şeriat nedir ?

By SerhaT

Kayıtlı Üye
Şeriat,
Arapça kökenli bir sözcük olup; "yol, mezhep, metod, âdet, insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol" anlamına gelir.

Dinimizdeki terimsel anlamı ise "ilâhî emir ve yasaklar toplamı", "Kutsal kitabımız Kur'an'ın âyetleri, Peygamberimiz olan HZ.MUHAMMED(SAS)(sallALLAHualeyhivesellem)'in söz ve fiilleri (sünnet/hadis) ve İslâm bilginlerinin görüş birliği içinde bulundukları hususlara dayanan ilâhî kanun"dur.


Bu açıdan anlam olarak din terimine benzeyen şeriat teriminin din teriminden farklılığı kullanım şeklindedir. Zira şeriat, "dinin insan eylemlerine (amel) ilişkin hükümlerinin bütünü", "dinin dışa yansıyan görüntüsü ve dünya ile ilgili hükümlerinin tamamı", "İslam Hukuku" gibi anlamlar için kullanılmaktadır.

Kısaca dini hükümlerin bütünü ve dinin dünyevi ve maddi yönü olarak tanımlanabilir.



Şeriat sözcüğü şer' sözcüğü ile aynı kökten gelmektedir. Bu sözcük beyan etmek anlamında olup, şeriat koymak manasında da kullanılır.

Şeriat koyana "Şâri'"denir. İslam dininine göre tek şâri' yani şeriat koyucu (yani kural/hukuk koyucu) Allah'tır. rabbil alemin'e bundan dolayı "Şâri-i Hâkim" veya "Şâri-i Mübîn" denildiği de olur.

Ayrıca, İslam dininde peygamberler Allah'ın hükümlerini yani şeriatını ortaya koydukları ve insanlara haber verdikleri nedeniyle şari olarak anılabilirler. Şeriat sözcüğünün çoğulu "şerâyi"dir.

Şerîat kelimesi diğer kanunlar için de kullanılabilir. "Musa'nın şerîatı", "Zerdüşt şerîatı" gibi. Kelimenin terim anlamı Mekke'de inen şu âyette görülür: "Sonra seni bu işte apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma" (el-Câsiye, 45/18).


Peygamberimizden önce de birçok peygamber gelmiştir, bu peygamberlerin bazılarıda Allah tarafından yeni bir şeriat yani kanun ile gönderilmiştir.Peygamberimiz'in getirdiği şeriat ta önceki şeriatların bir devamı ve tamamlayıcısı niteliğindedir.

Bu,Kur'an'ı Kerimin şu ayetinde görülebilir: "ALLAH dini doğru tutmanız ve onda ayrılığa düşmemeniz hususunda Nuh'a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiyede bulunduğumuz dinle ilgili hususları size şerîat olarak koydu” (eş-Şûrâ, 42/13). .


ŞERİATIN ÜÇ ANA BÖLÜMÜ
İslam hukuku (fıkıh) alimleri, şeriatı üç ana bölümde incelemiştir: İbadetler, muâmeleler ve ceza hukuku.


İbadetler:

İbadet İslam'da, genel olarak Allah'ın hoşnut ve razı olduğu her çeşit eylemi kapsamına alır. Özel anlamda ise, âyet ve hadislerde özel şekil ve şartları belirlenen ibadetlerin uygulanması kastedilir. Namaz, oruç, hac, zekât ve kurban bu ibadetlere örnek olarak verilebilir.


Muameleler:

İnsanlar arasında medenî, ticarî, ekonomik ve sosyal bütün ilişkileri, insanların devletle ve devletlerin de birbirleriyle münasebetleri bu bölümde yer alır.

İslam dini doğumdan ölüme kadar evlenme, boşanma, nafaka, velâyet, vekâlet, vesâyet, miras, alış-veriş gibi toplum hayatının gereği olan tüm medenî muâmelelere ve hatta devletler hukukuna ait hükümler getirmiştir.


Ceza hukuku:

İslam şeriatının kullanımda olduğu bir İslam ülkesinde, İslam dininin emir ve yasaklarına uymayan ve/veya toplumsal düzeni bozmaya çalışan kimselere karşı verilecek bedeni, mali veya caydırıcı bazı cezai hükümleri kapsar


İSLAM ŞERİATININ KAYNAKLARI

İslam şeriatı klasik olarak temelde dört delile dayanır.Bunlar Şer'i deliller olarak da anılan:
Kitap Kur'an, Sünnet, İcmâ' ve Kıyas'tır.

Kitap (Kur'an, içerdiği hükümler)

Sünnet(İslam'ın son peygamberi Muhammed'in söz ve fiilleri)

İcmâ' (İslam bilginlerinin görüş birliği içinde bulundukları konular)

Kıyas (birbirine benzeyen meselelerin hükümlerinde de benzerlik bulunması)


ŞERİATI KİMLER İSTEMEZ?
Açık açık söylemek gerekirse;
içki üretenler,içki satanlar,meyhaneciler,kumarbazlar ve kumarhaneler,zengin fuhuşçular,zengin ve gününü gün eden işadamları,

uçkurcular,faiz ile beslenen patronlar,devleti dolandıranlar,rüşvetçiler,rüşvet ile beslenenler,büyük hırsızlar(yani malı büyük götüren patronlar),yalancılar,

karı tüccarları,vücudunu satılığa çıkaran süslü kokonalar,kafirler,mason ve yahudiler,her türlü dış güçler vs.. bunlardan bazıları...


ŞERİAT Allah'IN KANUNU OLDUĞUNA GÖRE
Buraya kadar anladık ki;şeriat,Allah'ın insanların hayatlarını düzene ve nizama sokmaları için gönderdiği kanunların tümüdür.

Yaratılanı en iyi yaratan bildiğinden dolayı onların hastalıklarına neyin şifa olacağını ve ilacını da en iyi Allah bilir.

Dolayısıyla bizim dertlerimizin yegane çaresi İSLAMdadır.

İslam'ı hayat ölçüsü yapan milletler yükselmiş,dünya devleti haline gelmiştir.İslamı bir kenara koyarak kul kanunlarını esas alanlar ise alçalmış,kendi başında türeyen binlerce bela ile başedemez hale gelmiştir.


Şu kesin olarak bilinmeliki,insanların koyduğu kanunlar bir çare olamamktadır.Çare olmamakla birlikte insanlara itiraz hakkı vermekte,boşluklar meydana getirmektedir.

Kanunlar kullara bırakıldığı zaman işin içine menfaat ve keyfiyet girebilmekte adalet uygulanamamaktadır.


Şeriatın her sorunda kesin çüzüm olduğuna dair bir örnek yeterli olacaktır.Osmanlı devletinde uygulanan şeriat ile zirvelere çıkılmıştır.Mesela 600 küsürlük osmanlı döneminde 7 yahut 8 kere hırsızlık olayına rastlandığı kaydedilmiştir.

Günümüzde her mahalle ve semtte yaşanan hırsızlık ve alenen gündüz gözü ile yaşanan kapkaçlar bize aradaki uçurumu göstermeye yeter ve artar.


Her müslüman şeriatı dünya hayatına hakim kılması için Allah'a dua etmelidir.Balığın suda rahat ettiği gibi müslümanlar,şeriatta rahat ederler...

ALINTI
 
---> şeriat nedir ?

ŞERİAT, -ti a. (ar. şer"den şerfat).
1. Kuran'a dayanan İslam hukuku. (Bk. ansikl. böl.)
2. Esk. Doğru yol.
3. Tanrı buyruğu, ilahi kanun.
4. Şeriat-ı garra, İslamiyet. |j Şeriat-ı iseviye, İsa peygamberin ilettiği ilahi buyruklar; İsa peygamberin şeriatı. || Şeriat-ı islamiye, şeriat-ı Mu- hammediye, şeriat-ı Ahmediye, İslam şeriatı. || Şeriat-ı Müsaviye, Musa peygamberin ilettiği ilahi buyruklar, Musa peygamberin şeriatı.

—isi. Allah'ın, insanların eylemlerine ilişkin hükümlerinin bütünü. (Bk. ansikl. böl.)

—ANSİKL. Sözcük, genellikle İslam dini, dinin buyruk ve yasaklarının tümü ve daha özel olarak Allah'ın Hz. Peygamber aracılığıyla insanların eylemlerini düzenlemek için koyduğu yasalar anlamına gelir. Ayrıca, daha çok çoğul (şerai) olarak hükümler anlamına da kullanılır.
Kuran'da şeriat sözcüğü bir tek ayette (XLV, 18) “din işlerinde uyulması gereken yol" anlamında geçer. Ayrıca bir ayette (V, 48) aynı anlamda (şir'a), bir ayette (XLII, 13) "şeriat yaptı” anlamında tekil (şeraa), bir ayette de (XLII, 21) "şeriat yaptılar” anlamında çoğul (şeraû) biçiminde fiil olarak kullanılır.
önceleri “şeriat" ve "şer" sözcükleri genellikle İslam dini, tanrısal buyruklar ve yasakların bütünü anlamına kullanılırken, VIII. yy.'dan başlamak üzere, giderek aka- id ve ahlak konulanna ilişkin buyruk ve yasaklar, ayrı alanlar durumuna geldi ve şeriat, özel olarak "muamelat" (ibadet ve hukuk konuları) içeren bir disiplin oldu. Şeriat konularını inceleyen bilime de fıkıh" adı verildi. Şeriatın bir parçası olarak ibadet, yükümlülük koşullarını taşıyan müs- lümanların Allah ile ilişkilerini, hukuk ise öteki insanlar ve eşya ile olan ilişkilerini düzenler. Her iki durumda da şeriat, nesnel (objektif) bir kurum olarak kişiyi, iç dünyası, duygu, niyet ve taşanları bakımından kendi haline bırakır ve öncelikle kişinin eylemlerinin biçimsel yönden yasalara uyup uymadığını göz önüne alır. Ancak bu durum, giderek katı bir biçimciliğin doğmasına yol açmış; bu nedenle özellikle sufiler, "ehl-i zahir", "ulemayı rüsum" (biçimci bilginler) dedikleri şeriat bilginlerini, dinin biçimsel yanına ağırlık vererek ahlaksal özünü ihmal ettikleri gerekçesiyle şiddetle eleştirmişlerdir. Şeriat bilginlerinin tam tersine, kendilerini "hakikat ve batın ehli" sayan Hallacı Mansur, Rabiat ül -Adeviye, Hamdun el-Kassar gibi bazı sufiler, ahlaksal özden yoksun şeriatçılığı gereksiz, hatta zararlı bir biçimcilik sayarlar. Bunlardan başka Haris-i Muhasibi, Ebu Talip el-Mekki, Kuşeyri, Gazali gibi hem şeriat hem de tasavvuf alanlarında otorite sayılan kişiler, biçimsel yanlarıyla birlikte dinin ahlaksal özünü de korumak gerektiğini savunarak uzlaşmacı bir yol izlemişlerdir.
Şeriat bilgisi temelde Kuran ve hadislerden elde edilir. Bu nedenle özellikle yöntembilimsel açıdan özel bir bilim dalı olan tefsir ve hadis de şeriat bilimi, anlamına gelen fıkıh için yardımcı disiplinlerdir. Şeriatta sorunların çözümü, öncelikle Kuran ve hadislerde aranır. Eğer, bu iki ana kaynakta ortadaki sorunla ilgili açık bir hüküm bulunamazsa, hakkında hüküm bulunan başka bir benzer soruna kıyas yapılarak çözüm aranır. Bu nedenle kıyas, şeriatta önemli bir yöntem oluşturur Şeriatta fıkıh otoritesine müçtehit denir. Müçtehit, şeriata ilişkin bir sorunun çözümü konusunda Kuran ve hadislerden hüküm bulup çıkartmak için olanca gücüyle çalışır (istinbat); ancak, çözüm bulamaması durumunda, yine bu temel kaynakların genel ilkelerine aykırı düşmemesi koşuluyla, kendi içtihad'ı ile yeni bir çözüm getirir. Bu yöntemlerle saptanan hükümler üzerinde fıkıh bilginlerinin (fukaha) görüş birliğine varmalarına ya da Şafiilikteki anlayışa göre, müslümanların uygulama birliğine gitmelerine "icmaı ümmet" ya da kısaca "icma" denir. Ne var ki, tüm fıkıh bilginleri Kuran ve hadislerin temel kaynaklar olduğu konusunda görüş birliği etmişlerse de kıyas, içtihat ve icmanın geçerliliği, sınırları, koşulları ve değeri gibi konularda fıkıh mezhepleri farklı görüş ve uygulamalara gitmişlerdir. Bu nedenle tüm müslümanların ortaklaşa benimseyip uyguladıkları bir tek şeriattan söz etmek olanaksızdır. Bir mezhebin şeriat doktrini öteki mezheplerden her zaman az çok farklı olmuş ve bu görüş ayrılıkları sorunlara değişik açılardan yaklaşmaya, değişik çözümler önermeye olanak verecek değerde zengin bir şeriat literatürünün doğmasına yol açmıştır, özellikle son yüz yıl içinde bazı müslüman bilginlerinin uzlaştırma girişimlerinden de söz etmek gerekir.

Şeriat, yalnızca kesin buyruklar ve kesin yasaklar biçiminde hükümler koymakla yetinmez; ayrıca yapmaya ya da yapmamaya (vazgeçmeye) özendirici hükümleri de içerir. Bu açıdan şeriat hükümleri- beş ana başlık altında incelenir:
1. farz ya da vacip, işlenmesi ödüllendirme, işlenmemesi cezalandırma sonucu doğuran işlere ilişkin kesin buyurucu hüküm;
2. haram, işlenmesi cezayı gerektiren hüküm;
3. sünnet, müstahap, mendup, işlenmesi öğütlenen ve ödüllendirilen, ancak, işlenmemesi cezalandırma sonucu doğurmayan işlere ilişkin hüküm;
4. mekruh, şeriatça hoş görülmeyen, bununla birlikte cezayı gerektirecek kadar da kötü sayılmayan işlere ilişkin hüküm;
5. mubah, yapılması ya da yapılmaması tümüyle serbest olan işlere ilişkin hüküm.
Şeriatta farz ya da haram hükümlerini taşıyan eylemlerden, özellikle ibadetlere ilişkin olanlarının çoğunun hukuksal yaptınmı yoktur; buna karşılık insanlar arasındaki ilişkileri (insanın insan, insanın eşya ile olan) düzenleyen farzlarla haramların hem dinsel (âhire! azabı ya da ödülü) hem de hukuksal yaptırımı vardır. Sünnet ve mekruhların yaptırımlarıysa tümüyle dinsel ve ahlaksaldır.
Eylemler, şeriatta medeni hukuk açısından sahih, batıl ve fasit olmak üzere başlıca üç bölüme aynlır. Kurallara (erkân) uygun ve tüm gerekli koşulları taşıyan işlem sahih, kurallara aykırı işlem batıl, koşullarında eksiklik bulunan işlem fasittir. Bu eksiklik sonradan tamamlanırsa işlem sahih, tamamlanmazsa batıl olur.
Şeriatı uygulayan kişiye kadı denir. Kadının resmi görevi yargıçlıktır ve verdiği kararlar bağlayıcıdır. Bunun dışında bir de müftü (müfti) vardır ki, onun kararlarının bağlayıcılığı yoktur Müftü, yalnızca isteyen müslümanların sorunlarını resmi olmayan yoldan çözümlemelerine olanak sağlar; ayrıca kadı yalnız hukuksal sorunlara bakarken müftü ibadet ve itikat konularında da fetvalar verir. Müftü, şeriata ilişkin olayların ahlaksal özüne de önem verdiğinden, bazı durumlarda kadının hükmü ile müftünün fetvası çelişik olabilir. Bu nedenle şeriatta kaza ve fetva ayrılığından söz edilir.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst