Cinsel saglık

---> Cinsel saglık

"Performans" Saplantısı

Modern toplumlarda insan cinselliği üzerindeki baskılar sadece dar anlamda kısıtlayıcı yönde değildir; görünüşte özgür bir cinselliğe karşı olmayan bazı tutum ve davranışlar da doyurucu bir cinsel yaşamı engelleyebilir. Kadın ve erkekleri cinsel ilişkilerinde değişmez rollere iten, kısıtlayıcı bir cinsellik anlayışı, özellikle son yılların cinsel özgürleşmesiyle birlikte etkisini göstermektedir. Cinsel tutukluğa yol açan etkenlerden biri, reddedilme korkusudur. Bazı erkekler, eşleriyle birlikteyken penislerinin hemen sertleşmeyeceğinden veya orgazmlarını tutamayacaklarından endişelenirler. Bazıları da, eşlerine yeterince zevk verecek cinsel "teknikleri" iyi bilmedikleri için tasalanırlar. Kadınlar da cinsel ilişkide kötü bir "performans" gösterdiklerinden, örneğin eşleri kadar çabuk orgazm olamadıkları için onları tatmin edememekten çekinirler. Bazıları, fiziksel görünüşlerinin yeterince çekici olmadığını, göğüslerinin çok küçük, bacaklarının fazla kısa olduğunu düşüııürler. Kişinin kendini cinsel hazza bırakacağı yerde bu türden bir gerilim içine girmesi, sürekli olarak kendini yargılaması, cinsel arzuyu öldürür. Birbirini seven, birbirine önem veren ama çok deneyli olmayan iki eşin ilk gecelerinden karışık, tatsız duygularla ayrılmalarının nedeni de tamamen bu türden bir "performans" kaygısıdır. Oysa doyurucu bir cinsellikte önemli olan, şu ya da bu tekniğin uygulanması, vücudun şu ya da bu noktasının çekici olup olmaması değil, iki eşin de kendilerini içlerinden gelen arzulara bırakabilmeleridir.
Son otuz yılın cinsel özgürleşme hareketinin çelişik etkileri olmuştur. Bir yandan utangaçlık gibi daha eski cinsel sınırlanmalar etkisini azaltmış, ama bir yandan da cinselliğin standartlaşmasına, kalıplaşmasına yol açmıştır. Yaşadığımız yarışmacı toplumlar, sevişmeyi çok belirli cinsel birleşme tekniklerine indirgemekte ve bu teknikleri en ustaca uygulayan kişileri de ideal dişi veya erkek ilan etmektedir. "Bütün Kadınları Tatmin Etme Usülleri", "Cinsel Teknik"gibi adlar taşıyan yüzlerce yayın bu standartlaşmanın göstergesidir.
Bu kalıplaşmanın cinsellik üzerindeki etkisi üç noktada toplanabilir: birincisi, ilişkide erkek inisiyatifinin abartılmasıdır. Kendisinden hep aktif bir rol beklenen, sevişmeyi başlatması ve baskın durumda olması istenen bir erkek, hep aynı "performans" düzeyini tutturamadığını görünce, kendi cinsel gücünden kuşkuya kapılabilir. Hele cinsellikle ilgili bazı iç yasaklar ve sıkıntılar taşıyorsa, bu kuşku giderek büsbütün cinsel ilişkiden soğuma haline gelebilir. Sonuçta cinsel tepkilerini ya bütünüyle ya da kısmen yitirebilir: bilinen deyimiyle. iktidarsızlaşabilir. İlişkide inisiyatifi ele almanın kadınca olmadığına inandırılmış bir kadın da, sevişme sırasında kendisini fazlaca sınırladığında aynı sorunla karşılaşır: bu yapay pasiflik onu öyle doyumsuz bırakır ki, cinsel ilişkiden hiçbir tat almaz olur: soğuklaşır.
Modern cinselliğin ikinci bir saplantısı; sevişmenin diğer biçim ve yönlerini ihmal etme pahasına "çiftleşme"nin aşırı vurgulanmasıdır. Sadece erkek ve kadın üreme organlarının birleşmesine indirgenmiş bir cinsellik bedenin diğer erojen bölgelerinin duyarlığının yokolmasına yolaçabilir ki, bu da cinsel hazzın sınırlanmasına ve doyum olanağının azalmasına neden olur. Üçüncü olarak, modern cinsellikte orgazm, mutlak bir zorunluluk olarak görülmektedir. Cinsel ilişkiye mutlaka orgazma ulaşma düşüncesiyle yaklaşılması, sevişmeyi başlı başına bir amaç olmaktan çıkarıp bir başka amaca ,orgazma erişmenin en kısa yolu haline getirmektedir. Bu da sevişme ve cinsel haz süresini kısalttığı gibi, erken boşalma gibi sorunlara da neden olmaktadır. Başka bir deyişle, cinsellik bir "iş" haline gelmekte, kişisel başarı ya da başarısızlığın ölçüleceği bir sınav alanına dönüşmektedir.
Cinsel ilişkinin böyle standartlaştırılması, belirli reçetelere bağlanması, insanların cinsel tepkilerinin zayıflamasına ve arzularının azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, cinsel terapistler, eşlerin sevişme sırasında daha değişik yöntemler uygulamasını, orgazm olmak için kendilerini zorlamamalarını ve hatta bir süre orgazmdan kaçınıp sadece aşk oyunlarıyla yetinmelerini önermektedirler.
 
---> Cinsel saglık

Aşağılık Duygusu

Cinsel tepkileri zayıflatan veya cinsel isteği öldüren duygusal engellerden biri de aşağılık kompleksidir. Bazı kişiler, çeşitli nedenlerden ötürü, başka insanlara oranla "eksik" ve "yetersiz" olduklarını düşünür. Bu düşünce, sonunda kişinin cinsel gücünü de etkileyebilir. Başlangıçta hiçbir sağlam temeli olmayan bir "ben beceriksizim, yetersizim" düşüncesi, sonuçta kişiyi gerçekten beceriksizleştirebilir. Bazen de kişilerin genel bir aşağılık kompleksine değil, sadece cinsel yeteneklerinin yetersizliğine ilişkin bir duygunun etkisi altında kaldıkları görülür. Çoğu zaman bunun nedeni, kişinin çocukluk ve ergenlik döneminde arkadaşlarından dinlediği, gerçekle ilgisi olmayan mucizevi cinsel başarı öyküleridir. Bir başka delikanlının bir gecede dört kadınla birlikte yattığını ve sekiz defa "yaptığını" işiten deneysiz bir gencin kendisiyle ilgili bir kuşkuya kapılması doğaldır. Oysa çoğu zaman bunlar doğru değildir ve zaten herkesin cinsel tepkilerinin her zaman birbirinin aynı olması da beklenemez. Kadın ve erkek her insanın, başkasıyla kıyaslanamayacak kendine özgü bir cinsel doyum ve başarı düzeyi vardır. Bundan fazlasını beklemek bu düzeyi de düşürebilir. Bir gecede iki kereden daha fazla "yapamadığını" gören bir erkek aşağılık duygusuna kapılabilir ve bu da ertesi gece onun bir kere bile "yapmasını" engelleyebilir.
Erkeklerin cinsellikle ilgili aşağılık duyguları çoğu zaman penislerinin büyüklükleri noktasında toplanır. Ergenlik çağındaki erkek çocuklar arasında en sık görülen seks oyunlarından biri, penis büyüklüklerinin karşılaştırılmasıdır. Bu tür deneyler sonunda bazı kişiler penislerinin diğer erkeklerinkinden küçük olduğu kanısına varabilirler ve cinsel gücün, penis büyüklüğüne bağlı olduğu gibi yanlış bir düşünce de taşıdıkları için, kendilerinin eşlerine zevk verecek kapasitede olmadıklarından endişe edebilirler.
Cinsel organ büyüklüğü, bir çok toplumda görülebilen bir saplantıdır. Bugün Selçuk'taki Efes müzesinde bulunan Romalılar dönemine ait Bes Tanrısı Heykeli, bir cinsel ve toplumsal güç simgesi olarak büyük penisin taşıdığı önemi gösterir. Rönesans dönemi Avrupası'nda da Aristokrat Sınıf'tan erkeklerin de, cinsel organlarını büyük göstermek için pantolonlarının içine çeşitli maddeler yerleştirdikleri bilinir. Penis büyüklüğü saplantısı, çeşitli kültürlerde, cinsel faaliyetin başlatıcısı ve aktif öğesi olarak erkeğe verilen önemle ilgilidir. Kadının pasif ve bekleyen bir seks nesnesi, erkeğin ise cinsel hazzın asıl "sahibi" olarak görülmesi, penise de gerçek dışı bir rol yüklemiştir. Oysa organ büyüklüğünün cinsel güçle bir ilişkisi yoktur. Bu, büyük burnu olan erkeklerin büyük penise, büyük ağzı olan kadınların da geniş dölyoluna sahip oldukları iddiasına benzeyen bir hurafedir. Diğer yandan, büyük penisli erkeklerin eşlerine daha çok zevk verecekleri düşüncesi de doğru değildir. Cinsel birleşme sırasında dölyolunun en duyarlı bölümü, ağıza yakın alt kısımlarıdır; penis, büyüklüğü ne olursa olsun, dölyolunun bu kısmına değecek bir uyarıcı görevini yapacaktır. Üstelik, çoğu kadının asıl cinsel duyarlık merkezi; dölyolu değil, klitoristir. Cinsel birleşme sırasında klitoris erkeğin penisine değil, penisin üstünde yeralan tüylü bölgeye değer ve bu bölgenin basıncıyla uyarılır. Eğer bir kadın, sırf bilgisizlikten ötürü, büyük bir penisin kendisine daha çok zevk vereceği düşüncesine saplanmışsa ve bu saplantıdan ötürü küçük penisler kendisine psikolojik bir haz vermiyorsa, sorun organ büyüklüğünden değil, yalnızca bir psikolojik koşullanmadan kaynaklanmaktadır.
 
---> Cinsel saglık

CİNSEL SORUNLAR VE SAĞLIK

Kadın ve erkeklerdeki iktidarsızlık ve soğukluk gibi cinsel sorunların çok büyük bir bölümü psikolojik kökenlidir ama, fiziksel rahatsızlık ve hastalıkların sonucu olan cinsel yetersizlikler de vardır. Özellikle, gençlikte gözükmeyen ama ilerleyen yaşla birlikte ortaya çıkan şeker hastalığı, kalp, karaciğer ve böbrek rahatsızlıklarının cinsel yaşamı olumsuz yönde etkilediği ileri sürülmektedir. Kalp uzmanlarının, kalp hastalarının cinsel yaşamıyla ilgili olarak İngiltere'de yaptıkları bir araştırma şu sonuçları vermiştir: kalp hastalarının yüzde 10'u ağır bir krizden sonra cinsel güçlerini bütünüyle yitirmiş gorünmektedir; yüzde 60'ının cinsel yaşamı düzensizleşmiş ve cinsel birleşmeden aldıkları zevk azalmıştır. Geri kalan yüzde 30'un cinsel etkinliklerinde bir değişme olmamış, krizi geçirdikten bir süre sonra normal cinsel ilişkilerine yeniden başlamışlardır. Görünüşte, enfarktüse benzer kalp hastalıkları cinsel yaşama ağır bir darbe indirmektedir. Ancak, yapılan araştırma, bu hastaların üçte ikisinin geçirdikleri krizin cinsel yaşamlarını ne yönde etkileyeceği konusunda hiçbir hekime danışmadıklarını da ortaya koymuştur. Buradan da anlaşılmaktadır ki, hastaların çoğu bilgisizlikten ve korkudan ötürü, cinsel faaliyetlerini kendi kendilerine kısıtlamıştır. Araştırmayı yürüten kalp uzmanları, böyle bir kısıtlamanın oldukça gereksiz olduğunu, hatta tam tersine hastanın durumunun daha da kötüleşmesine neden olabileceğini belirtmektedir. Dahası, araştırmada, hastanın yaşı da geçirdiği krizin sertliği ile cinsel faaliyet düzeyi arasında anlamlı bir bağ da bulunamamıştır. 43 yaşında ikinci bir enfarktüs geçirmiş bir erkek, kısa bir süre sonra cinsel yaşamına aynı tempoda yeniden başlamış, buna karşılık 46 yaşında ve oldukça hafif bir enfarktüs geçiren bir başka erkek cinsel birleşmeyi kendi kendine yasakladığı için giderek isteği de zayıflamıştır. Sevişme ve cinsel birleşme sırasında insanın kalp atışlarında, soluğunda ve kan dolaşımında büyük bir hızlanma olduğu
doğrudur. Daha önce kriz geçirmiş kişilerin sevişme sırasında kendilerini fazlaca zorlamaktan kaçınmaları da yararlı olacaktır. Ama bu kişiler kalplerini aşırı zorlamaksızın da doyurucu bir cinsel deney yaşayabilirler. Öte yandan, çalışırken ve gündelik yaşam içinde kalplerine cinsel birleşmedekinden çok daha fazla bir yük bindiriyor da olabilirler. Enfarktüs krizi geçirmiş 14 kişi üzerinde yapılan incelemeler, bu hastaların bir gün içinde, çeşitli zamanlarda örneğin sıkışık bir trafikte araba kullanırken, işlerinde çetrefil bir sorunla uğraşırken ya da hararetli bir tartışma içindeyken kalplerini çok daha fazla yorduklarını göstermiştir. Alınan elektrokardiyogramlar bunu kanıtlamaktadır. Birçok hekim, kalp hastalarının bir kat merdiven çıkabilecek ya da birkaç dakika hızlı yürüyebilecek durumda oldukları sürece rahatlıkla cinsel ilişkiye de girebileceklerini belirtmektedir. Cinsel birleşme sırasında geçirilen kalp krizleri üzerinde yapılan bir çalışma da oldukça anlamlı bir sonuç koymuştur ortaya: bu krizlerin büyük bir bölümü, evli kişilerin evlilik dışı cinsel ilişkileri sırasında meydana gelmiştir. Bunun bir nedeni, bu tür ilişkiler sırasında alınan ağır alkol ve aşırı yemek ise, bir nedeni de böyle bir ilişkinin kişiye büyük bir kaygı, duygusal gerginlik, hatta korku vermesidir. Başka bir deyişle, krizin asıl nedeni cinsel birleşme değil, bu birleşmenin yakalanma korkusu içinde, sıkıntılı ve gergin bir ruh hali içinde yapılmasıdır.
Bunun dışında, bazı damar rahatsızlıklarının ve özellikle şeker hastalığının kişinin cinsel tepkilerini etkilediği bilinmektedir. Ama bu etki, hastalığın ilerleme derecesine göre ve kişiden kişiye değişmektedir. Diğer taraftan bu hastalıkların etkisi, doğru bir yemek rejimi ve yaşam tarzının benimsenmesiyle büyük ölçüde giderilebilmektedir. Bu konuda kişilerin hekime danışmadan kendi yersiz korkuları ve kulaktan dolma bilgileriyle hareket etmeleri yanlış olur.
 
---> Cinsel saglık

CİNSEL SORUNLAR VE RUH SAĞLIĞI

Ruhsal bakımdan sağlıklı bulunan kimselerde cinsel sorunlar görülebildiği gibi, bu sorunların birtakım psikiyatrik bozukluklar eşliğinde ortaya çıktığı da olur. Sorunların giderilmesi açısından ruhsal sorunlar ile cinsel davranış bozuklukları arasındaki ilişkinin iyi kavranması çok önemlidir. Çünkü benzer psikiyatrik belirtiler gösteren kimselerin birbirinden çok farklı cinsel tutumlar içinde bulundukları gözlenmiştir. Üstelik çeşitli psikiyatrik sorunların tedavi yöntemleri farklıdır. Bu nedenlerden ötürü, cinsel terapi uzmanının aynı zamanda psikiyatrik sorunların tanısı ve tedavisi konularında da beceri sahibi olması önemlidir. Özellikle endişe ile cinsel sorunlar arasındaki ilişkinin doğru saptanması gerekir. Herhangi bir psikiyatrik sorun yüzünden zeten endişe yaşamakta olan ve bunun bir yan etkisi olarak cinsel işlevleri bozulan bir kimsenin durumu cinsel sorunlar yüzünden endişelenen kimsenin durumundan farklıdır. Eşlerden biri psikozda ise; çifte cinsel terapi uygulamak, psikiyatrik sorunun büyüyerek tehlikeli bir hal almasına yol açabilir.
Cinsel sorunlara genellikle eşlik eden ruhsal hastalıklar ; ruhsal çöküntüler ve duygusal bozukluklar, nevroz ve kişilik sorunları, şizofrenidir. Ruhsal çöküntü (depresyon) bunların başında gelir. Bu, cinsel işlevlerinde bir aksamadan ötürü tedaviye başvuran kişilerin büyük çoğunluğunda görülen bir durumdur. Ruhsal çöküntü; bireyin libidosunu etkiler ve cinsel isteğini azaltır. Sonuç olarak erotik heyecanlanma güçleşir ve böylece erkeklerde iktidarsızlık, kadınlarda orgazm güçlüğüne yol açmış olur. Özellikle çöküntü içindeki erkeklerde penisin sertleşmesi güçleşir. Hastanın bu durumdayken doğrudan cinsel terapiye alınması olanaksızdır. İlk olarak ilaç ve psikoterapi yoluyla ruhsal çöküntünün giderilmesine çalışılır. Psikanalizci ruhbilimciler ruhsal çöküntüyü "bir sevgi nesnesinin yitirilmesine gösterilen bir çeşit ilkel yas tutma" olarak tanımlar. Öte yandan daha bedensel yönelimli uzmanlar bu sorunu kimyasal bir bakış açısından değerlendirerek bunun kalıtım yoluyla aktarılan ve beyin metabolizmasını ilgilendiren psikosomatik bir durum olduğunu ileri sürmektedir. Tedavide hastalığın hem kimyasal hem de ruhsal belirleyicilerinden yola çıkmanın en iyi sonuç verdiği bilinmektedir.
Nevroz türü ruhsal bozuklukların normal davranışlardan farklılığını saptamak güçtür. Çünkü psikoz türünden ruhsal hastalıklardan farklı olarak nevrozlu kimsenin gerçekle bağları kopmamıştır. Oldukça akılcı biçimde davranır, yargı ve fikirleri tuhaf değildir, kişiliğinde herhangi bir çözülme gözlenemez. Bu kimseler, bilinçaltlarından kaynaklanan çelişkiler yüzünden gerçekçi olmayan, yıkıcı birtakım davranışlara yönelir. Saplantı biçiminde düşünceler, sürekli el yıkama, aşırı ölçüde temizlik yapma gibi davranışlar, herhangi bir bedensel nedeni olmayan histerik belirtiler, nevroz durumunun özellikleridir. Kişilik sorunu olan kimseler ise benzer belirtiler göstermeyip, başkaları ile olan ilişkilerinde çarpık, yıkıcı davranışlara yönelirler. Anti-sosyallik, aşırı duygusallık, kuşkuculuk, ani duygusal patlamalar, kişilik sorununun çeşitli görünümleridir. Eskiden çoğu ruhbilimciler cinsel sorunları tümüyle nevroz sınıflandırmasına dahil etmekteydi. Penisi sertleşmeyen erkek, orgazma ulaşamayan kadın, eşcinsel ya da kırbaçlı türden fantazileri olan bir kimse, hem kendi çevresinde hem de psikiyatrist tarafından nevrozlu bir hasta olarak görülürdü. Oysa bu anlayış değişmiştir. Cinsel sorunları olan bazı inszanlarda, bu sorunun kişinin ruhsal derinliklerinde yatan duygusal sorunlarının belirtisi olduğuna rastlandığı gibi, bazı hastaların cinsel sorunlarının herhangi bir nevrozdan ya da kişilik sorunundan kaynaklanmadığı da gözlenmektedir. Hatta öyle nevrozlu hastalar vardır ki son derece normal bir cinsel yaşam sürdürürler. Bununla birlikte, psikanaliz okulunun nevroz açıklamasında kullandığı bilinçaltı kökenli davranışlar, çelişkiler, bastırma gibi terimler bugünkü uygulamada cinsel sorunların tedavisinde büyük ölçüde yararlanılan kavram ve araçlardır. Cinsel birleşmede bulunup boşalma yaşadığı an bedensel bir zarar göreceği inancı ve korkusuyla yaşamakta olan bir erkeğin iktidarsızlık sorunu ancak bu bilinçaltı olgu açığa çıktığında anlaşılabilir. Gerçekte bu bedensel zarar görme kaygısına pek çok cinsel sorunun kökeninde rastlanır. Bu gibi sorunlu kimseler çocuksu korkularını eşlerine de aşılayabilirler. Sevdikleri tarafından denetim altına alınacaklarına ya da terk edilerek büyük acılara maruz kalacaklarına ilişkin bilinçaltı korkular besleyen kimselere cinsel sorunlular arasında oldukça sık rastlanır.
Nevrozlu hastalar cinsel coşkulanma durumunda büyük endişe yaşayabilirler. Çoğu kez karşılaştıkları çelişkiyi yenmek için erotik uyarımlardan kaçmak ya da bu uyarımların önüne geçmek için birtakım özürler bulurlar. Bu gibi durumlarda tedavi stratejisi, hastaya erotik bağlam içinde yaşadığı endişeye karşı koyabilmesi için bir takım araçlar kazandırarak bu sırada onun erotik uyarımlara karşı ortaya çıkardığı özürleri yavaş yavaş ortadan kaldırmaktır. Cinsel terapide çiftlerden biri ya da her ikisi koyu bir nevroz içindeyse durum oldukça güçleşir. Çünkü terapi, çiftlerin kendilerini tedaviye ne ölçüde hazır hissettiklerine bağlıdır. Nevroz varlığında hem tedavinin süresi uzayabilir, hem de sonuçtan kesinlikle güvenli olunamaz. Çocuklukta takılmış, ruhsal çöküntülü ve nevrozlu bir erkeğin erken boşalma sorununu tedavi ettirdikten sonra boşalma tepkisi konusunda tam bir denetim kazandığı görülmüştür. Buna benzer biçimde orgazma ulaşamayan bir kadın bu güçlüğü yenerek orgazm yaşayabilir. Fakat yine de eksikliğini hissettiği ruhsal huzuru bulamamış olabilir. Cinsel terapi, söz konusu cinsel çelişkiyi çözüme kavuşturarak hastanın cinsellik karşısında duyduğu endişeye karşı bir savunma geliştirerek sadece cinsel sorunu halledebilir. Çoğu örneklerde görüldüğü gibi hasta, mutlu bir cinsel yaşama kavuşmasına karşın temeldeki nevrozunun sıkıntısını yaşamaya devam eder. Bazen de nevrozlu kimsenin gördüğü cinsel tedavi, söz konusu cinsel sorununun ötesinde bir yarar sağlar. Cinsel sorunu çevreleyen endişeden kurtulmanın yol açtığı rahatlık, hastanın ruhsal bütünlüğü üstünde etki yaparak tam bir iyileşme sonucunu doğurur. Şizofreni tanısı taşıyan kimselerin genellikle cinsel bakımdan sorunlu oldukları sanılır. Oysa cinsel işlevleri tamamıyla yerinde olan pek çok şizofren vardır. Öte yandan şizofreni ile cinsel sorunlar arasındaki ilişki oldukça karmaşıktır. Şizofren bir kimsenin cinsel sorunları bedensel cinsel işlevlerden çok, bu kimsenin eşiyle ve dış dünyayla olan ilişkisindeki bozukluktan kaynaklanmaktadır.


İnsanların hem ruhsal hem de bedensel sağlığının çok büyük ölçüde cinsel yaşamlarına bağlı olduğu düşüncesi, Sigmund Freud 'un ilk yapıtlarını yayınladığı 19. yüzyıl sonundan beri gittikçe daha çok yandaş bulmaktadır. Freud'a göre, uygarlığın gelişmesi, cinsel dürtüleri ve cinsel yaşamı sınırlamakta, bu da insanlarda nevrozlara ve ruhsal bozukluklara yol açmaktadır. Ama bu bastırılmış cinsellik ve beraberinde getirdiği sinir ve ruh hastalıkları, modern toplumun nimetlerinden yararlanmak için ödemek zorunda olduğumuz bedeldir: cinsel yaşam bir sorun haline gelmekte, ama insanlar da daha rahat yaşama olanağına kavuşmaktadır. Bu görüşe, Freud'un kendi çalışma arkadaşlarından karşı çıkanlar olmuştur. "Cinsel Devrim " ve "Bedensel Boşalmanın İşlevi " adlı incelemelerin yazarı Wilhelm Reich , aslında cinsellikle uygarlık arasında bir çatışmanın olmadığını ileri sürmüştür. Reich'a göre, cinselliği bastıran ve sınırlayan, uygarlığın kendisi değil, sadece bugünkü biçimidir. Günümüzün baskıcı toplumları, cinsel doyumu engellemektedir. Cinsel doyumsuzluk, delilikten kansere kadar birçok toplumsal ve bedensel hastalığın nedenidir. Reich'a göre, insanlar cinsel yaşamlarında özgürleştiklerinde, toplum hem gerçekten uygar hem de sağlıklı hale gelecektir. Uzmanların çoğunluğuysa, bu türden felsefi ve toplumbilimsel sorunlara hiç girmeksizin, insanların cinsel yaşamının sorularla dolu olduğunu belirtmekle yetinmektedir. "İnsanm Cinsel Tepkisi " adlı araştırmanın yazarları Masters ve Johnson, 1970'de yayınlanan ikinci kitapları "İnsanın Cinsel Yetersizliği "nde şöyle demekteler: "Amerika Birleşik Devletleri'ndeki evli çiftlerin en az yarısı, ya cinsel yaşamlarında dumura uğramışlardır ya da yakın bir gelecekte bu duruma geleceklerdir". Bununla birlikte, cinsel sorunlar yalnızca ABD gibi sanayileşmiş modern toplumlarda değil, şu ya da bu ölçüde tarihin bütün evrelerine ve çeşitli toplumlarda ortaya çıkmıştır. İlk ve Ortaçağ hekimlerinin bu sorun üzerinde durduğu ve cinsel rahatsızlıkları gidermek için çareler önerdikleri bilinmektedir. Yine de bugünkü anlamıyla cinsel sorunların, daha kesin bir deyişle, iktidarsızlık ve soğukluk gibi sorunların, esas olarak modern zamanlarda yaygınlaştığı söylenebilir. Cinsel sorunlar, kadın ve erkeklerin normal bir cinsel ilişkide bulunmalarını güçleştiren ya da büsbütün önleyen psikolojik engellerdir. Çoğu zaman çocukluk yaşantılarından ya da çok başarısız bir ilk cinsel deneyden kaynaklanan korku, aşağılık duygusu, sıkılganlık ve suçluluk duygusu gibi psikolojik engeller ve iç yasaklar insanlarda cinsel arzuyu azaltmakta, heyecan ve orgazma yol açan cinsel refleksleri sınırlamaktadır. Kısacası, insanın normal cinsel tepkisini engellemektedir. Kuşkusuz, organ bozuklukları, alkolizm, şeker hastalığı ya da kromozom bozuklukları gibi fiziksel ve biyolojik nedenler de soğukluk veya iktidarsızlık gibi sorunlara yol açabilirler. Ama cinsel sorunların en yaygın kaynağı, psikolojik ve toplumsal engellerdir.
 
---> Cinsel saglık

Cinsel sorunlara yaklaşım nasıl olmalıdır?


Cinsel işlev bozuklukların tedavisine yönelik geleneksel yaklaşımlarla, modern seks terapileri arasındaki köprünün temelleri 1970 yılında Masters ve Johnson sayesinde atılmıştır. Master ve Johnson’dan önce cinsel işlev bozukluklarının yalnızca erken çocukluk deneyimlerinden ve özellikle ve anababa-çocuk ilişkilerinden kaynaklandığı düşünülürdü. Bu nedenle bireysel olarak uygulanan ve bilinçdışı çatışmaları içgörü kazandırmaya veya çözmeye yönelik psikanalitik tedaviler en çok tercih edilen yaklaşımlardı. Ancak psikanaliz bile CİB olan bireylere nadiren yararlı olabiliyordu. Bu yaklaşımların gerek fonksiyonel bozukluğu olan kişi, gerekse terapist yönünden zaman alıcı ve pahalı olması, tedavinin sadece sorunlu bireye odaklanması, alınan sonuçların net ve yüz güldürücü olmaması gibi nedenlerle tedavide başarıdan söz etmek güçleşiyordu. Ayrıca 1940’lı yılların sonlarına kadar cinsel sorunlar çok az tartışılmakta idi ve çoğu hekim hastalarına cinsel sorunlarına katlanabilmeleri yönünde destek vermeye çalışıyordu.



1940’lı yılların sonlarında Kinsey ve arkadaşlarının (1948, 1953) çalışmalarında cinsel ilişki ve bu ilişkiden kaynaklanan sorunlara vurgu yapılmış, 1956’da ise Semans erken boşalma tedavisinde özgül bir teknik (dur-başla tekniği) önermiştir. Wolpe’nin (1958) erektil işlev bozukluklarında sistematik duyarsızlaştırma tekniğini kullanması ile davranışsal yöntemler gerçek anlamda cinsel işlev bozukluklarının tedavisine girmiştir. Ardından Lazarus (1963) ve Brady’nin (1966) frijidite, Haslam’ın (1965) vajinismus, Friedman’ın (1968) da ereksiyon bozukluğunun tedavisinde benzer yöntemleri kullanmalarıyla tedavide psikanalitik yaklaşımlardan davranışçı yöntemlere doğru bir kayma olmuştur. Yine, Lobitz ve ark. (1967) vaginismus için dereceli dilatatör, anorgazmi için kendi kendini uyarma gibi özgül teknikleri geliştirmişlerdir. İngiltere’den Friedman’ın (1962) kitabı ise kadınlardaki cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde kısa psikoterapötik yaklaşımlarla davranışçı tekniklerin birlikte kullanılması ve bu yöntemin etkinliği konusunda önemli bilgilerin aktarılmasını sağlamıştır. Bugün cinsel işlev bozuklukları alanında kullanılan modern seks terapi yaklaşımları ile, sözü edilen tüm davranışçı yaklaşımlar arasındaki en önemli farklardan biri tedavinin odaklandığı yer olmuştur. Masters ve Johnson dönemine kadar ister davranışçı ister psikanalitik yönelimli olsun, tüm terapötik yaklaşımlar çifti değil sorunlu bireyi odak almış ve tedavi sadece sorunlu bireye yönelik olarak yapılmıştır (Sungur 1993).



Masters ve Johnson’un 1970 yılında yayınladıkları “İnsanın Cinsel Yetersizliği” adlı kitapta yazarlar sorunun kaynağından çok, CİB’nun devam etmesine yol açan etkenlere odaklanarak CİB tedavisine yepyeni bir anlayış getirmişlerdir. Davranışçı yöntemlerin ön plana çıktığı ancak temelde eklektik kabul edilen bu yaklaşımda hedef çiftin cinsel ilişkisinin niteliğini düzelterek cinsel işlevdeki aksamaları ortadan kaldırmak olmuştur.



Genel bir çerçeve içinde Masters ve Johnson’un tedavi yaklaşımlarının yapısında şu özellikler göze çarpar (Sungur 1993):



-Terapi görüşmeleri haftanın her günü yapılır ve genellikle 3 hafta içinde tamamlanır.

-Yalnız CİB olan bireyler değil, eşleri de tedaviye katılır.

-Terapist davranışsal bir yaklaşımla genel olarak çiftlerin cinsel aktivitelerini aşamalı olarak yapılandırırken, cinsel işlev bozukluklarının türüne yönelik net ve kolay anlaşılan özgül teknikler de çiftlere öğretilir ve bunlarla ilgili ev ödevleri verilir.

-Terapi sırasında terapistin cinsiyeti CİB olan eşin cinsiyetine göre belirlenir. Bu esnada bir ko-terapist ise diğer bir eşle terapileri sürdürür. Sonuçta bir terapist ve bir ko-terapist çifte yönelik ortaklaşa çalışırlar.



Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi Masters ve Johnson, yaklaşımlarında tedavinin odağını bireyden çifte ve çiftin ilişkisine yöneltmişlerdir. Tedavi yaklaşımlarında ise işlev bozukluğunun türüne özgü tekniklerin kullanımı ön plana çıkmıştır. Tedavi sonuçları açısından bakıldığında ise Masters ve Johnson’un geleneksel yaklaşımın dışına çıkarak tedavi sonundaki başarı oranları yerine başarısızlık oranlarını belirttikleri görülür. Bu oran tedavi uyguladıkları 500’ü aşkın çiftte % 18.9 olarak belirtilmiştir (Hawton 1985).



Bu araştırmacıların seks terapileriyle aldıkları çarpıcı sonuçlar, kullandıkları yöntemlerin soruna yönelik, net, kolay anlaşılabilir olması cinsel alana çeşitli disiplinlerden büyük bir ilginin yönelmesine neden olmuş ve 70’li yıllardan itibaren Cinsel işlev bozuklukları üniteleri dünyanın çeşitli bölgelerinde kurulmaya başlanmıştır.(Catalan ve ark. 1990) Masters ve Johnson’ın çarpıcı tedavi sonuçlarının oluşturduğu yoğun ilgi bu alandaki gelişmeleri hızlandırarak bugünkü ve gelecekteki seks terapi uygulamalarının yolunu açmıştır. Ancak zamanla Masters ve Johnson’ın elde ettiği sonuçlar çeşitli yönlerden eleştirilere de hedef olmuş (Zilbergeld ve Evans,1980), bazı kontrollü çalışmalar ve kontrollü terapi sonuçları seks terapilerinin terapötik etkinliğine daha gerçekçi yaklaşılması gereğini ortaya koymuştur (Bancroft ve Coles 1976, Satile ve Kilmann 1977, Kilmann ve Auerbach 1979, Marks 1981, Hawton 1982). Başka bir deyişle seks terapileri bazı olgularda çok etkili olabilmekte ancak bazılarında da etkisiz kalabilmektedir.



Daha sonraki araştırma bulguları terapi sonuçlarındaki bu prognostik değişkenliğin yordayıcılarla açıklanabileceğini göstermiştir. Bunlar arasında CİB’nun türü, genel olarak evlilik ilişkisinin niteliği, cinsel ilişkinin niteliği, çiftin birbirlerini ne oranda çekici bulduğu, çiftin tedavi motivasyonları, ağır psikiyatrik bozukluğun eşlik etmesi (O’Connor 1976, De Amicis ve ark. 1985, Hawton 1985, Whitehead ve Mathews 1986, Hawton ve Catalan 1986), ve ev ödevlerine uyum (Hawton ve ark. 1986) sayılabilir.



1980’lerden sonra terapinin etkinliğini arttırmak ve temelde terapiyi daha ekonomik bir biçime getirebilmek amacıyla Masters ve Johnson’ın uygulama biçiminde bazı değişiklikler yapma anlayışı içine girilmiştir . Clement ve Schimidt, haftada bir veya iki kez yapılan terapilerin etkinliğinin hergün yapılan terapilere göre üstünlüğünü göstermişlerdir. Bunu çift terapistle yapılan terapilerin, tek terapistle yapılan terapilere üstün olmadığının gösterilmesi izlemiştir. Crowe ve arkadaşları ve LoPiccolo ve arkadaşları terapistin cinsiyetinin, sorunlu eşin cinsiyetine göre ayarlanmasının terapötik etkinliği genel olarak artırmadığını göstermişlerdir. Bu bulgular ile günümüzde seks terapileri daha çok tek terapistle ve haftada bir yapılan görüşmeler biçiminde yürütülmektedir.Ülkemizde bugünkü anlamda seks terapilerinin ilk denemeleri bilindiği kadarıyla İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı bünyesinde 1979 yılında başlatılmıştır. Daha sonra 1986 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi bünyesinde daha çok erkek CİB olgularını ele alan bir ünite kurulmuştur. İlk cinsel işlev bozuklukları kongresi 1988 yılında düzenlenmiştir.



Kliniğimizde (ANCETEM
Ankara Cinsel işlev & Evlilik Terapileri Merkezi) ise 1980’lerin 2. yarısından sonra faaliyete geçen modern seks terapileri uygulamaları artan talep doğrultusunda 1993 yılında ünite biçimine dönüştürülmüş; o tarihten beri de hasta kapasitesi ve sunulan hizmetin niteliğiyle özellikle İstanbul ve Ankara’da toplanan az sayıdaki merkezin en önemlilerinden birisi olmuştur. Psikiyatri, üroloji, jinekoloji, deontoloji gibi diğer disiplinlerin büyük bir katılımla ilk kez biraraya geldiği 1. Cinsel işlev ve fertilite bozuklukları ulusal kongresi de 1996 yılında Kliniğimiz, Ünitemiz ve Kognitif Davranış Terapileri Derneği öncülüğünde yapılmıştır.

KAYNAK:

ANCETEM
Ankara Cinsel işlev & Evlilik Terapileri Merkezi
 
---> Cinsel saglık

Cinsel İlişki Sayısı ve Sıklığı

Zaman içerisinde gelen emaillerin bir kısmında bu tip sorulara rastlamaya başladığımı farkettim.Daha evvel bu konuda yazma gereği duymamıştım.Çünkü yemek yemek veya cinsel ilişkiye girmek benzer hislerin getirisi sonucu oluyordu.Nasıl acıkınca yemek yiyorsanız bunun sayısını ve miktarını saymıyorsanız cinsellikte ihtiyacınız olduğunda gerektiği kadar yaşanır.Bunun için bir skor tabelası tutmaya gerek yoktur.Burada sorunu ikiye ayıralım;

Birinci grup hislerini başkalarına göre ayarlayanlar,

İkinci grup ise hissettiklerinin dolayısıyla yaşadıklarının yeterli olmadığını düşünen veya bunu hissedenlerdir.

İkinci grup bir sorunun varlığını hisseden veya yaşayanlardırki bunlar bir hekime baş vurup nedenini öğrenip çözüm sağlamalıdırlar,bunuda çekinmeden yapmaları gerektiğini neden çekinmemeleri gerektiğini yazının devamında okuyacaklar.

Üreme içgüdüsünün sonucu olarak cinsel istek vardır ve cinsellik yaşanır,yaşanmak zorundadır.Çünkü içgüdüler doğuştan vardırlar.Canlının yaşamını devam ettirebilmesi için bunları yapması gerekir.(Yemek yemek gibi) İçgüdüler değiştirilemez.Yok edilemez ve birinin yerine diğeri konulamaz.

Yaşamak demek kabaca insan bedeninin canlı olarak dünyada bulunmasıdır.Her canlı yaşamının bitmesini istemez.Bedeninizi dünyada devamlı bırakmak istersiniz.O zaman bedeninizi dünyada bırakmak için tek yolunuz kopyalama şansınızdır bu kopyalamayıda çocuk yaparak sağlarız,bedenimizin kopyası çocuğunuz sizden sonrada bedeninizin canlı olarak dünyada kalmasını sağlayacaktır.Siz değilmisiniz çocuğununuzu o benim kanım canım diye seven.

Cinselliği evet zevk için de yaşarız.Ama bu zevk üreme içgüsünü giderebildiğimiz doyurabildiğimiz içindir.Yemek yemenin karınımızı doyurması bu doygunlukla açlık hissinin kaybolup o süre için bedenimize gerekli enerjiyi sağlayıp yaşamda kalabilmeyi garantilediğimiz içindir ve bu bize zevk verir.

Cinsel güç miktarı 3 ana nedenden dolayı değişebilir.

1)Bedensel nedenler:

Cinsel isteğin az olması bazen bedensel nedenlerden dolayı olmaktadır.Bunun içinde belirtilen hormon eksiklikleri,bedensel bazı hastalıklar veya başka bir hastalık için kullanılan ilaçların yan etki olarak kalıcı veya geçici cinsel isteksizlik yapmasıdır.

#Burada önemli bir ayrımı vurgulamak isterim.Cinsel isteksizlik dedik cinsel yetersizlik değil.Cinsel yetersizlik cinsel arzunun olup bunun bedensel bazı eksiklilkler bozukluklar yüzünden gerçekleştirilememesidir.Mesela erkekte cinsel birleşme arzusu var ama bir hastalık yüzünden penisinde sertleşme olmuyor.Cinsel isteksizlikte ise bunu yapmak için zaten istek yok.

2)Psikolojik nedenler:

İnsanın içgüdülerinde öncelik sırası vardır.Bİrinci sıradakiler yaşamınızı devam ettirmek için yapmak zorunda olduğunuz şeylerdir.Mesela su içmek gibi.Su içmezseniz kısa sürede ölürsünüz.Kişinin birinci hissi o günkü varlığını sürdürebilmek için gerekli şeyleri yapma zorunluluğudur.Bunu tamamladıktan sonra ancak diğerlerine sıra gelir.Bunun en basit komik örneği '' fakirin karnı doyunca nokta noktası kalkar'' örneğidir.Sağlıklı bir cinsel arzu duyabilmek ve cinsellik yaşayabilmek için bir kişinin önce o gün için çözmesi gerekli olan şeyleri çözmesidir.Uykusunu uyuması, yemeğini yemesi ,barınacak yerini sağlaması gibi ve yarını için de en azından çok fazlaca kaygı duymamasıdır.Demekki gelecek sorunlarınız kadar gündelik sorunlarınız cinsel isteğinizi etkilemektedir.Bunun yanısıra cinsellik-cinsel istek bir hesaplar zinciridir.Cinsellik isteyerek yaşandığında her zaman zevk verecektir.Ama bununda bir bedeli vardır.Bu bedel bazen getirdiği hazdan daha fazla acı ve mutsuzluk verebilir.Bu gibi durumlarda beyin kişiyi koruma altına alarak negatif etkilerden koruyup daha fazla acı çekmesini engellemek için cinsellik dürtüsünü bir süreliğine baskılayabilir veya başka yerlere yönlendirir.Ama bu bir çözüm sağlamaz çünkü güdüleri yaşamak zorundayız ve başka yere yönlendiremeyiz.Kısa sürede bunu çözmek gerekir.

Cinsellikteki negatif etkiler

kızlık zarı korkusu,

gebe kalma kaygısı

can acısı duyma kaygısı

cinsel yasaklamalar cinselliği kötü kabul etme

anne baba ve çevrenin ne düşüneceği fikri

çirkin beden veya herhangi bir organ kaygısı

utanma

mukayese edilme korkusu

kullanılma kaygısı

daha önceden cinsel tacize uğramış olmak

yetersiz olup alay edilmesi fikri

cinsel hastalık veya bulaşıcı hastalık kapma korkusu

pişmanlık korkusu

aldatılma

aldatma

partnerin; kendisi hakkında ne düşüneceği

ona nasıl davranacağı başkalarına anlatıp anlatmayacağı,

bu ilişki yüzünden bir sorun yaşatıp yaşatmayacağı

gibi nedenlerdir.Bu nedenlerin baskın olduğu durumlarda insan bunların getireceği negatif etkileri yaşamamak için cinsellikten uzaklaşırlar.

Partneri beğenmemek veya istememek veya zorunluluktan beraber olmakda cinsel isteği azaltıcı nedenlerdendir.

3)Bedensel ve psikolojik nedenlerin birbiriyle etkileşimde olduğu dönemler:

Yukarıda saydığımız nedenlerin herhangi birinin diğeriyle beraber olmasıdır.



Bahsettiğimiz bütün nedenlerden dolayı kişilerin cinsel istek duyma seviyeleri zamandan zamana partnerden partnere koşuldan koşula farklılık gösterecektir.Bunun belirli bir sayısı yoktur.Nasıl acıkınca yemek yiyorsanız isteğiniz varsa ve koşullarınız da uygunsa yaşayabileceğiniz kadar yaşayacaksınız.Zorunlu bir rakam yok.

Bu konuda elde var olan sayılar belli miktarda aynı yaştaki kişilerin cinsel yaşamlarının istatistiksel ortalamalarıdır.Sizin için hiç bir gerçeklik ifade etmez.Var olan sizin kendi gerçeğinizdir.

Cinsel istekte ve ilişkideki sınır, partnerinize ve kendinize birşeylerin eksik kalmadığını hissettiğiniz andır. İşte bu yeterliliktir ve koşullara ve kişiye göre değişir.Şunuda unutmamak gerekirki her partneri tatmin edemezsiniz.Bunu yapmaya çalışırsanız yıldızları yakalamaya çalışan hayalperestler gibi olursunuz.

Gelelim özellikle erkeklerin merak konusuna

1) erkeklerde cinsel istek nasıl arttırılır?

2)yine erkeklerin sorduğu bir soru kadınlarda cinsel istek nasıl arttırılır?

Sağlıklı bir yaşam, sağlıklı bir beslenmeyle yani düzenli yaşayıp stresten, gerekli sorunlardan uzak durup beslenmenize de özen gösterirseniz spor yaparsanız vede akıllı olursanız daha evvel yazmış olduğumuz cinsel isteği azaltıcı nedenlerden kurtulmuş olur daha arzulu ve daha güzel bir cinsel yaşantıya sahip olursunuz. En önemli şeylerden biri beslenmedir.Cinsel isteği artırıcı özel bir gıda rejimi yoktur.Sağlıklı beslenip gerekli protein ve vitamini alırsanız faydasını göreceksiniz.

Bu arada hemen viagra gündeme gelebilir,bu tip haplar cinsel isteği olup çeşitli nendenlerden dolayı yeterli sertleşme sağlayamıyan kişilerde faydalıdır.Penis sertleşmesi sağlar.Cinsel arzusu olmayan kişiye bu tip haplar verildiğinde herhangi bir cinsel istek gelişmeyecektir.Bu yüzden cinselliği çevrenizdekilerin söylediklerine göre değil kendi hissettiğinize göre yaşamalısınız.Doğrusu budur yoksa dilin kemiği yok.Yaşadığınızı yaşayın istediğinizi söyleyin.Bu sefer onlarda sizin gibi düşünüp dursunlar.
Cinsel isteği arttırıcı bazı özel maddeler vardır ama bunlar gerekli görüldüğü zamanlarda doktor tarafından verilen ve kontrol altında verilen maddelerdir.Kendi başınıza kullanamayacağınız kullandığınızda fayda yerine zarar göreceğiniz şeylerdir.

-Cinsel isteksizlik duyduğunuzu ,yaşadınız veya hissettiğiniz cinselliğin yeterli olmadığını hissediyorsanız bir hekime baş vurabilirsiniz.Sorun varsa ortaya çıkarılır bedensel veya psikolojik tedavisi yapılır ve çözüme kavuşursunuz.Bunda utanmaya veya çekinmeye gerek yoktur.Rahatlıkla bu konuda destek almaktan çekinmeyiniz.

Lütfen cinselliği bu güzel hissi kendi kendinize etraftan duyduklarınızı zehir etmeyiniz.Çünkü cinselllik insan hayatında çok önemli bir yer tutmaktadır;güzel bir cinsel ilişki sonrası hayata daha olumlu baktığınızı ve daha pozitif düşündüğünüzü ve daha başarılı olduğunuzu biliyorsunuz.Bu hislerin getirdiği mutluluğu yaşamak istiyorsanız başkalarının düşüncelerine göre değil hissettiğiniz gibi ve doğru kaynaklardan bilgi alıp yönlenerek yaşamalısınız.Sağlıklı daha mutlu güzel günlere...
KAYNAK:
Dr.Cenk Kiper www.mutluinsan.com
 
---> Cinsel saglık

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar

CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR

Üreme sağlığını etkileyen tehlikelerden biriside cinsel yolla bulaşan hastalıklardır.Dünya sağlık örgütünün tahminlerine göre ,her yıl yaklaşık 350 milyon kişi tedavi edilebilen cinsel yolla bulaşan enfenksiyonlara yakalanmakta,bu sayı ise tedavi edilemiyen viruslerin neden olduğu hastalıklarla birlikte milyarı aşmaktadır cinsel sağlıklarını korumaya yönelik bilgilerden ve becerilerden yoksun olan gençlerin cinsel yolla bulaşan enfenksiyonlara yakalanma oranı daha yüksektir. Cinsel Sağlık Bilgiler Eğitiminin uygulandığı ülkelerde yapılan araştırmalar bu eğitimi almış gençlerin daha geç cinsel ilişkiye başladıklarını ve güvenli cinsel ilişki davranışı gösterdiğini saptamıştır.Cinsel Sağlık Bilgiler Eğitimi sevgi ve insan cinselliğini bütünleştirerek sorumluluk anlayışını geliştirir.CYBE'lerden korunma,saygıya dayalı ve karşısındakine özen gösteren bir davranış gerektirir.Cİnsel Bilgiler Eğitimininde amacı budur.

CYBE'lerin etkileri CYBE'lerin bazıları vücüda girdikleri cinsel organlarda akıntı,yara,yumru,ağrılı şişlik,kızarılık ve deri değişmeleri oluştururlar.Vücüda girdikten sonra kan dolaşımına karışan etkenler yaşamını burada çoğalarak sürdürürler ve karaciğer,bağışıklık sistemi ve tüm bedeni etkileyen hastalıklara neden olurlar. CYBE'nin sonuçları Her zaman belirti vermeyebilirler özellikte kadınlarda erkeklere nazaran daha az belirgin semptomlar gösterirler.Beliti olmasa bile hastalık taşıyan kişilerce başkalarına bulaşabilirler. Virusların neden olduğu Hepatit B,AİDS hariç çogunun tedavisi ucuz ve başarılıdır.Kısırlığın en önemli nedenlerinden birisi tedavi edilmemiş CYBE'lerdir. Bazı CYBE'ler kadınlarda rahim agzı kanserlerine neden olurlar.Bagışıklı sistemlerde yetersizliğe neden olan AİDS hastalığı ise milyonlarca insanın ölümüne neden olmaktadır.Aşagıda belli başlı CYBE'ler yazılmıştır.

AİDS-Kazanılmış Bağışılık Yetmezliği Sendromu-
Bel Soğukluğu-Gonorrhea-
Cinsel Organ Siğilleri
Frengi-Sifiliz-
Hepatit-B
Klamidya
Mantar-Candidiasis-
Tricomonas
Herpes-Uçuklar

CYBE ve HIV/AİDS'den Korunma Yolları

CYBE'den korunmanın tek yolu cinsel ilişkiden kaçınmaktır.İnsanlarda yaşam boyunca cinsel ilişkiden kaçınmalarını istemek pek gerçekçi değildir.Bunun yerine sağlıklı ve bir tek eşle,birbirlerine sadık kalarak yaşamlarını sürdürmelerini istemek daha akıllıca bir yöntem olmasına karşın dünyada CYBE'lerin artmakta olması sadakat kuralının pek işlemediğini ve bu yüzden insanlara uygulabilirliği olmayan öneriler yerine cinsel ilişkide bulunan insanlara cinsel ilişkinin hangi koşullarda daha güvenilir olduğunu öğretmek asıl yol gibi gözükmektedir.

Güvenli cinsel davranış

Cinsel yolla bulaşan enfenksiyonların ve istenmiyen gebeliklerin oluşturacağı ruhsal ,bedensel ve toplumsal zararlardan kaçınmanın en etkin yolu güvenli cinsel davranış kazanmaktır.Güvenli cinsel ilişkinin basamakları şunlardır;

Cinsel ilişkiyi erteleyin, eğer erteleyemiyorsanız
Eşinize sadık kalın, eğer sadık kalamıyorsanız
Korunmalı cinsel ilişkiye girin ve Kondom kullanınız


Mastürbasyon,masaj,sürtünme cinsel organlara dokunma gibi davranışlar eşler arasında kan,semen yada vaginal salgı teması olmayacağı için mikrop geçmesine neden olmaz

Az tehlikeli cinsel davranışlar

Cinsel ilişki sırasında doğru ve zamanında uygulanmış bir kondom kullanılırsa hastalık riski azalır.Penisin agıza alınması,ağızın vaginaya dayanması,ağızın anüse dayanması,derin ve ıslak öpüşmede çok az sayıda kişi bu yolla mikrobu alsa da riskli olabilir.

Tehlikeli cinsel davranışlar

Kondom kullanılmadan yapılan vaginal seks,kondom kullanılmadan yapılan anal seks,kanamaya neden olan her türlü cinsel birleşme,oral seks sırasında salgı yada kanın agıza alınması gibi cinsel ilişki biçimlerinin tümü tehlikelidir. Cinsel ilişki dışı bulaşmaların önlenmesi

Hastalık etkenlerini taşıyan kişilerden kan organ sperm bağışlamalarının önlenmesi
Tek kullanımlık enjektörlerin kullanılması
kulak deldirme,manikür,pedikür,sünnet olma,epilasyon gibi işlemlerde tek
kulanımlık aletlerin kullanılması yasa iyi koşullarda sterilize edilmiş aletlerin kullanılması
Berberlerde her müşteriye ayrı jilet kullanılması
Diş fırcası,tırnak makası gibi kişisel eşyaların paylaşılmaması önemlidir.
Anneden bebege bulaşmanın önlenmesi
Anneden bebeğe bulaşan HIV yada Hepatit B gibi hastalık etkeni taşıyan kadın gebe kalmak istemiyorsa mutlaka korunmalıdır. Anne adayları HIV testi yaptırmaları konusunda uyarılmalı,HIV pozitif olarak saptanan anne adayları düşük için zorlanmamalı,bebeklerşni dünyaya getirmek istiyorlarsa gerekli tıbbi tedavi yapılmalı ve anne adayı aydınlatılmalıdır.Bebeğini dünyaya getirmek isteyen anne adaylarına gebelik süresinde ilaç tedavisi yapılmalı, doğumu sezaryanla yapılmalı ve yapay sütlerle beslenmeye geçilmelidir.Yapay sütlerin olmadığı durumlarda anne sütü sağılıp kaynatılarak bebeğe verilmelidir.
 
---> Cinsel saglık

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklardan Korunma

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH), özellikle nüfusu kalabalık olan şehirlerde daha önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok çeşitli şehirlerden ve hatta ülkelerden, çeşitli kültürlerden gelen insanların fazlaca yaşadığı yerlerde elbette kaçınılmaz olarak bu tür hastalıklar daha fazla görülür.

Korunma yollarına girmeden önce bu hastalıkların çok kısa bir özetini yapmakta fayda var:

CYBH başlığı altında toplanan hastalıklar hayatı tehdid eden hastalıklar olabileceği gibi (AIDS ve Hepatit B gibi); hayati tehlikesi olmayan ancak kalıcı hasarlar bırakabilen hastalıklar (erkekte ve kadında kısırlığa neden olan enfeksiyonlar, özellikle kadında kalıcı ağrılar ve diğer jinekolojik belirtilere yolaçan enfeksiyonlar) şeklinde; ya da enfeksiyon süresince çok çeşitli belirtilere yolaçan, kişiyi rahatsız eden ve daha sonra giderek hafifleyen seyir izleyecek şekilde olabilir (kadında vajinit ve bazı sistit türleri gibi).

CYBH'ler kadının anatomik özellikleri nedeniyle erkekten kadına daha kolay bulaşırlar. Hayatı tehdid eden enfeksiyonlar hariç, diğerleri genellikle kadınlarda daha kolay kalıcı hasar bırakırlar ve daha şiddetli belirtilere neden olurlar. CYBH'lerin önemli bir kısmı kronik seyirlidir, yani bir kez bulaştıktan sonra hiçbir belirti vermese de vücutta enfeksiyon etmeni yaşamaya devam eder. CYBH'ler arasında virüslere bağlı oluşanlar için henüz kesin etkili bir tedavi şekli geliştirilememiştir.

Tüm bu özellikleri nedeniyle CYBH'ler önemli bir sağlık sorunudur ve bu konuda bilgisi olmayanları daha kolay "vurur".

Korunma

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan bireysel düzeyde korunmanın en etkili yolu hastalık riski taşıyan şüpheli kişilerle (hayat kadınları, hayat kadınlarıyla birlikte olduğu bilinen kişiler, çok sayıda partneri olan ya da olmuş kişiler) ilişkiye girmekten kaçınmaktır.

Ancak unutulmamalıdır ki bariz olarak şüpheli olmayan biriyle beraber olunduğunda da hastalık bulaşabilir. O yüzden ikinci basamak, hakkında bilgi sahibi olunmayan bir kişiyle, ne kadar "temiz" görünürse görünsün, ilişkide prezervatif kullanmaktır.

Prezervatifler arasında lateks yapılı olan ve spermisit içerenler tercih edilmelidir (spermisitlerin aynı zamanda mikroorganizmaları etkisiz hale getirebilme özellikleri de bulunmaktadır). Prezervatif bir kez kullanılmalı ve ilişki sonrası çıkartıldıktan sonra poşete koyularak atılmalı ve eller sabunlu suyla yıkanmalıdır.

Prezervatif kullanımı yıllar boyu erkeklerin tekelinde ve inisiyatifinde kalmıştır. Son yıllarda ise kadınların kullanımına uygun olarak geliştirilen prezervatifler Amerika'da ve bazı Avrupa ülkelerinde kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemize de girmiş olan bu ürünlerin çok yakında yaygın olarak kullanılacağını düşünüyorum.

Ne kadar etkili korunma olursa olsun cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından herkes risk altındadır. Bu hastalıkların çoğunda erken tanı ve tedavi hem kişinin sağlığının tekrar oluşturulması, hem de hastalığın daha çok bulaşmasının engellenmesi açısından önemlidir. Her bireyin CYBH grubunda yeralan hastalıkların genel belirtilerini bilmesi ve aşağıdaki belirtilerden bir veya daha fazlası olduğunda çekinmeden doktora başvurması önemlidir.
 
---> Cinsel saglık

Cinselliğin fizyolojisi

Cinselliğin Fizyolojisi


Masters ve Johnson (1966) cinsel yanıtın dört basamaklı bir modelini tanımlamışlardır:



Uyarılma:



Uyarılma fiziksel olabileceği gibi cinsel fantaziler gibi psikolojik ya da hem psikolojik hem fiziksel uyarıcılar aracılığıyla sağlanabilir. Kadında vajinal lubrikasyon (ıslanma) ve küçük dudakların kanla dolması ile oluşan uyarılma sonucu erkekte peniste, kadında ise klitoriste ereksiyon (sertleşme) oluşur. Uyarılma birkaç saate kadar sürebilir.



Plato:



Uyarılmanın tepe noktasına ulaşması sonucu oluşan bu ikinci basamakta erkekte testisler büyüyerek yükselir; kadında vajinal duvarın dış dörtte üçünde orgazmik platform adı verilen tipik kasılmalar oluşur ve meme büyüklüğü dörtte bir oranında artar. Penis ve vajina hacminin artmasıyla renk değişiklikleri de belirmeye başlar. Plato basamağı 30 saniyeden birkaç dakikaya kadar uzayabilir.



Boşalma ve orgazm:



Erkekte semenin (sperm, meni) güçlü bir şekilde dışarı atılması ile boşalma ve çoğu kez orgazm oluşur. Erkek orgazmına prostat, seminal veziküller, vaza deferens ve üretranın 4-5 ritmik kasılması eşlik eder. Kadında vajinanın alt bölümünde istemsiz kasılma ile uterusda güçlü ve sürekliliği olan kasılmalar olur. Dış ve iç anal sfinkterde de kasılmalar oluşur. Ayrıca büyük kas gruplarında istemli ve istemsiz hareketler olur. Kan basıncı yükselir, kalp hızı artar. Orgazm 3-15 saniye sürer ve bilinçte hafif sislenme görülür. Üretradan sıvının geçişi erkeğe doruk doyum duygusunu verir. Prostat bir kez kasıldıktan sonra “boşalmanın kaçınılmazlığı”adı verilen durum oluşmakta ve orgazm bu boşalmaya paralel olarak yaşanmaktadır.



Çözülme (Rezolüsyon):



Genital organlardan kanın çekilmesiyle bedenin uyarılma öncesi durumuna dönüşü olup, buna sübjektif bir rahatlama (gevşeme) duygusu eşlik eder. Orgazm oluştuğunda çözülme hızlıdır, ancak bazen 2 ila 6 saat sürebilir. Çözülmenin hızı aynı zamanda cinsel yanıt döngüsünün hangi hızda tamamlandığına bağlıdır. Masturbasyon gibi döngünün hızlı tamamlandığı durumlarda çözülme de hızlıdır. Buna karşın cinsel yanıt döngüsünün uzadığı durumlarda çözülme de yavaş olmaktadır (Hawton 1985). Çözülme döneminden sonra kişiye göre değişen sürelerde refraktör döneme girilir bu esnada yeni bir uyarılma sağlamak mümkün değildir. Erkekte bu dönemin birkaç dakikadan birkaç saate kadar sürmesine karşın, kadında çoklu ve ardarda orgazm kapasitesi olduğu bilinmektedir.



Masters ve Johnson cinsel yanıtın fizyolojik döngüsü içindeki evreleri tanımlamakla birlikte, bu döngünün ön koşulu olan “cinsel istek” kavramına değinmemiş, cinsel ilgi ve istek aşamasının tanımlaması daha sonra Kaplan (1979) tarafından yapılmıştır.

KAYNAK:
Ancatem www.cinselterapi.com
 
---> Cinsel saglık

cinsellikte doğru bilinen yanlışlar

Balığın yanında yoğurt yenmez” gibi aslında hiçbir doğruluğu olmayıp ama günümüzde de efsane gibi süregelen yanlış inançlar vardır.Belki balığın yanında yoğurt yenmese çok bir kayıp olmaz,ancak yenirse de zehirlemez.Ama cinsellikteki batıl inançlar ya da mitler maalesef yıkıcı etki yaparlar ve cinsel hayatı zehir edebilirler.Cinsel sorunların oluşmasında ya da sürmesinde bariz olumsuz etkileri vardır.Örneğin şöyle bir senaryo kuralım.Bir takım günlük sıkıntılarından dolayı aslında o akşam cinselliğe hazır hissetmeyen bir erkek eşinde cinsel istek sezmiştir.Her ikisi de kadının cinselliği başlatmasının doğru olmadığına inandığı için karısının sevişmek istese de bunu söyleyemeyeceğini bilmektedir. Kendisini yorgun ve kafası karışık hissettiği halde çok hoşlandığı eşini kırmamak ve erkeklik imajını korumak için cinsel ilişkiyi başlatmıştır. İlişki sırasında geç sertleşmiş hatta sık olarak sertliğini kaybetmiştir. Kendisi erkeğin her an sekse hazır olduğuna, bunun bir başarı olduğuna, sevişme sırasında mutlaka penisin sertleşmesi gerektiğine, bir kere sertleşen penisin ilişki boyunca sürekli sert kalması gerektiğine inanmaktadır. Bunları fark etmesi erkeklik imajını yaralamış ve artık cinselliğe kendini vermek bir yana adeta kendisini adeta sevişirken izlemekte ve aklından neden olmuyor ben zayıf mıyım soruları geçmektedir.Kadın da erkeğin penisinin sertleşmesindeki zorlukları fark edip artık erkeğinin kendisinden hoşlanmadığını düşünmektedir. Kadının yüzü asılmıştır. Hatta erkeğinin dalgın olduğunu görüp aklından başka bir kadını geçirdiğini düşünmektedir. Çünkü kadın da erkeğin her an sekse hazır olması gerektiğine,sertleşmenin ancak erkeğin eşine olan ilgisinin kaybolmasıyla kaybolacağına inanmaktadır.Kadının yüzündeki ifadeyi fark eden erkeğin karısını mutlu edemediğini görmesiyle başarısızlığı kanıtlanmış gibi hisseder. Artık erkek yetersiz başarısız, kadında erkeğini kendisine bağlayamayan başarısız ve yetersiz bir kadındır. Erkek kadına duygularını açamaz çünkü erkek güçlüdür ve duygularını açmamalıdır. Kadın da henüz emin olamadığı için susmaktadır. Bu sevişme cinsel birleşmesiz bitmiştir.Oysa her fiziksel temas cinsel birleşmeyle, boşalmayla ve orgazmla bitmelidir. Bir sonraki cinsel birleşme deneyimi ise tam bir fiyaskodur.Çünkü artık bedenler çıplak olsa da ruhlar bunu algılayamamakta, çift keyif almaya değil sınava hazırlanmaktadır.Çıplak bedenler çok yakın olsa da cinsellik ve haz çok uzaklardadır.

SIK GÖRÜLEN YANLIŞ İNANIŞLAR:



Erkek her zaman seks ister ve her zaman sekse hazırdır.
Cinsel ilişkiyi daima erkek başlatmalıdır.

Cinsel ilişkiyi kadın başlatıyorsa bu kadının azgın ve tehlikeli olduğunu gösterir.

Sevişme cinsel birleşmeye eşittir;bunun dışındaki aktivitelerin pek önemi yoktur.

Erkeğin penisi sertleştiğinde en yakın zamanda boşalmalıdır (tercihan vajina içine).

Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır,sevişme hakkında konuşmak veya düşünmek onu bozar.

Tüm fiziksel temaslar cinsel birleşmeyle tamamlanmalıdır.

Erkekler duygularını belirtmemelidir.

Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilmelidir.

Seks ancak her iki eşin birlikte orgazm olmasıyla güzel olur.

Eğer eşler birbirlerini seviyorsa, birlikte seks yapmaktan nasıl zevk alacaklarını da bilirler.

Cinsel ilişki içinde olan eşler içgüdüsel olarak diğerinin ne düşündüğünü ve istediğini bilirler.

Mastürbasyon kötü ve zararlıdır.

Cinsel ilişki sırasında mastürbasyon yanlıştır.

Cinsel ilişki sırasında erkeğin penisinde sertleşme kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir.

Cinsel birleşme sırasında fantezi kurma yanlıştır.

Erkek veya kadın sekse hayır diyemez.

Seks sırasında neyin normal olduğuna ilişkin belirgin ve kesin kurallar vardır.

Cinsel ilişki sırasında kontrol daima erkekte olmalıdır.

Erkek cinsellikte mutlaka deneyimli olmalıdır.

Sevişme ve cinsel birleşme sırasında erkek aktif kadın ise pasif bir rol almalıdır.

Erkekler daima kadınlardan daha çabuk orgazma ulaşırlar.

Erkeğin eşi masum ve kutsaldır, daha doyurucu ve tatmin edici seks daha çok fahişelerle yapılmalıdır.

Cinsel birleşme sırasında fantezi kuran kadınlar genel olarak cinsel yaşantılarında doyumsuzdurlar.

Eşlerden birinin mastürbasyon yapması evlilik ilişkisinin iyi gitmediğine işaret eder.

Çiftlerin karşılıklı mastürbasyon yapması cinsel ilişkinin yerini asla tutamaz.



MODERNLİK MİTLERİ



Modern bir kadın olmak için orgazm olabilmek gereklidir.

Modern kadın cinselliği başlatandır.

Modern kadın cinselliği evlilik öncesi yaşamış olandır.

Modern kadın olabilmek için cinsel ilişki sırasında kadının eşine bol miktarda bilgi vermesi, yani nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını belirtmesi gereklidir.



CİNSEL BİLGİ EKSİLİĞİ VE YANLIŞ İNANÇ KARIŞIMI OLANLAR:



Menopoz (adetten kesilme)kadının cinsel isteklerinde ani bir azalmaya neden olur.

Gebelikte kadınların cinsel isteği azalır.

Gebelikte cinsel birleşme doğacak çocuğa zarar verir.

Adet döneminde kadınlar kendilerine yaklaşılmasından rahatsız olurlar.

Boşalma olabilmesi için penisin sertleşmiş olması gerekir.

Erkekler ve kadınlar 60 yaşından sonra cinselliğe ilgilerini kaybederler.

Erkeklerle kadınların aynı anda orgazm olmaması, erkeğin erken boşaldığını gösterir.

Erkek her cinsel birleşme sırasında eşini orgazm edebilmelidir.

Cinsel birleşmenin sık olması eşler arasındaki ilişkinin başarılı olduğunu gösterir.

Erkekler cinsel ilişkiyi daima kadınlardan daha sık arzular.

Penis ne kadar büyükse cinsel birleşme kadın için o kadar doyum verici olur.

Ameliyatla rahmi alınmış bir kadın artık orgazma ulaşamaz.



VAJİNİSMUSLA İLGİLİ YANLIŞ İNANIŞLAR



Erkeklik organı (penis) ,kadın cinsel organı (vajina ) nın içine alamayacağı kadar büyüktür.

Penisin vajinaya ilk girişinde mutlaka çok ağrı olur.

Penisin vajinaya ilk girişinde aşırı kanama olur.

Eğer erkek uyarılırsa mutlaka cinsel birleşme ister, bu yüzden cinsel ilişkiye girilemeyecekse ona yaklaşmamak gerekir.

Cinsel ilişkiye girememe süreci uzarsa evlilik boşanmayla sonuçlanır.

Cinsel organların görünümü tiksindiricidir.

KAYNAK:
ANCETEM www.cinselterapi.com
 
---> Cinsel saglık

Cocuk cinsel tacizi

Çocuk ve ergenin cinsel kötüye kullanılması, erişkinin cinsel doyum amacıyla, çocuğu veya ergeni cinsel nesne olarak kullanması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu yazıda cinsel kötüye kullanıma uğramış çocuk ve ergenlere klinik yaklaşım ve değerlendirme (öykü, fiziksel muayene, laboratuvar testleri) gözden geçirilecektir.
Anahtar Kelimeler: cinsel kötüye kullanım, çocuk ve ergen, klinik yaklaşım.

SUMMARY
CLINICAL APPROACH TO CHILD AND ADOLESCENT SEXUAL ABUSE
Child and adolescent sexual abuse may be defined as any sexual contact between an adult and a sexually immature child for the purposes of the adult's sexual gratification. This paper reviews clinical approach and evaluation (history, phsycial exam, laboratory tests) to sexual abuse of children and adolescents.
Key Words: sexual abuse, children and adolescent, clinical approach.

GİRİŞ
Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanım, bir erişkinin cinsel arzu ve gereksinimleri için çocuk veya ergeni cinsel bir nesne olarak kullanması şeklinde tanımlanmaktadır (1). Araştırmacılar, çocuklukta ve ergenlikte cinsel kötüye kullanımın nadir olmadığını düşünmektedir. ABD'de 1976-1986 yılları arasında çocuk koruma kurumlarına bildirilen cinsel kötüye kullanım olgularında dramatik artış gözlenmiştir; 1976'da bildirilen cinsel kötü kullanıma uğramış çocuk sayısı 10.000'de 0.86 iken 1986'da 10.000'de 20.89'a yükselmiştir (2). Bunun sebebi hekimlerin cinsel örselenmeyi tanımada daha duyarlı hale gelmeleri ve bildirimlerin artmasıdır. Tahminlere göre kızların %20'si, erkeklerin %9'u çocukluk ve ergenlik döneminde uygunsuz cinsel davranışlara maruz kalmaktadırlar (3). Yapılan başka bir geniş ölçekli araştırmada ise toplum örneklemindeki her 10 erkek ve her 3 kız çocuktan birinin onsekiz yaşından önce cinsel kötüye kullanıma uğrama riski taşıdığını saptanmıştır. Bunların gerçek oranları tahminlerden daha yüksektir, çünkü bunların tanınmaları zor olmakta ve gizlenmektedir (4). Çocuk ve gençlerde cinsel kötüye kullanım ülkemizde de sanıldığının aksine daha yüksek oranlardadır. Ülkemizde Trakya Üniversitesinde yapılan bir çalışmada aile içi cinsel kötüye kullanımının %1.4 oranında olduğu bulunmuştur (5).
Cinsel kötüye kullanımda çocuk için bir çok risk etmeni söz konusudur. Ancak bunlar arasında en önemli rol oynayan ailesel etmenlerdir. Çalışmalarda, cinsel kötüye kullanıma güvenli ailesel bağı olmayan bireylerde daha sık rastlandığı gösterilmiştir. Zayıf anne-baba-çocuk ilişkisi, anne ve baba arasındaki zayıf ilişkiler, koruyucu anne ve babanın bulunmayışı cinsel taciz riskini artırmaktadır. Aynı şekilde çocukta bir psikiyatrik bozukluğun bulunması (mental retardasyon gibi) çocuğun cinsel kötüye kullanım riskini artırmaktadır (6, 7). Cinsel kötüye kullanım genellikle aşamalı olarak gelişmektedir. Taciz yapan ilk önce arkadaşça ve dostça davranmakta, sonrasında baştan çıkarma aşaması ile devam etmekte, daha sonra ise sessizce zorlama ve baskı başlamaktadır (3). Cinsel tacize uğramış çocuklarda cinsel örselenmeye uyum sağlama sendromu (child sexual abuse accommadition syndrome) gözlenmektedir (2).

Bu sendromda sırasıyla şu aşamalar gerçekleşir:

1. Başlangıçta cinsel kötüye kullanım olayını gizleme (secrecy) söz konusudur. Bu durum, cinsel tacizi yapanın "bu bizim sırrımız, kimseye söyleme!" tarzında yaklaşımı veya tehdidi, çocuğun çevrenin kendisine inanmayacağı endişesi, aile içi bir taciz ise ailenin dağılması endişesi gibi birçok nedenlerden kaynaklanabilmektedir.
2. Bundan sonraki aşamada çocuk kendini çaresiz hisseder (helplessness).
3. Daha sonrasında çocuk kendini hapis olmuş (entrapment) hisseder ve sonrasında duruma göreceli uyum (accomadition) sağlar.
4. Zamanla çocuk veya ergen gücünü toplayarak gecikmiş, çelişkili, içinde bizi ikna edemeyen itirafı (delayed, conflicted, and unconvincing disclosure) gerçekleşir.
5. Sonrasında tekrar geri çekilme (retraction), hiçbir şey olmamış gibi davranma sergilenir.

Cinsel kötüye kullanım iki gruba ayrılmaktadır:

1. Dokunmanın olduğu cinsel kötüye kullanım tipleri: Vajinal, oral, anal cinsel ilişki veya cinsel organların okşanması.
2. Dokunmanın olmadığı cinsel kötüye kullanım tipleri: Teşhircilik, çocuk önünde masturbasyon, *****grafi vs.
Epidemiyolojik çalışmalar teşhircilik, uygunsuz okşama ve dokunmanın olduğu cinsel kötüye kullanımın en yaygın görülen tipler olduğunu göstermektedir. Bunu masturbasyon ve koitusun olduğu tipler izler. Koitusun olduğu tiplerde olumsuz etkilenme daha fazladır (8).

Klinik görünümler:

Cinsel kötüye kullanıma uğrayan çocuklar, üç temel belirti ile hekimin dikkatini çeker:

1. Davranışsal değişiklikler
2. Genital-rektal veya diğer tıbbi yakınmalar
3. Uygunsuz cinsel ilişkinin açıklanması
1. Çocuk ve Ergendeki Davranışsal Değişiklikler:

Cinsel kötüye kullanıma uğramış çocuk ve ergenlerdeki en özgün davranış belirtileri artmış cinsel dışa vurumlar ve davranım bozuklukları tarzında kendisini göstermektedir. Yapılan çalışmalarda cinsel tacize uğramış çocukların daha sık cinsel davranışlar gösterdiği belirtilmektedir. Bu çocukların yaşına uygun olmayan cinsel davranışlar, teşhircilik, baştan çıkarma veya oyunlarında cinsel içeriğin olması, erişkin veya diğer genç çocuklarla daha sık cinsel ilişkiye girme davranışları gösterdikleri tespit edilmiştir. Ayrıca bu çocuklarda, aşırı veya açıktan masturbasyon, cinsel organları ile aşırı oynama, yetişkinlere veya çocuklara uygunsuz sarılma ve öpme veya ergenlikte flörte erken başlama sık gözlenmektedir (3, 9-12). Cinsel tacize uğramış çocuklar anksiyete ve depresyon belirtileri, korku, bedensel yakınmalar, uyku örüntüsü değişiklikleri ve kabuslar tarzında sorunlar yaşayabilir (13). Cinsel kötüye kullanıma uğramış erkek çocuklarda en sık görülen davranış tepkisi, saldırgan davranışların gelişimi şeklindedir. Erkek çocuklarda davranım bozukluğunun belirtileri de sıklıkla gözlenmektedir. Kızlarda gözlenen en sık davranış tepkisi ise, özkıyım ve kendine zarar verme davranışlarıdır. Kendine zarar verici davranışlar genellikle vücudunda sigara söndürme, bileğini kesme ve özkıyım girişimleri gibi davranışlar şeklinde kendini göstermektedir (14).

Tablo I'de cinsel kötüye kullanıma işaret edebilecek davranışsal değişiklikler yeralmaktadır:

Tablo I. Olası Cinsel Kötüye Kullanıma İşaret Eden Davranışsal Değişiklikler

Davranım bozuklukları

Baştan çıkarıcılık

Fobiler

Öfke nöbetleri

Madde kötü kullanımı

Uyku bozuklukları

Saldırganlık

Sosyal çekilme

Gece kabusları

Kendine zarar verme

Depresyon

Yeme bozuklukları

Cinsel dışa vurumlar

Düşük kendilik değeri

Okul problemleri.


2. Genital-rektal veya diğer tıbbi yakınmalar:

Çocukla ilgilenen kişinin cinsel kötüye kullanmaya bağladığı veya hekimin muayene sırasında dikkatini çeken bulgular Tablo II'de sıralanmıştır:

Tablo II. Muhtemel Cinsel Kötüye Kullanıma Bağlı Tıbbi İşaretler

Genital, anal veya üretral travma

Genital veya anal ağrı, kaşıntı, sıyrıklar, kanama

Tekrarlayan üriner enfeksiyon, cinsel yolla geçen hastalıklar, dizüri, veya akıntı

Vulvitis veya vulvovajinitis veya anal inflamasyon

Gebelik

Karın ağrısı, kronik kabızlık, ağrılı dışkılama

Enürezis, enkoprezis


3. Uygunsuz Cinsel İlişkinin Açıklanması:

Muayeneler sırasında çocuk, cinsel kötüye kullanımı hekime açıklayabilir. Aile içi cinsel kötüye kullanım, aile içinden biri veya komşular tarafından ihbar edilebilir.

CİNSEL KÖTÜYE KULLANIMA KLİNİK YAKLAŞIM

Çocukla Görüşme: Çocuktan mümkün olduğu kadar ayrıntılı öykü alınmalıdır. Görüşme sırasında şunlara dikkat edilmelidir:

Çocuktan öykü alırken çocuk veya ergenle yanlız bulununuz, dostça ilişkili kurunuz ve destekleyici olunuz.

Tanışma sonrasında neden görüştüğünüzü anlatınız ve görüşmenin amacını açıklayınız.

Çocuk veya ergen ile aynı düzeyde oturunuz. Görüşmeye arkadaşları, okulu veya ilgileri hakkında yumuşatıcı konuları sorarak başlayınız.

Ses tonunuzun ve yüz ifadenizin yargılayıcı olmasından kaçınınız.

Onu tehdit edici konuşmalar yapmayınız. Onun güvenini kazanınız ve konuştuklarınızın ikinizin arasında kalacağına güvence veriniz.

Başlangıçta açık-uçlu sorular sorunuz. Açık uçlu sorular şu şekilde olabilir: "Birileri sana hoşlanmadığın bir tarzda dokundu mu?", "Birileri senin özel bölgelerine dokundu mu?", " Nasıl oldu?", "Konuyu biraz daha açar mısın?", "Hatırladığın başka birşeyler daha var mı?", "En son olan olayı bana anlatabilir misin?".

Taciz olayından sonra ağrı, kanama veya idrar yaparken yanma olup olmadığını sorunuz. Taciz yapanın ismini ve tacizin nerede olduğunu öğreniniz.

Tekrarlayıcı sorulardan kaçınınız.

Açık uçlu soruların sorulması bitmiş ve hala cinsel taciz olayı açığa kavuşmamışsa, daha özel sorular sorunuz.

Görüşme sırasında çocuğun davranışlarını gözlemleyiniz ve kaydediniz. Kayıtlarınızı çocuğun ifade ettiği tarzda yazınız.

Görüşme sonlanırken çocuğa olan şeyleri anlatmasının doğru bir davranış olduğu söyleyiniz.

Anne baba ile görüşme: Anne baba ile konuşurken çocuğu oyun odasına alınız. Anne baba ile görüşme aile öyküsünü ve gelişimsel tıbbi öyküsünü içermelidir.

Fiziksel muayene: Cinsel kötü kulanıma uğramış çocukların çoğunda major fiziksel bulgular yoktur: Fizik muayene sırasında şunlara dikkat edilmelidir:

Cinsel taciz şüphesi olan çocuktan tıbbi öykü alınırken ve fizik muayene yapılırken aceleci davranmamak gerekir. Çocuğa ve ergene nasıl fizik muayene yapılacağı anlatılmalıdır.

Çocuğun özel bölgelerini çok nazik muayene ediniz. Çocuğun kendi vücudunun bölgeleri için kullandığı sözcükleri tanımlamasını isteyiniz.

Muayene konusunda ve çocuğun korkularıyla ilgili sorularını cevaplandırınız.

Muayene sırasında anne-babasının yanında bulunmasını isteyip istemediğini sorunuz.

Muayene sırasında üzerine örtü örtünüz. Giysilerini çıkarırken odadan çıkarak ona saygılı davranınız.

Muayene sırasında basit aritmetik soruları, bilemeceler, vb. sorular sorarak gevşemesini sağlayınız, konuşmalarınızla yüreklendiriniz.


Genitallerin ve anüsun muayenesinde otoskop ve benzeri cihazlar kullanılabilir. Erkek genitallerini ayakta veya yatarak muayene ediniz. Anüsü muayene ederken anal dilatasyon nazikçe yapılmalıdır. Birçok prepubertal kızda vajinal vestibülün, himenin ve dış genitallerin görsel muayenesi yeterlidir. Çoğu kız için en uygun muayene diz-göğüs pozisyonudur. Bu muayenede başparmak ve işaret parmağı ile labialar bilateral olarak tutulur ve dışa aşağıya doğru nazikçe çekip ayırılır. Çocuğun istemsiz olarak pelvik kaslarını kasması nedeniyle vajinal vestibül yapıları görülmeyebilir. Labial traksiyon sırasında çocuğun gevşemesini sağlanmalıdır. Çoğu çocuk diz-göğüs durumunda daha rahat eder. Bu pozisyonda noninvazif olarak posterior himeni, vajinayı, anusu ve sıklıkla serviksi görmek mümkündür.

Cinsel tacizi takiben fiziksel bulgular:

Vajen dokusunun esnek ve travma sonrasında iyileşmesinin çabuk olması nedeniyle çoğu olguda fiziksel bulgu yoktur. Vajenin parmakla muayenesi dokuya zarar vermez. Bu nedenle normal genital muayene taciz belirtilerini değiştirmemektedir. Ayırıcı tanıda önemli olan bir durum da kazalara bağlı olarak sıklıkla kızlarda meydana gelen genitallerdeki yaralanmalardır. Ancak kazalara bağlı oluşan genital yaralanmalarında sıklıkla klitoris, mons pubis ve labial struktürler gibi anterior yapılar hasar görür. Genellikle straddle yaralanmalar (ata biner tarzda) asimetriktir ve himen olaya katılmaz. Aksine penetrasyonun olduğu cinsel tacizlerde doku hasarı primer olarak posterior kommissura, fossa navikularis, ve posterior himendedir. Bu nedenle kızlarda cinsel taciz için yapılan fizik muayenede posterior vestibul yapıları üzerinde odaklaşılmalıdır. Penetrasyonlarda genellikle posterior himende U veya V şeklinde yırtıklar olur. Cinsel tacize uğramamış prepubertal çocuklarda normal himenal açıklık vardır. Fakat posterior himen defekt varlığında duhulün olduğu cinsel tacizlerde himenal açıklığın aşırı derece genişlemiş olması tanıya götürücüdür. Erkek çocuklar nadiren anormal bulgu gösterir. Eğer bulgu varsa sıklıkla anus çevresinde yaralanma aranmalıdır. Penil ve skrotal yaralanmalar sık değildir. Akut anal bulgular şunlar olabilir: şişme, kızarıklık, abrazyonlar ve nadiren fissurlardır. Anal laserasyonlar nadiren skar bırakırlar. Kronik ve tekrarlayıcı travmalarda anal deformite veya tag olması, ampullada gaita olmaksızın 30 sn içinde 15 mm den fazla dilatasyon oluşması veya tam dilatasyondan sonra anal katlantılarda kalınlaşma ve düzensizlik gözlenebilir.

Laboratuvar Bulgular:

Cinsel yolla bulaşabilecek hastalıklar yönünden araştırılmalıdır. HIV, hepatit B ve sfiliz serolojisi, niesseriya gonore kültürü (vajina, rektum ve boğazdan), klamidiya trakhomatis (vajina, rektum) ve trikomanis vajinalis araştırılmalıdır. Cinsel saldırıya (tecavüz) uğramışlara 72 saat içinde adli jinekolojik muayene yapılmalıdır. Tecavüze uğrayanlarda eğer abdominal duyarlılık veya rijidite var ise vajinal veya rektal perforasyon düşünülmelidir. Vajinal veya rektal kanama varlığında soğuk kompres konmalı yaşam bulguları izlenmelidir. Cinsel saldırıyı takiben adolesanlarda cinsel yolla bulaşıcı hastalıklardan korunma (15): Seftriakson 125 mg tek doz i.m + Metranidazol 2 gr tek doz oral + Oksisiklin 2x100 mg oral 7 gün boyunca verilebilir. Aşılı değilse hepatit B aşısı yapılmalıdır. Post pubertal kızlarda gebelikten korunmak için kontrseptifler verilebilir. Ovral (ethinyl estradiol ve norgestrel) blastosit implantasyonunu engelleyerek etki eder. Önerilen doz ilk 72 saat içinde 2 tablet, 12 saat sonrasında tekrar 2 tablettir. Bulantı en sık görülen yan etkidir.

Yaşanan olay nedeniyle çocuk ve aile suçlanmamalıdır. Çocuğa kendisinin hatası olmadığı anlatılmalıdır. Çocuklara, bazı çocukların başına da benzer şeylerin geldiği veya gelebileceği anlatılmalıdır. Cinsel kötüye kullanıma uğramış çocuklara uygun yaklaşımın sağlanması, çocuğun olayı çözümlemesi ve sıkıntısıyla başa çıkması konusunda yardımcı olacaktır. Bu sebeble cinsel kötüye kullanım olguları ile karşılaşan hekimler nasıl davranacakları konusunda eğitimli olmalı ve klinik yaklaşımları bilmelidir. Pediatristlerin bu olgularda çocuk ruh sağlığı uzmanlarıyla işbirliği içinde olmaları gerekir.
 
---> Cinsel saglık

Çocuk ve masturbasyon

Mastürbasyon, ilk planda cinsel doyuma ulaşma amacına yönelik kendine özgü cinsel bir faaliyet olarak tanımlanırsa, Otoerotizm bireyin kendi bedenine yönelik olarak geliştirdiği, mastürbasyon da dahil olmak üzere her çeşit haz alma durumunu içermektedir. Organların ve duyarlı erojen bölgelerin cinsel doyum noktasına dek uyarılması bunlar arasında en belirginidir. Diğer yandan sokakta, evde birtakım el hareketleriyle cinsel organlarını yerleştirir gibi yapan erkek ile saç, yüz ve cildini ara sıra hafif hafif okşamakta olan kadın, örtük bir otoerotizm sergilemektedir. Bunlar tam anlamıyla normal davranışlardır ve otoerotizm, az ya da çok ölçüde her insanda bulunmaktadır. Çocukluk çağında cinselliğe karşı duyulan yoğun ilgi dönemlerini saptayarak bu dönemlerde görülen mastürbasyon faaliyeti ile cinsellik tutumları arasındaki bağlantıyı kurmuş olan Freud'dur. Freud'un çalışmalarında mastürbasyon, otoerotizm terimi ile karşılanır ve açıklandığı gibi, geniş kapsamlı bir çerçeve içinde düşünülür.
Çoğu erkekler belirli cinsel tepkileri verme yetkisine sahiptir. Zaten birçok erkek çocuk penisleri sertleşmiş olarak doğarlar. Her iki cinsin bebeklerini de cinsel organlarını yatağa, halıya veya herhangi bir oyuncağa sürterken gözlemek mümkündür; bundan fiziksel bir haz duydukları da kuşkusuzdur. İlk başlarda hareketlerini kontrol edemedikleri için, daha doğrudan bir uyarma için ellerini kullanmazlar. Ama bir süre sonra bunu da keşfedeceklerdir. İstenerek yapılan bu mastürbasyon sık sık orgazma kadar sürdürülür. Çocuğun orgazm yeteneği yaşla birlikte artar. Beş yaşına geldiğinde erkek çocukların yarıdan çoğu orgazma ulaşmıştır. Bu oran 10-13 yaşları arasındaki erkek çocuklar için yüzde 80'e yakındır. Ergenlikten önce meni üretilmediği için bu orgazmlarda doğal olarak herhangi bir sıvı fışkırması olmaz. Olmaya başladığı zaman bile bir süre fışkıran meninin içinde sperm hücreleri bulunmayabilir. Genelde orgazma kadar kendi kendini uyaran kız çocuğu sayısı erkeklerden azdır. Bunun bir nedeni; iki cinsin farklı anatomisidir. Penis çok daha kolay ellenebildiği gibi, sertleşmesi de dölyolunun ıslanmasından daha barizdir. İkinci bir neden ; kızların toplumsal koşullanma sonucu öğrendikleri, pasif ve cinsellikten uzak tutumları olabilir. Kız veya erkek çocukların kendi kendilerini uyardıklarını farkeden anne-babalar, paniğe kapılarak çocukları bundan vazgeçirmek için ceza vermekle tehdide kalkışırlarsa, büyük bir yanlış yapmış olurlar. Gizlice mastürbasyona devam edecekleri için bu tehdit yalnızca gereksiz suçluluk duygularına neden olacaktır. Cinsel tepki ; insan vücudunun normal bir işlevi olup, fiziksel zarar vermesi veya çocuğun büyümesini engellemesi söz konusu değildir. Pek çok çocuk için büyümenin bir parçasıdır ve bu olaydan zevk almamalarnı gerektiren herhangi bir tıbbi neden yoktur. Buna karşılık mastürbasyonun kamu içinde kabul görmeyen çok kişisel ve özel bir eylem olduğunu, fakat mahrem yapılan her işin mutlaka kötü, ayıp veya günah olmadığını çocuklara iyice açıklamak gerekir. Bu tür olumsuz yankıların önüne geçildiği takdirde, kendi kendini uyarmanın çocuklar açısından yaratacağı bir sorun yoktur.



Ergenlikte Kendi Kendine Doyum

Ergenlikte hormonal değişiklikler, cinsel tepkilerde büyük bir artışa yol açar. Hele erkek çocukları çok çabuk coşkulanırlar; vücutları meni sıvısını üretip fışkırtmaya hazırdır artık. Bazı durumlarda meni fışkırması erkek çocuğu uykudayken kendiliğinden olur. İlk boşalmalarını bu şekilde yaşayan çocuk sayısı az değildir. Kız çocukları meni üretmedikleri ve boşaltmadıkları halde daha ender olarak uykuda orgazma ulaşırlar. Kız ve erkek çocuklar arasındaki bu fark, istenerek yapılan mastürbasyon için de geçerlidir. 15 yaşına geldiklerinde kızların yalnızca yüzde 25 kadarı kendi kendine doyuma ulaşırken, erkeklerdeki oran yüzde 100'e yakındır. Ancak erkek ergenliğinin evrensel diyebileceğimiz bu deneyimi sıklık ve teknik açısından bireyden bireye çok çeşitlilik gösterir. Bazı oğlanlar düzenli ve sık kendilerini uyarırken, diğer bazıları seyrek veya kısa bir yaşam devresinde kendi kendilerini uyanrlar. Teknik olarak da, elle okşayıp sıkmaktan yatağa, yastığa sürtmeye kadar çeşitli yöntemler uygulanabilir. Sonuç olarak, hangi yöntemle olursa olsun, ergenlikteki erkek kısa sürede, isteğe bağlı olarak orgazma nasıl ulaşabileceğini öğrenir. Vücudunun tepkilerini tanıyarak zamanla bunlar üzerinde bir denetim kurabilir. Böylece yeni gelişen cinsel yeteneklerine hakim olma duygusunu geliştirir.
Erkeklerin, cinsel konularda birbirlerine bilgi aktarmada kızlardan daha atılgan oldukları bir gerçektir. Bu yaştaki erkeklerde başlangıçta yakın çevreden, hatta aile içinden bir kadının düşünülmesi doğaldır. Çoğunlukla da açık saçık bir fotoğraf ya da filmden görüntüler, ilk arzuyu uyandıran, hayalgücünü harekete geçiren etmen olur. Mastürbasyon eşliğindeki düşlemeler daha ileri yaşlarda gelişmiş fantazilere dönüşebilir. Hatta fiziksel açıdan mekanikleşmeye ve can sıkıcı bir hale dönüşmeye yatkın olan kendi kendini tatmin, bu fantaziler sayesinde çekiciliğini korur. Bazı erkeklerin kendini tatmin sırasında ipek, kürk gibi dokunulması hoş maddeler, çeşitli kokular bulundurdukları ,hatta üzerine meni akıtmak amacıyla fahişeler kiraladıkları görülmüştür.
Kızlar da çeşitli mastürbasyon tekniklerine başvurabilirler. En duyarlı nokta klitoris olmakla birlikte, aşırı uyarma acı verebileceğinden genellikle bütün olarak vulva ellenir. Bazıları, parmak veya yuvarlak bir maddeyi dölyoluna sokarak cinsel birleşmeyi taklide çalışırlar. Vulvayı yastık veya koltuk kenarı gibi nesnelere sürterek doyuma ulaşanlar çoktur. Çoğu erkek çocuğu mastürbasyonun nasıl yapılacağını kendinden daha büyük arkadaşlarından öğrenirken, kızlar bu pratiği genellikle yalnız başlarına geliştirirler. Gerçekte yaptığının ne olduğunu bilmeden yıllarca kendi kendini uyarmış olan kızlara rastlamak olasıdır. Hemen tüm yeni yetme erkek çocukları kendi kendini uyardıkları için, özellikle bunları, anne-babalarının bilimsel gerçeklerden haberdar etmesi önemlidir. Mastürbasyonun kendi içinde zararlı olmadığını, hiçbir zaman aşırıya kaçamayacağını anlatmaları gerekir. Kısa bir süre içinde kimi insanlar diğer bazılarından fazla sayıda orgazma ulaşabilirler, ama kimsenin kendi kendini çok fazla uyarması diye birşey söz konusu olamaz. Çünkü bir süre sonra eğer dinlendirilmeyecek olursa vücut zaten tepki göstermektedir. Gençlerin gerilimlerini gidermesi ve düş dünyalarını uyarması açısından mastürbasyonun yararlı bir edim olduğu söylenebilir. Gebeliğe ya da cinsel hastalıklara da yol açamayacağı için tedirgin edici bir yanı da yoktur. Ayrıca kızların da erkeklerin de ilerideki yaşantılarında eşleriyle daha iyi yatak arkadaşı olmalarına yardımcı olabilir. Sık sık kendi kendini uyaran bir erkek çocuğu, hareketini keserek veya yavaşlatarak boşalmasını ertelemeyi öğrenir. Keza bir genç kız da mastürbasyon sayesinde daha hızlı orgazma ulaşmayı öğrenecektir. Bu deneyler ileride eşlerin cinsel uyum sağlamasında da yararlı olacaktır. Ancak mutlaka belirtilmesi gerekir ki, bazı bunalımlı ve yalnız gençler için mastürbasyon bir tutku haline gelebilir. Genellikle bunalımın temelinde, okul veya evdeki yoğun baskı türünden cinsel olmayan bir sorun yatar. Mastürbasyon bu durumda, gerçek sorunla yüzyüze gelmemek için başvurulan bir kaçış veya yalancı bir özürdür. Tabii ki burada çözülmesi gereken, temeldeki gerçek sorundur.



Freud ve Kızlarda Mastürbasyon

Kız çocuklar, önceleri kendi kendini uyarma faaliyetlerini erkekler kadar sık yürütürken, ergenlikte ilk adet kanamasıyla birlikte gelen yeni bir etkinin altına girerler. Freud'a göre penisin kadındaki karşılığı olan klitoris, çocukluktaki önemini yitirir. Daha doğrusu, klitoris çevresinde gelişmekte olan erkeksi cinsel arzu baskı altına alınır. Dolayısıyla erkekler aktif bir mastürbasyon dönemine girerken, kız çocuklarda tam tersine mastürbasyona sırt çevirme başlar. Kendi kendini tatminin erkeğin cinsel yaşamında önemli bir yer tutması ve kızlarda klitorisin baskı altına alınması, daha sonraki dönemlerde kadın ve erkek cinselliğinin başlıca farklılığını oluşturur. Kendi kendine tatmin etmeyi, erkeklere oranla daha düşük ölçüde uygulayan ve çoğunlukla bir erkekle cinsel birleşmede bulunduktan sonra bu işe başlayan kadınlar arasında ergenlik ve kızlık döneminde mastürbasyon yapanların sayısı oldukça azdır. İlk birleşmeden sonra mastürbasyon yapan kadınlara daha sık rastlanır. Kadınlarda cinsel organ bölgesinin elle, yastıkla, akarsuyla ve benzeri yollarla uyarıldığı görülür. Bazı durumlarda ise, dölyoluna penis biçiminde herhangi bir nesnenin sokulduğuna rastlanır. Pek çok yerde cinsel arzuları geliştirici eşyalar satan dükkanlarda vibratör adı altında fallus biçiminde pil akımı ile titreşimler sağlayan gereçler satılmaktadır. Fakat uygulama yolu ne olursa olsun, kadın bilincinde mastürbasyon, erkeğe kıyasla daha belirsiz bir uyarı şeklindedir. Öyle ki, bazan uzun süredir kendi kendini tatmin etmekte olan bir kadının, yaptığının ne olduğunu çok sonradan fark ettiği görülebilir. Kadınlar arasında mastürbasyonla ilgili ilk bilgileri yazılı bir kaynaktan öğrenenler yüzde 43 gibi oldukça geniş bir kesim oluştururlar. Evlilik ya da cinsel birleşme öncesi dönemlerde, karşı cinsle ilk karşılaşmalarda algılanan okşanmanın, öpüşmenin yol açtığı erotik uyarımlardan sonra mastürbasyona yönelenler de vardır. Bazı genç kızların da, tanık oldukları bir cinsel birleşmeden heyecan duyarak kendi kendilerini tatmine başladıkları tespit edilmiştir.
Dolayısıyla ergenlikte mastürbasyonun, bireylerin temel cinsel tavırlarının yerleşmesinde aracı olduğu söylenebilir. Bu evrede, yoğun bir elle doyum dönemi geçiren erkekte, cinsel arzu peniste odaklaşır; hem fiziksel hem de sembolik açılardan cinsel organlara merkezi bir konum tanınır. Diğer yandan ergenlikte mastürbasyonun reddi, kadın cinselliğini, aktiflik potansiyelinin ortadan kalkması şeklinde etkiler. Bunun sonucunda kadın cinselliğinin en önemli özelliği pasiflik olarak belirlenmiş olur.
 
---> Cinsel saglık

rektil disfonksiyon peniste sertleşme güçlüğü

Erkekte cinsel aktivite nasıl gerçekleşir?

Erkekte testisler (yumurtalıklar) görevlerini yerine getirdiği zaman normal libido (cinsel arzu), cinsel aktivite vardır ve/veya kendiliğinden gün içinde veya gece sertleşme görülür. Ereksiyon (sertleşme) erkek cinsel organının kasları, sinirleri ve damarları arasındaki uyum sonucu gelişir. Diyabetli erkeklerde ereksiyon bozukluğuna neden olan iki ana faktör vardır: diyabetik damar ve sinir hastalıkları.


Erektil disfonksiyon ne anlama gelmektedir?

Erkek cinsil organında (penis) ereksiyon olmaması veya olan ereksiyonun korunamaması durumuna erektil disfonksiyon denir. Erektil disfonksiyon gelişmekte olan diyabetin habercisi olabilir.

Diyabet erkekte nasıl erektil disfonksiyona sebep olur?
Diyabet beyinden çıkan sinyallerin erkek cinsel organına ulaşmasını etkiler ve ereksiyon için gerekli kan akımını kontrol eden sinirlerin görevini bozar.


Erektil disfonksiyon neden önemli bir durumdur?

Erektil disfonksiyon diyabetli erkeklerin %50-70'inde görülür. 20-29 yaş aralığında %9 iken 70 yaşında %95'e yükselmektedir. Diyabet tanısı konduktan sonra ilk on yıl içinde erkeklerde açık olarak erektil disfonksiyon gelişir. Erektil disfonksiyon diyabetlide damar sertliği varlığının bir göstergesi ve hatta kalp krizi riskinin belirleyicisi olabilir.


Erektil disfonksiyon değerlendirilmesi nasıl olmalıdır?

Erektil disfonksiyonu bulunan erkek ilk muayenesine eğer mümkünse eşiyle birlikte alınmalıdır. Böylelikle eşlerin ilişkisi ve bu bozukluğun düzelmesi halinde bu ilişkiyi nasıl katkıda bulunabileceğinin değerlendirilmesi yapılabilir.
Erektil disfonksiyon için hekime başvuran hastada sırasıyla aşağıdaki değerlendirme yapılmalıdır:

1. Öykü, özellikle tıbbi ve cinsel özgeçmiş
2. Fizik muayene ve pisikolojik değerlendirme
3. Hemoglobin A1c, testosteron, prolaktin ve tiroid fonksiyon testleri
4. Gece ereksiyon testleri (uykuda ereksiyon olmaması fiziksel bir nedenin varlığına işarat eder)
5. Sinir sistemini ve damarları değerlendiren testler


Gerçek neden nedir?

Erektil disfonksiyonu bulunan erkeklerin en önemli sorununu onlar için mahrem bir konuyu herkese açamamaları, doğru ve yeterli hikayeyi verememeleri oluşturmaktadır. Böyle bir yaklaşım doktoru doğru teşhisten uzaklaştırmaktadır. Ne tür bir problemin olduğunu belirlemek işin püf noktasıdır. Sorun kısmi sertleşme kaybı mı yoksa hiç sertleşme kaybı mı yoksa hiç sertleşme olmaması mıdır? Diyabetteki doğal seyir yavaş ilerleyen ve genellikle yıllar sonra tam bir kayıpla sonlanan bir ereksiyon bozukluğudur. Libido, yani cinsel arzu kaybı genelde yoktur. Psikojenik erektil disfonksiyonda olduğu gibi kayıp ani değildir; sabah, gece ve refleks ereksiyonlar kaybolmuştur ve zamanla ağırlaşan bir tablo çizilir.


Erektil disfonksiyonu olan diyabetli erkeklar için tedavi seçenekleri nelerdir?

Erektil disfonksiyonu olan diyabetli erkekler için üç belli başlı tedavi seçeneği bulunmaktadır:
1. Erektil disfonksiyona neden olabilecek ilaçların kesilmesi ve/veya psikolojik destek
2. İlaç tedavisi
3. Cerrahi tedavi

1. Herhangi bir tedaviye başlamadan önce erektil disfonksiyona neden olacak her türlü ilacı kesmek gerekmektedir. Sigara ve alkol bunların başında gelmektedir. Bazı tansiyon ilaçları, merkezi sinir sistemi üzerine etki yapan ve hormonal dengeyi bozan ilaçlar erektil disfonksiyondan sorumlu tutulabilir. Depresyon diyabetlilerde sık rastlanan bir hastalıktır ve psikojenik destek tedavisi veya ilaç tedavisi kişinin cinsel performansını arttırabilir.
2. Transuretral (penis içine) yerleştirme ile veya kendi kendine penise enjeksiyon yaparak ilaç verme uygulamaları yanısıra bugün ağızdan alınan, sildenafil denen bir maddeyi içeren ilaç kullanıma girmiştir. Hayati yan etki taşıma riski sebebiyle hiç bir ilaç doktor tavsiyesi dışında alınmamalı ve uygulanmamalıdır. İlaçların etki etmediği durumlarda vaküm yaratarak penisin kanla dolmasını sağlayıp ereksiyon sağlayan araçlar kullanılabilir.
3. İlaç tedavisi başarısız olanlarda penis protezi uygulanabilir. Genel anestezi altında cerrahi işlem gerektirir. Protezin çalışmaması, enfeksiyon ve erozyon sıklıkla karşılaşılan problemlerdir ve protezin çıkarılmasıyla sonuçlanır. Vaküm tedavisi ve diğer ilaç tedavilerinin varlığında protez uygulaması pek başvurulan bir tedavi şekli değildir. Bir diğer cerrahi girişim ise genç, diyabeti yeni ortaya çıkmış ve ileri derecede bölgesel damar tıkanıklığı olanlarda revaskülarizasyon (yeniden damarlandırma) tedavisidir.


Diyabetli kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu neden gelişir?

Diyabetli kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu sık görülen bir durumdur. Erkeklerde olduğu gibi onlar da bu problemlerini hekimlere açmaktan çekinirler ve çoğu zaman da kadındaki bu bozukluk ruhsal durumundaki dalgalanmalar, vajinit belirtileri ile karışabilmektedir. Kadınlarda depresyon erkeklerden daha fazla görülür ve bu da cinsel fonksiyon bozukluğunun bir sebebidir ve tedavi edilmelidir. Vajinal enfeksiyon cinsel fonksiyon bozukluğuna neden olur. Sistit ise cinsel birleşme sırasında rahatsızlık kaynağıdır. Pre-menstrual sendrom sırasında kan şekeri ayarında bozuklukların olması bu dönemde cinsel fonksiyon bozukluğuna sebep olabilir. Kadın diyabetlilerin kullandığı tansiyon ilaçları gözden geçirilmelidir. Menopoz döneminde hormon tedavisi görmeyen kadınlarda cinsel arzu kaybı görülecektir.

Cinsel fonksiyon bozukluğu olan kadında değerlendirme nasıl yapılmalıdır?
1. Öykü, özellikle tıbbi ve cinsel özgeçmiş
2. Fizik muayene ve pisikolojik değerlendirme
3. Hemoglobin A1c, tiroid fonksiyon testleri

Tedavi prensipleri nelerdir?
Bazı tansiyon ilaçları, merkezi sinir sistemi üzerine etki yapan ve hormonal dengeyi bozan ilaçları kesmek gerekir. Depresyon diyabetlilerde sık rastlanan bir hastalıktır ve psikojenik destek tedavisi veya ilaç tedavisi kişinin cinsel performansını arttırabilir. Vajinit ve sistit tedavi edilmelidir. Menstruasyon öncesi ve menopoz öncesi dönemlerde kan şekeri ayarının bozulacağını bilerek önlem almalıdır. İyi bir diyabet ayarı sağlamak hedefimiz olmalıdır. Menopoz sonrası hormon tedavisi uygulamasına başvurulabilir.

Görüldüğü gibi problemin altında yatan neden ve tedavi şekli herkes için farklıdır. Siz sorununuzu doktorunuza her yönüyle açmadıkça dermana ulaşamazsınız. "Sükutun" değil de sözün altın olduğu bir tıbbi durum içinde bulunduğunuzu her zaman hatırlamalısınız
 
---> Cinsel saglık

Erkek cinsel hastalıkları

Cinsel Güçsüzlük
Ülkemizde ve dünyada erkeklerin daha çok ileri yaşlarda olsa da artık genç yaşlarda da sık karşılaştığı bir hastalıktır. Cinsel güçsüzlük çok çeşitli şekillerde tanımlanabilir ama kısaca erkeğin cinsel gücünden memnun olmaması olarak da tarif edilebilir. Bazen bu durum gerçek bir cinsel güçsüzlük değilse de kişi hekime başvurmaktadır. Özellikle şehir yaşantısının getirdiği stres ile bu hastalığın hem sıklığı artmış hem de daha genç yaşlarda görülmeye başlamıştır.

Cinsel güçsüzlükte neden ya ruhsal ya da bedenseldir. Burada ilke olarak hasta öncelikle bir üroloji uzmanı tarafından değerlendirilir ve bedensel bir neden olup olmadığı araştırılır. Eğer böyle bir neden saptanmazsa veya ruhsal bir neden düşünülürse bir psikiyatri uzmanına yollanır. Bazen her iki nedende mevcut olabilir ve bu nedenle her iki branştaki hekim tarafından tedavi gereklidir. Bazen ortaya çıkan bedensel hastalıklar nedeniyle hastanın bir iç hastalıkları veya beyin cerrahi uzmanı tarafından da tedavisi gerekebilir.

Bedensel hastalık olarak çeşitli hormon hastalıkları, şeker, böbrek, karaciğer, kalp-damar hastalıkları gibi nedenler bulunabilir. Kullanılan çeşitli ilaçlar nedeniyle olabilir. Sonuçta erkeklik organının damarlarında veya sinirlerinde hasar meydana gelir. Genelde bu hastalıklarda yakınmalar yavaş yavaş gelişir. Kavga, ani stres gibi durumlarda başlangıç anidir ve çoğu zaman bu neden hasta tarafından da fark edilir.


İlaç tedavisinden mutluluk çubuğu takılmasına kadar çok çeşitli tedavileri mevcuttur. Bu tedavi kararları üroloji uzmanı tarafından gerekirse diğer hekimlerle işbirliği ile ve hastanın da bilgisi dahilinde alınır.

Viagra
Son yılların en çok kullanılan ve tartışılan cinsel güçsüzlük tedavi ilacıdır. Bu ilaç cinsel ilişkiden bir saat önce alınır. Tek başına yeterli etki oluşturamaz. Yani uygun bir ortam ve cinsel ilişki öncesi ön sevişme gereklidir. Hemen her türlü cinsel yetmezlik tedavisinde kullanılmasına rağmen çeşitli cinsel hastalık tiplerinde etkisi de değişiktir. Mesela damar kaçaklarında ve cinsel organın sinir hasarında etkisi daha düşük gözükmektedir. İlacın 25, 50, 100 mg’lık dozları vardır ve hangi dozlarda alınacağına hekim karar vermelidir. Bu ilacın kimi hastalıklarda ve bazı ilaçlarla alınmasında sakıncalar vardır. Özellikle bazı kalp hastalıkları ve ilaçları ile kullanımı sakıncalıdır. Dil altı alınan kalp hapları bunlardan biridir. Bu nedenle mutlaka hekim önerisi ile alınmalıdır. Ancak bu ilacın kendi başına kalp hastalığı oluşturması gibi bir etkisi yoktur. Bu ilacın kullanım süresi de hekim tarafından belirlenmelidir.
Bu ilacın bir faydası da erkek hastanın cinsel hastalığının tanısının konulmasını kolaylaştırmasıdır. Artık hastalara bir kan tahlili ve sakıncası yoksa bir viagra verilmesi ile çoğu hastalıkta tanı konulabilmesi olanaklı duruma gelmektedir.

Diğer bir ilginç konuda ülkemiz gibi kapalı sayılabilecek ülkelerde kadınlarda cinsel bozukluk sıktır ve evliliklerde bu nedenle bir çok problem yaşanmaktadır. Viagra bu kadınların tedavisinde de kullanılmaya başlanmıştır. Bu şikayeti olan kadınların üroloji, kadın-doğum ve psikiyatri hekimlerince uygun teşhis ve tedavileri yapılmaktadır.

Peyronie
Bazı erkek hastalarda cinsel organın çeşitli yerlerinde (çoğunlukla sırt tarafında) plak şeklinde sertlikler ortaya çıkmaktadır. Bu hastalar mutlaka bir üroloji uzmanına başvurmalıdır. Bazen bu hastalarda cinsel güçsüzlük, kamışta eğrilikler, cinsel ilşkide ağrıda bulunabilir. Bu hastalığın bazı diğer cinsel organ hastalıklardan ayrımı gereklidir. Bu hastalığın kanserle ilgisi yoktur. Bazen kendiliğinden durur veya küçülür. Hastalığın ilaç veya ameliyatla tedavisi vardır. 1 yıldan daha kısa süreli olanlarda ilaçlar daha etkili olduğundan hekime erken başvurmak faydalıdır.

Erken Boşalma
Eş doyuma ulaşmadan önce boşalmadır. Çok sık karşılaşılan bir problemdir. Çoğunlukla ruhsal nedenlerle oluşsa da bazı hastalıklarda da gözükebilir. Bir üroloji uzmanına başvurmak faydalıdır. Ruhsal tedavi, çeşitli ilaçlar, hatta ameliyatlar ile tedavisi mümkündür.

Mastürbasyon
Mastürbasyon cinsel kimliğin kazanılmasından sonra ve genelde evlilik öncesi dönemde başvurulan sağlıklı bir cinsel boşalma yoludur. Kişilerin bağımlılığı oluşmadığı sürece sorun yoktur. Mesela evlilikten sonra cinsel ilişki yerine tercih edilmesi doğal değildir. Kısırlık ve cinsel güç üzerine olumsuz bir etkisi yoktur. Ülkemizde bazı insanlar kendilerini ayıp-günah-yanlış-tehlikeli bir şey yaptıklarını düşünerek doğal sayılabilecek bir olayı problem haline getirmektedirler.

Cinsel İlişki ile Geçen Hastalıklar
Erkek cinsel organlarına cinsel ilişki yolu ile çeşitli mikroplar girebilir. Bu mikroplar vücutta üredikten sonra hastalık ortaya çıkarırlar. Hastalık bazen birkaç gün içerisinde akıntı, idrar yolunda yanma gibi şikayetler ile ortaya çıkarken, bazıları sinsice ilerler ve geç belirtilerle ortaya çıkarlar. Çok çeşitli olan bu hastalıkların birçoğunun tedavisi mümkündür. Bunun için bu tip bir şüpheli ilişki yaşanmışsa bir Üroloji uzmanına gitmek gereklidir. Bazı hastaların kulaktan dolma bilgilerle ve kendiliğinden uygun olmayan ilaç almaları sonucunda kolayca tedavi edilebilecek bu mikroplar, ilaçlara direnç kazanmakta ve tedavi zorlaştırmaktadır. Unutulmaması gereken bir nokta da bu tip bir ilişkiden sonra eşiyle birlikte olan erkekler mikrobu eşine de bulaştırmakta ve kendileri tedavi olsa da eşleri tedavi olmadığı için eşinden tekrar mikrop kapmaktadır. Bu nedenle, böyle durumlarda eşlerinde Kadın Doğum uzmanı tarafından tedavi edilmesi gereklidir. Ancak en önemli tedbir bu tip şüpheli ilişkilerde prezervatif ile korunmaktır. Artık çeşitli uluslardan insanların kolayca bir arada olabildiği ülkemizde çok çeşitli ve tedaviye dirençli mikroplar mevcuttur ve bu nedenle de korunma çok önem taşımaktadır. Eğer bu tip hastalıklar iyi tedavi edilmezlerse ve tekrarlarsa erkeklerde idrar yolu darlığı, kısırlık gibi ciddi hastalıklara; kadında da çok ciddi kadın hastalıklarına neden olabilirler.

AIDS
AİDS bu hastalıklar içerisinde özel bir öneme sahiptir. Bu önemin nedeni hem son yıllarda çok yaygınlaşması, hem sinsice ilerlemesi hem de maalesef henüz tam tedavisinin yapılamamasıdır. Hastalık en çok cinsel ilişki, kan ve kan ürünleri yoluyla ve hastalıklı anneden bebeğe geçişle olur. Henüz yakın arkadaşlık, tuvalet, banyo, yiyecek-içecek, sinek-böcek yoluyla geçtiği ispatlanmamıştır. Tükürükle geçme şansı çok azdır. Asıl hastalık belirtileri yaklaşık 10 yıldan sonra görülür. Şikayetler çok çeşitli olabilir. Bunlar halsizlik, kilo kaybı, ateş, uzun süren ishal, vücuttaki bezelerde şişme şeklindedir. Kan tahlili ile hastalığın gösterilmesi için mikrobun vücuda girmesinden sonra 2-3 ay geçmesi gereklidir.
 
---> Cinsel saglık

Erkek doğum kontrol hapları

Erkekler için geliştirilme aşamasında olan doğum kontrol yöntemleri arasında en revaçta olanlar testosteron hormonunun sperm hücreleri üzerindeki etkilerini engelleyerek etki edenler. Bu yöntemlerin sperm hücreleri üzerindeki muhtemel mutajen ("genleri bozucu") etkileri, yöntemlerin insanlarda kullanılabilirliğini henüz engelliyor.

Ancak fareler üzerinde başka nedenlerle yapılan deneylerde tesadüfen erkeklerde uygulanabilecek yeni bir doğum kontrol yönteminin yolu açıldı: Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda vaz deferens adı verilen sperm kanallarının (bu kanallar olgun sperm hücrelerini ana sperm kanallarına ve buradan da depolandıkları yere taşıyan kanalcıklardır) kasılmasını sağlayan bir reseptör (algılayıcı) olduğu saptandı. P2X1 adı verilen bu reseptör (algılayıcı) uyarıldıkça oluşan kasılmalar sayesinde sperm hücreleri aynen bir diş macunu sıkıldığında dışarı macunun boşalması gibi kanalda ilerlerliyorlar. İşte bu reseptörün varlığının saptanmış olması gerçek bir devrim niteliğinde, çünkü bu reseptörü dışarıdan verilen bazı ilaçlarla devre dışı bırakmak teorik olarak mümkün. Bu başarılırsa, vaz deferens kasılamadığından sperm hücreleri kanallarda ilerleyemeyecek ve böylece boşalma olsa bile boşalan sıvının dışarıdan bakıldığında niteliklerinde (renk, miktar) bir değişiklik olmamasına karşın sıvının içinde sperm olmayacak.

Ayrıca bu reseptörü devre dışı bırakan değil, uyaran bir maddenin bulunması da sperm sayısını artırmaya yardımcı olarak erkek kısırılığının tedavisine yeni bir yol açacak gibi görünüyor.

Şu anda bu yöntem yalnızca bir teoriden ibaret. Sorun, reseptörün yapısının tümüyle anlaşılması sonrası, bu reseptörü bağlayıp devre dışı bırakacak maddenin bulunmasında. Bu madde de bulunduğunda erkek doğum kontrol hapları bir hayal olmaktan çıkacak.
 
---> Cinsel saglık

Erkek üreme organları

Erkek üreme sisteminin dış organları penis, skrotum ve testislerdir. İç organlar ise vas deferens, üretra, prostat bezi ve seminal veziküllerdir. Erkeğin genlerini taşıyan sperm testislerde yapılır ve seminal veziküllerde depolanır. Cinsel ilişki sırasında sperm meni adı verilen bir sıvının içinde vas deferensten sertleşmiş penise taşınır.

1. Penis (Kamış)

Penis karın duvarına yapışık bir kök, orta bölüm olan gövde ve koni biçimli ucu olan glanstan oluşur. Glans penisin ucunda üretra (meni ve idrar taşıyan kanal) dışa açılır. Glans penisin tabanı korona olarak adlandırılır. Sünnet edilmemiş erkeklerde koronanın uzantısı olan sünnet derisi (prepusyum) glans penisi örter.

Penis gövdesinin büyük bir bölümü erektil (sertleşebilen) dokudan oluşan üç silindirik alandan (sinüsler) meydana gelir. Büyük olan iki alan (korpus kavernosum) yanyanadır. Üçüncü sinüs olan korpus spongiosum (süngersi cisim) üretranın çevresini sarar. Bu alanlar kanla dolunca penis büyür, dikleşir ve sertleşir (ereksiyon).

2. Skrotum (Erbezi kesesi)

Testisleri saran ve koruyan ince kırışık derili kesedir. Skrotum ayrıca testisler için bir ısı kontrol sistemi olarak görev yapar; spermlerin normal gelişmesi için testislerin vücut sıcaklığından biraz daha düşük ısıda (35ºC) olması gerekir. Skrotum duvarındaki kremaster kasları gevşeyip kasılarak testislerin serinlemesi için vücuttan uzaklaşmasını ya da ısınması ya da korunması için vücuda yaklaşmasını sağlar.

3. Testisler (Erbezleri)

Skrotumun içinde bulunan değirmi biçimli oluşumlardır; genellikle sol testis sağdakinden biraz daha aşağıdadır. Testislerin iki işlevi vardır: sperm yapımı ve testosteron (başlıca erkek seks hormonu) sentezi.

4. Epididim

Testislere bitişik olan epididim yaklaşık 6 metre uzunluğunda bir tüp yumağıdır. Testislerden spermi alır ve spermin olgunlaşmasına elverişli bir ortam yaratır. Sol testis sağdakine göre biraz daha aşağıdadır.

5. Vas deferens (Meni kanalı)

Epididimden spermi alıp taşıyan kordon benzeri bir kanaldır. Her bir testisten çıkan kanal prostatın arkasından yukarı çıkar ve üretraya girerek ejakülasyon kanallarını oluşturur. Vas deferense paralel giden kan damarları ve sinirler gibi diğer yapılar bir arada sperm kordonunu oluşturur.

6. Üretra (İdrar Yolu)

Bu kanal idrarı mesaneden aşağı taşıyan idrar yolunu ve üreme sisteminde meninin dışarı atıldığı bölümü oluşturur.

7. Prostat Bezi

Pelviste mesanenin hemen altında yer alır ve üretranın orta bölümünü çevreler. Genellikle ceviz büyüklüğünde olan bu bez yaşla birlikte büyür. Prostat ve üstündeki seminal veziküllerde spermin beslenmesini sağlayan bir sıvı yapılır. Bu sıvı spermin ejakülasyon sırasında içinde bulunduğu salgı olan meninin hacminin büyük bir bölümünü oluşturur. Meninin içerdiği diğer sıvılar vas deferens ve penis başındaki müköz bezlerden gelir.
 
---> Cinsel saglık

Erkekte Cinsel İşlev Bozuklukları

Cinsel ilgi ve istek bozukluğu:

İngiltere’de seyrek ancak Amerika’da daha sık rastlandığı bildirilmektedir. Bazıları ereksiyon bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkar ve çoğunlukla evlilik içi ilişkilerde bozukluk ve depresyonla birlikte görülür. Hipogonadizm gibi organik nedenler dışlanmalıdır.



Uyarılma (Ereksiyon) Bozukluğu:

En sık rastlanan cinsel işlev bozukluğudur. Genellikle diğer cinsel işlev bozukluklarına oranla daha ileri yaşta görülürler ve nedenleri arasında organik (bedensel hastalık) nedenlere sık rastlanır.





Erken Boşalma:

Tanımlanması zor bir bozukluktur. En doğru yaklaşım erkeğin boşalma zamanının çift için tatminkar olup olmadığını değerlendirmektir. Ancak kadında orgazm güçlüğü olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve beklentinin gerçekçi olup olmadığına da dikkat etmek gerekir. Genellikle birincil olarak ortaya çıkar ve hızlı mastürbasyon yatkınlaştırıcı bir nedendir. Geçici erken boşalma sık görüldüğünden, yalnızca süreklilik kazanmış durumlarda bir bozukluk olarak kabul edilmelidir.



Geç boşalma / boşalamama:

Nadir görülür. Hem boşalmayı hem de orgazmı etkiler. Orgazm oluşmasına karşın boşalma olmuyorsa geriye (retrograd) boşalma akla gelmeli ve diğer organik nedenler de dışlanmalıdır

Ağrılı Boşalma ve disparenü:

Boşalma veya cinsel birleşme ağrılıdır. Organik nedenler dışlanmalıdır.

CİB Yaygınlığı

Toplumda cinsel sorunların görülme sıklığının CİB Tedavi Merkezlerine yapılan başvurulardan çok daha yaygın olduğu bilinmektedir. Crowe ve Jones (1992)’a göre normal popülasyonda cinsel doyumsuzluk veya CİB erişkinlerin 1/5 ila 1/3’ünde zaman zaman ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde CİB yaygınlığını araştıran araştırmalara rastlanmamıştır.


KAYNAK:
ANCETEM www.cinselterapi.com
 
---> Cinsel saglık

Erken boşalma

Kırk-kırk beş yaş altındaki erkeklerin en çok şikayetçi oldukları cinsel sorunu erken boşalmadır. Erkek cinsel sorunları içinde birinci sırada gelmektedir. Erken boşalma olayı, erkeğin ve eşinin boşalmayı arzuladığı andan daha önce boşalmasıdır. Aslında erken boşalma, bir bozukluk, bir patoloji olmaktan çok fizyolojik olayların göreceli olarak beklenenden daha hızlı seyretmesi ile olmaktadır. Bazı erkekler cinsel yaşamlarının ilk başlangıcında daha erken boşalırken gittikçe boşalmayı kontrol ettiklerini ve daha geç boşalmaya başladıklarını, ancak aniden erken boşalmanın bir sorun olarak karşılarına çıktığını belirtmektedir. Bir kısmı ise başlangıçtan beri hep çabuk boşalmaktan şikayet etmektedir. Sonuçta boşalma zamanı objektif zaman ölçüsü ile belirlenmekten çok, hastaların algılayış, ya da kabulleniş biçimi ile ilgilidir.

Bir genelleme yapmak gerekirse, 30 yaş altındaki erkeklerde cinsel ilşki esnasında vajinaya duhul gerçekleştikten sonra 1-3 dakika içinde boşalma olması beklenen bir durumdur. Erkeğin boşalmasını hızlandıracak çeşitli etmenler söz konusudur. Ne kadar genç olursa, o derecede erken boşalması beklenir. Yine heyecan düzeyine bağlı olarak ve bununla ilişkili bir şekilde eşinin daha istekli, uyarıcı olması ve heyecan uyandırması ile boşalma süresi kısalır. Önceki boşalmadan sonra aradan geçen süre uzunsa, erkeğin boşalmasını kontrol etmesi zorlaşır ve daha çabuk orgazma ulaşır. Birleşme esnasındaki gidip gelmeler hızlandıkça boşalma ihtimali de artar. Kaygılı, sinirli ruh hali erken boşalma nedenleri arasındadır.

Sonuçta yeni evlenmiş, uzun süredir veya hiç cinsel ilişkide bulunmamış, genç, cinsel heyecanı yüksek, istekli bir adam, biraz heyecanlı, biraz tedirgin bir şekilde hızlı bir cinsel birleşmeye meylederse erken boşalma riski altındadır. Evliliklerin çoğunda böyle anlar olması hiç de şaşırtıcı olmamalıdır.

Peki karşılıklı memnuniyet içinde bir cinsel hayat sürdürürken birden ortaya çıkan erken boşalma sorunu neden oluyor? Cinsel ilişkide rol alan tüm fizyolojik olayların zihinsel fonksiyonların ve duyguların kontrolü altında olduğunu unutmamak gerekir. İnsan cinsel işlevi yerine getiren bir robot değildir ki, programlandığı şekilde devam etsin. Her şey normal seyrinde giderken bir akşam eve günün stresinden bunalmış, yorgun ve sıkıntılı bir halde geldiğinizi düşünün. Eşinizle cinsel ilişki içine girdiğiniz zaman dahi bir yığın sorun zihninizi kurcalamaya devam ediyor. Kısa süren bir sevişme erken boşalma ile sonlanıyor. Daha sonraki gecelerden birinde eşinizle tekrar yatağa girdiğinizde aynı stresi yaşamıyorsunuz, ama bu sefer acaba yine başarısız mı olacağım, boşalmamı kontrol edebilecek miyim? gibi sorular aklınıza geliyor. Bu kaygı sizin öncekinden daha erken boşalmanıza yol açacaktır. Böylece bir kısır döngü içine girersiniz; başarısızlık korkusunu takip eden performans anksiyetesi ve onun sonucunda yine başarısızlık olan bir kısır daire.

Erken Boşalmanın Tedavisi

Boşalmayı geciktirmek amacı ile çeşitli ilaçlar denenmiştir. Lokal uyuşturucu kremler veya spreyler bunların başında gelmektedir. Ancak sadece penisin üzerindeki sinir uçlarını uyuşturmak fazla yarar sağlamaz. Sertleşme ve boşalma tüm otonom sinir sistemini ilgilendirmektedir. Esas büyük cinsel organın iki bacak arasında değil, iki kulak arasında olduğunu söyleyenlerin iddiasını hafife almamak gerekir. Ayrıca bu tür ilaçlar, lokal uyuşturucu etkisi ile boşalmayı geciktirmekten çok penisin duyarlığını azalttığı için, temastan duyulan cinsel zevki azaltmaktadır. Bu lokal uyuşturucu maddeler cinsel birleşme esnasında vajen duvarından emilerek bu dokuların hassasiyetini azalttıklarından, kadının orgazm olmasında gecikmeye yol açmakta ve sorunu adeta pekiştirmektedir. Bu yüzden bu tür sprey ve kremler tıbbi pratikte terk edilmiştir.

Son zamanlarda depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların yan etki olarak boşalmayı geciktirdiği fark edilmiş ve bu ilaçlar tedavide kullanılmaya başlanmıştır. Bu ilaçlardan hastalar yarar görmektedir. Ancak boşalma kontrolünde sırf ilaca dayalı bir tedavi yararlı olsa da, ömür boyu ilaç kullanmanın zorluğu nedeniyle cazip görülmemektedir. Aslında boşalmayı kontrol edebilme bir öğrenme sorunudur. Hastanın bu öğrenimine yardımcı olmak amacıyla ilaçla tedavi edilmesi, veya daha doğru bir ifade ile, tedaviye ilaç eklenmesi doğru bir yaklaşımdır. Amcak esas olan, erkeğin kendini ve eşini memnun edecek şekilde boşalmasını kontrol edebilmeyi öğrenmesidir.

Prezervatif kullanılmasının boşalmayı geciktirmede yararlı olduğunu ifade edenler vardır. Doğum kontrol yöntemi olarak kullanılmıyorsa, sırf boşalma kontrolü için prezervatif kullanılması çok cazip değildir.

Her erkeğin aynı duyarlıkta olmadığı, aynı cinsel tepkiyi vermediği bir gerçektir. Yukarıda belirtildiği gibi, fazla cinsel heyecan duyan ve psikolojik anksiyete içindeki erkekler daha erken boşalır. Öyleyse, boşalmayı kontrol etmek öğrenimi içinde öncelikle cinsel heyecanı yatıştırma ve sakinleşmek gelir. Hem zihnen hem bedenen gevşemek, sakinleşmek önemli oranda yardımcıdır. Sık cinsel birleşmede bulunmak boşalma aralarını ve dolayısı ile duyarlılığı azaltacaktır.

Cinsel birleşme anında erkeğin pozisyonunun boşalma üzerine etkisi vardır. Bu yüzden bazı pozisyonlarda boşalma daha hızlı olmaktadır. Erkeğin üstte olduğu klasik cinsel birleşme pozisyonu boşalmanın geciktirilmesi için elverişli bir pozisyon değildir. Daha rahat olduğu, kolay gevşeyebildiği ve efor harcamadığı bir pozisyonda erkek boşalmasını daha rahat kontrol edebilir.

Tedavi için önerilen en basit yöntem, sevişme esnasında erkeğin boşalma anına yaklaştığını hissettiği zaman, penisin ucunu iki parmağı arasında sıkarak vücuttaki cinsel heyecanın azalmasını bir süre beklemesi ve yeteri kadar gevşedikten sonra tekrar sevişmeye başlamasıdır. Bu yöntem uygulanırken bekleme anında derin derin nefes alınmasının da yararı olmaktadır. Ayrıca seks terapistleri tarafından bu tür şikayeti olan çiftlere bir takım öğrenme egzersizleri yaptırılmaktadır.
---------------------------------------------------------------------

Erken boşalma sorunu yaşayan partnerinize YARDIM REHBERİ

Sevişme süreniz, partnerinizin erken boşalma problemi yüzünden
çok mu kısa sürüyor? Bu problem yüzünden sevişmeleriniz eski heyecanını yitirdi mi? Oysa sevişme süresini uzatmak ve erken boşalmayı önlemek pekala mümkün!

Erken boşalma, sık rastlanan ama kolay tedavi edilebilen cinsel sorunlar arasında yer alıyor. Psikolojik tedavi ve birkaç basit teknikle erken boşalma endişesinden sıyrılıp, sevişmenin sizin için doğal bir zevk halini almasını sağlayabilirsiniz.

Bu konuda yapılan araştırmalar her iki erkekten birinin hayatının belli bir döneminde erken boşalma sorunu ile karşılaştığını gösteriyor. Aslında erken boşalma, kişiden kişiye değişen bir kavram. Bazıları 30 saniyede boşalırken, bazıları bunu daha uzun sürdürebiliyorlar. Uzmanlar ortalama sevişme süresinin evli erkekler için üç dakika civarında olduğunu söylüyor. Gerçekte partneriniz sevişmeyi, başlar başlamaz sonlandıramıyorsa, erken boşalma sorunu yok demektir.

Erken boşalma tıp literatürlerinde, sevişme esnasında varılan doruk noktasını, eşini tatmin etmeyi bekleyecek kadar uzatamama olarak tanımlıyor. Bazı erkekler, kadının orgazmı yaşayabilmesi için vajinal ilişkinin yanı sıra elle uyarımın da gerekli olduğu gerçeğini görmezlikten geliyor. Bu da cinsel iletişimsizliği başlatan süreçte yapılan en ciddi hatalar arasında yer alıyor. Sonuç olarak erkek kendini kontrol edemediği için büyük bir suçluluk duygusuna kapılıyor.


Sinir sistemine de bağlı...
Batılı bilimadamları erken boşalmanın anormal bir durum olmadığını, bu karakterin bize atalarımızdan geçtiğini söylüyorlar. Erken boşalmanın merkezi sinir sistemiyle yakından ilgili olduğunu da.... Sinir sistemimiz iki kısımdan oluşur. İstemimiz dahilinde çalışan kısmı cinsel ilişki sırasında sertleşmeyi, istem dışı çalışanı ise boşalmayı yönetir. Sağlıklı bir erkekte her iki kısım uyumlu bir şekilde çalışır ve günlük davranışları yönetirler. Erken boşalan bir erkekte büyük bir olasılıkla istemdışı sinirler daha baskın, uzun süre ereksiyon halinde kalanlarda ise istem dahilindeki sinirler daha baskın çalışır. Ayrıca erkeğin kişilik özellikleri de cinsel hayatında önemli rol oynar. Örneğin romantik tipli ve cinsel içgüdüleri zayıf olanlarla, mantığıyla hareket eden erkekler, erken boşalma riskiyle daha fazla karşı karşıyadır.

Mastürbasyonun etkisi
Uzun süre ereksiyon halinde kalamamanın temel sebeplerinden biri de mastürbasyonu fazlaca deniyor olmak. Eğer bir erkek 13 yaşında kendi kendini tatmin etmeye başlıyor ve bunu sıkça yapıyorsa, 20'li yaşlara geldiğinde karşı cinsle girdiği cinsel ilişkilerde problemler yaşama olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü erkek küçük yaşlardan beri kendini bu şekilde boşalmaya şartlamıştır ve cinsel ilişkiye başladıktan sonra tek amacı bunu bir an önce sonlandırmaktır. Diğer bir neden de kadının cinsel isteksizliğidir.

Tedavi yöntemleri
Erken boşalma, tedavisi en kolay cinsel sorunlardan biri. Eşlerin beraberce katılacağı bir psikolojik terapide, tedavinin başarı ile sonuçlanma şansı yüzde 90 oranında artabiliyor. Bugün için bilinen tedavi yöntemleri ise şunlar:

* Lokal uyuşturucular
Penis ucunun hassasiyeti lokal uyuşturucularla azaltılabilir. Bunları çok sık kullanmak da sakıncalıdır. Bu yüzden geciktiricileri nadiren kullanın ve kullandığınız zaman prezervatif takmayı ihmal etmeyin.

* Lokal baskı uygulamak
Erkek doruğa yaklaştığını hissettiği anda kendini geri çeker ve penisin ucunu parmaklarıyla 3-5 saniye sıkarsa boşalma geciktirilebilir. Bu yöntem ereksiyonu yüzde 10 ile 30 oranında azaltır ve belli bir süre uygulandığında erkeğin kendini kontrol yeteneğini artırır.

* Çin tekniği
Eski çağlarda Çinliler, boşalmayı geciktirmek için "Oynak Yol" adını verdikleri yöntemi uygularlardı: Erkek boşalacağını anladığı zaman sol elin baş ve orta parmaklarıyla, testis ve anüs arasında kalan bölgeyi derince bastırır. Bu arada nefesini ona kadar sayarak tutar ve verir. Bir-iki kez tekrarlandığında erteleme gerçekleşir.

* Beyninizi kullanın
Zamansız bir boşalmayı engellemek istiyorsanız, o an başka şeyler düşünmeye çalışın. Örneğin 50'ye kadar sayın, o gün ne yediğinizi düşünün ya da günlerden hangisi olduğunu hatırlamaya çalışın.

* Düzenli cinsel ilişkiler
Erkeğin penisi uyarılmaya karşı çok hassas olduğu için sık sık ilişkiye girmezse uyarılma eşiği azalıyor ve eski halini koruyamıyor ve doğal olarak daha erken boşalıyor. Eğer düzenli bir ilişki varsa, büyük bir ihtimalle bu sorun kendiliğinden ortadan kalkabilir.
 
---> Cinsel saglık

eşcinsellik homoseksüellik homoseksüalite


Kişinin cinsel olarak kendi cinsine ilgi duyması olarak tanımlanabilir. Belli bir süreç sonunda erkek eşcinseller kendilerini gey kadınlar kendilerini lezbiyen olarak tanımladı. Bu gün halk tarafından pek bilinmeyen bu kelimeler Türkiyede yaşayan eşcinseller arasındada benimsendi ve sıklıkla kullanılmaya başlandı. Eşcinsellik uzun yıllardır bilim çevreleri de dahil olmak üzere bir kimlik bozukluğu, hastalık, sapıklık gibi olumsuz ifadelerle tanımlanmıştır. 1974 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği ve daha sonra 1992 yılında Avrupalılar (ICD) homoseksüelliğin ruhsal bir bozukluk olmadığı kararını almışlar ve bu kavramı hastalık sınıflandırmalarından çıkarmışlardır. Ancak bugün bile bu konu, halkta, politikacılar arasında ve bilim çevrelerinde tartışılmaktadır. Ancak bilimsel olarak bakıldığında eşcinselliği benimsemiş ve bu kimliği ile barışık olan grupta ruhsal sorunların ya da bir kimlik bozukluğunun olduğunu bildiren bir veriye rastlanmamaktadır. Ancak eşcinsel kimliğinden kurtulmaya çalışan, homofobik ya da baskı altında olan grupta ruhsal sorunlar heteroseksüellere (karşı cinse ilgi duyanlara göre daha yüksek gibi görünmektedir.

Eşcinsellik değiştirilebilir mi?
Heteroseksüelliğe (karşı cinsellik) dönüşme isteği ile ilgili bazı analitik yaklaşım ve davranışçı terapiler mevcut olup başarıları oldukça şüphelidir. Bu terapiler eşcinselliği heteroseksüellikten daha az arzulanır hale getirmeye ya da eşcinsellikten alınan zevki azaltmaya yöneliktir; gerçekten iyi motive bir gurupta bile sağlanacak çözüm çok yüksek oranda geçici olacak, kişinin fantezileri değiştirilemeyecektir. (Isay).

Bancrofta göre eşcinselliği heteroseksüelliğe dönüştürmeye çalışmak, toplumun bu konudaki olumsuz tutumuna katkıda bulunmaktır; kişi aslında bu dönüşümü gerçekten istememekte, başedemediği çeşitli baskılar nedeniyle istemektedir. Yazar ayrıca dönüşüm amacıyla yapılacak terapinin doğal olamayacağını savunmaktadır. Terapist toplum baskısı ve başvuran için en iyisini yapma konusunda bir ikilem içinde olabilir ancak en azından homoseksüelliği kabullenmenin bir alternatif olarak başvurana sunması gerekmektedir (Bankroft1989). Terapist, başvuranın o anda üstündeki baskıları ve neden başvuruda bulunduğunu ortaya çıkarmalı ve terapinin hedefini netleştirmelidir. Örneğin bazıları terapiste yalnızca güvence ya da izin almak için gelmiş olabilir.

Eşcinselle terapi:

Eşcinselliğini kabullendiği halde bu konuda sıkıntı duyan kişi terapiye devam etmek isterse çalışılması gerekebilecek konular genelde 4 başlık altında toplanabilmektedir.

1-Eşcinsel duygular ve aşkla ilgili suçluluk duyguları.

2-Aynı cinsten biriyle beraber kapalı bir ilişki kurmanın yaratacağı zorluklar.

3-Eşcinsel ilişkideki cinsel güçlükler.

4-Toplumla ilgili ortaya çıkabilecek çatışmalar.



Ergenlerde dikkat edilmesi gereken noktalar (Davies 1996):

1) Başvuranın gizliliğine saygı gösterilmeli

2) İzin verilmesi durumunda aile görüşmesi yapılmalı, ailenin ergeni ya da kendini suçlaması önlenmeli. Ergeni izole etmenin doğuracağı kötü sonuçları bilimsel bir biçimde anlatmalı.

3) Eşcinsellik hakkında daha ayrıntılı bilgi verilmeli.

4) Sorunun kişinin eşcinselliği değil homofobi olduğu vurgulanmalı.

5) Ergenle öz-güven arttırıcı çalışmalar yapılmalı

6) Ergen ve aile için ayrı ayrı hizmet veren eşcinsel kuruluşların ve yayınların listeleri verilmelidir.

7) Aids ve diğer riskler konusunda eğitim verilmeli

Eşcinsellik ve Türkiye
Eşcinsellik dünyanın farklı yerlerinde benzer yaygınlıkta görülürken kimi toplumlarda bu kavram tümüyle yok sayılır. Bazı toplumlar diğerlerine göre daha kabul edicidir (Carrier 1980). Batılı gelişmiş ülkelerde oldukça iyi örgütlendikleri görülen eşcinseller bu sayede kendi haklarını koruyabilmekte karşılaştıkları sorunlarla (izolasyon, iş bulma güçlüğü, eşcinsellere özel eğlence yerleri) daha kolay başa çıkabilmektedirler. Terapistler de bu tür organizasyonları hem eşcinsellerin hem de ailelerinin sorunlarının çözümünde destek amaçlı kullanmaktadırlar (Davies). Ayrıca bu ülkelerdeki eş cinseller kendilerine özgür cinsellik, daha sosyal bir hayat vs gibi özelliklerin görüldüğü bir alt kültür oluşturmuşlardır.

Türkiye eşcinseller açısından bakıldığında daha çok reddedici ülkeler gurubuna yakın gibi görünmektedir. Bu tür toplumlarda cinsiyet rolleri “gender roles” kesin sınırlarla ayrılmıştır ve kadınsı davranan erkeklere tepki vardır ve karşı cinse ait davranışlar göstermekle eşcinsellik eş tutulur. Hatta maço kültürlerde “aktif rolde” (insertor) cinsel ilişki çoğunlukla erkek baskınlığının bir özelliği gibi görülür ve “pasif roldekiler” (insertee) eşcinsel olarak nitelenir(carrier). Bir çok eşcinsel, ülkemizde halen çok önemsenen evlilik, çocuk sahibi olmak, din ve ahlaki değerlerin baskısı altında ciddi içsel çatışmalara ve sosyal baskılarla karşılaşmakta ve kişi kendisini eşcinsel olarak nitelemekte bile güçlük çekmekte, diğer bir deyişle "kendini bulma" süreci çok daha zor ve uzun olmakta ve homofobik özelliklerin yerleşimi kaçınılmaz olmaktadır. Daha önce sözü geçen, batılı ülkelerdeki eşcinsel destek kuruluşlarından yoksun olan bu gurup daha sıkıntılı ve depresif, yer altında kalmış bir alt kültürü yaşamaya mahkum kalmaktadır.



Eşcinsellikle ilgili bazı yanlış inanışlar (Mitler)

Erkek eşcinseller kadınlığa özenir ve kadınsı hareketleri ile kolayca tanınırlar.

Eşcinseller, erkeklerin (heteroseksüellerin) peşinde koşar.

Sadece pasif rolde cinsel ilişki kurarlar.

Sadece aktif rolde olanlar heteroseksüeldir.

Eşcinsel ilişkide anal seks kuraldır.

Evlendirilirse eşcinsel değişir, düzelir.



Sonuç: Eşcinsellik çoğunlukla zor ve acı dolu bir sürecin sonunda oluşan bir durumdur. Artık patolojik kabul edilmeyen bu cinsel yönelim biçimini yaşayan insanlar çoğunlukla kültürel ve sosyal baskılardan kaynaklanan zorluklar yaşamakta, bu gurubun bir kısmı sorunları için psikolojik danışma ya da sağaltıma gerek duymaktadırlar. Yönelimden, çevreden kaynaklanan baskıların yanı sıra eşcinsel cinsel işlev bozuklukları da bu gurubun yoğun olarak yaşadığı güçlükleri oluşturmaktadır. Bu konuyla ilgili yeterli eğitim almış, homofobik özellikleri olmayan ya da bu özelliklerinin farkında olan, eşcinsel alt-kültürüne saygılı, yargılayıcı olmayan anababalar, eğiticiler, yöneticiler ve terapistler, cinselliğinden ve kendinden nefret eden, kendine güvenini kaybetmiş insanlar yaratmak yerine, uyumlu, mutlu, üretken, cinselliğini ve sevgisini kendi tercihi doğrultusunda kullanabilen insanların oluşmasına katkıda bulunacaklardır.

Neden eşcinsel olunur?

Neden bazı insanların eşcinsel olduğu, çok sorulan, çok tartışılan bir konu. Farklı kesimlerden insanlar, genetiği, ailenin yetiştirme biçimini, şu ya da bu yaşam olayını sorumlu tutma eğilimi gösteriyor. Bilimsel anlamda bugün için, bu soruya verilebilecek en dürüst yanıt, 'henüz bilmiyoruz'dur. Heteroseksüelliğin ya da biseksüelliğin de neden olduğunu henüz bilmiyoruz.

Bilimsel olarak nedenini bilmediğimiz,kesin bir neden sonuç ilişkisi kurulamayan daha birçok durum var. Buna rağmen, toplumun insanların cinselliğini standartlaştırma eğilimi nedeniyle, neredeyse yalnızca eşcinselliğin nedeni konuşulur. Bu dışlamanın, "normal" dışı saymanın açık bir dışa vurumudur.

Bazıları, eşcinsellerin cinsel kimlikleriyle toplum içinde bulunmalarına, "gençleri bu yaşam biçimine özendireceği için" karşı çıkarlar. Erkeklerin ya da kadınların toplu halde bulunduğu ortamlarda, eşcinsel eğilimlerin gelişmesinden endişelenilir. Ana-babalar, büyük bir tehlike söz konusuymuş gibi, çocuklarının eşcinsel olmasından korkarlar. Birçok iş alanında eşcinsellerin çalıştırılmasına iyi gözle bakılmaz.

Öte yandan, birçok insan sosyal çevrelerindeki eşcinselleri bilmezden gelir. Birçok eşcinsel birey de, cinsel kimliklerini en yakın çevrelerinden bile özenle gizleme gereğini duyar. Toplumsal kabul gören tek tip cinsellik modelinde, bir kadın ile bir erkeğin evlilik kurumu içinde kurdukları, tek eşli, üremeye açık, cinsel birleşmeler yer alır. Bu cinsellik modeli, dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar için en uygun, en istenir model olmayabilir.

Heteroseksüel kadın ve erkekler, tek eşli bir evlilik istemeyebilirler, evlilik kurumunu ya da çocuk sahibi olmayı reddedebilirler ya da çocuklarını tek ebeveynli bir aile içinde büyütmeyi seçebilirler. Heteroseksüel kadın ve erkekler, farklı cinsel eşlerle, farklı kurallarda ilişkiler kurabilir ve kendi cinsel yaşamlarını standart kabul edilen cinsellik modeli dışında kurabilirler. Bunlar da toplumun çok onayladığı durumlar değildir ama birçok kişi, birçok ortamda çok fazla sorun yaşamadan, toplumsal kabul görür. Biseksüel kadın ve erkekler ise, toplumsal çevrelerinde fazla dikkat çekmezler.

Eşcinseller için durum farklı gelişir. Yaygın yanlış inanışlar etkisinde yetişen bireyler, kendi eşcinsel yönelimlerini fark ettiklerinde, ana-babaların ya da yakın çevrenin gösterdiğine benzer tepkiler verebilir. Eşcinsel yönelimlerini kabul etmekte, buna uygun cinsel etkinliklere girişmekte, bu cinsel etkinliklerden aldıkları haz ile cinsel doyum sağlamakta çeşitli zorluklar yaşayabilirler.

İlk farkına varma döneminde, duygusal bocalamalar, depresyonlar, cinselliği veya eşcinselliği toptan reddetme eğilimi ve heteroseksüel cinsel davranış geliştirme çabaları gösterebilirler. Bu dönemi kendi kendilerine, profesyonel yardım alarak veya diğer eşcinsellerin desteği ile aşabilirler. Kendi cinsel kimliklerini kabul ettikten sonra da, yakın çevrelerine açılmakta ciddi zorlukları olabilir.

Elbette cinsel yönelimimizi veya cinsel eş seçimimizi başka insanlara açıklamak zorunda değilizdir. Ancak bir eşcinsel birey, yakın çevresinin neden karşı cinsten bir kız/erkek arkadaşı olmadığı, neden hâlâ evlenmediği, neden yalnız yaşadığı, neden hâlâ çocuk yapmayı düşünmediği gibi soruları karşısında daha çok bocalar.

Eşcinsel bireyler, yakın çevrelerine farklı oranlarda açılırlar. Kimi ailesinin birçok üyesine, kimi kabul göreceğine inandığı bazılarına açılır. Birçok eşcinsel ailesiyle bu konuda konuşmamıştır, aile üstü kapalı bir biçimde durumu kabul etmiş veya anlamazdan gelmektedir. Aynı durum arkadaş çevresi için de geçerlidir. İş çevresinde de durum, tam bir gizlilikten, konuşulmadan veya nadiren açıkça kabule kadar değişebilir. Bütün bu alanlarda eşcinsel birey, cinsel yanlış inanışlardan etkilenme düzeyine, içinde bulunduğu ortamın sosyal yapısına, mesleğinin özelliklerine, sosyal çevresindeki desteğe göre değişen oranlarda güçlük yaşar.

Aile ve arkadaş çevresinin kabul ve onayı herkes için olduğu gibi, eşcinsel birey için de önemlidir. Diğer eşcinsel bireylerle sorunların ve belki ortak çözüm yollarının paylaşımı önemli bir destek oluşturacaktır.

Eşcinseller farklı mıdır?

Anatomik cinsiyet, doğuştan belirlenir. Cinsel kimlik, erken çocukluk yaşlarında gelişir. Ergenlik döneminde cinsel yönelim ortaya çıkar. Bu temel yapı üzerinde istemli bir seçimimiz söz konusu değildir. Ancak bu yapının üzerine, cinsel bilgi ve deneyimlerimizi, kişisel değer yargılarımızı ekler, cinsel davranışlarımızı dış dünyadaki olanaklarımıza göre belirler ve cinsel eşimizi seçebiliriz.

Eşcinsellikle ilgili yanlış inanışlar çok yaygın ve abartılı boyutlarda olabilir. Çoğu insanın kafasında kavram kargaşası olmakla birlikte, eşcinsellerin cinsel kimlikleri, anatomik cinsiyetleriyle uyumludur. Bir eşcinsel erkek, aynen heteroseksüel bir erkek gibi, erkek kimliğini benimsemiştir, erkek bedeninde olmaktan, erkek cinsel organlarından memnundur, bunların cinsel işlevlerinden haz alır. Aradaki tek fark cinsel eş seçimindedir.

Heteroseksüel erkeğin cinsel fantezilerinde genellikle kadın bedeni veya kadınla kurulacak cinsel ilişki vardır; eşcinsel erkek, erkek bedenini ve erkekle cinsel ilişkiyi hayal eder. Heteroseksüel erkek, bir kadını cinsel eş olarak ister, bir kadınla cinselliği de içeren bir ilişki yaşamak ister, eşcinsel erkek, bir erkeği cinsel eş olarak ister, bir erkekle cinsel ilişkiden haz alır ve bir erkekle beraberlik ister.

Eşcinsel kadınlar da heteroseksüel kadınlar gibi, kendilerini kadın hissederler, kadın cinsel organlarının işlevlerinden hoşnutturlar, sadece cinsel eşlerinin de erkek değil kendileri gibi bir kadın olmasından cinsel doyum sağlarlar. Eşcinseller kendi cinslerinden biriyle beraberlik isterler ama bu kendilerini diğer cinse ait hissetmeleri demek değildir. Yani erkek eşcinsel kendini erkek olarak hisseder ve kendisi gibi bir erkekle beraberlik ister. Kadın eşcinsel de kendini kadın hisseder ve kendisi gibi bir kadınla ilişkiye girer.

Eşcinsellerin ait oldukları cinsiyet ve cinsel kimlikleri konusunda olduğu gibi, ilişki biçimleri konusunda da pek çok yanlış inanış vardır. Cinsiyetimizi, cinsel kimliğimizi, cinsel yönelimimizi istemli olarak seçemeyiz. Ama cinsel davranışlarımızı, genel veya cinsel ilişkilerimizin biçimini belirleyebiliriz. Bunu kendi değer yargılarımıza, yaşam koşullarımıza ve olanaklarımıza göre hepimiz farklı şekilde yaparız. Heteroseksüel veya eşcinsel olalım, kadın ya da erkek olalım, ömür boyu sadece tek bir cinsel eşimiz olabilir, yaşamımızın farklı dönemlerini farklı ama hep tek bir cinsel eşle geçirebiliriz, aynı anda bir kaç cinsel eşimiz olabilir veya sürekli değişen cinsel eşlerimiz olabilir. Bu cinsiyetimize, cinsel kimliğimize veya cinsel yönelimimize değil, kişisel kimlik ve kararlarımıza bağlı bir durumdur. Cinsel olmaktan çok ahlâkî bir seçimdir.

Genellikle eşcinsellerin daha çok eş değiştirdiğine, uzun süreli ve doyumlu beraberlikler kuramadıklarına inanılır. Oysa hem heteroseksüel kadın ve erkekler arasında gizli veya açık olarak çok cinsel eş değiştirenler hiç de az değildir. Hem de eşcinsel çiftler içinde ömür boyu birlikte yaşayanlar, uzun süreli beraberlikler kuranlar, hak elde edebildikleri ülkelerde evlenenler vardır. Öte yandan heteroseksüel bireylerin çoğunun da sürekli ilişkilerde pek çok sorunları olabilir, doyumsuz ve sorunlu ilişkileri ekonomik nedenlerle, çocukları olduğu için ya da herhangi bir nedenle sürdüren birçok çift de vardır. Elbette eşcinsel çiftler de uzun süreli ilişkilerde, aynen heteroseksüel çiftlerde olduğu gibi, genel veya cinsel iletişime ilişkin sorunlar yaşayabilir ve bu sorunlar nedeniyle profesyonel yardım da alabilirler.

İnsanların cinsiyetleri, cinsel kimlikleri,cinsel yönelimleri yaşamın başka alanlarındaki işlevlerini doğrudan çok fazla etkilemez. Kadın ya da erkek olalım, heteroseksüel, biseksüel ya da eşcinsel olalım, aynı biçimde kendimize özgü bir insanız.

Okul veya iş yaşamımızda iyi / kötü, başarılı / başarısız olabiliriz. İyi bir öğrenci, başarılı bir mühendis, saygın bir avukat, becerikli bir tamirci, çalışkan bir esnaf, dürüst bir memur, ünlü bir sanatçı olup olmamamızın, cinsel kimliğimizle de cinsel yaşamımızla da bir ilgisi yoktur.

Kişilerin cinsel yaşamı yalnızca kendilerini ve cinsel eşlerini ilgilendirir.
 
---> Cinsel saglık

eşlerin cinsel uyumsuzluğu

Korku ve suçluluk duygusu gibi psikolojik takıntılar, iktidarsızlık ve soğukluk gibi oldukça kalıcı cinsel sorunlara neden olabilir. Ama böyle temelli sorunlar olmadığı zaman bile, eşler arasında cinsel uyumsuzluk sözkonusu olabilir. Aslında cinsel bakımdan sağlıklı olan iki insan, birbirlerini sevdikleri halde cinsel ilişki anında bir soğukluğun içine düşebilirler.
Kuşkusuz, cinsel uyumsuzlukla kastedilen, eşlerin cinsel organları arasındaki herhangi bir fiziksel uyumsuzluk değildir. Cinsel bakımdan uyuşamadıklarını söyleyen kişiler, kendi cinsel arzularının eşlerininkinden ya daha zayıf olduğunu veya zevk aldıkları cinsellik biçiminin eşlerininkinden farklı olduğunu anlatmak istemektedir. Bu tür uyumsuzluklar, çoğu zaman bir ilişkinin ilk aylarında, hatta ilk birkaç yılında ortaya çıkmayabilir. Özellikle kırsal yörelerde, evlilikten önce eşler arasında cinsel ilişki olanağı ya çok kısıtlıdır ya da hiç yoktur. Üstelik ilişkinin ilk dönemlerinde eşler, cinsel birleşmenin bütün biçim ve alanlarını deneme yoluna gitmezler. Çoğu zaman, oldukça yalın birleşme biçimleri onları doyurmaya yeter. Cinsel uyumsuzluğun ortaya çıkması kadın ve erkeğin birbirlerini daha yakından tanımaya ve yenilik istemeye başladıkları dönem olan, ilişkinin ikinci ya da üçüncü yılına rastlar. Boşanmaların yüzde 40'ı da evliliğin ilk beş yılında olmaktadır.
Uyumsuzluğun bir nedeni, eşlerin cinsel istek düzeyinin eşit olmamasıdır: erkek her
gece yatmayı isterken, kadına haftada bir birleşme yetebilir veya bunun tersi de olabilir. Geoffrey Gorer'in İngiltere'de 30 yıl önce yaptığı araştırmalarda, kadınların yarısı erkeklerin de yüzde 30'u, verdikleri cevaplarda, kadın cinselliğinin erkeklerden daha "manevi" ve "daha az hayvanca" olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunlarla kastedilen, herhalde erkeklerin cinsel arzularının daha kolay uyanabilmesidir. Gerçekten de, erkeklerin psikolojik ve görsel uyarıcılara karşı daha duyarlı olduğu saptanmıştır. Buna karşılık, kadınların cinselliği görsel uyarıcılardan çok, bedensel temasla uyarılabilmektedir. Ve içinde yaşadığımız modern toplumlarda, cinsel çağrışımlı reklamlardan düpedüz *****grafik film ve yayınlara kadar herşey, özellikle erkek cinselliğinin kızıştırılmasına yöneliktir. Bu nedenle erkekler çoğu zaman kadınlardan daha arzulu bir durumda olabilmektedir. Bu durum, ailelerde ve evli olmayan çiftlerin cinsel yaşamında mutlaka etkisini göstermektedir. Öyle ki, medyada bir çıplaklık görüntüsüyle ya da yolda gördüğü çekici bir kadın gövdesiyle zaten uyarılmış olan erkek, akşam eve geldiğinde eşinin de cinsel isteğini kendi düzeyine çıkarmak için fazla uğraşmamakta, kadını uyarmak için gerekli olan uzunca bir aşk oyunu süresine gerek görmeden kendisi kısa sürede orgazma ulaşmaktadır.
İkinci bir uyumsuzluk türü, eşlerin birbirlerinden farklı cinsel faaliyet biçimlerinden zevk almalarıdır. Bazı insanlar, suçluluk duygusu, korku ya da düpedüz bilgisizlik ve deneysizlik gibi nedenlerle, bazı sevişme biçimlerinden ürkebilirler. Eşinin anal seksi denemek istemesi kadını dondurmaya yetebilir. Çoğu zaman erkekler aydınlıkta sevişmekten hoşlanırken kadınlar karanlığı ya da loş bir ortamı tercih ederler. Bunun çocukluktan gelen psikolojik nedenleri olduğu gibi, sosyal ve kültürel nedenleri de olabilir. Kinsey'in gösterdiği gibi, farklı toplumsal tabaka ve kesimler, cinsellik konusunda da farklı tutumlara sahiptir. Örneğin kentlilerde cinsel yaşam daha çeşitlenmiş olduğu halde, kırsal kesimde oldukça yalındır ve esas olarak erkek orgazmından ibarettir. Bu nedenle, farklı toplumsal kesimlerden gelen kişiler arasında cinsel uyumsuzlukların çıkma olasılığı daha fazladır. Bazı kadınlar, aldıkları kapalı eğitimin etkisiyle, uysal ve pasif bir cinsel rolün dişiye daha uygun düştüğü inancındadır; oysa sürekli olarak "damızlık" rolünü oynamaktan bıkmış olan erkek de onlardan biraz daha aktif, coşkulu, yol gösterici bir sevişme tarzı bekliyor olabilir.
Bununla birlikte, bu tür sorunlar geçicidir: eğer eşler birbirini gerçekten seviyorsa, karşılıklı anlayış ve deney yoluyla çözülebilir. Çoğu zaman cinsel uyumsuzluk, birbirine hiç alışmamış yeni eşlerin acemilik ve aşırı heyecanlarından da doğabilir. Bir çiftin ilk cinsel birleşmesi hemen her zaman korkular ve duygusal gerilimlerle doludur. "Acaba becerebilecek miyim?" düşüncesi, eşlerden birinin cinsel bakımdan işlevsiz kalmasına neden olabilir. Ama erkekle kadın birbirine alıştıkça ve gerginlikten kurtuldukça, cinsel ilişkinin de doğal yoluna girmesi beklenir. Farklı kültürlerden geliyor da olsalar, farklı zevklere de sahip olsalar, sevgi giderek eşlerin birbirine benzemesine yol açacaktır. Burada önemli olan, iki insanın birbirine karşı açık olması, neden zevk alıp neden zevk almadıklarını rahatça söyleyebilmesi, sorunlarını birbirine anlatabilmesidir. Ama eğer birbirine alışmak ve ilk günlerin gerginliğinden sıyrılmak da istenen cinsel uyumu sağlamıyorsa, o zaman ortada daha ciddi sorunlar var demektir. Bu durumda eşlerden birinin daha köklü bir cinsel rahatsızlığı vardır ya da düpedüz birbirlerini sevmiyorlardır. İktidarsızlık ya da soğukluk gibi daha köklü sorunlar sözkonusuysa, bir hekime gidilmesi gerekebilir. Masters ve Johnson'un başlattıkları cinsel terapi yöntemleri oldukça başarılı sonuçlar vermiştir. Yine de, bazı soğukluk ve iktidarsızlık türlerinde, eşler arasındaki sevgi ve anlayış, sorunların çözümüne yetebilir. Sevgisizlik ise çok daha ciddi bir sorundur. Bazı durumlarda, eşler birbirlerine başlangıçta duydukları sevgiyi yitirmişlerdir: artık birbirlerini cinsel olarak da uyaramıyorlardır. Her ikisi de sırtlarını dönüp uyumayı kabullenmişlerdir.Başka bazı durumlardaysa, biri veya her ikisi de birbirini sevmeden evlenmişlerdir. Sevgi olmadığı halde birlikte yaşama zorunluluğu, zamanla, bu sevgisizliği açık düşmanlığa dönüştürebilir. Kadın ya da erkek, bütün sıkıntılarının kaynağı olarak eşini görmeye başlar. Bu tür düşmanca duygular, kişilerin cinsel arzularını da öldürür, normal cinsel tepkilerine müdahale eder. Böyle bir ilişki içinde, kişiler başlangıçta sağlıklı oldukları halde sonradan cinsel bakımdan işlevsizleşebilirler. O zaman en iyi çözüm, erkeğin de kadının da daha mutlu olabilecekleri bir başka eş aramalarıdır; aksi halde, biriken cinsel doyumsuzluk ve gerilim, kişinin yaşamının diğer alanlarında da yıkıcı etkiler yapabilecektir.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
vozol 12000
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst