Yine Yürüyorum Yanlız Ufuklara..

Bir sebebi var
________________Yazı turalı aşklardan korkmamın
______________Ne zaman dışarı çıkmayı düşünsem
____________Odanın en karanlık köşesine kaçmamın

Bir sebebi var
__________________Gökyüzümde kül grisi bulutlar
________________Yıldızlarımı bıçaklayalı çok oldu
______________Her şafak güneş umutlarını güne serperken
____________Benim sebepsizce ağlamamın

Bir sebebi var
__________________Artık martılarım siyah uçmuyor
________________Denizlerim daha bir tuzlu
______________Her dalgada başka kıyılara vuruyorsam
____________Gemilerim dibe yol alıyorsa

Bir sebebi var
________________Kutu gibi üstüme kapanıyorsam
______________Karanlıklar artık aydınlığımsa
____________Yazı turalı aşklardan korkuyorsam

Bir sebebi var
__________________Geceye uzandığımda her bir hücreme ateşten kurşunlar
yağıyorsa
________________Bu kötümser eylül yağmurlarında
______________Ne zaman dışarı çıkmayı düşünsem
____________Odanın en karanlık köşesine sığınasım geliyorsa

Bir sebebi var
_______________Her şafak güneş umutlarını güne serperken
____________Benim sebepsizce ağlamamın

Bir sebebi var...
 
Gidenler hep bekle beni derler ve kalanlar hep bekleyeceğine yemin ederler"
Her giden ardında bir bekleyen bırakır. Bazen ister bekle beni der, bazen de bekleme hayatına devam et der. Bu bekleme demenin ardında bir beklenme isteği vardır hep...

Ve her kalan yüreğindeki acısıyla bekleyeceğim der. Dönmeyeceğini bile bile, gelmeyeceğini bile bile, sevmeyeceğini bile bile. Ve bekler...

Yanı başımızdayken fark etmediğimiz bir çok ayrıntı takılır hafızalara. Oysa ne güzelmiş yaşanılanlar dersiniz. Meğer ne çok sevmişim dersiniz. Ve belki de hiç sevilmediğinizi fark edersiniz. En acısı da budur ya zaten. Sevilmeden sevdiğinizi fark ettiğinizde beyninizi yer binlerce soru. Başlarsınız cevabı besbelli olan sorulara kendinizce cevap aramaya.

Ve sorgulama zamanı gelir kendinizce.. Oysa unutursunuz bir şeyi. "sevgi Sorgulanmadan Yaşanmalıdır."

Baktığınız her yer "onda" biter. Gördüğünüz her şey de "onu" ararsınız. Aynadaki görüntünüzde bir yansıma, sokaktaki köşe başında bir kucaklaşmadır "o". Yağan yağmurdur, denizdeki yakamozdur "o", gecelerin ayı, gündüzlerin güneşidir "o"...

Ve son cümleler dökülür artık dilinizden. "O" Mutlu Olsun Yeter. Diyebileceğiniz bir şey kalmamıştır çünkü. Tıpkı yüreğinizi sizden aldığı gibi giderken cümlelerinizi de götürmüştür yanında.

Sessizlik kalır geriye biten bir sevgiden. Ve Ayrılık Urganı kalır boynunuzda "yağlı bir ilmek gibi". Sanki biri ha çekti ha çekecek. Durdu sanırsınız dünyayı ha battı ha batacak. Ama ne dünya durur nede o ilmek çekilir. Hayat devam ediyordur ve bu çarkın içinde sizi de bilmediğiniz başka diyarlara sürüklüyordur.

Bitecek sanırsınız acınızı bitmez. Sadece bir yerlere saklanır yüreğinizde.Bir şarkıda, bir şiirin içli mısralarında ve belki de bir sözde kanamaya hazır bir yaradır o artık.

"Sessizliğin İçinde Bir Çığlık, Karanlığın İçinde Bir Işık, Yürekte Kapanmaz Bir Yaradır Artık O
 
Ben vazgeçtim aşktan sevmekten
Vazgeçtim artık, senden yüreğinden
Ne kadar gelirsen gel yüreğime!
Vazgeçtim yeşil gözlerinden
Sarı saçlarından, bana gülen
Melek yüzünden vazgeçtim...

Hani bana ah etmiştin ya!
Aradığın mutluluğu bulamazsın diye...
Tuttu bedduan evet ben mutsuzluğu yakaladım.
Avcumun tam ortasına
Kalbimin en derin yerine sapladılar mutsuzluğu
Ama ben vazgeçtim artık,
Mutluluktanda delice sevmektende...
Ölüyorum dedim koymadılar mezara
Yaşayamıyorum nefes alamıyorum dedim
İzin vermediler, ölmeme
Ellerime kelepçe vurdular
Kalbimi bir gardiyana verdiler...
Ama bilemediler...
Aslında beni sana mahkum ettiler...
 
Meçhul olsan bile,
Ellerim boş gelemezdim
gözlerimde ıslaklık
yüreğimde kıpırtılar da olmalıydı
zamansız girdin dümenime
Yangınlardan kaçırdığım
birkaç kelimeden başkası yok elimde
dilim damağımı
özlemin gözlerimi yakıyor
gözyaşlarım ateşlerde.

Bedenimi akıtıyorum
bir vazoya nakkaş titizliğinde
bir demet saman çöpüyle
bir tutam yazgıyı harmanlayıp
kökünden bedene sevdalar
bekle !
gonca açacak,filizlenecek çiçekler
uzayınca boyunları, kollarıma yatırıp
senin için, sevdam adına
bir buket halinde sunacağım kollarına.

Yüzüne düşmüş gölgeyi kaldır ne olur
say ki, en güzel çiçek kokuları olsun
Züleyha bakışlı güzellliğinden esinli
Yusuf güzelliği düşsün her bir goncasına
yüreğinin ıslak kenarlarında büyümüş
sevda ormanında rüzgar yememiş
yemyeşil bir yaprak olsun kokulu

yanağına düşmüş damlayı sil ne olur
bu suskunluğun adı nedir sevgili!
hangi goncasını sevmedin gülün
hangi şarkısını beğenmedin bülbülün
tenini gezdirdiğin nehirler kurudu yokluğunda
kokunu gezdirdiğin ovalar bozkır
güneş biçare dolanmakta etrafımızda
ay şekilden şekile girmekte geceleri
akşamlar ağrıtıyor artık
denizin mavisine ak düştü sevgili
bir damla olup düştüm toprağına
buhar olup yükseldim beyazlığına
teninin sıcaklığını hissettir artık ne olur!
ne olur meçhulum !
meçhule bıraktığım ne olur!
 
Öyle mahzun bakma ne olur!
kara bulutları toplama başıma
yağmur damlaları ki üşütür bu mevsimde
bir de sensiz yıldırımlardan çok korkarım
ben senin gülüşünde doğdum
ısındım
terledim
ayak izlerinde ayaklarım yandı
avuçlarında parmaklarım;
gözbebeklerinde bakışlarım eridi
gamzelerinde uyudum.
göğsünde yaslıyken başım
binlerce turnanın geçişini gördüm
binlerce sinin de haykırışını yüreğimde
sen varken sadece baharı yaşadım
toprağın sabah buğusunu
çiçeklerin tohum verişini gördüm
gidersen bir gün
benden sonra git
hatıram, sevda sözlerim kalır hediyem
sana yazdığım sevgi sözcükleriyle
avunursun,
kimi zaman tebessüm ettirir yazdıklarım
kimi zaman duygulandırır belki
ama illa ki gitmek istersen
her ne şekilde olursa olsun.
çok geçmez gelirim ardından
 
Özlem ve hüzünlerimi yazdım
Ya da yazma gayreti içinde oldum bir süre
Yaşadıgım özlemlerimdi yazdıklarım
Ya da hala yaşadıklarım
Özlemler ve hüzünlere alışmaktı

Yazdıklarım,
Yada yazmaya çalıştıklarım
Unutmadıgım sevgi,özlem,hüzünlerimdi

Satırlarımdaki........
Özlemlerim anlatmakla bitmez ki...

Hayat hem geçmişi,hem de hayalleri özlemekten ibaretmiş...

Hayat "an"lardan ve "bugün"den ibarettir...

Her anı güzel yaşamak,

Özlenebilecek bir geçmişe sahip olabilmek ise

ne büyük bir bahtiyarlıktır..

Bu yüzdendir ki

Ben çok bahtiyarım.
Özlemlerim,

Umutlarım,

Hayallerim ,

Ölünceye kadar hiç bitmeyecek...
 
Şair:" Dağlarda gül hüznü var,vakti gelmiş vedanın."derken zaman ayrılığı büyütüyordu.Veda;herhalde gönle vurulan en ağır darbedir.Acıyla imtihan edilmiş,ızdırapla beslenmiş,kahırla sulanmış bir gönlü ancak bir veda yerle bir edebilir.Yaşarken farkına varamadığımız nice mütevazı ayrıntı,ayrılırken koskoca bir dağ olup bağrımızın başına oturuverir.Sonra acı bir tebessüm bırakırsınız şehrin nartanesi ufuklarına, bin hatıRaNın nasılda filizlendiğini görürsünüz arkada kalan manzaranın çakır gözlerinde..

Hangi yöne baksam,gözlerim aşina bir hatıra ile doluyor.Hangisinden başlayıp,hangisinde durup biraz ağlayayım? Hangisinin gözlerinden devşirdiğim hüzünleri anlatayım? Hangisinin ayaklarına kapanayım? Hangisinin göz yaşlarından dem vurayım? Hangisinin gönlüne sığan koskoca sevdaları anlatayım??

Ne gönlümde takat, ne de kalemimde mecal var..

EY şehir ! halitler gönderdim senden, orhanlar emanet ettim topraklarına ve nice dostlar bıraktım yarınlarına. Ve bir akşam biten hikayemizden, biraz hüzün,biraz gurur ve biraz da Dostluk kaldı bana... Gitmek kaderimiz olunca,arkada kalan hayalinin hasretide Kor oldu içimizde.

Yangınlarımızı alıp düştük yollara.Bir off ! çektik önümüzde uzayan mesafelerden ürkerek.YaŞatMaK için YaŞamaK düşüYoR bize...



"HoŞçakaL Ey şehir!! Son GeMi kaLkıYoR liManınDaN bu akŞaM...."
 
doga-resmi5.jpg

Saatlerce kaldırımlarda tur attığımı
Şehrin üzerime çöktüğünü
Koca şehrin yorganımda yattığını
Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Sabahlar bitirmedi gecelerimi
Akşamlar getirmedi
Doğmayan güneşim sendin
Düşmeyen ateşim
Şakaklarıma yağarcasına
Güvendiğim dağlara kar yağdı

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Kalabalıklara attım kendimi
Kim, nereden bilecekmiş ki?!

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Gölgeye sığmadım
Gölgem sığmadı
Gün gelir söylerim sandım
Güneş doğmadı
Rüyalarıma girseydin keşke
Olmadı işte olmadı

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
İçin için ağladığımı görmediler
Yalnızlık yorgunuydum
Ne elimi tutan oldu
Ne halime yanan
Görmedim duymadım neler dediler
Hiç biri senin yerini tutmadılar
Senin gibi sevmediler

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Mevsimlere yıllara inat
Üstümden çığ gibi geçti zaman
Çiçekler açtı, yapraklar döktü
Göçmen kuşlar havalandı yüreğimde
Bana mısın demedim

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Dalıp gittim üçsüz bucaksız göklere
Sanki ufuktan gelecekmişsin gibi
Şişelere mektup koydum
Dalgalardan dilek tuttum
Bildin, bileceksin gibi

Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
Var mıydın yok muydun bilmiyorum
Bu ne biçim tutku ALLAH'ım
Hani bir yürek yansa bir gemi dolusu yürek
Yürek dayanmaz, dayansa
Hani sevenleri korur
Hani bir liman olurdun

Seni sevdiğimi sana söylemedim
Kimselere söylemedim seni sevdiğimi
Şehri baştan başa dolaştım
Yüreğimi baştan başa
Dere tepe düz gittim
Kendi kendime ağladım
Ağladığımı kimseye söylemedim
Kendimden sakladım seni sevdiğimi
Rüzgara, buluta söyledim
Yokluğunda yandım
Sigara gibi
Ateş kırkbir
Yanık üç
Duman oldum
Duman oldun
Benim oldun
Dumanını ciğerime üfledim
Seni sevdim işte
Daha ne olsun
Seni sevdim
Seni sevdiğimi kimseye söylemedim
 
Yüzümüzü sulara bıraktık
hayallerimizi sıvası dökülmüş duvarlara
sardıkça yangınlar içimizi
yoksul bir yaşamın cenderesinde
yaralarımız üşüdü...
Önce miydi, sonra mıydı,
kar mıydı?
yağmur muydu?
bilemedik?
üşüdükçe içimize çöktü sis...


Hep sancısını çektik kahreden hayatın
ne giysek yakışmıyor hüzünden başka
eğilip bakmaya korktuğumuz,
sahipsiz mezarlara döndü içimiz.
her akşam tanımadığımız bir hicran
görmediğimiz bir ıstırap çaldı kapımızı...


Kalbimizi bir vefasız,
ömrümüzü bir hayırsız aldı
hayatın çıkmazında hep teselli aradık
buruk gülümsemeler dindirebilir mi hüznü ah! Can?
kime ne verebiliriz ki,
gönül mü?
ömür mü?
can mı?
mal mı?
yok, yok yüreğimizden başka servetimiz


Her baktığımız göz yuttu gönlümüzü
hançerini sapladı her tuttuğumuz el
hangi adaya sığınsak ihanet kokuyor.
nereye gidebiliriz ki ah! Can,
yüreğimizden başka
sokaklar çıkmaz sokak ömrümüzde,
kahretsin...


Çıktığımız her yolculukta
düştüğümüz her kalabalıkta
ıssız bir kıyıda üşüdü ömrümüz
yetim bir ruh, nemli gözlerle
her gece sarılıp bir hayale,
yalnızlığımızı alıp bastık bağrımıza...


kırgındık mevsimlerin koynunda, yaralıydık
acılarla yattık, acılarla kalktık,
bir ömür acılara acılar kattık
kurudu gözpınarlarımız,
karanlığı siper edip gözlerimize
yüreğimizle ağladık.


Kimsesiz bir çocuğun yüreğine çizip resimlerimizi
kayıp mezarlara gömdük,
yüzümüze siper ettiğimiz gülüşleri
ve yükleyip sevdalı bir kuşun kanadına anılarımızı
ardında el açıp aşka ve acıya ağladık...


Hep yüreğimizde saklı tuttuk sevgimizi,
gözlerimizde, yüzümüzün hüznünde saklı tuttuk...
gökyüzünü doldurup soluğumuza
isyanımızı kilometrelere zincirleyip
kayıp bir vadide idam ettik geçmişimizi...


Gidenler dönmedi ah! Can
solgun bir güz bahçesi renginde,
boynu bükülü gelincikler gibi kaldık
yaralı uçurumları birer birer koşarak
boş yere yollara baktık, türküler yaktık
kurudu gözpınarlarımız, yüreğimizle ağladık.


Yaralı bir ülkeyiz şimdi, terkedilmiş bir şehir
nehir nehir acılar damlıyor bedenimize
önümüzde dağ dağ uçurumlar
ardımızda ölümün ayak sesleri
nasılda acıyor hayatımız ahh! Can


Gurbet ki, kahreden yanımız
acılara gömdüğümüz isyanımız
derdimizi kime nasıl anlatırız,
kimimiz var ki,
lime lime yüreğimiz,
ilmik ilmik gözyaşlarımızdan başka…


Hasret ki, göçmen kuşların kanadında taşıdığı
gamdan bir dağ gibi oturmuş gözlerimize...
buruk gülümsemeler dindire bilir mi hüznü ah! Can?
kime ne anlatabiliriz ki,
ağızdan çıkan her söz yaralıyor yüreğimizi....
 
Sessizliğe Sarılırcasına Ve kelimeleri Hiçe Saymak Bazen en sıcak


Teslimiyet Bazen en güzel Cevap...

Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da
gereksiz ve anlamsız buluruz…



Susarız…
Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler
ve sessiz bir tepkiyle belli ederiz duruşumuzu…



Susarız…
Sessiz bir onaydır susuşumuz…Biraz utangaçlık belki ama içten bir
katılıştır söylenenlere…



Susarız…
Sessiz bir bekleyiş olur susmak…Ya kendimizin yada karşımızdakinin
ortak değerleri yeniden gözden geçirmesine tanınmış bir fırsattır
sessizliğimiz… Yada birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi
için tanınmış bir süre… Susan için endişe ve olasılık hesapları
arasındaki gel git lerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak…



Susarız…
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine
yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…
Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi
bir suskunluk kadar…Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen…



Susarız…
Hassas ve kırılgan bir tepkidir…Küçücük bir hatırlatmadır belki…
Fark edilmesi ve onarılması incelik ister…Ya yeniden bir kazanıştır
yada aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki için…



Susarız…
Bir ilişkide negatiflerin gözümüze batmaya başladığı,
karşımızdakine ait aleyhte deliller dosyasının kabarmaya başladığı
ve hatta dosyayı masanızdan kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz bir
noktadasınızdır…



Bir duruş, bir soluklanmadır susmak…

Ortak geçmişin değerlendirilmesi ve geleceğin muhasebesidir…

Durup yeniden, şimdi
bulunduğunuz noktadan bir daha bakmak istersiniz yaşananlara ve
eldekilerle geleceğe gitmenin ne kadar mümkün olduğuna…

Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmeye başladığı yerdir susmak…



Susarız…
Ayağımız yerden kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek çiçek
bahardır yüreğimiz…Sevdiğ imizle yan yana ve can cana yızdır…Öyle bir
ruhsal bütünleşmedir ki hiçbir söz tanımlamaya yeterli gelmez
hissedilenleri ve susarız…Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu
yerdir suskunluğumuz…



Susarız…
İletişimin tıkandığı yerdeyizdir , hiçbir iletinin bize yeterli
gelmediği ve hiçbir iletimizin doğru algılanmadığı…Yanlışlıklar,
yanılgılar ve kim bilir belki de gerçeklerdir bir fırtınaya
tutulmuşçasına savrulup duran…

Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başlar ve siyah, tek nokta konur

cümlelerin sonuna…

Zamanla cümlelerimizin sonuna konan o tek ve siyah nokta büyüyerek bir kara
deliğe dönüşmeye başlar…Güven ve sevginin içten içe çürümeye
başladığı yerdir ve gitmek zamanının ertelenmiş halidir susmak…



Susarız…
Kabul edilmiş bir hata yada suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz
kaybetme riskidir…Korku eşlik eder suskunluğumuza…



Susarız…
Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun
ayırdımında olduğumuz bir gidişin…



Susarız…
Hayata karşı bir susuştur bu kez yaşanan…Bizi can evimizden vuran
bir kayıp, yaşanan büyük bir acı, ölesiye bir çaresizliktir
yaşadığımız…Söylenecek hiçbir sözümüzün adrese teslim olmayacağından
emin olduğumuz, bütün sözcüklerin anlamını yitirdiği bir yerdeyizdir…
Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir şey katmak
için anlamımızı kaybettiğimiz bir yer…

Belki de boş gözlerle, algılamadan bir seyirdir hayat o noktada

ve belki de amacı ve beklentisi olmayan,

bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan
tek susuştur yaşadığımız…



Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi görünse de her susku bir
şey anlatır yine de ve her suskunun bir nedeni vardır ve her susku
içinde pek çok sesi hapseden sessiz bir eylemdir…
 
pr04714741xlgpz0wt5.jpg

SENSİZİM
Zamansız ayrılığın, söyle bu kaçıncı hüzün
Şimdi sızlar yüreğim ah yinede söyleyemem.
Sensizim yanıyor yüreğim bugün
Ayrılık yine kör bi düğüm.
Kalbim alev alev yar yandı içim,
Bilmem giderken sızlamaz mı için?
Git diyemem ,kal diyemem sevdiceğim, sensizim.


Sensizim yanıyor yüreğim bugün,
Ayrılık yine kör bir düğüm .
Kalbim alev alev yar yandı içim
Bilmem giderken sızlamaz mı için?
Git diyemem ,kal diyemem sevdiceğim
...SENSİZİM...
 
Terk edilmiş bir sokaktayım..
Bütün duvarlar bana dargın..
Dargın bana bütün yollar,Seni sevdiğim için..
Ardından ağladığım için...


Oysa..
Yıldızlı gecelerde gözlerini gölgeleyen bendim..
Şafağın ışıklarını birer birer ben söndürdüm..
Bulutları ben iteledim dağ başlarına..
Sevdalılarını sığ denizlerde boğan bendim...
Nehirleri ben kuruttum..
Ve Askı ben yaktım..Sen gitmeyesin diye!...
.
.


Bir labirentin sonundayım şimdi..
Ya yasayacam ya da öleceğim..
İkiside benim elimde..
Bütün sokaklar dilsiz,bütün sokaklar sağır..
Teker teker geçtim karanlık odalardan..
Yüreğim paramparça aştım engelleri..
Takıldım,düştüm,çok beter hırpalandım..
Ama inan bana Ay Parçam..
Sevdandan bir nefes,Tek bir nefes olsun usanmadım...


Bütün sokakların gözü benim üzerimdeydi..
Aklımda sen varsın diye..
Beni en zayıf yerimden vurdular “......”
Çok uzaklardaydın, nasıl bilecektin..


Geceydi...
Karanlıktı...
Sarhoştum...
Beterdim...


Neye yarardı ki sensiz Ask?
Bir kez daha gitmeyesin diye..Askı ben yaktım!...
.
.


İnce yağmurlu bir gecede,Kör bir bıçak gibi saplandın yüreğime..
Kan çıkmadı mı sanıyorsun gözlerimden..
Bir sırrımı daha öğrendi gökyüzü..
Ne ay anladı, ne güneş ıslak yüreğimi..
Kara dumanlar yolladım sana,Sarsın diye vefasız bedenini..
Soğuktu,karanlıktı, çiseliyordu..
Isıtmak için sensiz bedenimi..Askı ben yaktım!
.
.


Sevapsız bir günahkarım şimdi..
İşte çırılçıplak karşındayım..
Dalgaları elinden alınmış bir gemi..
Yıldızları çalınmış bir gökyüzü..
Buzulları erimiş ılık bir kutup..
Ve karanlıkta çalınan bir ıslık gibiyim..


En mahrem sırrımı doluyorum boynuna..
Masum çocukların uçurtmalarını ben parçaladım..
Oyuncaklarını kıran bendim bebeklerin..
İçimdeki yangınlara sığdırıyorum Göz yaşlarımı..
Bir kıvılcım oldu ismin dudağımda..


Geceydi...
Karanlıktı...
Sarhoştum...
Beterdim...


Deli gibi yollara düştüm,Belki ölürüm diye...
Olmayınca..!!! Askı yaktım...
.
.


Bir baksana şu halime, ellerim kan ter içinde..
Bir diken yüzünden bütün gülleri birer birer ateşlere attım..
Gitti dediler senin için, Bilmiyordum...
Ne senle oluyor, ne de sensiz..
Yokluğun cehennemin diğer adıymış..
Ben deli, ben divane,Nerden bilecektim?..
Ey ayın en güzel hali olan parçam..
Ben Aşkı Sen Gittin Diye Yaktım....!!!


serhad inan
 
Hüzün işgalinde yüreğim, çünkü sen yoksun, seni düşünmek var. Yokluğun canımı öyle acıtıyor ki, parça parça oluyor yüreğim.

Kalbimin parçalarını toplamaya çalışıyorum yerden. İçimde kopan fırtınaları söyleyemiyorum. Sessizleşiyorum. Saatlerce bakıyorum seni götüren yollara...

Kimseye belli etmiyorum savaşımı. Yokluğunla savaşmak görünmeyen bir düşmana kılıç sallamak gibi... Yoruluyorum, düşüyorum, tekrar kalkıyorum ama sensizliği yenmeyi başaramıyorum.

En büyük korkum bu sensizlik, korkularıyla yüzleşen insanlardan olamıyorum. Çünkü sensiz olmayı yediremiyorum kendime. Bir kez kabullensem sanki o an çıkıp gidecekmişsin gibi gelir yüreğimden.
Oysa yanımda, hep yüreğimde taşıyorum seni. Orada olduğunu bilmek yaşama, hayata tutunma gücü veriyor. Korkularımla yüzleştiğim anda o gücü kaybetmekten çekiniyorum.


Gözlerimi kapatıp dalıyorum sonsuz senli günlere, seni dusunurken soluğum kesiliyor. Nefes alamıyorum sanki. Sonra şiddetli bir yağmur başlıyor.
Sanki gökyüzü her damlasıyla sana olan sevgimi haykırıyor.
Seni seviyorum seni seviyorum, seni çok seviyorum diye.

Bir hayalden bir hayale geçerken sabahı karşılıyorum. Güneş penceremden içeri girerek gecenin kasvetini getiriyor. Hayaller bir sonraki geceye kadar çekiliyor odamdan, gözlerimden. Hayaller gözlerimden çekiliyor diye kızma sakın! ! !

Çünkü benim günüm hep seninle başlayıp seninle bitiyor
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst