Tevhid Bilinci

SuskunDervis

Kayıtlı Üye
Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz(saa) risalet görevini ifa ederken: "Ey insanlar!La ilahe illallah deyin,kurtuluşa erin" diyordu.O zamanın insanları "tevhid" kelimesinin ne anlama geldiğini,nasıl bir mana ifade ettiğini çok iyi biliyorlardı.Allah Resulü'nün davetini reddeden bilerek reddediyor,kabul edense bilerek kabul ediyordu. Günümüzde ise,kendilerini İslam'a isnat eden nice insanlar ne yazık ki,telaffuz etmiş oldukları "La ilahe illallah" sözcüğünün ifade etmiş olduğu manayı bilmemektedirler.Bugün: "Biz de Müslüman'ız" diyen insanlar,İslami değerlere göre bir hayat yaşamıyorsa,bunun temelinde "tevhid" kelimesini gereği gibi algılayamayışları yani "tevhid" bilincine sahip olmayışları yatmaktadır.Zira bir teklifi kabul etmiş muhatabın,yüklenmiş olduğu misyonun gereğince hareket etmesi,o teklifin ifade etmiş olduğu mana ve ehemmiyetin"bilinci"nde olmasıyla mümkündür.Bu nedenle,kendisini İslam'a isnat eden kişi "tevhid" kelimesinin ifade etmiş olduğu manayı ve kendisine yüklemiş olduğu misyon ve sorumluluğu akli yetileriyle kavraması,tüm benliği ile duyumsaması ve özümsemesi gerekir...

Arapçada "la" sözcüğü inkar ve red anlamına gelmektedir."İlah" kelimesi ise;yaratan,kainat nizamını tanzim eden,tüm canlıların rızkını veren,uluhiyet sahibi yani her şeye güç yetiren, yegane hüküm,egemenlik ve adalet sahibi olan,şari olan(kanun-şeriat vaz eden),tevekkül edilen güven ve huzur kaynağı olan,sükunet bahşeden,ibadet ve dua edilen,ihtiyaçlara karşılık veren mabud manalarına gelmektedir.Şu halde;"la ilahe" sözcüğü telaffuz edilirken,saymış olduğumuz ve bu benzeri ilahlık vasıflarını (eline geçirdikleri devlet erkinin güç ve imkanlarını kullanarak) kendilerinde görmeye yeltenen (Firavun örneğinde olduğu gibi) veya söz konusu vasıfların isnat edildiği put gibi nesnelerin reddedilmesi anlamına gelmektedir. "İllallah" derken,terminolojik anlamda "ilah" kelimesinde mündemiç olan tüm sıfatların Allah Subhanehu ve Teala'ya ait olduğu beyan edilmektedir.(bkz.Fatır,3;Neml,60-64;Müzemmil,9; Zuhruf,84;Al-i İmran,18;Kasas,88;Nahl,51)

Bütün peygamberler insanları "tevhid"e davet etmişler ve tevhid akidesini yeryüzüne ikamet etmenin mücadelesini vermişlerdir.Bu nedenle "tevhid" bütün peygamberlerin ortak misyonudur.

"Tevhid" insanın yeryüzündeki varlık sebebini beyan etmektedir."Tevhid" kelimesini özümseyerek ifade etmek "muvahhid" bir mü'min olmanın yani kayıtsız şartsız Yüce Allah'ın hükümlerine teslim olmanın beyanıdır."Tevhid" akidesi pratikte insan hayatının her alanını ihata eden bir olgudur.Zira,"Tevhid" inancı insanın hayata,eşyaya ve olaylara karşı belirlemesi gereken yorum ve tavrın değer ölçüsünü(bütünlükçü bir perspektifle) sunmaktadır. "Tevhid" kelimesini telaffuz eden bir mü'min,hayatının her alanında Yüce Allah'ın egemenliğini teyid edip,yalnız ve yalnız O'nun rızası istikametinde bir hayat yaşayacağını taahhüt etmektedir.Bu mükellefiyetin üstlenilmesi sadece bireysel ve ailevi anlamda değil,toplumsal hayatın tanziminde de geçerlidir.Zira tevhid sözcüğünü beyan eden bir mü'min "yasama mercii"(Şari) olarak Yüce Allah'ı teyid etmektedir.(bkz.Casiye,18; Kehf26) Bu nedenle İslam ümmeti toplumsal düzenlerini Yüce Allah'ın hükümlerine göre tanzim etmek ödevindedirler...

Ne yazık ki,günümüzde kendilerini İslam'a isnat eden insanların pek çoğu "tevhid" kelimesinde geçen ilah kavramını sadece "yaratıcı ve ibadet edilen mabud" olarak algılamaktadır.İbadet kavr******* anladıklar ise sadece Allah Subhanehu ve Teala'ya inanmak ve bireysel anlamda fiziksel bir takım hareketleri ibadet niyetiyle Yüce Allah'a tahsis etmek yerinde olsaydı cahiliye döneminde peygamber gönderilmesine gerek olmazdı. Zira o günün müşrikleri,bu günün müşrikleri gibi yaratıcı,rızk verici ve tabiat nizamını tanzim edici olarak Allah Subhanehu ve Teala'ya inanıyorlardı.

"Andolsun,onlara:"Gökleri ve yeri kim yarattı? diye soracak olsan,hiç tartışmasız 'Allah' diyecekler..."(Lokman,25)

Ayrıca,o günün müşrikleri,huzurunda tazim ile eğilerek tapındıkları putlar için:"Biz bunlara, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz..."(Zümer,3) diyorlardı.

Ve fakat benzerliğe bakın ki onlar da,bugünün müşrikleri gibi,toplumsal düzenin tanzimi hususunda Yüce Allah'a "yasa koyucu"(Şari) oluşunu reddedip,atalarının geleneklerini tabu haline getirip,onlara uyuyorlardı.Ve elbette ki,bu tutumlarıyla onlar atalarını ilah telakki etmiş oluyorlardı.

"Onlara,'Allah'ın indirdiğine uyun' denildiğinde onlar:'Hayır,biz,atalarımızın izine uyarız' derler.Ya ataları bir şey akıl edemeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler." (Bakara,170) (Nitekim günümüzün müşrikleri de nam-ı diğer Firavun'un huzurunda tazim ile eğilerek "izindeyiz" demiyorlar mı?!)

Tevhid inancına taban tabana zıt olan kulların kullara tapınmasının bir başka versiyonu da Hıristiyanların kendi din adamlarını,bilginlerini ve İsa'yı (as) ilah ve rab edinmeleri:

"Allah'ı bırakıp bilginleriyle râhiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i Rab tanımışlardır; halbuki onlara da ancak tek mabuda kulluk etmek emredilmiştir. Ondan başka tapacak yok; o onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir."(Tevbe,31)

Sevgili Peygamberimiz(saa) söz konusu ayeti ashabına tefsir ederken Adiyy bin Hatem, Hıristiyanların din adamlarına tapınmadıklarını dile getiriyor.Allah Resulü(saa) ise "Din adamları halka,helali haram,haramı ise helal kılıyorlar,halk da onlara uyuyor.İşte Hıristiyanların din adamlarına ibadeti budur." diyor.(Tirmizi)Günümüzde de medyada boy gösterip ahkam kesen (Bel'am kılıklı) bir takım din adamı müsvettelerinin İslam düşmanı yöneticilerinin direktiflerine uyup Yüce Allah'ın helal-haram hudutlarını değiştirmek istediklerine tanık olmaktayız.Yine söz konusu ayette geçen "bilginler" kelimesi ile adeta müteradif (eşanlamlı) sayılabilecek (ve günümüzde de aynı revaçta olan bir deyimle ifade edecek olursak) "toplum mühendisleri" atalarının izinden gitme uğruna durumdan vazife çıkarıp,"mümeyyiz olmayan-hiçbir şeyden anlamaz" olarak gördükleri halka "Yüce Allah'ın hükümlerine rağmen" şekil ve yön vermeye çalışmaktadırlar.Bu da ilahlık iddiasının bir başka versiyonudur.

İslam dinini tevhidi özünden soyutlayarak,egemen güçlerin arzularına uygun bir şekilde tahrifata yeltenen Bel'am kılıklı din istimrarcılarına ve söz konusu ettiğimiz toplum mühendislerinin ahkam ve buyruklarını kabul edip,onlara uyan insanlar her ne kadar kendilerini İslam'a isnat etseler de ve müminlere özgü bir takım fiilleri ibadet olarak Yüce Allah'a tahsis etseler de sosyal yaşamlarında veya hayatın diğer alanlarında söz konusu kişilere uydukları için neticede tevhid ilkesine yani hayatın her alanında Yüce Allah'ın buyruklarına uyma prensibine halel getirdiklerinden dolayı şirke düşmektedirler.Bu durum (ister sağ,isterse sol fraksiyona ait olsun) beşeri ideolojileri baz alan siyasi partiler için de geçerlidir.Zira,"Allah yasa koyma hususunda kendisine ortak kabul etmez."(Kehf,26)Ayrıca yukarıda söz konusu ettiğimiz Tevbe Suresi'nin 31. ayeti de bu gerçeği bariz bir şekilde ortaya koymaktadır.

Tevhid inancı için tehdit oluşturan dış etkenlerin haricinde bir de asıl insanın enfusi aleminden neşet eden tehlike söz konusu ki o da insanı olumsuzluklara (esfeli safiline) sevk eden "nefs-i emare" olmaktadır.Bu hususiyet insana imtihanın gereği verilmiştir.Ancak ondan sakınmanın yolları ve ilhamı da insana bahşedilmiş.(bkz. Şems 7-8) Nefs-i emare insanı,sınır ve kural tanımaz,kendi başına buyruk(nihilist) bir varlık haline getirebilmek için,onu kendi egemenliği altına almayı amaçlamaktadır.Benliğini nefs-i emare'nin menfi güdülerine –olumsuz istek ve tutkularına- teslim etmiş olan insan,nefsini(hevasını) ilah telakki etmiş olmaktadır.(bkz. Furkan,43) Böylesi bir zillete düşmüş olan insan,Yüce Allah'tan başkalarına kulluk eylemini,nefs-i emarenin güdüsü ve tahakkümü altında olduğundan gerçekleştirmektedir.Zira,Yüce Allah'tan başkalarına kulluk,nefs-i emareinin onayından geçmektedir.Bu nedenle kişi,Allah Subhanehu ve Teala'dan başkalarına kulluk zilletinden kurtulması için ilk önce nefs-i emare putunu alaşağı etmesi gerekmektedir.

İslami terminolojide nefse "büyük put",nefsle mücadeleye "büyük cihad" denilmesinin hikmeti de bu olsa gerek!Ancak böylesi bir savaş tevhid inancını özümsemekle,tevhidi bilince erişmekle mümkündür.Her türlü bencil tutku ve eğilimlerden,egoizm ve çıkarcılıktan,cinsel sapkınlıktan,gayr-i meşru ilişkilerden,kısacası İslam şeriatina mugayir her türlü davranıştan nefsini men eden kişi,onu zapr-u rapt altına almakla kendini arındırmış ve böylece felaha kavuşmuş demektir.(bkz. Şems,9)

İnsanın ahlak ve fazilet sahibi olmasına,insanın özgür olmasına,insanın erdem sahibi olmasına tahammül edemeyen şer güçlerin başta geleni de şeytandır.Şeytan insanı aşağılık bir varlık haline getirip,"esfeli safiline" düşürmek için,nefs-i emarenin tasvibini-onayını-almak zorundadır.Bu nedenle şeytan,Yüce Allah'a kulluktan alıkoymak ve kendisine itaat (kulluk) ettirebilmek için çeşitli entrikalarla günahları süslü ve cazip göstererek nefse sunmaktadır. (bkz.Ankebut,38)Hatta şeytan,insanları Yüce Allah'ın affına sığındırarak ayartmaya çalışmaktadır.Nitekim Yüce Allah bizleri bu konuda şöyle uyarmaktadır:

"Ey insanlar, çekinin Rabbiniz-den ve korkun o günden ki baba, oğluna bir fayda veremediği gibi oğulun da babaya hiçbir hayrı olmaz ve sakın aldatmasın sizi dünyâ yaşayışı ve sakın o hilebaz Şeytan, aldatmasın sizi Allah hakkında."(Lokman,33) "Şeytan seni buna aykırı bir yola meylettirmeye kalkışırsa Allah'a sığın, şüphe yok ki o, her şeyi duyar ve bilir. Allah'dan çekinenler, Şeytan'ın bir vesvesesine uğradılar mı düşünürler, bir de bakarsın ki doğru yolu görmüşler bile. Müşriklerin kardeşleri olan Şeytanlar, müşrikleri azgınlığa sürerler, sonra da onları azdırmaktan hiç geri kalmazlar."(A'raf,200-202) "Şeytan, üstlerine saldırmıştır, üst olmuştur da onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur; onlardır Şeytan'ın fırkası; bilin ki şüphe yok, Şeytan'ın fırkası, ziyan edenlerin ta kendisidir."(Mücadele,19) "Ey Âdem oğulları, sakın Şeytan'a kulluk etmeyin, şüphe yok ki o, apaçık bir düşmandır size diye emredip söz almadı mı sizden? Ve bana kulluk edin ancak, budur doğru yol."(Yasin,60-61)

Şeytan yaratıldığı nesne ile etnosantrik duygulara kapılıp gururlanan ve bu tutumu ile yeryüzünde ırkçılık tohumunu eken ilk kişidir.(bkz.Sad,71-76) Ve şeytan bu faşizan düşüncesinden dolayı Adem(as)'e secde etmekten ictinab etmişti. Şeytan'ın bu tavrı,Yüce Allah'ın rahmetinden kovulmuştu.Ancak şeytan alçaltılmış olarak ve zillet içerisinde Yüce Allah'tan kıyamete kadar mühlet alıp,kin ve nefretle insanların tümünü saptıracağına and içmişti.(bkz.Sad,82) Yalnız burada müstesna tutulun bir sınıf var ki,onlar Yüce Allah'ın "muhlis" kullarıdır.(bkz Sad,83) "Muhlis";davasında samimi ve ihlas sahibi olan,revhid ilkelerinden asla taviz vermeyen,emrolunduğu gibi dosdoğru olan kişidir.Görüldüğü gibi "muhlis" olmak ancak tevhidi bilince erişmekle mümkündür.Bu nedenle,nefs-i emarenin bencil tutkularından,şeytan ve dostlarının çok yönlü ayartmalarından kurtulmak,muhlis olup özgürlüğe kavuşmak için "tevhidi bilinç" güvenlikli bir kale mesabesindedir.

Bugün İslam ümmeti olarak hem enfusi(içsel),hem afaki(dışsal) dünyamızda çok yönlü bir kuşatma altındayız.kimlik ve değerlerimize karşı,maddi kaynaklarımıza yönelik büyük bir saldırı söz konusu.Kan içici emperyalistlerin ve onların yerel taşeronu olan uşak yöneticilerin kararttığı bir dünyada "kelime-i tevhid";hak,adalet ve özgürlük arayan halklar için bir kurtuluş meşalesidir.Zira ve ancak Allah Subhanehu ve Teala'nın rahmet ve nusretine istihkak kazanmış demektir.

Yüce Allah'ın lütfuna mazhar olmuş tevhidi değerlerin egemen olduğu bir toplumda sevgi, barış,esenlik,hoşgörü, merhamet ve sosyal dayanışma vardır...Tevhidi değerlerden,tevhidi bilinçten yoksun olan toplumlarda ise,insanlar her ne kadar Allah'a inandıklarını iddia etseler de ve her köşe başına mabetler dikseler de,bu inanç onların bencil tutkuların esaretinden, şeytanın avanesi olmaktan,egoizm ve çıkarcılıktan,başkalarının hakkına tecavüzden,emek ve alınteri sömürüsünden,zayıf insanları köle edinmekten,sınıf ve etnik çatışmalarından ve her türlü ahlaksızlığı irtigab etmekten alıkoymayacaktır.Zira Yüce Allah'ın egemenliğinin reddedildiği,tevhidi değerlerin sosyal hayattan soyutlandığı,kur'an'ın mahcur bırakıldığı toplumlarda zulüm ve haksızlık kaçınılmaz bir gerçektir.Tevhidi değerlerin hakim olduğu toplumlarda ise hak,adalet ve özgürlük vardır.Tevhidi bilince ermiş bir mümin için onurlu, izzetli ve şerefli bir hayat vardır...

ALİ ERDEM
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst