Siyah Beyaz Öyküler...

---> Siyah Beyaz Öyküler...

Aşk nasıl akar bir yürekten diğer bir yüreğe? “İlk bakışta aşık oldum” der kimisi... Hiç yaşamadım bilemem. Doğrusu inanmam da... Kim böyle söylese ya da nerede okusam bu cümleyi, olsa olsa etkilenmektir bunun adı, aşk değil diye düşünürüm. Böyle bir cümleden sonra şartlanılmış bir aşk yaşanır ve biter. Anıldığında geçici bir hevesmiş aslında diye düşünülür belki de... Neyse asıl konumuz bu değil. Düşsel bir aşkın hikayesi anlatacağım ben size, ya da isterseniz yaşanmış bir aşk deyin siz bu aşka... Bu hikayede, ilk bakışta aşk yok, arkadaşlıktan aşka dönüşen bir hikaye de değil bu! Bir yasak aşk öyküsü hiç değil! İçinde biraz hüzün, biraz mutluluk gözyaşı, birkaç şiir ve şarkı, yaralı iki yürek, kaygılar ve tabii ki uykusuz saatler var. Bu hikayenin içinde en çok ümit var. Merkezde ise aşk...

Birbirine uzak iki şehir... Biri taş binalarla çevrilmiş, sokaklarında asık yüzlü insanların dolaştığı, kuru ayazların kol gezdiği bir şehir... Diğeri deniz kokusu iliklerine kadar sinen... Bu birbirinden çok farklı iki ayrı şehirde, birbirine çok benzeyen iki insan... Birbirlerinden habersizken, aynı gecede aynı yıldızlara bakıp aynı dileği tutuyorlar belki bir gün... Sonrasına siz masal deyin, ben hikaye... ya da bir düş... Dedim ya hikayede en çok ümit var diye; bir ümitle başlıyor işte her şey...

Aşka en çok bahar yakışır değil mi? Oysa bir kış mevsiminde başlıyor bu düşsel aşk. Dışarıda kış, yüreklerde bahar... Kırlar yerine, yüreklerde açıyor papatyalar... Dışarısı soğukmuş, buz gibiymiş, ne gam? Yüreklerde güneş...

Kadın taş binalı, kuru ayazlı şehirde yaşıyor. Sahteliklerden, yalanlardan bıkmışlığıyla bir uçurumun kenarındayken, bir ümit tutuyor elinden... Yani deniz kokan kentten gelen adam! Onun ne işi vardı o uçurumun başında diye soracaksınız şimdi? O da aynı sebeple oradaydı. Belki adam çevresindeki tüm sahteliklerin ve yalan sevdaların içinde adamlığından utanmıştı da , onu uçurumdan atıp rahatlamak istiyordu. Yüreğini de fırlatıp atacaktı; böylece kimse acıtamayacaktı onu bir daha... Ama karşılaşmayı hiç beklemediği o yer de kadınla karşılaşmıştı işte... Adam ve kadın elele verip vazgeçtiler yüreklerini atmaktan... Ne de olsa bir ümit vardı içlerinde hala... Aslında onların yürekleri elele tutuştu... O ikisi birbirlerinin gözüne kaşına değil, boyuna posuna değil, yüreklerine aşık oldular... Ve ilk sözleri “Yüreğine aşığım” oldu aşka ilk adımı atarken. En çok kelimeler yardım etti onlara, birbirlerinin yüreğine dokunmaları için.
Bir gece vaktinde kadın adamı düşünürken güncesine şöyle yazdı:

“ Aşk nasıl akar bir yürekten diğer bir yüreğe? Belki bir şarkıyla, belki bir şiirle gelir. Belki de bir yıldız olarak düşer avucunuza, dilek tuttuğunuz bir gecede... Uzak bir kentte bir yürek şiirler yazar adınıza... Her dizede onu bulursunuz, her dizede kendinizi... 160 karaktere sığdırmaya çalışırsınız içinizden taşan her duyguyu... Sığdıramazsınız... Sonra beceremeseniz de şiir yazmayı onun kadar güzel, bir şiir dökülür kaleminizden...

Sesini hiç duymadığım,
Hiç dokunmadığım ellerine,
Bir şaire vurgunum şimdi.
Ben hiç oldum, o herşey!
Yaşadığı kentte,
Bir gece olsun uyumadım,
Gezmedim sokaklarında,
Duymadım o kentin gürültüsünü
Ve koklamadım denizinin kokusunu...
Ben onun avucundaki yıldız oldum,
O benim içimde ümit..
İşte bu yüzden;
Aşkın adı ümittir artık, ümidin adı aşk! ”

Adamsa bir hikaye yazdı ve anlattı bir aşkın başlangıcını... Sordu: “ Bir ümit üzerine aşk yazılabilir mi? ” diye. Kimi onaylayarak ümit üzerine aşk yazılır dedi, kimi vazgeç dedi aşkın aleviyle kırmızıya dönmekten... Bir başkası bu hikayenin sonu sadece hüsran diyerek ümitleri kırdı ve bir dost destek verdi, kadın ve adamın mutluluğuna katılarak... Sonu ne olur? Ne kadın biliyor, ne adam, ne de diğerleri... Tek bilen var sonunun ne olacağını, gözle görülmeyen varlığı en derinde hissedilen tek bilen...

Şimdi iki ayrı kentte, birbirlerinin yaralarını kelimelerle sarmaya çalışan, iki yaralı yürek avuç içlerinde bir yıldız tutarak, birbirlerini düşünüyorlar. Ağlamanın ne kadar güzel olduğunu keşfediyorlar yeniden... Büyük bir mutlulukla yaşarken aşkı, hatta mutluluğu içlerine daha fazla çakmak için uykularını feda ederken hep ‘bir ümit’ içlerinde... Ve bir taraftan kaygılanıyorlar, korkuyorlar gün gelir bu büyü bozulur diye...Kelimelere, şiirlere, şarkılara sığınıyorlar birbirlerini daha çok hissetmek için... Sonuç olarak düşsel bir aşka ‘merhaba’ diyen iki ayrı yürek, tek yürek olup açtılar kapılarını mutluluğa... Ve göze aldılar ne zaman geleceği meçhul olan hüznü... yani bir ümidin üstüne aşk yazıldı, ve daha bitmedi hikaye... İçinizden geliyorsa devam edin hadi yazmaya ve bir isim daha verin aşka...

Aşkın adı ümittir artık, ümidin adı aşk..

sevdaseli... Dün akşam anadolunun bir kasabasında sahneleyeceğimiz oyunun öncesinde fırsat bulupta kuliste göz ucuyla okuyup kapamıştım daha geniş zamanda bir kez daha okuyup daha sarih anlayabilmek için... Söylemeliyim ki muazzam bir paylaşımdı... Biraz " sen" vardı içinde, biraz " O", biraz " öteki" ama çokça " ben" olduğum aşikardı... Bazen ne kadar yazsan da, kurgulasan da hep eksik bir şey vardır yazdıklarında, bir türlü o hikaye dile gelmez... sonra bir an gelir, işte şimdi olduğu gibi kendin gibi başka bir yazan senin hikayeni dillendirir... Teşekkür ederim sevdaseli, bana bunu farkerttirdiğin için...
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...


Ne güzel toparlamıştım düşüncelerimi ve ne de güzel yazıyordum. Yaşadıklarımdı yazdıklarım ve yazdıklarımın içinde yaşıyordum. Belki de toplu iğne ile kuyu kazıyordum. Ne farkederdi ki, mutluydum. Bir sesle irkildim:
- Benim, ben! Korkma lütfen!
Bu ses?!
- Neredesin?
- Yanındayım!
- Hep yanımda olduğunu söyledin zaten! Neredesin?
- Buradayım! Sesimi sadece sen duyuyorsun ve sesini de sadece ben! Görünmez olmak zorundaydım, anla lütfen!

Neler oluyor bana? Bu bir kurgu, bu bir uydurma. Görünmez olmak ne demek? Refleksleri kopyalayıp kendimi çimdikliyorum. Parmaklarım kontrolsüz gidiyor kulaklarıma. Penceresiz karanlıkta boş bir kapalı oda gibi beynim, durmaksızın bu ses yankılanıyor:
- Benim, ben!

Ofiste herkes işinde gücünde. Olağanüstü hiçbir şey yok görünürde. Öyleyse kurgularımın esiriyim şu anda. Ama bir ses nasıl bu kadar canlı olabilir?
- Ne olur inan bana! Hem sadece sesten ibaret değilim, buradayım, yanındayım. Ellerimi uzatıyorum yanaklarına şimdi, ürkme, olur mu?
- Hayır, bu kadarı da fazla. Senin elin hiç değmedi ki yanaklarıma. Dokunabilsen bile nasıl anlayabilirim senin ellerin olduğunu? Şu anda ben yanaklarıma dokunup da uzaklaşanın avuçlarını yanaklarımda hissetmek istiyor olamaz mıyım? Eğer böyleyse, bana varlığını kanıtlamak isteyişin seni inciten olmayacak mı?
- Önce burada, yanında olduğumu kanıtlamama izin vermelisin. Dokunmam bir başka dokunmakları hatırlatacaksa sana, kalemliğe bak öyleyse!

Aman allahım! Kalemlik havalanıyor! Bunu da mı sadece ben görüyorum? Diğerleri neden dönüp bakmıyor? Çıldırmak dedikleri bu olsa gerek. Kuruyorum ve inanıyorum. İnanmak her şeyi yaptırıyor bana. Demek ki şu anda ben yazdıklarımın tam ortasında bu sese ihtiyaç duydum ve burada, yanımda olduğuna inanmak istedim. Yazımın neresinde duymuştum o sesi?

günlerce bir tren giderdi ben uzak tepedeydim
sevmek, derdim, senden evrene ulaşabilmektir
buluşabilmektir bütün insanların yüreğinde
seviyorum seni,
isteseydin gözü kapalı güneşe giderdim


İşte bu! Yanımda olmasını istiyorum ve kuruyorum. Çıkıp biraz dolaşmalıyım. Kendini kandırmak ne lanet bir şey!

- Evet, kendini kandırıyorsun! Dışarı çıkmakla yanında olmam gerçeğini değiştirebileceğini mi sanıyorsun? Hadi o zaman, birlikte yürüyüşe! Gezeceğin yolları ezberledim, yanına şimdi gelmedim! Dün ne yaptıklarını tek tek anlatayım mı?
- Bana dair ne söylersen söyle bildiklerimdir zaten, artık kandıramazsın beni. Evet, gayet canlı duyuyorum sesini. Ama her istediğimde yapabilirim bunu. Kendini görünür kıldığın anda kanıtlayabilirsin gerçekliğini.
- Hayır, bunu yapamam. Gerekçelerimi de anlatamam sana. Sadece bana güvenmeni istiyorum. Ama tutabilirsin ellerimden, saçlarıma dokunabilirsin. Ellerine inanmak mı diyeceksin buna da?
- Elbette öyle diyeceğim! İnanmak en güçlü yönlendirendir bizi. Dilediğimce kurgulayıp, dilediğimce inanabilirim kurgularıma. Şu an anlıyorum ki çok güçlü kurmak ve inanmak ihtiyacındayım. Bu ihtiyacımın ortasına düştün sen.
- Yanıldığın bir şey var, sustuğum yada yanından uzaklaştığım anda anlayabilirsin gerçekliğimi. Susuyorum şimdi. Bakalım buna ne diyeceksin?
- Sen değil, ben susturmuş olacağım seni. Kurgularımdan kurtulmuş olacağım...
- Neden susturamıyorsun o zaman? Neden kurtulamıyorsun kurgularından? Ellerini arkadan kavuştur şimdi! Ne oldu, bu tokadı kim attı suratına?

Çıldırmak bu. Kesinlikle bu işte. Yanıyor yanaklarım. Ateşim de yüksek olmalı. Hastalanıyorum ve her belirtiye bir şey uyduruyorum galiba. Mide ağrılarım devam ederken de hep yapıyorum ben bunu. Ağrılarımı yenebilmek adına beynimi hep düşlere salıyorum. Sonra da bir rüya gerçekliği oluşuyor elbette. Demek ki bu güce sahibim. Öyleyse beni mutlu kılacak kadarına izin vermeliyim düşlerimin...

- Benim!
- Merhaba ve hoşgeldin, bugün nasılsın?
- İyiyim, özledim seni!..
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...

Gerçekten etkilyeci bir yazıydı son yazdiginiz.. TSKLER +..
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...

sevdaseli... Dün akşam anadolunun bir kasabasında sahneleyeceğimiz oyunun öncesinde fırsat bulupta kuliste göz ucuyla okuyup kapamıştım daha geniş zamanda bir kez daha okuyup daha sarih anlayabilmek için... Söylemeliyim ki muazzam bir paylaşımdı... Biraz " sen" vardı içinde biraz " O" biraz " öteki" ama çokça " ben" olduğum aşikardı... Bazen ne kadar yazsan da kurgulasan da hep eksik bir şey vardır yazdıklarında bir türlü o hikaye dile gelmez... sonra bir an gelir işte şimdi olduğu gibi kendin gibi başka bir yazan senin hikayeni dillendirir... Teşekkür ederim sevdaseli bana bunu farkerttirdiğin için...


sizin gibi mükemmel yazıları olan bir üstadın bu sözlerini duyabilmek ne kadar onur verici asıl ben teşekkür ediyorum yüreginize emeginize kaleminize saglık duygu şelaleniz hiç bir zaman kurumasın
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...




sizin gibi mükemmel yazıları olan bir üstadın bu sözlerini duyabilmek ne kadar onur verici asıl ben teşekkür ediyorum yüreginize emeginize kaleminize saglık duygu şelaleniz hiç bir zaman kurumasın


emin olun sevdaseli okuyup anlayan her göz benzer ifadeleri kullanırdı ben gibi... Üstad değilim ki sadece gördüklerini, yaşadıklarını, düşlerini dillendirebilen biriyim sadece... güzel iltifatlarınız içinde ayrıca teşekkür ederim...
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...

yazdıklarını okuyorum..zaten kaç kişi var ki okunmaya değer bişiler karalayan..sakın vazgeçme yazmaktan..arada karalamalarımla ben de konuk olacağım sayfana..
yazmak beynin masturbasyonu..yazmaya devam..
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...

emin olun sevdaseli okuyup anlayan her göz benzer ifadeleri kullanırdı ben gibi... Üstad değilim ki sadece gördüklerini, yaşadıklarını, düşlerini dillendirebilen biriyim sadece... güzel iltifatlarınız içinde ayrıca teşekkür ederim...



evet okuyup anlayan olmak bu ifadeleri kullandırttı size gördüklerinizi yaşadıklarınızı düşlerinizi dillendiriyo olabilmeniz sizi üstad yapıyo zaten çok teşekkür ediyorum
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...

adam paltosunu çıkardı sandalyenin üzerine koydu ve yatağın ucuna oturdu..etrafına bakınıp duruken "ne işim var benim burada" diye kendi kendine söyleniyordu..sonra ayağa kalktı pencerenin yanına gitti,bir sigara yaktı ve dışarda yağan yağmuru seyretmeye başladı..içini kemiren tedirginlik ve suçluluk duygusu gittikçe artıyordu..acaba uyumuş muydu sevgilisi?ya da hep yaptığı gibi yine mutfakta oturmuş birşeyler mi atıştırıyordu uyumadan önce?soğuk süt içmeyi nasıl da severdi her gece uyumadan önce,hele dudaklarının kenarına bulaşan süt nasıl da yayılırdı gülümsediğinde yüzüne..adam gülümsedi sigarasından derin bir nefes çekerken...
adam tam sigarasını bitirmek üzereydi ki kapı açıldı ve elinde sigarası ile O'nu geçici bir süre bedenine misafir edecek olan kadın içeri girdi..yüzünde zoraki bir gülümseme ile "hoşgeldin" derken ne kadar yorgun olduğu belliydi aslında sesinden..adam kadına baktı gülümseyerek ve içindeki tedirginlik gittikçe büyürken..ve hala aynı soruyu soruyordu kendine "benim ne işim var burada"...ve cevabını buldu sonra,sevgilisi bu kadınla burada,bu şekilde aldatılmayı haketmiyordu..cebinden bu ucuz gecenin pahalı bedelini karşılayacak kadar parayı çıkarıp masanın üstüne koydu,paltosunu giydi ve hiç bir şey söylemeden odadan çıkıp geceye karıştı..
acaba sevgilisi soğuk sütünü içmiş miydi yine yatmadan önce?dudaklarının kenarına bulaşan süt nasıl da yakışmıştı kimbilir yüzüne..
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...

adam paltosunu çıkardı sandalyenin üzerine koydu ve yatağın ucuna oturdu..etrafına bakınıp duruken "ne işim var benim burada" diye kendi kendine söyleniyordu..sonra ayağa kalktı pencerenin yanına gitti,bir sigara yaktı ve dışarda yağan yağmuru seyretmeye başladı..içini kemiren tedirginlik ve suçluluk duygusu gittikçe artıyordu..acaba uyumuş muydu sevgilisi?ya da hep yaptığı gibi yine mutfakta oturmuş birşeyler mi atıştırıyordu uyumadan önce?soğuk süt içmeyi nasıl da severdi her gece uyumadan önce,hele dudaklarının kenarına bulaşan süt nasıl da yayılırdı gülümsediğinde yüzüne..adam gülümsedi sigarasından derin bir nefes çekerken...
adam tam sigarasını bitirmek üzereydi ki kapı açıldı ve elinde sigarası ile O'nu geçici bir süre bedenine misafir edecek olan kadın içeri girdi..yüzünde zoraki bir gülümseme ile "hoşgeldin" derken ne kadar yorgun olduğu belliydi aslında sesinden..adam kadına baktı gülümseyerek ve içindeki tedirginlik gittikçe büyürken..ve hala aynı soruyu soruyordu kendine "benim ne işim var burada"...ve cevabını buldu sonra,sevgilisi bu kadınla burada,bu şekilde aldatılmayı haketmiyordu..cebinden bu ucuz gecenin pahalı bedelini karşılayacak kadar parayı çıkarıp masanın üstüne koydu,paltosunu giydi ve hiç bir şey söylemeden odadan çıkıp geceye karıştı..
acaba sevgilisi soğuk sütünü içmiş miydi yine yatmadan önce?dudaklarının kenarına bulaşan süt nasıl da yakışmıştı kimbilir yüzüne..


Eyvallah Kaff... Doğrusu yine na müsait bir ortama isabet ettirip okudum yazını... ve yine okurken benzer bir yaşanmışlığı anımsadım ... hep yakışmıştır evet...
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...

"Kalp ruha der ki: Ben severim, aşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: "Sen yeter ki sev." - Şems
 
---> Siyah Beyaz Öyküler...

Ben çocukken heveslerim peşinden çok ağladım.
Yinede geri gelmedi mazi oldu yıllarım.

//Özcan Elmas//
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst