''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"üniversitede en çok sevdiğim öğrenciler, yıllardır okulu bitiremeyenlerdi. yanlarından ayrılamazdım. onların başarısızlık masallarını büyük bir hayranlıkla dinlerdim. sonra onları öğrenci olarak bıraktım üniversitede: ben bitirdim. meyhane arkadaşlarını da meyhanede bıraktım; ülkü arkadaşlarını da ülküleriyle baş başa. bir yerde durmasını bilemedim. hiçbir yere varamadım. en çok da, başarısızların yanında kalmayı becermek istedim. beşiktaş'taki koltuk meyhanesindeki reşit beyle geçirmek isterdim bütün yaşantımı. beni bir yerde barındırmadılar."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? birdenbire: "buraya kadar!" dediler. oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. bütün sularda gölgeni seyrederdin. üstelik, "daha önce haber vermiştik" derler. "her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

her an sevdigimi dusunemiyorum. bazen atliyorum. bosluklar oluyor. bunlari bos sozlerle doldurmaya calisiyorum. oysa ben her an sana bakmak, bir sozunu kacirmamak: bir kipirdanisini, yuzunun her an degisen butun golgelerini izlemek, her an yeni sozler bulup soylemek istiyorum. her mevsimde, her gittigimiz yerde, insanlarla ve insanlarsiz, askin degisen yansimalarini gormek istiyorum. butun bunlar beni yoruyor. sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. senin icin sevmek, su icmek gibi rahat bir eylem, ben her an uyanik olmaliyim."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"öldükten sonra insanların bir yerde buluştuklarını söyleyenlere inanmak isterdim. yaşarken, ne sıkıcı ve soluk insanlarla birlikte geçiriyoruz ömrümüzü. hiç olmazsa öldükten sonra, aralarında bulunmaktan zevk alacağımız insanlarla yaşasaydık."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti


- sebep olanların gözü kör oldu. dünyayı bir karanlık kapladı. fırıncılar kimseye ekmek vermedi. şeker karaborsaya düştü. matbaalar, ekmek karnesi basmaya başladı gizlice. selim, kafasında on yüz bin, hayatında sadece bir aşk yaşadı. onun da dumanı doğru çıkmadı. baca çarpık yapıldığı için, ortalığı bir kurum kapladı. göz gözü görmez oldu. dost, düşmandan ayrılmaz oldu. herkes birbirine girdi. ölüm sıkıyönetim ilan etti: kimse burnunu pencereden çıkaramadı. çıkaranların burnu kırıldı. düşünenlerin aklı tutuklandı. düşünmeyenlerin korkudan akılları başlarından gitti. kimse kabul etmediği gerekçesiyle geri döndüler. akıl artık başka bir akıl oldu. dünyayı çılgınlık sardı. düşünme imtiyazları batılıların elinden alındı; kimseye verilmedi. aklı başında olanlar şiddetle cezalandırıldı. deliler kefaletle tahliye edildi. descartes’ın kitapları meydanlarda toplanıp yakıldı. onlarla birlikte bütün evraklar, belgeler, tapular, senetler, nüfus cüzdanları, mahkeme kararları, paralar, otobüs pasoları, aylık yolculuk karneleri, diplomalar, dilekçeler, banka cüzdanları, raporlar, kanunlar, tüzükler, ölüm ilmühaberleri, aşk mektupları ve bilumum mektuplar, etiketler, izin kâğıtları, terhis teskereleri, kadro cetvelleri, tayin kararnameleri, istifa mektupları, can sıkıcı eleştiri yazıları, üyelik kartları, yemek listeleri, fakirlik ilmühaberleri, vekâletnameler, bütün vesikaların noterce tasdik edilmiş suretleri, okul karneleri, icra tebliğleri, kira kontratoları, carnegie’nin öğütleri, gazeteler, şeref diplomaları, seçim kütükleri, seçilme mazbataları, biletler, evlenme cüzdanları, vasiyetnameler, can sıkıcı günlük takvimler, “saat on ikiye kadar bekledim evden çıkıyorum” “yarın öğleden sonra uğrarım” “akşam evdeyiz” “cumartesi odada buluşalım” gibi anlamsız haberleşme kâğıtları, üzerine şarkıcıların resimleri basılı bilumum afişler, tabelalar, genelev kadınlarının vesikaları, kitap halinde toplanmış günlük makaleler fıkralar röportajlar, kilit altında tutulan pul koleksiyonları, pasaportlar, yasak levhaları, çamaşır ve gömleklere işlenen her türlü markalar, tabanca ruhsatları, imtihan kâğıtları, yılbaşı tebrik kartları, bayram tebrik kartları, nüfus kütükleri, her çeşit evrak-ı müsbite, işçi kontrol kartları, kartvizitler, davetiyeler, rozetler, kongrelerde delegelerin göğsüne takılan kurdele ve işaretler, piyango biletleri, faiz kuponları, iskambil kâğıtları, çocukların boynuna takılan “öpme beni” önlükleri, lokantalarda üzerinde “tutulmuştur” yazan kartlar, toplantı salonlarının kapısına asılan “toplantı var” levhaları, “kapalıdır” levhaları, “öğle tatili” levhaları, dükkânlardaki “müşteri velinimetimizdir”, “müşteri daima haklıdır” şeklinde levhalar, “düşün” “bugünün işini yarına bırakma” “doğruluktan ayrılma” gibi öğütler veren levhalar, çift çizgili defterler, tek çizgili defterler, çizgili kâğıtlar, kâğıtlar da yakıldı. yanan kâğıtların alevleri gökyüzüne yükseldi. dünyayı bir aydınlık kapladı. elektrik idaresi iflas etti. herkesin gözü açıldı. bu alevler, herkesin içini ısıttı, kalbindeki buzları çözdü. bütün buzlar eriyince, ortalığı gözyaşı selleri kapladı. herkes bir ağlamadır tutturdu. herkes selim’in ölümüne ağlıyordu.
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"durumumu düzeltmeliyim. ne yazık, konuşamıyordum. başım dönüyordu; yerimden kalkamıyordum. selim ışık çökmüştü, çözülmüştü, bitmişti. hâlâ aptal gibi gülümsemeye çalışıyordum. kimsenin aldırdığı yoktu. sadece tabakların hareketi görülüyordu; çatal-kaşık gürültüleri geliyordu.boğuk sesler işitiliyordu. sade bir aile atmosferi içinde bir cehennem oyunu sahneye konuluyordu. boyumdan büyük işlere kalkmıştım. şimdi, boyumdan küçük işleri bile başaramıyordum. böylesine rezil bir yenilgi görülmemişti. gücümü tahminde yanılmıştım. turgut evlendiği zaman ben de evlenecektim. çatal-kaşık ve fasulye pilakisi karşısında böyle ağır bir yenilgiye uğramayacaktım. oysa fasulyeyi ne kadar severdim. her şeyle aramı bozdum artık. her şey bana düşman kesildi. tanrım, diye düşündüm ilk defa.

ilk defa, tanrım dedim; bıraksınlar beni artık..."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"insanları dinlerken sıkıntılı bir görünüşüm vardı: sanki, her zaman onların sözlerini bitirmelerini ve konuşma sırasının bana gelmesini sabırsızlıkla beklerdim. bana kalırsa, bu görünüş çok aldatıcıydı. bana kalırsa,bana kalırsa... ne yazık hiç kalmadı bana. benden önce davranıp ne olduğumu, aslında ne kadar bencillik ettiğimi suratıma haykırdılar. oysa, hepsiyle tek tek ne kadar ilgiliydim. insanlar benim için soyut kavramlar değildi. birlikte bulunduğum sırada onlar için ayrı ayrı birşeyler yapmak isteği ve bunun imkânsızlığı beni sarıyordu.hangi birine yetişecektim? hemen ortaya çıkmaya korkuyordum. her biri,bir öncekinden o kadar farklı bir davranış istiyordu ki. ben, gene hepsine yetişmeye hazırdım. fakat, birinin yardımına koşmak, onun düşüncelerini paylaşmak bir öncekine ihanet olacaktı. bu nedenle çekingen davranıyordum. aslında her
gördüğüm insana kapılıyordum. hemen onun gibi olmak, ona bütün varlığımı sunmak ve onun bütün varlığını içime almak istiyordum. her an değişmeye hazırdım.bu isteklerle ancak bir kişinin yaşantısına katılabilirdim
bütün ömrümce. buna da razıydım. bunu da istemediler benden. beni küçümsediler; kişiliklerine karıştığımı sandılar. her türlü alçalmayı göze almıştım onlar için: her biriyle, ondan öncekilerin bütününü bir yana bırakacak kadar yoğun bir yaşantıya girdim. belki de kendi isteklerini çok ciddiye almıyorlardı; benim, bu isteklere verdiğim önemi, onlar vermiyordu. şimdi bile, sözün gelişi böyle konuştuğumu sanıyorsunuz. bütün meselenin selim ışık olduğunu ileri sürüyorsunuz. neden? en basit, en bayağı insanlar için bile, gözümün ucuyla şöyle bir gördüğüm insanlar için bile aynı duyguları besliyormuşum da ondan."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

“önce kelime vardı,” diye başlıyor yohanna’ya göre incil. kelimeden önce de yalnızlık vardı. ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık... kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı. kelimeler, yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"bu kadar zamanı siz ne yapıyordunuz? biraz da siz öğretebilirdiniz bana. önce alırdınız beni, istediğiniz biçime sokardınız, sonra da şöyle yap, böyle yap, derdiniz. hangi kitaplar okunacaksa, daha önceden söylerdiniz. tabiatı sevmiyorsun; eşyaya bakmasını bilmiyorsun.tamam. bütün otların adları ezberlenirdi, ay doğarken iç çekilirdi, duvarın üstündeki kedi okşanırdı (bu sırada yüze en canım bir ifade verilirdi); benim değişme gücüme kimse inanmadı. sonunda ben de inanmadım. işte böyle can sıkıcı biri oldum sonunda gerçekten. ne yazık: siz beni gerçekten bir adam, ne bileyim, sizler gibi kişilik sahibi biri sandınız. alışkanlıkları olan, çatalı şu şekilde tutup, filan yemeği falan yemekten önce yemesini seven, yatakta belirli bir yatış biçimi alan, itiraz eden, bazı anlarda kimseyi görmeye tahammülü olmayan ve daha bir sürü özellik... ben de kaçtım, ihanet ettim. bütün bu olamamak, yapamamak ve daha bilmem neler, başka türlü bir kişilik, başka türlü bir kalıplaşma...

ne haliniz varsa görün."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"neden bana yaşamasını öğretmediler?
neden bana, bizden bu kadar gerisini sen bulup çıkaracaksın dedikleri zaman isyan etmedim?
hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl yaptım? ınsanların dünyasına atılmayı nasıl göze aldım?
ben insan değildim ki. yaşamadığım bir hayatın içine nasıl atıldım?"
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

ljkL7B.jpg
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"neyim var neyim yoksa ortaya döktüm.
beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim.
bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik
yapamayan zavallı köylüye dönerim."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

''şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim,'' dedi: ''gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek; seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.''
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"ne istiyorlardı senden selim? belki sen çok şey istiyordun onlardan. verdiğinin hiç olmazsa küçük bir parçası kadar birşeyler istiyordun. sonunda kaçıyorlardı. hayır, sen kaçıyordun. hayır kaçmıyordun: insana ihtiyacın vardı. insanı arıyordun canım kardeşim. bunda utanacak ne vardı?"
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"benim de ölümüm bu dünyada başladı. ölmeden ölmek zormuş: öyle söylüyor şair. o kadar zor değil. ölümü beklemek zor. ölümü bekliyorum ve ölüm gelmek bilmiyor."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"hücreler bütün güçleriyle, dış etkenlere karşı koyar ve vücuda girmek isteyen yabancı unsurları dışarı atmaya çalışırken değişebileceğini, onların bu kör inadını yenebileceğini düşünmek, insan için ne kadar zordu. değişmek, kendine yabancılaşmak demekti. dişimdeki küçük bir oyuğun içine giren bir yemek artığına, dilim ne kadar şiddetle saldırıyor, o küçük oyuğa giremeyeceğini bildiği halde, bütün yumuşaklığıyla kendini katı duvarlara vuruyor. barınamazsın o kovukta yabancı, diyor. tükürük bezleri, o küçük parçayı eritmek, boğmak için seller akıtıyor; dil, bir yılan gibi tekrar saldırıyor, küçük bir gedik bulup dalmaya çalışıyor. boğazım yutkunuyor: büyük anaforlar yaratıp yutmak istiyor bu bilinçsiz küçük parçayı. hepsi el birliğiyle uğraşıyorlar, kendilerini harap ediyorlar. dilin ucu parçalanıyor, boğaz kuruyor. amaç, canlının bütünlüğünü korumak, değişmesini önlemek. yeni olan her şeye isyan ediyor vücut: dünyanın en rahat yatağında ilk yattığı gece uyuyamıyor. beyin, vücudun o korkunç diktatörü de, tutucu bir derebeyi aslında. gene de vücut kadar geleneklerine bağlı değil. bazen vücudu, yeni maceralara, bilinmeyen yaşantılara sürüklemek istiyor ve cahil hücrelerin kör başkaldırmasıyla karşılaşıyor. emirlerini dinlemiyorlar yöneticinin: ayaklanıyorlar."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"kitaplarla,yani bir çeşit masal dünyasıyla hayatı karıştırıyorum eskisi gibi.galiba gittikçe de düzeltilemez oluyorum bu konuda.masalın nerede bittiğini, hayatın nerede başladığını farkedemiyorum. bazen,suratıma bir garip bakıyorlar;o zaman uyanır gibi oluyorum..."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalı olric. gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır. ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıklarıyla ilgisi olmayan kişilerin. durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. bana kalırsa bir "kitapları koruma derneği" kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli. herkes bu işi yapamaz. bazı zalim insanlar, bin bir itinayla hazırlanan o çiçek gibi kitapları alırlar, hiçbir koruyucu tabakayla sarmadan, evet olduğu gibi üst üste koyarlar; sonra kalın ve çirkin bir iple bağlarlar. zavallı kitapların, özellikle en üstte ve en altta kalanları, bu işlem sırasında kurban edilirler: kapaklarının üstünde haç biçimi yaralar meydana gelir. kaba taşıyıcılar da onları oradan oraya fırlatırlar. lekeler ve buruşukluklar kapakları incitir. kapaklar, dizgiler, baskılar için gösterilen bunca itinaya yazık olmaz mı? satıcılar da gelişigüzel dizerler onları: isimlerini bile öğrenmeden. onlar için en iyi kitap, en çok satan kitaptır. müşterinin ne biçim bir insan olduğuna bakmadan, yalnız en çok satılan kitapları överler onlara. bu adamları bir imtihandan geçirerek yeterlik belgesi vermeli olric. herkes kitap satamamalı."
 
---> ''Tutunamayanlar'' Cemiyeti

"seni seviyorum fakat neresini düzelteceğimi bilmediğim bu yaşantımı sürdürmenin anlamsızlığını seziyorum yok olmaya doğru hızlı bir gidişin farkındayım henüz koruyabildiğim bazı özelliklerim varken daha insan olduğumu hissederken bu gidişe bir son vermeliyim yoksa çok geç olacak ve kendimi affetmeyeceğim"
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst