Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ANOREKSIA NEVROZA


Kişinin ruhsal nedenlere dayalı olarak beslenmesini azaltması veya beslenmeyi reddetmesi nedeniyle ve/veya zorla kusarak (parmak atıp kusarak) aşırı kilo kaybetmesidir. Bunun yanı sıra, mide bulantısı ile birleşik mide şikayetleri, kabızlık (bazen fazla miktarda müshil kullanma) da bulunur. Anoreksia nevroza, çoğunlukla erken ergenlik ve ergenlik sonrası çağındaki genç kızlarda görülür.

Bu tip insanların kişiliğinde istisnasız ya histerik ya da çocuksu genital gelişim basamağına yakın) bir yapı bulunup, her iki halde de belirgin oral takıntı vardır. Bu nevrotik özelliklerde, psikogenetik açıdan, yeterli sevgi göstermeyen veya cinsel düşman olarak görülen bir ana figürü rol oynamıştır. Bunun sonucu olarak büyümenin psikoseksüel yönleri karşısında yoğun korkularla birlik kuvvetli bir puberte çatışması meydana gelmiştir Özellikle kadın rolü ile kadınsı beden biçimini ve cinsel problemleri reddetme söz konusudur.

Anoreksia nevroza hastalarının tipik özelliği, hastalık bilincinin bulunmamasıdır. Kendilerindeki korkunç zayıflamayı ve acil tedavi gereksinimini kabul etmez, yadsırlar. Kendi kendilerine zorlamalı kusmaları da inatla yadsınır, bu yadsıma ya bilinçli bir yalan şeklinde, ya da yarı bilinçli bir kabul etmeme türündedir. Bu hastaların hepsinde aşırı bir ilişki bozukluğu vardır.

BELİRTİLERİ

- Kızlarda erkek bedenine benzer biçimde beden görünümü,

- Aşırı hareketlilik,

- Cinsel kimliğini reddetme,

- Normal beden ağırlığı, olması gerekenin çok altındadır.

- Cinsel ilgide eksiklik vardır.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ANOREKTAL APSELER


Anorektal apseler, anüsün çevresindeki bölgeyi etkiler. Bunların bazıları fissürlerin neden olduğu enfeksiyonlardır.

Belirtiler

- Cerahat çıkması,

- Ateş,

- Anal yolun içinde veya etrafında rahatsızlık hissi,

- Dışkının çıkışına aşırı duyarlı veya bu hareketten rahatsız olmak.

Bazıları da seks yoluyla alınmış hastalıklardır. Fakat çoğu apseler tıkanmış anal guddelerden kaynaklanır.

Anüse yakın bir apse doktorunuzun muayenehanesinde veya hastanede kolayca açılıp boşaltılabilir. Diğer yandan ateşiniz ve çok sancınız varsa ve anüsten kuyruk sokumuna doğru bir baskı hissi duyuyorsanız apse daha yukarda rektumda olabilir.

Bu derindeki apseler kolay ele gelmez, teşhis edilmeleri daha zor olur ve yaratabilecekleri komplikasyonlar daha ciddidir.

Derindeki apseler daha dikkatli yaklaşım gerektirir, çünkü bunlar Crohn hastalığı ülserleşmiş kolit veya divertikülit gibi bir bağırsak hastalığından kaynaklanmış olabilir.

Teşhis

Eğer derin bir anorektal apse şüphesi varsa doktorunuz rektumun tümünü kapsayan bir muayene yapar. Proktosigmoidskopi ve baryumlu bir maddeyle tarama da bu muayeneye dahildir.

Tedavi ve Ameliyat

Apse belirlendiği zaman hastaneye gideceksiniz. Apse açılıp temizlenecek. Ayrıca size sancı duymamanız için bir ağrı kesici ve bazı hallerde enfeksiyonu önlemek için bir antibiyotik verilebilir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ANOREXIA ATHLETICA


• Bu kişiler normalden fazla egzersiz yapar.

• Kilo ve diyet konusunda takıntılı davranışlar gösterir.

• İşten, okuldan, arkadaşlarından ve ailesinden zaman çalarak egzersiz yapar.

• Egzersiz onun için eğlence değil bir hırs olmuştur.

• Performansı her şeyden önemlidir.

• Sportif başarılarını her zaman az bulur ve daha fazla çalışır.

• Etrafındaki insanlara kendisi gibi ince ve zayıf olmaları konusunda bilgi verir ve onları zorlar.

• Çevresinden alamadığı ilgiyi egzersizle sağlamaya çalışır.

• Genellikle yalnız ve az arkadaşı olan insanlardır.

• Egzersiz yapmasındaki amaç kilo vermenin dışında, kendi özgüvenini artırmak, egzersizi öne sürerek performansıyla kendini saygı gören bir kişi yapmaktır.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ANUS TIKANIKLIGI


Eğer yeni doğan bebeğiniz kapalı bir anüsle dünyaya gelmişse, anal açıklık tıkanıktır. Sonuç olarak dışkının dışarı çıkması için hiçbir geçit yoktur.

Anüs ve rektumun doğuştan gelen anormallikleri, 500 çocuktan birinde meydana gelen küçük anormallikler ve 5000 doğumdan 1 inde meydana gelen büyük anormallikler ile oldukça sık rastlamaktadır.

Anal ve rektal anormalliklerle doğan çocuklarda üreme organı anormallikleri gibi, diğer doğum kusurlarının da ortaya çıkma oranı oldukça yüksektir.

Kapalı anüs olgusundan, bebek mekonyum dışkısını çıkaramadığı zaman kuşkulanılır. Tıkanıklığın rektumun aşağısında ya da yukarısında olup olmadığını belirlemek için röntgel ve ultrason incelemeleri yapılır.

Tedavi tıkanıklığın bulunduğu yere bağlı olarak değişir. Eğer anal açıklık yalnızca daralmış ise, bu açıklığı bir aygıtla genişletmek mümkündür. Başka tür kapalı anüs vakalarında ameliyat gereklidir; tıkanıklık rektumdan ne kadar yukarıda ise o derece büyük cerrahi müdahale gerekir.

Bazı çocuklarda anüsün tamamıyla rekonstrüksiyonu gerekebilir; kimi çocuklarda ise bebek 6 ila 12 aylık oluncaya kadar geçici kolostomi gerekli olabilir. Rektumun alt kısmında anal tıkanıklığı olan çocuklar ameliyattan sonra iyileşme gösterir ve dışkılamayı kontrol edebilirler. Tıkanıklığın daha yukarıda olması durumunda ise kendini tutamama sorunları meydana gelebilir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

APANDISIT


Körbağırsağın apandis denen solucansı uzantısının iltihaplanması apandisit olarak bilinir. Çok sık rastlanan ve özellikle yetersiz tedavi sonucu yol açacağı tehlikeli komplikasyonlardan ötürü korkulan bir hastalıktır. Günümüzdeki antibiyotik olanaklarına karşın bu ikincil hastalıkların en ağın peritonit yani karın zarı iltihabıdır.


Apandis içinden besinlerin geçmediği küçük bir bağırsak çıkıntısıdır. Hareketli ve esnek bir boru biçiminde olan bu çıkıntı kalınbağırsağın başlangıç bölümü olan körbağırsağa, incebağırsakla birleşme yerinin hemen gerisinde bağlanır. Genellikle eğik biçimde gövde eksenine doğru uzanır. Bu normal konumunun dışında leğen içine, karaciğer altına ya da sol böğüre doğru da yerleşebilir. Alışılmış yerinin dışında bulunan apandisin iltihaplanması, belirtileri değerlendirmede ve hastalığın tanısını koymada güçlükler yaratır.


Apandisin anatomik yapısında üç katman göze çarpar. Dış yüzeyi seröz (sıvı içeren) bir zar örter. Bunun altında kas katmanı ve en içte de lenf dokusunca zengin, girintili çıkıntılı bir mukoza yer alır. Lenf dokusunun bolluğundan ötürü apandise "bağırsak bademciği" de denir.


NEDENLERİ


Apandisin iç boşluğu çok dardır. Bağırsak florasında bulunan bütün mikroorganizmalar burada da yaşar. Apandis genellikle bu mikroplara karşı yeterince dirençlidir. Ama bazen çoğalan mikroplar hastalık yapıcı özellik kazanır. Böylece apandisin iltihaplanma süreci başlar.


Mikropların hastalık yapıcı özellik kazanmalarını sağlayan en önemli olay, apandis iç boşluğunun tıkanarak körbağırsakla bağlantısının zayıflamasıdır. Mikropların burada durağan biçimde kalmasıyla apandis duyan iltihaplanır. Tıkanmanın birçok nedeni vardır. Bunlar arasında yoğun mukus tıkaçları, bağırsak solucanları, apandisin çok uzun olması, duvarlarında hareketi zorlaştıran köşelerin bulunması ya da kiraz gibi meyvelerin takılı kalan çekirdekleri sayılabilir.


GÖRÜLME SIKLIĞI


Antibiyotiklerin yaygın biçimde kullanıma girmesiyle apandisit olgularının sayısı azalmıştır. Gene de bütün cerrahi girişimlerin yüzde 2 si apandisit nedeniyle yapılmaktadır. Bebeklik çağında ender görülen apandisit, çocukluk ve özellikle ergenlik çağında çok sık ortaya çıkar. Daha sonra görülme sıklığı azalmakla birlikte her yaşta gelişebilir ve her iki cinste de eşit oranda görülür. Bazı hastalarda akut apandisit kendiliğinden geriler. Ama olguların yarısında bu krizler yineler ve kesin tedaviyi gerektirir.


Hastalığın akutla kronik arası ve kronik biçimlerinden de söz edilir. Akutla kronik arası olgular çok ender değildir. Buna karşılık kronik apandisite düşünüldüğünden çok daha az rastlanır; hatta kronik apandisit tamsının birçok olguda sağlam bir temeli yoktur.


Belirtileri


Apandisitin belirtileri deneyimli bir hekimi bile tanı koymada zora sokabilir. Akut apandisit özellikle çocuklarda iştah kaybı, bulantı ve kusmayla başlar. Ateş hastalığın tipik bir belirtisi değildir. Koltuk altından ölçüldüğünde hiçbir zaman çok yüksek çıkmaz. Ama makattan alınan vücut sıcaklığı her zaman daha yüksektir. Ağrı en önemli belirtidir. Birkaç kez kusmayla birlikte sancı biçiminde ortaya çıkar. Önceleri aralıklı gelen ağrı gittikçe şiddetlenir ve süreklilik kazanır. Apandisit ağrısı göbek çevresi ve karın üstü bölgelerinde başlar; daha ender olarak bütün karında duyulur. Daha sonra karnın sağ alt bölgesine kayar. Ağrının göbek ile böğür kemiği ön dikeni arasındaki bu yeri çok tipiktir. Bazen şiddetle başlayan ağrı daha sonra hafifler. Bu durum yanıltıcıdır; hastaya rahatsızlığının bittiği duygusunu verir.


Oysa ağrı azalırken akut krizin öbür belirtilerinde gerileme görülmezse, örneğin, hızlı olan kalp atışları yavaşlamaz, kas sertliği çözülmezse bu durum apandisitin en korkulu komplikasyonu olan karın zan iltihabının geliştiğini gösterir.


Hastanın muayenesi sırasında kolayca akut apandisit tanısına varılabilir. Karnın sağ alt bölgesinin elle muayenesinde kasların korunma amacıyla kasılması sonucu sertlik görülür. Belirli noktalara bastırılması şiddetli ağrı verir.


Apandisit tipleri


Belirtilerin şiddeti ve hastalığın ağırlığı yalnız apandis iltihabının niteliğine bağlıdır. Akut apandisitin başlıca üç tipi vardır: Mukuslu, irinli ve kangrenli. Cerrahi uygulamada en sık mukuslu apandisite rastlanır. Mukus salgısının arttığı bu tipte apandis iyice iltihaplanmış, gergin ve büyümüştür. Üzerindeki periton ise alışılmış parlaklığını yitirerek hafif matlaşmıştır. Mukuslu apandisit hastalığın en hafif tipi olmasına karşın, zamanında müdahale edilmezse irinli apandisite dönüşebilir. İrinli apandisitte, apandis iç boşluğunda ve duvarında biriken irin birçok apse odağı oluşturur. Bu apselerin ülserleşerek apandis dışına açılmasıyla kaçınılmaz olarak periton iltihabı gelişir. Akut apandisitin irinli tipinde körbağırsak ve incebağırsak bağlantı bölgesi gibi apandis yakınındaki bağırsak bölümleri de iltihaplanır. Son olarak, apandis damarlarının pıhtıyla (tromboz) tıkanması sonucunda kangrenli apandisit gelişir.


Başka bir deyişle, apandise gelen kanın ve dolayısıyla oksijenin azalması, doku ölümüne (nekroz) ve apandisin bağırsaktan kopmasına yol açar. Kopan apandisin ve körbağırsağın içindekiler kayın zarı boşluğuna yayılınca çok ağır bir peritonit oluşur.


GİDİŞİ


Hastalık gidişine bırakılırsa, yani tanısı konmaz ya da hasta ameliyata izin vermezse nasıl bir gelişme gösterir? Bazı iyi huylu olgularda ağrı, kusma ve ateş birkaç gün içinde kendiliğinden azalır ve hasta o an için kendini "iyileşmiş" hisseder. Ama "o an" geçicidir, çünkü kolayca atlatılan bu ilk krizi kaçınılmaz olarak ikincisi izler. İkinci krizin ortaya çıkış zamanı değişkendir ve arada geçen süre hastalığın kronikleşmesine yol açacak ölçüde uzayabilir.


Bu iyi huylu olguların dışında bazen de 3. ve 4. günlerde periton tepkisi gelişir. Bunun sonucu olarak böğür çukurunda elle hissedilen, sınırları belirsiz, oval bir kütle belirir (plastron). Yatakta dinlenme, karna buz koyma ve antibiyotik tedavisiyle plastron birkaç haftada geriler.


Bir başka olasılık da apandisitin yaygın peritonit gibi ağır hastalık durumuna doğru gelişmesidir. Yaygın karın zarı iltihabında belirtiler çok şiddetlidir; ağrı bütün karında duyulur, kusma sıklaşır, hıçkırma belirir ve ateş 400C ye kadar çıkar. Hasta endişeli, sıkıntılı, solgun, yüz hatları gerilmiş görünür; dudaklar ve özellikle dil kurumuştur. Acil girişimde bulunulmazsa hasta ölür.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

APANDISIT (KRONIK)


Kronik apandisit, apandisin uzun süren ve tedavi edilmeden iyileşme olasılığı bulunmayan iltihabıdır. Ama önceden kısaca değinildiği gibi kronik apandisit tanısı çoğu zaman yanlış konur ve bu tanı konan hastaların apandislerinin ameliyat sırasında tümüyle sağlıklı olduğu görülür.


Kronik apandisit kadınlarda, ergenlik ve gençlik çağlarında daha çok görülür. Ayrıca kentlerde kırsal kesimdekinden daha yaygındır.


Apandisit başından beri kronik olabileceği gibi akut apandisit sonrasında kronikleşmiş de olabilir. Ama her ikisinin de tedavisi apandisin çıkarılmasını gerektirdiğinden bu ayrımın uygulamada pek bir önemi yoktur.


Belirtileri


Hastalık belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterir. Belirtilerin kaynağı apandisin iltihaplanması, bu iltihabın yakın çevredeki organları da etkilemesi ve organizmanın bu olaylara tepkisidir. Kronik apandisit olgularında aralıklarla gelen ve akut apandisit krizlerindeki gibi şiddetli olmayan bir ağrı duyulur. Sağ kasıkta duyulan bu ağrılar şiddetli olmasa da, hastayı işinden alıkoyacak kadar sıkıntı verebilir. Ağrı genellikle aşırı güç harcama, ağır ya da bağırsaklara dokunabilecek bir yemek, rahatsız edici uzun bir yolculuk ya da inatçı kabızlık gibi durumlardan sonra görülür. Ağrıya bulantı, öğürme, bazen kusma, iştahsızlık, genel kırıklık ve kabızlık eşlik edebilir. Eğer iltihap yakın organlara da yayılmışsa ateş hafifçe yükselebilir.


Bazen ağrı sağ alt karın bölgesi yerine safrakesesi hizasında duyulur. Bu durum apandisin normal yeri dışında, karaciğerin hemen altında bulunmasından kaynaklanabilir.


Daha sık olarak ağrının kaynağı safra kanallarının refleks kasılmalarıdır. Kadınlarda kronik apandisit ile dölyatağının sağ yan ekleri iltihabı (adneksit) arasında bir ilişki vardır. Sağ yumurtalık ve yumurtalıkla dölyatağı arasındaki fallop borusunu içeren bu ekler apandisin yakınında olduğundan iltihaplanma olasılıkları yüksektir.


Kronik apandisit bazen mide hastalığını andıran belirtiler verir. Bunlar arasında mide ağrısı, sindirim güçlüğü, yemek sonrasında doluluk duygusu, bulantı, mide yanması ve mide ekşimesi sayılabilir. Bu belirtilerin ilk düşündürdüğü hastalık mide ülseri olduğundan radyolojik incelemeyle bu olasılık dışlanır. Apandis bölgesine derinlemesine bastırılınca burada ve mide bölgesinde ağrı duyulur. Bu belirtiler büyük olasılıkla iltihaplı apandisten kaynaklanan ve mideyi de etkileyen reflekslere bağlıdır. Bu refleksler mide hareketlerini hızlandırarak ağrıya ve mide salgılarının artmasına yol açar.


Tanı


Yukarıda açıklandığı gibi kronik apandisit zor tanınan ve değişken belirtileriyle safrakesesi iltihabı, mide onikiparmakbağırsağı ülseri ya da adneksit gibi hastalıkları andırabilir. Uste1k bu hastalıkların kronik apandisitle eşzamanlı olarak görülebileceği çeşitli araştırmacılar tarafından bildirilmiştir. Yalnız klinik verilere dayanarak tanı koymak kolay değildir. Ama iyileşmiş akut apandisit olgularında apandisle ilgili yakınmaların yinelenmesi, kronik apandisit tanısını kolaylaştırır.


Başlangıcından beri kronik olan apandisitlerde tanı koymak oldukça güçtür. Yapılan radyolojik incelemeyle apandisteki yapı değişiklikleri, çevre dokulara yapışmalar ve iç boşluğun kontrast (radyoopak) madde verilerek ortaya çıkarılan düzensizlikleri saptanır. Ayrıca öbür organlar da bu yöntemle incelenerek belirtilerin düşündürdüğü başka hastalık olasılıkları dışlanır. Bu veriler kesin kronik apandisit tanısı koymaya yetmez. Tanıda daha değerli olan ve radyoskopik incelemenin de destekleyebildiği temel belirti apandis bölgesine basılınca duyulan ağrıdır.


Bu arada tıpta kronik apandisit tanısına hiç yer vermeyen bir görüş de vardır.


TEDAVİ


Hastalığın belirtileri ortaya çıktıktan sonraki ilk sekiz saat içinde akut apandisit tanısı koymak çoğu kez zordur. Bu nedenle gözetim altına alınan hastaya ağız yoluyla besin vermekten kaçınmalı ve ishal yapıcı ilaçlar verilmemelidir. Hasta huzursuzsa yatıştırıcı bir ilaç verilebilir. Tanı kesinleştikten hemen sonra cerrahi girişim yapılır.


Cerrahi girişimde oldukça sık karşılaşılan bir durum apandisit tanısıyla açılan hastada apandisin sağlam çıkmasıdır. Bu durumda apandisin gene de alınması uygundur. Apandisit olgularında yanlış tanıyla sık karşılaşılması. kuşkulu durumlarda belirtilerin ağırlaşmasını beklemeden cerrahi girişim yapma eğiliminden kaynaklanır. Gecikmenin hastanın yaşamı için büyük tehlike yaratması uzmanları hızlı karar vermeye iter. Komplikasyonsuz apandisitten ölme riski binde 1 dir; bu oran hastalığın kangrenli tipinde binde 6 ya, patlamış apandisitte ise binde 50 ye çıkabilmektedir. Akut apandisiti antibiyotiklerle denetim altında tutmak da doğru bir uygulama değildir. Çünkü bu hastalık, tıkanmış apandisin içinde antibiyotiklerin erişemeyeceği bir enfeksiyondur. Ama gene de cerrahi girişimin gereksiz olduğu ya da uygulanamayacağı olgular vardır. Örneğin, krizden 3-4 gün sonra geçici iyileşme evresinde hekime başvuran hastaya ilk aşamada cerrahi girişim yerine daha yatıştırıcı yöntemler uygulanır.


Yayılmış karın zarı iltihabında ise hastanın genel durumu denetim altına alınmadan cerrahi girişime başvurulmaz. Buna karşılık yaygın karın zarı iltihabının çocuklarda cerrahi olmayan yöntemlerle tedavisi çok daha yüksek ölüm riski yarattığından çocuk peritonitinde aynı yaklaşım geçerli değildir.


Uzmanlar sık sık karın ağrılarından yakınan, ama kronik apandisit tanısı kesinleştirilemeyen hastalara cerrahi girişimde bulunma konusunda artık çok daha dikkatli davranmaktadırlar. Bu yeni yaklaşım, sürekli karın ağrılarından yakınan çocuklarını kronik apandisit kuşkusuyla doktora götüren anne babaları endişeye sokmaktadır. Oysa halk arasında genellikle kronik apandisit olarak yorumlanan bu belirtinin nedenleri çoğu kez başka hastalıklardır. Yineleyen apandisit nöbeti oldukça kolay tanınır. Hastanın özgeçmişinde gerçek bir apandisit krizinin bulunması uzmanı tanıya yaklaştırır. Apandisit krizi geçirmiş bir hasta karın ağrısı dönemlerinden, iştahsızlıktan, sağ alt karın bölgesinde dokunmayla uyarılan ağrıdan ve genel olarak kendini kötü hissetmekten yakınıyorsa apandisin ameliyatla çıkarılması doğru olur. Buna karşılık daha önce akut apandisit krizi geçirmemiş, ama karın ağrılarından yakınan bir hastada apandisin alınması çok daha zor verilebilecek bir karardır.


Özellikle ergenlik çağındaki ve genç kadınlarda uzmanı yanıltabilecek üreme organı hastalıkları sık görüldüğünden apandisit ameliyatı kararının dikkatle verilmesi ayrı bir önem kazanır.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ARTROSKOPI


1972 de artroskop denen aletin geliştirilmesine kadar diz ve diğer eklemlerin zedelenmeleri çoğu zaman ameliyatı, uzun süre hastanede kalmayı ve uzun ıstıraplı bir iyileşme devresini gerektiriyordu. Bazı problemlerin hala dizde veya omuzda rekonstrüktif cerrahi amaçlarıyla büyük ameliyat yerleri açılmasını gerektirmesine rağmen daha az ciddi olan birçok zedelenmeler şimdi artroskopla düzeltilmektedir.

Alet

Artroskop (Artro eklem demektir. Skopda bakmak) bir tüp, büyüteçlerden meydana gelmiş bir optik sistem ve bir fiberoptik ışık kaynağından meydana gelmiştir.

Prosedür

Bir anestezik verildikten sonra (ya lokal ya genel) dizkapağının (veya omuz veya incelenecek olan başka herhangi bir eklemin) bir kenarında küçük bir kesi yapılır.

Bu kesi (insizyon) çoğu zaman o kadar küçüktür ki,işlemin tamamlanmasından sonra kapatmak için dikiş gerekmez.

Ondan sonra artroskopun tüpü içeriye yerleştirilir. Gözetleme bölümünden veya ekranda doktor mafsalın içine bakabilir. Mafsal boşluğuna, genişletmek ve görünebilir olma durumunu arttırmak için steril bir sıvı enjekte edilebilir.

Olanaklar

Mafsala girdikten sonra artroskop sadece dokuları muayene etmek değil; eklenen aletlerle biyopsi örneği alma ve hatta büyük bir ameliyat yapma olanaklarını vermektedir. Boşlukta dolaşan kıkırdak parçacıkları çıkartılabilir ve ufak yırtıkların ve diğer diz rahatsızlıkları bu şekilde tedavi edilebilir. Artroskop çeşitli hastalıkların teşhisinde de değer taşımaktadır.

İyileşme Devresi

Mafsalın açıldığı geleneksel tekniklerin aksine, artroskopiden sonra mafsalın iyileşmesi için çok az bir süreye gerek duyulur.

Prosedürün bir saatten fazla sürdüğü nadirdir ve hasta bundan kısa bir süre sonra evine dönebilir. Mafsalların birkaç gün şiddetli fiziki aktiviteye maruz kalmaması gerekse de çoğu zaman faaliyetlere derhal başlanabilir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ARTROZ


Yaşlanmaya ya da eklemlerde oluşan başka lezyonlara bağlı olarak gelişen kıkırdak dokusu hastalığıdır.

Artroz, bir ya da birden çok eklemde görülen ve eklemi saran kıkırdakdokusunda özgün doku yıkımı yapan kronik bir hastalıktır. Hastalık, eklemdeki kemiklere de zarar verir. Artroz kısaca eklem yıpranması ya da yaşlanması olarak tanımlanabilir. İleri yaşlarda görülen bu doğal artrozdan başka, eklemle ilgili yerel ya da sistemik hastalıklar sırasında görülen erken yaş artrozu da vardır.

Artroz doku yıkımı yapan bir hastalıktır. Biçim bozucu artrit (artritis deformans) ile hiçbir ilgisi yoktur. Artritis deformans ya da öbür adıyla kronik birincil poliartrit, tüm eklemleri ve eklem boşluğundaki dokuları tutan bir hastalıktır. Akut artrit de artrozdan ayrılmalıdır. Akut artrit, mikrobik etkenlerle oluşan eklem iltihabıdır. Eklem romatizması ise gençlerde sık görülen ve boğaz enfeksiyonlarına yol açan beta-hemolitik streptokokların toksinlerine karşı, eklem dokusunun verdiği iltihabi yanıttır.

İleri yaşların tipik hastalığı olarak kabul edilen artroz, gelişmiş ülkelerde ve 40 yaş sonrasında yaygındır. Kadınlarda daha sık görülür. Öncelikle, omurga (özellikle bel ve boyun bölgeleri), kalça, diz, ayak, başparmak elbileği-eltarağı eklemi (başparmağın kökündeki eklem) gibi çok işleyen, hareketli ve/ya da vücut ağırlığını taşıyan eklemlerde ortaya çıkar.

NEDENLERİ

Artrozlar birincil ya da eklemin mekanik (harekete bağlı) İşlevlerini bozan etkenlere bağlı olarak ikincil olabilirler. Birincil artroz nedenleri genel özellikler taşır.

Yaşlanma ve eklemin sürekli hareketi, eklem kıkırdağının aşınmasına, esnekliğini ve kayganlığını yitirmesine yol açar. Eklem kıkırdağı gittikçe daha az beslenir ve parçalanmaya başlar. Kıkırdağın yaşlanmasıyla birlikte artrozun anatomik ve radyolojik bulguları da zamanla belirginleşerek 40-50 yaş sonrasında eklemlere bütünüyle yerleşir. Artroz gelişiminde yaşlanma dışında şişmanlık da etkilidir. Şişman kişilerde eklemlere fazla yük binmesi ve kolesterol fazlalığı gibi metabolizma bozukluklukları artroz gelişimini kolaylaştırır. Artrozun başka genel nedenleri arasında hormonal bozukluklar (yumurtalık ve tiroit bezlerinin hastalıkları), karaciğer ve böbrek hastalıkları, kronik çevresel damar yetmezliği (varis) sayılabilir. Menopoz artroz sürecini hızlandırır ve hastalığın gidişini kötüleştirir. Artrozda kalıtsal etkenlerin de rolü olduğu gösterilmiştir.

Eklem yüzeyinin tümünün ya da bir bölümünün aşın ve doğal olmayan yük altında kalması kaçınılmaz bir şekilde artroza yol açar. Eklemin normal işlevini bozan yerel etkenler sonucunda gelişen bu artrozlara ikincil artroz denir. En tipik ömeği doğumsal kalça çıkığı olgularında görülen kalça artrozudur. Doğumsal çıkığa bağlı olarak eklem başlıklarında gelişen biçim bozukluğu (deformasyon), mekanik uyuşumsuzluk yaratır. Böylece ekleme sürekli olarak ek yük yansıması da artroza yol açar. Yanlış kaynamış kemik kırıkları, dışa ya da içe dönük diz çarpıklıkları, kamburluk (kitbz), omurganın "S" biçimindeki eğrilikleri (skolyoz) gibi eklemlerde dengesiz yüklenmeye yol açan durumlar da küçük yaşlarda artroz gelişimine neden olur.

Eklem kıkırdağını etkileyerek yıkımına yol açan hastalıklar, ikincil artroz nedenidir. Bunlar arasında eklem kırık ve çıkıkları, akut artritler, sık eklem içi kanamalar (hemofili), eklemde ürik asit birikmesi (gut) sayılabilir.

YAPISAL ANATOMİK DEĞİŞİKLİKLER

Daha önce de belirtildiği gibi ilk değişiklikler eklemi saran kıkırdak kılıfında görülür. Kıkırdak kılıfı pütürlü, kuru, mat bir durum alarak esnekliğini yitirir. Daha sonra da ufalanarak, bazen de yok olarak altındaki kemiği Örtüsüz bırakır. Kıkırdağın bu şekilde ülserleşmesi, kemiğin yoğunlaşmasına, bütünleşmesine ve mermer gibi pürüzsüzleşmesine (fildişi kemiği) neden olur. Yoğunlaşan kemik bölgelerinin iç kısmında, kan damarlannca beslenmeyen, ölü ve bağdokusu bakımından zengin kistik boşluklar gelişir. Kıkırdak kılıfının bittiği eklem ucu çevresindeki kemik dokusu artışı çok yavaş gerçekleşir ve sonunda "osteofit" ya da "gaga" adı verilen kemik çıkıntıları oluşur. Eklem çevresindeki sinovyal kapsüller bu yıkım sürecine sınırlı bir şekilde katılırlar. Kan damarlarının genişlemesine bağlı olarak şişerler ve zamanla eklem yüzeyine yapışarak eklem hareketlerini kısıtlarlar. Bu süreçte iltihap bulgularına hiçbir zaman rastlanmaz.

BELİRTİLERİ

Artroz belirtileri yalnız hastalığa yakalanan eklemle sınırlıdır. Bu hastalarda genel durumla ilgili yakınmalara rastlanmaz. Başlıca belirtiler ağrı ve eklem hareketlerinin sınırlanmasıdır. Ağrı tipiktir: Eklem hareket halinde iken ya da yüklenme olduğunda beliren ağn, dinlenmeyle kaybolur ya da şiddeti belirgin ölçüde azalır. Eklem hareketlerinin yeniden başladığı sabah saatlerinde şiddeti artan ağn, eklemlerin ısınmasıyla yavaş yavaş azalır. Hareket kısıtlılığı mekanik bir nedenle meydana gelir: İki kemiğin birleştiği eklem yüzeyi düzgün, pürüzsüz ve kaygan olacağına pütürlü, çentikli ve bozulmuştur. Kasların kasılması ve kapsülün kalınlaşması her iki eklem başlığını sıkıştırarak eklem hareketlerini sınırlar. Artroza bağlı bu bozukluklar kroniktir. Bazen göreli iyileşme dönemleri yanında darbe, fiziksel zorlanma, soğuk kas zayıflaması ve şişmanlama gibi etkenlerle yakınmaların arttığı dönemler de görülür. Artroz oldukça yavaş gelişir ve gittikçe kötüleşerek ilerler.

Hekime başvurmayı gerektiren ilk eklem yakınmaları artrozun başlamasından yıllar sonra ortaya çıkar.

TEDAVİ

Bu bölümde artroz tedavisinin genel ilkeleri incelenecek, hastalığın sık olarak yerleştiği eklemlere değinilirken tedavinin ayrıntıları da açıklanacaktır. Artrozun temelinde yatan kemik ve kıkırdak yıkımını onaracak hiçbir ilaç ya da fiziksel önlem yoktur. Tedavilerle Artroz gelişimi ancak çeşitli tıbbi ve fiziksel tedavi yöntemleriyle yavaşlatılabilir ya da bazı durumlarda yıkıma neden olan lezyona bağlı yalanmalar uzun bir süre hafifletilebilir. Bu bilgi ışığırtda artroz tedavisinin üç biçimde uygulanabileceğini belirtelim: Koruyucu, tıbbi (genel ya da yerel) ve cerrahi tedavi.

Artrozun önlenmesi, yaşlanmanın yol açtığı kaçınılmaz eklem yıkımını geciktirmeyi sağlayan tüm kişisel önlemleri kapsar. Aşın kilo almaktan kaçınmak, düzenli spor yapmak (yürümek, bisiklete binmek, yüzmek vb), kanda ürik asit, şeker ve kolesterol değerlerini ölçtürerek artrozu hazırlayıcı hastalıkların erken tanı ve tedavisini sağlamak, dengeli beslenerek et çeşitleri, tatlılar, alkol vb yiyecek ve içeceklerde aşırıya kaçmamak gerekir. Eklem ve iskelet yapısının doğumsal, nedeni bilinmeyen (idiyopatik) ya da tam tedavi edilmemiş darbeye bağlı bozukluklarını önlemek için erken cerrahi ve ortopedik tedaviler uygulanır.

Artrozun übbi tedavisi sistemik ya da yerel olabilir. Sistemik tedavide artrozu ağırlaştıran hormonal bozukluklar, şeker hastalığı ve şişmanlık gibi hastalıklar tedavi edilir. Yerel tedavide ise, ağrının başlıca sorumlusu olan yumuşak eklem dokularının örselenmesi azaltılmaya çalışılır. Aynca iskelet sisteminin kan ve kalsiyum gereksinimleri yeterli düzeyde karşılanır, hastalıklı eklemin hareket yeteneği elden geldiğince korunmaya çalışılır. Cerrahi tedavi, artroz yakınmalarına yol açan bozuklukları önemli ölçüde düzelterek en başarılı ve uzun erimli sonuçların alınmasını sağlar. Hasta ekleme ve hastanın yaşına göre değişen bir dizi cerrahi yöntem uygulanabilir. Cerrahi yöntemlerin başlıcalan eklemi oluşturan kemikler arasındaki bağlantıyı yeniden düzenleyen osteotomi (ameliyatla kemiğin bir parçasının çıkarılması ya da kemik eklenmesi), yıkıma uğramış eklem başlıklarının bir bölümünün ya da bütününün protez (yapay kemik uçları) ile değiştirilmesidir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ASIL TENDONU ILTIHABI

Aşil tendonu (kirişi) iltihabı, bacak kaslarını topuğun arkasındaki kemiğe bağlayan tendonun iltihabıdır. Ağrı, dokudaki küçük yırtıkların sonucudur. Bu durum çoğu kez ağır egzersiz sırasında oluşur.

Belirtiler

- Aşil tendonunda, özellikle koşarken ya da sıçrarken, ağrı

- Ağrıya hafif bir şişme ve hassasiyet eşlik edebilir.

- Ayaktaki ağrı ve hareket kısıtlılığı acil tedavi, genellikle ameliyat, gerektirebilir.

Teşhis

Aşil tendonu iltihabında, çekilen röntgen. filminde herhangi bir anormallik görülmez.

Aşil tendonu kopmadıkça, dinlenme, buz uygulaması ve egzersiz programının değiştirilmesi gibi koruyucu tedavi yöntemleri, tendonun kendi kendisini birkaç haftada onarmasına olanak sağlar.

Tedavi

Çoğu kez, etkilenen bölgenin dinlendirilmesi en iyi tedavidir. Başka bir egzersiz biçimine, en azından geçici olarak, geçmek önerilebilir. Aşil tendonuna buz uygulamak rahatlama sağlayabilir. Tendon üstündeki yükü azaltmak için, ayakkabının içinde topuğu yükselten bir ortopedik araç kullanılabilir.

Ameliyat yalnızca, tendonun tam olarak yırtıldığı durumda gerekli olur.

ilaç Tedavisi

Aspirin ve diğer antienflamatuar ilaçlar ağrıyı ve diğer şikayetleri azaltmaya yardımcı olabilir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ASTIM


Astım, hava yollarının daralması ve inflamasyonu ile karakterize kronik bir akciğer hastalığıdır. Hastalık hafif veya şiddetli olabilir, bazı hastalarda da nadiren ortaya çıkan ve çok hafif veya hayatı tehdit edecek derecede şiddetli olabilen ataklarla seyreder. Astımın belirtileri akciğerlerde bronş ve broşiyol adı verilen hava yollarının iç yüzeylerinin inflamasyonuna bağlı olarak gelişmektedir. Bu inflamasyon mukus üretiminin artmasına neden olur ve inflamasyonla ilgili bağışıklık sistemi hücrelerinin hücumu sözkonusudur; her iki durum da hava yolu tıkanıklığına neden olur. Ek olarak hava yollarını çevreleyen kaslarda kasılma meydana gelir ve hava yollarındaki daralma şiddetlenir.



Astımla ilişkili inflamasyon aynı zamanda hava yollarında aşırı duyarlılık gelişmesine neden olur. Bu hava yolları tetikleyici olarak adlandırılabilecek özel durumlara maruz kaldığında genellikle astım atağı denilen durum meydana gelir. Tetikleyiciler genelde allerjen maddelerdir. En yaygın alerjenler; hayvan tüyü ve salyası, polenler, küfler, toz mitleri, hamamböceğinin vüsut artıkları, bazı ilaçlar ve kişiye özgü yiyeceklerdir. Allerjenler dışında sıklıkla astım atağını tetikleyen etkenlerden biri de viral enfeksiyonlardır (nezle ve grip gibi). Diğer önemli tetikleyiciler: egzersiz, soğuk hava solumak, hava kirliliği, odun dumanı, sigara dumanı, bazı boyalar ve duygusal stres. Bazı şiddetli astım hastalarında herhangi bir tetikleyici saptanamayabilir.

Astım genelde 5 yaşından önce başlamakla birlikte, belirtilerin ortaya çıkışı her hangi bir yaşta olabilir. Astım kalıtımsal özellikleri olan bir hastalıktır ve sıklıkla ailesinde allerji olan kişilerde gözlenir.

Belirtiler

Genel olarak, astım belirtileri hırıltılı solumak (dışarı verilen havanın zorlukla çıkmasından), solunum güçlüğü ve inatçı öksürüktür. Bazı hastalarda, sürekli öksürük temel belirtidir. Şikayetler genellikle sabahları daha kötüdür ve egzersiz sonrası şiddetlenir.

Şiddetli astım ataşında; çarpıntı, terleme, nefesin son derece kısalması, genişlemiş burun delikleri, nefes alma sırasında göğüs ve boyun kaslarının da kullanılması, siyanoz (el tırnaklarında ve dudaklarda morarma) gözlenebilir.

Tanı

Doktorun muayenehanesinde astım krizi geçirmediğiniz sürece, tanıda esas olan sizin anlattıklarınız olacaktır. Astım tanısının doğrulanması kan testleir ile, akciğer röntgen filmi ile ve akciğer fonksiyon testleri ile yapılır. Akciğer fonksiyon testleri:

- Spirometre : hastadan bu cihaza üflemesi istenir ve cihaz bu ava akımını değerlendirir. Genelde ikinci kez hastaya hava yollarını genişletecek bir ilaç verilir ve eğer hava akımında iyileşme olursa astım tanısı doğrulanır.

- Peak flow metre : bu cihaz üflenen havanın hızını ölçer.

- Eğer astım krizine allerjenlerin neden olduğu düşünülüyorsa, ancak allerjen bilinmiyorsa, allerji deri testleri yapılabilir. Deri testinde, allerjiye neden olabilecek değişik maddelerden bir miktarı deri içine veya deri altına enjekte edilir. Eğer 15-20 dakika içerisinde enjeksiyon yapılan yerde, kızarma ve şişme meydana gelirse o maddenin astım krizine yol açan alllerjen olduğu kabul edilebilir.

Erişkinlerdeki Astım genelde hayat boyu süren bir hastalıktır. Çocukluk çağında ortaya çıkan astım olgularının yaklaşık yarısında tamamen iyileşme veya zamanla şiddetinde azalma meydana gelebilir. Ancak ileriki yaşlarda genellikle tekrar başlar.

Bazı hastalarda, astım atakları sigara dumanı, hava kirleticileri ve kuvvetli kimyasalllardan uzak durularak önlenebilir. Evde bulundurulacak bir peak flow metre sayesinde ataklar önceden farkedilerek, gerekli ilaçların alınması sağlanabilir ve atak gelişmesi engellenebilir.

Ayrıca öksürüklerin sıklaşması da astım krizinin habercisi olabilir. Diğer haberciler, balgamın artışı, nefesin kısalması, alında ağrı (sinüs ağrısı), ateş, soğuk algınlığı belirtileri (burun akıntısı veya burunda dolgunluk, hapşırmalar, gözlerde sulanma).

Tedavi

Kronik astım hastalığı olan her hasta mutlaka doktoruna danışarak hangi ilaçları hangi durumlarda kullancağını, atakların önlenmesi için hangi ilaçları alması gerektiğini ve ilgili diğer konuları bir yere yazmalı ve yanında taşımalıdır.

Bilinen allerjenlerden uzak durulmalıdır. Astım hastalarının evlerinde hayvan beslemesi sakıncalı olabilir. Mutlaka beslenecekse de yatak odasından uzak tutulması ve hayvan sıklıkla yıkanmalıdır. Toz mitlerinin alerjen olduğu saptanmış ise ev sık sık ayrıntılı olarak temizlenmeli, yatak odalarında uzun tüylü halıların yerine kilimler ve tüylü battaniye yerine de kumaş örtü kullanılmalıdır. Yatak malzemeleri sık olarak çok sıcak suda yıkanmalıdır. Diğer allerjenlere uygun önlemler alınmalıdır.

Astım tedavisinde kulanılan çeşitli tip ilaçlar vardır. Bunlardan bazıları atakların oluşumunu önlemek için, bazıları da atak sırasında kullanılır.

Bromkodilatör ilaçlar: Bu grup ilaçlar hava yollarının çevresindeki kasları gevşeterek hava akımıı arttırırlar ve genelde solunum yolu ile alınırlar. Bronkodilatörler kendi aralarında etki gücü ve etkinin ortaya çıkış süresine göre gruplanırlar.

Anti-inflamatuvar ilaçlar : bu ilaçlar astım atağının oluşumunu engellemek için düzenli olarak alınan ilaçlardır. Hava yollarındaki inflamasyonu ve kaslardaki kasılmayı azaltırlar. Kromolin sodyum bu ilaçlardan biridir ve hafif - orta şiddetteki astım hastalarında kullanılabilir. Yine bu gruba dahil olan steroid grubu ilaçlarda solunum yolu ile veya tablet olarak alınabilir. Steroidler daha çok orta ve ileri derecedeki hastalarda kullanılırlar. Lökotrien adı verilen maddelere etki eden ilaçlar da anti-inflamatuvar ilaçlardandır. Lökotrienler; hava yollarında inflamasyon ve daralmaya neden olan kimyasal maddelerdir. Tablet olarak alınırlar ve lökotrien adı verilen maddeleri bloke ederler.

Bazı hastalar aşı tedavisi denilen uygulamadan fayda görürler. Bu tedavide, allerjen maddeler hastaya gittikçe artan dozlarda verilerek bağışıklık sisteminin o maddeye karşı alerji oluşturması engellenir. Bu tedavinin hafif-orta dereceli astımlılarda ve genelde ev tozu miti, küfler ve hayvanlara bağlı astım krizi geçirenlerde etkili olduğu görülmektedir.

Şiddetli bir atakta vakit geçirmeden hastaneye müracaat etmelidir.

Astım tam olarak tedavi edilememekle birlikte, başarılı bir şekilde kontrol edilebilir. Astımlı hastalar dikkat ettikleri sürece normal bir hayat yaşayabilirler.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

ATESLI ROMATIZMA (AKUT ROMATIZMAL ATES=ATESLI EKLEM ROMATIZMASI)

Ateşli romatizma vücudun streptokok türü mikroplara karşı olan bağışıklık cevabı olarak bilinir. Boğazdaki streptokok iltihabı bir veya iki hafta sonra ateşli romatizma başlangıç semptomlarını ortaya çıkarmaktadır. Ateşli romatizmayı önlemede karşılaşılan sorunlardan biri streptokoklar tarafından boğazda meydana gelen iltihabın tam olarak ortadan kaldırılmamasıdır. Bunun için streptokoksal boğaz enfeksiyonları uygun bir şekilde tedavi edilmeli, mikrobik ajanı tam olarak teşhis etmek için boğaz kültürü alınmalıdır.

Yüzyıl önce çeşitli araştırmacılar ateşli romatizmanın kendi kendine geçebilen bir hastalık olduğunu belirtmişlerdir. Görünüşte doğru olmakla birlikte Amerika nın çeşitli şehirlerinde bu hastalığa yakalanan çocuklarda iyileşme görülmekte, ancak hastalık belli bir süre sonra tekrar ortaya çıkmaktadır.

Major -önemli işaretler-

(Teşhis için bunlardan en az iki tanesi gerekir)

- Kalp enflamasyonu

- Bir eklemden öteki ekleme geçen Artrit (eklem iltihabı)

- Kontrolsüz yüz veya kol bacak hareketi (korea)

- Deride kırmızımtırak dökülmeler.

- Deri altı lenf düğümleri

Minör -küçük işaretler

(Teşhis için bir önemli, 2 tane de küçük belirti gerekir)

- İltihapsız eklem ağrısı.

- Ateş

- Daha önce ateşli romatizmaya bağlı kalp hastalığı.

- İltihaplı gösteren kan testleri

- EKG deki kalp hastalığı bulgusu.

Boğaz kültürü neticesinde iltihabı yapan mikroplar pozitif ise doktor uygun antibiyotik tedavisine başlamalıdır.

Eğer antibiyotik haplar ağızdan alınırsa boğazdaki iyileşme 1-2 gün içinde olsa bile verilen kutudaki tüm ilaçlar bitinceye kadar alın-maya devam edilmelidir.

Ateşli romatizma bir veya birkaç organda da iltihaba neden olur. Sık olarak eklemlerde iltihabi şişme, kırmızılık ve sıcaklığa karşı aşırı duyarlılık ile karakterize bir klinik durum ortaya çıkarır.

Kalp kapaklarını tutarak kardite yol açar. Bu şekilde kapaklar görevlerini yapamaz. Bu şekilde kalp, pompalamada etkisiz kalır. Ender durumlarda iltihap nedeniyle kalp kendini dur-durur ve buna bağlı olarak ölüm meydana gelir.

Kalp enflamasyonu sürekli etkili bir olay değildir. Bununla birlikte kalp kapakçıklarında sertleşme (Scar dokusu) meydana gelebilir ve sonuçta kan akışı mümkün olamaz. Bu olaya Stenoz, kan kapakçıktan geriye dönerse buna da Regürjitasyon denir. Bazen aylar hatta yıllar içinde ciddi komplikasyonlar gelişir ve sonuçta kalp kapaklarındaki bu hastalığı ortadan kaldırmak için cerrahi müdahale gerekebilir.

Ateşli romatizma beyni de etkilerse Korea denilen ve kol, bacak ve yüzde kontrol edilemeyen hareketler ortaya çıkar. Deriyi tutarsa Eritema Maginatum denilen kırmızımtırak döküntülere sebep olur.

Tedavi

Hastalığı önleme

Çocuğunuzda boğaz ağrısı ile karşılaştığınızda ve özellikle 24 saat içerisinde ağrının ateşli birlikte artması durumunda çocukla yakından ilgilenmeli ve onu doktora götürmelisiniz.

Boğaz Kültürü

Eğer doktorunuz streptokokun yaptığı boğaz enfeksiyonundan şüphelenirse boğazdan bir mikrop örneği almalıdır. Bu örnek daha sonra laboratuvar testlerinde kullanılır. Eğer kesin olarak streptokoküs olduğu ortaya çıkarılırsa, doktorunuz size çoğu vakada penisilin olmak üzere antibiyotikler önerir.

Ateşli Romatizmanın Tedavisi

Antibiyotikler hastalık etkeni streptokokları temizlemek için verilir. Genellikle etkili antibiyotiklerin kullanımı 2 inci ateşli romatizma atağını önlemek için aylarca hatta yıllarca kullanılabilir. Yüksek dozda aspirin ve bazen Steroidler ateşli romatizmaya bağlı iltihabı ortadan kaldırabilirler.

Şu unutulmamalıdır ki, boğaz ağrısı basit fakat yaygın bir problemdir. Ve eğer streptokoksal enfeksiyon varsa ve tedavi edilmeden bırakılırsa, ileride ciddi ve uzun süreli bir kalp hastalığına sebep olabilir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

BADEMCIK ILTIHABI (TONSILLIT)


Bademcikler lenf düğümcükleridir. Ağzınızın gerisinde her iki yanda birer tanedir. Diğer görevlerinin yanında ağıza giren zararlı mikroorganizmaları filtre etmek de vardır. Fakat çok fazla bakteri girince direnemezler. iltihaplanır ve şişerler. Buna bademcik iltihabı (tonsilit) denir. özellikle çocuklar arasında çok yaygındır.

Belirtiler

- Boğaz ağrısı,

- Başağrısı,

- Ateş ve üşüme, titreme,

- Boğaz ve çenede ağrıyan bezler.

Teşhis

Tonsilit belirtileri gribinkilere benzer. İlk belirti yutmayı zorlaştıran boğaz ağrısıdır. Bademcikler görülür şekilde kırmızılaşır ve şişer. İltihaplanmış bademciklerin üzerinde nokta şeklinde iltihap alanları da görülebilir. Bölgesel lenf düğümleri (çene altı ve boyundakiler gibi) büyüyüp hassaslaşabilir.

Eğer belirtiler 48 saatten uzun sürerse ya da sizin veya çocuğunuzun geçmişinde tekrarlayan tonsillit öyküsü varsa doktorunuza başvurun; boğazınızı muayene ettikten sonra hastalık etkeninin beta streptokok bakterisi olup olmadığını anlamak için kültür örneği alacaktır.

Tonsillit günümüzde oldukça yaygındır. Tedavi edilmezse bademciklerin çevresinde abse oluşumuna yol açabileceği için, tonsillit mutlaka tedavi edilmelidir.

Tedavi

Kendinizde veya çocuğunuzda bademcik iltihabı belirtileri görürseniz, bol bol dinlenin, yumuşak yiyecekler yiyin ve boğazınızı rahat-atacak sulu gıdalar alın. Ilık tuzlu suyla gargara yapmak ağrıyı azaltır. Aspirin veya benzeri ilaçlar (acetaminopen gibi), yardımcı olabilir.

İlaçlar

Bir bakteri enfeksiyonu söz konusu olursa doktorunuz ağızdan antibiyotik alınmasını tavsiye edebilir (10 gün kadar). Belirtiler birkaç günde geçer. Streptokok bakterilerinin bazı türleri nefrit (böbrek iltihabı) veya romatizma da yapabilir. Bunun için antibiyotik tedavisine gerekli süre devam edilmelidir
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

BADEMCIK VE BURUN ETI AMELIYATLARI


Bademcikler ve lenf bezeri gırtlaktaki lenf topaklarıdır. Bademcikler ağızın gerisinde, lenf bezleri ise gırtlağın en üstündedirler. Her ikisi de vücuttaki enfeksiyonları filtre eder. Bunlar özellikle 3 yaşına kadar çok yararlıdırlar. Ergenliğe yaklaştıkça burun etleri (lenf bezleri) hemen hemen yok olurlar ve bademcikler de fındık büyüklüğüne inerler.

Çoğunlukla 3 yaşından sonra çocuklarda (ve bazen de yetişkinlerde) bademcik iltihabı rahatsızlığı görülür. (Bu sayfaya bakın) Arada bir bademcikler şişer ve çocuğun sesi genizden gelir. Bu bezler sık sık iltihaplanırsa (yılda 3, 4 kez ve ciddi şekilde) doktorunuzun ameliyat önerebilir.

Eskiden hemen hemen her çocuğun bademcikleri ve burun etleri aldırılırdı. Antibiyotiklerin keşfi ile bademcik iltihabı daha kolay tedavi edilir hale geldi. Fakat, çok ender durumlarda bademcikler öylesine şişebilir ki nefes alma ve yutmayı engelleyebilir. Hatta, burnun arkası ve östaki borusu şişmiş burun etleriyle tıkanabilir ve ortak kulak iltihabına neden olur. Bademcik ve burun eti ameliyatları basit müdahalelerdir ve bunlar kolayca çıkartılabilir. Bademcikler tekrar büyümez ama burun etleri yeniden gelişebilir, fakat tekrar sorun haline gelmeleri çok enderdir. Ameliyat sonrasında çocuğunuz bir kaç saat veya en çok 1-2 gün hastanede kalır ve şiddetli boğaz ağrısı ve acısı birkaç gün daha sürer. Bu ameliyatlar boğaz enfeksiyonlarını kökünden çözümleyemezler. Bademcik iltihabına neden olan bakteriler (genelde streptokok) boğazı da iltihaplandırabilir. Gene de bu ameliyatlardan sonra boğaz iltihapları çok seyrekleşir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

BAHAR NEZLESİ

Bahar nezlesinin alerjik astım, kontakt dermatit, ürtiker, alerjik konjunktivit gibi bir alerjik hastalık çeşidi olduğunu ifade eden uzmanlar, yaptıkları açıklamada, burun akıntısı, burun tıkanıklılığı, aksırma, burun kaşıntısı, damak-boğaz ve kulakta kaşınma, gözde sulanma-kaşıntı ve kızarıklılık ile şişme, koku duyusunda azalma gibi belirtilerinin bulunduğunu kaydetti. Bahar nezlesinin, daha çok ilkbahar mevsiminde kendini gösterdiğini ve başlıca nedenleri arasında tahıl, ağaç, çimen, çiçek ve bitki polenlerinin olduğuna dikkat çeken uzmanlar, yaz mevsimi gelinceye kadar iki-üç aylık periyotta belirdiğini söyledi.


Hastalığın tedavisinin ancak hastanın alerji yapan maddeden uzak kalması ile mümkün olabileceğini bildiren uzmanlar, alerji hapları, steroidli burun spreyleri ve alerjik göz damlalarının hastalığa fayda sağlayacağını dile getirdi. Uzmanlar, hastanın bu ilaçları mevsim başlamadan kullanmaya başlaması ve polen mevsimi bitene kadar devam etmesi ile rahat bir bahar mevsimi geçirebileceği açıklamasında bulundu.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

BAROTRAVMA (HAVA BASINCINA BAGLI TRAVMA)


Orta kulaktaki hava basıncı dış kulaktakine eşittir. Bunu östaki borusu sağlar. Bu boru orta kulağı burnun gerisine bağlayan dar bir kanaldır. Yutkundugunuz veya esnediğiniz zaman açılır ve böylece orta kulağa hava girer vay çıkar. Eğer östaki borusu kapalı kahırsa kulak, zarının iki yanındaki basınç eşit olmaz. Bu duruma barotravma veya barotitis mediya denir.

Belirtiler

- orta derecede veya şiddetli kulak ağrısı

- Kulakta dolguniuk hissi

- Hafif, işitme kaybı.

- Baş dönmesi.

- Kulak çınlaması (Tinnitus)

Teşhis

Burnunuz tıkalıysa, (alerji, soğuk algınlığı veya boğaz enfeksiyonu) eğer uçar veya dalarsanız barotravma belirtileri yaşarsınız. Bir kulakta ağrı, hafif işitme kaybı veya kulakta doluluk hissi duyarsanız bu, hava basıncındaki değişiklik nedeniyle kulak zarının içeri doğru itilmesinden kaynaklanabilir.

Hava basıncındaki farklılık artınca veya östaki borusu tamamen kapanınca daha ciddi bir problem doğabilir. Orta kulağın ince damarları çatlar ve kanar. Kan orta kulağı doldurur ve işitme kaybı olur, insan su altındaymış hissi duyar.

Barotrauma belirtileri başladıktan birkaç saat sonra geçer. Bu ciddi bir yaka değildir ve kalıcı işitme kaybı yapmaz. Gene de eğer barotraumadan şüphelenirseniz doktorunuza görünün. Kulağınızı muayene edecek ve enfeksiyon kapmanızı önlemek üzere durumu kontrol altına alacaktır.

Tedavi

Eğer tıkalı burunla uçmak mecburiyetindeyseniz, havalanmadan ve ya inişe geçmeden bir saat önce dekonjestan etkili ilaç veya antihistamin alın. Bu östaki borusunun kapalı kalmasını önler. Uçuş sırasında yutkunmayı sağlamak için şekerleme emin veya çiklet çiğneyin. Böylece östaki borusu açık kalır. Bunu yapmanın bir başka yolu da havayı içine çekip burnu ve ağzı kapalı tutarak yavaşça havayı dışarı vermeye çalışmaktır.

Eğer birkaç saat içinde belirtiler kaybolmazsa, doktorunuzu görün. Tedavi bir cerrahi müdahale ile kulak zarını geçip oradaki sıvının boşaltılmasını gerektirebilir. Ayrıca doktorunuz orta kulak enfeksiyonunu önlemek için antibiyotik de verebilir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

BARSAK GAZI


Herkesin kalın barsağında gaz üretilir. Aslında, barsak gazlarının çoğu kalın barsakta oluşur. Gaz genellikle dışkı yaparken atılır. Bununla birlikte, bazı kişilerde oluşan aşırı miktardaki gaz, bütün gün rahatsızlık yaratır.

Barsak Gazının Bileşimi

Barsak gazı başlıca beş maddeden oluşur: Oksijen, azot, karbondioksit ve metan. Kötü koku genellikle bileşimde daha az miktarlarda bulunan hidrojen sülfid ve amonyak gibi diğer maddelerden kaynaklanır.

Azot ve oksijen soluduğumuz havada bulunur ve hava yutulduğunda barsak gazının içinde bulunabilirler. Karbondioksitin bir bölümü ince barsakta üretilir. Hidrojen, karbondioksit ve birçok kişide metan, ince barsakta sindirilmemiş ve emilmemiş karbonhidratların, kalın barsaktaki bakteriler tarafından fermantasyonuyla oluşur.

Barsak Gazına Neden Olan Gıdalar

Aşırı gaz oluşmasına neden olabilecek gıdalar arasında nohut ve fasulye, buğday, yulaf, kepek, lahana, mısır ve şalgam bulunmaktadır. Bir sindirim enzimi olan laktoz yetersizliği olanlarda süt ürünleri de sorun yaratabilir. Fazla lifli gıdalarla beslenme ve hacim oluşturucu müshillerin kullanımı da aşırı miktarda barsak gazına yol açabilir.

Önlemler

Bazen, aşırı miktardaki gaz sindirim sistemindeki bir hastalıktan kaynaklanabilir; hastalık tedavi edildiğinde, çoğu kez gaz da azalacaktır. Ancak çoğu durumda, gazın kaynağı bir hastalık değildir.

Çok can sıkıcı olabilse de, aşırı barsak gazı önemli bir durum değildir. Bazı insanlar belirli "gaz yapan" gıdaları, özellikle fasulye ve süt yemekten kaçınarak bu durumun düzeldiğini keşfederler.

Yutulmuş Hava

Yutulan hava barsak gazlarının küçük bir bölümünü oluşturur. Diğer taraftan, midenizde hissettiğiniz şişkinlik genellikle yutulan havanın sonucudur. Hava, yiyecek ve içeceklerle birlikte ya da başka nedenlerle yutulabilir. Çok hızlı yemek ya da sakız çiğnemek soruna katkıda bulunabilir. Geğirme ve karnın üst bölümündeki basınç hissi yutulmuş havanın bir sonucu olabilir. Hava yuttuğunuzun farkına varmayabilirsiniz. Gazlı içecekler midede karbondioksit açığa çıkararak gaz oluşmasına yol açabilir.

Yutulan havanın bir bölümü gıdalarla birlikte ince barsağın içinde ilerler. Bu havanın bir kısmı vücut sıvılarında çözünür ve sonuçta akciğerler yoluyla atılır.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

BARSAK TIKANMASI


Bağırsak tıkanması ince bağırsağın veya kolonun tamamen veya kısmen tıkanmasıdır. Bu tıkanma hazım maddelerinin bağırsak boyunca yaptığı yolculuğu tamamlamasını önler. Eğer ince bağırsaklarınızda bir tıkanma varsa, karnınızın ortasında kramp gibi ağrılar ve takrar tekrar gelen kusma isteği duyarsınız. Tıkanma nerede olmuş olursa olsun hazımla ilgili maddeler ilerleyemez. Eğer kolonunuzun alt kısmı tıkalıysa gaz bile çıkaramazsınız. Bağırsakların kısmen tıkanması bağırsakları bir sıvı çıkarmaya itebilir bu da ishal ile neticelenebilir. Tıkanmanın bir yanı da karın şişmesidir. Karın şiştikçe gerilir. sertleşir. Bağırsak gazının ve sıvısının tıkanan kısımda sıkışıp kalması şişmeye neden olur. Birçok şey tıkanmaya sebep olabilir. En yaygın tıkanma nedeni ince bağırsakta evvelce yapılmış ameliyattan kalma iltisak (komplikasyon) olmasıdır. Fıtıklar ve volvulus (düğümlenmiş veya bükülmüş bağırsak) da ince bağırsakta tıkanma yapan yaygın sebeplerdir.

Belirtiler

- Karın şişmesi,

- Karın bölgesinin ortasında spazm halinde ağrı veya kramplar,

- Kusma,

- Dışkı veya bağırsak gazı çıkaramamak.

Kolonda bir kanser ve diğer bozukluklar tıkanma yapabilir. Bazen tıkanma mekanik değildir ve bağırsakların hazım maddelerini ileri doğru hareket ettirememesinden doğan Buna (adinamik ileus) tembel ince bağırsak denir ve bazen hazım yaralanmalarından veya ameliyatlarından sonra ortaya çıkar.

Eğer tıkanma bağırsağa kan gelmesini önlerse bu doku ölmeye başlar. Bu bir kangren veya bağırsak delinmesi olasılığını artırır. Bunların her ikisi de hayatı tehlikeye atan durumlardır.

Tedavi

Eğer doktorunuz bir bağırsak tıkanmasından şüphe ederse, burnunuzdan karnınıza veya ince bağırsağın başlangıç bölümüne uzanan bir tüp koyabilir, özel bir cihazla emmek suret4uie bağırsak salgılan ve hava yoluyla dışarı çıkarılır. Buna (nasogastik suction) burun yoluyla emme denilir. Bu teknik genelde karındaki gerginliği rahatlatır. Kaybedilen sıvı damar yoluyla telafi edilmelidir. Bazen gerginlik ortadan kalkınca tıkanma nedeni de beraberinde yok olur. Eğer tıkanma nasogastik emme yoluyla geçmezse ameliyat gerekir. Çalışmayan bağırsak (adinamik ileus) yakasında buna neden olan asıl hastalığın tedavisi genelde tıkanmayı da geçirir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

BARSAKTA DAMAR PROBLEMLERI

Karın büyük bir kan damarı ağı ile beslenir. Maalesef, bazen bu gerekli kan engellenir veya azalır. Böyle durumlarda etkilenen bölgede besleyici maddeler ve oksijen yetersiz seviyeye düşer ve neticede doku ölür. Bağırsakta görülen damarla ilgili rahatsızlıklar şunlardır:

Mesenter İskemisi

Bağırsakları karın duvarına bağlayan zarla ilgili kansız kalma hastalığında bağırsaklara gelen kan kısmen veya tamamen kesilir Kesilme yakası genelde belli bir zaman süresinde oluşur. Bağırsaklara giden arter (ana atardamar) iç cidarında biriken kolesterol buna sebep olur. Bu kolesterol depolama, kalp hastalarında koroner arterlerde (kalp atar-damarı) meydana gelen duruma benzer; onun için koroner arter rahatsızlığının bağırsak arterlere gerektiği biçimde kan gelmeyen kimseler arasında bulunması hiç de şaşırtıcı değildir.

Kısmi engellemenin (blokaj) esas belirtileri karın bölgesinde özellikle göbekte şiddetli kramplardır. Yemek yendiğinde artar, aç durulduğunda rahatlar. Bu göğüsdeki anjine benzer, (Angina pectoris, göğüs veya akciğere bağlı anjin) ve bazen abdominal anjin (karın anjini) de denir

İskemik Kolit (Kansızlıktan Doğan Kolit)

İskemik kolitte, etkilenen damarlar ekseriyetle ana arterler olmasa bile kolona giden kan miktarı azalır. Bu durum genelde yaşlıları etkiler. Belirtileri karın ağrıları ve makattan kan gelmesidir. şiddetli durumlarda ameliyat gerekebilir. Fakat çoğu zaman problem kendi kendine ortadan kalkar. Daha sonra iskemik kolit görülen bölgede kolon daralması olabilir.

Kolon Damarları Genişlemesi (Anglodysplasia)

Bu kolon damarlarının genişlemesi bozulması veya incelmesidir. Yaşlılarda daha sık görülür Makattan gelen kanama sık görülen belirtidir. Kolon anjiodisplasisinin teşhisi kolon anjiogramı gerektirir veya kolonoskopla yaralara doğrudan bakılır.

Kanama, arteriografı denilen teşlıisle ilgili muayene sırasında etkilenmiş olan damarı tıkamak suretiyle durdurulabilir. Bir de koter (cautery) veya lazer uygulamak suretiyle durdurulabilir Bir de koter noskop kullanılarak tedavi edilir ve kanama durdurulur. Çok kanama varsa ameliyatla kesilip çıkarılması gerekli olabilir.
 
---> Tıp Sözlüğü TÜM KELİMELER

BAS DONMESI (POZISYONA BAGLI)


Bu bozukluk bir yanınıza veya diğer tarafınıza yattığınızda veya bakmak için başınızı geri verdiğinizde ortaya çıkan aşırı baş dönmesi olanak tarif edilir.

Belirtiler

- Birden baş dönmesi (kendinizi veya etrafınızı dönüyor hissetmeniz). Bu durum bir dakikadan kısa süren ve başınızı belli bir yöne çevirdiğinizde meydana gelir.

- Baş dönmesiyle beraber kontrol edilemeyen göz hareketleri.

Baş dönmesini oluşturan neden başın hareketi değil pozisyonudur. Bu tür özelliği onu diğer baş dönmelerinden ayırın. Problem iç kulaktaki sıvı dolu bölüm olan ve dengeyi kontrol eden vestibüler labirenttedir fakat nedeni bilinmemektedir.

Teşhis

Bir yanınız üzerine (sağ veya sol) yatanken veya başınız geriye verilmişken eğer çevreniz dönüyor veya siz kendinizi havada uçuyor gibi hissediyorsanız ve gözleniniz kontrolünüz dışında bin yandan bin yana kayıyorsa, siz pozisyona bağlı baş dönmesi geçiniyorsunuz. Kriz genellikle 1-2 dakikada düzelir. Ancak neden baş dönmesi geçirdiğinizi bulmak için testler yaptırılmalıdır. Başka bin rahatsızlığın bu duruma sebep olup olmadığını belirlemek gerekecektin.

Tedavi

Pozisyona bağlı baş dönmesi hoş olmayan bir dunumdun. Çok nadiren ciddi bin problem sayılır. Ancak işiniz nedeniyle kısa baş dönmeleri bile zararlı oluyorsa, bu bin problem sayılabilir. En yaygın tedavi yolu, belirtilere neden olan pozisyon veya faaliyetlere girmekten sakınmaktır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
  • takipçi satın al
  • vozol puff
    antalya havalimanı transfer
    Geri
    Üst