Dün gece

---> Dün gece

Sensizliğin en ücra köşelerindeyim bu aralar


sahtekar şafakların kış güneşlerini izliyorum ufuklardan göz alaşımsızgünlerimin zifri karanlıklarını adım adım sek sek oynayarak bitirmeye çalışıp gün batımın en kızılından süzülen soğuk pırıltıları toplayıpta geceya hazırlık yapıyorum


nedenmi?


gecelerimin şeytanları azaptada ondan...
 
---> Dün gece

incinecek hal kalmadı bende,
sana sadece bir tavsiye;

vedalar soğuk olur, sıkı giyin!

üşüyorum..
 
---> Dün gece

acı işte.
hangi hecesinden tutarsan tut bu böyle.
ne sancım diner, ne ağrım.
sattım 3 kuruşa gülüşlerimi...

bak gamze gamze dolmuyor yüzüm.
bak acı!
bak yaş!
bak soğuk!
 
---> Dün gece

gittin...
yüklemin öznesi mühim değil aslında.
gidildi.
onarılmaz yaralarımız var artık.
susuz tokluk arıyoruz belki de.
yazık oldu mu?
bilmem...
olur mu?

sadece üşüdüğümü hissediyorum...

vedalar soğuk olurmuş, ben yolculuklara senle çıkmaya alışkındım oysa..
 
---> Dün gece

SessizLiğim yankıLandı suskunLığumun cümbüşünde..


''Son Kez...'' diye diye içime çektim Kanıma karıştı yokLuğun...
-'Zamana bırakma' demiştim.. Dinmez sancım!


iLerLemeyi unutmuş bir yeLkovanın yaşLanmış bir saatin koynunda sessizLiğimi dinLedi zaman..
Vakit kan ağLadı..


GeLmedin.
 
---> Dün gece

Giderken onLarıda aLsaydın ya..
Sahi! Kokunu neden bıraktın..??


Susuyorum bundan sonra..
[COLOR=[URL=http://www.duslerforum.org/usertag.php?do=list&action=hash&hash=708090%5DAMA]#708090]AMA[/URL][/COLOR]

Bakma sustuğuma! Sana susadığımdan susuyorum..

AkıtmaLıyım artık diyebırakıyorum biriktirdiğim gözyaşLarımı..

[COLOR=[URL=http://www.duslerforum.org/usertag.php?do=list&action=hash&hash=708090%5DAMA]#708090]AMA[/URL][/COLOR]

Bakma ağLadığıma! Ruhumun derinLikLerinde güLüşLerim yüreğimi kırbaçLıyor..

Son haykırışım bu sana!

Çıkmaz sokakLarda kendimi aramaktan..
öLümü kovaLamaktan yoruLdum..
 
---> Dün gece

Küf Kokuyor Caddeler Virajlarında Boğuluyorum
Ağıtlar Kendi Kendini Yakıyor !
Kırılıp Dökülüyorum Yavaş Yavaş
Topla
/ma !
 
---> Dün gece

Hüzün kokan bir sabah yaşıyorum içimde...
Kırgın bir yerler var...
Kırık dökük birşeyler var kalbime batan...
Herşeyi bırakıp ardımda ardıma bakmadan uzak buralara çok uzak biryere gitmek istiyorum...
Neresi olduğu farketmez bile...
Ait olduğum yerde değilmişim gibi hissediyorum dün akşamdan beri...
Nereye aidim ben? Kime aidim? Yerim neresi?
Neden bütün kötü şeyleri tek tek ben atlatmak zorundayım...
Bütün hastalıklar neden beni buluyor..
Bir insanın sabrı bu kadar denenirmi???
Üşüyorum...
Kemiklerimin titreyişi bütün bedenimi çökertiyor...
Gitmek istiyorum öyle uzaklara ki bu bir kaçış olmasın bir yokoluş olsun!!!
İnanın bana gücümü toparlamaya çalıştıkça biraz daha eğiliyorum...
Neden bilmiyorum ama yaşamaktan korkmaya başladım...
Kabahatlisi benim belki mahfettiğim hayatımın..
Geri dönüşsüz durumların...
Daha çok daha çok biraz daha çok...
Sürekli artan bir sancı bir hata...
Kalbimden başlayan sancı soluk borumdan aşağılara doğru inen tıkanmışlık içimde biyerlere kopmaya hazır kütlelelerle şuan şimdi ölüme biraz daha yakın...
Bu yaşta beni bu kadar acıtan şey içimde patlamaya hazır duran bomba benim eserim...
Sıkıntılar üzüntüler duygusallık...
İnce ince takmak herşeyi kafaya..
Hayır istemiyorum...Hiç birşey istemiyorum artık...Yeni birşeyler yaşamaktan onlarıda yüklenmekten ben çok yoruldum..Bıktım...
Nerde kaldı verilen sözler...Canım dostlarım..Neredeler şimdi???
Yoklar...
Herşeyi önce ben mahfettim..Cezasını çekmeliyim...
Yada yeniden acıları göze alarak atılmalıyım hayata...
Şimdi biraz düşünme vakti...Uzun uykularda fikirleri oturtma vakti..
Ya bir sabah tamamen pes etmiş olarak kalkamam yada savaş için süngüleri tekrar kuşanırım...!!!
Yapmayı istediğim yalnızca sıcacık bir dost omzunda uzun hıçkırıklara boğulmak...
O bile yok..Neden yok..Neden olmuyor bilmiyorum...
Hızır acillikten istifa ettim...
Yardım etmekten kendimi çektim..
Artık yaralarımla baş başayım...
Tüm gücümle iyi etmeye çalışmak için biraz daha düşünmek..
Herşeyi yeniden süzmek tartmak....
Yapmak istemiyorum ama mecburen yapıyorum...
Beni yoran bu...!!!
Yarın ne olurum bilemem.
.Bildiğim bir daha eskisi gibi olamayacağım...
Çocuk kalbim beni bırakıp çok uzaklara kaçtı...!!!
 
---> Dün gece

Kimsesizdi ruhum ki;
kimselerdi ! kimsesizler hilesizdi !
tüm görüntüler
ve
her seferde gerçegin bir payını buldum !
 
---> Dün gece

Artık kalem avare kağıdın üstünde kağıt kaleme soğuk kalem kağıda
ve bende bu savaşın tam orta yerindecan çekişiyorum kimin umurunda…
dipteyim ve artık suya yazıyorum..
Bulanıklığında bölüyorum hayatı
’’Ve o an gelir…. paldır küldür yıkılır tüm bulutlar’’ göz uçlarımda
ve uzaktan o çok sevdigim şarkı gelir konar dilimin ucuna; odam kireç tutmuyor.. odam ellerimden de tutmuyor düşlerimden de..
klasik bir film şeridi eskiliginde kalıyorum yaşamın
 
---> Dün gece

Hani ağlamak anadiliydi ya tüm dillerde ayrılığın…
Gözlerimden kan süzüldü Gece’ye.
Siyahı delip geçen gözbebeklerim kan deryası.
Kızıldeniz utanacak h-içimdeki denizden…

“Yaradan” için “Yar” sevmeyi öğrettim de sana
“Yaradan" için “Yar”dan geçmeyi öğretememişim kendime…
boylu boyunca yatıyor yüreğim yarda…

Bileği kesik kalemim can döküyor şimdi kağıda.
H-içimi dökmek istemiştim oysa...

infazlar sabaha karşı yapılır ya birazdan bitecek GeCe… az kaldı beni infazlayacağım şafakta.
Hani yüzbinlerce yıldız sönmeden sökmez ya şafaklar son dileğim GeCeden…
 
---> Dün gece

az önce saatim durdu
artık gelmenin ya da gelmemenin
bi anlamı kalmadı
üfledim ve söndü zaman

ben gittim
peşim sıra çalınmış saatler ve çalmayan telefonlar
ben gittim
ardımda ne yeni ne eski bi yaşam

sen kaçtın
asal bir sayıydın belki de ama kendine bile bölünemiyordun
öyle kendine öyle bencil
sen kaçtın
sabah hiç olmadı
umudum yarı çıplak, düşlerim gebe
sabrıma hırs bıraktın
beni yanlız bıraktın

sanırım sen hiç yoktun
senin konuşan sözcüklerin yoktu
ve sen değildin düşman domates kabuklarına
mumları yakan sen değildin söndürüp güneşi
elimden tutan ve öpen dudaklarımdan sen değildin
kucağında uyuduğum sen değildin
vücudunun heryanını ellerimle gözlerimle öptüğüm
ve yüzünü yeniden yaratışını seyretttiğim sen değildin
sanırım sen hiç yoktun

bugün gelmediysen
ben durdurmuşken dünyayı bu zamansız intihar nöbetinde
evet gelmediysen bugün
ölmüş olmalısın
yada kendi girdabına düşmüş olmalısın
düşlerimi önce kurup sonra hiçe sayacak kadar zalim olmalısın

utanmasam
kendimden/aynalardan ve yazdığım sevgi sözlerinden
seni öpen dudaklarımdan ve tenini tadan tenimden
ağlardım
çocuğunu kaybetmiş anneler gibi
ve asla anneleri olmamış çocuklar gibi
ağlardım
 
---> Dün gece

Sözcüklerim kifayetsiz kalır seni anlatırken.
Hangi güzel sözü söylesem diye çırpınır dururum.
Nafile.
Ne senin bendeki yerinideğerini anlatabilecek bir söz var..
Ne de seni anlatabilme yeteneği.
Sana gelince bütün sözler değerini yitiriyor.
Ben beni kaybediyorum.
Arıyorum . .. . soruyorum ve sonunda
Beni Sen'de buluyorum
 
---> Dün gece

"Doldur gözlerine kız cocuğu hayallerini..
Yürü bana doğru harf harf..
Yürü bana doğru Dua Dua..
Bir de gelirken bana
Bİr avuç maviyi çok görme sakın.. "
 
---> Dün gece

EĞER


O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belirli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!


CAN YÜCEL
 
---> Dün gece

Aşk Uydurduğumuz En Güzel Yalan!


Bir gün içimden gittin anladım. Nereye gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin hangi havayı soluduğun hangi şehrin hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmiştin... İçimde ne varsa bana ait seninle gitmişti.

Renklerim ruhumdaki yaz güneşim gitmişti.


“Bana kalan
Beni kalansız bölen bu şehir.
Ah! bu şehir yalan şehir”


demek isterdim; ama yalan olan sendin. Benim yarattığım inanmak için yıllarımı harcadığım kocaman bir yalandın sen. Gerçek olduğunu gördüm. Sen gittin...

Aslında içimden giden sevgili değildi. Ben sadece yalanıma inanmıştım. O gerçekti... Aşk bitmişti. Düşünüyorum da acaba aşk ruhumuzun derinliklerinde yaratılan koca bir yalan mı? Şiirde müzikte ya da sözde nerede aşk varsa orada bir de yalan yok mu? Aşk ve yalan güzel ile çirkin iyi ile kötü gibi birbirini besleyen değiştiren ve dönüştüren; biri olmadan diğeri varolamayan ya da anlamsız kalan evrimin temel dinamiklerinden ikisi olabilir mi? Ya da aşk yalana sesdeş mi? “Seni seviyorum” derken aslında içimizde yarattığımız en güzel yalana övgüler mi düzüyor kendimize olan hayranlığımızı mı dile getiriyoruz?

“Bir gün içimden gittin anladım.”


Aşk uydurduğumuz en güzel yalan! Ve aşk yalan varsa aşktı.


İnsanın doğasında var. Doğrular ne kadar da az cezbeder bizi. Yasaklı ya da yanlış ne varsa yaptıklarımız hanesine yazmak isteriz. Durduralamaz bir dürtüdür bu. Yalanı bazen istem dışı kullanırız. Söyleyen biz değilizdir ama söyleten ta kendimizdir.

İçimizdeki yasaklı kimliktir O:


Mülkiyet duygusu ve egosu olağanüstü gelişmiş; ihtiraslı doyumsuz ve aşka her zaman hazır. Pembedir mavidir ve daha çok kırmızı. Cıvıl cıvıldır yerinde duramaz. Yaz gibidir: Islak ve sıcak. Zaafları vardır yasak ve güzel olan herşeye. O cennetteki en güzel meyveyi tadan ilk ihaneti gerçekleştirendir. Kısacası O yaşayan tarafımızdır. En güzel anılarımız en heyecanlı anlarımızdır...

Bir gün içimden gittin anladım. Nereye ve neden gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin hangi havayı soluduğun hangi şehrin hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmiştin... İçimde ne varsa bana ait seninle gitmişti.

Renklerim ruhumdaki yaz güneşim gitmişti.
 
---> Dün gece

Ne güzel söylemiş Fuzuli:
''Küçük bir dağ çileğiydim ben, sevgilimin ellerinden kazana atıldım. Tam dudaklarına değicek iken koparıldım,ateşe atıldım...''
Boğuk bir yaz günüydü.
Nemden boğulmuş hava, rüzgârın ürpertisine hasret bedenler.
Kalabalık, gürültülü sokaklar.
Zamanı yakalamaya çalışıyordum herkes gibi.
Sıcaktan nefes alamazken birden ürperdim.
Mayışmış bedenim buz gibi soğukla yeniden hayat buldu.
Peşinden koştuğum zaman ellerime yapışmıştı.
Sözcükler parmak uçlarımda takılı kaldı, onu gördüm!
Gözlerimden ruhuma akmaya çalışan bir çift göz.
Birkaç dakika önce nefret ettiğim hava,farkına varmadığım güneş,mavi gökyüzü yüzümde parlamaya başladı.
Daha bir anlamlıydı saçlarına vuran kızıllık...
Daha bir anlamlıydı gözlerine yansıyan ışık...
Daha yeni sevmeye başlamıştım kaçan zamanı.
Ama olmadı,olamadım.
Koparılıp kazana atıldım.



Karanlık çöktü birden.
Güneş aya bıraktı yerini.
Boş bir sokokta buldum kendimi.
Kalabalık kaybolmuştu.
Tek bir sokak lambası iptidai ışığıyla aydınlatmaya çalışıyordu etrafı.
Fon müziğim belirdi birden.
Ritim oluşmaya başladı.
Çöktüm kaldırıma.
belirli belirsiz siluetin karşımda.
Sözcükler yine parmak uçlarında kilitli.
Baktım...
Anlatmaya çalıştım; nefes alamadım.
Uğraşmadım anlamız sözcüklerle, kalbimi ellerine zımbaladım!



Farkına varmamışım, gün bitmiş.
Yine aynı boş sokak, kalabalık basmış.
Yoluma devam ederken bana teğet geçtiğin yere gelmişim.
O sokak lambası altında kalbim kalmış, üstünde bir bıçak!



Bazen hapsolursun bu odalara.
Zaman geçer, sen zamana mahkum...
Alıp başını gitmek istersin bağlıdır elin kolun.
Ay ışığı odana süzülür.
Sen o aya dokunmak istersin, ellerin bağlıdır yatağının prangalarına.
Rüzgâr girer sinsice pencerenden, kanına.
Ona karışıp esmek istersin, o kadar hafif değilsindir, düşersin!
Tek çare gece bir vakit dadanırsın kalemine.
Yazdıkça geceye iyice karışasın gelir.
Kalemin seni sakinleştireceğine iyice azdırır.
Kimbilir ruhunda kaç ağır lafın, kaç neşterin izi, kanayan kaç yara var.
Ama bu gece, bu gece sadece o duvarlar ağır geldi sana.
Bu gece bir aşk için ağıt yakmadın.
Sadece kendin için yazdın.
Sıkıldın, ellerindeki iplerden bunaldın.
Asla tam anlamıyla özgür olmadığını anlayınca bağırdın.
İptidai bir ışıkla, iğrenç bir yazıyla devam ediyorsun satırlarına.
Fondan Romeo and Juliet soundtrack...
Seversin sen...
Başa alıp bir daha dinlerken, yaz yine.
Romeo'da yazı yazıyordu bu şarkıyla, ama eminim o senin gibi saçmalamıyordu.



Uykunun seni terkettiği şu gecede, kağıt bulamayıp bir kitabın içine yazıyorsun zavallı bir şekilde.
Bir dolu kurgu beyninde, anlatmaya kalksan dalga geçerler.
İşte yine o anlardan biri, kimsenin seni anlamadığını düşündüğün.



İnsanlar bilmem kaçıncı uykularındayken, işte sen yine buradasın.
En sadık dostunla...
Ama bu gece sadece saçmalamak geldi içinden.
Bir kuş olup uçmak gökyüzünde, umarsızca.
Balıkçıların attığı ekmek parçalarıyla bir gelen geçici toklukla uçmak...
Rüzgârı yara yara, yıldızlara doğru uçmak...
Diline bir şarkı dolayıp, mil mil yükselmek...

 
---> Dün gece

İmkanSızımsın...

sen bana git demedin ..
ben sana tutunamadım ..
en tuhaf uzakta kalışım oldun ...
"hoşçakal " bile değildi son sözüm..
mesafeler hep büyüdü.
o onu dedi..bu bunu dedi..şuydu..buydu..ve de..

ve de bitti..
bitti..
bitti işte..

vedasız, acısız, ağrısız bir ayrılık oldu ..
sen orada kaldın ..
ben burada !
şimdi de oturmuş yazıyorum..
sadece sana değil..
ona, buna, şuna, herkese..
en güzeli de bu .. "yazmak.."

kimbilir hangi eve girdim şu an
hangi otobüs yolculuğunun cam kenarındayım..
tut ki ekmek kırıntıları yere dökülmesin diye açılmış bir sayfayım..
bir bakkal tezgahında ucuz şarap sarmak için hazır tutuluyor da olabilirim..
bir yatağın başucunda da..
peki sen.
belki hayali bir sevgilisin bir okur için..
ama olsun..
düşlerken sınırsız olmanın bir mahkumiyeti varmı ki?..
kime ne..?
kara tahtaya tebeşirle yazılmış kelimeleri silmenin ne güç olduğunu hatırlıyormusun?
evet silinirdi..
ama mutlaka kalırdı izi..

ben de seni siliyorum yar..
hem de iz kalmamacasına..

bastıra bastıra silgiyi..
ama ne gam..
kara tahta iz tutuyor..

virgul.gif


senden sonra yemek yemedim..
senden sonra dışarı çıkarken hep şemsiyemi aldım..
ilk defa saçlarım ıslanırsa başımın ağrayabileceği ihtimalini göze aldım...
senden sonra daha sıkı giyindim..
hiç üşümedim senden sonra..

senden sonra hep saatin ziliyle uyandım sabahlara
senden sonra televizyon kumandasının
6 aydır ihtiyaç duyduğu pilleri aldım..
kahvaltıda gazete okumuyorum senden sonra..
ev yapımı çilek reçelinin içine dalan ekonomi sayfaları
artık şerbetsiz pür'u pak...

senden sonra kokulu mum aydınlığını satın almadım mağazadan..
ayraç yoksunluğundan "okunan yer kolay bulunsun" diye yüzüstü yatırılmış, yarım kalmış kitaplarımın hepsini bitirdim senden sonra..
hiç kar yağmadı senden sonra bu gri kente..
senden sonra ben sarıyer'i sevdim..
istinye'yi..
yeniköy'ü..

emek cafe'de sabah kahvaltılarında buldum defalarca..
istiklal caddesi, taksim..
bu kadar kalabalıkmıydı o zamanlar..

..

ben senden sonra yatarken anahtarı kapının üzerinden almadım..
sıkı sıkı da kilitledim..
ve beni uyandıran kapı zilin de yoktu artık..

senden sonra
senden sonra..
senden
SONRA ..

..

ben de yoktum aslında..
ben senden sonra düş oldum..
HOŞÇAKAL (!)
 
---> Dün gece

Ayyuka çıkmışken kekemeliğim
Kaldır beni düşsüzlüğümden diyecek kadar yalnızım ben..
Bir bıçak yürürken yürek kenarlarımda
Öldür beni senden gitmeden diyecek kadar kahramanım ben..
Acırken sol yanım
Sağıma düşür göğsümü..
Ve bırak beni çocukluğumun en rüzgarlı tepesine..
Kundakla beni yarım cümlelik adamın yamalı düşlerine..

Revaçta iken uykusuzluğum
Yine mavi bilyelerinden ferağat etti yaralı cümlelerim...
Bir düş tecrit edilirken yüreğimden
Tehirli bir tren yolculuğunda
Gasp edildi duası yarım kalmış gençliğim.
Perdeler çekildi göz kenarlarıma..
Karanlıklar hediye edildi sol yanıma..
Tam kazandığımı farz ederken
Yine rehin düştü içimdeki yara zamansızlığıma...
Yarım cümlelerimi yüreğinde meşru zemine çekerken
Yine kürtaja zorlandı yüreğimdeki sevda.

Deniz manzaralı bir caddenin ortasında
Bir ayak izinden öteye geçemedi göçebeliğim.
Üşüyorum.
Yamalarımı delip geçen lodos'un etkisinden değil
Yokluğundan
Sensiz bir anlam ifade etmeyen fakirliğimden üşüyorum..
Ört üzerimi bindiğimiz vapurların iç sesleriyle..
Ve bastır serpiştir terinin tuzunu yaralarıma.
Acıdan dişlerim dudaklarıma yürüse de
Sesim çığlığım çıkmaz artık..
Çünkü kilit vurdum yüreğimin sensiz camlarına..


Merak etme..
Seni savaş suçlusu ilan edecek kadar gaddar değilim ben..
Bu ayrılığın kefenini de kendimi yorarım..
İçimde sonlandırılmamış bir tebessümü
Yüzümün acıyan yanına nakşedip
Seni sensizliğimin en büyük yanında büyütmeye devam ederim..
Kah sensiz
Kah bensiz..
Ama ne olur sen öldür beni..
Katili ol yama tutmayan yaralarımın..

Düşsüzlüğüm düşerken sol yanıma
Veda etme bana..
Gözlerimin içine bakarak değil
Ellerinle ellerime güç ver..
Güç verir ki ellerime sırtıma uzanan bıçak yerine otursun..
Yamalarım kapansın..
Yaralarım da...

Hep derdim ya sana...
Ve her söylediğimde bana kızardın ya...
" Ben yarım cümlelik adamım " diye...
İşte yarım bırakılmış bir düş
İşte yaraları yamanmamış bir sevda..
Bir kurşun arıyorum şimdi...
Ya da bir parası peşin ödenmiş bir katil..
Hadi öldür beni....
Sağ yanıma düşür beni...
Beyazların içinde uyumak istiyorum..
Babamın defnedildiği çınar ağacının gölgesine bırak cocukluğumu..
Üşüse de kanayan yaralarım
Sen siyahlarını giyinme devam et..
Ve de en çok sevdiğin sonbaharı...


Avuçlarımda bir miktar deniz
Dudaklarımda ıslanan bir dua
Sensizliğin yeni bir gününe uyanıyorum..
Ve bu ayrılığı bir deva diye revâ gören yüreğine
Bir sözümle cevap vereceğim son kez..
" Hiç bir gül topraksız
Hiç bir hayat umutsuz yeşermemiştir.."

Hep yaptığım gibi
Sağ elime göğsümün soluna yaslayıp
Sana " eyvallah " derdim ya...Şimdi seni yüreğimin en kanayan yerine koyup
Suskunluğuna da " eyvallah " diyorum...

Senden gelen herşeye razıyım ben...
Sevdaya da...
Ölüme de..
Çünkü sen bende herşeysin.
 
---> Dün gece

Hadi!.. “Git” de bana
Utanıyorsan, kaçır gözlerini
Yakalanmadan bakışlarıma!..
“Kal” demeye varmıyorsa dilin,
Hadi!.. “Git” de bana
***
“Kal” demek geçmiyorsa yüreğinden
Ya da bunu söylemene engelse gururun
Boynunun borcudur “Git” demek
Her kurduğun cümle de “Ama” var!..
Anlayamıyorum ki!.. O da ne demek?!
***
Ne sen“Git” dersen,
-Kalacak kadar “Gurursuz”
Ne “Seni seviyorum” derken,
-“Dostun” olacak kadar “şuursuz”
Ne de bu yüzden hakaret edecek kadar
Fütursuz biri değilim!..
“Kıblen” belirli olsun kâfi
Olsun ki; Yönümü bilerek “tavaf” edeyim..
***
Sahi sen nasıl kandın “kendi yalanına?”
Dostmuş!.. Hadi canım sende!..
Al senin olsun dostluk dediğin
Gözlerime bakarken yalan söyleme bari
Üstelik titriyorken benim yüreğim!..
Ben “namert miyim ki”;
Sevdiğim birine “Dostunum” diyeyim?!
***
Dedim ya!.. Dost most falan değilim ben
Daha da ötelerdeyim!.. Uzansan tutarsın belki
“Git” dersen,
-“Rüyalarından çıkacak kadar” uzak
“Kal” dersen,
-“Yürek atışın” olacak kadar yakın bir yerdeyim
Yani ben burada, hep seninle, ben hep sendeyim!..
***
Zincirlerini kırıp, çöz kelepçelerini
“Çekiç de benim, örs de”
Ya “git” de;
-Çekiçle örsün arasında ezileyim
Ya da “kal” de;
-Dağları ortasından deleyim!..
Ama Allah’ını seversen susma artık!
Konuş, mırıldan da, niyetini bileyim!..
***
Lakin böyle bil beni,
Sevdiğimi bil, ”istersen bine böl” beni
Ya “kal” de, her nasıl dersen, ya da “git”
Ortalıkta bırakma tek başıma beni
“Geç olursa” bir gün, geç kalırsan yani
Ne söylesen de belki, olur ya;
“Duyamam seni”
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst