Tanrının tanımı

ar3eL

Banned
Tanrının tanımı


Her şeyden önce, tanrının varlığını veya yokluğunu tartışabilmek için, tanrı kavramının tanımını yapmak gerekmektedir. Şaşırtıcı nokta, herkesin bu kadar sözünü ettiği bir kavramın çok kesin, net, herkesin anlayıp üzerinde birleştiği, kabul edilir ve anlaşılır bir tanımının bulunmamasıdır. Pek çok ateist-teist tartışmasının asıl noktalara gelinemeden, tanrının tanımı noktasında düğümlenip kaldığı, çünkü tanrının doğru dürüst bir tanımının yapılamadığına felsefi alanda çok tanık olunmuştur.

Bunun bir sebebi pek çok teist'in tanrıdan ne kastettigi ve tanrıyı nasıl tanımladığı konusunda fazla kafa yormamış olması, bir diğer sebebi de ortada yaygın birden fazla tanrı tanımının bulunmasıdır.

Genellikle tanrıdan ne kastedildiği tam anlaşılmadan tanrının varlığı veya yokluğunun kanıtlarına geçilir. Örneğin su diyaloga dikkat ediniz ve konuyla olan bağlantısını kurmaya gayret ediniz:

A: Masanın üzerinde küçük bir peri var.

B: Ama ben bir şey görmüyorum.

A: Elbette, çünkü bu görünmez bir peri.

B: Ama dokunamıyorum da.

A: Elbette, bu peri görünmez, dokunulmaz ve hakkında hiçbir somut veri edinilemez bir peri.

B: Peki o zaman var olduğunu nereden biliyorsun?

A: çünkü bu perinin varlığının kanıtları var.

B: Nedir bu kanıtlar?

A: Mesela yağmurun yağması bu perinin varlığının kanıtıdır. Bu peri yağmur perisi. Ne zaman yağmur yağsa bu perinin varolduğunu anlıyorum.

B: Peki yağmurun sebebinin bu peri olduğunu nereden biliyorsun?

A: çünkü başka birsey olamaz. Sen söyle o zaman yağmurun neden yağdığını?

B: yağmurun neden yağdığını bilmiyorum. Ama yağmurun sebebinin elindeki peri olduğuna inanmam için başka deliller gerekli.

(Dikkat ediniz, artık bu noktada, B dahi perinin varolup olmadığını veya niteliklerini sorgulamaktan çıkıp, varlığının delillerini tartışmaya başlamıştır).

A: Bu perinin varlığını kanıtlamaya aslında gerek bile yok. Herkes beyninin derinliklerinde bu perinin varlığına inanır. Sadece kişinin gönül gözünü açması gerekir. Bu peri kendi kendinin kanıtıdır. Ayrıca kendi varlığına dair inancı hepimizin beynine koymuştur. Hem sonra, başka turlu yağmurun nasıl yağdığını açıklamanın yolu olmadığından, bu perinin varlığına inanmak zorundasın.

B: Peki bu perinin nitelikleri neler? Neye benzer? nasıl bir şeydir?

(Dikkat edildiği gibi perinin nitelikleri, varlığının kanıtlarının tartışılmaya başlanmasından sonra gündeme gelmiştir).

A: Bu peri 15 cm boyunda, kanatlı, zayıf, ince bir varlıktır. Akillidir, konuşkandır ve neşelidir. Devamlı kanat çırpar. Ne zaman yağmurun yağmasını isterse bunu diler ve yağmur yağar.

B: Bilmiyorum, bana yine de inanması biraz zor geliyor.

A: Ama inanmazsan, bu peri kızar ve evini sel bastırır. İnanırsan ve dediklerini yaparsan ise bahçendeki bitkileri yeşertir, evine bolluk getirir.

(Dikkat ediniz, burada da insan motivasyonunun temel ilkeleri olan "ödül" ve "ceza" prensipleri kullanılmaktadır).

B: Ben yine de inanmıyorum.

A: İnanmıyorsan, olmadığını kanıtla o zaman?

B: ???

Dikkat ediniz, sonunda diyalog donmuş ve B'den perinin olmadığını kanıtlaması istenmeye başlanmıştır. Hele de bu diyalogun nesiller boyu sürdüğünü düşünün. A ve yandaşlarının bu perinin otoritesini kullanarak topluluklarına düzen getirdiğini, kurallar koyup bunların islemesini sağladıklarını ve bu yolla bir yasama ve yürütme otoritesi kurmayı başardıklarını düşünün.

İşe yarayan ve düzen sağlanmasına yardımcı olan bir toplumsal fenomen, toplumda zaman içinde kabul görür. Daha az sorgulanır. Hele de insanlara bunun anlayamayacakları birsey olduğunu ve bu konuya ancak belli baslı bazı akilli ve bilge kişilerin vakıf olduğunu söyleyin, insanlar zaten meşgul olan günlük hayatlarından bu meseleyi çıkarır, bu konuda güvendikleri kişilerin fikirlerini ve öğütlerini dinlemeye başlarlar.

Sonunda konuyla ilgili kafa yoran kişilerden de birbiriyle uyusan ve uyuşmayan görüşler çıkmaya baslar. Zamanla periden bütün somut özelliklerini (boyunu, kanatlarını, büyüklüğünü, vb) de çıkarır, daha zor sorgulanabilsin ve daha zor anlaşılabilsin diye tamamen soyut nitelikler atfederler. (Rengi, sekli, büyüklüğü yoktur, yeri yurdu yoktur, öncesi sonrası yoktur, vb gibi). çünkü insan yalnızca anlayamadığı şeye inanır. Anladığı her şeyi sorgular insan.

Tanrı için de İslami kaynaklara baktığınızda pek çok yerde hiç de soyut olmayan, neredeyse insana benzeyen bir varlık karşınıza çıkar. Örneğin tanrının "iki el"inden (Maide: 64; Sad: 75), "yüz"ünden (pek çok ayet içinde, örneğin Bakara:115) bahsedilir. Kuran'ın, hadislerin sözlerine bakan kimi yorumcular, tanrının cisimli, "Mucessine" olduğu görüşüne ulaşırlar. Ayrıca tanrı insan gibi görür, işitir, konuşur, yatışır, düşünür, acır, bağışlar, insan gibi "Efendi"dir (Rabb), "Kral"dır (Melik), "Ev"i vardır (Kabe), "Tahtı, Sarayı" vardır (Arş). "Güçlüdür" (Aziz), "Zorba"dır (Cebbar), "Sevecen"dir (Vedud), dost, düşman kazanır, vs. Ayrıca Kuran'a göre tanrı göktedir. "GOKTE OLAN'ın sizi yerin dibine geçirmesinden güvende misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. GOKTE OLAN'ın başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz?" (Mülk Suresi, 16-17). Ayrıca tanrının Arş'ı (Taht, Saray) da göklerin üstündedir. Bunlara bakan kimi din alimleri ve kuran yorumcuları "tanrı gökteyse, Tanrı'nın gökten daha küçük olması gerekir. Böyle birsey düşünülebilir mi?" gibi, veya "tanrı gökteyse varlığının ve varlığını sürdürebilmesinin bir başka şeye bağlı olduğunu da düşünmek gerekir, bu nasıl olabilir?" gibi sorular sormuşlardır.

Fakat ayni zamanda tanrının "benzeri" olmadığı da söylenir (Sura: 11). "Öncesiz", "Sonrasız", "Doğmamış", "Doğurmamış" denir tanrı için. Özellikle günümüzde, artık tanrıdan bahsedildiğinde genellikle cisimsiz, mekansız, soyut bir kavram karşınıza çıkar. "tanrı nasıl bir şeydir?" diye sorduğunuzda, elinizde kendisine atfedilen akil, zeka ve istediğini yapabilme dışında hiçbir nitelik kalmadığını görürsünüz.

Aslında sorgulama devam ettiğinde tanrı kavramını bu niteliklerden bile soyutlama ihtiyacı hissederler.çünkü bir Hıristiyan teologun dediği gibi:
"Tanrı hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz. çünkü tanrı hakkında birsey söylemek, tanrıyı 'sınırlamak' demektir. tanrı için A özelliğine sahiptir demek, tanrının non-A (A olmayan) özelliğine sahip olmadığını söylemek olur. Dolayısıyla her turlu sınırlamayı asan bir kavram olması gereken tanrı için hiçbir şey söyleyemeyiz."

Bir elma hayal edin. Ve sırayla elmadan bütün niteliklerini çıkarmaya başlayın. Rengini çıkarın, büyüklüğünü çıkarın, kütlesini çıkarın, seklini çıkarın. Geriye ne kalır? Konu elma olunca geriye bir şey kalmaz ama konu tanrı olunca belli ki geriye "var" olması ve de "bir" olması kalıyor.

Bu düşünce tarzı aşağıdaki diyaloga benzer:

Teist: Tanrıya inanıyorum.

Ateist: tanrı nedir?

Teist: Bilmiyorum.

Ateist: Fakat inandığın şey ne o zaman?

Teist: Onu da bilmiyorum.

Ateist: Öyleyse inancını inançsızlıktan ayran faktör ne?

Dolayısıyla bu düşünce tarzının absürdlüğü açıktır. Bu yüzden de tanrıyı tüm niteliklerinden soyutlamak da istemezler. Tanrıyı insan olarak ancak "kısmen" anlayabileceğimizi söylerler örneğin. Ve de mümkün olduğunca genel ve sorgulanamayacak nitelikler atfetmeye çalışırlar. Fakat eğer bu nitelikler herhangi bir felsefi analize tabi tutulmaya çalışılırsa, o zaman yukarıdaki agnostik anlayışa çekilirler. Bu agnostik anlayışın yukarıdaki diyalogdaki gibi saçmalığı dile getirildiğinde ise, yine bazı nitelikleri olduğunu söylemeye başlarlar.

Kısacası tesitlerin kullandığı sekliyle tanrı kavramı içinden çıkılamaz bir çelişkidir, bir paradokstur. Ne bir nitelik ithaf edebilirsiniz, ne de hiçbir niteliği olmamasına izin verebilirsiniz.

Bu yüzden tanrı kavramı aslında daha tanımı noktasında terk edilmesi gereken bir kavramdır. Fakat yazının devam edebilmesi için ve tanrının varlığıyla ilgili kanıtların analizi konusunda söz söyleyebilmek için yine de bir tanımda anlaşmak gerekiyor. Bu yüzden tanrı kavramının üç yaygın açıklamasını burada dile getiriyorum:

1) Cisimli, belli bir sekli ve boyutu, vs olan fakat bizim bilmediğimiz ve görmediğimiz bir yerde varolan bir somut varlık.

2) hiçbir fiziksel özelliği olmayan, doğaüstü, fakat yine de "akıllı olmak" ve "istediğini yapabilmek" gibi bazı nitelikler taşıyan, ve ayni zamanda tüm nitelikleri tam anlaşılamayacak bir varlık.

3) Varolan fiziksel dünyanın tümü, bütünü. (Panteist tanrı anlayışı).
Bu yazı boyunca, her ne kadar tatminkar bir tanım olduğuna inanmasak da 2 numaralı tanımı kullanacağız. Çünkü toplumda en yaygın şekilde anlaşılan tanrı kavramı bu.




alıntı
 
---> Tanrının tanımı

Dünyadaki hiçbir insanın parmak izi aynı değildir değilmi bunu artık herkes biliyor dünyada yaşayan milyarlarca insanı düşünün o halde bir insanı yaratan ilah bütün insanları yaratmıştır nedenmi çünkü parmak izleri aynı değil başka ilahlar yada kendi kendine insan oluşmuş olsa illa birinden biri aynı olur değilmi ama aynı değil demekki aynı ilah yaratmış şimdi bu yaratılmış insanların ihtiyaçlarına gelelim hava alması lazım bi bakıyosun dünyada hava var hemde o kadar havada gaz miktarı varken tam insanın ihtiyacı kadar olan miktarda karışımlar dengelenmiş ama başka gezegenlerde hava yok şimdi dünyadaki havayı yaratanla insanı yaratan ilahın aynı olması lazım ee insanın ihtiyacı yine bitmedi yemek yeme ihtiyacı var üzümü ele alalım yiyecek olarak üzüm tanesi şekerli su tanecikleriyle dolu ama bağlı bulunduğu üzüm asması kuru çubuk inanmazsanız kesin içine bakın ne su var ne şeker var bağlı olduğu toprağa bakıyoruz ordada çamur var üzümün tadı vitaminide tam insanın yemesine uygun demekki bu çamur yada asma çubuğu bu üzümü yaratmış olamaz bunu yaratsa yaratsa insanı dünyayı havayı yaratan zât yaratmıştır. Şimdi türkiyedeki meyvelere bakıyorum kokusuna tadına çindekilere japonyadakilere tatları aynı demekki burdakini yaratanla ordakini yaratan aynı zât çünkü birebir aynı neredeyse şimdi bu meyvelerin yetişmesi için güneşte lazım demekki bunları yaratanla güneşi yaratanda aynı çünkü güneş hem insana zarar vermiyo hemde bitkileri yetiştiriyo ve 1 metre dünyaya yakın olsa dünya yanacak 1 metre uzak olsa dünya donacak yani güneşide aynı zât yaratmıştır şimdi bide su lazım hem insana hemde bitkilere suya bakıyoruz gökten bulutlardan iniyo bulut yarattı desek bulutun aklı yok fikri yok bu suyu nası yaratacak bi deniz kadar su havada bulutlarda duruyo ama dünyada yerçekimi var bu imkansız ama oluyo işte demekki yerçekimini yaratanla bulutu yaratan aynı olmalı ki bulutları havada tutabilsin ha bide yağmur bitkinin olmadığı çöle değilde gidiyo ormanlara insanların yaşadığı yerlere yağıyo demekki bu bitkilerle insanları yaratan aynı olmalı ki onların suya olan ihtiyacını bilip o yağmur bulutlarını oraya sevketsin ee su ihtiyacımızda tamam dünyada artık yaşayabiliriz yaşadığımız dünyanın güneşe aya ihtiyacı ay olmasa meccezirden sular havalanacak güneş olmasa donacaz demekki dünyayı yaratanla bu ay ve güneşi yaratanda aynı çünkü çalışma sistemlerine baktığımızda çok ince milimetrik hesaplarla çalışıyolar bide havada boşlukta duruyolar altlarında ben direk felanda görmedim gören varsa söylesin şimdi diğer yıldızlarda var onlarda havada duruyo bu galaksi sistemlerindeki düzene baktığımızda koca koca yıldızlar saniye farklarla birbirlerinin yörüngesinden geçiyo demek bunlarıda yaratan idare eden aynı geriyede bişey kalmadı bu hayatta şimdi arkadaşım sana soruyorum kendi kalbinin bile atmasını kendin ayarlayamazken bu kainattaki düzenin başıboş kendi kendine olduğunu bi yaratıcının olmadığına kendini nasıl inandırdığına hayret ediyorum. Allahın tanımını'da yaparız delilinide sen yeterki yokluğunu ispat etmeye çalışarak kendini komik düşürme Allah'ın yokluğunu kimse kanıtlayamaz çünkü var olmasa bizde olmazdık sanat sanatkarı gerektirir dünyadada herşey ölçülü sanatlı o halde bi sanatkar var boşuna yok diye diretmeyin.
 
---> Tanrının tanımı

Allah insanı yarattı ve yeryüzüne saldı. İnsanlar yaratıcıların kim olduklarını unutup sapkınlık ve kendi tanrılarını yaratmaya başlayınca peygamberler vasıtasıyla onlara kendini hatırlattı. Bu peygamberlere inanmayanlar o zaman bize kanıtlar göster, kimselerin göremediği şu rabbinin güçlerini görelim dediler. Ve peygamberler açıkça mucizeler gösterdiği halde buna inanmak istemeyenler onları büyücülükle suçladılar. Eğer olayın özüne inecek olursak inanmak isteyen görmedende inanır, inanmak istemeyen ise de gözüyle görsede inanmaz. Şimdi bazıları içinde geçiriyor olabilir. O zaman insanlara mucizeler gösterilmiş inanmışlar, bizede mucize göstersin diyenler vardır. Ama başta söylediğim gibi inanmak isteyen, yıldızlara, suya, hayvanlara, dağalara bakarak onun mücizelerini görebilir. inanmak istemeyenler içinse ay ortadan ikiye yarılsa yine bişey farketmez.
 
Hudus delili

Hudus delili

thumb.php


Bir odaya bir kalem ile kâğıt koysak ve ikisini tam bin sene baş başa bıraksak. Acaba tek bir ‘A’ harfinin kâğıtta vücut bulması mümkün müdür?

Ya da bir odaya bir parça tahta, biraz çivi ve bir de çekiç koysak ve bu eşyaları yine tam bin sene baş başa bıraksak. Acaba bu bin senede bir masanın kendi kendine oluşması mümkün müdür?

Ya da yine bir odaya biraz boya ile bir de tuval koysak ve yine onları bin sene hatta on bin sene baş başa bıraksak. Bir resmin kendi kendine oluşması mümkün müdür?

Ya da şöyle sorsak: Bir tek ‘A’ harfinin ya da bir masanın veya bir resmin tesadüfen oluştuğuna sizi inandırabilirler mi?

Yani deseler ki: Bu ‘A’ harfi, kalemin kendi kendine tesadüfen hareket etmesiyle oluştu.

Ve bu sanatlı masa, tahtaların üst üste gelmesi ve çekicin bu tahtalara tek başına çivi çakmasıyla oluştu.

Ve bu harika resim de, rüzgâr esti ve boyalar tuvalin üzerine dökülerek oluştu.

Bu fikre sizi ikna edebilirler mi? Elbette Hayır! Zira tesadüf, bir esere sanatkâr olamaz ve bir eserin ustası olarak asla gösterilemez.

Çünkü sanatla yapılmış bir eser, kendisini sanatla yapan ve varlığını yokluğuna tercih eden bir sanatkârı gerektirir. Sanatkâr olmaksızın bir eserin meydana çıkması mümkün değildir. Evet, bir harf kâtipsiz, bir masa ustasız ve bir resim de ressamsız olamaz.

İşte bu hakikate “Hudus Delili” denilir. Hudus: Sonradan yaratılma, demektir. Sonradan yaratılana “Hâdis” ve sonradan yaratana da “Muhdis” denilir. Her hâdisin bir muhdisi, yani her sonradan yaratılanın bir yaratıcıyı gerektirmesine de “Hudus Delili” denilir.

Bu delili şu misalle daha iyi kavrayabiliriz: Elimize bir kalem alıp bir kâğıda ‘A’ harfi yazdığımızı farz edelim. Yazdığımız bu ‘A’ harfi hâdisdir, yani sonradan olmuştur. Birkaç dakika önce yoktu, şimdi ise var. Madem ‘A’ harfi birkaç dakika önce yoktu ve şimdi var oldu. O hâlde onu yazan bir muhdis (sonradan yaratan) olmalıdır. Kâtip olmaksızın ‘A’ harfinin vücut bulması mümkün değildir. Çünkü kaidemiz şuydu: “Sonradan yaratılan her sanatlı eser, kendisini yapan ve varlığını yokluğuna tercih eden bir sanatkârın varlığını ispat eder.”

Aynen bunun gibi, gözümüz önünde yaratılan varlıklar da bir ‘A’ harfi hükmündedir. Bir kuştan tutun bir çiçeğe; bir kelebekten tutun bir ağaca; bir balıktan tutun bir arıya kadar ne kadar varlık varsa her biri ‘A’ harfi hükmündedir. Hatta ‘A’ harfi değil, belki bir kitap hükmündedir. Bir tek ‘A’ harfi bile varlık âlemine çıkabilmek için bir yaratıcıya ihtiyaç duyuyor ve o olmadan var olamıyorsa, elbette şu âlemde yaratılan hadsiz eşyanın da kendi kendine var olması mümkün değildir. Hem nasıl ki bir tek ‘A’ harfi, varlığı ile kâtibinin varlığını ispat ediyor ve varlığı ile onun varlığını haykırıyorsa; aynen bunun gibi, kitap hükmünde olan hadsiz varlıklar da kâtipleri olan Allah’ın varlığını ispat ederler ve hâl lisanı ile Allah’ın varlığına şehadet ederler.

Şimdi, bir harfin kâtipsiz, bir resmin ressamsız ve bir fiilin failsiz var olamayacağını kabul eden insan, nasıl olur da şu kâinat kitabının kâtipsiz ve içindeki hayatdar manzaraların sahipsiz ve kâinatta cereyan eden bunca fiilin failsiz olacağına hükmeder? Ve bu hükmü verene nasıl insan denilebilir?

Hudus delilini, kâinatın yokken var edildiğini göstererek de kullanabiliriz. Zira misalimizdeki ‘A’ harfi gibi, kâinatta bir zamanlar yoktu ve sonradan yaratıldı. Madem sonradan yaratılan her şey, bir yaratıcıya muhtaçtır. O hâlde şu kâinatın da bir yaratıcısı olmalıdır. O yaratıcıdır ki, kâinatın varlığını yokluğuna tercih etmiş ve bu âlemi yokluk karanlıklarından varlık âlemine çıkarmıştır.
(alıntı ilmedavet)
 
---> Tanrının tanımı

Gözle görülebilen veya görülemeyen, erkekse "Tanrı"i bayansa "Tanrıça" olarak adlandırılan(Hakk dinleri hariç), hayatı düzenleyen, iyiliği üste taşımak, kötülüğü yok etmek amacıyla kötülüğün nasıl kötü birşey olduğunu anlatmak için örnekler vermiş, insanoğlunu doğru yolda tutmak için bazı ödüller sunmuş ve bir sınava tabi tutmuş; ölünce sevapların ve kötülüğün gölgesinde sizi ödüllendirecek olan yaratıcı ve lider.


Ateizm'de böyle birşey söz konusu değildir. Öldükten sonra filmin bittiğinin kanıtıdır söylenmektedir.
 
---> Tanrının tanımı

En inançsızlar bile başlarına bir musibet ve bela geldiğinde "Allahım kurtaaarrrrr!" diye yırtınırlar ya. İşte bu yırtınış Yaratıcının varlığının kanıtıdır.
 
---> Tanrının tanımı

Allah'a "tanrı" denip denmeyeceğini yine Allah'ın bize öğrettiği isimlerine bakarak cevap verelim.

Eğer Allah'ın ve Resulü'nün öğrettikleri isimler arasında varsa, Allah'a Rahman dediğimiz gibi tanrı da deriz. Ama yoksa, Allah kullarına kendini o isimle tanıtmamışsa diyemeyiz. Bu konuya bir ayetle açıklık getirelim;

"En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin...."

Yani bu ayetin bir diğer mânası da, bu isimler arasında olmayan isimlerle dua etmeyin manasına da gelir. Kaldı ki, tanrı kelimesi yer tanrısı, gök tanrısı gibi insanlar tarafından uydurulan ve ilah olma özelliklerinden uzak olan şeyler için kullanılıyor.

Allah içinde tanrı kelimesini kullanan kişinin kastı, yukarıdaki ilahlar kategorisinde Allah'a bir yer vermekse, bu niyet o insanı baş aşağı götürür, yok eğer cehaletinden dolayı söylüyorsa mâzur görülmesi umulur.

İnsanlar bile kendilerini kendilerinden düşük mahlûkat kategorisinde bir isimle anan kişilerden rahatsız olurlar. Mesela bir insanı "inek" diye çağırsak her halde memnun olmayacak ve tepki gösterecek, insan bile kendinden aşağı başka mahlûkların seviyesinde bir isimle isimlendirildiğinde sinirleniyorsa, Allah'ın cc. ne derece gazaplanacağı çok açık görülmektedir.

Bundan sakınmalı, böyle söyleyen insanları da tatlı bir şekilde uyarmalıyız.....
Bilhassa dinle pek alâkası olmayan kişilerin Allah demeyi dillerine yakıştıramadıkları için (veya Allah ismini söylemek onların dillerine yakışmadığı için) özellikle Allah demeyip "Tanrı" demeye özen gösterirler.
Ama çok enteresan bir tesbit vardır: Bir kaza bela, zelzele ve ölüm ve bir tehlike anında hiç kimsenin (Tanrı Tanrı) diye bağırdıkları duyulmamıştır. Hepsi Allah Allah diye bağırırlar. Çünkü "Allah c.c lafzı" Cenâb-ı hakkın 99 ismini içinde gizleyen en büyük ismi dir.

Bir de yine bir çok insan tarafından çok kullanılan sakıncalı bir kelime "Yaratmak" Yaratmak Ancak Allah'a mahsustur. Bu kelimeyi dilimize sokanlar kasdi olarak sokmuşlardır ve bir çok insanın dilini de ifsad etmekte başarılı olmuşlardır. (Benim yarattığım eser, Olay yarattı, Bazı sanatçılar için: o'nu yaratan benim) gibi dinen insanı tehlikeye düşürecek kelimeler çok kullanılmaktadır
 
Tanrının değil öncelikle tanrı demek dogrumu bunun tanımı..?

:67:SORU yalnış OLMASINKİ doğruyu ÇABUK BULALIM..? güzel kardeşimm
............................SAYGILARIMLA..............................................
 
---> Tanrının tanımı

bu arkadaşın dini meselelerle alakalı bir problemi var sanırım sürekli kafa karıştırıcı konular açmaya çalışmış...Benim için Allah'ın tanımı Kuran'dır...ve tanrı sözü zaten Allahın 99 ismi arasında yoktur o yüzden Tanrı sözü bizim için bişey ifade etmez...
 
---> Tanrının tanımı

bu arkadaşın dini meselelerle alakalı bir problemi var sanırım sürekli kafa karıştırıcı konular açmaya çalışmış...Benim için Allah'ın tanımı Kuran'dır...ve tanrı sözü zaten Allahın 99 ismi arasında yoktur o yüzden Tanrı sözü bizim için bişey ifade etmez...

Bence bu mesajdan önce , yaradanın vermiş olduğu emanet ile allahın isimlerini bir kontrol etseydiniz.Ama geç değil,hemen kontrol edin.
İslam akıl dışı değildir.Akıl dışı olan ise islam değildir.
Bu dinimizi bilmeyenlerin bir uydurmasıdır. Bir insan ellerini açacak ve tanrım diyecek. Ve tanrı ismimle hitap etmiyor diye dikkate almayacak.Ne diyorsunuz?. Bu mümkün mü?.Başka bir şeybütün elinden geleni yapmış bir insan,başka hiçbir çaresi kalmamış,Ve haykırıyor,Yetiş tanrım diyor.Asker savaşta,mermiler heryerde patlıyor,Ve asker tek sığınacağı yere sesleniyor,Tanrım sen koru diyerek,emri uyguluyor.
Hem nasıl olurda gücü kuvveti,merhameti,yaradıcılığı,koruyuculuğu sonsuz olan Mevlamızın sadece 99 isim ile çağıracağız.Hemde bu isimler herne hikmetse arapça olanlar.
Tanrı ,"" Ben size şah damarınızdan daha yakınım "" demiyormu?.O halde ismin ne önemi kaldı.Yaradan,her şeyi bildiği gibi,gönlümüzü de bilir,dilimizide bilir.Arapça dili olmazsa olmaz değildir.Her şekilde,her halde bizi duyar,görür,hisseder.
Çağırın arkadaşlar yaradanı.Yeterki çağırın,hemde hangi ismi ile olursa olsun.
islam sahipsiz değildir.Öncelikle bizler koruyacağız,safsatalardan,uydurmalardan,hurafelerden.Bizim gücümüz yetmediği yerde ise,Yaradan,Tanrı,Allah gerekeni yapıp koruyacaktır.Aynen belirttiği gibi..Saygılar.:2:
 
---> Tanrının tanımı

Tanrının varlığını anlayabilmek için,biraz bilimden,ilimden nasiplenmiş olmak gerekir.Bilim ise bilindiği gibi aklı ve zekayı nasıl kullanılacağını öğretir.Bilen,araştıran insanı asla kandıramazsınız.İnancı ise çok daha sağlamdır.
Nadir de olsa okumayamış ama kendini yetiştirmiş bilim adamları da vardır.
Bilim adamı yaradanın varlığını kanıtlamak için size aklınıza gelmeyecek kadar çok sağlam kanıtlar sunabilir.Din bu nedenle akla önem verir. şekle şemale,göşterişe değil.:2:
 
---> Tanrının tanımı

Şems- i Tebriz’inin Felsefecilerin Sorularına Cevabı

Mevlâna’yı ziyarete felsefecilerden bir grup geldi. Soruları olduğunu bildirdiler. Mevlâna onlara beni göstererek. - Benim sorularımı cevaplayana sorun, diye bana havale etti. Bunun üzerine, gelen felsefeciler üç sual sormak istediklerini belirtirler. - Sorun. Dedim. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı. Sormaya başladı. - Allah var dediniz, ama görünmez, göster de inanalım. - Öbür sorunu da sor. - Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azap verir mi? dedi. - Peki, öbürünü de sor. - Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar karışmayın, dedi. - Bunlar mı sorularınız şimdi benim peşimden gelin size cevapları vereyim. Kalktık dergâhın bahçe duvarı için kerpiç yapan müritlerin yanına vardık. Yerden kurumuş bir kerpiç aldım ve adamın başına vurdum. Soru sormaya gelen felsefeci yanındakilerle apar topar Konya kadısına gittiler. Mevlâna “Şimdi ne olacak” der gibi bakıyordu. Onun aklından geçenleri okudum. Meraklanma bekle gör, sorularının cevabını öyle alacak ki dergâhına tövbeye hidayete gelecekler. Şimdi mahkeme görevlisi bizi kadıya çağırana kadar namaz kılalım. Aradan yarım saat geçmişti. Haber geldi, birlikte huzuruna vardık. Kadının odasında bizim şaşkın filozoflar
hazır ol vaziyetinde bekliyorlar, kerpici yiyen kafası sarılı olarak olup biteni birde bizim yanımızda kadıya anlatmaya başladı. - Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu. Dedi. - Ben de sadece cevap verdim. Kadı bu işin açıklamasını istedi. - Bana Allah’ı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim. Filozof şaşırarak: - Ağrı var ama gösteremem, dedi. - İşte Allah da vardır, fakat görünmez. Yine bana, şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana: Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz, dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya!


en son okuduğum kitaptan bir alıntı ile cevap vermek istedim bir türlü anlayamayanlara ....
 
---> Tanrının tanımı

Şems- i Tebriz’inin Felsefecilerin Sorularına Cevabı

Mevlâna’yı ziyarete felsefecilerden bir grup geldi. Soruları olduğunu bildirdiler. Mevlâna onlara beni göstererek. - Benim sorularımı cevaplayana sorun, diye bana havale etti. Bunun üzerine, gelen felsefeciler üç sual sormak istediklerini belirtirler. - Sorun. Dedim. İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı. Sormaya başladı. - Allah var dediniz, ama görünmez, göster de inanalım. - Öbür sorunu da sor. - Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azap verir mi? dedi. - Peki, öbürünü de sor. - Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar karışmayın, dedi. - Bunlar mı sorularınız şimdi benim peşimden gelin size cevapları vereyim. Kalktık dergâhın bahçe duvarı için kerpiç yapan müritlerin yanına vardık. Yerden kurumuş bir kerpiç aldım ve adamın başına vurdum. Soru sormaya gelen felsefeci yanındakilerle apar topar Konya kadısına gittiler. Mevlâna “Şimdi ne olacak” der gibi bakıyordu. Onun aklından geçenleri okudum. Meraklanma bekle gör, sorularının cevabını öyle alacak ki dergâhına tövbeye hidayete gelecekler. Şimdi mahkeme görevlisi bizi kadıya çağırana kadar namaz kılalım. Aradan yarım saat geçmişti. Haber geldi, birlikte huzuruna vardık. Kadının odasında bizim şaşkın filozoflar
hazır ol vaziyetinde bekliyorlar, kerpici yiyen kafası sarılı olarak olup biteni birde bizim yanımızda kadıya anlatmaya başladı. - Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu. Dedi. - Ben de sadece cevap verdim. Kadı bu işin açıklamasını istedi. - Bana Allah’ı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim. Filozof şaşırarak: - Ağrı var ama gösteremem, dedi. - İşte Allah da vardır, fakat görünmez. Yine bana, şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana: Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz, dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya!


en son okuduğum kitaptan bir alıntı ile cevap vermek istedim bir türlü anlayamayanlara ....

Bu yazdığınız güzel bir hikaye.Çocukları uyutmak için kullanılır.En önemlisi de,sorular tersine çevrilir ve siz vurulursunuz.Yani birisi çıkar allahın olmadığına dair aynı tezi kullanabilir.Günümüzde çok daha tutarlı bilimsel açıklamalar ile tanımlanabilir.İslam demek bilim demektir.Ne arıyorsanız bilim de arıyacaksınız,hurafelerde değil.Biraz araştırıp bilimsel tezler yazın insanlara.Pozitif bir katkınız olsun.Hikayelerle malesef bir yere gidilemiyor.Tabi bu kardeşçe bir öneri haddimiz olmadan.Teşekkürler.:36:
 
---> Tanrının tanımı

[MENTION=156636]mavikalem34[/MENTION] bunlar hikaye değil yaşanmış olup en basit şekilde cevaplar. Bazıları bu cevaplarla tatmin olmuyorsa bilimsel açıdan verilen cevaplardan zaten anlamaz.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst