Dün gece

---> Dün gece

Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüregim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düsünmeden edemem
Yaktığım butun sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yedıgım yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karsısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

Ve şu saat geldigin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Olumsuzluk, seni sevmek demektir.

Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve dusun ki bir adam
Icinde butun bekleyenlerin korkusu ve umidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, Nerdesin?

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlıyacağım.
 
---> Dün gece

Zamansız gözlerini ufka dikişin var ya
Beni benden edişin
Hesap vermeden
Sormadan
Söylemeden sevişin
Buğulu gözlerinde
Bakışların beni bırakır gider ya
Sadece
Sadece sen yokken kendime gelişim
Umulmadık bir yerinde hayatın
Ciğerlerini söküp atarcasına
Kalbindekileri haykıracakmış gibi
Karşımda duruşun
Ve bir kelime bile etmeden
Çekip gidişin
Ve susuşun var ya...

Şakağıma dayanmış bir namlunun
Tetiğini çekmeyişin
Oluk oluk cana hayat veren kanı
Şahdamarda kesişin
Ve beni benden edişin
En yaşanacak vaktinde
yaşanmamışlıkların
Çekip gidişin
Ve aşktan ölürken dahi
Sevmiyorum deyişin
Ve günahsız gidişin
Beni günaha sokar ya...
 
---> Dün gece

Susuyorum Artık..

Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların sözleri. Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum...

Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok? Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden? Bilmiyorum!

Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik…

Sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor. Düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim...

Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum...
Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan…

Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…

Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini… Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan. Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan.

İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri…
 
---> Dün gece

.: Sana Seni YazıyOrum :. Güneşin başka iklimleri aydınlatmaya,başka gönülleri ısıtmaya gittiği şu saatlerde kağıdı,kalemi elime alıp,seninle dertleşmek,yalnızca sana yazmak ve yalnızca seni özlemek geliyor içimden.Sana yazmak.''Sana seni Yazmak''
Seni ve yüreğimde anlam bulan duyguları...Sana ait yüreğimin derinliklerinden kopup gelen artçı şokları anlatmak ve toprağı alnından öperken yağmur taneleri,tüm banliğimle sana yağmak istiyorum...

Bu gece dudaklarımdan dökülen her kelimede sen varsın ve yine sen varsın yarım kalan sevdamın eksik taraflarında.Bomboş ve sessiz kaldırımlarda yürürken seni haykırıyorum sensizliğin inadına! Bu sensizlik gecesinde sevdamın en ücra köşelerine seni yazıyorum.

Bu gece gene yağmur yağıyor.Yağmur yağıyor gönlümün sensizlikle yanan her yerine.Yağsın,yağsın ki saklasın sensizliğimde döktüğüm gözyaşlarımı!Ve yine saklasın sensiz geçen bomboş hayatı...

İşte seni haykırıyorum sensizliğe alışamamış yüreğime,işte seni yazıyorum!!!
Bu gece gene yağmur yağıyor.Senyoksun oysa biliyorum ve üşüyorum sensiz kaldığım saatlerde. Gözyaşlarımı efkarıma kattım bu gece. Sevdamı,umudumu ve seni kızgın bir sel gibi kalbime akıttım.

Bu gece yağmurla beraber gözyaşlarım yağıyor ve ismini yazıyor sensizliğin acısı ile kıvranan kaldırımlara.Süzülen her damlada sen vardın ve yine sen vardın gecenin en karanlık anında. o,doya doya bakamadığım gözlerin,gözlerimin içine bir kez daha değseydi ve tebessümünden bir gül açsaydı yanaklarında,yetmez miydi? Bir bakışın bir ömüre değmez miydi?
İsmini kazıdığım kaldırımlara sanki sen yağıyorsun yağmurla birlikte ve sevgin yağıyor yüreğime...Yalnız ve bomboş odamda sen varsın hala.Hala sensizliğim duruyor yanı başımda...

Bu gece gözyaşlarım yağıyor sensizliğimle birlikte kaldırımlara.Seni arıyorum,erimekteyim...Karanlık geceye inat ay gökyüzünde...

Ve gökyüzü yüreğimde.......
 
---> Dün gece

Bir şey var söyleyemiyorum
önce tatlı tatlı hayalini kuruyorum
Sonra gÜlÜp
Yırtıyorum hayallerimi.
Ne istiyorum seni
Nede senden vazgeçebiliyorum.
öyle bir duygu ki bu inan
HergÜn biraz daha yok oluyorum.

Bir şey var söyleyemiyorum
Uzanırda her seferinde ellerim
Tutmak isterken ellerini
Ellerini çekende benim.
Bir şey var diyorum
İşte
Dilim varmıyorKaRŞIMa ÇIKmAYacAKSANsöyleyemiyorum
Ve öylesine
öylesine utanıyorum.

Bir şey varKaRŞIMa ÇIKmAYacAKSANbu dafa ama söyleyemiyorum
GörÜnce heyecanlanıyorum
Sonra umursamazcasına
-Hadi sende canımKaRŞIMa ÇIKmAYacAKSANdiyorum.
Titriyor bendenimKaRŞIMa ÇIKmAYacAKSANtitriyor yÜreğim
Sanki birşeyler diyeceğim.
Korkuyorum ÜrkÜyorum
işte o an Allah'a sığınıyorum.

Biliyormusun
Birşey var söyleyemiyorum
önce tatlı tatlı hayalini kuruyorum
Ama sonra kendime hiçmi hiç
Yakıştıramıyorum.
Dediğim gibi utanıyor
Yada korkuyorum.
Ve sonra köşe bucak kaçıyorum..
Sebebi sen değil gözlerin
Gözlerin için yine
Bu gecede kahroluyorum.....
 
---> Dün gece

Bu gece yanımda olabilmeliydin
Gölgeni seyredebilmeliydim holde gezinen
Mutfaktan bir şeyler aramalıydın ve
Kırılmadıydı bir bardak mermerde, en kıymetlisinden
-Canın sağ olsun, seslenebilmeliydim, - boş ver aldırma
Yüreğinin atışını duyabilmeliydim bu gece, dalga dalga
Şekerini karıştıran bir kaşığın bardak sesine karışmalıydı sesin
–Sen de ister misin?
Bu gece yanımda olabilmeliydin
Demleyebilmeliydik zamanı seninle
Demlenebilmeliydik

Korumasızdır yavruları kumruların / biraz saf, uçmaya hevesli
Taşıyamaz kanatları oysa acemi uçuşları

En uslu dokunuşlarım gezinebilmeliydi saçlarında / düşmeden önce
Çenenden tutup yüzünü bana doğru kaldırabilmeliydim
Körkuyu gözlerinde dibe vurabilmeliydim özlediğim
Kozasında büyümeliydi mavi şafak renginde ipekten bir sevgi
Ayrılık nedir bilmemeliydi ve öğrenmemeliydi
Ölüme bir türlü sonsuzluk dendiğini

İbadetine diz çökmüş bir bekleyişin dualarında
Kokun dokunuyor önce bam teline sızımın / pan flüt eşliğinde
Arka fonda gözü kan çanağı yarasa geceler bekçim
Resimlerinde flu bir bulut / kir beyazı, pamuk duman
Çalmayın mavimi diyorum gözlerimin mayasından
Acıtıyor dudaklarımı filtresinden yanan ateş
Bu kaçıncı bilmem
Bu kaçıncı sigaram

Bu gece yanımda olabilmeliydin, çırılçıplak soyunup geçmişinden
Harman yeri savrulmuş duygularıma yenik düşmüşlüğümde
Küfürlerin binini bir paraya savurduğum bu yazgıya
Öpebilmeliydin dudaklarımdan
- Sus..!
Bu gece yanımda olabilmeliydin
 
---> Dün gece

Ne zaman seni düşünsem
Bir temmuz akşamı kucaklar kışımı
Gözlerimde ki sarkıtlara dokunur güneş gülüşün
Erir gider üşüyen yanım.

Ne zaman seni görmek istesem yakınımda
Samanyolu şal olur, düşer omuzlarıma
Yanık yıldızların külleri düşer denize
Karanlıkla oynaşır derin sular
Yosunlar dolanır bakışlarına
Kördüğüm olur kirpiklerim

Ne zaman seni yaşamak istesem
Bırakırım kendimi durgun suya
Huzur verir tenimi öpüşü, mavi kollarında
Yutkunur hasretim.

Ne zaman sesimi duyurmak istesem
Bir türkü yakarım tozlu plaklarda
Sarı hüzünlerimi sardığım hazan yaprakları hışırdar
Bir köpeğin ulumasına karışır kuduz tekbaşımalık
Karakalemim şarkısını söyler sevda şiirimin
Hayat ve ölüm susar...... KaRŞIMa ÇIKmAYacAKSAN
 
---> Dün gece

Uykunda ağlıyorsun...
Uykunda öpüyorum seni... Korkmadan ağlıyorum
seninle...
Senin için bir şey yapamayışıma, seni bu dünyada
yapayalnız, kimsesiz bırakışıma ağlıyorum...
Senin için gerçeklik yok, bu hayat, bu hayatın
kuralları yok... Kendine nasıl derinden ve katıksız
inanıyorsan, bu hayata, bu insanlara da öyle
inanıyorsun... Bunu sana ben anlatamam. Bak bu sensin,
bak bu da hayat, bu da kuralları; bak, insanlar seni
aslında nasıl görüyor, yok bu hayatta duygularının
karşılığı, diyemem. Seni sevginden uyandıramam...
Yıllar önce senin olduğun yerdeydim ben de. Tam orta
yerde. Benim de saçlarım sevecen bir kardeşlik
kokardı.
Herkese koşarken açıkta kalırdı öldürülmeye en açık,
en savunmasız yanlarım. Nereme bıçak saplanırdı
bilmezdim, ama hep yersiz kanayan o zavallı saçlarıma
dostluklara gölge düşürüyor, diye kızardım...Umudu
ürkütüyor diye yaralarıma kızardım... Ben en çok beni
yaralayanlara koşar; bir suç, bir yanılgı varsa,
çoğunu omuzlamak için kendimden vazgeçerdim...
Sırf sevgiler bitmesin, sırf hayatın sevinci
gölgelenmesin, dostlukların son günü gelmesin diye
üstüme alırdım bütün günahları, bütün yanılgıları,
geçmiş ve gelecek bütün kötülükleri... Sevginin
umutları sürsün diye, göze alırdım kalbime akıtılacak
zehirleri... Göze alırdım eksik yaşanmış bütün
sevgilerin tanığı ve sürgünü olmayı...
Sonra baktım kimsesiz ve tesellisiz ölüyorum... Gördüm
kendimi nasılsa. Gördüm anısız ve habersiz öldüğümü...
Son kez baktım etrafıma, bir yakın, bir içten ses, bir
kardeş kokusu aradım kendime. Bağlanmak istedikçe
öylesine kopmuştum ki insanlardan, öylesine çok
sevmiş, öylesine çok inanmıştım ki, nasıl oldu
bilmiyorum, içimden bir kötülük, bir acımasızlık;
içimden zavallı bir intikam duygusu çıkartıp, o yaralı
kendimi, beni ben yapan o kimsesiz sevgimi o boşluktan
çekip aldım... Aldım onu ve korumaya başladım.. O
yaralı, o parçalanmış, o kimsesiz sevgimi, kötülükle,
acımasızlıkla, hırsla, kıskançlıkla korumaya
başladım... O da yetmedi, yazmaya başladım sevgili.
Yazmaya... Ne hissedersem, ne hissedeceksem, hayatımda
ne varsa, her şeyi yazmaya başladım...
Yazmak, acılardan, aşklardan, yitirişlerden, itilip
kakılmalardan kurtulmanın en geçerli yolu oldu benim
için...
Kimse elimden söküp almasın diye o yaralı, o kimsesiz
sevgimi ve bir daha o karanlık boşluğa düşmemek için
yazmaya başladım...
Yıllar sonra şimdi sen o boşluktasın. O yaralı, o
kimsesiz sevginle bir zamanlar benim olduğum yerdesin.
Saçlarındaki kan kokusunu buradan duyabiliyorum. Bu
kokuyu iyi bilirim. Çünkü yıllarca, sevginin peşinden
koşulsuzca koştuğum o yıllar boyunca hep kendi kanımı,
hep bu kokuyu koklamak zorunda kalmıştım...
Arzuladığım ne varsa her şey karşılıksız kaldı bu
hayatta. Saçlarımdaki kan kokusu şimdi içimde sahipsiz
bir nefrete dönüştü...
Kin öyle bir şeydir ki sevgili, her şeyi; yaşanmış ve
yaşanan bütün sevgileri, gerçek adına ne varsa her
şeyi çamurunda gizler.. Gün gelir, artık hiçbir şey
anlaşılmaz olur. Haklılar haksızlara, kurbanlar
cellatlara, sevgiler nefretlere karışır... Ve bir
bakarsın, sen de bu acımasız hayatın hakemliğini kabul
etmişsin. O kanlı nehrin kenarına gider ve günlerce,
hatta yıllarca oradan düşmanının cesedinin geçmesini
beklersin... Bu bekleyişin sonu yoktur. Çünkü
düşmanlarının sonu yoktur... Biri biter, diğeri gelir
ardından. Ve sen düşmanlarınla uğraşmaktan bezgin ve
kimsesiz sevginle uğraşmaya dayanamaz, öylece
kalırsın...
Yalnızlığınla birlikte düşersiniz boşluğa. O çok
korktuğun boşluğa... Öyle kirletirsin ki yalnızlığını,
o kirlettiğin yalnızlığını sevsinler diye, dünyanın en
samimiyetsiz insanlarına, kardeşim, diye sarılırsın...
Biliyor musun, sen benim o çok eski halimsin... Sana
bakıyorum yazılarımı yazdığım bu soğuk, bu uzak
odadan. Bana umutsuzca sevdalanmanı seyrediyorum.
Bende hiç umut yokken, beni vazgeçilmezin yapmanı
seyrediyorum... Seni seyrediyorum sevgili, seni...
Saçlarındaki kan kokusunu içime çekiyorum. Yıllar
önceki kendi kokumu içime çekiyorum... Hayır,
acımıyorum sana, sendeki kendimi özlüyorum en çok.
Sendeki o çocuk cesaretini, o çıplak sevgiyi
özlüyorum. Sendeki o kanayan, o kimsesiz, ama saf, o
tepeden tırnağa sevgiye inanan kendimi özlüyorum...
Bedelsiz, acıtmayan, hesap sormayan ve çok savunmasız
bir güzelliğin vardı senin... Duygusuzlara göre çok
kolaydın. Kurbanın o doyumsuz şehveti vardı sende. En
kırgın, en yaralı insanları bile bir cellat yapardı o
saf, o gerçeküstü sevgin...
Seyrederdim seni o uzak odamda, bir şey yapamadan
seyrederdim seni yazarken...
Buruk bir sevinçle izlerdim cellatlarınla sevişirken
aldığın hazzı. Nasıl da kıskanırlardı seni,
kendilerine duyduğun sevgiyi bile kıskanırlardı...
Seninle sevişirken aldığın o inanılmaz hazzı
kıskandıkları gibi... Sen o çıplak, o bedelsiz
sevginle bütün dengelerini bozardın onların. Aldığın o
hazla kendilerine duydukları o bütün sahte güvenlerini
derinden sarsardın... Senin bu sınırsız hazzı, bu
çıplak sevgiyi, bu derin ve çılgın bağlanışı onca
yitirişler, onca göze alışların sonucunda kazandığını
anlamazlıktan gelirlerdi... Ne kadar zevk alsalar da
bu kimsesiz sevginden, her yakınlığa hazır oluşundan,
çabucak bağışlamandan, yine de seni kendilerine
benzetmek, dahası yorulmanı, güce ve gerçeğe teslim
olmanı, onları bütün o kayboluşlarında,
tükenişlerinde, yani her durumda, her şekilde
kabullenmeni isterlerdi...
Onları her halleriyle kabul ettiğinde ise senden
korkmaya başlarlardı... Çünkü öylesine korunaklı,
öylesine derinlerde saklıydı ki sevgileri, seni
anlaşılmaz, tuhaf, hatta bulaşıcı bir hastalığa
yakalanmış, tehlikeli biri gibi görmeye başlarlardı...
O çıplak, o sahipsiz sevgin yıllar önce terk ettikleri
kalplerini, düşlerini, inançlarını hatırlatırdı
onlara. Çekiciliğine kapılıp yanına geldikleri anda ve
seni anlar anlamaz ölümcül bir ürküntüye kapılmaları
bu yüzdendi...
Çünkü bugünün insanı kimden korkuyorsa, kim ona yok
ettiği kendisini hatırlatıyorsa onu öldürmek ister
sevgili.
Safı, çıplağı, koşulsuz seveni, kendisine yitirdiği
insanlığını hatırlatanı öldürmek ister...
Kabul et artık, kimi sevsen, kimin özgürlüğünü istesen
ölümünü istemedi mi senden. İstemedi mi... Kabul et
artık...
Ben onlardan hiç olmadım. Ben gözümü senden hiç
ayırmadım. Çünkü sen benim saf çocukluğumdun. Sen
benim o yaralı, o kimsesiz gençliğimdin...
Hayatı bitirdiğim yerde sen yeniden başlıyorsun..
Dokunurken içimi acıtan başında benim kanım var...
Anla artık, seni değil, en çok kendimi yalnız
bırakıyorum o rutubetli evde... Senin o affedemediğin
kalbinde yatıyor benim tek ve gerçek sevgim...
Tek umudum senin bu savunmasız halin. Senin bu
kimsesizliğin... Uyumsuzluğun. Tek çıkışım senin bu
deli, bu çıplak sevdan...
Kötülüklerin yok muydu, yok muydu hırsların... Vardı
elbet. Ama öylesine acemiydi ki hırsların;
kötülüklerin bu hayat karşısında öylesine çaresiz ve
öylesine masum kalırdı ki, sonunda yine sana dokunurdu
zararı; karşındakileri değil seni engellerdi o
kimsesiz öfken... Kötülüklerinin zararı sonunda sana
dokunmasaydı, yenseydin karşına çıkanları, yenseydin
kalbini, hayat senin için hiçbir zaman böyle
olmayacaktı... O kutsal, o hiç sönmeyen ışık nereye
gitsen ardından gelmeyecekti... O sevinçli ıstırap
kalbini hiçbir zaman böylesine içtenlikle
ısıtmayacaktı.
Bu şehri ebediyen terk edip giderken, bana söylediğin
o son sözde saklı olmayacaktı hayatımızın gerçeği:
'Hayatın kuralları derdin hep, biliyor musun, bu
hayatta hiçbir şeyi başaramadım ben...
 
---> Dün gece

ENGELLENMİŞ KAÇAK

Kırıldığın zaman,
çitin ötesindeki insanları düşün,
acıları içini ısıtsın, doğrulansın yüzün,
gözlerine çekimser bir mevsim süsü ver
korkma, kimsenin gözükmez içi...

Hem bak nasıl da harcanıyor dünya
aileler...sevgililer...bütün ülke.
Üstelik kadının yüzü paramparça
kadın kalpten ölecek,
o kadına sakın nüfuz etme...

Boğ odana deniz menevişleri getiren kızı
vehimlerinden yaptığın sevginle,
ufacık sahnelerde büyük öfkeler tasarla,
antika bir çerçeve uydur
büyük insanlık derdine...
Nasılsa çitin ötesi insan dolu,
sen gövdeni düşün yalnızca
göğsünün en ince yerinde...

Hem bak nasıl da harcanıyor dünya
aileler...sevgililer...bütün ülke
üstelik kadının yüzü paramparça,
kadın kalpten ölecek,
o kadına nüfuz etme...

Kış basladı...başlayacak,
artık hesaplar açık veriyor,
bir isim bulmalısın kendine
engellenmiş kaçak... engellenmiş kaçak...
 
---> Dün gece

Yıllardır seni bana unutturmayan bir his var içimde O his Aşk mı Yoksa başka bir şeymi inan bilmiyorum..
Bildiğim tek şey hala seni sevdiğim ve seni bir türlü unutamadığım..
Ben seni hem seviyorum hemde bir o kadar da nefret ediyorum..
Bendeki Aşkını nefrete boğdum..
Seni ise Kalbme gömdüm.

Hani Sen benim herşeyimdin...Hani sen benim Tek Sevdiğimdin...şimdi ne oldu ?
Şimdi mutlumusun bensiz..
Zaten Dilerim hep mutlu olursun.. Eğer ben mutlu edemediysem seni.. Bir başkasının kollarında mutlu olasın..
Beni düşünme sen.. mutlu olup olmamam seni ilgilendirmiyor..

Kadere yenik düştüm.. Seni unutup Gideceğim bir gün.. Sevgin de aşkında senin olsun ben bu çileli dünyamda mutlu olmaya çalışıyorum..

Gözlerin aklımda kaldı
Hayalin ise hiç gitmiyor
Sevgini ise kalbime Gömdüm
Ben deki seni ise... Yaktım..
 
---> Dün gece

O gün…
Günlerden Perşembe…
Buz tutarken elime kar düşüyor önce…
Titriyorum.
Gözlerin değiyor yüreğimin haresine ; korkuyorum.
Aylardan temmuz…
Kar yağıyor düşlerime.. çıra kar etmiyor üşüyen sözlerime…
Mevsimlerden -huzura hasret kalmış- bir sonbahar..
Gözlerimden incilerimi bir bir döküyor güz..
Sözlerden ‘Hoşçakal.’
Hiç gelmeden gitmeyi öğreten üç hece…
Nasıl hoş kalınır aklım almıyor.
Tezatlıklar hiç pes etmeden nişan alıyor fikrimi…

şarkılardan sana yakılmış bir ağıt...
her yanık sesli sevdalı burukluğun şerefine söylüyor bu defa...
Şehirlerden İstanbul..
Nasır tutmuş yüreğiyle sarıyor etrafımı..
Bildiğim adreslerde kayboluyorum.

Senden geriye yenik bir ceset kalıyor benden sonrasına…
Kendi ölümü kendim taşıyorum..
Sol yanıma ağır geliyor yüküm…kaldıramıyorum…
ben eğer sana kurulmuş bir saatsem
Başına buyruk zamanlara emanet ediyorum kendimi ..
artık senin için bir saniye daha geçmiyorum(!)
ve bir kere de sen benden duy ;
'Gidiyorum. '




bir kendim...
bir ben..
gidiyorum...
 
---> Dün gece

Bardağımdaki suyun tek içimlik canı vardı
Elimdeki sigaranın da öyle
Oturduğum sandalye tek oturumluktu
Raftaki kitap tek okumluk
Ayna bir bakımlıktı
Saat bir anlık...
Güneş bir doğumluktu bugün
Ufuk bir dalımlık.
Çağırsam gelmesen şimdi adının bir seslenmelikti canı
Ansızın gitmeye kalksan gidişin tek adımlık... (uzaklaşamazdı)

Hatıralarım tek anımlık tebessümlerim tek ağızlıksa gözyaşlarım bir akımlıktı
Darbukam tek ritimlik
yüzüm tek mimiklikti
Odamın duvarlarının tek nemlenmelik canı vardı
Kaldırımlarsa tek yürümelikti.
Yağmurlu havanın tek kuytuluktu canı
Yağmur damlalarınınsa tenime tek dokunumluk... (ıslatamazdı)

Her şey tek kullanımlıktı bugün.
Tüm bunların değerini bilmeye kalksam şimdi değer tek biçimlikti...
Kalbim tek sevimlikti bugün
Canım tek soluk alımlık...
Aldım
Öldü(m)
 
---> Dün gece

İkiye üç kala...
Penceremin kuytusunda demliyorum geceyi sabaha...
Bakışlarım yanıp sönüyor bir sokak lambasında...
Apansızca bir nefes akıyor genzime doğru...
Nedensiz bir iç çekiş yırtılıyor ortasından...
Bir gölge düşüyor cama...
Ruhunu teslim eden firari bir buğu...
Son nefesi kapaklanıyor gözlerimin tenine :


*...Deli kızım uyan,söylenenler yalan...
Deli kızım uyan,bir tek sensin duyan...*
 
---> Dün gece

Katlanamıyorsun diyorum sana ..
Duymuyor musun ?
Duyma …
Habersiz hataların tokat gibi vursun yüzüne kendine gelirsin /sanırım / umarım !



“ Sağın, solun, önün, arkan gafil ...
Bu sahibinin sesi .. “
 
---> Dün gece

Rengim
Gece ve gündüz gibiydiniz
Bense tan yeri aranızda
Siz yakınlaşamazken
Ben ikinize birden sahiptim aslında
İkinizin bir parçasıydı benim sahip olduğum
Ama hiçbir zaman hükmedemeyecektim bütün varlığınıza
En güzel anlarınız
En karanlığınız ve en aydınlığınız
Uzaktı bana
Sönüklüğün kontrastıydım ben
Ve ben adı hiç geçmeyendim
Çünkü insanlar siyah ve beyazı severler aslında
Grilerse sadece benim gibilerin rengidir
 
---> Dün gece

/...kaldırım taşlarına sıkıştı zaman çelme takıp canımı yakacak.../

Sabrım hiç olmadı ki benim
Şimdi bir yanık kokusu eşliğinde sabır çekiyorum içime
Duman sarıyor şehirlerimi....
Yangınlarda paramparça ediyor rüzgarın
Kül olur mu sana (senden) sakladıklarım... ?
 
---> Dün gece

/...içimde açtığın yaralar çırılçıplak utanmıyorum bak gözlerime.../


Hadi kaldır sırt üstü düşen yalnızlığımı yerden …
Bir masaldan peydahlanmış umudumu yatır dizlerinde..
Avuç içimdeki çizgilerden sana çıkan bir masal yolu daha aç
Dokun gözlerimin titreyen ince çizgilerine!

Yol al kalp atışlarıma doğru.
 
---> Dün gece

Karanlık Geceler Başlıyor Yüreğimde
Hiçbir Farkı Yok Diğer Gecelerden…
“Bu Son Gece” Kelimeleri Dökülüyor Dilimden.
Yarın Görmeyeceğiz Sabahı Diyor
Ve Bir Sevinç Dalgası Yayılıyor Sanki Bedenimden
En Olmadık Yerde Bitiyor Kağıt Kırılıyor Kalem Ve Soğuyup Kuruyor Mürekkep.



Sonra Soluk Bir Ten Ve Kızarmış Gözlerle Ayna Karşısında Bakıyor Kendine
Dilden Dökülen Cümlelerim Kalıyor Geriye
“Sus Lan Yeter İki Dakika Huzur Ver”
 
---> Dün gece

Bir ana daha katlanamıyorum..
Rahatça nasıl yaslanayım çarmıha gerilmişken..
Bir şeye inanmak istiyorum!
Uzağa sürülmüş gibi hissediyorum..
Bir şeye inanmalıyım..
Ölmeden önce..
 
---> Dün gece

Şimdi kalkıyorum hayatın tam ortasından sana doğru
Sendelesemde bazen bir küçük çocuk var içimde düştüğünde kaldırılmayı beklemeyen.
Ve yeni bir umut doğuyor içimden kuzey rüzgarlarının okşayıp geçtiği.
Rotam ''s e n'' pusulam ''mu c i z e m''..
Büyük bir şehrin yıkıntıları arasından sesleniyorum sana.
Gücün varsa gel..
Döndür hatalarımdan ve içimdeki çocukla tanış.
Ben bir mucizeyim umudun ışığında ve burda tamda içimde hala tamamlanmayan yap-bozlar var..
Gücün varsa mucizeyim sana..
Gücün yoksa gözlerime öyle derin bakma..
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst