Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..
Ya Filistinli Çocuklar? ? ?
Elleri sapan taşlı çocuklar? ? ?
Nerden bilsin pop yada rock müziği
Yıkıntılar arasında aç susuz silah sesleri dinleyerek
Ölümü burunlarının ucunda hissederken.
Onlarda çocuk
Bizim çocuklarımız gibi ana kuzusu çocuk
Ama arada öyle fark var ki
İçler acıtan yürekler yakan.
Sapanı oyuncak sanan
Göze dolmuş pıhtıyı gözyaşı sanan
Hepsi düşmüş can derdine
Kol
bacak ne varsa budanmış
Kafa gövde birbirinden ayrılmış
Gözleri kan pıhtısı ile kapanmış
Gelinlik kızlar gelin
Damatlık delikanlılar damat olamıyor
Çocuklar hep yetim kalıyor.
İnsanların kaderini Allah yazar.
Ama hiçbir kuluna böyle kader yazmaz.
Bu gariplerin kaderini kim yazdı.
Kimler yazdı bu kaderi kimler?
Bu kaderi yazanlar çizenler nerde?
Kim kimin yanında kim kimin karşısında?
Sizi de vururlar
elbet vururlar bir gün
Bu acıya sizde düşer sizde yanarsınız.
Zannetmeyin bu bir bedduadır
Beddua etmek bize yakışmaz.
Yinede yapılan kötülükler.
Yaşatılan işkenceler
kırıntı
kıyıda köşede kalan
öteberi
dünden arta kalan
artık yani
işte gönlümün içinde kalan sen
mehtapta içime giren
içimi ısıtan
yalnızca benim olan sendin
ve o gecenin sonunda
hasret kaldığım gözlerin
ama sen yoktun
içime bıraktığın kırıntın
yalnızca senin sevgin
gerçek hayatı
en yanlış kostümü giydiğimde öğrendim
tüm kemik uçlarımdan
iliklerim süzülüyordu soyunduğumda...
ama çırılçıplak kaldığımda bile
masumdu tenim...
asla güvenmeye cesaret edemeyeceğim kişiliklerin
yatak odalarında uyudum
en huzurlu uykumu...
tüm ahlaksızlıklarla burun burunayken bile
korku hissetmedim...
biliyorum!
haykırmalıydım 'herkes yanlış biliyor' diye
ama sustum...
çıplaklığın böylesine yakıştığı
başka bir dünya olamazdı...
mor badanalı
siyah perdeli
iki yataklı bir odanın içinde
bekaretimi sınıyordum...
oysa ruhum çoktan teslim olmuştu...
aşk denen bir soytarının elinde
duygularım bir fahişeye dönüşmüştü...
dünyanın en güzel hatasının sonucu
bir bütün olarak duruyordu karşımda
ruhlarımız ise ten teması olmadan
deli gibi sevişiyor ve orgazm oluyordu...
fahişe ruhum onu haketmese de
O
aşkla bakıyordu gözlerime...
O'na layık olmayı başarabileceğimi ise
pek sanmıyordum...
insanlar gördüm değişken maskeli..
durmadım yürüdüm dikenli mesafelerde..
onlar sadece bana baktı..ama görmediler içimdeki ben'i..
soluklanmak için bir gece vakti..
uğradım hayaline..
ama gitmiş çoktan..
ellerini ve birgün sevecek olduklarımı alıpta gitmiş..
gitmiş o çoktan..
hemde benim gibi birine..
isyanlar koydum dudaklarıma..
yetmedi onlara beynime girmek istediler..
bıraktım mutluluk oyunlarımı..
sevdim sadece..
ama uzaktaydı
konuşsam anlamazdı..
bende onu anlmazdım ama yinede soluksuz sevdim onu..
tek maskesiz o vardı..
ama o da gitmiş hayallerimi alıp..
o çoktan gitmiş kalbim gibi bir yere..
ondan başka seveceklerimide yanına alıp uzaklaşmış..
bense artık yaşamak için onsuzlukta yürüyorum bu ıslak sokakları..
durmadan yol alıyorum..
onsuz nereye gidiyorum bilmiyorum..
bu hayat beni nereye götürüyor onuda bilmiyorum..
tek bildiğim varki..
ben onu artık yokluğunda buluyorum..
o yokken onu tam anlamıyla seviyorum..
o bunu hiç bilmesede...
Bir savaş düşündüm / kan bulaştı beyazlığına kar'ın.
Sustu gülen bebeler / mendiller ıslandı
Yeşiller kurudu / kuşluğunda baharın.....
Birden / kulaklarımda / sanki / sağır edercesine
Çalışan binlerce makinenin gürültüsü yankılandı.
Henüz baharken / düştü dalından bir yeşil yaprak
Ve ardından binlercesi.
Silâhlar konuşunca / sözcükler sustu
Yer değiştirdi dağlar haritalarda
Irmakların suyu kurudu.
Bir savaş düşündüm:
Kapının dışında kalan ayakkabılar takıldı gözlerime
Giyilmeye hasret .
Postaya verilmeyi bekleyen mektuplarla
Gülümseyen yüzlerde aslı kalmış "merhaba" lar
Yansıdı / masada duran bir bardak suda.
Yaşam keskin bir bıçak sırtındaydı
Ömürler bitiyordu / yolun başında.
Süt dolu memelerini tutmuş bir loğusa / ağlamaklı
Ağzı kitlenmiş / vücudu taş bebesi / kucağında.
Bebeğinin üşümesinden daha büyük korkular geçiyor yüreğinden.
Bir savaş düşündüm:
Uykuya kapanan gözler / bir daha açılmadı
Rüyalar yarım kaldı / umutlar yarı
Penceredeki sardunyaların / susuzluktan / bükülmüş boyunları.
Güneş / eskisi gibi parlayarak doğmadı o gün / utancından
Gece oldu / ay gizlendi bulutlara
Işığı / ne durgun bir gölde / ne de camlarda yansımadı.
Bir savaş düşündüm / şarkıların bile tutuldu nutku
Düşmedi cemreler / çatlamadı tohum
Gecikti bahar ilk kez / gelmekte
Nedense (!) / sırasını unuttu.
Çağrılar yanıtsız kaldı / ekinler hasatsız
Buğday başakları / sahipsiz kalmış tarlalarda kurudu.
Bir savaş düşündüm......
Sonra silkinip birden / bedenime kılıç batmışçasına
Karda kalmış kuş gibi titredim.
Sıyrılıp savaş düşüncelerimden
Barışın / gül kokan dünyasını seçtim.
Savaşın düşüncesi bile utandırdı insanlığımdan
Ve / sonunda
Savaşı düşünmekten vazgeçtim.
bütün kanatlar[/FONT]
[FONT=Arial CE, sans-serif]imdadıma yetişti
[/FONT]
[FONT=Arial CE, sans-serif]işte benim olmayan bu sözcükler[/FONT]
[FONT=Arial CE, sans-serif]ruhumun bu karanlık esrikliğini kurtarmaya geldi.[/FONT]
[/FONT]
[FONT=Arial CE, sans-serif]ak şemsiye çiçekleriyle dolu kırmızı bir toprak gibi[/FONT]
[FONT=Arial CE, sans-serif]çiçeklenen ömrümü örten aşk sözcüklerini.[/FONT]
[FONT=Arial CE, sans-serif]İçimden taşıyorlardı. Hep taşmışlardır.[/FONT]
[FONT=Arial CE, sans-serif]Çocuk