SAYI 23 – Şubat 2002

Asi Ruh

Kayıtlı Üye
Gazete BEŞİKTAŞ Şubat 2002

1. SAYFA

Boğaz’da tehlike çanları çalıyor

Boğaz Köprüsü’nde Depremden sonra tehlikeyi sezen Japonlar köprü ayağı ve Ortaköy’deki viyadüklerin daha da sağlamlaştırılması için acil olarak 100 milyon dolar gönderiyor
İstanbul’da olası bir deprem ile Boğaziçi Köprüsü’nün ve Ortaköy viyadüğünün yıkılma tehlikesininin olduğu belirlendi. Japonya’dan alınacak 100 milyon dolar kredi ile köprünün ayakları güçlendirileceği açıklandı.
Ortaköy viyadüklerinde de risk
olduğu belirtildi
Japonya Senato Başkan Yardımcısı Shoji Motooka, Marmara Bölgesi’nde 1999 yılında meydana gelen depremde Boğaziçi Köprüsü’nün yıkılmadığını, ancak daha büyük bir depremde yıkılma ihtimalinin bulunduğunu ifade etti. Japonya’nın bu konuda deneyimli olduğunu ve verecekleri 100 milyon dolar ile köprünün ayaklarının güçlenebileceğini söyledi. Öteyandan BÜ Deprem Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr.Nuray Aydınoğlu köprünün Ortaköy vadisi üzerindeki iki viyadüğün olası bir depremde büyük hasar göreceğini, hatta çökme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtti.

Ortaköy’de esnaf yandı

Ortaköy Esnaf Derneği binası geçtiğimiz ay içinde bilinmeyen bir nedenden dolayı tamamen yandı. Vatandaşın ihbarıyla olay yerine gelen Beşiktaş İtfaiyesi yangını söndürebilmek için büyük çaba gösterdi. Ancak bina ahşap olduğu için cayır cayır yandı.

SATANİST avı

Üniversiteli bazı gençlerin intihar etmesiyle birlikte polis olayın satanist bağlantısını tespit etmek üzere BEŞİKTAŞ’ta girilmedik yer bırakmadı
Vatandaşlar kontrollerin sürmesini isterken uzun saçlı ve döğmeli bir çok öğrenci ise, kendilerine potansiyel suçlu muamelesi yapılmasından rahatsız olduklarını söylüyor

İKİNCİ SAYFA

Boğaz’ın manzarası değişti

“İstanbul Kuruçeşme’den Aşiyan’a uzanan sahil yolu boyunca deniz kenarı dev motorların işgali altında. Yol boyunca denizi görmek mümkün değil. Bu motorlar Boğaz’da yemekli turlar düzenliyorlar. Akşamları sefere çıktıkları içinde gün boyu kıyıyı kaplıyorlar. Bu motorlara durak şeklinde başka yer bulunamaz mı? Ayrıca motorlardan yayılan müzik seslerinden de rahatsız oluyoruz.”
Nesrin Sabuncu – Kuruçeşme

Tüketici Hattı

İnci ayakkabıyı geri aldı

Tülay Seçkin, Akmerkez’deki İnci mağazasından aldığı çizmenin topuğunun iki gün içinde kırılması sebebiyle Tükoder’e müracaat etti. Çizmeyi artık giymek istemediğini ve parasının iade edilmesini isteyen Tülay Hanımın isteği kabul edilerek parası iade edildi.
Moda Sağlık Hizmetleri parayı ve senetleri iade etti
Zeynep Çakın Temur’dan, defalarca aranılarak bir randevu alındı. Satıcının tanıtımından etkilenerek kabul ettiğini belirten Zeynep Hanım, 165 milyon kredi kartından çekildi geri kalan miktar senetle 70 milyon taksitlere bölünerek senet imzalandı. Fakat ertesi gün vazgeçtiğini bildirmesi üzerine Tükoder vasıtasıyla arası ve senetleri kendisine iade edildi.

ÜÇÜNCÜ SAYFA

Şair sofrasına konuk geldi!..

Türk edebiyatının en sevilen yazarlarından Necati Cumalı’nın Beşiktaş Vişnezade Parkı Şairler Sofrası’na dikilen heykeli, geçtiğimiz ay törenle açıldı. Törene şairin dostları katıldı. Törende konuşan Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu, Necati Cumalı’nın Türk edebiyatına olduğu kadar kültür ve sanat yaşantısının gelişimine de büyük katkı sağladığını belirterek “Bugün sevgiyi, güzelliği, barışı, umudu, kısaca insani değerleri bize özlüce anlatan Necati Cumalı’ya olan borcumuzu ödeme günüdür” dedi. Namoğlu, ölümünden 15 gün önce Cumalı ile görüşüp heykelinin dikileceği haberini kendisine verdiğini, daha sonra da parka gelerek birlikte heykelin nereye dikileceğini kararlaştırdıklarını söyledi.

Necati Cumalı kimdir?
Necati Cumalı, 1921 yılında Yunanistan’ın Florina kentinde dünyaya geldi. Yükseköğrenimini 1941 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’nde tamamlayan Cumalı, 1945 – 1948 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nde çalıştı. İzmir ve Urla’da 1950 – 1957 yılları arasında avukatlık yapan Cumalı, ardından iki yıl Türkiye’nin Paris Basın Ateşeliği’nde memurluk, daha sonra da İstanbul Radyosu’nda redaktörlük görevlerinde bulundu. 1965′ten sonra yalnızca yazarlığı uğraş edinen Cumalı’nın ilk şiiri 1939′da yayınlandı. “Garip Akımı” ve 1940 kuşağının öbür şairlerinden kendisini ayıran yalın, aydınlık anlatımlı ve lirik şiirler yazan Cumalı, sevgi, sevinç, özlem gibi bireyin güncel kaygılarıyla birlikte çağın toqplumsal sorunlarını da ele aldı. Öykü, roman ve tiyatro türlerine 1955′ten itibaren yönelen Cumalı, şiirsel dili ve ayrıntıları ustaca kullanmasıyla okuyuculara kendini benimsetti. “Tütün Zamanı (Zeliş)” (1959), “Yağmurlar ve Topraklar” (1973), “Acı Tütün” (1974,1991), “Ay Büyürken Uyuyamam” (1969, 1986) önemli eserlerindendir. Cumalı’nın bazı eserleri sinemaya da uyarlandı. “Boş Beşik”, “Nalınlar”, “Susuz Yaz”, “Mine” ve “Derya Gülü”, Cumalı’nın sevilen oyunlarından birkaçı…

Boğazı birlikte temizleyecekler

Boğaz kirliliği tarihe karışmak üzere… Geçtiğimiz sayıda Gazete BEŞİKTAŞ “Boğaz ağlıyor” manşeti atmıştı. Haberimiz üzerine sayısız telefon ve faks mesajı aldık. Ancak alınan bir haber bizleri olduğu kadar tüm Beşiktaş’lıları da gönülden heyecanlandırdı.
Boğazların yıllardır bir türlü temizlenmediğine dikkat çeken Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu; “Boğaz’a sınırı olan belediyeler biraraya geldik. Aynen Marmara Boğazlar Birliği gibi bizde İstanbul Boğazlar Birliği kuracağız” dedi.
Altı belediye
birleşme kararı aldı
Namoğlu konu hakkında şunları söyledi; “2002′de çok önemli ve yepyeni bir projemiz var. Şu an kabul aşamasında. Üsküdar, Beykoz, Beyoğlu, Sarıyer ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte İstanbul Boğaz Belediyeler Birliği’ni kuruyoruz. Her Belediye kendi bütçesinden bir pay ayırarak maddi kaynak sağlayacak. İstanbul Boğaz’ı ile ilgili akla gelebilecek her şeyle ilgileneceğiz. İlk projemiz, deniz temizliği için özel üretilmiş 750 bin dolarlık bir tekne almak. İkinci projemiz ise yamaçlardan gelen ve deniz kirliliğine neden olan etkenleri ortadan kaldırmak olacak. Bu sorunları aşmak için gerekirse Dünya Çevre Örgütleri ile iletişim kuracağız. İstanbul Boğazı yalnız Türkiye’ nin değil dünyanın kullandığı bir boğazdır. Dolayısıyla kredi almak kolaylaşacaktır. Üçüncü olarak; İstanbul’un bir kıyı planı yoktur. Önüne gelen teknesini çekiyor, kıyılarda kötü görüntüler oluşuyor. Buna sağlıklı bir sistem ve çözüm getirmek zorundayız” şeklinde konuştu.
Marmara
Boğazlar Birliği bir şey yapmıyor
“Marmara Boğazlar Birliği var, ancak Çanakkale, Edirne’de dahil buna ki bu birlik bu güne kadar İstanbul için hiç birşey yapmamıştır” diyen Namoğlu, kurulacak birliğe çok önemli bir madde koyduklarını söyledi. Namoğlu, konu hakkında şöyle konuştu; “Siyasallaşmayı engellemek için başkanlıkta dönerli sistemi getirdik. Alfabetik olarak her yıl birisi başkanlık yapacak, alfabetik sıradaki diğer ilçe onun yardımcılığını yapacak. Bu her yıl böyle devam edecek. Seçimin olduğu yere siyaset bulaşır. Bizim getirdiğimiz sistemde herkes hizmet için çalışmak zorunda olacaktır.”

Yola by-pass

Ortaköy’den Ulus’a çıkıştaki trafiği rahatlatmak amacıyla Pfizer ilaç fabrikasının yanından Portakal Yokuşu’na by-pass yol inşaatına başlandı. Daha önce Okul yolu sokakta da bir by-pass yol yapıldığını bildiren Namoğlu, Levazım Mahallesi’nde de önümüzdeki günlerde yol inşaatına başlanacağını söyledi. Namoğlu, “Bu yolların yapımıyla Dereboyu’nun dolaşılmasına gerek kalmayacak, sürücüler bu yolların vasıtasıyla Ulus üzerinden TEM’e ve Ak Merkez, Zincirlikuyu yoluna direk geçebilecekler” dedi. Okul yolu sokakta başlanan yolun uzunluğu 1200 metre, Levazım sokakta başlanacak olan yolun uzunluğu ise 400 metre, Ortaköy’deki by-pass yolun uzunluğu da 300 metre olarak açıklandı.

Mahallelerde neler oluyor

“Ağaçlar budansın”
Ana arterlerin ciddi bir şekilde bakım ve onarımının yapılması gerekiyor. Asfalt ve ızgaraların yapılmasını istiyoruz. Aydınlatma eksikliğimiz var, sokak lambalarımız yanmıyor. Yetkililere dilekçe verildi. Gereğinin yapılmasını istiyoruz. Park ve bahçelerin ağaçlarının budanıp çocuk parkının bakımının yapılmasını bekliyoruz.
Nispetiye Mahallesi Muhtarı
Edip Umar

“Elektrik direkleri yenilensin”
Evlere giden elektrik hat direklerinin çoğu ya çürümüş ya da çok yıpranmış. Bunlar çok büyük tehlike arzetmektedir. Bunların en kısa zamanda düzeltilmesini bekliyoruz. İşgal edilmiş sokaklar var. Bunların açılması için dilekçe verdik ve açılmasını bekliyoruz. Bazı sokaklarda doğalgaz hala yok, bu sorunların en kısa zamanda giderilmesini istiyoruz.
Kuruçeşme Mahallesi Muhtarı
Adnan Soysal

“Parkımıza bekçi istiyoruz”
Sağ olsun belediyemiz Balmumcu Parkı’nı yaptırdı, ama parkımızın bekçisi ve temizlik görevlisi yok. En kısa zamanda park bekçisi ve temizlik görevlisinin tahsis edilmesini istiyoruz. Balmumcu Meydanı’nda trafik problemimiz var otopark sayesinde bu sorunun çözüleceğini umuyoruz. Muhtarlık binamız çok eski. Kış ayına da girdik, bakım ve onarıma ihtiyacı var.
Balmumcu Mahallesi Muhtarı
Cüneyt Doğan

DÖRDÜNCÜ SAYFA

ATATÜRK gibi düşünmek

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Beşiktaş Şubesi henüz çok genç… 1999 yılında kurulan dernek şubesinin başkanlığını Uğur Seten üstleniyor. Kuruluş aşamasında 7 kişiyle yola çıkan dernekteki üye sayısı bugün 150′ye ulaşmış… Seten’e Atatürk, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin misyonu ve faaliyetleriyle ilgili sorularımızı yönelttik.
Atatürk’ü nasıl
tanımlıyorsunuz?
Atatürk’ü anlatmak hem çok kolay hem de zor. Atatürk çağdaş Türkiye’nin kurucusu. Din, dil, ırk ayrımı olmaksızın insan sevgisini esas kabul eden bir liderdir. İlericiliğin savunucusu, yegane temsilcisidir. Bağımsız Türk Devrimi’nin yaratıcısı ve önderidir. Ne mutlu böyle bir liderimiz var, onun felsefeleri bize hediye… Onları korumak, yüceltmek ve geliştirmek bizim yegane görevimizdir. Atatürk’ün manevi varlığı bile bize yeter. Atatürk bizim yaşam kaynağımız…
Misyonunuz nedir?
Her ne kadar derneğin isminden de anlaşılacak gibi olsa da şöyle söyleyebiliriz. ‘Bağımsızlık benim karakterimdir’ diyen çağdaş Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından ölümüne değin topluma kazandırmış olduğu toplumsal, hukuksal, siyasal devrimleri vardır. Bu devrimler ülkemizin 1923 ve 38 yılları arasında çağdaş bir hukuk devleti olarak dünya devletleri arasında saygın bir yer edinmesini sağlamış olan devrimlerdir. Fakat Atatürk’ün ölümüyle gelişen süreç farklılaşmıştır. Atatürkçülük de farklı anlaşılmaya başlanılmıştır. Bugün ADD’nin kuruluş amacı aslında yanlış anlaşılan, bilinmeyen Atatürkçü düşünceyi daha doğrusu Atatürkçü ideolojiyi topluma yayabilmek benimsetmektir. Bizim de burada asli görevimiz budur. En temeliyle Atatürkçü Düşünceyi salt geçmişte yaşayan bir düşünce olarak kabul etmiyoruz. Aydınlanmacı, ve hatta bugün için dünyadaki ezilen uluslara örnek teşkil eden çünkü ulusal bağımsızlık yapısını koruyan bir modeldir. Hala geçerliliğini koruyan tek bir yönetim biçimi olarak kabul ediyoruz ve bunun anlatılması, uygulanması da bizim asli misyonumuzdur. Özetlersek Atatürk devrimleri kazanımlarının korunması, yüceltilmesi ana misyonumuzdur.
Faaliyetlerinizi özetler misiniz?
UMOK Vakfı’ndan 24- 31 Ocak arasında ‘Demokrasi ve Adalet Haftası’ etkinliğine katılımımızı isteyen bir yazı geldi. Sadece Uğur Mumcu’dan değil Kubilay’dan günümüze değin Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy gibi birçok değerli insanımız katledildi. Bugün Türkiye hala Sivas yangınıyla yanıyor. ‘Demokrasi ve Adalet Haftası’ dolayısıyla 24 Ocak’ta Cumhuriyet Gazetesi’ni ziyaret edeceğiz. Sonra belki de tüm ADD şubeleriyle birlikte Taksim Anıtı’na yürüyüş yapma ve çelenk koyma gibi bir düşüncemiz var. Ama bunları söylerken sadece anma toplantıları yapan bir dernek görüntüsü çizmekten de çok açıkçası hoşnut değiliz. Biz Atatürkçü düşünceyi sadece geçmişin bekçiliğini yapmak değil aynı zamanda geleceğin öncülüğünü yapan bir ideoloji olarak kabul ediyoruz. Ama maalesef tarihihimizde o kadar anılacak önemli günler var ki onları da topluma uyarıcı nitelikler olmasından dolayı anmadan da geçmemek mümkün değil. Hem tarihimize geçmişimize sahip çıkmak ama salt geçmişle sınırlı kalmadan gelişen dünyanın bilincinde olarak öncülük etmek gibi misyonumuz olduğunu düşünüyorum.
Plan ve projeleriniz nelerdir?
Örneğin ilçemiz sınırları içinde Kaymakam Mehmet Emin Avcı’yla ve Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu’yla görüştük. Ana amacımız şuydu: Beşiktaş ilçesinde iki yeni projemizi gerçekleştirmek. Biri sağlık, diğeri eğitim projesi. Sağlık projesindeki amacımız ilçe bazındaki belli ilkokullarda öğrencilerimizin bir sağlık taramasından geçirilmesi. Bunun için de Cerrahpaşa’dan ve Çapa’dan çeşitli hocalarla işbirliği içerisindeyiz. İkincisi de Milli Eğitim Bakanlığı’nın da önermiş olduğu ‘ADD’nin ilköğretim okullarında Atatürkçü düşünce konusunda konferans vermesi’ düşüncesini uygulamak istiyoruz. Bu bizim için bir şanstır. Şu anda da bunun alt yapı çalışmalarını yapıyoruz. Toplumun önem verdiği ya da popülaritesi yüksek olan aydın yazarlarımız, çizerlerimiz ve müzisyenlerimizle Beşiktaş ilçesi sınırlarında, pilot bölge olarak seçilen 10 ilkokulda böyle bir proje başlatacağız.
Hedef kitleniz kim?
Hedef kitlemizi gençler yaşlılar diye ayırmıyoruz. Ama toplumun dinamik yapısı gençlerimizdir. Onları aramızda görmek ve daha çok bütünleşmek bizim ana hedefimiz. Çünkü Atatürk cumhuriyeti teslim ederken ülkenin gençlerine teslim etmiştir. Dolayısıyla bizim gençlerden ayrı olmamız mümkün değil. Kaldı ki biz yeni yönetimimizi oluştururken özellikle üniversiteli iki arkadaşımızı yönetim kuruluna kattık.
Üniversitelerde
örgütlenmeleriniz var mı?
Üniversitedeki kulüpler aracılığıyla öğrencilere ulaşıyoruz. Bunun dışında üniversitelerde yaptığımız bir takım çalışmalar var. YTÜ Rektörü sayın Ayhan Alkış bu konuda bize gerekli desteği sağlıyor. Panel ve konferans gibi etkinliklerde mekan bulunmasında hocamızın desteği çok büyük. Dolayısıyla da okullarla da iletişim kurmamız da daha kolay oluyor. Bünyemizdeki üniversite öğrencileri sayesinde de diğer gençlere ulaşma imkanı buluyoruz. Yaptığımız çalışmalarla onların daha bilinçlenmesini ve Atatürkçü düşünceye sahip çıkmalarını istiyoruz. Ayrıca Anadolu’dan gelmiş, ekonomik sıkıntı çeken, yurt sorunu çeken öğrencilerimize burs yoluyla kazanmayı istiyoruz. Beşiktaş ADD olarak üç tane öğrenci belirleyip burs vereceğiz. Gönül ister ki daha fazla olsun. Ama bu bir başlangıç.

