Sunay Akın Şiirleri

Sunay Akın - Ne Yapıp Ne Edip

Çocukların uyumasını bekleyen sevişmeler

başlarken yatak odalarında

bir gramofonun

kırık iğnesi gibi yürüyorum

sokakların siyah

taşlarında



Faytonlar geçmiyor önümden artık

son sürücünün

elindeki kırbaç

mazoşist bir müşteri için

sexshop'un vitrininde

satılık



Ansızın bastırıyor yağmur

işte buna seviniyorum

belki de

bakkaldan dönen çocuğun

balkondaki çamaşırları

toplama telaşındaki annesine

paranın üstünü

unutturur



Yalnış duydun seni değil

organlarımı bağışladım

ben ki öptüğüm

ilk dudakta

traş olmuş babanın

tadını bıraktım



Ne yapıp ne edip

buldum sonunda

içinde kurbağaların yüzdüğü

o küçük gölü

ama kimsecikler yok ortalıkta

ne yakup ne edip
 
Sunay Akın - Rüzgar

Bayrakları birbirine

benzemese de ülkelerin

bir ağızdan söyledikleri

barış ezgisini

yankılatır rüzgar

direklerine çarpan

iplerinin



Savaş alanında

silahların sustuğu saatlerde

mektup yazacak

bir ailesi olmayan askerin

yaptığı kağıt gemiyi yüzdürür

arkadaşının kan

gölünde



Karıştırır martıların oyununa

çocukların getirilmemesi

rica olunan davetiyelerin

arkasına yazarak

Galata Kulesi'nden

attığımız son sözlerini

erdal eren'in



Usulca siler

patika yollardaki

nal izlerini

ve açıp pencereleri

korkutur aniden

tanrıça heykeliyle sevişen

müze bekçisini



Beklediğimiz sensin ey özgürlük

kaybolur izleri

bütün işkencelerin

bir gün çıkıp gelirsen

nasıl ki katlanmış hüznünü

unutuyorsa o anda

rüzgara açılan bir yelken
 
Sunay Akın - Sana Yakın

Bir dostun sıcaklığına

öylesine

yaslamak istiyorum ki başımı

ya omuzunu uzat sevgilim

ya da telleri kopuk

bir kemanı



Kanadının altına sığınacak

bir kuş arayan

eskimiş saçak gibiyim sensiz

ya da bütün balinaların

kıyıya vurup

intihar ettiği

bir deniz



Bir hitit çanağıyım

toprağa gömülü

ve sen

ilk kazısını yapan

bir arkeolog ürkekliğiyle

ellerinin arasına

al beni



Tek dileğimdir çünkü benim

sana yakın bir Sunay Akın
 
Sunay Akın - Semaver Külü

Havalar ısınmaya başlayınca

bu aşk da biter

ben ki bırakırken

bir anlık gülümsediniz diye

paltonuzun sıcaklığıyla

avunan vestiyer



Göremezsiniz çocukluğumun

siyah beyaz fotoğraflarında

komşuların verdiği

atık yünlerden

annemin ördüğü kazağın

renkliliğini



Aralarında yürüdüm 1 mayısta

masal kahramanlarının

çok yoksulluk çekmişler

adındaki pamuğu

bile kullanmış prenses

bir regl gününde



Karıştırılsın semaver külüne

yakılan bedenim

üstüne devrilince beyaz geminin

fanilası rakı kokan babamın da

inanmıştım bir gün öleceğine



Ellerin elçizgilerimden

aşktan aşka geçen bir yaya

terasa asılı çamaşırların

arasında öpüştüğümde anladım

ıslaktır aşk

ve mahkumdur kurumaya
 
Sunay Akın - Sözgelimi

Sözgelimi

bir cenaze törenine

katılır gibi yürüyorum sokaklarda

ve iğneyle tutturulmuş

çocukluk fotoğrafım

gülümsüyor ceketimin

yakasında



Son dileği

asılacağı ipin üstünde

yürümek olan

bir cambazım sözgelimi

cellatın düğümleyerek

boynuma geçirdiği ip

düşürüyor sonunda beni

her gösteride alay ettiğim

yaşamdan



Bir mehteranım sözgelimi

çalgılar arasında

yürürken savaş alanına

üç adımda bir

geriye döner

ve yaşlı gözlerle anarım

sevgilimi...
 
Sunay Akın - Şamandra

Hayırsız oğluyum babamın

hiç büyümeyen

hâlâ Topkapı'ya doğru uzanır

kimsecikler görmeden

hınzır bir çocuk gibi

kapısını çalıp

kaçarım İstanbul'un



Hayırsız oğluyum babamın

ticareti sevmeyen

para için koşturulan

yarış atlarının terlerini

bir akvaryumda toplar

içinde denizatı

beslerim



Hayırsız oğluyum babamın

yollarda dalgın yürüyen

ama adliyenin çöplüğünde

bulduğu dolmakalemi

çocuklarına getirmek için

ortasından yapıştıran temizlik işçisi

kaçmaz gözlerimden



Hayırsız oğluyum babamın

bir parka

dikilirse birgün şairlerin heykelleri

benim yerim boş kalsın

ve payıma

hayırsız ada açıklarına

bir şamandıra bırakın
 
Sunay Akın - Şemsiye

tozlu bir şemsiye durur

çatı katındaki odanın

kuytu bir köşesinde

kumaşındaki eski yağmurların

hüzünlü kokusuyla



anımsar mısın bilmem

yağmurun bardaktan

boşanırcasına yağdığı o günü

hani şemsiyeyi iyice çekip başımıza

dudaklarımla hesaplamıştım

yüz ölçümünü



nicedir sokağa çıkarmıyorum

şemsiyeyi

korkuyorum çünkü

kapısı açık kafaesinden

uçan bir kanarya gibi

beni ikinci kez terk etmenden



yanıt alamayacağımıbilsem bile

yanına gidip

sorarım hergün şemsiyeye

altında elele

nasıl görünürdük diye
 
Sunay Akın - Şiiriçi Hatları Vapuru

Nazım Hikmet vapuru

deniz ile arasına

dökülen asfaltı kırar

ve özgürlüğüne kavuşturur

salacak iskelesini

batmak pahasına



Can Yücel vapuru

alaycı bir düdük çalar

savaş gemilerine

ki rakı şişeleri asılıdır

can simitlerinin

yerine



Attila İlhan vapuru

keyfile yarar suları

içinde çünkü sevgililer öpüşür

ve güvertesinde

sigarasını rüzgara karşı yakan

bir katil üşür



Edip Cansever vapuru

denize yansıyan

otel ışıkları altında

gider gelir boğazın en uzak

iki iskelesi arasında



Orhan Veli vapuru

evlerine taşırken

telaş içindeki insanları

küpeştesinden atılan

simitleri kapışır

martı kuşları



Cemal Süreya vapuru

akşamüstleri giyince

ışıklı elbisesini

ince bir duman savurarak havaya

dansa kaldırır

kız kulesini
 
Sunay Akın - Taht ve Yüksük

Tahtların altındaki sümükleri silmezler

çünkü ata yadigarıdırlar

ve müzelerde

görmemesi için halkın

bir camekanın içinde

sergilenirler



Kapıları da hep devdir

dünyadaki sarayların

tokmağa uzanıp

sokaktaki çocuklarla

oynamasın diye

veliahtlar



Sakın beni tarihçi sanmayın

sayfalarını yırttım

yüz ünlü türk

adlı kitabın

terzi dükkanındaki resmine

içinde rastlamayınca

kılıncı dikiş iğnesi

kalkanı yüksük olan

babamın
 
Sunay Akın - Telaşlı Penguen

Aşkımız bitti

yüreğim burkularak soluyorum bunu

çünkü bir yangın kovasının

içindeki durgun suda

beyaz bir kelebeğin boğulması

gibi garip oldu sonu



Aşk ki ay değil

güneş tutulmasıdır diyordum

dudak büküyordun bana

oysa ilkokul bahçesindeki çocuklar

ellerindeki isli camların ardından

gülüyorlardı sana



İnanmamıştın aşkın

bir elbise hırsızı olduğuna

ama köşesinde

kedinin uyuduğu bir yatakta

çırılçıplak bırakmıştı

her ikimizi de



Giderken bir buzdağı gibiydin

sıcak sulara doğru yüzen

ve doruğunda

bir çift bale pabucunun

asıldığını soluyordu

eteklerindeki telaşlı penguen



Bakakaldım

bindiğin taksinin ardından

onlar ki her mevsim

sarı birer sonbahar yaprağıdır

terk ettiğin kentin sokaklarında

rüzgarla savrulan
 
Sunay Akın - Tiktak

Ne kadar aradıysam

suyunda bulamadım tak'ları

zaman denilen kuyunun

yüzümde bu yüzden

yalnızca tik'lerini taşırım

çocukluğumun



Yarısını tuttum

çocuk doktoru

olmamı isteyen anneme

hasta yatağında verdiğim sözün

doktor olamadım ama

çocuk kaldım



İki çocuk

rahatlıkla oturduğumuz

kapının eşiğine

kendi başıma zor sığıyorum bugün

büyüdükçe insan

yalnız mı kalıyor ne ?
 
Sunay Akın - Tırabzan

nasıl kıskanmam seni ey liman

bir köşende

şarap içerken tek başıma

kadın adı taşıyan gemilerin

biri çıkıp

biri giriyor koynuna



orta yaşlı bir kelebeğiyim istanbul'un

her ayrılık bir hüzün bırakır yüzümde

iki fotoğrafımı

bulmaca kitabında yan yana getirip

soruyorum okura

aradaki sekiz farkı bulun



beş yıldızlı otel yapmışlar

sırtımda annemin hırkasıyla

babamın kucağında uyuyakaldığım

yazlık sinemanın yerine

oysa biz

yağmur yağabilir diye

film seyretmeye gitmezdik

gökyüzünde beş yıldızın

olduğu akşamlar



ah! şu benim şair yalnızlığım

bir yangın merdiveni gibidir

umut apartmanının arkasında

pas tutarken yüreğim

ayakta duruyorum yıkılmadan

çocukların kayacağı bir tırabzanım olmasa da



güvertesindeki kadının eteklerini

rüzgarın uçuşturduğu beyaz gemide

az sonra gidecek

ve sen söyle Sunay Akın

sakalın da olmasa

yüzünden başka neyin var ki özleyecek
 
Sunay Akın - Trapezci

Girecektin elbette trapezcinin gözüne

sendin çünkü

salıncakta ellerini

korkusuzca bırakan

ama üçüncü sınıf da olsa

hiçbir sirk

çadır kurmadı doğduğun

taşra kentine



Gemi yaptığın terliklerin içinde

bırakırdın düşlerini

halının mavi kıvrımlarında uzanan

sen nehrine

ulaşmaktı tek amacın

salonda büfede duran

eyfel kulesi biçimindeki

kolonya şişesine



Bahçe duvarını atlarken

dul komşunun aşığı

misafirliğe gitmek isteyen annen

çantasına koyardı terlikleri

ve başlardı gerçek yolculuğun

evinizin en fazla

bir sokak yukarı

ya da iki sokak aşağı



Annesi ölen çocukların

fedakar babası sandı travestileri

ki ezilmemiş

gazoz kapağı karşılığında

aile çay bahçelerinin

suskun masaları arasından

kolayca kurduğun dostluklarda

nasıl da anlatırdın hiç görmediğin trapezcileri...
 
Sunay Akın - Tutuklu

I

Tutsak olacağını bilerek

yine bu sabah

demirparmaklıktan içeri

usulca sızdı

güneş



II

Yasaklanınca görüş gününde

çiçek getirilmesi

arka duvarın dibinde

sarmaşık tohumu

dikmiş annem



Oysa el bile

sallayamamıştım ona

kuyrukta saatlerce bekleyip

doldurduğu içme suyunu

dökerken ardıma
 
Sunay Akın - Yalnızlık

Şemsiye yapımcıları

ıslanmaktan

tek kişiyi koruyacak genişlikte

kesince kumaşları

yağmur değil

yalnızlıktır yağan



Daha da hüzünlendirir her gece

kentin sokaklarını

bekçinin nefesiyle

düdüğün içinde dönen

nohut taneciğinin

yalnızlığı



Ne çok sevinirim bilseniz

bir yılan

mezarıma girerde

göğüs kafesimin kemikleri içinde

kış uykusuna

yatarsa
 
Sunay Akın - Yara Bandı

Nasıl unutursun

ilk günleriydi İstanbul'a taşındığınızın

usulca dokunmuştun hanımeli kokan

bir duvara yaslı beyaz bisiklete

-Binmek ister misin

diye bir sesle irkilip

ayrılmıştın hayal dünyasından



Annenin dizlerine yatırıp

sarı saçlarını

saatlerce taramayı düşlediği Ömercik

duruyordu işte tam karşında

ki yaramazlık yaptığında

az mı dua ederdi

onun gibi uslu olmana



Kalır mıydın hiç altında

böylesi sıcak bir davranışın

sen de cebinde taşıdığın

kolonya kapağını uzatmıştın ona

ve başlamıştı bir arkadaşlık

çatılarına martıların konduğu

Çiçekçi sokaklarında



Evlerin arasından

bakmak isterken Kız Kulesi'ne

acemisi olduğun bisikletten düşmüştün

gitmiyor gözünün önünden

filmlerdeki gibi yardımına koşması

üstelik o gün ilk kez

yara bandıyla tanışmıştın



Kaybettin Ömerciği

şoförlük yaptığını duymuştın bir ara

ama bu şehirde

taşradan gelen bir çocuğa

bisikletini verecek insanların

yaşadığına inanıyorsun yine de

siyah ve kıvırcık saçlarınla
 
Sunay Akın - Yüz Havlusu

Çarmıha gerildiği yaşta İsa'nın

avuçlarımdan tutan

iki çocukla çiviliyim yaşama

aşk bardağını çalkaladığım su olmak

kırılacak eşya taşıyan

bir kamyon gibi gidiyor Ağrıma



Kendi kendime konuştuğum sanılıyor

hep yanımdadır oysa

giderken bıraktığın yüz havlun

bozdun saklambaç oyununu ama

bana gizlendiğim yerden

çık demeyi unuttun



Her gece yatmadan okuduğum

bir kitap olmanı isterdim

kırardım ışıkları söndürmeden

yarım kalan sayfanın ucunu

ki sen buna tenim kırışıyor

yaşlanıyorum derdin



Yokluğundan geri kalan çölde

attığım her adımda

gözlerimden dökülür

hörgücümde taşıdığım sular

sevgilisinin gölgesinden uzak

çölde ağlayan deve ölür



Hava kararırken usulca

bir zenci olup

kalıyorum Salacak kıyısında

ve Kız Kulesi

Ku Klux Klan

gibi duruyor karşımda
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst