MAVİ BİR ÖLÜM
Yine sana sesleneceğim...
Senin kim olduğunu hiç bilmeden,senin kim olduğunu en çok bilerek.İsyankar zambakların,çılgın nilüferlerin,dört nala açan kiraz çiçeklerinin dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım.Sarı bir hüzün,kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana.
Sana oklardan değil,yaydan bahsedeceğim;gülün dikenlerinden değil,gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım.Akan su gelmeyecek kelimelerime.Suyu şefkatle kucaklayan sessiz taşların canını yakan damlaları dillendireceğim.
Yine sana sesleneceğim.Senin kim olduğunu hiç bilmeden,bilmek istemeden.Alaaddin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi ve ne dilersem dilememi isteseydi.Hiçbir şey elde etmeyi dilemezdim.Bir şeyden vazgeçmeyi isterdim.Sadece,hayatta bir şeyden vazgeçmem lutfedilseydi bedeli herşeyim olsa bile sana seslenmekten vazgeçmeyi isterdim.Garip değil mi? Sana seslenmekten vazgeçemediğimi,bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de.Oysa sana seslenmek,bütün hesaplarımı gördüğüm bu dünyadaki,geride kalmış tek hesap benim için.Bu dünyadaki tek yük,bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek.Kürek mahkumu için kürek neyse benim için de sana seslenmek o.Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu,öbür yandan bileklerimden sızan kanların gönlümü işgale yeltendiği bir rotanın can suyu.Oysa ben sana küreklerden değil gemiden bahsetmek isterdim.Atalarım bana,kadınlara gökyüzünü,gemileri ve yelkenleri anltamayı öğretti.Sen,kürekleri,yağlı urganları,geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun.Sana ellerimle dokunarak,seni gözlerimle okşayarak göstermek isterdim rüzgarla şişen beyaz yelkenleri.Ama senin vaktin yoktu.Ben bunu hiç anlayamadım.Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki bazı kadınların güvercinlerden daha çok siyah apoletleri sevebileceğini...
Sana sesleniyorum ve gözlerim bileklerimden parmak uclarıma kadar toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor.Kürekleri bırakmıyorum.Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için kalemi bir an elimden düşürmüyorum...
Ankara kalesinin önünde sana sesleniyorum.Benden kaçıp Cennete gitmek isteseydin,seni Cennetin kapısına kadar götürürdüm.Bana gelmen için seni korkutan Cehennem olsaydı Cehennemle konuşurdum,seni ona anlatabilirdim.Oysa sen ne cenneti isteyecek kadar aşk oldun ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık."Seviyorum Seni ama"dedin."Hoşçakal"diye ekledin."Şimdi gitmeye mecburum.Belki yine gelirim,umarım gelirim."son sözün oldu.
Cennetin ve Cehennemin dillerini,savaş naralarını ve aşk şiirlerini,gazellerini ve bolerolarını öğreten atalarım,senin sözlerinin anlamını öğretmediler.Hiçbir şey söylemeden gittin.Ayrılığın dilsiz olduğunu senden öğrendim.Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana ve kalemime ilk defa yaban gözlerle baktım.Yine,yeniden,sadece sana sesleneceğim.Müebbed bir aşk dışında bildiğim tüm duyguları terk edeceğim.
Sana sesleneceğim yine.Seni sadece kuru bir sevgiyle değil,derin bir hüzünle,binlerce yıllık bir gururla ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi duyumsuyor musun? Mütevazi bir sevgiyle değil,küstah bir aşkla sevdim seni.Ben Osmanlı gibi kollarımın yetişemediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken,sen köprülerin ülkesi Venedik'teki son sancağı üşümemek için şal yaptın kendine.Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde.Zaman geçtikçe eksilir demiştin.Oysa atalarımın öğrettiklerine ters düşsse de sana inanırım bilirsin.Zamanla unutursun demiştin. Niye daha derinleşiyor öyleyse? Derinleşiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları coşturuyor ayrılık sözlerin.Öflerimin karanlığını aşka katık ederek konuşacağım,bedenim bu dünyayı terk edene kadar.Öyle sanıyorum ki hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için benden uzun yaşayacaksın.Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne.Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin.Küstah bir aşkla seveceğim seni.Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan kelimeler dışındakilerini unutmaya gayret edeceğim ömrümün geri kalanında.
Sana sesleneceğim yine.Ben seni Beyrut gibi sevdim ama sana ne mağribi ne de menhetini anlatamadım.Bağdat'ı ve Şam'ı işgale yeltenmişken Venedik'ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı.Sarı bir keder,kızıl bir kibir ve siyah bir isyanla konuşacağım sana,senin kim olduğunu hiç bilmeden.
Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım senin kim olduğunu en çok bilerek.Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim.Müebbed bir aşk,sarı bir hüzün,kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım bu dünyayı terk etme müjdesi gelene kadar.
Hüznü,gururu ve öfkeyi bilseydin keşke...
Hüznümün beni aşan taşkınılığını,grurumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığın,öfkelerimin hiçbir zaman sana ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını anlayabilseydin...Anlatabilirdim sana,seninle yaşanan bir aşktan ayrılığın ölüm bile olsa,
Mavi bir ölüm olacağını...