Sevmek, gerekliliğimizdir. Olduğunda derince bir nefes almaktır. Yoksa nefesi bırakmak, onsuzken alamamaktır. Yaşatandır. Can yakandır. Ölmektir birazda…
Haydi! Şimdi derin bir nefes al...
İçinin çekildiğini hissedene kadar al…
Bu doğumdur. Yaşamaktır.
Ardından ver soluğunu, boşalt içini, ölümdür bu ise…
Aldığımız her nefes bizi ölümüme yaklaştırıyorken; işin doğrusu, doğumu ölümü, iyi ve kötüyü, güzeli çirkini, aynı anda yaşıyorsak, mükemmel sevgili düşümüz de boşlukta asılı kalır. Tıpkı ölen birine olan aşkı anımsamak gibidir bu… Kendi matemimizden etraftaki şöleni fark edememektir.
Bazen de çevreye öyle dalarız, renklerden öyle gözlerimiz kamaşır ki; yanı başımızdaki gerçek hazineyi fark edemeyiz…
Sevmek, onunla birlikte kalmak demektir. Sevmek, her hücreniz ‘Kaç’ derken, kalmak demektir.
Sevmek, gerekliliğimizdir. Olduğunda derince bir nefes almaktır. Yoksa nefesi bırakmak, onsuzken alamamaktır. Yaşatandır. Can yakandır. Ölmektir birazda…
Bir başkasını tinsel hazine olarak keşfetmektir ilk adım.
Ardından korkular gelir. Beraberinde umutlar… Bir an gelir kaçıp, gizlenirken benliğinizde ve yaşamda, belki gece yarısı kendinize sokulmuş uyurken bir düş görüverirsiniz. Bir odadasınızdır. Yarı karanlık, yarı aydınlık. Kapı yoktur. Çıkış yoktur. Yapayalnız kalmışsınızdır. Korku yoktur. Umutta. Ölü değilsinizdir, yaşamıyorsunuzdur da aynı anda. Yaşamak düzenli atan nabız değildir, bilirsiniz. Sessizlikte, nabzınızı hissedersiniz. Sonra, O gelir… Loşlukta görürsünüz, kapı ordadır. Aslında kapı hep vardır. Uyanır, ona gidersiniz. Tüm hücreleriniz ‘Kaç’ derken…
Ona gidersiniz… Güven içindesinizdir. Belki size biraz ‘şefkat bile yapar’. Bir başkası varken de dinlenebilirsiniz. Ardından saatlerce bildiğiniz, yaşadığınız, düşlediğiniz, korktuğunuz her şeyi anlatırsınız. Tüm bildiklerinizi, bilemediklerinizi, öğrenmek istediklerinizi… Geçmiş üzüntülerinizi, komplekslerinizi, hatalarınızı paylaşırsınız.
Kalbinizi, şarkılar bestelerken buluverirsiniz son adımda…
Yarım kalmışlık duygusu yitip gidivermiştir hayatınızdan. Bütünlük sizinledir. Ruhunuz, mutludur artık…
Ama burada bitmez hikayeler, mitler, yaşantılar. Hazineyi, hazine olarak değerlendirmek gerekir. Ne yapacağınızı bilmek gerekir. Özgür bir ruhun istediğini, onu olduğu gibi kabullenmeyi bilmek gerekir.
O, bizim gördüğümüzde gözlerimizi alamadığımızdır. Hazineyi korumak, gözetmek gereklidir. Harcamamak, özen göstermek…
Kendimize benzetmemek ya da benzetmeye çalışmamak, zenginleştirmek ve onunla zenginleşmek, hayatla ölüm dengesini kurmak gerekir, ilişkide…
Hazineye sahip olma isteğimiz ölür. Her gün görülen güzelliğe alışkanlık kazanılır. Sahip olma hırsı ölür. Zorlama heyecanlar alır yerini. Hazlar dünyasına, uçurumuna atar kendini bazıları…
Oysa hormonal isteklerin ötesinde sevmek, başka görevleri getirir beraberinde… Sevgiyi sadece olumlu biçimiyle yaşatma arzusu öldürür, sevgiyi…
Oysa, cadıyı öpmek gerekir. Asla doğru yer ve zaman yoktur. Zaman ya da planlar yoktur sevgide… Paranın, şöhretin, gücün ya da cinselliğin sevgisi değildir.
Sevmeyi kucaklamak görevdir. Gerçekten sevmek, kendi korkularını yenebilen kahraman ister.
Sadakat ve adanmayı istemek gerekir. Küçümsememek gerekir…
Sevgi, eski yaralarımıza merhem sürmektir. Sevmek, bitiş varsa, başlangıçlarında olacağını bilmektir. Sevmek, kırılıp dağılmak değildir Sevmek, kırılıp açılmaktır.
Derinleşmektir, sevmek. Kadına ihtiyaç duyduğu, derin ve döngüleriyle bütün olan sevgiyi verebilmektir.
Ruhların, hayat ölüm döngüsünü kurabilmesidir sevmek.
Ve, bunlar için söylemektir ‘seni seviyorum’ kelimelerini…
Sorumluluklar, gereklilikler, vicdani borçlar, verilen emeklerin karşılığı değildir sevmek…
Cezmi Ersöz’ ün dediği gibi ‘ Aşkta Yarın Yoktur Sevgili’.
Haydi! Şimdi derin bir nefes al...