Dün gece

---> Dün gece

Düşkünlüğümü yağmala!
Gözlerimdeki inancını al!
Ellerimi de bırak!
Öyle git…

Etten ve kemikten bir heykel de senin armağanın olsun aşkın sanat tarihine.
Git!
Bir destan da ben eklerim elbet sevda sahifelerine.
Zor değildir kaybedecek hiçbir şeyi olmayan için korkularını aydınlık renklere boyamak!
Senden önce de siyahtı düşlerim.
Senden önce de düş{tüm} ve kanadı gecelerim.
Yalnızlığın anadiliyim ben!

Sensizliğin lügati yok!
Sensizliğin seni yok!
Sensizliğin sesi yok!

Yine de ben bensizliğine yanıyorum.

Kusursuz bir ordunun donanımlı bir askeri gibi değil kaybede kaybede körleşmiş kılıcından başka hiçbir silahı olmayan yetim bir savaşçı misali yeniliyorum sana.
Sonra sana sonra yine sana!
Bir gün iki gün beş gün değil her gün…
Sen savaş sonrası ganimetlerini toplarken ben; yastığımdaki çukura esir veriyorum gözbebeğimdeki tebessüm güllerimi.

Yaşam alanı daralıyor umutlarımın.
Yasına açan çiçekler oksijenimi soluyor.
Yaşanmış acıların üstünden geçiyorum kim bilir kaçıncı kez.
Kara kalem bir hayata doğmuştum.
Gözlerim gözlerini göremiyorsa bundan!
Gidişinle hiçbir ilgisi yok! İnan!

Sen başlatmıştın ve gitmek ( ! ) en çokta sana yakışırdı zaten.
Meğer ben denize düşüp sana sarılmışım!
Sonra da…
sonramız yok işte.

Kazanmanın tadını bilmeyenler en güçlü yenilgilerle çıkarırlar hayatın tadını.
Çünkü onlar; kalınca da yeniktir giderse de!
Severken de yeniktir sevilirken de!
Öyleyse şimdi ben kalıyorum sen gidiyorsun ya hangimiz yenik hangimiz galibiz bu hayatta?!!!

Zılgıtı çalınmış türküler besliyorum tarihi kederlerimin zirvesinde.
“bedenine büyük gelen hüzün urbalarından arın” diyorsun giderken bir de gözlerinden başla beni unutmaya!
( iyi ama nasıl )
 
---> Dün gece

Sabaha çok var... Nasılsa ne yazsak sonu hüzne çıkar. Mutluluklarımız hüzünlerden oluşma bir darağacına asılır seher vakitlerinde. Mutluluğun göz yummasını bekliyoruz, saat acının eşiğine yürümekte. Yürünecek yollardan eksiltiyoruz adımlarımızı. Yazacak kadar soluk dolduruyoruz heybemize...
Mısrάlάr Atılır, Yenisi Eklenir /. .. .Mάtmάzel Ağlάr (!) . .. .
Nerden başlamalı ki? Hayat ortak sıfatlar eklemiş miydi isimlerin yanına? Acıdan kaç tür olurdu usta? Giden mi gitmekten şikâyetçi olurdu yoksa kalanın mıydı suç? Hanginin ayakları sürçmüştü mutluluğa? Kalana kalmak yakışıyor da, gidende gitmek niye iğreti duruyordu? Yakasına iğnelenmiş hüzünlerden bir düş arıyordu kendine. Öyle bir düş olmalıydı ki silkip atmalıydı tüm heceleri.
Aşk yıkılmalıydı karşısında,susmayan ama bir türlü de tarif bulmayan üç hece yerinden saymalıydı onun düşünde. Sevda gömülmeliydi kanlı kuyulara.
Yar her yaranın acıtanı olduğunda dile gelirdi ya,
satırlarda yar mutluluğun tezadı mıydı ki usta?

Niyetim yakmaktı acılarımı… Yangından bir kıvılcım sıçradı. Ben de tutuştum. Acıya sürgün yaşamlarım oldu benim yıllar süren. Hayattan gizlice çalıp sevinç sanrılarını, bölüşürken Yar'la... Ahhh aslında bilememişim ömrümden çaldığımı. Şimdi koşuyorum otobüslere yetişmek için. Sabıkalı yüzümü ve yorgun bakışlarımı saklayarak

"HEP GECİKEN BİRİ KENDİNE YETİŞEMEZ "
.. diyor durakta bilet satan yaşlı adam. Topla valizini ve anılarını, usulca çek git buradan. Acı her yerde acı. Geldiğin yerden geri dön kendine. Denizlerde yıka yaralarını. Asi ırmaklar kırbaçlasın tenini. Ve çaldıklarını geri ver yürüdüğün gecelere. Yar sevmek YAR'dan düşmektir. Seveceksen Yâr’i acıyı da al koynuna
Yar dikenli yolların ayrımında beklerdi demek ki.
Renk yüzü bilmemiş kara bir kalemdim oysa.
Başkalarına nasıl verebilirdim renkli mutluklar.
Ben ki derme çatma iki sözcükten ibaret biliyordum dünyamı.
Yar ne çok dil bilirmiş sensizliğim. Ne çok harf sığarmış yamalı defterime. Adından başlarmış hüznün yol tarifi. Kekeme kalırmış ardından söylediğim tüm ezgiler. Oysa şimdi sus ya da konuş ne fark eder ki? Sesinin kulağıma çarpan tınısı fersahlarca uzakmış düş limanlarımdan. Bilemedim... Yine yanılgının köşesine vurdum uslanmaz başımı. Aynı sonları karalıyorum yine.
Aynı ismin üzerine çizikler atıyorum. Geçiyorum ömür denilen uçurumdan. Ellerim ceplerimde düşersem bir daha kalkmıycam. Satır aralarına mim düşüyorum saklı dünyamdan.
Satır aram dolu. Satırlar ağlamaktı. Gel desem gelmez bir hayalin durağındayım. Azad et beni hayat, yoksa mahkûmluğum hırçınlığıyla tüm aşk dizelerini parçalayacak..Sana olan tutsaklığımdan aşıramadım, umutlu cümlelerimi.
Sesine yakın bir nota bulamadım türkülerimde...Detone olmuş bir şarkının anlamsız cümleleri kaldı dilimde.
Geri dönüyorum on adımla sınırlı duvar aralıklı yürüyüşlerime… İçimde yüzünden kalma belkilerle.

"HİÇ BİR ŞEY İÇİN GEÇ DEĞİLDİR"
...diyor yaşlı duvar... Bak kız kulesi yerli yerinde.
Ve martılar hala çok seviyorlar simit yemeyi.
Aşk barutu ıslatan yağmurdur Taksim meydanında.
Bak! Seni bekliyor İstanbul’un sevgi tepeleri…
Yanarak öğrendiğin yangınların adıyla tutuştur acılarını.
Peşinden koştuğun otobüsler bekliyor seni..(s)aklandığın duraklarda...
Seyirsiz yolların seyyahlığında atıyorum adımlarımı.
Hayat kapımın musallaya bakan yüzünü hüzünler dolduruyor.
Diline lisansızlık gömüyorum aşk, başka hiçbir şey seni sen
yapmaya yetmiyor. Kız kulesi bile anlamıyor halimden.
Susmayı marifet bilmiş yanlarımı destekliyorum her seher vakti.
Şimdi gece yarılandı. Sabaha çok değil artık.
Yine hüzünler öldüreceğiz aşk meydanlarında.
Yine musallaya dizeceğiz mahlasları.
Acıları avuçlayacağız parmaklarımızla.
Bilindik mevsimlerden yürüyeceğiz yine hazana.
Dikenli tellerde kalan harflerden tırnak arasına hece hece düş dizeceğiz.
Ve bir gün o en beğendiğimiz şiirin en anlamlı dizesinde ölümlerden ölüm beğeneceğiz...
Sarı duvarlar, gri kapılar ardında ölümlerden ölüm beğeniyorum.
İç büken acılar arşınlanıyor damarlarımda...
Zaman kuruyorum şakağıma. Sana gidiyor diye trenler.
Düşünmeden geçiyorum turnikeleri. Vurup da cümleleri alnının çatısından...
Kendimi Yusuf’un kuyularına atıyorum.
Ağzımda tuzlu bir ıslaklık yanı-yorum...
Ama incitmeden düşlerimi kuyuma atılan ipi baştan sona tırmanacağım.
Bileklerimdeki incelmeğe aldırmadan...

İÇİMDEKİ KUYUYA DÜŞ... BEN TUTARIM SENİ...
 
---> Dün gece

endimle başbaşa kalmak iyi gelmiyo bana
Bir gece mi yoktun yanımda
Ya da kaç bin yıldır?
Seni özlemek her zaman iyi değilmiş,anladım!!
Uyku çağırıyo beni,gece bitsin,sen başla
Kapıyorum gözlerimi;
Yeniden ve sadece sana açmak için
GÜN GİBİSİN!

Yokluğunda benimle birlikte bu kentte sensizliğe isyan ediyo
Sarayları,Camileri,gökdelenler i birer birer yıkılıyo
Başka bir şehir kuruluyo,
Adı İstanbul değil
Vazgeçmek mümkün değil senden!!!
CAN GİBİSİN!!

Öylesine bendesin kiölmüyosun
Ölsen bende öleceğim sanki!
Çıkarsan içimden;
Bütün kanımda seninle birlikte akıp gidecek
Öylesin;
KAN GİBİSİN!!

Bütün gidişlerden arınmış,
Uçarı sevdaları bir kenara bırakmış
Ve kendini sadece aşka adamış biriyim ben
Senin aşkına
Her şeyi yeniden tanımak,yeniden tanımlamak istiyorum
Seninle yaşamalıyım,seni yaşamalıyım
Yanımda değilsen,saatler durmalı
Sonra sen gelmelisin
Kaldığım yerden,yine aynı heyecanla devam etmeliyim yaşamaya
ZAMAN GİBİSİN!!
EN GÜZEL YANIMSIN
 
---> Dün gece

vurgun yemiş yüreğime
tüm kırılganlığı ile teğet geçen
dokunuşların var ya ;
onları özlüyorum ben !

seninle yürümeyi öğreniyordum
hayata yürümeyi
adım adım
yavaş yavaş
koşmadan...

meğer öncesinde hep koşarmışım
kaçırırmışım manzaraları...
kan-ter içinde dağa tırmanırken

meğer hep düşmektenmiş bu yaralar
meğer ne çok dikiş izi varmış yüreğimde
meğer yorulurmuşum da haberim yokmuş
sen yoluma çıkana kadar !

seninle yürümeyi öğreniyordum ben
bırak (ma) ellerimi
artık düşersem ...
dikiş tutmaz yüreğim !
 
---> Dün gece

AnLatamasa da hiçbir cümLe,
anLa sen söyLeyemedikLerimi…
Açlığım oL, susuzLuğum,
yoksuLLuğum sevdadan yana,
başımın beLası oL be can…
Yeter ki sen oL…
Mühür gibi yüreğimde,
dua gibi diLimde,hayat gibi gözLerimde,
nefes gibi dudağımda taşımazsam seni,
SON’um oL…

İzin ver hayaLLerimize varaLım bitimsiz vadeLerde..
Bırak gözü kör oLsun hasret doLu aşkımızın..
YaşayaLım avuçLarımızın pınarında,
su gibi berrak ve derin oLsun…
Üşüyen eLLerimi avuçLarının kor’unda ısıtmaLısın,
geçen günLere inat hergün daha çok
sevmeLiyim seni…
Hangi güç durdurabiLir ki beni…
 
---> Dün gece

Bitmişlik..
Tükenmişlikle..
Gözlerin arasında bir yerdeyim. ..
Ne yerdeyim. ..Ne gökte...


Yalan söylemedim hiçbir zaman...
Korkum vardı..
Titremekliydi hallerim. .
Kalbim derin bir yaranın üzerine veriyordu acı acı nefeslerini..
Amaçsız yürüyordu ayaklarım yıllardır..
Derin bir yağmura çektin beni...
Kelimelerini içtim..Sarhoş oldum..
Bir gece yarısı susuşlarına düşürmüştüm bir damla gözlerimden..
Birde...
ihanet mi? sorusuna veremediğim susuşlara..


Susarak..
susa susa..
Susadım günlerce....


...


Kapımın kilidi korkudan kapandı...
Korkuları..
Acı sızı ve özlemleri kilit yapmışım farkına varmadan kapılarıma...
Şimdi ben bile açYasak Kelime Kullandınızıyorum yüreğimin kapısını....
Ve farketmeden...
Sende bir kilit vurdun... .
Adı neydi bunun?..
Yağmurda gözyaşımı..ihanetmi..Yokluk mu..?
Bilemem..
Bilmekte istemem..
Tek hissettiğim..
Daha yolun başındayken hayatın..
Sonumu beklemem. ..


Şemsiyemi açtım..
Bilmek istedim..
Yazdım...
Yağmur yağarken..


...


Yağmur yağıyordu..Üşümüştün..
Nasıl oldu bilmiyoru m...
İçeri aldım seni..
Sessiz kaldık bir süre öylece..
Tozlu raflara Unutulmuş kitaplara dokundu ellerin..
Durmadan bakınıyordun etrafa...
Unutulmuş duygulara sebep aradın kalbimin her köşesinde..
Ve şimdi kilitli kapıları zorlar oldun..
İçimi acıtıyorsun..
Bu gece son...


Dokunma yüreğime.....
 
---> Dün gece

Her kelime yalan
her yürek vefasız
can üzgün perişan
can suskun kararsız
çek git diyor şeytan
git sessiz sedasız
ve gittiğin zaman
sanmaki ağlayip sızlarlar ardından...
 
---> Dün gece

Yazılmış tüm sözlerin şiirlerin hikayelerin ötesinden
Sana haykırmak istediklerim vardı.

Senin asla bilemediğin
hayata yenik düşmüş

çok isterdim sana her seferinde anlatmayı.
Ama öyle dolambaçlı yolların ardında saklı kalmıştı ki sevdan.

Ne sözlerim yetişti ömrüne
Ne kelimelerim varabildi gönlüne.

Bütün bu yaşanmış yalanların ardından
İçerimde ağlayan
Bedenimde kanayan
Özümde azap çeken bir sen hala var.


Her nerede ne halt ediyorsan bil
“ Gitmekle bitmiyor sevda ”
 
---> Dün gece

Hayatın oynadığı oyunların içinde, bir ebe olarak sallanma sırası bana geldiğinde, büyümüştüm ve büyü bozulmuştu.

Dahası, hava bulutluydu ve ben tanıdığım en yağmur yüklü buluttum. İnceden inceye hüzün yağıyordu yüreğimden.

Bildik tüm insanlar yabancı, hoşuma giden tüm tatlar tadını yitirmiş, tanıdık tüm sesler sessizdi. Sevdiğim tüm şarkıların sözlerini unutmuştum. Çiçekler kokmaz, renkler görülmezdi. Tebessüm ise, yırtık bir fotoğraftaki dudakların yanaklara doğru gerilmesinden ibaretti.


Belki de her şey olması gerektiği gibiydi ve yabancılaşan bendim.

Dedim ya, büyümüştüm ve büyü bozulmuştu.

En sesli harflerle lanet okumak istedim kendimden yitirilişime sebep olan anlarıma. Anlar aldırmaksızın düşünce ve duygularıma eskiyordu. Anlamsız kalacaktı bu yüzden en sesli seslerin bile dile gelmesi.

Sustum...

O sessizlikte, salıncağın zincirlerine dokunan bir el arzuladı en çok içim.

Gecenin koyu ve ürkek tonlarına rağmen, yine de hayata tutunabilirdim zincirlere uzanan elle.

Belki tüm hüzünleri savururdum bir el salıncağın zincirlerinden tutup savursa salıncağı, sallasa beni.

Öyle ya...

Ebe bendim!

Sallanma sırası bana geldiğinde tüm insanlar gitmiş, parkın lambaları bile küsmüş, bir tek karanlık bana eşlik etmişti.


Bu yüzden ben de karanlığa sahip çıkmaya karar verdim.


Ben hüzünleri [d]ağladım,
Karanlık beni [d]ağladı.

Öylece eskidim gittim...

Sabah olduğunda birileri mutlaka katılırdı anılarıma. Lakin cenazelerin ardından ağlamak da boştur, yaşarken sarılmadıktan sonra.

Ama karanlık öylesine sıkıca tuttu ki zincirlerini salıncağın;

Ben hüzünleri [d]ağladım,
Karanlık beni [d]ağladı.
 
---> Dün gece

Oysa sen, onlar gibi değildin. Anlar gibiydin…

Zaman aktı, geldikleri gibi gitmesini bilen cinslerden. İnsanlar konuştu, uzun uzun ve sık sık. Gözlerim uzun süre gittiğin noktada bakakaldı, ayak izlerine. Kaybolmayan sevgin gibiydi gözlerim, yokluğunun aksine.

Uzun zaman geçti.
Sen biteli…
Ve ansızın çekip gideli…

Uzun zaman geçti. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar dakikalar. Yavaş aktı yokluğunu düşündüğüm anlardaki cümlelerim. Ve hiçbir şey diyemeyişim. Yavaştı zamanın akışı…

Hiç kimseye benzetemediğim yanların içindi sende kalan suskunluğum. Ve en çok seni söylemekti, seni sana anlatmaktı doyasıya. Ve her iki cümle arasında hiç kimse olmayışının ifadesini anlatabilmekti her düşüm. Düşlerimi gerçekleştirdiğim kadar düştüm, giderken gözlerinin içinden…

Dakikalar içinde, çok fazla öldüm.
Her damla da tekrar tekrar öldüm…
Ve sen beni anlayan gözlerinin aksine,
Beni tane tane terk ettin kendi içinde…

Ve gittin. Ansızın bittin… Gidişinin ayak izlerinde seni izlerken, beni düşürdüğün son umudum geldi gözlerimin önüne…

Anladım. Ben senin için. Hiçbir şey değildim. Hiç kimse de değildim. Son terk eden hep bendim, ayaklar altında kalan göz yaşlarımın ıslaklığında serinleyen her bir kum tanesiydim…

Ölen bendim… Giden sen…

Oysa sen, onlar gibi değildin…
Anlar gibiydin.
 
---> Dün gece

Tüm renklerimden kovuldum,
Siyahındayım bu gece...
Ne kadar sürede silinir ismim, bilmiyorum
Son kez kafa tutacağım kendime,
Son kez ruhum çırılçıplak kalacak, belki de...
Bütün hırsımı bu şiirden çıkartacağım
Ben kanadıkça kırmızı,Sigaram yandıkça duman olacak her satır
İnadına renk olacağım, siyahını bozmak için...
Biz, yandıkça yavaş yavaş tükeneceğiz
Ve sen küllerimizde kaybolacaksın...



Gölgemi kazıyorum duvarlardan, nicedir
Ya tümüyle senin olmalı, ya hiç olmamalı paronayasındayım...
Avuçlarımı sımsıkı kapattım,
Yine de su gibi akıp gidiyorsun, tutamıyorum
Attığım her adımda kendime yaklaşmaktan,
Yeni keşfettiğim yollarda, yeni çıkmazlar bulmaktan nasıl da sıkıldım...
Sanki bütün saklambaçlar benim içime saklanmış.......


Canım yandı,
Gerçeğimi bir hayale sattım, hayal beni hiçliğe sattı...
Bakışlarıma takılan izleri, gözyaşlarım temizleyemedi...
Bir resim gördüm, birkaç gün oldu
Yılların yaşanmışları, alıp başını yaşanmamışlara gitti
İçimdeki notayı, dinlediğim hiç bir şarkıcı tam basamadı...
Ruhum detone oldu....


Upuzun bir yolun tam ortasındayım,
Ne geri dönmek geliyor içimden, ne sana...
Yerimde sayıyorum,
Kendimi beklemekten, yoruldum
Siyahı sevmiyorum,
Gel al beni buradan, "kendime" rağmen.....
 
---> Dün gece

Ve bu kentten giderken,
sağ yanımda küflü bir kılıç gibi sallanan sırla,
uzun yolculuklarda kirlenen bedenimi
ölü bulacaklar bir sabah.
Yüzüm keşfedilmemiş bir buzulda patlarken,
fonda Leonard Cohen çalacak,
bırakılan elveda öpücükler sızlatacak yanağımı,
uzun raylardan geçeceğim,
uzun aşklarda kirlenir gibi, yorgun..



Giderken bir gece yarısı bu ketten..
O metal vadinin, hırçın düdüğü, çala çala
çatlayacak, bir zaferi kaybetmenin sevincinden
ve kederinden sesindeki vakitsiz telaşın.
İki deniz arasına sıkışan sol elimin
titreyen, hastalıklı parmakları arasından
çekip aldıklarında ucuz bir fotoğrafı,
içine kar suyu kaçırılmış gibi ürpereceksin.
Sokakta bi'neyzen vurulacak bi'gece vakti
bakakalan donuk gözlerimin altındaki
hezeyan anlamı,
beklenmedik sanrıyı
blues riflerine saracaklar özenle.



O fotoğraf, o şarkı sözleri..



Bi'sabah metal soğukluğunda suyu
çarpar gibi yüzüne,
ürpereceksin!



Ben giderken bu kentten...
 
---> Dün gece

Yüzünün balık vuran kıyılarında çocuğum,
ellerinin bitip, caddelerin başladığı yerde,
alışıyorum dünyaya.
Dünya dediğin bir garip şarkı sözleri,
aşk nakaratında iki harf, duruyoruz yan yana.
Gözlerimi kapatınca Spil’in eteklerinde,
öpüştüğümüz caddelere çiçek isimleri veriyorlar.
Tandoğan’dan koşup nefes nefese,
boynuna sarılıyorum Kızılay meydanında.
Papatyalara “aslı gibidir” damgası vuruyorlar,
aşkı anlatıyorlar, doğan çocuklara,
gözlerimi kapatınca, yükseliyor Spil,
ciğerlerime dolan gökyüzü,
evsiz kuşlar uğurluyor dudaklarına.
Şarap rengini alıyorum seni öpünce,
yüzümde büyüyen kadife çiçeği,
ne meşhur silah aşk,
ne çok kurşuna diziyorsun beni..



Her gece beş altın saati yalnızlığın,
heyecan diyorum düşlerken, özlemin çürütüyor,
şaraba rengini veriyorum sen gidince,
derim dökülüyor, kalbim..
Dönmezsen ağlayamam,
ne koynuna saklandığım enstrümanlar,
ne de unuttuğun dudakların, işe yarar.
Gözlerim yok senden başka,
alnımdaki terin yanaklarıma süzülmesi gibi,
sabırla bekliyorum dönmeni.
Biletsiz bindiğim trenlerde saklandığım
bir kompartıman olarak düşlüyorum seni,
kulaklarındaki çınlama ondan,
her gece on altın dakikası yalnızlığın,
dua gibi tekrarlıyorum ismini..



Gündüzün geceye bulaştığı vakit çocuğum,
özlemin bitip, ellerinin başladığı yerde,
sataşıyorum dünyaya.
Uykusuz gözlerin görünüyor öteden,
yüzünde açmaza düşüyor zaman,
bütün çıkışlar aynı kapıya giriyor, öpünce
ayaklarıma yapışan bu kentte,
bir otobüsü daha buruşturup atıyoruz,
şarap rengine şaşıyor seni görünce...
 
---> Dün gece

Bir çağlayan akar yüreğimden gözlerime
Ağlamak istermisin bilmem
Dinlersen sana söyleyeceklerimi
Üzüntüden titreyen bedenine çare olamam

Kaçan bakışların arkasından izliyorum
Belkide bakmıyorum sana
Gidenin ardından ağıtlar yakmadım ben
Bana verdiği acıyı hissetmedim yüreğimden

Gelip giden zaman misali kaybettim seni
Gün doğuşu gibi bitti verdiğin karanlık
Yıldızlar gibi tek tek kaybolurken
Ben güneş gibi doğdum sensizliğin içinden

Ama sonunda yine geldi karanlık
Ben yine yalnız yine sensiz....
Kandıramıyorum işte kimseyi....
Hala canımsın işte bir tanemsin benim
 
---> Dün gece

aşk acısı olmayan bir şiir tarifin var mı üstad?


yüreğime yapışan bir günahı
deşip çıkarmak zamanı gelmişti çoktan
ah! ne büyük günahtı seni sevmek

gölgenin yalan sıcağından sıyrılırken
gölgemin titrek adımları
korkarım;
kapat ışıkları

gerçekleri görmeyeyim



şeytan uyma bana / sana uyduğum yerde kal - gitmeliyim



verdiğin sözden döndüğün yolda
büyürken ihanetin sancılıMısrάlάr Atılır, Yenisi Eklenir /. .. .Mάtmάzel Ağlάr (!) . .. . soğuk duvarı
bini bir para pişmanlığının

zehirli çiçeğin yalancı rengine aldanmışMısrάlάr Atılır, Yenisi Eklenir /. .. .Mάtmάzel Ağlάr (!) . .. .
aldatmışken sen
ve ben aldatılmış....

yaşadığımı ancak bir ölü anlayabilir

seni içimde ölmeliyim



avuçlarımdan taşan duaları yudum yudum iç Tanrı'm / ziyan olmasın



aklımın ucundan gelip geçen korkuların tecavüzünde duygularım
kaybetmek; düelloya yatırılmış arsız bir sokak kadını
hangi sebeple sevişse
sonuç doğuramaz biliyorum
ki bilmek ölmek gibidir
gitmek; bile bile ölmek

gözyaşlarıyla yıkanmaktan çekmiş olsa da umudum

bazen ölmek; silbaştan başlayabilmek
bırak rahat öleyim



hayatımın dağınıklığını toplamayı bıraktım
şimdilerde kırış kırış olan ruhumun buruşukluğunu ütülüyorum



iç acılarımın toplamı aşka ters bir açı
ki aşk bir (b)ölme işlemi
çok kalanlı acılarımı
kalansız mutluluklara bölüp
seni içimde ölüyorum

hiç olamadığın kadar gerçek

olduğun gibi yalan kal

aşkın vurduğu yürekte acı biter
gidiyorum..



acısı olmayan bir aşk tarifin var mı üstad?
 
---> Dün gece

--------Sadece siyahım sana----------

Gecenin zifiri karanlığından kara çalındı gözlerime,
oysa ben aydınlık bakardım senden yana,
şimdi ise gecem gündüzüm kalmadı.

Sadece siyahım sana...

Soğuk bir odayı bile ısıtırdı nefesin, ki nefesimle karıştığı an yangın çıkardı içimde.
Ellerimde birikmiş küllerden ibaretsin artık ömrümde...

Üflesem donarsın,
bıraksam uçarsın,
sen yanılgılarımın tam ortasındasın...

Yarım kalmışlık böyle bi`şey demek ki. ve ıssız, ve yârsız...
Doğrultamıyormuşsun bedeni.
Gidene yas tutmak siyah giymek değil, karanlığın ta kendisiymiş...

Yalnızlığa dair kırık dökük mısralarım dışında, dairliğim kalmadı hayata.
Tat yok, koku yok, haz yok. Bu kimsesizlik çok bana!
Yıpratırken bu sensizlik aciz yüreğimi, hâlâ gözlerinde ufak bir ışık görme niyetindeyim.

Açsaydın,
görecektin belki...
Sonsuz bekleyiş,
sonsuz acılar üretmiş
geriye kalan sadece geceymiş...

Yolun başında da geceydi buralar,sonunda da...
Boşa giden onca sabahın ardından payıma düşeni gördükçe ben, sustukça sen...
Neyse dert etme lütfen

Simsiyah bir geceydi.
simsiyah bakışların.
Yüreğimi seni yutan karanlığa bıraktım.

KayboLdum O KaranLıkta...
 
---> Dün gece

Eksik ve yarım kalmış bir hikayenin içinden bulup kendimi el yordamı haykırıyorum ertelediğim cümlelerimi. Dökülmese de yine dilimden, yer buluyorlar kendilerine derinlerimde bir yerlerde.
Kendimden sakladığım, gizlediğim her şeyi biliyorum artık. İnkar ettiğim tüm gerçekleri kabulleniyorum bir bir..
Bir bilsen..
Susmak hiç bunca yalnız olmamıştı.
Hiç bu kadar yetersiz kalmamıştı sözcükler.
Ve ben, hiç böylesine yalnız kalmamıştım kalabalığımın ortasında.
Hesabını tutmuyorum sızıların. Belki de sızlamıyor artık sızılarım eskisi kadar.
Kabusların yaraladığı karanlık gecelerim, düşlüyor düşleri.
Dilsiz, dermansız, savunmasız duruyorum olduğum yerde sadece dağ gibi, hiç taşlaşmamışçasına yüreğim.
Yadırgamıyor matemleri, mutlulukları yadsığı gibi.
Bekliyorum yalan tebessümlerin son duraklarında, kibirli gözlerini dikip üzerime önümden hızla, hırsla geçen zamana inat, atmıyorum tek bir adım bile.
İşte böylesine korkuyorum, ölesiye korkak yaşamaların kısır döngülerinde..
Nereye adım atsam, başladığım yere dönüyorum, sonsuz sevmelere.
Ve sana çıkıyor yollar her ayak sesinde.
Bilir misin?
Bu şehir hiç böyle üşümemişti, en ayaz kışlarda bile.
Sevda şarkı sözlerilarının her bir sözcüğü dokunup sızlatmamıştı her zerremi ince ince.
Ve ben, hiç böyle ıssız kalmamıştım bunca karmaşanın arasında..
Bir hayal tüm yaşantım. Belki bütün gerçeklerim bir tek senin ellerinde.
Takılıp gidenlerin ardına adımlarınca, ağırlığınca uzaklaşmışlardı oysa benden bir bir. Sevda vurulup tek kurşunla uzanmıştı boylu boyunca yere, dermanı yoktu nefes almaya.
Gelir misin?
Yavaş adımlarla gitgide uzaklaşıp küçülerek kaybolanlar gibi, karanlıkların arasından belirip bir ışık zerresi kadar, sonra aydınlatır mısın gecelerimi hiç kararmamışçasına?
Hiç bunca sen kokmamıştı denizler.
Böyle çınlamamıştı kaldırım taşları hiç bir ayak sesiyle..
Ve ben, böyle "Bensiz" kalmamıştım kendimi bildim bileli kimselerin yokluğunda
 
---> Dün gece

Gittiğin gün,
Mevsim tersine döndü..
Öksüz kaldı çiceklerim, hissedince gittiğini..
Soldu yalnızlığım, sensizliğimin kıyısında...

Olmaz ya…
Belki duyarsın diye ‘gitme’ dedim, yüreğine…
İçimde; bir sağa, bir sola savruldu çığlıklarım..

Duymadın…
Gittin...

Bir adım..
Bir adım daha..
Belki dönersin yüreğime diye,
Bakamadım ardından, sen giderken…

Dönmedin…
Gittin…

Geride bir ‘’ben ‘’ kaldı,
Seni,
Sensizliği, gittiğin günde bırakan …

Bir ‘’ben’’ kaldı,
Dönmeni gittiğin gün ki hasretiyle bekleyen…

İkiside yorgun..

Şimdi,
Yüreğine sualim…

Hangisini hak ediyorum…

Ve en önemlisi ‘’sen ‘’ hangisine değiyorsun…?
 
---> Dün gece

Ben Seni Ben Gibi Sevdim

Sevdalarda kural mıdır bilmem?
Aramızda karlı dağlar oldu önce...
Bense güneşi avucuma alıp
Dağlardaki karı erittim...
Yine de yol vermedi dağlar ama;
Seni kendime Şirin yaptım
Dağları delerek sana geldim
Ben seni Ferhat gibi sevdim...

Yol bu....
Bin bir türlü zorluk vardı önümde
Fakat yorulmadım yürümekten
Yılmadım sana gelmekten..
Ellerim çatladı kurudu dudaklarım.
Dudaklarımı değil suları ıslattım
Seni kendime Leyla yaptım
Ben seni Mecnun gibi sevdim...

Uzadıkça uzadı sana gelen yollarım.
Yaşadıkça ömür gittikçe yol bitermiş
Ömrüm bu yolda bitsin diyerek
Yol gittikçe ben gittim
Sanma ki gitmekten bittim.
Seni kendime Aslı ettim
Ben seni Kerem gibi sevdim...

Her şeye küstüm bu sevda yüzünden.
Hatta kendime bile küstüğüm oldu da
Hayata ve sana küsemedim gülüm.
Bu bendeki ne hırstı ne de cesaret.
İçimde deryaları taşıracak bir sevda
Okyanuslara sığmayacak bir arzu vardı.
Belki de sendin bu büyük Arzu
Ben seni Kamber gibi sevdim.

Farz et ki ben anamdan yeni doğmuşum
Üzerimde bir kat elbise bile yok.
Her insan çıplak doğmaz mı gülüm?
Ama ben
Çıplak fakat
Kocaman bir yürekle doğmuşum.
Belki Ferhat belki Mecnun
Belki Kerem belki Kamber kıskanacak ama;
Biliyor musun o kocaman yürekle
Ben seni BEN gibi sevdim.

....

[ Alıntı ]
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst