Єƒѕαηє
Kayıtlı Üye
Şeytanın Oyunu
Köyümüzde Şeytan Aziz diye anılan kurnaz bir kişi vardı. Kendisi için, “ Allah’ın cebinden peygamberini çalar, şeytanı sulu dereye götürür de susuz getirir” derlerdi. Soyadı gibi melek olan Ali beye , “Sen melek değil keleksin” diye takılır, onu kızdırır dururdu.
Günlerden bir gün Melek Ali, kahveye damladı. Ağzı beş karıştı. “Bugün beni kimse kızdıramaz, diye konuştu. Çok mutluyum. Beklediğim para geldi. Herkes yalan sanıyordu ama bak doğru çıktı.
“Yalan. Ağzımızı kapamak istiyorsun” diyenlere içi para dolu cüzdanını gösterdi.
Konu yalandan açıldı. Melek Ali, “Kim bana inandırıcı bir yalan söylerse, ona yüz lira vereceğim” diye bağırdı.
Herkes bir şeyler söyledi ama inandıramadı. Melek gülerek bir köşede kara kara düşünen Şeytan Aziz’in yanına yaklaştı, “Gene ne şeytanlıklar düşünüyorsun? Diye sordu. Bak, fırsat ayağına geldi. Sende yalan çoktur. Bana inandırıcı bir yalan söyle de para senin olsun, yabancıya gitmesin.”
Şeytan Aziz derin bir ah çekti: “Senin hiçbir şeyden haberin yok, gülüp oynuyorsun ama benim anam öldü, mezara gömecek param yok, onu düşünüyorum” diye ağlamaklı bir sesle konuştu.
Melek Ali üzüldü, “Kusura bakma, dedi. Başın sağ olsun! Ben yüz lirayı nasıl olsa gözden çıkarmıştım. Sana vereyim de annenin ölüsünü kaldır.”
Şeytan Aziz onun ellerine sarıldı, “Teşekkür ederim canım kardeşim, dedi. Seni zamanında çok kızdırdım. Özür dilerim. Ama sen üzerime düşmedin. Bilmem bu iyiliğini nasıl ödeyeceğim, bu büyüklüğünün altından nasıl kalkacağım?”
Melek Ali, “Bana borcun falan yok. Arkadaşlar arasında olur böyle şeyler” dedi.
Şeytan Aziz gitti. Kahvedekiler oyuna daldılar. Melek Ali gazetesini okudu. Bir süre sonra da arkadaşlının ne durumda olduğunu öğrenmek, onu teselli etmek için Şeytan Aziz’in evine uğradı. Kapıyı Aziz’in annesi açtı. Melek şaşırdı, “Siz ölmemiş miydiniz?” Diye bağırdı. Kadın, “Ne ölmesi? Sapasağlam ayaktayım. Benim ölüye benzer halim var mı?” dedi.
Melek Ali ona Aziz’in nerede olduğunu sordu. “Kim bilir hangi meyhanededir? Enayinin birini kandırdığını, kazandığı parayı yemeye gittiğini söylüyordu” yanıtını alınca doğru onun her zaman içtiği meyhaneye gitti, yakasına yapıştı: “Ulan! Ölümle şaka olur mu kepaze herif!” diye bağırdı. Şeytan Aziz pişkin bir tavırla güldü:
“Sen inandırıcı bir yalan söyleyene yüz lira vermeyecek miydin? Ben söyledim, inandırdım işte. Yalanı nasıl söyleyeceğim seni ilgilendirmez” deyip kadehini Kelek Ali’nin şerefine kaldırdı.
Köyümüzde Şeytan Aziz diye anılan kurnaz bir kişi vardı. Kendisi için, “ Allah’ın cebinden peygamberini çalar, şeytanı sulu dereye götürür de susuz getirir” derlerdi. Soyadı gibi melek olan Ali beye , “Sen melek değil keleksin” diye takılır, onu kızdırır dururdu.
Günlerden bir gün Melek Ali, kahveye damladı. Ağzı beş karıştı. “Bugün beni kimse kızdıramaz, diye konuştu. Çok mutluyum. Beklediğim para geldi. Herkes yalan sanıyordu ama bak doğru çıktı.
“Yalan. Ağzımızı kapamak istiyorsun” diyenlere içi para dolu cüzdanını gösterdi.
Konu yalandan açıldı. Melek Ali, “Kim bana inandırıcı bir yalan söylerse, ona yüz lira vereceğim” diye bağırdı.
Herkes bir şeyler söyledi ama inandıramadı. Melek gülerek bir köşede kara kara düşünen Şeytan Aziz’in yanına yaklaştı, “Gene ne şeytanlıklar düşünüyorsun? Diye sordu. Bak, fırsat ayağına geldi. Sende yalan çoktur. Bana inandırıcı bir yalan söyle de para senin olsun, yabancıya gitmesin.”
Şeytan Aziz derin bir ah çekti: “Senin hiçbir şeyden haberin yok, gülüp oynuyorsun ama benim anam öldü, mezara gömecek param yok, onu düşünüyorum” diye ağlamaklı bir sesle konuştu.
Melek Ali üzüldü, “Kusura bakma, dedi. Başın sağ olsun! Ben yüz lirayı nasıl olsa gözden çıkarmıştım. Sana vereyim de annenin ölüsünü kaldır.”
Şeytan Aziz onun ellerine sarıldı, “Teşekkür ederim canım kardeşim, dedi. Seni zamanında çok kızdırdım. Özür dilerim. Ama sen üzerime düşmedin. Bilmem bu iyiliğini nasıl ödeyeceğim, bu büyüklüğünün altından nasıl kalkacağım?”
Melek Ali, “Bana borcun falan yok. Arkadaşlar arasında olur böyle şeyler” dedi.
Şeytan Aziz gitti. Kahvedekiler oyuna daldılar. Melek Ali gazetesini okudu. Bir süre sonra da arkadaşlının ne durumda olduğunu öğrenmek, onu teselli etmek için Şeytan Aziz’in evine uğradı. Kapıyı Aziz’in annesi açtı. Melek şaşırdı, “Siz ölmemiş miydiniz?” Diye bağırdı. Kadın, “Ne ölmesi? Sapasağlam ayaktayım. Benim ölüye benzer halim var mı?” dedi.
Melek Ali ona Aziz’in nerede olduğunu sordu. “Kim bilir hangi meyhanededir? Enayinin birini kandırdığını, kazandığı parayı yemeye gittiğini söylüyordu” yanıtını alınca doğru onun her zaman içtiği meyhaneye gitti, yakasına yapıştı: “Ulan! Ölümle şaka olur mu kepaze herif!” diye bağırdı. Şeytan Aziz pişkin bir tavırla güldü:
“Sen inandırıcı bir yalan söyleyene yüz lira vermeyecek miydin? Ben söyledim, inandırdım işte. Yalanı nasıl söyleyeceğim seni ilgilendirmez” deyip kadehini Kelek Ali’nin şerefine kaldırdı.