Fıkra Arşivi ! . . .

İncili Çavuş, İstanbul'da bir ara peş parasız kaldı. Karşıya geçip bir arkadaşından borç para istemeye karar verdi. Ama geçmek için kayıkçıya verecek parası da yoktu. Evinden çıktı, düşünceli bir şekilde iskeleye vardı. Bir kayıkçı, bunu kayığına aldı. Nereye gideceğini sordu. İncili Çavuş sağır ve dilsiz numarası yaparak, eliyle karşıyı işaret etti. Kayıkçı, bunu alıp karşıya geçirdi. Buda başka bir yeri işaret etti. Oraya götürdü. Bir başka yeri gösterdi. Kayıkçımızın da sabrı tükenmişti. İnciliye verip veriştirmeye başladı. Ama onu da ineceği yere götürdü. İncili, kayıktan inerken. konuşmaya başladı : - Gel bakalım kayıkçı evladım. Sen buraya getiresiye kadar bana verip veriştirdin Şimdi Karakola gidelim de şu sövdüklerinin hesabını ver Ondan sonra da ben senin hesabını ödeyeyim. . . Kayıkçı baktı pabuç. pahalıya mal olacak, kıyığı da bıraktığı gibi kaçmaya başladı. İncili de böylece, parasızlığını belli etmeden, arkadaşına ulaşmış oldu
 
Bir gün Avşar Ahmet, emmilerden birini ziyarete gider. Akrabası olan şahıs Yıldırım Beyazıt Mahallesinde küçük bir dükkanda kaynakçılık yapmaktadır. Dükkanının arkasına kocaman kara bir it bağlamış. İtin boynunda kalın bir zinciri, arada bir kulübeden çıkıp dolaşıyor. Yürürken de önüne ne çıkarsa deviriyormuş. Avşar Ahmet sormuş::
-Emmi gadası, bu itte bir hal mı var, ne? Tangır tungur her tarafı yıkıyor. Emmi cevaplamış::
-Ne olucu dezze oğlu, ben burada kaynak yaparken kaynak, itin gözünü alıyor zağar. Dünyayı gördüğü yok zavallının.
 
--------------------------------------------------------------------------------

Kayseri’nin gönül insanı Cemil Baba merhum, sabahları çarşıyı boydan boya gezermiş. Esnaflar ona saygı ve sevgi gösterirler, izzet ikramda bulunurlar, bu konuda da birbirleriyle yarışırlarmış. O sırada çarşıya yeni bir esnaf gelmiş. Cemil Babaya esnafın bu ilgisini yadırgamış. Cemil Babanın kılık kıyafetine bakmış, beğenmemiş. Kirlide keramet mi olur demiş. Yüzünü başka tarafa çevirip Cemil Babayı görmezlikten gelmiş.:
- Şu kirliye herkes Cemil Baba deyip ayağa kalkıyor:
diye de esnafı ayıplamış. O gece adam rüya görmüş. Rüyada dört kişi adamı tuttukları gibi, bir Camiikebir’in minaresine, bir Kurşunlu’nun minaresine, bir Bürüngüz Camiinin minaresine çıkarmışlar ve “atalım mı aşağı” diye de adamı minareden sallandırıyorlarmış. Adam sabaha kadar ölüm kalım mücadelesi vermiş. Korkudan ölecekmiş neredeyse. Sabahleyin kan ter içinde uyanmış, güç bela dükkanını açmış. Bakmış, karşıdan Cemil Baba geliyor. Hemen koşup sarılmış::
- Buyur baba bir çay, bir soğukluk ikram edeyim. Cemil Baba, adamın yüzüne bakmadan::
- Minareyi görmeseydin, aklın başına gelmezdi le? demiş.
 
Bünyanlı avcılar Uzunyayla’da ava çıkmışlar. İyi bir av oluyormuş Zamantı boylarında. Avcı, iyi bir sürüye denk gelmiş. Attıkça vuruyormuş. Kuşlardan bir kısmı Zamantı suyunun karşı yakasına düşmüş. Bu yakadakini toplamışlar ama öbür tarafa geçmek mümkün gözükmüyor. Bakmışlar ki karşı tarafta bir Çerkez duruyor. Ona seslenmişler: -Ağa, şu kuşları bu tarafa at! Adam hiç istifini bozmamış. Ne konuştularsa adamdan bir cevap alamıyorlar. Avcılardan biri söylenmeye başlamış: -Ne Çerkez ekesiymiş be birader, kafanı bile çevirip yüzümüze bakmadın! Adam bu lafın üzerine cevaplamış avcıyı: -Bu yaştan sonra Hamidiyelinin (Bünyan) iti mi olacağız. Kuşları atmadan çekmiş gitmiş yoluna.
 
Kayserili, iş yerine eleman alacakmış. İşe başvuran gençleri kendisi imtihan ediyormuş. Soru hep aynı: -12, 12 daha kaç eder? Herkes sorunun cevabını kafadan hemen söylüyormuş ama Kayserili kimseyi işe almıyormuş. Akıllı bir genç, Kayserili tüccarın arkadaşını bulmuş ve bu durumu anlatmış. Arkadaşı: -Tamam, sana aynı soruyu sorunca hemen kağıt kalem iste, toplamayı yap göster, o zaman seni işe alır, bu işteki kerameti de kendisi sana söyler, demiş. Delikanlı, tüccarın yanına varmış. Soru yine aynı soru. Delikanlı hemen kağıdı kalemi almış, toplamayı kağıda yazmış, sonucu göstermiş. Kayserili: -İşe alındın, aradığım adam sensin demiş. Delikanlıya sebebini de hemen açıklamış: -Unutma, bir şeyi alırken de satarken de, hesaplarken de her zaman yaz! Akıl unutur, defter unutmaz
 
Zamantı köylerinden birinde bir adam muhtar seçilmiş. Muhtar seçildikten sonra, köylülere, arkadaşlarına, muhtarlığa girerken kapı vurmayı öğretmiş. Köylüler kapıyı vurduklarında muhtar: -Dıhılın! (Girin) diyormuş, köylüler içeri giriyorlarmış. Muzip bir köylü yine kapıyı vurmuş, içerideki seslenmeyi duyunca muhtarı uyarmış: -Yahu muhtarım, ne kadar kabasın, biraz kibar olsana... Dıhılın ne demek? İçerden muhtarın sesi duyulmuş: -Valla haklısın gardaş... dedikten sonra dışarıya seslenmiş: -Dıhılınız!... yani (Giriniz!)
 
--------------------------------------------------------------------------------

kayserilinin biri trende gidiyormuş.Çantasından pastırmayı çıkarmış ve yanandaki arkadaşına ikram etmiş.arkadaşı ise soğol benim basurum var demiş.kayserili onuda sonra yeriz demiş
 
Harp yılları... Kayseri’de gayrimüslimler zengin, Müslümanlar fakir... Gayrimüslim komşusu Kayseriliye büyük bir para gönderip bozmasını istiyormuş. Kayserili de bunu onur meselesi yaptığı için hemen oğlunu bir başka gayrimüslime gönderip parayı ondan bozdurup diğerine geri gönderiyormuş. Böylece kendi sıkıntısını belli etmiyormuş. Bir gün iki gayrimüslim aralarında konuşurken biri diğerine: -Vallahi şu memleketin en zengin adamı Kayserili Mehmet Ağa, ona ne zaman para göndersem hemen bozar. Diğeri de onun fikrini destekliyormuş: -Vallahi doğru, adamda para çok, ben de onun gönderdiği paraları bozmaktan usandım.
 
Zamanın birinde avukat olmadığı için dava vekilliği yapan bir Mevlüt Amca varmış. Vatandaşın hukuki sorunları için uğraşır, dertlerine deva olurmuş. Mesela, bir tarla için dava açılıyor. Vatandaşın hakkı gasp olmuş. Mevlüt Emmiye varıyor, derdini anlatıyor. Mevlüt Emmi, dinliyor meseleyi, sakalını sıvazlıyor. Diyor ki: -Üçüncü maddeden tutturursak tamamdır! Bir cinayet davası, yahut bir kavga veya kız kaçırma olayı var. Mevlüt Emmi dinliyor meseleyi, sonra aynı cevabı yine veriyor: -Üçüncü maddeden tutturursak tamam! Bu nasıl üçüncü maddeyse mübarek, her derde deva... Her olayda üçüncü madde işliyor, joker gibi al oraya koy, al bu davada kullan! Yıllar sonra artık işten elini eteğini çekiyor Mevlüt Emmi. Bir adam yanına uğruyor. -Mevlüt Emmi beni hatırladın mı? -Yooo! -Hatırlamazsın, benim dava vekilimdin sen. Şu kadar yıl hapis yattım. Mevlüt Emmi, iştahla soruyor: -Hangi maddeden hüküm giymiştin? Cevap: -Üçüncü maddeden Mevlüt Emmi, üçüncü maddeden!
 
Tokat’ın kazanları meşhur imiş. Bir Tokatlı ile Kayserili yan yana gelmişler. Tokatlı lafa bizim orada bir kazanlar yapılır diye başlamış ki ballandıra ballandıra anlatıyor. -Bizim Tokat’ta bir kazan yaparlar, Allah seni inandırsın, kazanın içine üç usta girer, birbirlerinin çekiç seslerini duyamazlar. Kayserili “hadi canım sende…” dememiş de bakın neler anlatmaya başlamış. Önce büyük bir keyifle başını sallamış ve başlamış anlatmaya: -Doğru hemşerim doğru… Bizim orada da Talasaltı denen bir yer var. Allah seni inandırsın, öyle bereketli topraklarda öyle büyük kabak yetiştirirler ki, kabağın büyüklüğünden Ali Dağı görünmez olur. Tokatlı “hık mık” diyecek olmuş, Kayserili daha devam ediyormuş: -Sonra, sizinkiler o kadar büyük kazanları ne için yapıyorlar? İşte bizim kabakları pişirebilmek için… Bu kadar büyük kabak her kazanda pişmez değil mi Tokatlı hemşehrim! Adam ne yapsın söyleyecek söz bulamamış.
 
Bir gün gayserilinin biri istanbula iş aramaya gider ve gezerken fabrikanın birinde iş ilanı görür güvenliğe gider oda müdürün yanına gönderir selamınaleyküm der ve müdürün odasına girer müdürde aleykümselam der buyur nası yardımcı olabilirim diye adama sorar adam ben iş müracatı için geldim der müdür adamın konuşmasından Kayserili olduğunu anlar ni iş yaparsın diye sorar adamda ni iş olursa yaparım yiterki iş olsun der müdür gülmeye başlar adam müdür gülünce acaba yanlış bişeymi söyledim der kendikendine müdür hemşerim sen nirelisin der adam gayseriliyim deyince müdür yine güler adamniye gülüyosunuz deyince müdür bende gayseriliyimde ondan gülüyorum adam dayanamaz sorar müdürüm sen kaç senedir burda müdürsün müdür 3 senedir niye sordun adam daha bu fabrikayı 3 senedir üstüne yürütemedinmi sen nası gayserilisin deyince müdür yürütmeye yürütecektimde fabrikanın sahibi de gayserili
 
Develi hastanesi inşaatı devam ederken, Kozan’ın Kazım olarak meşhur olan Kazım Kozan, inşaatın bekçiliğini yapıyormuş. Bir gün akşamüzeri bir taraftan içkisini içiyor, bir taraftan da saç kavurma yapıp hem karnını doyuruyor, hem de meze olarak yiyormuş. O arada hastanenin mühendisi, kontrolü gibi denetçileri gelmiş. Kazım Ağa gelenleri buyur etmiş. Saç kavurma zaten az olduğu için birer parça almışlar ve çekilmişler. Ancak yemek gelenlerin de hoşuna gitmiş: -Yahu Kazım Ağa, saç kavurma da güzel olmuş. demişler. Kazım Ağa da: -Yarın öğlene gelin size yine yapayım, demiş. Ertesi gün öğleyin aynı gurup yine inşaata gelmişler. Ancak ortada saç kavurma falan yok: -Kazım Ağa, hani sen saç kavurma yapacaktın? diye sormuşlar. Kazım Ağa gayet sakin: -Amaan, demiş. O zamanki kafa mı! Getirin rakıyı size **** keseyim.
 
Öğretmen Kayserili öğrencisine sorar: -Oğlum, 3 kere 7 kaç eder? Kayserili öğrenci cevap verir: - 30 eder hocam. Öğretmen : -Nasıl olur evladım, sen böyle bir hata yapmazdın ama... neyse...Sen otur arkadaşın gelsin. Öğrenci, yerine otururken tahtaya çıkmakta olan diğer Kayserili öğrenciye seslenir: -Sakın piyasiyi düşürme, yoksa başına geleceklere karışmam.
 
Kayseriliye sormuşlar:
- Sizin çocuklar hem ticarette, hem eğitimde başarılı oluyorlar, bunun formülü var mı? Kayserili “ var hemşehrim” demiş ve aşağıdaki tekerlemeyi söylemiş:
"Ananın ketesi Hocanın nefesi Babanın kesesi Öğrencinin hevesi."
 
Sürekli fiyatların artmasından şikayetçi olan Kozan’ın Kazım, Mehmet Yüceler Gümrük ve Tekel Bakanı olunca Kutlama telgrafı çeker: “Rakıyı eski fiyatına indir, tebrik ederim.”
 
Kozanın Kazım, ilçenin o zamanki kaymakamı ile Kızık köyüne gitmiş. Muhtarda bir telaş bir telaş. Nasıl olmasın biri belalı bir adam, diğeri Kozanın amiri. Sohbetler, bilgi alışverişleri birbirini kovalarken muhtar çekinerek Kozanın Kazım’ın kulağına eğilmiş: -Kazım Ağa köye şeref verdiniz. Bir yemek yedirmek isteriz. Acaba tavuk mu kessek horoz mu? deyince Kazım Ağa gürlerek: -Ulan oğlum biz sizin için çalışıyoruz. Siz tavuğu, horozu düşünüyorsunuz. Sizi bir türlü köylülükten kurtaramadım. Tavuğu da kes, horozu da. İsteyen tavuk yer, isteyen horozdan....
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst