TÜrkİyem Bayragimiz

SaBoTaJ_75

MaZideN ßiRi. (=
Kayıtlı Üye
9847a0765c7ek.gif


arma0gw.gif


adun9rd.jpg


avatar6044183gy.gif


avatar80155141xn.gif


byrkaskr8nz.jpg


8cfe2a2b000yo.gif


0a8b87434f2oj.gif


1bayrak2li.gif


1f84a7b42c9f49c885efda69069344.gif


3dflagsdotcomturke2fawm4fl0cc.gif


7f15f4b3f77ob.gif




8a24ebadbc8nw.gif


66zx5xl.gif


441f1590320ha.gif


at6yu6lg.gif


atacem8xz.gif


avatar878708uf.gif


avatar21024140dv.gif


avatar38184132il.gif


avatar4872242rg.gif


avatar10512390pi.gif


avatar10730950ok.gif


b31f730e306gu.gif


bayrak020mk.gif


bayrak19rj4gy1bz2dk.gif


bayrakanim1lf4es.gif
 
turk022wh.gif
turk276mb.jpg

bayrak2jg.png


TÜRKÇÜLÜK BAYRAGI


Türk duygusu her Türkçüye en tatlı kımızdır;
Türk ülküsü candan da aziz bayrağımızdır.

Bayrak ki onun gölgesi Bozkurtları toplar;
Bayrak ki bütün kaybedilen yurtları toplar.

Nerden geliyor? Tanrıkut`un ordularından!
Lakin bize bir beyt okuyor kutlu yarından:

Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez!
Atsız yere düşmekle bu bayrak yere inmez!...
 
Sancak ve Bayraklar

Ordunun sancağı ve bayraklarının/flamalarının olması zorunludur. Sancak ile bayrak arasındaki fark şudur:

Sancak, direğin ucuna bağlanan ve ona sarılandır. Ona عَلَم “alemün” de denir. “Sancak” diye isimlendirilir. Çünkü büyüklüğünden dolayı sarılı durur, gerekmedikçe açılmaz. O büyük bir bayraktır. Ordu emirinin yeri için bir alamettir. Emir nereye giderse o da oraya götürülür.

Bayrak ise, ordu için verilen bir alamettir/nişandır. Ona lakab olarak “ümmül harb” da denilir. bayrak direğe bağlanıp rüzgarın dalgalandırmasına terk edilir.

Rasul (u) zamanında İslâm ordusunun sancak ve bayrakları vardı. Buhari, Enes’ten şunu rivayet etti: “Nebi (u); Zeyd’in Cafer’in, İbn Revaha’nın ölümünü haberleri gelmeden önce insanlara duyurmuştur. Zira şöyle demiştir: أَخَذَ الرَّايَةَ زَيْدٌ فَأُصِيبَ ثُمَّ أَخَذَ جَعْفَرٌ فَأُصِيبَ ثُمَّ أَخَذَ ابْنُ رَوَاحَةَ فَأُصِيبَ “Bayrağı Zeyd aldı, ِldürüldü. Sonra Cafer aldı, ِldürüldü. Sonra İbn Revaha aldı, ِldürüldü.”[1]

- Rivayet edildi ki: “Nebi (u), Sefer ayının sonunda Rum ile sava؛a hazırlanmaları için insanlara delegeler gِnderdi. Usâme’yi çağırıp ؛ِyle dedi: “Babanın ِldürüldüğü yere git. Onlara at hazırla. Seni bu orduya komutan tayin ettim. İbni halkına sabahtan saldır, onların üzerine ate؛ yak. Yolculukta acele et, haberlerden ِnce sen oraya var. Allah sana zafer verirse, onların içinde fazla oyalanma.” اar؛amba günü Rasul (u)’in ağrısı ba؛ladı. Usâme’nin eline sancağı verdi. Usâme onu alıp ulağına teslim etti. askerler bir kayalıkta toplandılar.”

- El-Haris b. Haân el-Bekri’den ؛ِyle dediği rivayet edildi: “Medine’ye geldiğimizde Rasulullah (u) minberde idi. Bilal kılıç ku؛anmı؛ olduğu halde onun ِnünde duruyordu. O ara siyah bayraklar gِründü. Bu bayraklar nedir? diye sordum. Dediler ki: Amru b. آs, gazveden geldi.”

- Sahiheynde Nebi (u)’in ؛ِyle dediği rivayet edildi:

لاعْطِيَنَّ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ قَالَ فَتَطَاوَلْنَا لَهَا فَقَالَ ادْعُوا لِي عَلِيًّا “Muhakkak ki bayrağı Allah ve Rasulünü seven, Allah ve Rasulünün de kendisini sevdiği birisine vereceğim. Onu Ali’ye verdi.”[2]

- Nesei de, Enes’ten ؛unu rivayet etti: “Nebi (u)’in katıldığı bazı sava؛larda, İbn Ummü Mektüm’un beraberinde siyah bayraklar vardı.”

Yukarıda geçen rivayetlerle açığa çıkıyor ki Nebi (u) zamanında orduya ait sancak ve bayraklar vardı. Bu nasslar dikkatle incelendiğinde gِrülüyor ki; bayrak, sancaktan küçüktür, sancak bayraktan büyüktür. Sancak ordu komutanı için bağlanır. Bayrak ise orduya verilir. Sancak, karargahta ordu komutanına alamet olarak bulunur. Bayraklar ise tabur ve bِlük komutanlarında ve ordunun çe؛itli birliklerinde bulunur. Dolayısıyla orduda bir çok bayrak vardır. Halbuki ordunun bir sancağı olur. Bu sancak ile bayrak arasındaki fark bakımındandır.

Sancak ve bayrakların renklerine gelince: Rasul (u)’in bayrağının siyah, sancağının beyaz olduğu sabit olmu؛tur.

- İbn Abbas’tan ؛ِyle dediği rivayet edilmi؛tir: “Rasulullah (u)’in bayrağı siyah, sancağı beyaz idi.”

- Cabir’den rivayet edilmi؛tir ki; “Nebi (u) beyaz sancağı ile Mekke’ye girdi.”

- Yukarıda geçen Hâris Hadisinde de ؛u ibare vardı: “O ara siyah bayraklar gِründü.”

Bu Hadisler bayrağın siyah renge, sancağın ise beyaz renge sahip olduğuna delâlet etmektedirler.

Sancak ve bayrağın ؛ekline gelince: Bayrağın dِrtgen ve kuma؛tan olduğu geçmi؛tir.

- Berâ’ b. آzid’den, kendisine “Rasul (u)’in bayrağı ne idi” diye sorulduğunda ؛ِyle dediği rivayet edilmi؛tir: “O basmadan yapılmı؛ dِrtgen siyah bir bayraktı.” “Basmadan” kast olunan, yani ipekten kuma؛ ya da yünden kuma؛tır.

Bayrağın üzerinde لا اله إلا الله محمد رسول الله Kelime-i Tevhid’in yazılı olduğu da rivayet edilmi؛tir.

- İbn Abbas, Ebu ھeyh’in yanında ؛u lafzı rivayet etmi؛tir: “Rasulullah (u)’in bayrağı üzerinde لا اله إلا الله محمد رسول الله yazılı idi.”

Bayrak hakkında sِylenen, sancak hakkında da sِylenir. Zira sancak da kuma؛tan yapılmı؛ dِrtgen olur. ـzerine de لا اله إلا الله محمد رسول الله yazılır. Ancak sancak bayraktan büyük olur ve üzerine siyah yazı ile yazılır. Bayrak ise beyaz yazı ile yazılır.

Nasslarda geçtiği ؛ekle ve bayrakların vakıasına gِre; hem bayrağın hem de sancağın açıkça dِrtgen olması, enin ِlçüsünün boyunun ِlçüsünün üçte ikisi (2/3) olması, sancağın boyunun 120 cm, eninin 80 cm olması; bayrağın boyunun 90 cm, eninin 60 cm olması gِz ِnünde bulundurulur. Sancak ve bayrakların daha büyük ve daha küçük ِlçülerde olması caizdir. Her tümenin ve her birliğin ؛ekil ve renkte kendisine has bayrağının/flamanın olması, o tümen ve birliğe ait alamet olarak devletin bayrağı ile birlikte direğe çekilmesi güzel bulunan hususlardandır.

Sancak ve bayraklar ordu için kullanıldığı gibi devletin organları ve dairelerinde de kullanılırlar. Hilâfet merkezinde halifenin makamı üstünde sancak çekilir. Devletin bütün devlet daireleri ve komutanlarında bayraklar çekilir. Aynı ؛ekilde tebaanın fertlerine kendi müesseselerine ve evlerine bayraklar asmalarına izin verilir.





14qs3.jpg
 
11353358107ex.jpg



Vatan namustur, Vatan şereftir,
Vatan korunacak tek hedeftir.




ibrahimcalliyaraliasker2ue.jpg




Vatan sevdadır, Vatan aşktır,
Vatan için fedakarlık bir başkadır.




fsm9yp8nt.jpg




Vatan candır, Vatan kandır,
Vatana sahip çıkmak imandandır


gelibolu36im.jpg
 
Bayrak ve uyanık olmak...
Bayrak tartışmaları durulmaya yüz tutmuşken yeniden alevlendi. Özellikle hükümetten de daha mutedil ve makul açıklamalar gelmeye başlamıştı. Gazeteler bayrağı yerde sürüklüyen çocukların, bayrağı öpen fotoğraflarını yayınlıyorlardı. Şimdi bir yanda bayrağı bahane eden hoşgörüsüzlük ve linç girişimleri, diğer yanda aydınların "Kaygılıyız-Uyarıyoruz" bildirisi... Her zaman öyle değil midir? Toplumların hassas noktaları bazen bir kıvılcım bekler, bazen ortaya dökülmek için bahaneler. Bunlar üstelik kimilerinin kaşımak, kullanmak için can attığı noktalardır. Türkiye, bayrak tartışmaları ile hem duyarlılığını hem duygusallığını, hem de yumuşak karnını sergiliyor. Yaşananlar, yapılan açıklamalar çok sayıda dersler çıkartabileceğimiz örnekler içeriyor.
Olayın gerçekleştiği gün ve sonrasında sıcağı sıcağına gösterilen kimi haklı görülebilecek tepkiler sonra ürkütücü açıklamalara, yangına körükle gidenlerin, “bayrak” histerisine dönüştü. Toplumun birçok kesimi de buna katıldı ve neredeyse “bayrak” konusunda iman tazeledik. Bayrağı kapıp balkona pencereye koşmamak, bu konuda bir şeyler yazmamak neredeyse büyük bir eksiklik oldu. Ben, bu tepki bolluğunda, biraz eksik kalmamın kimseyi rahatsız etmeyeceğini düşünerek gelişmeleri izledim. Medyayı izledim, birçok kişiyle konuştum, üyesi olduğum e-posta gruplarındaki tartışmaları okudum.
Aydınların kaygılarını dile getiren şiddet ve çatışma riskine dikkat çeken bildirisi ve sağduyu çağrısı son yaşananların vehametine dikkat çekiyor. Konu neredeyse her kesim tarafından hemen her boyutuyla değerlendirildi. Olay gerçekleştiği zaman aklıma gelen, Atatürk’ün bir sözünü şimdi burada anmak istiyorum. Herkesin kütüphanesinde, bir iki adım ötesinde duran bir sözü... Bildiğiniz gibi Atatürk, “Nutuk”u Gençliğe Hitabesi’yle sonuçlandırır. Son cümlesini söyler ve “Ey Türk Gençliği” diye hitabesine başlar. Hitabeden önceki son ve kısa cümle aslında, tüm Nutuk’un özeti gibidir: “Bugün ulaştığımız sonuç yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.”*
Dost, düşman herkes çok iyi bilir... Mehmet Akif Ersoy bu çok iyi bilineni, İstiklal Marşı’mızın en etkili dizelerinden biriyle de çok iyi anlatmıştır:“Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda”. Bu sevgili yurdun her köşesini, canını feda ederek koruyan atalarımızın cesaretleri, fedakarlıkları tüm dünya uluslarına örnek teşkil etmiştir.
Ulusal bilincin oluşmadığı dönemlerde, ulus-devlet tarih sahnesinde belirmeden önce de bu halklar İmparatorluğun her köşesinde kahramanca kendilerini feda ettiler. Aynı biçimde İstiklal Savaşı’nda da, farklı etnik kökenden, dili, dini farklı insanlarımız, aynı bayrak altında, omuz omuza mücadele verdi. Atatürk, bu fedakarlığa dikkat çekiyor. Ama önceliği başka bir konuya veriyor: Uyanıklık!
Altı yüzyıl 3 kıtada hükmeden bir İmparatorluğun, Anadolu’yu yurt edinmek zorunda kaldığı Bağımsızlık Savaşı’mızı, yaşananları anlatırken, yüzyılların bize vermesi gereken temel dersin “uyanıklık” olduğunu söylüyor, Atatürk. Kurucu önderimiz, tüm yaşadıklarının ardından, savaşın, gizli-açık hesapların, ihanetlerin, kahramanlıkların, oyunların ardından diyor ki, İstiklal Savaşı’nı yüzyılların bize öğrettiği uyanıklıkla kazandık.
Bu büyük dersi ve deneyimi görmezden gelebilir miyiz? UYANIK OLMAK ZORUNDAYIZ. Bu, uyku halinde olmamak kadar, aklımızı, sağduyumuzu korumak ve basiretimizi kendi kendimize bağlamamak anlamına geldiği gibi olur olmaz etrafta "düşmanlar", "komplolar", "mihraklar" aramamak anlamına da geliyor. Kimi insanların duygusal davranmaları, kendini kaybetmeleri, amiyane tabiriyle “gaza gelmeleri” mazur görülebilir. Ancak “devlet adamlarının” böyle bir lüksü, aydınların, kamuoyu yönlendiricilerinin böyle bir seçeneği asla olamaz. Son günlerde toplumda beliren isyan ve linç duygusunun, huzursuzluğun, birbirine düşme ve düşmanlık etme riskinin önüne geçmek gerekirken, kimi kişi ve kurumlardan maalesef tam tersi açıklamalar, eylemler görmeye başladık.
Şunları anlamak niçin bu kadar zor? Bayrakları bayrak yapan, “sözde vatandaş” kategorileri yaratmamaktır. Herkesin “vatandaşlık bağının” kutsallığına inanmak, insanları “ya sev ya terk et!” diye dışlamak yerine bu bağı güçlendirmenin yolunu aramaktır. İşi, aşı, eğitimi, sağlığı hakkı, hukuku, ulaşılabilir, adil ve eşit kılmak; devletin olanaklarını halktan esirgememektir.
 





[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]BAYRAK[/FONT][/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Devletleri temsil eden renk ve sekli özellestirilmis millî alamet. Arapça raye ve liva kelimelerinin karsiligi olan bayrak ve sancak, umumiyetle dikdörtgen biçiminde ve kumastan yapilir. Bayrak bir milletin varliginin ve bagimsizliginin sembolü, tarihinin hatirasidir. Degeri; pamuk, atlas ve ipekten yapilmasina bagli olmayip, temsil ettigi milletin kiymeti ile ölçülür. Devletin hakimiyetini, bagimsizligini ve serefini temsil ettigi için bayraga saygi gösterilir. Çok eski zamanlarda kurulan devletler ve kavimler, bayrak veya bayraga benzeyen semboller kullandilar. Islam tarihinde ise hicretin birinci yilindan itibaren bayrak kullanilmaya baslandi. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hicretin birinci senesinde Sam'dan dönmekte olan Kureys kervanina karsi gönderdigi hazret-i Hamza komutasindaki otuz kisilik kuvvete bayrak seklindeki sembolü ilk defa kendi elleriyle bir mizragin ucuna beyaz bir bez baglayarak askerlerden Ebü Mersed'in eline verdi. Liva-ül-Beyda ismiyle anilan bu bayrak, Hayber gazasina kadar kullanildi. Hayber'den sonra Raye denilen siyah bir bayrak kullanildi. Dört halîfe devri, Emevîler, Abbasîler, Endülüs Emevîleri zamanlarinda da çesitli renk ve sekilde bayraklar kullanildi.

Türklerin ilk kullandiklari bayragin rengi ve sekli hakkinda kesin bir malumat yoktur. Ancak Orta Asya tarihi hakkindaki bilgilere dayanarak Islamiyet'ten önceki Türklerde Tug adi verilen bayrak veya sembollerin kullanildigi bir gerçektir. Siyahtan kirmiziya kadar; mavi, sari, yesit, beyaz gibi çesitli renklerde semboller kullanmis olan eski Türkler, bir mizragin ucuna bagladiklari, umumiyetle ipekten yapilmis bu alametlere batrak, badruk, bayrak gibi isimler verdiler. Dokuzuncu asirdan Itibaren kitleler halinde müslümanligi kabul eden Türkler de çesitli bayraklar kullandilar. Bu bayraktaki en büyük özellik, Islamî motif ve unsurlarin ön plana geçmesiyle birlikte, millî motif ve sembollere de yer verilmesi idi. Ilk müslüman Türk devletlerinden olan Gaznelilerin bayraklarinda, yesil zemin üzerinde beyaz hilal ve kus resimleri vardi. Karahanlilarin bayraklarinda al renk üzerinde dokuz tug resmi bulunuyordu. Diger müslüman Türk devletleri de çesitli renk ve sekilde bayraklar kullandilar. Büyük Selçuklu Devleti'nin ilk yillarinda mavi zemin üstüne beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmis yay ve ok resimleri varken, daha sonra siyah renkli bayrak kullandilar. Bu bayrak Anadolu Selçuklulari tarafindan da benimsenmisti. Selçuklularda hanedan rengi olarak kabul edilen al renkti bayraklar da vardi. Haçli seferlerine kahramanca gögüs geren Selahaddîn-I Eyyübî'nin bayragi san renkli olup, üzerinde hilal bulunuyordu. Bu sekil hem bu devletin bayragi, hem de Avrupalilar tarafindan Islamiyetin sembolü olarak kabul edilmistir.

Osmanlilar zamaninda da çesitli renk ve sekillerde bayraklar kullanildi. Osmanlilarda bayrak; padisahi, dolayisiyle devleti temsil ederdi. Zira padisah, devleti temsil etmekteydi Padisah bayrak ve sancaklarim, Emîr-i Alem denilen pasa Ile bunun maiyyetindeki saltanat sancaklanyla mehterhane takimim ihtiva eden bölükler tasirdi. Ayrica her ocagin, her birligin hatta her ortanin (taburun) ayri sancagi vardi. Sancaklar da çesitli renklerde kullanilmistir. Yesil ve kirmizi renklerin hakim oldugu bayrak ve sancaklarda, Osmanogullarinin hanedan rengi kirmizi daha dogrusu al idi. Al renk, dogrudan dogruya Osmanogullarini Isaret ederdi. Sultanlar yani padisah kizlari bile beyaz renkte degil al renkte gelinlik giyerlerdi. Padisahin yorgani, çarsafi, yastigi al renkteydi. Al renk esasinda Selçuklularda da hanedan rengi olarak kabul ediliyordu. Osmanogullari, Selçukogullarinin mesru varisleri olarak bu rengi devralmislardir. Bu husus al renge tamamen bir millî karakter vermistir ki, bugün de devam etmektedir. Selçuklular da bu rengi selefleri olan Karahanlilardan almislardi. Kirmiziyi süsleyen ayin mensei ise destanlar dönemine kadar dayanir. Yildiz ise daha sonraki devirlerde konulmustur.

Osmanlilarin ilk bayragi, Anadolu Selçuklu hükümdari Giyaseddîn Mes'üd tarafindan Osman Bey'e gönderilen hediyeler arasindaki beyaz renkli bayrak idi. On dördüncü asirdan itibaren çesitli renk ve sekilde bayraklar kullanildi. Kamüs-ül-a'lam'da bildirildigine göre, Osmanli sancaginin rengini ve (bugünkü ayyildizli Türk bayraginin) seklini tayin eden, sultan birinci Murad ve Yildirim Bayezîd Handevirlerinde yasayan Tîmürtas Pasa'dir. Bu asirda Osmanli donanmasinda ve azap Kit'alarinda kirmizi; yeniçeri kit'alarinda beyaz bayraklar kullanildigi, Fatih Sultan Mehmed Han' in muasiri olan tarihçi Türsün Bey'in ifadelerinden anlasilmaktadir. On besinci asirda Osmanlilarin kirmizi bayraklar kullandiklari, Asikpasazade'nin Alasehir'de dokunan bir nevî al kumastan bayrak ve hil'at yapildigi hakkindaki kaydinda yer almaktadir. Muhtelif kaynaklarin incelenmesinden anlasildigina göre, Osmanlilar kurulustan Itibaren diger islam ve Türk devletlerinde oldugu gibi, çesitli bayraklar kullandilar. On besinci asirda padisaha aid sancaklardan baska çesitli askerî birliklere ve büyük devlet adamlarina, beylerbeyi, sancakbeyi, donanma kumandani ve reisleriyle azap ocaklari na ve ticaret gemilerine mahsus türlü renklerde bayrak ve sancaklar vardi. Bu bayraklarin ve sancaklarin üzerinde muhtelif sekil ve yazilar bulunurdu. Yeniçeri ocaginin muhtelif ortalarinin (tabur) kendileri ne mahsus nisanlari vardi. Kislalarin kapilarina asilan ortalarin bayraklarina bu alametler naksedilirdi. Bu asirda yeniçerilere ak, sipahîlere kirmizi, silahdar bölügüne san, orta ve asagi bölüklere alaca renkli olarak verilen bayraklar bu birliklere verilen sancak mahiyetinde idi. Çünkü Osman Gazi'den Itibaren Kanunî devri de dahil olmak üzere padisahlara mahsus olan bayrak beyaz renkli idi. Yavuz Sultan Selîm Han'in Çaldiran ve Misir seferlerinde, otaginin önüne hakimiyet alameti olan beyaz ve kirmizi renkli bayraklar dikilmisdi. Ayrica Yavuz Sultan Selim Han zamaninda, bugün Topkapi Sarayi mukaddes emanetler dairesinde bulunan, Peygamber efendimize satlallahü aleyhi ve sellem aid olan Sancak-i serîf Osmanlilara geçti. Çok büyük hürmet ve ihtimam gösterilerek asirlardir muhafaza edilen Sancak-i serif kilif içinde bulundurulur, asla açilmazdi. Sefer-i hümayunlarda padisahlar beraberlerinde götürürlerdi. Halifelik alametlerinden biri olan Sancak-i serif, devleti son derece tehdîd eden hallerde ve isyanlarda padisahin emriyle çikarilir, millet, asilere karsi Sancak-i serifin altinda toplanmaya çagrilirdi. Bu suretle millet birlik içinde hareket ederek isyani bastirirdi.

Yavuz Sultan Selim zamaninda Çaldiran seferinde ilk defa olarak kullanilan yesil renkli bayrak, bu devirden sonra da hemen her zaman sik sik kutlanilmistir. Osmanlilarin, hilafeti de haiz olduklarini göstermek ve Peygamber efendimizin mesru halefleri olduklarini belli etmek için kullandiklari yesil renkli sancak, Barbaros Hayreddîn Pasa ve Utuç Ali Reis'in donanmalarinda da kullanildi. Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mensüb oldugu Hasimîlere aid olan yesil renkli sancak, sultan birinci Mahmüd Han devrinde donanmanin bayragi kabul edildi.

Kanunî Sultan Süleyman Han devrinde de beyaz, alaca, kirmizi ve san bayraklara siyah ve yesil renkliler de ilave edildi. Dogrudan dogruya padisahin hassa kuvvetini teskil eden kapikulu ocaklarinin tasidiklari bayraklar, umumiyetle saltanat sancaklari sayilirdi. Macaristan seferine çikan ve orduya kumandan tayin edilen sadrazam Ibrahim Pasa' ya; beyaz, yesil ve sari renkte üç sancakla iki kirmizi, iki de alaca bayrak verilmesi bu hususu isbat etmektedir. Toprakli süvarinin yukansi yesil, asagisi kirmizi renkte olmak üzere iki renkli bayragi vardi.

Osmanli ordusunda oldugu gibi, donanmasinda da türlü renk ve sekillerde bayraklar kullanildi. On besinci asirda genellikle kirmizi renkli bayraklar kullanildigi halde on altinci asirda kumandana mahsus bayragin yesil, derya beylerinin ise beyaz, kirmizi, sari, sarikirmizi, ufkî çizgili alaca bayraklar kullandiklari görülmektedir. Bu asirda ticaret gemilerinin beyaz bayraklar tasidiklari da bazi kaynaklardan anlasilmaktadir. Daha sonraki asirlarda da kapdan pasalara mahsus olan bayrak yesil idi. Gemi sancaklarinda en ziyade kirmizi (al) renk kullanilmakla beraber, yesil bayraklar da çöktü. Bunlarin kimlere aid oldugu üzerlerindeki sekillerden anlasilirdi. Sultan birinci Mahmüd Han devrinden sonra donanmada daha çok yesil sancaklar kullanilmaya baslandi.

Kalyonlarin kiç sancaklari yesil oldugu gibi, amirallere mahsus forslar da yesil zemin üzerinde zülfikar ve hilal sekillerini ihtiva ederdi. Sultan üçüncü Selîm Han zamaninda ordu ve donanmada yapilan yeni düzenlemeler esnasinda bayraklar üzerindeki hilal sekline, sekiz köseli yildiz ilave edildi. Bayrak mes'elesinin muayyen esaslara baglandigi bu devirde, büyük gemilerin muhtelif direklerine çekilecek bayraklar tesbit edildi. Padisaha mahsus gemiye (taht gemisi) çekilecek kirmizi sancagin üstünde sultan üçüncü Selim Han'in tugrasi vardi. Ticaret gemilerinin tasidigi bayraklarin renk ve sekillerinin tesbit edildigi bu dönemde, Cezayir beylerbey inin, üst kösesinde beyaz renkte sarikli bir insan basi bulunan kirmizi bayragi vardi. Bu dönemde kumandan forslari yesit olup, beylerbeylige aid ticaret gemilerinin bayragi; yesil, beyaz, kirmizi üç ufkî parçadan meydana gelmisdi. Tunus ve Cezayir ticaret gemileri ortasi yesil olmak üzere iki mavi, iki kirmizi, bes ufkî parçadan meydana gelen bayraklar tasiyordu, Trablus beylerbeyi île istanbul limanina mahsus sancak, üç hilalli olup yesildi. Sultan üçüncü Selîm Han devrinde kurulan Nizam-i cedîd ordusu kit'alari için ihdas edilen, ortasina sari. sirma ile bir hilal, yahut ortadaki hilalden baska dört kösesine de hilaller islenmis kirmizi veya fes rengi bayraklar kullanildi.

Sultan ikinci Mahmod Han zamaninda da bayrak sekilleri hemen hemen ayniyle devam etti. Ancak bu devirde kalelere ve hükümet binalarina ayyildizli al sancak çekildigi görülmektedir. Yeniçeri ocaginin kaldirîlmasi üzerine bunlara aid hususî bayraklarin kullanilmasina son verildi. Yeniçeriler arasinda çok yayilmis olan yeniçeriligi ve bektasiligi hatirlatan bir takim kelimelerle birlikte bayrak kelimesinin kullanilmasi da yasak edildi. Bunun yerine sancak kelimesinin kullanilmasi için her tarafa emirler verildi.

Yeniçerilerin son zamanlarinda daha ziyade kirmizi renkte, üzerinde beyaz bir pençe, bir zülfikar ve bir daire sekli bulunan çatal uçlu bayraktar kullanildi.

Sultan ikinci Mahmüd Han tarafindan kurulan Asakir-i Mansüre-i Muhammediyye'ye mahsus olarak üzerinde kelime-i sehadet veya fetih ayetleri bulunan siyah bayraklar yapildi. Siyah rengin tercihi Peygamber efendimizin Ukab adli meshur siyah sancaginin rengini taklid etmek maksadiyladir.

Ikinci mesrutiyetin îlanina kadar orduda üzerinde ayetler yazili ve hükümdarlarin ortasi tugrali armalarini tasiyan sirma saçakli çesitli alay sancaktan kullanildi ve ondan sonra da bu adet devam etti. Bu sancaklarin rengi umumiyetle kirmizi idi.

Kirmizi zemin üzerine hilal ve yildiz bulunan bayrak, Osmanlilarda Ilk defa 1793'de devletin resmî bayragi olarak kabul edildi. Ancak bu bayraktaki yildiz, sekiz köseli idi. Bu bayrak Osmanli Devleti'nin resmi ve umumî sembolü olarak kullanildi Sultan birinci Abdülmecîd Han zamaninda 1842'de yildizin bes köseli olmasi kararlastirildi ve Osmanli bayraginin sekli kesinlesti. Bu devirde padisaha aid tugrali sancaktan baska hükümdarin gemileri ziyaretinde kullanilan, ortasinda günes ve dört kösesinde de sualar bulunan bir sancak daha vardi. Kapdan pasaya mahsus sancakta; bir hilal ile sekiz köseli yildiz mevcutlu. Osmanli hakimiyetinde bulunan, Tunus, Eflak, Bogdan beyleri île Sirp prensliginin özet bayraklarinda, Osmanli bayraginin kirmizi rengiyle birlikte mavi, beyaz, san gibi mahallî renkler de kullanilirdi. Tunus beyinin sancaginin, ortasinda kirmizi zemin üzerindeki bir beyaz daire içinde kirmizi hilal ve yildiz sekli mevcuddu. Sirp, Eflak ve Bogdan beylerbeyleriyle Sisam adasina aid hususî bayraklarin üst köselerinde, Osmanli hakimiyetinin sembolü olmak üzere, kirmizi zemin üzerinde beyaz üç yildiz bulunan sari Eflak bayragi Ile mavi Bogdan bayraginda, birincisinde çifte kartal, ikincisinde de bir öküz baci mevcuddu.

Sultan Abdülazîz Han zamanindan baslayarak, padisahlara mahsus kirmizi renkli bayraklarin ortasindaki tugralarin beyaz renkte sekiz suali bir günes içinde alinmasi adet oldu. Sonradan bu bayragin rengi visne çürügü olarak degistirildi ve saltanat sancagi kabul edilen bu bayrak, saltanatin kaldinîmasina kadar devam etti.

Sultan ikinci Abdülhamîd Han zamaninda Cuma namazi münasebetiyle yapilan selamlik resminde hilafete mahsus bir bayrak kullanilirdi. Bu, kirmizi atlas zemin üzerine etrafi beyaz kitapdan ile islenmis dört köse bir çerçeve içinde; bir tarafinda Fetih süresi, diger tarafta ise günes resmi bulunan sirma saçakli ve ucu hilalli bir sancakli.

1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti tarafindan saltanatin kaldirilarak, hilafet makami ihdas edilmesi üzerine halîfeye mahsus olarak, yesil zemin ortasinda sekiz suali beyaz bir günes içindeki kirmizi zeminde beyaz ay yildizi ihtiva eden bir sancak kabul edildi ve saltanata mahsus bayrak kaldirildi. Lakin daha önceki millî bayrak muhafaza edildi. Cumhuriyet idaresinin kurulmasindan ve halifeligin kaldirilmasindan sonra 25 Tesrin-i Evvel 1925'de bir sancak talimatnamesi çikari larak, harb ve ticaret gemileri hakkinda muayyen esaslar kabul olundu. Bu talimatname millî bayragin seklini tesbit etmekle beraber, daha ziyade donanmanin ihtiyaçlarina göre yapildigindan, az çok hususî bir mahiyet arz ediyordu Bunun üzerine 29 Mayis 1936 tarih ve 2994 sayili kanunla Türk bayraginin sekli ve ölçüleri kesin bir sekilde tesbit edildi. 28 Temmuz 1937 tarih ve 2/7175 sayili kararnameye ilisik 45 maddelik bir tüzük (Türk bayragi nizamnamesi) ile de Türk bayraginin kullanilisi nizam altina alindi.

Osmanlilar döneminde, devleti, hanedani, milletin hükümranligim temsil eden bayrak kesin olarak kutsal sayilirdi. Yere düsürmemek, düsmana birakmamak, manevi haysiyetine dokunacak bir duruma sokmamak için ölüm dahil her türlü fedakarlik göze alinirdi. Bayrak ve sancagina hakaret ettirmek en büyük milli serefsizlik olarak kabul edilirdi. Bayraga hakaret, padisaha hakaret suçu ile ayni derecede tutulurdu. Bayragin kutsalligi muharebe meydaninda en yüksek mertebesini bulur, bayragi düsürmemek için nice vezirlerin en küçük bir tereddüd göstermeden sehîdligi göze aldiklari ve ard arda sehîd olduklari görülürdü. Zîra bayragin düsmesi hezîmete ugrama ve maglüb olma alameti idi.
[/FONT]
img1.gif
 
bayrak.gif
AL BAYRAK
bayrak.gif


Al bayraklarla süslendi baştan başa ülkem
İsterim ki ömrü vatan yolunda tüketem

Meş'um bir el al bayrağı vurdu yerden yere
Lâkin daha çok yükseldi bayrağım göklere

Aldatılmış gençler hiç mi sızlamadı vicdanınız
Halbuki bayrakla sembolleşiyor millî andınız

Bu göklere ay-yıldızlı Türk bayrağı yakışır ancak
Düşürülmedi yere düşürülemez asla bu sancak

AB uğrunda ABD'ye karşılıksız dostlukta
Başka değil bulunur yer ancak en arka kuyrukta

Nitekim AB ve ABD'nin arka çıkması sonucunda
Vatan sözde sahte bayrakımsı paçavraların kıskacında

Yırttılar perdeyi kaldırdılar aradan gizi
Sizi gidi vesvasi'l-hannas şeyatinler sizi

Sızıp yığınların arasına üflüyorlar sinsice
Aslında biz sizinleyiz diyorlar arkadan gizlice

Korkutuyor başbaşa vermiş olan bu ikiliyi Türkiye
Birbirinden kurnaz tilki de olsalar bu hususta nafile

İçlerinde var ne hikmetse iflâh olmaz Türkiye korkusu
Ne yapsalar olmuyor yine de onların kaçıyor uykusu

Menfur gayeleri Türkü Kürde Kürdü Türke karşıkışkırtmak
Akılları sıra iki pehlivanı birbirine kırdırtmak

Yok öyle yağma Türk-Kürt asırlardır ayrılmaz kardeştir
Aramıza fitne sokan hainler elbette kalleştir

"İnneme'l-mü'minîne ihvetün" diyor ilahî yüce âyet
Kim bu gerçeği ortadan kaldırabilir ki doğrusu hayret

İşte bu kat'iyyen kopmayacak olan "urvetü'l-vüska"
Denen ip oldukça arada hiç korku yok bu hususta

Onların rağmına bu ülke daha da kenetlenecek
Onların rağmına bu ülke daha da kuvvetlenecek

Çünkü bilsin onlar "Bir şem'a ki Mevlâ yaka"
Kimin haddine düşmüş onu peşine taka
*
Dünyada var m'ola böyle bir nazlı bayrak
Kalbleri onun gölgesinde rahat bırak

Kalk da Türkiye'ye yukarıdan bir bak
Milletin kalbine bir yıldız gibi ak

Bu millete kefen biçen irili ufaklı soytarılar
Çiçek çiçek gezen değil de sanki zehir saçan arılar

Önceden bu günler için denirdi hep boş kehanet
O gün dudak bükenler gördü bugün nedir ihanet

Çocuklarımız yabancı ellerde oluyor oyuncak
Ne dersiniz beyler bu gidişatın sonu ne olacak

Yanlış hesap her zaman Bağdattan döner derler ya
Hani insanı yaptığına pişman ederler ya

Elbette oturur taşlar zamanla yerli yerine
Yoksa tarih affetmez gafilleri çeker derine

Tarih boyunca ne ihanetler gördü millet
Son bayrak olayı bunlardan biri nihayet

Fakat ne acı ki kendi öz yurdunda
Dağında taşında kuşunda kurdunda

Nefretle anılacak varsa bir şey eğer
Elbette milletin şahlanmasına değer

İstiklâl ve Cumhuriyetin bayraktır ilân-nâmesi
Ona el kaldıranın artık hiç okunmaz esamesi

Bayrak deyip geçme o bu milletin varlık sebebi
İstiklâl Marşı'nın henüz kurumadı mürekkebi

Uğrunda kan dökülür can verilir o bayrağın
Altını üstüne getirsen kan kokar toprağın

Bırak yerin üsttekilerini sahip çıkar alttakiler
Boşuna mı öldük derler vefasız sözde müttakîler

Tarihte bindörtyüz yıllık bilinen geçmişi var
Ay-yıldızlı bayrak sürecek kıyamete kadar

Günümüzde daha yeni bulundu Göktürklerin parası
Gelsin beri tüm Türklerle gerçekten iyi olan arası

Paranın üstünde var ap açık üç ay-yıldız
Belli ki İslâmdan önce de biz Hak yoldayız

Bayrak aynı zamanda gösteriyor bizlere millî inancı
Aklını başına al hisseden kendini bayrağa yabancı

Milletin müşterek çatısıdır dalgalanan al bayrak
Gölgesinde şerefimiz ana sütü gibi ak mı ak

Bayrağa uzanan menfur eller millet gözünde talancı
Yazık böylelerine ki ecdada karşı olmuş yalancı

Bir gelin gibi süslendi ala döndü tüm yurdum
Asırlarca düşmana ben onunla karşı durdum

Ey mavi göklerin ilahî görkemli yıldızı
Yurdumun semalarını süsleyen nazlı kızı

Bayrağımız ta asırlar ötesinden gelen baş tacı
Ona kem gözle bakanlar düşündürmeli acı acı

Rengi şehit kanından alınmıştır ay-yıldızı gökten
Kim indirebilir ki onu o ilahî yücelikten
*
Korkma sakın Al-Bayrak hiç düşmez asla yere
Tarihe bir baksana hep yükselmiş göndere

Olmuş bu millet şanlı Peygambere asırlarca Bayraktar
Kalbimiz adı güzel kendi güzel Muhammed için atar
 
memleketim2eu.gif


[FONT=türkiyem]
358oo.jpg
[/FONT]



[FONT=türkiyem]
329xn.jpg
[/FONT]



[FONT=türkiyem]
311gv.jpg
[/FONT]



[FONT=türkiyem]
3269sk.jpg
[/FONT]



[FONT=türkiyem]
3216pp.jpg
[/FONT]
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst