Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
" Sadece o gün işe giderken üzerine giydiği kıyafet var. Babasının sadece gömleği var. Bebeğimizin, en azından kokusunu hissetmesini istediğim zaman babasının olay günü giydiği gömleğini yanına koyuyorum. "
"20 Aralık'ı 21 Aralık'a (2016) bağlayan gecenin başındayız. Biz 4. Komando Taburu'yuz ve kendi jargonumuzla, 'Büyük maç çıkacak' biliyoruz. Yanımıza sadece savaş ağırlıklarımızı alacağız. Kumanyalar ve soğuktan bizi koruyan giysilerimiz dışında silah ve mühimmatımız ortalama 30'ar kilo... Ağır silah, makineli tüfek, roket, komando havanı taşıyan personelin silah ve mühimmat yükü ise çok daha fazla. Bu ağırlıklarımızla düşmanın kalbine sızıp onlara büyük bir darbe vuracağız. Son dem hazırlıklarımızı tamamlıyoruz..
Konuşmuyoruz. Sevdiklerimize vedalaştığımızı, helalleştiğimizi söylemeden helalleşmişiz. En ince detayına kadar planlamamızı yapmışız. Ama plan mükemmel olsa da, sahada mutlaka beklenmedik durumlarla karşılaşacağımız kesin. Orada aklımız, muhakememiz ve fedakârlığımız devreye girer sorunu çözmeye çalışırız..
Bütün komando kolları artık hazır. Mermiler namlulara sürülmüş. Kol komutanları son cümlelerini kuruyor. Bu bir dua aslında: "Alnınız açık, bileğiniz güçlü, kılıcınız keskin olsun arkadaşlar. Allah bizleri korusun ve muzaffer eylesin." Kimi "Amin" dedi, kimi "Sağol komutanım.".
AKİL DAĞI'NA SIZMA
Ve son cümle... "Üzerimde hakkınız varsa hakkım hepinize helal! Sizler de helal edin." Her deyiş farklı farklı, ama ruhu aynı. "Helal olsun komutanım." Ve böyle başladı sızma. Her biri gecenin karanlığında birer birer kaybolmaya, gecenin ve arazinin karanlığına karışmaya başladılar.
Akşamın yedisinde başlayan bu sızma gece yarısı sonrasına kadar devam edecek. Akil Dağı denilen yer, Bab meskûnunun en hâkim bölgesi. Üstünde pek çok evle birlikte koca bir hastane var. Bab'ın en büyük hastanesi. Şimdi ise bu bina terör örgütünün Bab'daki en önemli kalesi. Ağzına kadar silah, mühimmat ve terörist dolu. Etrafında engel mayın tuzak ve patlayıcılar..
Onlara beklemedikleri zamanda beklemedikleri şekilde çarpmak, baskın yapmak zorundayız. Yapamazsak baskın yapan değil, baskın veren olacağız. Sızma Akil Dağı'nın eteklerine gelinceye kadar istediğimiz gibi devam etti. Sıra hücum sızması ve hedefe girmek artık. Burası zaferi kazanacağımız ya da hüsranı yaşayacağımız yer..
TERÖRİSTLE DİP DİBE
Akil Dağı'nın zirvesine yakın yerde tutunmaya başladık. DEAŞ'la dip dibeyiz artık. Gecenin karanlığındaki hareketlerini, gölgelerini görüyor, seslerini işitiyoruz. Buz gibi bir heyecan içindeyiz. Tam bu anda başladı her şey! Patladı ilk mermi! Ve karıştı Akil Dağı. Şaşkınlıkla, korkuyla, öfkeyle nefretle ateş ediyorlardı her bir yana. Kıpkızıl oldu tepe. Patlamalar, el bombaları, izli mermiler...
Saplayıcı ateşler, uçuşup gidenler. Kısa bir zamana yayılan uzun bir sessizlik yaşadık. Tek tük silah sesleri duyuluyordu. Hiçbir şeyin netleşmediği bu anlarda durumu tamamıyla kontrol altına almak, yayılmak, mevzilenmek, yaralılarımızı tahliye etmek istiyorduk..
ÇATIŞMALARDA 4 ŞEHİT
Binlerce mermiyi boca ediyorlardı üzerimize... Sadece piyade tüfeği, makineli tüfek, roket filan değil... Havanlar, katyuşalar, doçka ve zırhlı araçlardan atılan top mermileri. Alev topuna döndü tuttuğumuz Akil Dağı. Önceki ateş ve alev topu bize aitti, şimdi ki onlara... Her yerden geliyorlardı. Tünellerden, evlerden çıkıyor, yollardan araziden her yerden geliyorlardı.
"Tam düşman dağılıyor" derken, bambaşka bir şey yaşamaya başlamıştık. Ama biz buna da hazırdık. Havan saldırıları üzerimizde etkili olmaya başladı. Yaralı veriyorduk. İçlerinde ağır yaralananlar vardı. Terörist yoğunluğu ise daha da artıyordu. Artık ölümüne bir mücadele veriyoruz. Vuruyor ve vuruluyoruz. Ve saatlerce sürüyor bu..
Gazimiz çoktu, öğlene kadar 4 şehit verdi, Özel Harpçilerimiz. Bizim ise yaralılarımız çoktu. Bir tek derdimiz vardı: "Savaşmak ve kazanmak." Bunu da verdiğimiz yaralıların zorluğunda yapmak. Her birimiz hiç durmadan çatışıp dururken, fırsat bulanlarımız yaralılarımıza yardım etmek için koşuşturup duruyordu..
BOMBALI ARAÇ SİSTE GELDİ
Kar yağışıyla yoğun sis Akil Dağı'na çöreklendi. O bombalı araç bu anlarda ortaya çıktı. Sisin perdelediği aracı son anda fark ettik. Bütün silahlarla ateş etmeye başladık. Buna rağmen zırhlı araç durmadı. Ferhat Uzman'ın yaptığını görmeliydiniz.
Elindeki bikisi makineli tüfeğiyle ölümüne atıldı. O ölümüne bir atılganlıkla aracın karşısına dikildi. Hiç tesir etmeyeceğini bile bile, sırf yiğitliğimizi görsün, bilsin diye zırhlı bombalı aracın üzerine doğru koşup taramaya başladı..
Tam içimize geliyordu bombalı araç! Kalbimize, merkez noktamıza ilerliyordu. Onunla aramızda bir tek Ferhat Uzman vardı. Biksinin şeridi çıldırmışçasına sallanıp dururken, mermiler, zırhlının üzerinde kıvılcımlar çıkartıyordu..
HEPİMİZİ ÖLÜMDEN KURTARDI
Çatırdayıp duruyordu, bombalı aracın ön gövdesi. Onun bu kararı, gayreti, cesareti ve kahramanlığı hepimizi ölümden kurtardı. Bombalı araç tam içimize giremeden, Ferhat'ın kararına boyun eğmiş, esir olmuş, teslim olmuş, kendini orada patlatmıştı. Aracın patlamasıyla sarsıldı bütün dağ. Herkes savruldu bir yana...
Şarapneller yağıyordu. Gazilerin üzerine kendilerini siper eden Mehmetçikler şehit düşüyordu. Kendilerini feda ederek gazilerimizi yaşattılar. Hasan Kavuz Uzman Çavuş'la Burak Boz Uzman Çavuş bu anda şehit oldular. Patlama anında böyle verdik pek çok şehit ve gaziyi..
Çok az Mehmetçik ayağa kalkabildi bu patlamadan sonra. Ama buna ve her şeye rağmen mücadelemize; çatışmamıza ve birbirimize yardım etmeye devam ettik..
YARALILARI TAHLİYE EDERKEN ŞEHİT OLDULAR
Kalanlarımız yaralı ve şehitlerimizi korudu. Yetişen arkadaşlarımızla yeniden mücadeleye, şehit ve yaralılarımızı tahliye etmeye başladık. Tam bu sırada bir kalleşlik daha yaptılar.
Gelen araçlardan biriyle yaralı tahliyesi yapıyorduk. Osman Çelik ve Ali Yılmaz Uzman Çavuşlar atılan bir havanla gazi olan Oktay Durak Uzman Çavuşu tahliye etmeye çalışıyorlardı. Olmadı ama. Bindikleri araca atılan güdümlü bir tanksavar roketiyle hep birlikte şehit oldular..
KOL KOMUTANLARI VE ONURLU ASTSUBAYLAR
Kol komutanlarımız Feyzullah ve Onur Astsubaylar. Onlar birer kahraman. Patlamadan sonra her taraf yaralı ve şehit kaynarken, dirayeti, merhameti, inancı ve onuru ayakta tutan aslanlar...
Onlar kol mevcutları üçer dörder kişiye düşmesine rağmen geriye kalanları tekrar organize edip, bitip duran mühimmatlarımızı şehit ve yaralıların mühimmatlarından takviye ederek mücadelemizi sonuna kadar ayakta tuttu..
Onca merminin roketin havanın tanksavar mermisinin gökte ateşten bir perde oluşturduğu anlarda bile ayakta kalarak oradan oraya koşuşturarak kurşun sıkarak leş alarak ve leş aldırarak adamların son hücumunu ve son direncini kıran komandolar... İnançla inatla imanla onura tutunan gerçek adamlar..
YÜZBAŞI TAKVİYEYE GELDİ
Bir de Aşkın Yüzbaşı'mız var takviyeye gelen... Takviyeye gelip de yaralanıp kalan.... Aşkın Yüzbaşı takviye istediğimizde koşup gelenlerden biriydi. Gelmesinden yarım saat sonra da yaralandı. Hem göğsünden hem elinden.
Durmadı ama! Ayakta kalanlarımızla, savaşan gazi ve sağlamlarımızla elinden kan damlaya damlaya göğsüne sarılmış bir sargı bezi ve bir harp paketiyle, saatlerce savaşıp durdu..
Peki ya Furkan Teğmen'e ne demeli? Bombalı aracın patlamasından sonra ortaya koyduğu azim, gayret ve cesaretle herkese örnek oldu. Teröristlerin önünde tek başına yıkılmayan bir bent oldu..
ŞAHDAMARI SAMET ÜSTEĞMEN
Bizim bir de bir bölük komutanımız var. Artık adı Şahdamarı Samet Üsteğmen! Öğlenden önceki çatışmalarda patlayan bir havan mermisinin şarapneli boynunda bir damarına gelmesine rağmen hayatını hiçe sayarak bütün yaralıların tahliyesini organize etti.
Ölümüne kritik o yarasına rağmen ne silahını ne de komutanlığını hiç bırakmadı. Şarapnel boynundaki bir damarı kesmişti. Oluk gibi kanı akmasına rağmen dirayetiyle mukavemetiyle mücadeleye tutundu. O haliyle hem sırtında hem kucağında pekçok yaralı taşıdı.
Gitmesi elli kere gerektiği halde, son ana kadar direnek noktamızı bırakmadı, harekâta devam etti. Doktorların söylemesine göre yaşaması mucizeydi. İşte biz böyle aldık Akil Dağı'nı..
Sürekli bana gelip 'Babamla telefonla konuşalım' diyordu. Ben de 'Babanla artık görüşemeyeceğiz' diyordum. 'İşe mi gitti, çok mu işi var. Derik te mi' diye soruyordu. Baktı ki aramama süreci uzadı. Bir çocuk psikiyatristiyle birlikte hareket ederek 'Baban bir daha gelmeyecek, o seni görüyor' gibi şeyler söyledim. Uyku problemi çok oldu. İyi geceler telefon konuşmalarını yapamadığı için uyuyamıyor. Kötü rüyalar görüyorum diyor. Televizyonda bir program izliyorduk, babasının video gösterisi geçti. Kulaklarını kapattı. 'Anne kapatın televizyonu gece uyuyamıyorum' dedi. Çok etkilenmiş demek ki. Önceden en çok kimi seviyorsun derdim 'Babamı ve seni' derdi. Son dönem sorduğumda Sadece seni diyordu. O kadar içime dokunuyor ki o sadece kelimesi. 'Oğlum baban bizimle hala. Hep babamı ve seni seviyorum de tamam mı' dedim. Şimdi Babamı ve seni diyor.
Kabre götürdüm. 'Oğlum buradan bir kapı açıldı baban cennete gitti. Orada seni bekliyor' dedim. Anne biz de gidelim dedi. 'Bizim gitmemiz için baban gibi güzel işler yapmaya ihtiyacımız var. Derik te çalıştığı gibi cennette de bizim için çalışıyor. Biz de burada çalışacağız, sonra cennette buluşacağız' dedim.
Çocuk rahatladı. Mezar taşını öptü. Çiçekleri sevdi.