Dün gece

---> Dün gece

BEŞİNCİ MEKTUP

Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
 
---> Dün gece

Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...

AHMET ARIF
 
---> Dün gece

- Ben Bir Eylül,Sen Haziran -

Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilkyaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım onüçüncü aylara
Ben bir eylül, sen haziran.

Ümit Yaşar Oğuzcan
 
---> Dün gece

- ErteLenmiş -

Ertelenmiş sözler var dilimde
Buruşmuş bir kağıdın içinde duygularım.
Gecikilmiş bir aşk yazılı köşeye atılan kağıtta
Hiç bir şey için geç değil belki
Belki, şimdi tam zamanı.
Bir de yürek sözden anlasa...

Hergün bir sonrasına ertelenir itiraflar
Bir kaçış ki, bu insanı kendinden eder
Sorular döner beynimin içinde
Beynin içinde satır satır işlenir duygular
Bir gün sonraya ertelenir hergün.

Bir yaprağın yere düşüşü gibi olabilsem
Ağır ağır süzülsem herşeyin farkında olarak
Bir şelale gibi olsam
Coşkunca düşsem arzularımın yüreğine
Korkularımı erteleyebilsem bir anlığına
Hergün koskoca bir yaşam ertelenir oysa.

Sözcüklerin ucuna yüklüdür yaşam
Kendimin kendimle savaşı bu
Kendimle ertelenmiş sözcüklerimin savaşı
Korkularımızın esiri olmuşuz
Ertelenmiş bir yaşam var sırtımızda
Ertelemiş sevdalar yaşarız
Ertelenmiş dostluklar
Ertelenmiş kendini buluşlar.

En çokta yüreğimizdeki parıltıları erteleriz.
Oysa sevmek, daha kolay gözükür korkmaktan.
Sevsek hesapsızca,
Aşık olsak ertelemeden yüreğimizdekileri.
Sözcükler aksa billur bir su gibi
Ertelemesek yaşamımızı.

Belki olacak ertelemesiz yaşayışlar
Bir umut ışığı yanar yürekte
Umudu erteleriz bu sefer
Umudu erteleriz bir sonraki güne.
Ertelenmiş bir umudun sırtına yüklemişiz korkularımızı
Ertelenmiş sözcüklere saklamışız yüreğimizi
Ertelenmiş bir varoluş yaşarız.
 
---> Dün gece

- Hoşgeldin -

Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi
omuz başımızdaydı boşluğun...
Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü.
Özledik.
Gözledik...
Hoş geldin!
Biz
bıraktığın gibiyiz.
Ustalaştık biraz daha
taşı kırmakta,
dostu düşmandan ayırmakta...
Hoş geldin.
Yerin hazır.
Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELİM..
 
---> Dün gece

Sis

İki şehri var gecenin:
Biri gözümde tütüyor,
Birinin dumanı üstünde; yağmur gibi çöken siste
Bana bu uykusuz şehri niye bıraktın,
Göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin...
Gece değil istediğin hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak hevesindesin!
Gözlerini anlıyorum henüz bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır.
Ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir.
Öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak.
Sis değil, uykusuzluk değil!
İki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim:
Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
Biri sis içinde kirpiklerine kadar açık...
Bu sessizliği kim bıraktıysa
Göremiyorum konuşkan gözlerinde tek sözcük bile
Gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde

Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?
 
---> Dün gece

KİM GÖLGESİNDEN KAÇABİLİR Kİ ?

Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar, tekrar hatırlatmalarıdır.
Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir.
Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.
Hep ama hep hatırlarız.
Ne biçim kaybetmektir bu?
Kim gölgesinden kaçabilir ki?
Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.
Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu...
Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır.
Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar.
Her şeyi didikleyip duran mazisinin gölgesinden,
anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan gözleri ufuk yorgunu kadınlar.
Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer,
hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun.
Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya baslar. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar,
bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor.
Zaman, aşk...... her şey!
Ayrılıkları ayrıntılar acıtır.
 
---> Dün gece

YürüyeLim SeninLe İstanbuL’da

Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu

İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hala sevimli mi sevimli
ve hala bir tomucuk tadında
yürüyelim seninle İstanbul’da

korkusuz bir rüyadır
bekler bizi Beykoz’da, Üsküdar’da
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
yenilgisiz bir muamma gibidir
arar bulusmayan ellerimizi
deli rüzgar yine sarhoş, hovarda

tam orada, Çamlıca yokuşunda
birkaç bulut çekelim gökyüzünden
damarlarımızdan geçirelim ve birden
bırakalım suların üzerine
sen bir defa konuş, sen bir defa gül
kumlu ebrular yapalım seninle
serpmeli ebrular, bülbülyuvası
hercaimenekşe, gonca ve sümbül

yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
yürüyelim seninle İstanbul’da
boğaziçi magrur türkülerini
gözlerine baka baka söyleyin
martılar üşüyünce
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi

anlayabilir misin
neden çıban gibi büyür bağrımda
büyürde kelebek olur bu sızı
kırmızıyı sevdiğini söyledin
bu yüzden mi günlerdir
İstanbul’da gül kokusu yayılan
tepeler kırmızı, sular kırmızı

İstanbul bilmeli ki, sahillerine
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeliki, limanlardan gemiler
önce senin yüreğine açılır
uzaklarda bir yerde
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
parmaklarında hüzün
sana doğru akan nehrin
ağlayan suretidir

bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle İstanbul’da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı

Anadolukavağı’nda her akşam
burcu burcu bir rüyadır hayalin
karanlık, hüznünü düşürür dağa
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
endamın her sabah iner toprağa

hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
ayrılık acıyla süzülür kandan
nefesin fermandır Topkapı Sarayı’nda
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
öylesine yorgun, mahzun ve candan

İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
uykusundan uyanınca fırtına
dalgalar türkümüze aşina olur
yüzümüze bakınca deniz fenerleri
sahibini arayan gemilerin
çığlığıyla vurulur

tarih heyelandır hainlerin ardında
İstanbul tarihin soylu anası
biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
sevdayı kız kulesi’nden
yalıların burukluğu altında
geçiyoruz sokaklardan delice

anlayabilir misin
beyoğlu’nda gezinen
hayal kırıklığının benden türediğini
anlayabilir misin
kırmızı neden böyle
doldurur aynalara inleyen yüreğimi

sana giden yolların kavşağında
bir adam direniyor izini bulmak için
siliyor tanyerine akan alın terini
ufkunda sapsarı umudun rengi
mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
arıyor sessizce kaybolan günlerini

Gülhane’de simit satan çocuklar
nasıl anlasınlar ellerimizin
neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
gökyüzüne dokunurken bu acı
kimdir diye sorsunlar içlerinden
birlikte yürüyen iki yabancı

biz gitsek de, İstanbul’da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı
 
---> Dün gece

Sakla Yamalarını Kalbim..

ne gül
ne yarın!

gül,
küle karılmış günlerin tortusunda
yarın,
vurulmuş yatıyor bugünün avlusunda

sakla yamalarını kalbim...

insanlar büyüdükçe günler kısalırlar
günlerimiz gibi aşklarımız da
yittikleri duraklarda kalırlar

sakla yamalarını kalbim...

kendini bıçak gibi ışıyan yeni güne bağışla
yürü, arkana bakma, ama umursa
bazen anılara en çok yakışan elbise
birkaç damla gözyaşıdır unutma..

Yılmaz Odabaşı
 
---> Dün gece

Kalpten Dile Dökülen Nağmeler.
Reklamlar
Her gece olduğundan biraz daha muhtacım sana,Kırgınım aslında, kızgınım…
Hayır sana değil; Seni kırıp üzen şu aptallığıma…
Ne olursa olsun
Zamanım da mekanım da değişmiyor Hep her zaman aynı yere çıkıyor bütün yollar;
Sana!..

Uzun zaman oldu içimdeki maviler donalı. Kendim seçtim sevdayı tek başıma
yaşamayı. Yalnızlığımın sorumluluğunu taşıyacak kadar da yürekli olduğumu
düşünür ve söylerdim herkese gururla. Geceler sancı olur işlerdi içime ama
yüreğimde yaşattığım sevdamı düşündükçe, içime yayılan sıcaklık alıp götürürdü
tüm sancılarımı...

Ne kadar zamandır böyleyim, ne kadar zamandır en yakın dostum özlem,
hatırlamıyorum. Sanki zaman durdu. Evet özlüyorum ve özlemeyi de seviyorum.
Çünkü özlemin içinde aşkım, mutluluğum, umutlarım var. Gidenlerin ardından ağıt
yakmamayı öğreneli çok uzun zaman oldu ama sen bambaşkaydın. Kimseyi senin kadar
sevmemiştim ki. Seni birine anlatmaya kalksam sözcükler yetmiyor, kelimeler
acizleşiyor. Neye benzetsem, hep bir yanın eksik kalıyor...

Gülemiyorum artık? En iyi yapabildiğim şeyi kaybettim? Aslında önce seni ve
senle birlikte herşeyimi kaybettim. Yanımda yoksun. Olsan sarılırdım sana sıkı
sıkı. Bırakmazdım, sıkılır, bağırır çağırırdın ama ben biraz daha fazla
sarılırdım sana. Biliyorum benden bağımsızdın, hiç sahip olamadım sana. Olmakta
istemedim aslında, çünkü hep yanımda olacaktın... Ya da ben öyle sandım...

Dinlediğim her şarkıda, her yağmurda ıslanışımda, dalgaların kayalara
çarpışında, her nisanda ve her eylülde, sen yeniden gidiyorsun benden. Ben bu
ayrılışların acısını yaşarken, birgün gidebileceklerini düşünerek, kimsenin
gelmesine izin vermiyorum…

Sana ilk satırlarımı yazdığımda, yine mum ışığı vardı odamda. Soğuk, beyaz bir
defterin her şeyi hayale dönüştüren sayfalarında, ilk kez seni yaşamıştım. Şimdi
uzun yağmurların ardından yine mum ışığıyla dolu odamda, yine ve hala sana
yazıyorum. Çünkü ben her hayal kırıklığım, her duvara çarpışımdan sonra hala
sana dönüyorum.

Ortasından kopartıldığı için hiçbir zaman sonu gelmeyecek günlerimize dönüp,
hala seni arıyorum... Çünkü hala seni .........
 
---> Dün gece

Yemin olsun! Yıllar sonra da gözlerinin rengini unutmamış olacağım ..

Ayrılığımızın tüm zamanlarını biriktirdiğim bu gecenin, son kahvesini içiyorum sevgilim. Düşündüm... Neleri seçip, nelerden vazgeçtiğimi! Seni seçip, senden vazgeçmelerimle geçmiş dolduramadığım gündüzlerim, gecelerim, kışım, baharım....

Hafızamın bizimle ilgili kayıtları sağanak halinde bu gece..Elimi sıkıca tutan elin, beraber söylediğimiz ama senin makâmını bir türlü tutturamadığın Sezen şarkıları, dolu dolu kahkahaların, çocuk gibi göz kırpışların, güz renkleri, kar manzaraları, veda buseleri, dalga sesleri, ışıl ışıl akşamlar..Dedim ya, bugün tüm kayıtlar yağıyor göz yaşlarıma..Hiçbir çağrışımınla ödeşemedim ki yokluğunda, bugün ödeşeyim..Sensizlik zor!

Sevdim seni deli adam!

Kahvaltı yapmadan içmeme izin vermediğin ve beni krize sokan sigarasızlıklarımı bile özledim.

Hayatımın, seninle geçen deli mi deli ama en hesapsız günlerini özledim.
Sevdim seni..

Sevda iştahı kaçmış aşıklar için, iştahsız yıkıntılar içinde, sözde sevda denilen, saçmalıklara tercih etmedim içimdeki yangını. Sensizken de seninleydim bir başıma.Yalnızlıktan bıkıp yelken açamadım olmayacak olan ve kaderimde yazmayan denizlere..Bütün bunların hayal gücünü aşacağını biliyorum oys¤¤¤¤endinle konuşurken bile, dudak payın var artık tüm kelimelerinde değil mi?.Olsun yine de seviyorum seni..

Bana gel dediğin an mesafeler anlamını hiç yitirmeyecek bilesin..Yol sevdadır..Böyle ihtişamlı bir aşk karşısında ne yapılabilir ki, seni ölesiye sevmekten başka? Bu sahne eşsiz bir an; geçerken onu selamlamak gerek ve ben sessizce selamlıyorum, bir kahve daha içmeliyim..Heyhat! Zamanı yine savuramadım.

Seni seviyorum..
 
---> Dün gece

Hiç görmedin,
Senin için akan gözyaşlarımı...
Hiç bilmedin,
Seni düşünürken
Nasıl dalıp gittiğimi...
Hiç hissetmedin,
Çöl ortasında, vadiyi özler gibi
Seni özlediğimi...
Unutmaya çalıştım...
Unutamadım...
SEN, unutamadığımsın...
Hiç sormadım,
Unutulmuşluk kervanının bir yolcusu
Bir handa sabahlayan, bir yabancı
Bir günlüğüne açan çiçek..
Bir gecede bitirilen sohbet mi olmak istedin???
Göremedin çabamı...
Unutmaya çalıştığımı bilmedin...
Çektiğim ızdırabı hissetmedin...
Ne gelir elden??
Unutamadım...
SEN unutamadığımsın..
 
---> Dün gece

SONSUZ AŞK

Dalga ile kıyının aşkını bilir misin?
Öncesinden başlayıp, sonsuza giden dalga,
Hep aşka kavuşma özlemiyle atılır kıyıya.
Dalga, seven - kıyı, sevilendir.
Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga
Ve döner hep geriye
Bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya
Her bir dokunuşunda aşkına verir bedenini hesapsızca
İşte, ben de seni böyle severim yar.

Yar, bilir misin dağ başında açan uçurum çiçeklerini?
Bilirler görünmeyeceklerini...
Sevilmeyeceklerini...
Koklanmayacaklarını...
Okşanmayacaklarını...
Ama inatla açarlar aşkla, sevgiyle, özlemle.
Hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını
İşte, ben de seni böyle beklerim yar.

Yar, ipek böceğini bilir misin?
Onun kozasının içinde ördüğü o ipliğe olan aşkını
Bilir o, ördüğü ipliğin kendisinin ölümü olacağını
Ama aşkına feda eder kendini.
Öyle verir kendini yarenine korkusuzca
İşte, ben de kendimi böyle veririm sana yar.

Yar, ağaç ile meyvesinin aşkını bilir misin ?
Meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için
Öyle zorludur ki ayrılmaları
Verir meyvesini ağaç
meyve tohum olur, tohum kök olur
Ve yeniden doğar ağaç kendi meyvesinden

İşte bende böyle yar;
Yok olmayı göze aldım, tekrar sende doğmak icin.
 
---> Dün gece

Tek bir kalemde silip atabildiysen yaşananları, hiç için acımadıysa, korkmadıysan anıların altında ezileceğinden ve gün gelip vicdanınla yalnız kalacağını düşünmediysen, ne diyebilirim? Benim için şimdi susma vaktidir.
Şimdi Susma Vaktidir!

İnsan yaşamında ne fırtınalardan geçiyor. Kaç denizde boğuşup azgın sularla, derede boğulmak olur mu? Oluyormuş! Bu kadar komik sebeplerden mi kavga ettik yani? Hiç mi hatırı yoktu sevdanın? Sen zaten gitmek istiyormuşsun, an yakalamamışsın meğer ayrılacağa davetiye olacak.
Yıllar geçti, içinde sevgi olmayan bir tek gün vermedim aşkımıza. İlk günden daha fazla sevmeyi öğrettim kalbime. Zamanla azalır aşkın diyenlere inat sevdim. Bir çocuğu büyütür gibi eğittim, korudum, sakındım sevgimizi.
Sıkıldın herhalde, öyle mi? Yoksa mantıklı bir cevabı yok bu anlamsız tartışmaların. Daha dürüst olmalıydı, daha yürekli bir gidiş yakışırdı bu ilişkiye. O zaman değerlenirdin gözümde. Başka birini sevip mesela, dimdik durabilseydin karşımda, hiç olmazsa başka birine olan sevgine sahip çıkabilseydin, bir kahraman edasında gidebilseydin yanımdan, bak o zaman daha kıymetli ve daha aşık kalacaktın gözümde!
Aklıma geliyor, üzülüyorum. Yok canım, gitmen değil ki derdim; gitme şekline üzülüyorum. O zaman senden daha adammışım gibi geliyor, kadın duruşuma, erkek yüreği ekliyorum. Bundan sonra gelecek olana, bonus olarak bu yüreği vermeyi düşünüyorum. Kim hak edecekse?
“İnsan birine tutkun olmalıdır” der Goethe! Bence insan en az bir şey olmalıdır. İyi bir dost, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi evlat, mesleğinde iyi, iyi bir ağabey; bunlardan hiç olmazsa birinde başarılı olmalıdır. Hangi sıfatı kendine yakın buldun, söylesene? Gerçi sana kalsa, hepsinde bir numarasındır ama kazın ayağı öyle değil!
Ben yanıldım! Yanılmak yanlış oldu galiba, düzeltiyorum, kandırıldım! Ne güzel bir resim çizmişsin. Mükemmele yakın bir adam! Olmayacağını bile bile inandım. İnanmak istemiş olabilirim, peki sende hiç vicdan yok muydu?
Yalnız bir kere için, soruma dürüst cevap verir misin? Dost olarak gelsem, sana senin gibi bir adamı anlatsam, bana ne derdin? O adam için neler söylerdin? Sakın bırakma, sevginin peşinden mi git derdin? Çok merak ediyorum, aynada gözlerine bakabiliyor musun? Değer verdiğin, sahip çıktığın hiçbir şey yok mu bu dünyada? En azından evlatların, onlar için bile biraz çabalamaya değmez miydi?
Aslında tebrik etmek lazım, ciddi söylüyorum, hem de madalya vererek ödüllendirmek gerek. Nasıl becerebilir bir insan evladı bu kadar düzenbazlığı? Bunca emek, zaman ve çabayı sevgine harcasaydın, seni başımda taşırdım. Taht yapar, üstünde oturturdum. Zekana söylenecek laf yok, çevrendeki herkesi bu kadar başarılı bir şekilde kandırabilmen takdire şayan. Peki, hiç mi üşümez yüreğin? Korkmaz mısın gün olurda hesabı sorulur diye?
Kime, neyi anlatıyorum ki? Bunlar senin bir kulağından girip ötekinden ışık hızıyla çıkar. En iyisi her şeyi yukarıya bırakmak. Ne yaşayacaksan bu hayat yolculuğunda, seni ona teslim ediyorum. Beddua etmiyorum, arkandan küfür de etmeyeceğim. Kızgınlığım zaten yok. Bu yazdıklarım sadece şaşkınlık. Gözlerime bakacak kadar yürekli olsaydın, hepsini yüzüne söylerdim. Seni yaşamın ellerine teslim ediyorum. Sevmek için seni seçmek benim tercihimdi, bedelini ödeyeceğim. Bundan sonra bana sadece susmak yakışır, susuyorum…..
 
---> Dün gece

Çöküşe geçmişim "ADAM",
Bu kez direncim yok..
Hiç inanmadığım ve ısınamadığım hayaLLerimizi kundakLadım!!
KüLLe harmanLaşan kokteyLi sana kaLdırıyorum..
AzaLıyor soLuğum,
Tükeniyor nabzım,
Sanırım bitiyorum "ADAM"..

Dönüşü muhtemeL oLmayan haLin tınısı yükseLirken,
PişmanLığım kat be kat suratıma esiyor..
DiLimden kayan, sesime çarpan şarkiyı mırıLdanırken uyanıyorum..
" BeLki de o son gece konuşmaLıydım (sevişmeLiydim) seninLe,
Şimdi düşününce aptaLLık etmişim..
KaLıp senin yanında uzanıp koynuna,
Yarım kaLan o şarabı içmeLiydim ...
 
---> Dün gece

KimLer geLdi geçti, neLer vaad etti..
YürekLer doLusu sevgi sunduLar da umruma değmedi.
NasıL bir vazgeçiLmezdin SEN.

NasıL bir inançtı bendeki.
Kimdin sen tanrı mı, din mi ?
NasıL oLduda bağışLattın bana bir gidişine, binbir gözyaşı.

...Nereme değdin de böyLe yücesin bende, böyLe tapıLası...
 
---> Dün gece

Tutup yüreğinden yerden yere vurur masum kadınLarı, acıLı adamLar. öLdürebiLene rastLamadım hiç, hep sakat bırakırLar.
Çok zaman geçer sonra.
Biçimsiz, dar, uzun zamanLar.
Masum adamLardan çıkartır gözyaşLarının acısını o kadınLar kusa kusa yüzüne ihanetLeri.
Gök'yüzü eğiLir ardından.

Şahit tutuLan Gök'yüzü döküLür damLa damLa utancından.

HaksızLığın adını yağmur koymuşLar...
 
---> Dün gece

Kaskatı gecenin nemi gibiydi eLLerin,
Soğuk ve Uzak..
ÖyLe hızLı iLerLedi ki gözLerinde beLirdi..
Sakın pes ettim sanma Adam,
YanıLgıLarının tekerrür ettiği an,
Küçümseyişinin ardından,
Taarruzumun yönünü, sen nereden biLeceksin...
 
---> Dün gece

SevgiLi, benim sözüme darıLsaydı, susardım;
Bana bir Lâhzacık mühLet verseydi, sükût ederdim; Fakat
“SöyLe, bu söz ayıp oLmaz.
Senin sözün, gayb âLemindeki kaza ve kaderin zuhurundan başka bir şey değiLdir” demekte.
Ya beni bırak, hiç söyLemeyeyim; ya da izin ver, tamamıyLa açıkLayayım.
Yine de ne bunu, nede onu istiyorsan ferman senin...”
 
---> Dün gece

GönüLden gönüLe pencere oLduğu muhakkak.
İki gönüL iki ten gibi birbirinden ayrı ve uzak kaLamaz.
İki kandiLin yağ konan kapLarı birbirine bitişik değiLdir ama ışıkLarı katışmış birLeşmiştir.
Hiçbir âşık yoktur ki sevgiLisinin vusLatını arasın.
DiLesin de sevgiLisi onu aramasın, diLemesin!
Fakat aşk, âşıkLarın vücutLarını inceLtir, zayıfLatır…
SevgiLiLerin vücutLarını ise güzeLLeştirir, semirtir.
Bu gönüLden sevgi ve şimşeği çaktı mı biL ki o gönüLde de sevgi vardır.
GönLünde ALLah sevgisi arttı mı şüphe yok ki ALLah seni seviyor.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst