Sunay Akın Şiirleri

ashli

Bayan Üye
Telefon santralleri

beni sana bağlar sevgilim



nükleer santraller ölüme

gökyüzünün nerede olduğunu soran

bir vapur dumanına

yanıt veremiyor hiç kimse



Çocuğunu asma köprüde sallayan

bir annedir İstanbul

ki onun

içi süt dolu

biberonudur Kız Kulesi

soğusun diye suya tutulan



Ne kalem kılıçtan

ne kılıç kalemden üstün olsun

öğrensinler birlikte yaşamayı

örneğin kalem

aşk şiirleri yazsın

ve köreldikçe kılıç yontsun



Yalnız kaldığımız an da bile

alırız insan kokusunu

ıssız adasında

üstünden atamamıştır Robinson

yaptığı ilk mastürbasyonda

yakalanma korkusunu



Kendi boşluğuna asılı

birer asansörüz aslında

ve ben elimde

taze bir karanfil

sıkışıp kaldım

iki kadın arasında
 
Sunay Akın - 62 Tavşanı

Denize düşen bir oyuncaktır Kız Kulesi

Soruyorum berber koltuğundan

İki ayna arasında akıp giden görüntüme

Şair olanımız hangisi?

Pencere tüllerine gelinlik diye sarılan

O küçük kız nerede şimdi?

Gemim battı çoktan

Denize inen tüm filikalarıma erkekler bindi

Duvardaki yangın düğmesini örten cam parçasıyım

Kurtuluşun olacaksa hiç düşünme ayakkabının topuğu ile kır beni

İnanmıyorum uzaylılara duymalıyım birilerinden

Yıldızlardan nasıl görünürdü diye mahallemizdeki yazlık sinema

Öğrendim saat kulelerini kibrit kutularından

Bağışla beni iki dünya savaşının yaşandığı yüzyılda

Nüfus cüzdanımdaki 62'den yaptığım tavşan
 
Sunay Akın - At Kokusu

Son evi gösterin bana İstanbul'da

vapur sesinin duyulduğu

ki kapısını çalıp

söyleyeyim içindekilere

daha çok kedi yavrusu ezilsin diye

eski iskeleleri

sahil yoluyla ayırdıklarını

denizden



Karşılığında ben de size

kanaryası ölüp

kuaför salonuna dönüşmeyen

kaç mahalle berberinin

kaldığını söylerim

ya da kaç fötr şapkanın

tutsak olduğunu

köhne bir konağın

askısında



Kaç faytoncunun

artık taksicilik yaptığını da bilirim

ama söylemem

onu da siz bulun

dikiz aynasına takılı boncuklardaki

at kokusundan
 
Sunay Akın - Ayrılık Şiiri

Her satırı

Mendireğe dizili karabataklara benzeyen

Bir mektup bırakarak

balıkçı koyundan

sisler icinde uzaklaşan kayık gibi

bir sabah usulca ayrıldın

koynumdan



Bütün yolcularını

Boğaz köprüsünün çaldıgı

Araba vapurunun

boş seferleri

gibi yanlızca rüzgâr

gezinir sensiz

yüreğimde



Durgun bir sudur aslında deniz

ki çocukların acemi oltalarını denedikleri

kuytu bir iskelenin

tahtaları altına yazdıgım

ayrılık siirini okudukca

dalgalanır...
 
Sunay Akın - Beceriksiz

Kabuğunu koparmadan

ne bir elmayı soyabildim

ne de iyileştirebildim bir yaramı

ama karşıma çıkınca

kızmadım hiç elma kurduna

bendim çünkü bıçağı saplayan

onun yurduna



Şair diyorlar benim için

bilmiyorum oysa

her şiire konmalı mı uyak

her yere nedense

konamıyor tayyare

hay dilimi

arı türkçe soksun; uçak



Kaptan olmak isterdim

aynanın karşısında

eski bir sinema yıldızı

gibi ağlayan

İstanbul hatlarında

bir fırça hafifliğiyle gidip

gelen vapurlara



Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma

ve Kız Kulesi'ni göstererek

bırak artık diyor üzülmeyi

yedi tepeli bu şehirde

şiir okunacak tek yer

elbette denizin ortasındaki

şu küçük buz dağı



Terzi olsa da babam

sökük dikmesini beceremem

beni yalnızca sen anlarsın

iğnenin deliğinden geçsin

diye ipliklerin

bir anlık ıslatıldığı dudaklara

takılıp kalan annem
 
Sunay Akın - Beyaz Adam

Beyaz adam

küçücüktü ilk geldiğinde

ve oturmaktan

bütün kemikleri sızlıyordu

büyük teknesinde



Beyaz adam

kızılderililerin sunduğu yiyeceklerle beslenip

topraklarına uzandığında büyüdü

bulutlar arasında

barış içinde yaşayan

manitu yerine

tapmamızı istediği de

işkence görüp

çarmıha gerilen

bir ölüydü



Beyaz adam

özgürlük adına

dev bir kadın heykeli dikti

doğu denizinin kıyısına

ve her gece

altında dans ettiğimiz yıldızları

bayrak diye tutsak etti

bir bez parçasına



Beyaz adam

özgürlük gibi adaleti de

bir kadın heykeliyle simgeledi

ama elinde terazi tutan

zavallı kadın

gözleri bağlı olduğu için

kendisine tecavüz edenin

kim olduğunu göremedi...
 
Sunay Akın - Beyaz Tutkal

Türkçeyi askerde öğrenen bir Kürt

dost olduğu martıya

heceletir etiketini: Hayal

nice kırıklığı

yapıştırır Kız Kulesi

denizin rafında unuttuğunuz

ah, o beyaz tutkal



Berberden hiç çıkmayan

bir kadın gibi Paris

bigudisini tutan pens yerine

saçlarına takar Eyfel'i

ve sokakta oynayan

yaramaz çucuğu İstanbul'un

Kız Kulesi diye bilinir

alçıya alınan kırık eli



Dizlerine yatıp sevgilimin

bir yaz gecesi

beyaz duvarında

seyrediyorum Şarlo'yu

üç şey aldım yanıma

Boğaz'ın ortasondaki ıssız adada;

kızkulesinema
 
Sunay Akın - Çekmece

Büyüklerle ben yapamıyorum

çocuklar da almıyor beni oyunlarına

devlet dairesinde

yangından kurtarılmayacak

sıkışmış bir çekmece gibiyim

açılamıyorum sana



Kardeşiyle sokaklarda hep

bir örnek giydirilen sen

nasıl sevmezsin eşitliği

yürürken düşen çoraplarını

aynı hizaya getirmek için

annen değil miydi önünde diz çöken



Öpüşme sahnesinin tam ortasında

içeri girdiğin yazlık sinemanın

yer göstericisiyim

yürüyorsun fenerimin ışığında

yer: Kız Kulesi

ve sonu ayrılıkla bitecek

hüzünlü bir aşk filmini oynuyor

beyaz duvarında



Bir kez olsun çıkmazken ağzından

seni sevdiğimi

her gün söylememi yadırgama

bil ki bu şehirde

iskelenin verilmesini

beklemeden atlarım vapurlara



Son karesi gibi Red Kit'in

batan güneþ e doğru

sürerken atımı

gitme kal demeni bekliyorum

ama yalnızca

rüzgar çekiştiriyor atkımı
 
Sunay Akın - Çıkış Kapısı

Kesik bileklerimi göstererek girdim

sinema kapısından içeri

bendim sefer öncesi

korkaklar kadınlarının yanına dönsün

sözüyle padişahın

ordudan ayrılan yeniçeri



Kapındaki postalları görünce

balkona astığın sutyenin

damlalarıyla ıslanan kedinin

tüylerini okşarayarak uzaklaştım

kuleler ki hüzne bir bıçak

gibi saplanan sunay'a kın



Beyaz peynir tabağı

ve su katılmış rakı kadehi

Kız Kulesi'dir çilingir sofrasının

sen ki yoksun manzarada

ilk ışıklarını yakan

bir vapur güzelliğiyle akşamın



Kapımı çalarsan bir gün

eşikteki ayakkabılara aldanıp

evimin içini kalabalık sanma

atmaya kıyamayan annem

bütün ayakkabılarımı

dizmiş yalnızlığıma



Gecenin karanlığında

bir sinema salonu gibi uzanan şehirden

gitmek düşer payıma

çıkış kapısı diye bakıyorum nicedir

gökdelenlerin tepesinde yanan

kırmızı ışıklara
 
Sunay Akın - Kağıt Gemi

Deniz kıyısında

bir martıyla konuşurken görüyormuş

dostlarım beni sürekli

bir kaptanım çünkü

kağıt gemilerden

emekli



Kılları uzadıkça ellerimin

unuttum kağıtlardan

nasıl gemi yapıldığını

ki yaşlılığa uzanan

birer iskeledir parmaklarım

çözüldü uçlarından

nice kağıt geminin

palamarı



Çocukluğumun tahta atını

bozarak yaptığım iskeleye

küçük bir kağıt gemi

yanaşır mı dersiniz

kazısam ellerimdeki

bütün kılları ! ...
 
Sunay Akın - Kayıp Dalga

Kimim ben

ve sakalından bir tek kılın

müzelere giremeyeceğine ağlayan

köse bir peygamberden

nedir beni

ayıran



Hüzünlü bir çocuk yüzü müyüm

merdiven altındaki

boş rakı şişelerinin

hareketliliğinden anlayan

babasının eve gelip

gittiğini



Bir cüce miyim yoksa

cenaze gününde

annesinin tabutuna

uzanamayışının ağırlığını

hep omuzlarında

taşıyan



Küçük odaya çıkıyorum

tavan arasındaki

ve bir geminin

dümeni gibi çevirerek

istasyon düğmesini

kayboluyorum bir zamanlar

etrafında ailece toplandığımız

radyo dalgaları

arasında! ..
 
Sunay Akın - Kaza Süsü

Biri çıkıp öldürsün beni

ve kaza süsü versin

cansız bedenime

nasıl da sevinirdim

ilkokul pencerelerine bayrak asarken

doğduğum kazanın

her bayram öncesi süslenmesine



Çay bardağı biçiminde yontulsun

mezar taşlarım

ve yaşamdan bir tek yudum

bile alamayacağım için

üstlerine yatay olarak

bir de kaşık

konsun



Ne başucuma

ne de ayak ucuma dikilsinler

biri sağımda

diğeri solumda olsun

ki görenler

mezarı sansınlar

bir çocuğun



Peşlerinde koşturarak papazı

kiliseden çaldıkları

günah çıkarma kulübesinde

şiir kurtuluş örgütünü kuran

kenan evren lisesinden terk çocuklar

mutlaka gelirler cenazeme

her birinin elinde deniz yıldızı



Üzülmeyin dostlarım

ezbere bilirim latince sözcüklerini

hayvanlar ansiklopedisinin

adını bilmemiş olmaktan

utanmayacağım asla

tabutumun içine girecek

ilk böceğin
 
Sunay Akın - Kedi Kırıkları

Ortancasıyım üç kardeşin

hiç tatmadığı için

acırken ağabeyime

kıskanç gözlerle bakarım

iki insan sıcaklığı üstünden

dünyaya gelen

kardeşime



Kutsal kitaplarda

aramam boşuna

bir işaret

bilirim ki kuşların

silah sesinden

ürkmediği gün kopacak

kıyamet



Bilemezsiniz yüreğime neler olduğunu

nasıl ki bir korsanın

denize attığı rom şişesini

limana demirleyen geminin

çapasıyla kırdığından

hiçkimsenin haberi

olmuyorsa



Birbirinin üstüne

ters çevirerek içimdeki iskemleleri

uzaklaşırım aranızdan

çarşıda kaybolan bir çocuğun

elinde soğuyan

anne sıcaklığı

hızıyla...
 
Sunay Akın - Kırık Kibrit

Her kapı eşiğinde

çocuk mezarı diye takıldığınız

45 numara ayakkabılarımla

içinde etleri çürüyen

bir çocuk cesedi taşıdığımı

nasıl da bildiniz



Hiçbir bardakta

dudak payı bırakmadınız bana

bir kaşık sesini

bile çok gördünüz

şekersiz içerek

çaylarınızı



Bakarak yürüdüm oysa balkonlara

göz göze

gelebilmek için

çamaşır ipinin arkasına astığı

iç çamaşırlarının

ıslaklığına sürünerek

kanaryasını güneşe çıkaran

bir kadınla



Yanıma yaklaşıp kibrit istediğinizde

ıssız bir adaya düşen

yalnız adamın

dumanı görülsün diye yaktığı

ateşiydi sizlere

uzattığım



Ve siz

her seferinizde

sigaranızı yaktınız

ama açıktan geçen gemiler gibi

yanınıza beni almadan

gittiniz! ..
 
Sunay Akın - Kova Kaleci

Yedi kova su yeterliydi

sıvas'taki ateşi söndürmek için

oysa her biri

devlet dairesindeki kovaların

üstüne yazılı

altı harfli bir sözcüktü yangın



Yedinci kova

taşar engellenemez biçimde

çünkü emekçilerin

alın teriyle doludur

işte bu yüzden

sinek ölüleri yüzemez üstünde



Futbol takımında mahallenin

kova kaleciydi lakabım

ilk kez sevinecektim buna

ama yalnızca

avuçlarıma alabildiğim suyu

bir kova gibi sıvas'a taşıyamadım



G harfi boştur yangın kovalarının

ki ortaya çıkar

dolu olanları okununca

madımak oteli'nin merdivenlerinde

kurtulmayı bekleyenler için

verilen karar: Yan ın



Ve başında anladım ki bir kuyunun

ipin ucunda

derinlerdeki suya uzanan

birer kova gibidirler

yangınları söndürmek isteyen

darağacına asılı devrimciler
 
Sunay Akın - Kül Kedisi

Beyoğlu'nda gezinen tramvay Kürtür

deniz görünmez çünkü penceresinden

insanların öldürüldüğü dağlarda

inanıyorum yine de

dikkat ceylan cıkabilir uyarısına

bir orman yolundan geçerken



Savaş ki ülkemde

bütün bardakları kırılan

birer sürahi gibi

çocuklarını gözyaşlarıyla bekleyen

nice anneler bırakmaktadır

pencere önlerinde



Tutuşunca Madımak Oteli'nin perdesi

bir kez daha kondaklandı umudumuz

yürümeyi öğreteceğiz ona

sonra yeniden koşmasını

masal olmadığını söylüyor güzel günlerin

Sivas sokaklarında doğuran kül kedisi



Denize doğru inen bir sokaktır ülkem

düz değildir taşları

ayakkabılarını bağlamadan

peşinden koşarken bir martının

ipe takılıp düşer

özgürlüğün eve avluya sığmaz çocukları



Başımızdaki şapka bireysel

şemsiye sosyalist yanımızdır

ve tek şartı

ters dönen bir şemsiyeyi düzeltmenin

zor da olsa yürümektir

rüzgara karşı
 
Sunay Akın - Leblebi

Nasıl ayrılır

ürkeklik

ayakları ilk kez

bir mısır tarlasına

değen kargadan



Ne zaman

karar verir rüzgar

fırıldakla oynamayı bırakıp

kızların eteklerini

uçuşturmaya



Ne yazar

anı defterine

kuru bir tarlaya

ilk düşen

yağmur damlacığı



Akıllı çocuğun

bilgisayarıdır leblebi

siz hiç anlamadınız mı

leb demeden

bir şeyleri...
 
Sunay Akın - Liman

Sıralanmış saksılar vardı

limana bakan

penceremizin önünde

ve çiçekler arasında

ekmek kırıntıları serpen

martı yüzlü

bir anne



Terasta toplanan kadınlar

limandaki beyaz geminin

ışıkları yanınca

dedikodusunu yapmayı unuturlardı

tam o saatlerde sokaktan geçen

yazlık sinemadaki

biletçi kızın



Annesinin dizlerinin dibinden

hiç ayrılmayan

uslu bir çocuk gibidir

limandaki deniz

ama sokağa çıkıp

dalga olmak geçer

yüreğinden
 
Sunay Akın - Madalya

koltuk deyneklerini

bırakamadığı için alkışlamadığına

inandırır herkesi



Ölü askerlerin ceplerinden

topladıkları kanlı fotoğrafları

barış toplantılarında

sinema önündeki çocuklar gibi

birbirleriyle nasıl değiştirdiklerini

bilir generallerin



Kaç askeri

kendisine özendirdiğini de saymıştır

savaşın tam ortasında

kuyruğunu bırakıp

kum torbaları arasından

evine kaçan kertenkelenin



Bayram yerinde canlandırılırken

kentin kurtuluşu

ayakları kesilen gazi

hiç düşünmeden

değişir madalyasını

çorap kokusuna
 
Sunay Akın - Naftalin

Eksik olan

bir yanı vardı aşkımızın

bir filminde

üç beş figüran dövüp

ata binmemesi

gibi cüneyt arkın'ın



Haberin olsun

vermedim eskiciye

yırtık ayakkabılarımı

nasıl ayrılırım ki onlardan

kapınızın önünde

az mı çıkarıp

giymiştim



Naftalinedim bende kalan yün kazağını

söylemiş miydim size

naftalin

ki güvelere karşı kullandığı

kimyasal silahıdır

anıların
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst