince pozitif olan ve zor günlerde de olmaya çalışan, ömrün bir sınav olduğunun farkında olup dostuna da düşmanına da şükür eden biriyim. Biz insanlar duygulardan oluşan varlıklar olduğumuz için nerede olursak olalım, mutluluğumuzu, hüznümüzü, korkumuzu, heyecanımızı paylaşmadan hayattan zevk alamayan varlıklar topluluğu olduğumuzdan, ben de bu sayfada kimi zaman kendi duygularımın cümlelere dökülmüş halini, kimi zaman beğendiğim şarkıları, kimi zaman da sevdiğim karikatürleri paylaşmak adına bu konuyu açmak istedim. Dilediğiniz zaman ziyaret ederek yaptığım paylaşımları eleştirebilir,fikirlerinizi sunabilir, herhangi bir konuda saygı çerçevesi içerisinde falanca konuyu filanca fikrinizle savunarak olumlu sonuca varmak hedefli tartışmalara girebilirsiniz. Saygılarımla...​
 
Son düzenleme:
Ne güzel bir laf tanrım !
Düşünüyorumda sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne kadar da güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. Deniz minareleri, midyeler. Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk ?
Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi ?
Yoka zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize ?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi ?
Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmalarımızı engelliyor mu ?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak, ne çıkar ateş böceği sansalar beni.
Belki en hoyrat yürek bile ateş böceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz.
Güçlü kapıların ardına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi, en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine. O da çözülecek belki.
Samimi ve güvenliksiz silahsız biriyle göz göze gelince.
Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi,atabilsek kabuğu.
Denesek, risk alsak, yanılsak, fark etmez. Tekrar tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden, tıpkı eskisi gibi. O zaman farkdeceğiz, ne kadar özlediğimizi birbirimiz. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az, paylaşmak, sarılmak için. Yaşadığımız coğrafya zor, şartlar ağır. Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar, bir türlü düzelmeyen. Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufukta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri. Kırın o sert kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten, korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateş böceği sansalar bizi...

Rabindranath TAGORE

Bir kaç gün önce hangi sebeple silindiğini anlamadığım ve silenin ortaya çıkmadığı bu güzel yazıyla başlamak istedim paylaşımlarıma. Keyifli okumalar...


---- Mesajlar Birleştirildi ----

 
Hayatın nefes sağanağına ağlayarak katılıp, ağlatarak ayrıldığımız dünyada dertlerimize virgül koyan gülümsemeler ve kalbimizi dans ettiren şarkılar olmasa, çünkü avukatlığımızı unutmaya kararlı insanlar olmayı unutacağız.
Farkındayım, ömründe defolup gitmeye hazır bıkkın tecrübeleri, heyecanlı rolüne alıştırıyoruz. Açık kalan kapıyla cam arasındaki anlaşmazlık kadar sinir bozucu oluyor mutluluk beklemek. Fakat buna karşılık olarak da, kendi şahsi duygularını bağırırken, isyanları, hazları, inatları doğrultusunda tatmin olamamış insanlığa '' doyum tartısı '' keşfedemedi dünya...
Güneşten gölge çıkınca adı değişen saatlerin yaşattıklarına alıştığımız derecede, şükür dediğimiz hayatın olanaklarına bir olumsuzluk girdiğinde kaliteli düşünmeyi beynimize alıştıramasak da, dilimizi kilitlemeyi bilemeyecek kadar sabır yoksunu olmayalım. Farkındalıklarına mantık tarifiyle davranma sanatıdır kalite...
 
Saygının acele yaşandığı sahnelere geç kalan beyin dediğimiz faunusun içerisinde yüzen düşünceler pişmanlıkta boğulmadıkça, telafiler doğuran hayata daha dikkatli davranmak gerek.
Bazen çığlıkları içinde yankılanan cümlelere yüklenen kalemin heyecanına ters düşmüş bir beynin, herhangi damarından akan umut şelalesini kaybetmemiş mutluluk cesaretini sıkı tutmayı da unutmayalım. Bu sayede, şimdiliğiyle hazırlanan hatırları, sonrayla barıştıramayacağımız yanlışları en aza indirebiliriz.
Diğer bir deyişle ise, aptallık ismi koyulan bir mesafeyi hayal tadında yürümek, öylesine dinlenen şarkıları bu günün böylesinde hissetmek, tecrübenin görülmeyen dansı diyebiliriz.
Daha fazla diyebiliriz, edebiliriz ithamlarında bulunarak beni çok bilmiş tavırlarına bürünmüş biri olarak düşünmemenizi umarak son bir sözle bitirmek isterim.
Sigaranı mumdan yaktığın sela tedirgini bir gecede,karanlığı vicdansal rüyaları gerçekliğiyle yaşatırken hayat, rengi tuzlu geçmişe tatlının tarifini bulmak, büyüm demeye geç kalan kaderi sek yaşamaktır..
 
Sendelemek taşına takılan kalbin sevmek hatırası, sen mesafesinde biz olmaya yorulurken zordu gülmek. Olsun. Mutluluk anlatmaya durulan dudaklarıma yalnızlığımı döküp, ikimiz olarak giyindiğim anılara seni düşünmeyi öğretmek de güzel.
Kalbimi işgale uğratan uğursuzlar sıralamasına adını yazacak vefasız kalbi taşımadığıma şükürler olsun ki, yaşanacakmış yaşadık diyelim...
 
Hayaller dediğimiz kendini kandırdığını bilen mutluluk coğrafyasında, benliğimize söylediğimiz çok saygılı yalanlarımız var. Akıllı beyinleri taşıyan hor kullandığımız bedenlerimizde kader bize dost değilken, ön ya da son yargılarımızın bazen yanılanı, bazen de haklı çıkanı olan duygu kumarbazlarıyız...
Kalbimizde tek bir duyguyu değil bütün duyguları hissedebiliyorken, nefretin ya da sevginin sadece duygularla değil kelimelerle de ifade edildiğini pek tabi biliyoruz. Hedeflerime koyduğum heyecanda kelimelerini bulamayan bendeki cümlelerle sizlerin hayallerine karışmak olmaz. Fakat, aynada kendimizi gördüğümüzü zannetiğimiz kuytuya, geleceğimizdeki gülüşlerin evveli tadıyla, biz ile siz arasındaki dedikoduya tahammülü olmayan sayısız ve saygısız şimdileri yollamak gerek.
İyi ya da kötü diye ayıramadığımız bir cümlenin sonunda aynı noktaya damlamak, biz olmaya koyulaşacak bir renge gece çağırmaktan ibaret olsa da, sabahlar hep var olsun hayatlarımızda...
 
Son düzenleme:
Ciddiye aldığımız dünyada gerçek hayat neresi bilmiyorken, kimlik saplantılarımızın güzergahında şaşkına dönmüş bir saatin içindeymişcesine dönüyoruz...
Mürekkebi sallandıkça harfler döken kalemlerin boş sayfalarla olan derdi misalinde bitmiyor dertlerimiz. Unutamadıkça akıllanan beyinlerimizden doğurduğumuz bağımsız fikirlerimizle yönetmeye çalışıyoruz kendimizi. Sevinçlerimizi depoladığımız anı ya da gülümseme bankası oluşturabiliyorken, kızgınlıklarımızı atabileceğimiz boşver isimli bir çöp kutusu bulamıyoruz. Ama zaten hayallerde değil, gerçeklerde gördüğümüz manzarada büyüttüğümüz sabır güneşinde ısınamadığımız günlerdir sınavımız dediklerimiz.Bizler bu sınavlarda sınanmaya devam ediyorken, kafamızı arkaya yaslayan yorgun düşüncelerin çarpıştığı duvar kazalarında, acılarımıza tecrübe süsü veren bir gülücük çıkaramazsak büyüyemeyiz. Anlayacağınız bazı şeylerin olmayışı, kışın kiraz istemekten ibarettir...
 
Hayatın hangisindeyse umudun bitip, inadın soyunduğu sahnesi,
oradan başlayalım yaşanacaklara.
Belki o zaman,
içimizden gelen hediye cümleleriyle dokundururuz gerçeklerin izahını dudaklara.
Çıkmazsa bir anlayanı, unuturuz.
Sitemlerin kendisiyle söylenenler sokağından kurtulur,
yorulmamış olur beynimizdeki kargaşa.
Faydalı kıvamda bir yalnızlığı varsa bundan sonranın,
TANIŞIRIZ...
 
Adlandırıldığı yahut parantez içine alındığı kadar anlatıldı sana gözlerin yaş denilen yasları. Olumlulukları yalnızlaşmış karşılıklı bahaneler sonrasında, isyaniyet kahkahalı haksızlıklar duyurmamanın yanında, geçen zamanın azı çoğu değildi tanıyabildiklerimizin çoğul adında yanları. Değer vermenin de bir sebebi olduğunu boşvermek kadar basit bir olgunun, içimizde saklanan tarafıyla sobelenmiştik hayata. Gülüşlerinden borç isteyen bir hatırlanmışlık çökmeden hatıralara, söylediklerimiz içinde yürüyen bir şarkıya değmeyecekti dudaklarımız, o kadar...
 
Gülüşünde rüyalar uyanan sabahlarda,
hayalleri sarhoş eden gerçekler tadında mutluluğu bulmak,
keşkesiz bir hayata ömür doldurmak gibiydi...
 
Beyni bedenine misafir düşüncelerin bulmacasındayışız gibi, her taraf soru işaretlerini yanıtlayamayan ön yargılarla doluyken, ömrünün el salladığı nefese kadar nefsinin '' daha '' sını doyuramayan varlıklar kalabalığıyız. Ezber bozuculuklarımızı rüyalarımıza savurmaya dönüyormuş gibi dünya, birbirimizi şaşırtamıyoruz artık. Yani bir insan kaç yüzüyle yaşayabiliyorsa hayatta, bu kadar çoğul yaşamıyor tahminlerimiz. Düşüncelerin en akıldan çıkmaz derinliğine düştüğümüz karanlıkta, mesafeler arasındaki suskunluktan konuşamıyoruz. Yağmurun kuytularına saklanmak gibi hissedecekken kendimizi ve uzaklarına kavuşacak gibiyken kalbimizdeki kaldırım, hayaller yağdıran hayatın tok şemsiyesini kapatıp, yükseldikçe yalnızlaşan kuşların yorgunluğu rüzgarında üşümekten korkuyoruz. Bir çocuk parkının şımarıklığı gibi gülmüyor, gözlerimizin içi denen mutluluk. Sonrasını düşünürken yaşanmışlıkların, dalgınlıklarını nereye düşürdüğünü unutan gözlerle bakmayı pekiştiriyoruz, aklımıza geçmişimize hoşgeldiğini sandıklarımız düşünce.
 
Kalabalık dediğimiz insan başlıklı varlıkların tebessüm gayreti aradığı anlık mutluluklar anıları olurken, hatıra doğasında gülücük manzarası olmaya kıvrılmak için yorgunmuş üşengeç dudakları. Boşverin...
Kimileri adındaki azınlığı çoğaltmaya gayret etmek her zaman daha olumlu olacaktır, kendimiz ve başkaları dünyasına. Bahsi geçen kimlerinin,
gözyaşlarında pişmanlıkları burkulan bir hıçkırığı onarır gibi, sevdiklerinin sesini duydukça çukurlaşır kalplerindeki mutluluk gamzeleri.
Mutlu gamzeler...
 
Son düzenleme:
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
Geri
Üst