Boğaz Köprüsü’ne destek

İstanbul’da olası bir deprem ile Boğaziçi Köprüsü’nün ve Ortaköy viyadüğünün yıkılma tehlikesininin olduğu belirlendi. Japonya’dan alınacak 100 milyon dolar kredi ile köprünün ayakları güçlendirileceği açıklandı.
Ortaköy viyadüklerinde de risk
olduğu belirtildi
Japonya Senato Başkan Yardımcısı Shoji Motooka, Marmara Bölgesi’nde 1999 yılında meydana gelen depremde Boğaziçi Köprüsü’nün yıkılmadığını, ancak daha büyük bir depremde yıkılma ihtimalinin bulunduğunu ifade etti. Japonya’nın bu konuda deneyimli olduğunu ve verecekleri 100 milyon dolar ile köprünün ayaklarının güçlenebileceğini söyledi. Öteyandan BÜ Deprem Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr.Nuray Aydınoğlu köprünün Ortaköy vadisi üzerindeki iki viyadüğün olası bir depremde büyük hasar göreceğini, hatta çökme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtti.

SARAR dünya markası oluyor

Etiler Akmerkez, Beşiktaş, 4.Levent ve Nişantaşı’nda da mağazaları olan Sarar bir dünya markası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Ülke genelindeki mağazalarının dışında ABD’de, Japonya’da ve Almanya’da da kendi markası ile mağazalar açan Sarar, dünya markası olmaya niyetli… Sarar Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin Sarar, dünyanın çeşitli ülkelerinde açacakları Sarar mağazaları ile 2002 yılında Sarar’ı dünya markası yapmayı hedeflediklerini söyledi. Sarar’ın dünya markası olması için yapılan çalışmaların temellerinin 1998′de atıldığını belirten Sarar, “Dünyaca ünlü markaları kendimize örnek alıyoruz. 2002′de Almanya, ABD, Paris, Londra, Lüksemburg ve Moskova’da Sarar mağazaları açacağız. Belki 10 yıl, belki 30 yıl uğraşacağız, ama Sarar’ı bir dünya markası yapacağız” dedi. İç piyasanın daralmasıyla birlikte Şubat krizi öncesinde, üretiminin yüzde 30′unu iç pazara, yüzde 70′ini de ihracata yönlendirdiğini söyleyen Cemalettin Sarar, “2002′de ihracattan 70 milyon dolar beklerken iç pazardan 30 milyon dolarlık ciro bekliyoruz” diye konuştu.

DENTİSTANBUL’a İLGİ BÜYÜK

Beşiktaş’ta geçtiğimiz ay içinde hizmete giren Diş ve Ağız Sağlığı Merkezi çalışmalara hızlı başladı. Dr. Mehmet Ali Özer, kısa sürede böylesine büyük ilgi görmek bir hekim olarak bizleri son derece sevindiriyor” dedi. Dentistanbul Yönetim Kurulu Başkanı Dr.Özer, birçok diş ve ağız sağlığı uzmanını tek bir çatı altında topladıklarını ve modern bir binada hizmete başladıklarını söyleyerek konu hakkında özetle şu yeni bilgileri verdi; “İstanbul’un en önemli semtlerinden biri olan Beşiktaş’ta geçtiğimiz aylarda hizmet vermeye başladık. Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik. Bu olay 2002 yılında diş hekimlerine model olacaktır. Çünkü, ‘Dentİstanbul’ adını verdiğimiz Ağız ve Diş Sağlığı Merkezimizde her türlü tedavi ve ameliyat yapılabiliyor”dedi. Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinin kurucusu Dr. Özer, bu sistemin Amerika, Kanada ve İsviçre’de olduğunu, Türkiye’ye gelişinin ise, zaman aldığını kaydederek, “Göz iki tane organ, buna rağmen birkaç yerde modern özel göz merkezleri var. Ağız-diş ve çene hastalıkları ise, tam 42 organı ilgilendiren geniş bir sahayı oluşturuyor. Ancak ne yazık ki ülkemizde bir özel diş merkezi yoktu. Biz bir ilki gerçekleştirdik. Amacımız diş hastaneleri kurmak. Yeni yılda İstanbul’daki merkezimizin dışında, üç büyük ilde daha şube açacağız”dedi.

BEŞİNCİ SAYFA

Öğrenci semti BEŞİKTAŞ

Evlerinden ve ailelerinden koparak başka bir şehre okumak için giden öğrenciler, yeni bir şehirde yeni bir hayata ‘merhaba’ diyorlar. Tek başına mücadele verecekleri yeni hayatlarında, zorluklar onları bekliyor. Öğrenciler, geçim zorlukları, kalacak yer bulma sorunu gibi tek başına yaşamın getirdiği zorluklarla baş etmek zorunda kalıyorlar. Bazısı geçimini ailesinden gelen parayla sağlarken, bazısı da çalışarak kendi harçlığını çıkarıyor. Kalacakları yer ya öğrenci yurtları ya da ev oluyor. İstanbul’da yaşayan öğrenciler kalmak için özellikle Beşiktaş’ı seçiyorlar. Biz de Beşiktaş’ta oturan Cihan Yavuz (22) ve Murat Atalık’ın (21) evine konuk olduk ve öğrencilerin nasıl yaşadığı üzerine söyleştik. Cihan ve Murat Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri. Cihan, Gazetecilik 4.sınıf öğrencisi. Murat ise Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nde okuyor. Okulda tanışmışlar ve şimdi çok iyi bir arkadaşlığı ve aynı evi paylaşıyorlar. İşte öğrencilerle yaşadıklarımız ve onların sorunlarını ortaya koyan ilginç yanıtlar ve de genç yaşta olmalarına rağmen, belki de hepsi birer roman olacak yaşantılardan kesitler…
İstanbul’a geldiğinizde nerede kalıyordunuz?
Her öğrenci gibi biz de ilk önce yurtta kalıyorduk. Ancak yurt yaşamı çok zordur. 5- 6 kişilik odalarda kalırsınız. Yemekler istediğiniz gibi olmayabilir, yıkanmak bir sorundur. İstediğiniz gibi girip çıkamazsınız. Yani özgürlüğünüz ve imkanlarınız kısıtlıdır. Okulda Murat’la iyi bir arkadaşlığımız vardı. Hep tek başına yaşayabileceğimiz bir eve çıkmayı hayal ederdik. İkimizde özgürlüğümüze düşkünüzdür. Sonunda Beşiktaş’ta bir ev tutmaya karar verdik.
Ev aramak sizi çok
uğraştırdı mı?
Yaklaşık bir ay kadar ev aradık. Beşiktaş’ta dolaşmadığımız emlakçı kalmadı. Evlerin bazısı ya pisti, ya da çok pahalıydı. Beşiktaş’ta oturmayı çok istiyorduk. O yüzden kira için biraz daha fazla vermeyi gözden çıkardık. Şimdi 190 milyon kirada oturuyoruz.
Cihan, neden
Beşiktaş’ı tercih ettin?
Sadece şimdi değil, ileride zengin olursam yine bu civarda yaşamayı isterim. Bu semti neden mi seviyorum? Bir kere sahili var. Sonra sosyal hayatını yaşayabiliyorsun. Arkadaşlarınla gezebiliyorsun. 5 milyona da bir kazak bulabiliyorsun, 50 milyona da… Alışveriş marketlerinden ucuz gıda maddeleri alabiliyorsun. Ayrıca öğrencilerin kesesine uygun lokantalardan yemek yiyebiliyorsun. Beşiktaş’ta herkese hitap eden bir şeyler var. Aslında en güzeli insanları daha eğitimli ve daha düzeyli. Buranın insanlarını da seviyorum.
Murat sen neden
Beşiktaş’ta oturmayı istiyorsun?
Beşiktaş merkezi bir semt. Buradan Taksim’e, Mecidiyeköy’e, karşıya çok kısa zamanda rahatlıkla gidebilirsiniz. Akşam geç saatlerde bile… Beşiktaş’ta okulda öğrenciyken kalmaya başlıyorsunuz. Ama öyle çok alışıyorsunuz ki burada yaşamak istiyorsunuz. Burada oturan çoğu kişi öğrenciliğinden beri Beşiktaş’ta yaşıyor.
Beşiktaş’ta eksik
olan sence nedir?
Beşiktaş’ta sinema olmaması çok üzücü. Bildiğim kadarıyla burada iki tane sinema var. Biri Yumurcak Sineması ki kullanılmıyor, diğeri erotik filmler oynatan Yıldız Sineması. Biz Beşiktaş’ta sinema potansiyeli olduğuna inanıyoruz. Ama hala neden yatırım yapılmıyor bilmiyoruz. Beşiktaş’ın sinemaya ihtiyacı var.
Ev işlerini nasıl
yapıyorsunuz?
İlk başlarda ev işleri ve yemek bize çok zor geliyordu. Zaten yemek yapmayı ikimiz de bilmiyoruz. Çok zor durumda kalınca klasik erkek öğrenci yemekleri pişiriyoruz. Mesela makarna ve yumurta gibi. Bunlar öğrenci yemeğidir. Ama yemeği genellikle dışarıda yeriz. Burada öğrencilerin yemek yiyebileceği ucuz lokantalar var. Temizliğe gelince iyi kötü yapıyoruz. Çamaşırları da yıkamatiklerde temizliyoruz.
Tek başına yaşamak güzel mi?
Tek başımıza yaşamaktan çok memnunuz. Bazen çamaşırlar ve bulaşıklar biriktiğinde ya da doğru düzgün bir yemek yiyemediğimizde canımıza tak ediyor. Ama bunları bir yana koyarsak kendi isteklerimize göre yaşamak ve sorumluluk almak çok güzel.
Murat geçiminizi
nasıl sağlıyorsun?
Ailemden gelen parayla sağlıyorum. Cihan benden şanslı çünkü işi var. CNN Türk’te muhabirlik yapıyor. Ama yine de aldığı para geçimi için yeterli değil, O da ailesinden maddi destek alıyor.
Komşularla
ilişkiniz nasıl?
En güzeli arkadaşlarımızın gelmesinde bir sorun olmuyor. Komşularımız anlayışlı. Burası öğrenci semti olduğu için kimse kimseye karışmıyor. Biz de onlara karşı saygılıyız. İlişkilerimizin iyi olduğunu söyleyebiliriz.
Murat ve Cihan ay başında paralarını toplayıp hesap yapıyorlar. Birbirlerine destek oldukları için rahatlıkla geçiniyorlar. Cihan, “Kazandığı paranın bir kısmını kitaplar ve dergiler için ayırıyorum. Çünkü ileride iyi bir gazeteci olmak için çok okumam gerekli. Gazetecilikten kazandığımı yine gazetecilik uğruna harcayayım” diyor. Murat’sa, bilgisayar dünyasına çok meraklı. İleride bilgisayar sektöründe çalışabileceğini söyleyen Murat’ı bilgisayar başından kaldırmak çok zormuş.

Emlakçılar ne diyor?
Emlakçılar, Beşiktaş Bölgesi’nin öğrenciler tarafından çok tercih edildiğini belirtiyorlar. Bunun nedenlerinin Beşiktaş’ın merkezi ve üniversitelere yakın oluşundan kaynaklandığını söyleyen emlakçılar, “Öğrenciler aynı zamanda Beşiktaş’ı çok seviyorlar. Burası yaşama koşulları açısından çok olanaklı. Beşiktaş’ın gezilecek yerleri, alışveriş imkanları ve denize kıyısı olan bir semt oluşu onları buraya çekiyor.” diyorlar.
Beşiktaş’ta konaklayan öğrenciler, kirada kalıyorlar. Herkes bütçesine göre bir ev seçiyor. Emlakçılara göre, kimi küçük ev alıp tek başına yaşamayı, kimi de 3- 4 kişi bir araya gelip bir ev tutmayı tercih ediyor. Kira fiyatlarına gelince, Beşiktaş’ta oturmak isteyen öğrencilerin 200 milyonu gözden çıkarması gerekiyor. Kira fiyatları, 200 milyondan başlayıp 450 milyona kadar çıkabiliyor. Emlakçılar, Beşiktaş’taki kira fiyatlarının diğer semtlere oranla daha yüksek olduğunu ifade ediyorlar. Öğrenciler, ev ararken öncelikle evin bütçelerine uygun, temiz olmasına dikkat ediyor. Ucuz evlerde kalanlar, sobayla ısınırken, kirası pahalı olan evlerde yaşayanlar kaloriferle ısınıyorlar.
Evsahiplerinin öğrencilere bakışı sorusuna emlakçılar, şöyle yanıt veriyorlar:
“Kimi evsahipleri evlerini özellikle öğrenciye verirken, kimileri ailelerden başkasına vermez. Evlerini kiraya verirken öğrencileri tercih eden evsahipleri, ‘nasıl olsa okul bitince evi boşaltır, aileyi istediğim zaman çıkaramam’ düşüncesiyle hareket ediyorlar.” Öte yandan evlerini ailelere kiralayan evsahipleri, öğrencilerin bekar oluşundan ve gürültü edeceklerinden çekiniyor. Evsahipleri, öğrencilerin ‘Tek kalacağım’ deyip, üç-dört arkadaşıyla kaldığını söylüyor.

Cinayette son nokta

Bebek’te geçtiğimiz aylarda kurşunlanarak öldürülen işadamı Melih Atay’ın azmettiricisi ve katili olduğu iddia edilen kişiler yakalandı. Azmettirici oldukları iddia edilen Cemal Kölük ve İsmail Kölük ile kiralık katil olduğu ileri sürülen Koray Kurt’la ilgili işlemlere başlandı.

Mayadrom’un çiçekçisi DODO iyileşti

Levent Mayadroom’un çiçekcisi ve DODO lakaplı 37 yaşındaki Doğan Çakıt, kalbinden bıçaklandı. Dodo’nun durumu düzelirken, Dodo’yu bıçaklayan Bünyamin Demir ise polis tarafından yakalandı.

Gençlere yazık oldu

Barbaros Bulvarı’nda Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Murat Faks, feci şekilde can verdi. Üniversiteli 5 arkadaş Güçlü Armutlu’nun kullandığı otomobille Etiler’den yola çıktı. Barboros Bulvarı’nın Zincirlikuyu girişinde trafik kazası geçiren gençlerden Murat Faks yaşamını yitirdi. Güçlü Armutlu, Tuba Türkmen, Cihan Uluer ve İrem Uluer yaralandı.

İnternette fuhuş

Etiler’deki bir fuhuş evi… İstanbul’da polis, internet üzerinden kadın pazarlayan bir çetenin peşine düştü. Etiler’deki 4 eve geçtiğimiz ay içinde baskın yapıldı. 7′si kadın 15 kişi gözaltına alındı. Şebekenin elebaşı olan öğretmen Vasili Glinski’nin, internette açtığı site aracılığıyla Rus kızları pazarladığı belirtildi. Vasili, Natali Karakuş’un ortağı.

ALTINCI SAYFA

Soğuk hava çocuk ve yaşlıları vurdu!..

Soğuk ve kirli havanın özellikle çocuklar ve yaşlıları vurduğu ortaya çıktı. Beşiktaş ilçesindeki hastanelerde yapılan araştırmalarda çocukların ve yaşlıların kar yağışı, soğuk ve kirli havayla birlikte hastanelere çok daha fazla geldiği belirtildi. Kamu ve özel iki hastanenin sağlık uzmanı konu hakkında vatandaşlara Gazete Beşiktaş aracılığı ile eğitici bilgiler verdi. Soğuk ve kirli havalarda yaşlı ve çocuklara daha fazla dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen uzmanlar sağlığımıza yeteri kadar dikkat etmediğimizinde altını çizdiler.
Vücut direnci
düşüyor
Beşiktaş’ta bulunan Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi Başhekimi Uzman Doktoru Mustafa Tanyer, son dönemde dondurucu soğuklar sonucu üst solunum yolları ve akciğer hastalıklarında artış kaydettiklerini belirtiyor. Uzman doktor, çocukların ve yaşlıların yüksek ateş, öksürük, nefes darlığı gibi şikayetlerle kendilerine geldiklerini söylüyor. Kirli ve soğuk havalardan korunmanın önemine değinen Tanyer, özellikle vücut dirençleri düşük olan çocukların, anne ve babaları tarafından çok iyi bakılmaları gerektiğini ifade ediyor. Tanyer, anne ve babaların özen göstermesi gereken noktaları şöyle sıraladı; “Çocuğun üşümesi mutlaka önlenmeli. Anne ve babalar çocuklarının ayaklarının su almamasına ve altının ıslak olmamasına dikkat etmeliler. Çünkü ortamın ıslaklığı süratli bir biçimde ısı kaybına yol açar. Ortam ısısı diğer önemli bir noktadır. Özellikle bebeklerin 22-24 derece sıcaklıktaki ortamda bulunması gerekir.” Başhekim Tanyer, soğuk havalara bağlı olarak kirli havanın artması sonucu hastalıkların yayılma imkanı bulduğunu belirtirken “Özellikle çok kirli havalarda çocukların sokağa çıkarılmamasını öneriyoruz. Ebeveynlerin, çocuklarını tozlu, pis ve kirli ortamlardan uzak tutmaları ve evlerini havalandırmaları çok önemlidir.” diye konuştu.
Çocuklar aşılarını ihmal etmesin
Beşiktaş’ta bulunan Boğaziçi Tıp merkezi uzmanları da aynı konuların altını çiziyor ve vatandaşları uyarıyor. Üst solunum yolları enfeksiyonları, astım ve kalp hastalıkları olan yaşlıların gelişinde yüzde 50′ye varan artış olduğunu belirten Boğaziçi Tıp Merkezi Dahiliye Uzman Doktoru Filiz Ören; “Soğuk havayla birlikte kirli hava direnci düşürüyor. Yaşlılar bu havalarda dışarı çıkmamalı ve evde de çok yalnız bırakılmamalı. Özellikle yağmurlu ve karlı havalarda yaşlıların yalnız dışarıya çıkmamasını öneriyoruz. Çünkü yerin kaygan oluşu yaşlılarda kemik kırıklarına yol açıyor. Bu durum hastanın ölümüne bile neden olabiliyor. Ayrıca böyle günlerde özellikle yalnız yaşayan yaşlıların, ziyaret edilmesi ve onların ısınma ve beslenmesine özen gösterilmesi gerekiyor.” dedi.
Boğaziçi Tıp Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Menekşe Aygün ise, kış aylarında solunum yolları hastalıklarına yol açan mikropların havada asılı bulunduğunu ve çocuklar çok daha hassas oldukları için çabuk hastalık kapabileceklerini söylüyor. Aygün, çocuklarının hastalanmasını istemeyen ailelere şu uyarılarda bulundu: “Anne ve babaların, çocuklarını dışarı çıkarırken iyi giyinmelerine ve beslenmelerine dikkat etmeleri gerekiyor. Önemli olan çocukların direncini artırıcı şekilde C vitamini alması ve bol sebze meyveyle beslenmesi. Ayrıca aşılarını da ihmal etmemeliler.”

Uluslararası bir okul Galatasaray Üniversitesi

Eğitim kurumlarının son halkasını oluşturan ve bir devlet okulu olan Galatasaray Üniversitesi (GSÜ), 1992 yılından bu yana eğitimini sürdürüyor. Üniversite, iki devletin anlaşma imzalayarak kurduğu tek üniversite olma özelliğini taşıyor. Türk ve Fransız Devleti arasında imzalanmış anlaşma gereği kurulan GSÜ, Türk ve Fransız devletlerinin yanında Galatasaray Eğitim Vakfı’nın da desteğini alıyor.
GSÜ’de öğretim dili olarak Fransızca eğitimi veriliyor. Tek bir yabancı dil bilmenin çağımızda yetersiz kaldığının ve İngilizce’nin öneminin bilincinde olarak GSÜ, zorunlu İngilizce eğitimi yanında, bu dilden muaf olacak seviyedeki öğrencilere üçüncü bir yabancı dil öğrenme olanağı sunuyor.
Temmuz 2000′den bu yana üniversitenin rektörlüğünü üstlenen Prof. Dr. Erdoğan Teziç, üniversiteyi taşımak istedikleri noktaları şöyle anlatıyor:
“Galatasaray Üniversitesi’ndeki birinci amacımız üniversiteyi önemli bir araştırma merkezi haline getirmek. Genç bir üniversiteyiz ama çok iyi yetişmiş elemanlarımız var. Bu hedefe de kısa sürede ulaşacağımızı düşünüyorum. İkincisi öğrencilerimizin daha öğrencilik yıllarında uluslararası platforma açılmalarını, Avrupa üniversiteleriyle işbirliği yaparak onların evrensel bakış açısına sahip birer birey olmalarını sağlamak istiyoruz”
Teziç, üniversitenin salt araştırma yapılan bir yer olmadığını söylerken GSÜ’de sosyal faaliyetleri daha zenginleştirmek amacında olduklarını sözlerine ekliyor.
Rektör Teziç, yöneticilik vasfı dışında üniversitede Anayasa Hukuku dersleri de veriyor. Teziç,”İdarecilik nedeniyle de olsa öğretim görevlisi olmaktan hiç vazgeçmedim. Bir yönetici öğrencisiyle derste buluştuğu zaman kendi eksikliklerini, ne gibi sorunlar yarattığını da tartma fırsatını buluyor. Öğrencilere bunlara dile getirme fırsatı sunuyor. Öğrencilerime kapım her zaman açık. Hoca vasfını koruyarak yöneticilik yapmak bana çok daha sağlıklı geliyor”dedi.
GSÜ, öğrencilerinin yarısını ÖSYS, diğer yarısını ise frankofon lise öğrencileri için düzenlenen iç sınavla seçiyor. ÖSYS yoluyla gelen öğrenciler, Fransızca yeterlilik sınavını geçemedikleri taktirde ilk yıl Fransızca hazırlık sınıfında bu dili öğreniyorlar.
GSÜ’de, hoca- öğrenci ilişkilerine, ödevlere, uygulamalı çalışmalara ve tartışmalara çok önem veriliyor. Galatasaray Üniversitesi’nde verilen eğitimin tek amacı, gençleri diploma sahibi yapmak değil, onların yeteneklerini ve yaratıcılığını geliştirecek düşünce tarzını vermek. Bu amaçla oluşturulan İleri Fransızca ve Sosyal Bilimlere Giriş sınıfı, sosyal bilimler alanını seçmiş tüm öğrencilere Fransızca’yı geliştirmenin yanında gelecekte aktif ve bağımsız olmaya yarayacak bilgiyi edinme kullanma yöntemlerini öğretmeyi hedefliyor.
Galatasaray Üniversitesi’nde 350 türk ve 41 fransız öğretim elemanı, 1535 öğrenci bulunuyor. Öğretim elemanlarını 23 profesör, 14 Doçent, 41 yardımcı doçent ve araştırma görevlileri oluşturuyor.
Üniversite bünyesinde öğrencilerin kullandığı 7 bilgisayar laboratuvarı ve bu laboratuvarlarda 135 bilgisayar bulunuyor. Ayrıca her öğretim elemanı ve idari personelin de bilgisayarı var.
GSÜ’deki Suna Kıraç Kütüphanesi’nde 15 bini Fransızca olmak üzere 22 bin eser barınıyor. Suna Kıraç’ın her yıl düzenli olarak verdiği fonla sürekli gelişen kütüphane, abone olduğu Türkçe, Fransızca ve İngilizce 450 yayınla öğrencilere ve araştırmacılara dünyanın bilimsel ve güncel dergilerini yakından izleme olanağı da sunuyor.

Mudurnu hanımlara kol kanat gerdi

Beşiktaş Ihlamur Dere Caddesi üzerinde bulunan Mudurnu Tavukçuluk, ekonomik seçeneklerle müşterinin karşısına çıkıyor.
Özellikle hanımların toplantılarında yoğun talep aldıklarını belirten Murdurnu Tavukçuluk yetkilileri, “bayanlara katkıda bulunmayı sürdüreceğiz”dedi.
Organizasyonun açık büfe kahvaltıyla başladığı, servisin dışında gün boyu çay ve kahve servislerinin de verildiği kaydedildi. Mudurnu Tavukçuluk’tan yapılan açıklama şöyle; “kömür ateşindeki piliç ürünleri’nin dışında, Mudurnu üretimi peynir, tereyağı gibi süt ürünleri, Mudurnu saray helvası’da rağbet görüyor. Daha çok damak zevkine hitap ediyor.
Mudurnu yetkilisi Nuray Ulutaş, kurum ve şirketlere yemekli iş toplantıları ile hizmet sunduklarını belirterek, ayrıca nişan, düğün, doğum günü gibi özel günlerde de müziğin ve çeşitli animasyonların yer aldığı partiler düzenlediklerini söyledi.

Beşiktaşlılar coştu

BJK Koleji tarafından düzenlenen partide öğrenciler, gönüllerince eğlendi. Organizasyonu yöneten Gülay Duygulu, yetişkinlerin her zaman böyle eğlenme imkanlarına sahip olduklarını ama küçükler için bu tür imkanların hemen hemen hiç olmadığını belirtti. Beşiktaş Koleji öğretmenlerinden Nurhan Taştan ise “Bu tür partileri çok özel günlerde yapıyoruz. Bu ortamlar çocukların yeteneklerinin ortaya çıkmasında yardımcı oluyor.” dedi.
Partinin yıldızlarından, Uğur; Arkadaşlarımla birlikte olmak hoşuma gidiyor” derken, Özge “Şarkı söylemeyi seviyorum”, Sümer ise, “Partilerde çok eğleniyorum” şeklinde konuştu.

YEDİNCİ SAYFA

GİMA Genel Müdürü Dengiz Pınar:
‘Fitili ateşlediğimizle kaldık’

Gima Genel Müdürü Dengiz Pınar “KDV almayarak sektörde adeta bir reform yaptık. Ancak ne yazık ki bu önemli hareketimize destek gelmedi” diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Gerek sektörde gerekse diğer sektörlerde bu türden karı paylaşmaya yönelik somut kampanyalar beklediğini söyleyen Gima Genel Müdürü Pınar, ekonominin çarklarını döndürmek için fitili ateşledik, ama yalnız kaldık” şeklinde konuştu. “Rakiplerimiz de dahil tüm sektöre çağrı yapıyoruz. Hatta tüm piyasaya çağrı yapıyoruz” diyen Gima Genel Müdürü Dengiz Pınar, “Bir süre önce topyekün ‘seve seve Türkiye’ diye kampanya başlattık. Yapılan her türlü katkıya saygılıyız ve destekleriz. Ancak sloganlarla kampanya olmaz. Bende varım diyerek sözde kampanya olmaz” diyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Herkes elini taşın altına sokmalı, elini cebine atmalı. Biz KDV’yi kaldırdık. Kendi cebimizden ödüyoruz. Tüketiciye yansıtmıyoruz. Ettiğimiz karı ülke insanı ile paylaşıyoruz. Piyasa hareketlensin, ülke kazansın istiyoruz. Hala da buna devam ediyoruz. Ancak bu konuda yalnız kaldık. Peşimizden gelen yok. Nerede bu insanlar, nerede bu firmalar merak ediyorum.”
Sanal market ve Alo GİMA’ya ilgi büyük…
Öte yandan KDV’yi kaldırdıktan sonra, 50 milyon liranın üzerinde alışveriş eden müşteri sayısında artış olduğunu da gözlemlediklerini söyleyen Pınar, “İnsanların artık alışveriş alışkanlığı değişti. Sanal marketlerin yanı sıra, Alo Gima başlattık. Alışverişlerin artık büyük bölümü telefonla yapılıyor. Her iki kampanyamızda tuttu. Son zamanlarda tüketici yoğun teknoloji kullanıyor. Bunun ekonomik canlanma yönünde çok önemli bir gelişme olduğunu söyleyebilirim” dedi.
Destek
bekliyorlar
“Ekonominin çarklarını döndürmek için 2001 sonunda vergi indirimi ve ülkece düzenlenen kampanyalar bitti, tüketimin fitilini kim şimdi ateşleyecek” demeye kalmadan Gima, geçtiğimiz aydan itibaren 50 milyonu aşan alışverişe KDV indirimi başlatmıştı. Uzmanlar bu konuyu, “tıkanan ekonomide çarkları döndürmek için 2001 sonunda dayanıklı tüketim ve otomotivde uygulanan vergi indirimi, onu izleyen ‘ülke için seve seve’ kampanyaları, piyasaları yıl sonunda önemli ölçüde rahatlattı. Vergi indirimi ve kampanyalarla yakılan ateş, henüz sönmeden perakende sektöründen destek geldi. Satışları yılın son iki ayında patlayan, ancak ilk ayda yüzde 20′ye varan oranda düşen sektörde ilk agresif kampanyayı hipermarket zinciri Gima başlattı. Bu tüketiciyi hareketlendirecek” diye yorumlamıştı.
Gima, 7 Ocak 2002′den geçerli olmak üzere 50 milyon liranın üzerindeki alışverişlerde ‘KDV almayacağını’ ilan etmişti. Gima yetkilileri ise, kampanyayı şöyle anlatmıştı: “Marketler ortalama yüzde 18 brüt kar marjıyla çalışır. Biz bu kampanya ile karımızdan vazgeçiyoruz. Marjinal düşünüyoruz, yeni gelecek müşterileri hedefliyoruz. Bu uygulama, başka yerlerden alışveriş yapanları da bize çevirecektir. KDV artışları bir konu ve yeterli tanıtım ortamı var. Onun için böyle bir kampanyanın çok ses getireceğini düşündük. İstediğimiz sonucu alırsak uzun süre devam ettireceğiz.”
Bu agresif kampanyaya beyaz eşya ve hazır giyimi temsil eden sektör yetkililerden de destek gelmişti. Ancak aradan geçen bir ay sonucu bu kampanyayı uygulayan pek olmadı. Özetle Gima yalnız kaldı. Ama Gima Genel Müdürü Dengiz Pınar, yine de yılmadığını söylüyor ve “gidebildiğimiz yere kadar gideceğiz” diyor.

Kurşunsuz benzine hücum

Türkiye’de kurşunsuz benzini en çok satan istasyon Levent’te… Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Cengiz “Sarper Petrol, İstanbul’daki 800 benzin istasyonu arasında hep öncü olmuştur” diyor. “İstanbul’da 24 saat açık kalan ilk benzin istasyonuyuz. Üstelik Türkiye’de kurşunsuz benzin ve kredi kartıyla satış yapan ilk istasyonlardan biri biziz” diyen Mustafa Cengiz sektörün sorunlarını masaya yatırırken, konu hakkında da sorularımıza şu yanıtları verdi:
Kendinizi ve
Sarper Petrol’ü
bize kısaca
özetler misiniz?
Aslen Gaziantepli’yim. Ama Ankara’da büyüdüm. Petrolcü olmam tümüyle bir rastlantının ürünü. Ben Mülkiyeliyim. Biz devlet terbiyesiyle devlet içinde yetiştik. Uzun yıllar devlet kurumlarında çalıştım. İçişleri Bakanlığı’nın kurduğu Tanzim Satış Mağazaları’nın ilk ve son genel müdürüydüm. Bu proje ekonomik koşullar nedeniyle durduruldu. Ancak bir tek İzmir Belediyesi’ndeki TANSAŞ’ ta sürdürüldü. Daha sonra özel sektöre geçen TANSAŞ da bizim oluşturduğumuz mağazalardan birisiydi. Sonra dış ticaret yaptım. Bu dönemde Arap ülkeleriyle özellikle Irak’la çalıştım. Fransızca biliyordum, sonra Arapça ve İngilizce de öğrendim. Rahmetli borsa başkanı Tuncay Artun’la birlikte beyaz eşya üzerine kendi firmamızı kurduk. Birden bire Saddam Kuveyt’e girdi. Bizim 30 milyon doları aşkın yatırımımız ortada kaldı. İstanbul’a geldiğimden beri Akatlar’dayım. Eskiden buralar mezbelelikti. Geceleri kimse geçmezdi çevreden. Beşiktaş Belediyesi burayı ihaleye çıkardı ve büyük bir şans eseri biz aldık. 1991′de Türkpetrol’le anlaşarak buraya bir benzin istasyonu kurduk; o zamandan beri de Castrol ile işbirliği içindeyiz.
Kısa zamanda hızlı bir değişim gerçekleşebilir mi?
Herkes birbirinden etkileniyor elbette… Sizden komşunuz, komşunuzdan da onun komşuları etkileniyor. Başlattığımız uygulamalar İstanbul’da sayıları 800′e ulaşan tüm istasyonlara kısa sürede yayıldı. Kredi kartı uygulaması da benzer gelişti. Biz kredi kartı uygulamasını başlattığımızda çok fazla istasyon yoktu bu sistemi kullanan. Bu iki şeyi gösterir: Biri sektöre bir şeyler katmanın gerekliliği, diğeri Türkiye’deki gelişim ve değişimin Avrupa’daki gibi 50 yıllık bir süreçte değil, daha hızlı olduğu…
Akaryakıt dışında yer aldığınız
sektörler var mı?
İki firmamız daha var. Bunun dışında ticaret şirketlerimiz bulunuyor. Bürolarımız, ihracat yapacağımız ürünler her şeyimiz hazır, ancak hala Irak pazarının açılmasını bekliyoruz. Uzun yıllar dış ticaret yapmış birisi olarak Irak pazarının en büyük gelir kapımız olduğunu düşünüyorum. Terör olayları sona erdiğinde Irak’ın restorasyonunda Türkiye’nin çok büyük menfaatleri olacaktır. Bekliyoruz. Çünkü ben maceraya atılmayı seviyorum.
İş dışındaki
Mustafa Cengiz’i tanıyabilir miyiz?
Benim en büyük ilgi alanım bilgisayardır. Belki de Türkiye’nin ilk internet kullanıcılarındanım. Bizim oğlana tercümanlık yaparken bilgisayar kullanmayı öğrendim. Hiç unutmam bilgisayarımız ilk geldiğinde bir CD-Rom’u altı saatte takmıştım. Şimdi tüm bilgisayarı üç saatte birleştirebilirim. En büyük ikinci hobim futbol. Sporu bir deşarj unsuru olarak görüyorum. Kitap okumadan uyuyamam. Hatta üç-beş kitabı birlikte okurum.

TOPALOĞLU
TANSAŞ Genel Müdürü

TANSAŞ Genel Müdürlüğü’ne Servet Topaloğlu getirildi.
TÜSİAD üyesi olan Servet Topaloğlu, aynı zamanda Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği Yönetim Kurulu’nun üyeleri arasında bulunuyor. Topaloğlu, TANSAŞ’ın geleceğe yönelik stratejisini Mart 2002′nin sonunda açıklayacağını bildirdi.
Topaloğlu, kurumun mali yapısının iyileştirilmesi amacıyla kayıtlı sermaye tavanını 100 trilyon liradan 300 trilyon liraya çıkardığını, ödenmiş sermayesini ise 66 trilyon liradan 98 trilyon liraya çıkartılmasına karar verildiğini ifade etti.

MERİT CAFE
Hem cafe hem restaurant

Merit Cafe Rumeli Caddesindeki muhteşem binasında hizmete girdi. 584 metrekarelik alan üzerine kurulu 4 katlı bir binada faliyete geçen Merit Cafe’nin her katında farklı hizmetler verildiği açıklandı. Cafe-Restaurant tarzındaki Merit Cafe’nin üst katında toplu yemekler ve kutlamaların yapılacağı birde salon bulunuyor. 60 masası bulunan Merit Cafenin yaklaşık 170 kişilik kapasitesi olduğu açıklandı. İç tefrişi “Minimalist” modern bir tarzda döşenen Merit Cafenin mimari tarzı, ünlü mimar Abdullah Erencin tarafından belirlendi. Masalar “venge” türü ağaçtan yapıldı. Sade ve şık olmasına özen gösterilerek, dinlendirici bir biçimde dekore edilen Merit Cafe’nin içinde oturma gurubunda da rahat bir ortam oluşturulmaya çalışıldığı bildirildi. Şık bir binada hizmet vermelerine vede oldukça özen gösterilen servise rağmen, Nişantaşı bölgesindeki emsallerinden % 30 daha ucuz olduklarını söyleyen Merit Cafe yetkilileri bu fiyat politikasına devam edeceklerini kaydettiler. Yetkililer, Merit Cafe’de Türk mutfağının yanı sıra, Meksika, İngiliz ve Uzakdoğu ağırlıklı yabancı yemek çeşitleri, tatlı ve içecek de sunduklarını söylediler. İstek üzerine grup yemekleri düzenlediklerini, ayrıca özel şiparişler de alarak servis yaptıklarını vurguladılar.
Adres: Rumeli Caddesi. No:81 Nişantaşı/İST Tel: (0212) 296 83 87

Sevgililer Günü’nde oteller

Swissotel İstanbul: Sevgililer Fransız restaurantı La Corne d’Or’un zengin menüsünü tatma fırsatını bulacaktır. Boğaz manzaralı oda konaklama fiyatı 155 Dolar, akşam yemeği ise 80 milyon lira olarak belirlendi. Kurban Bayramı süresince altı yaşındaki çocuklardan ücret alınmayacak.
Tel: 0212 326 11 00
Kuruçeşme Divan: Sevgililer günü için özel bir program hazırlandı. Kristal çadırda akşam yemeği ve canlı müzik kişi başı 45 milyon.
Tel: 0212 257 71 50
The Ritz-Carlton İstanbul: Boğaz manzaralı ve jakuzili bir suitte bir gece geçirmek isteyen sevgililer için özel seçenekler sunuluyor. Kapalı yüzme havuzuna ücretsiz giriş, iki kişilik masaj, cam restaurantta yemek, sevgililer günü pastası, odada kahvaltı, özel hediye ve Shop&Miles sinemasında iki kişilik özel gösterim paketi 2002 dolar.
Tel: 0212 334 44 44

SEKİZİNCİ SAYFA

Ortaköy’ün sembolü
ŞAPKA ERTEKİN

Ertekin Dinçay… Nam-ı diğer Şapkacı Ertekin. Ortaköy’e gidip de kime sorarsanız tanımayan yok gibidir. Adı Ortaköy’le özdeşleşmiş Ertekin Dinçay, eğlence, iş, sanat, spor dallarından ünlü isimleri çok yakından tanıyor. Hıncal Uluç, Çetin Altan, Mustafa Taviloğlu, Aykut Hamzagil, Abdullah Kiğılı arkadaşlarından sadece birkaçı… Ertekin Dinçay’la Ortaköy’deki kafesinde sohbet ettik.
Ertekin Bey, size neden ‘Şapkacı Ertekin’ diyorlar. Sizdeki bu şapka merakı nasıl
doğdu?
“Devamlı şapkayla gezdiğim için adım ‘Şapkacı Ertekin’e çıktı. Şapka merakım 1970′lerde başlar. O zamanlar Alain Delon ve Jean Paul Belmondo’nun Borsalino adlı bir filmi vardı ve böyle şapkalar takıyorlardı. Sonra Belmondo ve Alain Delon ile çok iyi dost oldum. O filmi gördükten sonra ağırlıklı Borsalino şapkaları olmak üzere bu hastalık başladı bende. Şu anda 100′den fazla şapkam var. Şapkalarımı genellikle İtalya, Londra, Fransa’dan aldım ve onları özel kutuların içinde saklıyorum.”
Kafenizi ne
zaman açtınız?
Ben 15 senedir Türkiye’deyim. Daha önce Paris’te oturuyordum. Paris’te dekorasyon ve modayla uğraşıyordum. Sonra Türkiye’ye döndüm. Çok eskiden yapmış olduğum kafe işine başlamaya karar verişim şöyle oldu: Türkiye’ye geldiğimde dostlarıma evde davet veriyordum. Onlar da ‘Niye eskisi gibi bir yer açmıyorsun. Biz de oraya geliriz’ dedi. Aynı zamanda biz Hıncal’la Ortaköy’de deniz kenarındaki kahvelerde otururduk. Otururken ‘ben neden burada kafe açmıyorum’ diye düşündüm. O zaman benim çok yakın bir arkadaşım olan Kemal Persentli’nin Ortaköy’deki yerini aldım. Yaklaşık yedi senedir Ortaköy’de ‘Cafe Des Theatres’i işletiyorum.
Kafenize kimler geliyor?
Dediğim gibi burayı en yakın arkadaşlarımla birlikte olmak ve hoş vakit geçirmek için açtım. Rahmi Koç ve çocukları, Orhan Mizanoğlu, Şener Şen, Mustafa Denizli, Metin Toker, Çetin Altan, Ali Poyrazoğlu, Haldun Dormen ve daha birçok arkadaşım beni ziyarete gelirler. Ünlülerden tanımadığım yok gibidir. O yüzden hepsinin ismini veremeyeceğim. Ancak buraya sadece ünlüler gelmez. Ortaköy’ün sakinlerini de misafir ederiz.
Kafenin dizaynı size mi ait?
Kafenizden biraz bahseder misiniz?
Ben burada hiç kimsenin daha önce yapmadığı kırmızı brandalı hoş bir kafe yaptım. Şimdi herkes taklit etmeye başladı. Yazın açık havada otururken, kışın camekanla kapatıyoruz. Böylece çok kullanışlı oluyor. İçeride ısıtma tertibatı var. Masalara kırmızı beyaz kareli örtüler serdim.
Burası benim kendi evim gibi. Kafenin önünden geçenler ünlülerin oturduğunu görünce burayı çok pahalı zannedip girmek istemiyorlar. Ama böyle değil, buna çok üzülüyorum.
Haftada bir gün canlı müzik dinletimiz var. Pazar günleri brunch veriyoruz. Ve şimdi çok yakında haftada iki gün sabaha kadar tanıdıklarıma yemek vereceğim. Buranın tandırı, spagettisi ve barbunyası çok güzeldir. Daha çok ev yemekleri veriyoruz. Ahçılarımdan çok memnunum. Yan tarafta kumru servisim var. Ayrıca kafemizde, nargile ve tavlamız da var. Erol Kaynar, Mustafa Denizli, Hıncal Uluç ve ben arada sırada tavla partileri yaparız. Geçen gün Kaya Çilingiroğlu ile oynadık. Ama beni yendi.
Paris’teki
yaşamınız
nasıldı?
Paris’teyken kendimi Türkiye’deymişim gibi hissediyordum. Bütün Türk arkadaşlarım beni ziyarete geliyorlardı. Hiç unutmam o zaman Hasan Esat Işık Paris Sefiri. O zamanlar bana Metin Toker’le Çetin Altan ziyarete gelmişlerdi. Buluşmak ve görüşmek için ilk önce beni aradılar. Sonra sefire uğradılar. Sefir, ‘neredeydiniz?’ diye sormuş. Onlar da ‘dün akşam Ertekin’in yanındaydık’ deyince Sefir, bana döndü ‘Önce sefir ziyaret edilir. Sefir sen misin, yoksa ben mi?’ diye takıldı.
Yurtdışında bir Türk olarak size bakış açıları
nasıldı?
Bizi Araplarla karıştırıyorlar. Prenses Carolina’nın davetlerinde benim Türk olduğuma inanmazlardı. Bizi çünkü çok yanlış tanıyorlardı. Ben de ‘Türkler böyle’ diyordum. Her fırsatta Türk olduğumu söylüyordum. Bundan da çok zevk duyuyordum.
İlginç bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Ben koyu bir Galatasaraylıyım. Bir gün Göteburg’a Galatasaray maçını izlemeye gitmiştik. Sabah Hıncal, havaalanına gitmek için beni almaya geldi. O sırada aceleyle valizimi toplamışım. Meğerse ayakkabıları farklı çift almışım. Öyle de giymişim. Maçtan sonra Galatasaraylı Ergün ayakkabıları göstererek dedi ki ‘Ya bu nedir?’ Bir baktım ki gerçekten biri başka diğerine başka bir ayakkabı giymişim. Sonra epeyce gülüştük.
En yakın
arkadaşınız
Hıncal Uluç’u
nasıl
tanımlarsınız?
Hıncal’la çok eski dostuz. O, zaman zaman bana kızar, ben de ona kızarım. Beni çok eleştirir. Kızmam çünkü huyu odur. Ama kızdığı an beni daha fazla tutar. Tam bir dosttur. Hıncal kendi bildiğini, inandığını yazar. Dürüst bir gazetecidir.
Ortaköy’de
yaşamak nasıl?
Ben Ortaköy’ü çok seviyorum. Avrupa’nın hiçbir yerinde Ortaköy gibi bir yer yok. Ama biraz bozuldu. En çok şuna kızıyorum. Ortaköy Çarşısı esnafı Mahmutpaşa’dan diyelim ki eşarp alıyor ve burada satıyor. Buraya Mahmutpaşa müşterisi gelmeye başladı. Belediye buna mani olmaya çalışıyor. Olduğu gibi buradaki tezgah işini ele aldı.
Ayrıca semtin temizliği de çok önemli. Buradaki kahve sahipleri temizliğe çok dikkat etsinler istiyorum. Mesela kahve örtüleri çok eski.
Eskiden benim arkadaşlarım çok gelirdi Ortaköy’e. Şimdi gelmiyor. Çünkü Ortaköy eskisi gibi değil. Satıcılar bir kere kalkmalı. Cumartesi-Pazar meydanda orkestralar kurulmalı, resim sergileri açılmalı. Burada birçok parisien kafeler olsa fena mı olur? Ortaköy’ün sanat ve turizm semti olmasını istiyoruz. Çünkü bu potansiyel Ortaköy’de var.

Çağdışı kesime son

Diyanet İşleri Başkanlığı Kurban Bayramı’nda yapılması gereken uygulamaları içeren bir genelge yayınladı. Genelgenin bazı maddeleri şöyle: Kendi bahçesi ve özel mülkünde kurban kesmek isteyenler dini ve hijyenik şartlara uyacak, hayvana eziyet vermeyecek. Kesim hizmeti verenler oluşturulan komisyonlarca denetlenecek. Atıklar öncelikle değerlendirilecek, kirliliğe sebep olmaması için gerekli tedbirler alınacak. Genelgenin sağlıksız koşullarda yapılan kesimleri engellemesi ve kötü görüntülerin önüne geçilmesi için yayınlandığı bildirildi.

Kozmetik 2002

Neutrogena
Sırt, omuz ve göğüste de hiç hoş olmayan bir görüntü yaratan sivilcelere karşı yeni bir ürün geliştirildi: Neutrogena Body Clear Body Wash. İçerdiği aktif madde sayesinde ürün vücutta oluşan sivilcelerin önlenmesine yardımcı oluyor. Fiyatı: 8.5 milyon lira
Loreal
5 güne kadar kalıcı, ani çarpmalara, dökülmeye ve darbelere karşı iki kat daha fazla dayanma gücü, yoğunluğunu ve parlaklığını uzun sür koruyan renkler. Bütün bu özellikler Loreal’in yeni ürünü Shock Resist ile tırnaklarınızda! Fiyatı: 9 milyon 400 bin lira
Dior
Nemlendirme özelliği, uzun süre kalıcılığı, yirmi dört renk seçeneğıi bir yana Rouge Dior Addict keyif, arzu, baştan çıkarıcılık ve müthiş çarpıcılık vaad ediyor. Fiyatı: 34.5 milyon lira
Flormar
Dokuz rengin birarada olduğu fr Türkiye’de bir ilk! Multi Color Focus’ta sedefli ve mat renkler bulunuyor ve bu renkler birbirine uyum sağlarken aynı zamanda kontrast oluşturuyor. Ürün tere ve suya karşı direnç gösteriyor. Fiyatı: 8.5 milyon lira
Biotherm
Hem koruyucu hem onarıcı bir etkiye sahip olan ürün 8 günden itibaren ciltte pürüzsüzlük ve elastikiyet sağlıyor. Age-Fitness 4 hafta sonunda size daha sıkı bir cilt ve kırışıklıklarda gözle görülür bir azalma sağlıyor. Fiyatı: 72 milyon.

Yakalar boyun eğdi

Sonbahar-kış koleksiyonlarına damgasını vuran gösteriş, birbirinden değişik modellerin yanında degajeyi de gündeme getirdi. Degajelerse soğuk havaların gözde giysisi kazaklarda hayat buldu.Kazaklarla iyi bir ikili olan degajeler, diyebiliriz ki balıkçı kazakların da yerini dolduruyor.
TOPSHOP, MISS S,
DOROTHY PERKINS;
Koleksiyonlarının en gözde modelleri degajeler. Her türlü giyside görebileceğiniz bu modellerin fiyatları 22 ile 54 milyon lira arasında değişiyor.
DKNY;
sonbahar – kış koleksiyonunda yüzde yüz kaşmir olan bluzlarda degaje yakalar istenirse omuzu düşük olarak da kullanılabiliyorKaşmirlerde kırmızı, kahverengi ve fuşya, yünlülerde ise nefti yeşili ve krem tonları çokça kullanılmış.Kaşmir degaje yaka trikolar 583.5 milyon lira Yün degaje yaka trikolar 418.5 milyon lira.
HOME STORE;
Degajeyi her türlü kazakta görmek mümkün. Kolsuz degajelerin geniş yer aldığı koleksiyonda geceleri rahatlıkla kullanabileceğiniz simli ve kılçıklı modeller de yer alıyor.Kolsuz degajeler 77 – 107 milyon lira. Simli uzun kollu degaje yaka 110 milyon lira, İnce triko Truvokar kollu kazak 87 – 97 milyon lira. Kırçıllı degaje kazak 88 – 117.5 milyon lira. Aspen boncuklu kazak 158 milyon lira. Tiftikli kazak 173 milyon lira.
LAURA ASHLEY;
Birbirinden farklı modelleri, özellikle degajeyi kaşmir ve angoralarla konbinleyen Laura Ashley mürdüm, mor, kahve ve bejin hakim olduğu bir koleksiyonla karşımıza çıkıyor. Laura Ashley’de fiyatlar 90 milyon ile 250 milyon lira arasında değişiyor.
KOTON;
Siyah, kırmızı, oranj, fuşya, vizon, hardal, şarap ve turkuaz renkli uzun kollu degaje kazak 50 milyon lira. Diagonal örgü, uzun kollu kazak 40 milyon lira.
MORGAN;
yenilikçi, canlı ve seksi çizgisiyle bütünleşen degajeler üzerindeki pullar, desenli deri triko 138 – 161 milyon lira. Degaje yaka simli triko 109 milyon lira.

DOKUZUNCU SAYFA

Taksi şoförüydü star oldu

Gerek şivesi gerekse komedi kasetleriyle kendisini fark ettiren ve dinleyenlerini kendine adeta bağlayan Bilo, 2002 yılında zirve yapacağını inanıyor. 1972 İstanbul doğumlu, ilk, orta ve liseyi İstanbul’da tamamladıktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na başlayan Bilo, öğrenimini ailevi problemlerden dolayı yarıda bırakmak zorunda kaldığını belirterek, radyo programcılığından önce taksi şoförlüğü ve müzikle uğraştığını söyledi. 1993′ten buyana radyo programcılığı yaptığını belirten Bilo, “şimdi Star FM’de yayın yönetmeni ve MMC’de televizyon programı yapıyorum.Yaptığım işi çok seviyorum. Hayran kitlemde gün geçtikçe artıyor” dedi. Gerçektende kendine özgü bir hayran kitlesi oluşturan Bilo’nun programları oldukça tutuluyor ve izleniyor. Bilo ile Star Fm’in Beşiktaş’taki merkezinde konuştuk.
Yayın hayatına nasıl başladınız?
Radyoya başlamam çok enteresan oldu. Askerden geldim, taksicilik yaparken berber olan arkadaşım “çabuk geç kaldım programa” dedi. Ne programı dedim “özel radyolar açıldı” dedi. Her gün radyoya gitmeye başladım. Hiç unutmam Çarşamba günü bir kız gelmedi programına. O gün ben program yaptım sonra her çarşambayı bana verdiler, derken perşembeyi de ve hafta içi her gün program yapmaya başladım.
Programa
başlarken ve
bitirirken
kullandığınız özel sunumlar var mı?
Doğu şivesi yaparak konuştuğum için canlarım, ciğerlerim ve bilumum organlarım, diyorum. Komik olduğum için ne söylesem kimse alınmıyor, göze batmıyor ve insanların hoşuna gidiyor, gülüyorlar. Programı zaten sıradan olmadığı için dinliyorlar. Çoğu lafları değiştiriyorum cep telefonu demiyorum ‘cipis telefonu’ diyorum. Zamparaya ‘zampirink’, kız arkadaşınla mı gittin yerine ‘asker arkadaşınla tatbikata mı gittin’ diyorum değişik değişik şeyler yaptık. Programı bitirirken öptüm demiyorum mucuk mucuk diyorum dinleyicilerim anlıyor. Programın başlangıcından ve bitişinden dinleyicilerim benim olduğumu anlıyor.
Hedef kitleniz kim? Sizi daha çok hangi
kesimler dinliyor?
Benim programın hedef kitlesi çok karışık. Her kesim dinliyor. Ben 5-6 yıldır dinleyicilerle iç içeyim. Bar programları da yapıyorum. Aslında şarkıcıyım. Bara üniversitede öğretim görevlisi de geliyor, gençleri de, yaşlıları da… Erkek programcıyı daha çok bayanlar arar benim kadar kimseyi erkek aramaz. Bazı radyolarda vardır karısı arar kocası kıskanır. Bende öyle bir şey yok kocası zorla eşine dinletiyor. Benim programı ilk dinleyen bir şey anlamaz ‘kıro’ der ikinci dinler biraz hoşuna gider, üçüncü dördüncü derken kopamaz. İlk zamanlarda Bilo’yu doğulular dinliyor diyorlardı. Trakyalılarda dinliyor, Karadenizlilerde dinliyor. Hatta kasetlerim en çok Trabzon’da sattı. Doğundan batısına kadar her kesimden dinleyicim var.
Radyo ile
televizyon
arasındaki fark ne? Tercihinizi hangisinden yana kullanırsınız?
Radyoda daha rahatsın. Mikrofonu açarsın, içinden geldiği gibi konuşursun karışanın yok, istediğini giyersin ama televizyon öyle değil. Gömlek giy, kravat tak, fondöteniydi, rimeliydi, allık pulluk… radyo öyle değil istediğini giy çık. Tercih yapmam gerekirse hiç düşünmem radyo derim. Televizyonda da çok iddialıyım ama yinede radyo. Radyoya bir başladınız mı hiç bırakamazsınız. Bir hastalık, tutkudur bu.
Hiç
unutamadığınız ilginç bir anı var mı?
Arkadaşım bir gün çalıştığım tavernaya kız arkadaşıyla geldi. Konu radyolardan açıldı. Benim çalıştığım radyoyu dinliyormuş. “Bilo diye biri var çıktığı zaman kapatıyorum radyoyu” dedi. Normal konuştuğum için ben olduğumu bilmiyor ama çocuk biliyor. “O kim” dedim, “Var ya ****ün birini oturtmuşlar mikrofonun başına herif resmen böğürüyor, çaldığı şarkılar güzel ama o iğrenç herif çıktımı kapatıyorum” diyor. Çocuk dürtüyor, kız anlamıyor. “Sen dinledin mi?” diye sordu. “Yok şekerim ben öyle iğrenç şeyleri dinlemem” dedim. Arkadaşım dayanamadı “Kalk gidelim” dedi, yolda “Ne yaptın, Bilo oydu” demiş, kız inanamamış.
Kaset yapma fikri nerden çıktı?
Programda komik olsun diye jenerik yapmayı düşünüyordum. O günlerde Tarkan’ın ‘hepsi senin mi’ şarkısı gündemdeydi. O şarkıyı biz komik hale getirdik. Şarkı aralarında giriyorduk. Sonra bunlara çok tuttu, istek almaya başladı. Düşündük böyle bir kaset yaparsak çok tutar dedik, yaptık ve çok satıldı. İkinci kaseti yaptık o da tuttu. Baktım para kazanamıyorum kullanılıyorum, bende firmadan ayrıldım.
Neden Türk Halk Müziği değil de komedi türü
müzik
yapıyorsunuz?
İki kasetimin birinde bir, ikincisinde iki tane türkü var. Sesim türküye gidiyor. Komedi kaseti bir ihtiyaç, rakibim yok şu anda. Ticari bakarsan komedi kaseti karlı. Ben şimdi türkü kaseti yaparsam, rakibim çok ama komedi yapıp bir yere gelip daha sonra tarz değiştirmek çok kolay. Üçüncü kasetten sonra halk müziği kaseti yapmak istiyorum. Üçüncü kaseti kendim çıkarmayı düşünüyorum. İki kasetin her şeyi ile kendim uğraşmama rağmen hiç para kazanamadım.
İleriye dönük planlarınız var mı?
Radyoda başarılıyım bunu televizyona taşımak istiyorum. 3. kasetten önce stand up yapacağım. En büyük hayalim komedi tarzında film hazırlamak, kaset firması kurmak ve radyo kurmak istiyorum.

Levent, Cem Yılmaz’ı bekliyor

LEVENT-Cem Yılmaz, Levent’te villa satın aldı. Türkiye’nin en sevilen şovmeninin Levent’e taşınacak olması semt sakinleri tarafından heyecanla karşılandı Cem Yılmaz’ın yeni villasının kabasının tamamlandığı, iç tasarımında ise çalışmaların devam ettiği öğrenildi. Bugüne kadar oturduğu evlerle ilgili sayısız espriler yapan Cem Yılmaz’ın, bu yeni evi hakkında neler anlatacağı ise merakla bekleniyor. Yılmaz’ın Ulus’tan Levente taşınması üzerine magazin basını, “ünlü şovmenin hayranı genç kızlar artık Levent’teki Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin hemen arkasındaki Altzeren Sokak’taki villanın kapısında nöbet tutacak”şeklinde konuşuyor.

Şişedeki gibi durmaz

LEVENT- Alkol bağımlılığı yüzünden “Aşkına Eşkıya” dizisinden kovulan Arzu Yanardağ’ın eski sevgilisi Mustafa Altıoklar’ın da alkol batağında olduğu ileri sürüldü. Geçtiğimiz ay içinde People’da yeni kız arkadaşıyla eğlenen Altıoklar’ın, gece boyunca içki bardağını elinden düşürmediği öğrenildi. Dört Levent’teki People çıkışı taksi beklerken kendisini görüntüleyen gazetecilere küfür edip el kol hareketleri yapan Altıoklar’ın iyice kontrolünü kaybettiği belirtildi.

Kar yağdı böyle oldu

ETİLER- İstanbul’da yaşamı felce uğratan kar yağışı kimileri için işkence kimileri için de eğlence kaynağı oldu. Hep eğlence dolu gecelerde görmeye alışık olduğumuz isimler Hande Yener ile yakın dostu televizyon sunucusu Elif Güvendik, İstanbul’a kırk yılda bir yağan karın tadını birlikte çıkardı. Çocukluklarından bu yana İstanbul’da böyle bir kar görmediklerini söyleyen iki ünlü, Etiler’deki Friday’s'in bahçesinde duran dev kardanadamı görünce dayanamayıp kendilerini bahçeye attı. Yener ve Güvendik, yeni arkadaşlarıyla poz vermeyi de ihmal etmedi.

ONUNCU SAYFA

Gürtuna dert küpü…

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alınan karar ve sonrası Sezer’in onayı, İstanbul Büyükşehir Belediye Baş-kanı Gürtuna’yı adeta canından bezdirdi. Belediyelerin gelir vergisinden aldığı yüzde 5′lik payın yüzde 60′ının İller Bankası’na aktarılmasını öngören düzenlemeye İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna tepki gösterdi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, bu kararın İstanbul’u köy haline getireceğini savundu.
“12 milyon
İstanbulluya
haksızlık yapıldı”
Gürtuna, ” Bu hareket, bütün tarihi boyunca İstanbul’a yapılmış en büyük kötülüklerden biridir. Biz yıllardır yerel yönetimlerin gelişmesini, yetkilerinin artmasını, kaynaklarının büyütülmesini bekliyoruz. Biz bunları beklerken karşılaştığımız, İstanbul’a gerçek anlamda darbe indirilmesi oldu.” dedi.
‘Sular akmaz, metro işlemez’
Söz konusu yasanın kabulü ile etapta 300 trilyon, ikinci etapta 500 trilyonluk bir payın İstanbul’dan alınarak başka bir noktaya intikal edeceğini hatırlatan Gürtuna, “bu kanunla musluklarda sular akmaz, metroya ve deniz otobüslerine haciz gelir. Afet çalışmaları aksayacak, metronun yeni hatlarını tamamlamayı bırakın, şu anda çalışanlar duracak. Devlete güvenerek aldığımız uluslar arası borçlarımız var, ödeyemeyiz. Yatırımlar durur. Sadece İstanbul değil Türkiye kaybeder” şeklinde konuştu.
Beşiktaş’ta
zararda…
Beşiktaş Belediyesi Başkanı Yusuf Namoğlu ise, “Yasa değişikliği içinde ilçe belediyesi olarak bizi ilgilendiren emlak vergileriyle ilgili olan maddedir. Bu yasanın içinde yer alan 38. Maddede değişiklik yapıldı. Bu madde gereğince, bugüne kadar ilçe yönetimlerinin emlak vergilerinden aldığı pay oranları düşürüldü. Yasada değişiklik yapılmadan önce vergilerden aldığımız payın yüzde 20′sini büyükşehir belediyesine, yüzde 15′ini özel idareye veriyorduk. Yani yüzde 65′i ilçe belediyelerine kalıyordu. Ancak 8 Ocak tarihli değişen yasaya göre büyükşehire, Özel İdare’ye, İller Bankası’na ve sosyal fonlara pay ayırdığımızda toplam yüzde 74 gibi bir kaybımız olurken bize yüzde 26 gibi bir rakam kalıyor. Bu durumda gelirimiz yüzde 65′lerdeyken yüzde 26′lara düşmüş oluyor. Yani en büyük darbe büyükşehir hudutları içinde olan ilçe belediyelerine oldu.” dedi.

“İDO’ya abone olun”

Son yıllarda ulaşım sektöründe yaptığı yeniliklerle göz dolduran İstanbul deniz otobüsleri hizmetlerine bir yenisini daha ekledi. Ardı ardına yeniliklerle vatandaın karşısına çıkan İDO’nun Genel Müdürü Şeref Dikyar amaç insanların ulaşım sorununa çözüm bulmak,trafik keşmekeşine yardımcı olmak”şeklinde konuştu. Dikyar, İDO’nun yeni uygulamasına önemli bir rağbet olduğunu da sözlerine ekledi.
Konuyla ilgili yapılan açıklama şöyle; yolculara sınırsız kullanım imkanı sağlayan abonman hizmeti iç ve dış hatlarda verilecek. Uygulama şehir içinde yolcuların ellerinde bulunan akbillerine haftalık, on beş günlük ve aylık kontür yükleme sureti ile olacak. Örnek olarak Bostancı Bakırköy hattında normal akbille tek geçişte 2.250.000 TL ödeyen yolcu, aylık abonman aldığında ise seyahatin bedeli 1.704.000 TL’ye gelecek. Böylece her gün seyahat eden vatandaşların ulaşıma ayırdıkları bütçelerine %24′e varan katkı sağlanmış olacak. Bandırma, Yalova, Mudanya gibi dış hatlarda ise hafta da en az beş günlük (gidiş-dönüş) abonman bileti alındığında %20 daha az ödenecek”
Öteyandan, İDO’nun www.ido.com.tr veya 0212 516 12 12 no’lu rezervasyon ve bilgi hattından abonman uygulaması ile ilgili bilgi alınabidiği de açıklandı.

“Hedef dünya markası olmak”

İston Genel Müdürü Mehmet Dündar 2002 yılında bayi ağı kurulması için çalışma başlatılacağını söyledi. İston’un bir dünya markası olması için bir dizi çalışma başlattıklarını belirten İston Genel Müdürü Mehmet Dündar İston ürünlerinin oldukça rağbet gördüğünü söyledi. Dündar, 2002 yılında yepyeni bir strateji içinde olduklarınını altını çizerek, “daha çok yerde hizmet verebilmek için bayi ağının kurulması planlanmaktadır” şeklinde konuştu. Bu konuda birçok talep alındığını kaydeden İston Genel Müdürü Mehmet Dündar konuyu geniş çaplı araştırdıklarını ve önünümüzdeki günlerde karar vereceklerini söyledi. İston Genel Müdürü Mehmet Dündar, Küçükköy, Bayrampaşa,Tuzla ve Kaynarca olmak üzere 4 yerde fabrikaları olduğunu ve beton boru yapımı ile hazır beton konusunda sektörde tek olduklarını kaydetti. İston Genel Müdürü Mehmet Dündar “kent mobilyaları alanında da iddialıyız” şeklinde konuşarak, “bu konuda önemli bir ihracaat hamlesi yapmak için adeta kolları sıvadık”şeklinde konuştu.
İston Genel Müdürü Mehmet Dündar, ISO 9001 kalite belgesine sahip bir şirket olduklarını da söyledi. AR-GE çalışmalarına da büyük ölçüde önem verdiklerini bildiren İston Genel Müdü Mehmet Dündar kalitenin teknolojinin yanısıra eğitimle sağlanabileceğinin altını çizerek “İston olarak hizmet içi ve hizmet dışı eğitimleri aksatmadan sürdürüyoruz. Bu da kalitenin sürekliliğini beraberinde getiriyor”dedi.

Uydukentler geliyor!..

“Sektörü canlandıracak yasal düzenlemeler yapılmadıkça, aynı durgunluğun 2002 yılında da devam edeceğini düşünüyorum”diyen Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım 2002 yılındaki en büyük hedefimiz; “Başakşehir adıyla başlattığımız projemizin son halkası olan 6 bin konutlu 5.etapa başlamak”şeklinde konuştu.
Altı bin konut daha yolda…
Bugüne kadar onbinlerce adet konut yaparak, İstanbulluların hizmetine sunduklarını söyleyen Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım, Yapılacak olan bu altı bin konut sonrası, Küçükçekmece İkitelli Bölgesi’ndeki Başakşehir uydu kentini, teslim ettiğimiz 1. Etap, 2. Etap, 4. Etap’ta bulunan 13 bin 624 daireye ilave olarak 5. Etap’taki 6 bin daire ile yaklaşık 20 bin konut ve 100 bin kişinin yaşadığı bir kent konumuna getirmeyi hedefliyoruz”dedi.
“Vadeli satış yapıyoruz”
Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım yapılan villa ve toplu konutların vadeli satışlarınında devam ettiğini belirterek, her bütceye göre konut üretiyoruz. Güvenilir ve yaşanılabilecek konutlar üretmek için yola çıktık. Bugüne kadar yapılan konutlardan da hiç bir şikayet almamış olmamızdan dolayı mutluyuz”şeklinde konuştu.
Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım “diğer yandan devam etmekte olan Pendik Aydos konut ve villalarını 2002 yılında hak sahiplerine teslim etmeyi düşünüyoruz. 2002 yılını 30 bin konutla kapatmayı hedefliyoruz. İstanbul’un konut sorununa da çözüm olmaktan dolayı gurur duymaktayız” diyerek, sözlerine devam etti.

ONBİRİNCİ SAYFA

Işıklı levhalarla çağdaş hizmet

Sesi azaltan asfalt, renkli asfalt derken, İsfalt şimdi de işıklı bilgi levhaları ile çağdaş bin hizmeti devreye soktu. İsfalt Genel Müdürü Hasan Arpacı; “İstanbul’da her geçen gün hizmet talebi artmaktadır.Yeni yolların yapımı,bozuk olanların onarımı,çizgi ve hız kesme işaretleri ile ilgili çalışmaların gerçekleştirilmesi,İstanbul’a seyyar bir şantiye görüntüsü vermektedir. Bu hizmetlerin yapılması hayatın normal akışını engellemektedir.”diyerek, ışıklı bilgi lehvalarınının vatandaşlara büyük kolaylık sağladığını söyledi.
İsfalt Genel Müdürü Hasan Arpacı bu hizmetle birlikte çeşitli kazaların önüne geçilebileceğini, hizmetlerin aksamadan yapılabileceğini kaydetti.
Kalitesi tescilli…
Öteyandan İsfalt Genel Müdürü Hasan Arpacı” İsfalt, ISO 9002 ile kalitesini tescil anlamını taşıyan bu başarıdan sonra, kuruluşundan bu yana önemli hizmetlerde bulunan ve her geçen gün etkinliğini hissettiren laboratuvar hizmetlerine de bilimsel ve resmi geçerlilik kazandırmayı hedeflemekteydi. Bu çalışmaların meyveleride toplanmaktadır. Örneğin, çeşitli üniversitelerin ilgili bölümleriyle girişilen işbirliği sonucunda hem araştırma ve kalite uygunluk çalışmaları yapılmakta, hem de bu çercevede eğitim faaliyetlerine yer verilmektedir”şeklinde konuştu. Arpacı çalışmalar sonucunda İsfaltın kalitesinin tescillendiğini belirterek, “resmi anlamda akreditasyonu olan ülkemizin ilk ve tek asfalt kuruluşu İsfalt’tır”dedi.

Kalitesi yine belgelendi

Geçen yıl ISO 9002 belgesi almaya hak kazanan Hamidiye A.Ş. bu yıl yapılan tetkikler sonucu belgeyi yenileme hakkına sahip oldu. Konu hakkında Hamidiye Genel Müdürü Arif Dağlar” yapılan tektikler sonucu belgemizi yeniledik. Bu da kalitenin sürekliliğini gösteriyor. Kalitede öncü olduğumuzu bir kez daha ortaya koyduk” dedi.
Öteyandan yapılan açıklamada geçen ay özel bir kolej tarafından üretim tesisleri ziyaret edildiği ve tesislerin kolej tarafından büyük ilgi gördüğü bildirildi. Yetkililer Dünya çapında ve çağdaş anlamda üretim yaptıklarını söyleyerek, “suyun tarihçesi Avrupalıları hayrete düşürmektedir. Bizde bunun bilincinde üretim yapıyoruz.”dedi.
Ödüle doymuyorlar
Hamidiye daha önce de Ibwa Kalite Belgesi 1999, Aqua Ödülü 2000, Millennium Kalite Ödülü 2000, Yılın Üretici Firması Ödülü 2000, Ibwa aqua ödülü 2000 almıştı.
Yurt dışına açılacaklar
Hamidiye bu yıla da ödülle girdi. Son olarak tüketici ile en iyi iletişim ödülü 2001 belgelerini aldığı öğrenilen Hamidiye’nin yeni yılda ihracaata ağırlık verileceği açıklandı. Hamidiye Genel Müdürü Arif Dağlar rekabetin oldukça yoğun olduğunu söyleyerek, Hamidiyenin adını yurt dışında da duyurmak istiyoruz. Bu nedenle birçok ülke ile görüşme halindeyiz. Talepleri değerlendirmeye aldık. Standartları belirliyoruz. Önümüzdeki aylarda konu daha da netleşecektir”şeklinde konuştu.

Doğalgaz soğutacak

Doğalgazın yalnız ısınma amaçlı değil, soğutma amaçlı da kullanılabileceği bildirildi. İgdaş genel Müdürü Süreyya Polat yeni yılda yepyeni bir strateji ile işe başladıklarını söyleyerek, doğalgazın soğutma amaçlı olarak daha yaygın bir biçinmde kullanılması için çalışmalar yapılacağını kaydetti. İgdaş’ın bir tesisinin bu şekilde hem ısınma hemde soğutma olarak kullanıldığını altını çizen İgdaş Genel Müdürü Süreyya Polat “bu konu yepyeni bir sektör yaratacak, çünkü çok yeni bir uygulama. Gazdan elektrik ve buhar üretiliyor, şimdi bu hizmelere birde soğutma eklenecek”şeklinde konuştu.
Ekonomik olmalı…
Dünya’da bu sistemin küçük ölçekli de olsa denendiğini kaydeden Polat, ek bir aparat ilave ederek sistemi devreye sokulabileceğini belirtti. Hizmetin ekonomik ve sağlıklı olması için, ekipmanın en baştan ve sıfırdan kurulması gerektiğininde altı çizildi. Polat, “Bu teknolojik bir olaydır. Maliyetin düşürülmesi için taleplerinde yoğun olması gerekmektedir. Henüz deneme aşamasında olan bu uygulamadan önümüzdeki aylarda sıklıkla bahsedeceğiz”dedi.
Çevre’ye de dost
Konu hakkında şu açıklama yapıldı:
Ülkemizde elektrik en hızlı artan ve en pahalı olan enerjidir. Klimalarda kullanılan elektrikte bu oranda pahalıya gelmektedir. Doğal gazlı soğutma sistemleri yaygınlaştırılması ucuz bir soğutma sağlayacaktır. Doğalgazlı soğutma üniteleri, kompresörü çalıştırmak için bir elektrik motoruna ihtiyaç duymadığı için genellikle daha uzun süre çalışır. Elektrikli klimalara nazaran daha az bakım ve onarıma ihtiyaç duyar. Küresel ısınmaya yol açan Cloro Floro Carbon kullanmaksızın çalıştırılacak şekilde geliştirildiğinden çevreye de dosttur.

Emlak vergisinde
adaletsiz tutum

18 milyon ev sahibini isyan ettiren Emlak Vergisi’ndeki adaletsizliğin en çarpıcı örneği İstanbul Şişli’de yaşanıyor.
İki ilçe belediyesinin sınır olduğu Hüsrev Gerede Caddesi’ndeki karşılıklı iki daire arasında tam 7 kat adaletsiz vergi tabanı belirlendi. Buna göre, aralarında 8 metre mesafe olan iki apartmandan birinde vergiye esas metrekare birim fiyatı 280 milyon lira iken, diğerinde tam 2.5 milyar lira. Sonuçta 140 metrekarelik bina için ödenen vergi miktarı da Beşiktaş tarafında 106 milyon lira iken, Şişli tarafında 728 milyon lira olarak hesaplanıyor.
Adaletsiz oranları öğrenen ev sahipleri ise “Buna nasıl rıza gösteririz, bu vatandaşı aptal yerine koymaktan başka bir şey değil” diyor.
Şişli ve Beşiktaş’ta m2 fiyatları arasında uçurum var
Şişli’de; Teşvikiye Mahallesi’nde Barakalar Sokak’ta 270 milyon, Esentepe Mahallesi Barbaros Bulvarı’nda 3 milyar, Cumhuriyet Mahallesi Rumeli Caddesi’nde 2 milyar, Maslak Mahallesi Büyükdere Caddesi’nde 3 milyar, 19 Mayıs Mahallesi 19 Mayıs Caddesi’nde 1 milyar ve Paşa Mahallesi Civelek Sokak’ta 140 milyon lira iken, Beşiktaş’ta; Yıldız Mahallesi Çırağan Sarayı ve Oteli’nde 1.5 milyar, Balmumcu Mahallesi askeri lojmanlarda 150 milyon, Bebek Mahallesi Arif Paşa Korusu’nda 900 milyon, Bebek Mahallesi Ayşe Sultan Korusu’nda 1.2 milyar, Konaklar Mahallesi Hukukçular Sitesi’nde 270 milyon ve Konaklar Mahallesi Sabancı İş Merkezi’nde 1.2 milyar lira olarak belirlendi.

Kar yolları
perişan etti

İstanbul Büyükşehir Belediyesi kar yağışı sonrası artan şikayetleri gözönüne alarak yollarda bir sayım yaptırdı ve korkunç gerçek ortaya çıktı. Yapılan sayımda tam tamına 52 bin çukur tespit edildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Baş Basın Danışmanı Mehmet Ali Bulut yaptığı açıklama’da tespit edilen 52 bin çukurun 15 bininin trafiği engelleyecek konum ve büyüklükte olduğunu kaydetti. Bu 15 bin çukurdan 9 bininin kapatıldığı açıklanırken, geri kaan 6 bin çukurun kapatılması için çalışmaların sürdürüldüğü öğrenildi.

Gasp ve yağma
olayları arttı

Toplumun her kesiminde hissedilen ekonomik kriz suç türlerini de büyük oranda değiştirdi. Asayiş olaylarında artış olurken, suç türlerinin karşılaştırılmasına bakıldığında gasp ve yağmanın yüzde 5.9, hırsızlığın yüzde 32 arttığı görüldü. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgiye göre, geçen yıl polis yurt genelinde günde 655, ayda ortalama 19.924 kişiyi gözaltına alındı. Polisin 2000 yılında gözaltına aldığı insan sayısı toplam 236 bin 909 kişi iken, geçen yıl bu sayı 239 bin 90′a çıktı.

Zamlar kabak
tadı verdi

İstanbul Ticaret Odası, geçen ayda ve 12 aylık dönemde İstanbul’da perakende fiyatları en fazla artan maddeleri açıkladı. İstanbul’da geçen ayın zam şampiyonu yüzde 158.4 artışla kabak oldu. Kabağın kilosu 554 binden 1 milyon 433 bin liraya fırladı. Kabaktaki artışı yüzde 84.9 ile biber, yüzde 80.7 ile salatalık izledi.

Telefon sapıkları
Yandı

Telefon sapıklarına büyük darbe vuruldu. Artık aranan numara anında tespit edilecek.Geriside Türk adaletine ve kalıyor. Uygulama ile birlikte sabit telefonlarda arayan numaranın görünmesini sağlayan sistemi kullanmak için bugüne kadar 15 bin abonenin, Türk Telekom Genel Müdürlüğü’ne başvurduğu övğrenildi. ‘Sapıklara darbe’ olarak tanıtılan ve cep telefonlarında olduğu gibi arayan numaranın görünmesine olanak sağlayan sisteme gösterilen yoğun ilgi, yetkilileri de şaşırttı.
Uygulamanın şimdilik üç ilde yapılacağı açıklandı. Bu sistemden yararlanabilmek için önce Türk Telekom’a başvuruda bulunmak, sonra da piyasada satılan özel bir cihazı sabit telefona bağlattırmak gerekiyor. Şu anda yalnızca Ankara, İstanbul ve İzmir’de faaliyette olan sistem toplam 560 bin aboneye hizmet sağlayabilecek. Bu hizmet dijital santral olan diğer illere de yayılacak.

ONİKİNCİ SAYFA

Dolmabahçe’ye yasak
Geldi

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaşanan ‘bikini tartışması’ndan sonra şimdi de Meclis’e bağlı saraylara bikini ve transparan defile yasağı getirildi. MHP’li İdare Amiri ve İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar, milli saraylarda devlet ricalinin katılmadığı ve milli kıyafetlerin tanıtılmadığı hiçbir defilenin yapılmayacağını söyledi. Batılıların kültür miraslarına gözü gibi bakıp tarihi mekanlarında flaşlı fotoğraf çekimine dahi izin vermediklerini, oysa Türkiye’nin en değerli kültür mirası olan Osmanlı saraylarını defile mekanı olarak tahsis ettiğini belirten Çakar “Her şey bitti de defileden gelecek paraya mı ihtiyaç duyar hale geldik?” dedi. Ahmet Çakar 8 Eylül 2001 tarihinde modacı Ahmet Eraslan’ın Dolmabahçe’de yapılan defilesine tepki göstermiş ve Meclis Başkanlık Divanı Toplantısı’nda milli saraylarda gerçekleşen bikini ve transparan kıyafet defilelerinin yasaklanmasını istemişti. Çakar, Meclis Başkanı Ömer İzgi’nin de desteği ile Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nı arayarak, “Bundan sonra devlet ricalinin katılmadığı, milli kıyafetlerin tanıtılmadığı bir defile yapılmayacak. Hangi bakanlığı devreye koyarlarsa koysunlar ajanslara defile izni verilmeyecek” talimatını verdi. “Aksi takdirde gelir, orada kavga ederim” tehdidinde de bulundu. Çakar, saraylarda defile yasağının gerekçesini şöyle açıkladı: “Saraylar bir dönem bu toprakların yönetildiği yer. Oralarda türbeler, mezarlıklar var. Türk milletinin en değerli kültür mirasları oralarda muhafaza ediliyor. Böylesi manevi değeri bulunan saraylarımızda, geleneklerimize ters, adaba, ahlaka mugayir defilelere müsaade edilmesi kabul edilemez.” İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar’ın görüşüne karşı olan milletvekilleri de görüşlerini bildirdiler. Eski Turizm Bakanı ve ANAP Kars milletvekili İlhan Aküzüm “Tarihi dokuyu zedelemeden ve tarihimizi koruyarak defile de yapılır, başka etkinlikte. Transparanmış, bikiniymiş, bunların tartışılması gereksiz.” dedi. Kadın milletvekillerinden Yücel Erdener (DSP), Gönül Saray (DSP), Ayfer Yılmaz (DYP), tarihi eserleri koruma fikri güdülerek koyulan yasakların normal olduğunu ancak bikini, transparan kıyafet defileleri gerekçesiyle konulan yasakların yanında olmadıklarını belirttiler.

Gişeleri kaldırın

Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri ile İstanbul’un şehir içinde kalan otobanlarından ücret alınmaması istendi. DYP İstanbul Milletvekili Celal Adan, bu konuda bir yasa teklifi hazırladı. ‘Köprüler çileye döndü’ diyen Adan, 1977 tarihli Karayolları Genel Müdürlüğü İstanbul Boğaziçi Köprüsü İşletme Yönetmenliği’nin yeniden düzenlenmesi gerektiğine işaret etti. Celal Adan, zaman zaman 10 kilometreye varan araç kuyruklarında, 5 – 6 bin aracın yarım saat beklediğini hatırlatarak şu öneriyi getirdi:
“2001 yılında köprülerden 109 trilyon lira gelir elde edildi. Biz hem bu geliri sağlayabilecek hem de çileyi sona erdirecek bir çözüm bulduk. İstanbul’da 2 milyon 265 bin araç var; toplanan 109 trilyondan araç başına 47milyon lira düşer. 1 milyon 200 bin özel araçtan yıllık 30′ar milyon lira, geri kalan ticari araçtan yıllık 60 milyon lira, İstanbul’un dışından gelen araçlardan da yine bir yıl için 30 milyon alınsın. Böylece mesele çözülür ve gişeler kaldırılır.” İstanbullular’ın desteği ile bu sorunu aşabileceklerini belirten DYP Milletvekili Celal Adan , il dışından gelenler için Gebze ve Büyükçekmece konulmasını istedi. Adan teklifte, bu iki yere konulacak gişelerden elde edilecek gelirin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, kent içindeki araçlardan yıllık alınacak paranın da Karayolları’na verilmesini öngördüklerini bildirdi. Öteyandan bu konuda geçtiğimiz ay içinde DYP İstanbul İl Başkanlığı tarafından bir de kampanya başlatıldı.

BEŞİKTAŞ Gazetesi Şubat 2002

SPOR
BİRİNCİ SAYFA

Kartal borsaya kanat açtı

Beşiktaş Futbol Yatırımları Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Bilgili, Şubat ortasında şirketin yüzde 15′ini halka arz ederek, Beşiktaş’ı gerçek anlamda taraftarı ve yatırımcısıyla buluşturacaklarını söyledi
Tabana yayılacak olan halka arz modelinin geleceğin Beşiktaş’ını yaratmada kaynak oluşturacağı belirtildi. Halka arzdan hisse alacak kongre üyesi ve taraftarlara, kombine bilet satışında indirim yapılacak
Beşiktaş, arzı öncelikle kongre üyelerine ve kendi taraftarlarına yapacak. Yurtdışındaki taraftarlar için de internet üzerinden kredi kartları ile hisse senedi almaları yönünde altyapı çalışmaları sürdürülecek

Mesut Yılmaz:
“Favorim Beşiktaş”

Anap Genel Başkanı ve Başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz, ligde üç büyüklerin şampiyonluk şansını değerlendirirken, “benim görüşüm sezon sonunda ipi Beşiktaş göğüsler”ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Katar emiri onuruna verdiği yemek öncesi konuşan Yılmaz, “Fenerbahçe’nin durumu iyi değil. Galatasaray’ın ise dış saha maçları fazla” dedi.

Millilere helal olsun

Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, ana sponsoru buldu. 48 yıl aradan sonra dünya kupası finallerine katılacak olan A Milli takımın sponsorunun İş Bankası olduğu açıklandı. Levent’teki Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü’nde düzenlenen törene Futbol Federasyonu adına Başkan Haluk Ulusoy, Başkanvekili Ata Aksu, Türkiye İş Bankası adına da Genel Müdür Ersin Özince ile Genel Müdür Yardımcısı Aykut Demiray katıldı. 3.5 yıllık sponsorluk sözleşmesi ile Türkiye İş Bankası’nın Futbol Federasyonu’na 1.4 trilyon lira vereceği ve bu rakamın her yıl % 50 artacağı açıklandı.
Tam 48 yıl sonra Dünya Kupası’na gitme hakkını kazanan A Milli Takım’ın primi belli oldu: 1 trilyon 250 milyar lira. Bu paranın sadece Avusturya ile oynanan baraj maçları için verilecek ve toplam 35 futbolcu, 3 teknik adam, masör ve yöneticiler arasında bölüşüleceği öğrenildi. Futbolcular arasında en az primi Milli Takım’a seçilmesine karşın hiç oynama şansı olmayan kaleci Metin Aktaş ile en az oynayanlardan biri olan Sergen alacak. Yasa gereği bütçesinde belirlediği prim miktarının üzerine çıkamayan federasyon, 1 Haziran 2001 – 31 Mayıs 2002 bütçesinde A Milli Takım’a prim olarak 6 trilyon 250 milyar lira ayırmıştı. Ancak bu paralar EURO 2000′de elde edilen başarılar ile Dünya Kupası Elemeleri’ni de kapsayınca, 5 trilyon lira kasadan gitti. Kalan 1 trilyon 250 milyar Avusturya maçları ve Dünya Kupası’na katılmanın ödülü oldu. Futbol Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy ise, 1 trilyon 250 milyarı yeterli görmediklerini ama yasa gereği bir şey yapamadıklarını belirterek, “Bütçemizdeki prim miktarı EURO 2000′i de kapsadığı için rakamda düşme oldu. Bu nedenle sponsorlar ile temasa geçtik. Amacımız, bize büyük mutluluk yaşatan bu çocuklarımıza en büyük primi verebilmek” dedi. Futbol Federasyonu Dünya Kupası finalinde elde edilecek başarılar için de finallerin başlama tarihinde görüşülecek olan yıllık mali kongrede bütçeye ek bir prim koymayı planlıyor. Bu rakam, gruptan çıkma, çeyrek final, yarı final ve final için ayrı ayrı belirlenecek.

Olimpiyatta yasak!..

Buz pateninde, erkeğin kadını bacakları açık bir haldeyken havaya fırlatması, *****grafik görüntü oluşturduğu iddiasıyla yasaklandı. İngiltere’de yayınlanan The Sun gazetesinin haberine göre, ABD’nin Salt Lake City kentinde başlayacak olan kış olimpiyatlarından itibaren uygulanmaya başlanılacak yasak, sporcuların arasında da şaşkınlıkla karşılandı. Yasağın akıllara durgunluk verecek gerekçeleri arasında çiftlerin gösterileri sırasında oluşan bu görüntünün uygunsuz olduğunu ve kadınlarda jinekolojik sorunlara yol açabileceği de yer alıyor.

SPOR İKİNCİ SAYFA

Derviş rengini belli etti

Beşiktaş Kulübü Başkanı Serdar Bilgili iş adamları ile birlikte ABD’ye giderken, uçakta beraber olduğu Başbakan Bülent Ecevt ile Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş’e kulübün geleceğini, projelerini ve çalışmalarını anlattı. Kemal Derviş, “Beşiktaş’ın yakaladığı çıkış trendi çok iyi. Genç ve dinamik bir yönetim. Türkiye’ye örnek olacak nitelikte. Kısa zamanda büyük işler başardı. Ben de bundan sonra Beşiktaş’a üye olmaktan dolayı mutlu olacağım” dedi. Başkan Bilgili de yanında bulunan üyelik formunu Derviş’e verdi ve doldurtarak bakanı Beşiktaşlı yaptı. Bu gelişmelerden sonra Başbakan Ecevit, “Süleyman Seba bayrağı emin ellere teslim etmiş. Beşiktaş’ın genç ve tecrübeli ekiple ligde lider olması bunu gösteriyor” dedi.

Levent’te bir
sporcu fabrikası

Kurulduğundan bu yana tenis sporuna merak salmış kişilere ev sahipliği yapıyor Levent Tenis Klübü… 40 yıldır hem sporcu yetiştirip hem sosyal faaliyetlerde bulunan klübün Genel Müdürü Hüseyin Çakıroğlu, veteran tenisinde Türkiye’de bir numara olduklarını söylüyor. Çakıroğlu yıllardır tenis sporunu sevdirmeye çalıştıklarını belirterek,konu hakkında sorularımızı şöyle yanıtladı;
Levent Tenis Kulübü kaç
yılında kuruldu?
1961Şubatında kurucu üyelerimiz tarafından kuruldu. Kurulmasındaki amacımız, tenis sporunu belirli bir şekilde yaygınlaştırmaktı. Bunun yanı sıra üyeler arasında sosyal dayanışmayı da sağlamak ve becerileri öne çıkarmaktı.
Aktivitelerinizden bahseder misiniz?
Bizim aktivitelerimizde üst başlık tenistir bir de tenis okulumuz var. Hem üye çocuklarına hem de dışarıdaki çocuklara açık tenis çalışmalarımız oluyor. Almanya’da yetişmiş ve şampiyonlukları olan kişiler tarafından, isteyen üyelerimize tenis dersleri veriyoruz. Burası sosyal bir klüp, örneğin restaurantlarımız ve cafelerimiz var buraya gelen üyelerimiz yararlanmak isterlerse bu hizmeti de sunuyoruz kendilerine. Sportif aktiviteleri geliştirmek, müsabaka lezzetini tattırmak açısından da kendi bünyemizde turnuvalar yapıyoruz. Bir de bütün İstanbul genelinde ‘Open Turnuva’ adında bir turnuva düzenliyoruz. Bu turnuva ile diğer klüplerle olan irtibatı kaybetmemiş oluyoruz. Klübümüz daha çok ‘Veteran Tenis’ ağırlıklıdır. Yani 30 yaşın üstünde beyler ve bayanların normal takip ettiği bir tenis türüdür. Örneğin, eski dönemlerde basketbol, voleybol, futbol oynayan kişiler, yaş ilerlediği zaman çeşitli nedenlerle devam edemedikleri eski spor faaliyetlerinin yerine her yaşın sporu olan tenisi tercih ediyorlar. Bu anlamda da ‘Veteran Tenis’ alanında biz şu anda Türkiye Şampiyonu konumundayız. Ayrıca tenisin yanı sıra jimnastik ve aerobik çalışmalarımız da bulunuyor. Toplam 2 bin 500 üyemiz bulunuyor. Bu üyelerin içinde 500 600 kişi aktif olarak tüm alanlardan yararlanmaktadır.
Diğer Tenis
Kulüpleri’nden ayrıldığınız
noktalar nedir?
Bizim Levent Tenis Klübü olarak bir takımımız yok. Diğer klüplerin takımları vardır mesela. Özel sponsorları vasıtasıyla kendi bünyelerinde takım kurarlar ve müsabakalara katılırlar. Biz, yetiştirdiğimiz oyuncuları hakikaten iyilerse diğer klüplere ‘Biz yetiştirdik ileriye dönük faaliyetleri için size veriyoruz’ diyoruz. Bir anlamda oyuncular yetiştiriyoruz yani. Ama biz bilfiil o tarzda müsabakalara katılmıyoruz.
Müsabakalar
hakkında
görüşleriniz?
Müsabakalara katılmayı düşünmüyoruz. Çünkü bunun hem artıları hem eksileri var. Böyle bir durumda bir çok takım oluşturmanız gerekiyor. O zaman burada varolan yedi, sekiz kortumuz ihtiyacı karşılamaz. Üyelerimizin oynama alanı kısıtlanmış olur.
Üyeleriniz kimler?
İfade ettiğim gibi 30 yaşın üzeri oluşturuyor bizim üyelerimizi. İstanbullu sanayiciler, iş adamları, sanat dünyasından kişiler bizim üyelerimizdir. Mesela eski İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsamettin Kavi sık gelen üyelerimiz arasındadır.
Tenis sporunda Türkiye’deki
gelişmeleri nasıl buluyorsunuz?
Tenis ne federasyon nezdinde ne de diğer alt kuruluşlar nezdinde Türk kamuoyuna açık bir şekilde anlatılmamıştır. Kamuoyu, ‘Tenis zengin sporudur’ diyerek şartlandırılıyor. Alt yapı malzemeleri çok pahalıdır deniliyor ve ilgili kesimlerde yetişme çağında değil de belirli kazanımlardan sonra bu sporla ilgileniyorlar. İlk ivmeyi aileye vermek okul tabanına yaymak gerekiyor ki bu çocuklar tenisin ne olduğunu görecekler ama bizim okullarımızda iki kale konulup futbol oynanır ancak. Genç nesilin sağlıklı, beyninin kafasının dinç, bir sosyal aktiviteyle ilgilenerek yetişmesinde, hükümet politikaları lazımdır. Devletin desteği şarttır bu sporun gelişmesi için. Futbol da bugün sanayi olmuş durumdadır. Aileler çocukları kolay para kazanacak umuduyla futbola, basketbola veriyorlar. Bunda görsel medya çok etkili oluyor. Bu açıdan tabii ki tenis sporunun buralarda yer bulması lazım. Belirli programlar yapılacak ki çocuklarda merak uyansın. Bu ekonomik konjüktürde bu işe meraklı sponsor bulmak gerekiyor. Bir de kollektif sporlarda olduğu gibi oyunu ortak oynamıyorsunuz ve kendinizi, başarılarınızı daha çok göstermek zorunda kalıyorsunuz. Yani bir adamı transfer edersiniz, takıma koyarsınız, iyi kötü orda oynar. Ama tenis sporunda kendini göstermek şarttır. Bunun da belirli kriterleri vardır. Çeşitli turnuvalara girmeniz gerekiyor, önce kendi ülkenizde çok başarılı olmanız lazım. Turnuvalardan çeşitli puanlardan almanız ve bu puanların birikip sizi belirli yere getirmesi gerekiyor. Çok mücadele ve sebat gerekiyor yani diğer sporlardaki gibi hemen oyuncu yetişmiyor teniste. 7 yaşında alacaksınız bir oyuncuyu ve tüm parasal imkanları da sağlayarak bir yerlere getireceksiniz. Bu da çok meşakatli olduğu için bununla ne sponsorlar ne de belirli klüpler uğraşıyor. Ama göstermelik olarak sağdan soldan transferler yaparak kendilerini afişte bırakıyorlar, diye düşünüyorum.

Kelebek gibi uçup, arı gibi sokuyorlar

Son yıllarda azalan ilgiyle birlikte seyircisini de kaybeden boks sporu ayakta kalmanın ve yeni yetenekler yaratmanın mücadelesini veriyor. Beşiktaş Jimnastik Klübü bünyesinde yer alan Beşiktaş Boks Takımı’da bu mücadeleyi verenlerin başında geliyor. BJK’lı boksörler her yıl yeni başarılara imza atarak, Boksun daha fazla yayılması ve sevilmesine katkıda bulunuyor. Minikler takımı, genç takımı, yıldız takımı ve A takımından oluşan Beşiktaş Boks Takımı katıldıkları turnuvalardan iyi derecelerle dönmenin sevincini yaşıyor. Bunda da Beşiktaş Boks Takımı Antrenörü Yurdakul Güvener’in büyük katkısı var.
Öteyandan, 54 kiloda Türkiye Birincisi olan Nurullah Oğuz, yapılacak olan Uluslar arası mücadelelerde ülkemizi temsil etmeye hazırlanıyor. Elazığ’da yaşayan Oğuz, boks sporu hakkında şunları söyledi:
“6 senedir boks yapıyorum. Bu sene yapılacak olan Avrupa Şampiyonasında, 2003′te Dünya Şampiyonasında ve 2004′te Olimpiyatlarda iyi sonuçlar elde etmek istiyorum. Ülkemi temsil etmek kıvanç verici. Türkiye’de boksa fazla ilgi yok bizler Beşiktaş Klübü’nden aldığımız destekle yolumuza devam ediyoruz.”
Konu hakkında BJK Boks Takımı Antrenörü Yurdakul Güvener ile Türkiye’de boks ve çalıştırdığı sporcuları hakkında bir söyleşi yaptık.Güvener sorularımıza şu yanıtları verdi;
Boks ile kaç
yılında tanıştınız?
1953 yılından beri bu sporla ilgileniyorum. Uzun yıllar boksörlük yaptım. İstanbul turnuvalarında ve uluslar arası turnuvalarda önemli başarılar kaydettim. 20 sene Boks Milli Takımının Antenörlüğünü yaptım ve 1968 yılından beri de Beşiktaş Boks Takımını çalıştırıyorum.
Türkiye’de ve dünyada boks sporu nasıl yön
alıyor sizce?
Boks son senelerde çok iyi yerlerde değil. AİB (Dünya Boks Birliği) ve EAB’nin (Avrupa Boks Birliği) aldığı kararlar boksu yıpratmıştır. Boks seyircisinin azalmasının nedeni de bu kararlarla boksun tadının kaçmasıdır. Ben hatırlıyorum da biz ringlere çıktığımız zaman sayısı çok fazla olurdu. Şimdi ise turnuvalarda bile çok az sayıda seyirci oluyor.
Boksu şiddet
sporu olarak
görenler de var, bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Boks sporu dünyanın en centilmen sporları arasında yer almaktadır. Boksu şiddet sporu olarak tanımlayanlar yanılırlar. Boksu iyi hocadan, müdafaa ve savunmayı, atak ve hücumu öğrenenler hiçbir şiddet darbesi almazlar. Yumruk yemeden yumruk atma sporudur boks. 32 branş içerisinde tehlike bakımından da 13. sırada gelmektedir.
Türkiye’de
başarılı boksörler yetişiyor mu?
İmkan ve olanaklar olsa muhakkak yetişecektir. Her dönemde başarılı sporcular çıkar. Fakat federasyonun hatalı tutumu bunda da etkili olmuştur. Sayılar giderek azalmaktadır. Türkiye Milli Takımında 7 – 8 sene boyunca Azeri, ve Gürcü oyuncular vardı. Şimdi onlar kendi ülkelerine döndükten sonra takımda bir boşalma söz konusudur. Her zaman dediğim gibi; taşıma su ile değirmen dönmez. Dışarıdan gelen sporcularla değil kendi yetiştirdiğimiz çocuklarla başarı kazanmalıyız. Şimdi Milli Takımda bu boşalan yerler bir tarafa itilmiş sporcular tarafından doldurulacak.
Bayanların bu spora ilgileri ne durumda?
Bayanlar çok sevindirici gelişmeler yaşıyorlar. Ben bir bayanın boks yapabileceğini Muhammed Ali’nin kızını görmeden önce bilmiyordum. Onları evlerinde nakış işlerken görmeye alışmışız. Oysa günümüzde dünya ringlerinde bile bir çok başarılar alıyorlar. Şubat ayında Niğde’de yapılacak olan Türkiye Bayanlar Şampiyonasında onları daha yakından izleme şansına sahip olacağız. Bizim takımımızdan da 4 bayan boksörümüz bu şampiyonada olacak.
Yaşadığınız ilginç bir anınız var mı?
1984 olimpiyatlarında Cemal Öner ile birlikte Amerika’ya gittik. Orada Muhammed Ali ile tanıştım. Sanıyorum bizim de onun gibi Müslüman olmasından kaynaklı bir yakınlık duydu bize. Ve onunla birlikte onun kendi salonunda üç ay boyunca çalıştık. Onun gibi bir boksörle çalışmak bizim için de unutulmayacak bir anıydı.

Ogün sorun oldu

Güney Kore ve Japonya’da yapılacak Dünya Kupası finallerinde Türk Milli Takımı’nda yer alması beklenen Fenerli Ogün Temizkanoğlu, BBC’nin başına dert oldu.
2002 Dünya Kupası’na katılacak 800 kadar futbolcu, teknik dinektör, hakem ve yönetici isimlerini doğru telaffuz edilmesi için özel bir ünite kuran BBC, isimleri en zor telaffuz edilen 11 futbolcu arasında Ogün’ü 5′inci sırada gösterdi.
Dünya Kupası maç yayınlarında spikerlerin, futbolcu isimlerini doğru söyleyebilmeleri için bir el kitabı hazırlayan BBC, dünya dillerini çok iyi bilen 3 dilbilimcisini görevlendirdi.
BBC dilbilimcisi Travenen Jones, “Spikerlerimizin bütün isimleri doğru söylemeleri kurumumuz için çok önemli. Yapılan bir hata anında bize şikayet olarak geri eliyor” dedi.

Kanarya yuvası göz kamaştırıyor!

Aziz Yıldırım’ın başkanlığı döneminde tesisleşme konusunda büyük gelişme yaşanan Fenerbahçe’de Samandıra Tesisleri gurur kaynağı. Yönetim, tesislerin iç ve dış görünüşlerinin yer aldığı çok sayıda fotoğrafı kulübün resmi internet sitesinde yayına koydu. Futbolcular için her konforun düşünüldüğü tesislerin kalitesi ve modernliği ise imrenilecek cinsten…

Başkan Kadıköy’den

Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanlığı’na Kadıköy Grubu’nun adayı Adnan Alptekin seçildi. Faruk Ilgaz Sosyal Tesisleri’nde yapılan toplantıya 1100 üyenin 436′sı katılırken, Alptekin, 202 oyla Divan Kurulu’nun yeni başkanı oldu. Fenerbahçe Grubu adayı Nejat Akdoğan 145, Birleşik Grup Derneği adayı Asuman Eğribozoğlu ise 60 oy aldı, Osman Göktan Divan Başkanvekili, Kemal Belgin Genel Bekreter, Gönül Yıldıran ile Didem Tanaçan da Divan Katibi oldu.

Müteahhitlere
FB’li başkan

Türkiye Müteahhitler Birliği yeni başkanını seçti. Ankara’da yapılan seçimli Genel Kurul’nda Kadir Sever aday olmadı. Başkanlık için tek aday olan Limak İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir’in listesi seçimi kazandı. Nihat Özdemir, aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübü’nün de Asbaşkanlığını yapıyor.
Öte yandan Fenerbahçe Asbaşkanı Nihat Özdemir Türkiye Müteahhitler Birliği’ne başkan olunca Mart ayından sonra yönetimdeki görveni bırakacağını açıkladı. “Belki bir dahaki seçimlere daha büyük hedeflerle gelirim” diyerek başkan adaylığının da sinyalini verdi.

SPOR ÜÇÜNCÜ SAYFA

‘Beni mutfakta görün’

Yıllardır futbol camiasının içinde olan Erman Toroğlu ile bilinmeyen yönleri, hakemliğini vede ticaret hayatını konuştuk. Futbol, spor yazarı ve hakemler hakkındaki sorularımıza Toroğlu, yine dobra dobra yanıtlar verdi. Spor yazarlarının klüp yazarlığı yaptığını belirten Toroğlu, klüp yönetimleri ve hakemler hakkında da oldukça sivri yorumlarda bulundu.
Futbolcu, hakem ve yorumcu
Erman
Toroğlu’ndan bahseder
misiniz?
Futbolla yatıp futbolla kalkıyorum ben. Hayatımın her bölümünde mutlaka aklımda futbol oluyor. Yemek yerken bile düşünüyorum, olayları futbolla bağdaştırıyorum. Ama benim futbolun dışında bir de ekonomi tahsilim var. Kamu yönetimi mezunuyum. Bunun yanında 19 yıl boyunca ticaret ile uğraştım. Aynı zamanda üreticiyim de, Mersin’de limon ve portakal bahçelerim var. Hepsini aynı zamanda yapmaya çalışıyorum elimden geldiği kadar. Ama en çok tabii ki spordan zevk alıyorum. Sporu sadece yazarak değil uygulayarak da yapıyorum. Hala da spor yaparım. Tahmin ediyorum ki spor benim için, esrar, eroin gibi bir bağımlılık. Mesela üç gün spor yapmasam kendimi rahatsız hissediyorum, baş ağrıları çekiyorum. Hem spor yapıyorum hem uyguluyorum, hem onu düşünüyor hem konuşuyorum.
Kendinize vakit
ayırabiliyor
musunuz?
Ayırıyorum tabii ki. Vakit ayırdığım anda da zaten spor yapıyorum veya arkadaşlarla sohbet ediyorum, geyik yapıyorum. Mutfağa girip yemek yapmayı da severim mesela. Her şeyi yaparım. Tatlı, tuzlu, reçel, börek hepsi dahil.
Popülaritenin
size getirdiği
avantajlar ve
dezavantajlar
neler?
Avantajlarımı hiç kullanmadım. Avantajlarımı kullanmaya kalkarsam bu avantajları kaybederim. Ama kullanan arkadaşlarımız yok mu? Zaman zaman oluyor basın hayatında. Kullanılmasından yana değilim. Ama mesela bir yere iş yapmaya gittiğimde bir bankaya veya başka bir yere, öncülük tanıyorlar. O kadarını da kendime çok görmüyorum aslını isterseniz.
Spor yazarlarının ve yorumcularının futbol üzerindeki etkisi var mı
sizce?
Spor yazarlarının futbola etkilerinin çok fazla olduğunu sanmıyorum. Çünkü Türkiye’de spor yazarı diyebileceğim çok az isim var. On tane çıkmaz, o kadar iddialıyım. Hatta zorlarsan beşe düşer. Türkiye’de klüp yazarları var. Onlarda beni çok fazla inandıramıyorlar. Hepsi bir gözlük takmış, onun peşinden gidiyor. Bunlar tabii ki futbol yazarları. Çoğunluğu fanatik. Bir klübün peşine takılmış, zaman zaman onlarla iç içe gelmiş zaman zaman onlara bağımlı olarak çalıştılar. Ben onlara ve onların futbola bir şey kattıklarına inanmıyorum.
Sağlanması
gereken
tarafsızlığın
sağlanabileceğini umuyor
musunuz?
Sağlanamaz. Türkiye’de bu sistem böyle gittiği sürece bu tarafsızlığın kurulma şansı yok. Bir Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gerçeği var. Bu gerçek değişmediği müddetçe de yanlılık değişmez. Bu gerçek de bir kırk sene daha devam eder. Futbol yazarları bu üç büyük takımın fanatikliğini yapmaya devam edecek. Bu kısır döngü ve bu sistem de değişmeyecek.
Hakkınızda bir çok
parodi yapıldı, skeç hazırlandı. Nasıl baktınız bunlara,
sinirlendiğiniz
oldu mu?
Hayır hiç kızmadım. Vaktim olduğu kadar da izlemeye çalıştım ve izlerken de çok keyif aldım. Çünkü ben nasıl konuşabiliyorsam, tenkit edebiliyorsam, yorum yapabiliyorsam, o yorumlarında bir şekilde yorumu olacaktır. Bunları da eleştirmemek gerekir.
Hakemlerin
dünyasından
bahseder
misiniz?
Ben hakemlere kızdığım için hakem oldum. Futboldaki hakemlerin cesaretli olduğuna inanmıyorum. Şu andaki oyun kuralları onlardan yana ama maalesef bu işi gerçekten yapan hakem adedi çok az. Diyeceksiniz ki az da ne yapıyorlar. Şu andaki komite de bunu söyleyebilecek kapasitede değil. Futbol Federasyonu da değil. Klüpler de bazen ses çıkarabiliyorlar. Belki susuyorlar, susturuyorlar. Çünkü ileride onların maçlarına yine aynı hakemler çıkacak. Belki de onlara “Kardeşim fazla konuşursanız yakarız” diyorlar. “Siz fazla konuşmayın usulüyle hallederiz” diyorlar. Konuşan adam adedi az, bilerek konuşan adedi daha az bu konuda.
Yolun başındaki genç hakemlere önerileriniz var mı?
Çok kaliteli isimleri bu camiaya almazlar. Özellikle futbolu bilen, futbolun içinden gelmiş isimleri hiç almazlar. Bu camiada çabuk güçlenebilecek kimseler antipatik gelir. Hazır ol da duracaksın, fazla işe karışmayacaksın, en iyi sen olursun. Genç hakemler yılmadan çalışacaklar. Hakemliğin önce sosyal yanı olmalı. Türkiye’deki hakemlerin sosyal yanı olduğuna da inanmıyorum. Para onlar için her şey olmamalı. Fikirlerini her yerde çıkıp açık ve net bir şekilde anlatabilmeliler. Her şeye ‘evet’ dememeliler.

Siz hakemlik
hayatınız
boyunca
savunduklarınızı yapma şansını
yakaladınız mı?
Evet yapabildim bunu ve bu yüzden birkaç kere bıraktırmaya zorladılar. Hakemler Komitesi’nden Hilmi Ok sahip çıktı bana. Yoksa beni de ufak yaşta götürüyorlardı.
Kendi
doğrularınızın
izinden gitmek insanların içinde sivrilmenize
neden oldu mu?
Belki benim dediklerim de doğru değil. Ben bazı şeyleri izah ediyorum. İzah ederken gerekçeleri de açıklıyorum ve kamuoyu da bunları anlıyor. Kimse aptal değil. Şimdiye kadar bu işler yönlendiriliyordu. Şimdi beni yadsıyan çok insan var onu da biliyorum. Beni seven de var, sevmeyen de. Beni sevsinler diyerek bazı yerlere şirin gözükmeye de çalışmıyorum. İnandığımı da sonuna kadar söyleyeceğim. Bir defa öleceğim iki defa değil.
Bugünkü futbol dünyası hakkında yorumlarınız
neler?
Üç büyük takım var. Beşiktaş da Fener de Galatasaray da büyük takımlar. Seyircileri var, sahipleri var. Bu üç büyük takım başarı için bir çok şey yapıyorlar. Masabaşında da oynuyorlar. Bu takımlar küçüklerle oynadığı zaman ses çıkmıyor, birbirleriyle oynayınca çok ses çıkıyor. Bu sesin çıkmasının sebebi hep aynı. Sana daha fazla kıyak yapılıyor, bana daha az olayı. Bu iş kısır döngü olarak devam ediyor. İnşallah bir gün futbolu yönlendirebilecek etkili yere gelirsem bu işleri halledeceğim. Bu kadar da net konuşuyorum. Merkez Hakem Komitesi işini hiç düşünmedim ama Futbol Federasyonu’nda 8 – 10 sene sonra görev alacağımı zannediyorum. Çünkü futbolcuyken, bir gün hakem olacağım bazı şeyleri millete göstereceğim, demiştim. Zannedersem gösterdim de. Bir gün de oraya gelip bu işlerin nasıl toparlanacağını da göstereceğim, diyorum şimdi. Olur mu olmaz mı, o yetkiyi verirler mi, orası da tartışılır tabii ki.
Beşiktaş
hakkındaki
yorumlarınızı
alabilir miyim?
Beşiktaş Takımı, Süleyman Seba döneminde değişik bir grafik çizdi. Benim futbolculuk dönemimde, 20 30 sene önce, Beşiktaş Klübü’nün Dolmabahçe’de tesisleri vardı. O tesiste futbolcular büyük farelerin olduğu odalarda soyunuyorlardı. Beşiktaş yöneticileri maçlardan sonra kendi teknik adamlarını, rakip takımın oyuncularını kendi futbolcularını döverlerdi. Böyle bir dönemde Süleyman Seba yönetimi ele aldı. Bu eski yöneticiler Süleyman Seba’yı da yıldırmak istediler ama yıldıramadılar. Süleyman Seba böyle bir dönemde başa gelerek Beşiktaş’ı güçlendirdi. Sonunda Serdar Bilgili yönetimi ile devrildi. Ama Süleyman Seba’nın yaptığı doğru işleri Serdar Bilgili devam ettiremedi. Yapılan yanlışları ise düzeltemediler, kendileri daha büyük yanlışlar yaptılar. Şimdi Beşiktaş inanılmaz bir değişimin içinde. Süleyman Seba’nın bir daha geleceğini sanmıyorum ama Serdar Bilgili’nin de bu işin altından kalkabileceğini de bilmiyorum. İyi bir insan fakat bu işlerin altından kalkıp Beşiktaş’ı istenilen düzeye çıkaracak bir yönetici değil. Bana isim ver derseniz ikinci bir isim de düşünemiyorum şimdi. Ama Beşiktaş camiasında bir konsensüs kurulmalı. Herkes kavgayı bırakıp bu bayrağı götürmeli. Beşiktaş büyük bir takım. Ben üç büyük takımı tutmuyorum. Ankaragücü’nü tutuyorum. Ama bu üç takım Türk Futbolu’nun lokomotifi. Beşiktaş’ın kötü olması Türk Futbolu için kötüdür. Ben o açıdan bakıyorum. Mesela Beşiktaş’ın şampiyonlukta Fenerbahçe’yi Galatasaray’ı yakalamasından yanayım. Burada olaya tamamen duygusal bakıyorum. Üç takım da mücadele ederse biz gazetemizde daha çok yazarız, televizyonda daha çok konuşur ve o takımın seyircisini de toplarız, daha fazla iş yaparız.
Beşiktaş’ın
yönetimine
bakışınızı
anladım,
futbolunu nasıl buluyorsunuz?
Beşiktaş’ta yanlış işler yapılıyor. Süleyman Seba yönetimi dahil yabancı futbolcu seçiminde çok büyük hatalar yapıldı. Yabancı Teknik Direktöre klübün anahtarını teslim ediyorlar. Buna hayret ediyorum. Yabancı Teknik Direktörü getirip çalıştırabilirsin o senin Genel Müdüründür. Ama anahtarı ona teslim edemezsin. Çünkü yarın o gidecek, futbolcu yine sana kalacak. Ama her gelen yabancı teknik direktör yabancı futbolculara acayip paralar çıkarttırdı. Toshak’ın yabancı futbolculara verdiği 12 milyon dolar, 2 milyon dolara satın aldılar 3 tane futbolcuyu. Bunu böyle yaptıkları zaman bu o idarecilerin kabiliyetsizliğini, beceriksizliğini gösterir. Hiçbiri ben bu işi iyi biliyorum demesin. Çünkü ticarette aldığınla verdiğin çok önemlidir. Aldığından para kazanman gerekir, Beşiktaş bunu yapamadı. Beşiktaş takımı 10 senedir alttan futbolcu çıkaramadı. En son Nihat ve Yasin var. Nihat’ta gitti. İyi yöneticilere ihtiyacı var takımın.

Onlar bizden korksun

Seri başı olarak katıldığımız 12. Avrupa Futbol Şampiyonası eleme grubunda İngiltere, Slovakya, Makedonya ve Liechtenstein ile eşleştik. Otoriteler kura çekimi sonrası Türkiye’nin 12 Haziran – 4 Temmuz 2004′te düzenlenecek olan şampiyonaya direkt katılma şansının yüksek olduğunu söylediler. Statüye göre çift devreli lig usulüne göre yapılacak maçlar sonrası 10 grubun birincileri doğrudan Portekiz’deki finallere katılmaya hak kazanacak. Kura çekimiyle birbirleriyle eşleşecek 10 grup ikincisinden tur atlayacak beşi de finallerde yer alacak. Fikstür 11 Mart’ta belli olacak. Eleme grubu müsabakaları 7-8 Eylül 2002 tarihinde start alacak.
Öte yandan Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy biz kimseden çekinmiyoruz, bu gruptan lider olarak çıkacağız dedi. Teknik Direktörümüz Şenol Güneş ise “rakibimiz İngiltere, ama diğer takımlarda iyi. En iddialı olan biziz” dedi.

Kiralık saray

Galatasaray, tam anlamı ile taşıma suyla değirmen döndürüyor. Çünkü Aslan’ın ilk onbirinde banko yer alan 6 futbolcu kiralık. Bu durum Mart’ta gelecek olan yönetimin de kabusu
Lig ve Avrupa’da çifte hedefe koşan Galatasaray ilginç bir özelliği ile dikkat çekiyor. Çünkü Sarı-Kırmızılı takımın ideal 11′inde kiralık olarak gelen 6 futbolcu yer alıyor. Aslan ayrıca bonservisini elinde bulundurduğu 9 genç oyuncuyu da çeşitli takımlara kiralık olarak gönderdi.
Cim-Bom’un en büyük kozu olan Sergen’in yanısıra, en önemli isimlerinden kaleci Mondragon kiralık oynuyor. Ayrıca Perez, Victoria, Fleurquin ve Murat Sözkesen de kiralık.

Kuruçeşme
adasında isyan

Galatasaray yönetiminin Kuruçeşme’yi kiralaması geçtiğimiz ay ortalığı karıştırdı. 1500′ü aşkın sosyal üye mahkeme yolunu tutarken, Başkan Cansun’u tehdit etti. Sarı-kırmızılı yönetimin, bir Belçika şirketine, Kuruçeşme Adası’nı 9 yıl 364 günlüğüne kiralaması ortalığı karıştırdı. Adadaki sosyal üyeler, mahkemeye gitmeye hazırlanırken, Başkan Mehmet Cansun’a da sert mesajlar gönderdiler. Ayrıca üyeler, şubat ayında yapılacak Mali Kongre’de anlaşmanın bozulması için çaba harcayacaklar. Başkan Cansun anlaşmada yine de diretirse, 1500′ü aşkın üye, seçim kozunu oynayacak ve oy desteğini kendisinden çekmekle tehdit edecek. Yönetimin yaptığı anlaşmaya göre, tesis 18 ay süreyle kapanacak. Ada, bu süre içinde karşı kıyıya yapılacak yeni otelin tesisleri olarak kullanıma açılacak. Sözleşme gereği 1 milyon dolar peşin alan Galatasaray’a, yılda 500 bin dolar da kardan pay verilecek. Bu anlaşmanın, satma ile eş değerde olduğunu ileri süren ve Ada’daki haklarını kaybedeceklerini belirten üyeler, söz konusu ücretlerin komik olduğunu savundular, “Kulübe ciddi zararlar verecekler” diye konuştular. Eski yönetimlerde görev yapan ve ada ile yakından ilgilenen Selçuk Uygur, bu işin peşini bırakmayacaklarını belirtti. Uygur, tesislerin seçimlerde büyük etkisi olduğunu, hatta başkalarını bile tayin ettiğini hatırlattı ve şöyle konuştu: “Ada zaten yetmiyor. Şimdi de iki yıl kapatılacak. Bu kulüpte 18 milyon dolara sadece maket yapılıyor. Toplu olarak mücadele edeceğiz. Ada olayı seçim soncunu direkt etkileyecek.”

“Galatasaray
tartışılmaz”

Galatasaray Başkanı Mehmet Cansun, öncelikli hedeflerinin ilk üç maçı kazanıp, Şampiyonlar Ligi’ne moralli başlamak olduğunu söyledi. İkinci devrede daha başarılı olacaklarının sinyallerini aldığını belirten Cansun, “Maçlar oynanır lider belli olur. Başka şeyleri tartışmaya gerek yok. Dünya sekizincisiyiz. Ama bizden sonra gelen Türk takımı ise 100′lerde dolaşıyor” diye konuştu.
Cansun, Sergen’in transferine değinip, “Boş laflar ediliyor. İsteyen istediği kadar konuşsun. Sezon sonunda herkes ne olacağını görecek” yorumunu yaptı.

SPOR DÖRDÜNCÜ SAYFA

Langa’dan
Beşiktaş’a…

Bir maç seyrettikten sonra Beşiktaşlı olan Seyfi Karaca”O maç beni öyle etkiledi ki, Karakartala aşık oldum” şeklinde konuşuyor. Beşiktaş’ın başarısı için çalışan Karaca, kulübün yapısından tutunda, özel yaşantısına kadar tüm yönlerini Gazete BEŞİKTAŞ’a açtı. İşte Karaca’nın samimi yanıtları…
Ne kadar süredir futbolla
ilgileniyorsunuz?
On beş sene kadar Kumkapı’da Langa Spor Klübü’nde lisanslı olarak futbol oynadım. Sonra öğrencilik hayatım boyunca devam etti futbol. En büyük idealim de futbolcu olmaktı. Profesyonel anlamda bunu yapamadım ama sonunda çok sevdiğim Beşiktaş takımına yönetici oldum.
Beşiktaş’taki
serüveninizden
bahseder
misiniz?
Beşiktaş başlangıcı 1964 yılına dayanıyor. O yıllarda Beşiktaş – Eskişehir maçını seyretmiştim. İnönü Stadyumunda o maçı seyrettiğimde çok etkilenmiştim. O günden sonra koyu bir Beşiktaşlı oldum. Sıkı bir taraftardım. İnönü Stadının bütün tribünlerini yaşadık. Bu süreçte çok güzel günler oldu. 1982 yılındaki şampiyonluğu, 1986 yılında Trabzonsporu yenerek şampiyon olduğumuz maçı yaşadım. Bu süreçlerde hep Beşiktaş ile içiçeydim. Çocuklarıma Beşiktaşlı futbolcuların isimlerini koydum. Biri basketbolda Erman Kunter’in çok etkili olduğu dönemde doğdu, adı Erman. İkincisi de Gökhan. Trabzonspor maçında golü atan Gökhan’ın ismini koydum. Üzüntülü ve sevinçli günler içinde geçti bu serüven. Futbolun en güzel yanı da budur zaten, sevinci de üzüntüyü de yaşatır size. Ama Beşiktaş’ın başarıyla dolu bir on yılı vardı 80′lerde, çok şanslıyım ki onu da yaşayanlar arasındayım.
Çalışmalarınızı
özetler misiniz?
Çok ciddi çalışmalarımız var. İnanıyorum ki bir iki yıl içinde Beşiktaş’a kendi içinde yetişmiş çok başarılı futbolcular gelecek. Bir anlamda geleceğe yatırım yapıyoruz. Hiçbir yatırımın karşılığını hemen alamazsınız. Bir ürün yetiştirmek istediğinizi düşünün. Tohumu toprağa ekiyorsunuz, onun kar yağmur görmesi, güneş görmesi lazım, iyi ürünleri sınıflamanız lazım. Bizim yaptığımızın da bundan bir farkı olmuyor. En verimli olanların, olması gereken yerde olması lazım. Burda koordinasyon çok önemlidir. Profesyonel takımın, teknik kadronun ve öz kaynakların birbirleriyle yardımlaşması, eldeki değerlerin paylaşılması önemli. Bunun söylemden ziyade eylemde kalması lazım. Beşiktaş’ta bu yaptırımların meyvalarının bir iki yıl içinde alınacağını düşünüyorum. O zaman inanıyorum ki Beşiktaş ruhunu önceden kavramış, özgüvenini kazanmış futbolcuları bünyemize katacağız. Tabii ki yeni gelenlerin şimdiki futbolculardan da öğrenecekleri çok şey olacak. Ama bu bir bayrak yarışıdır. Gelecekte de bayrağı onlar taşıyacak. Bunun çok doğru bir proje olduğuna inanıyorum.
Bir futbolcunun
meziyetleri ne olmalıdır?
Futbolun temel kriteri futbol için yeteneğinin olmasıdır. Bugün futbolcu olmayı çok arzu eden insanlar var. Bir de futbolcu yeteneği olup iyi eğitim alamadıkları için bu yeteneği gösteremeyen insanlar var. Keşfedilmek bugün pek sık rastlamadığımız bir olay. O zaman da öğreti ön plana çıkıyor. Bugün aileler ya da çevreler oyuncuyu sanki dünyanın en iyi futbolcusu gibi övüyorlar. Halbuki onun iyi olan yanı sadece topa iyi vurmasıdır, iyi çalım atmasıdır. Ama bu işin sadece bir tarafıdır. Bir kere oyuncuya beyinsel olarak bir dünya görüşü kazandırmak gerekir. Düşünce yapısı çok önemli. Kurumu tanıması lazım. Onun eksikliklerini geliştiren bir teknik kadro ile olması lazım o zaman farklı oyuncular çıkarılabiliyor.
Disiplin bir
futbolcunun
yetişmesi için
önemli midir?
Biz Beşiktaş olarak en çok disipline değer veriyoruz. Bir yere seyahat ederken, arkadaşlarıyla ilişkileri, davranışları bunlar çok önemli. Söylenenleri yapması çok önemli. Ki biz alt yapıdan bahsediyoruz, gençlerden bahsediyoruz, onların eğitimleri çok önemli. Şu anda Beşiktaş alt yapısında 120 kişi oynuyor belki bunların 50 tanesi futbolcu olacak. Hepsinin futbolcu olma zorunluluğu yok ama hepsinin okuma zorunluluğu var. Biz buna teşvik ediyoruz. Okulunu ihmal edenleri cezalandırıyoruz. Çünkü okudukları zaman dünya görüşleri çok daha farklı olacak. Onlara kitap okumayı, tiyatroya, sinemaya, baleye gitmeye teşvik ediyoruz. Siz bunları yapmayan bir futbolcuyu ne kadar yaşamla bütünleştirebilirsiniz ya da geleceğe hazırlayabilirsiniz.
Anne babalar
çocukları futbola yönlendirirken olaya ticari gözle mi bakıyorlar?
Futbol bugün çok büyük bir endüstri ama unutmayın ki futbolcu çok az yetişiyor. Baktığınız zaman bugün az gelişmiş ekonomik sıkıntıları çok olan ülkelerin futbolu çok gelişmiştir. Örneğin Afrika ve Doğu Bloğu ülkelerinde futbol çok ileride çünkü insanlar çıkış yolu arıyor. Ama diğer tarafta bugün Almanya’da futbolu neredeyse Türk oyuncuları ayakta tutuyor. Tüm bunlardan hareketle, ailelerin bu arzusu çok önemli ama futbolcu olmak kolay değil, gerçekten çok çileli bir yol. 10 yaşından başlıyorsunuz 18 – 19 yaşına kadar dokuz senenin sonunda bir yere geliyorsunuz. Bir okul gibi aşamalardan geçiyorsunuz. Minik takım, yıldız takım a genç takım b genç takım. Böyle bir süreçten geçtikten sonra hedef profesyonel takım oluyor. Diğer bir ifadeyle ilkokulu, ortaokulu liseyi okuyorsunuz ama önünüzde çetin bir üniversite sınavı var bu sınavı kaç kişi geçebiliyor kaç kişi başarısız oluyor. Futbol da bu sistemin aynısı.
Beşiktaş’ın
geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Şu an elimizde bir envanter var. Neredeyiz bunu saptadık. Bugün bütün klüpler alt yapıya büyük yatırımlar yapıyorlar. Futbolcu adayları Türkiye’nin her tarafında ciddi anlamda izleniyor. İyi bir arama tarama ekibiniz olması lazım. Aldıktan sonra da çeşitli yaş gruplarındaki takımlarda takibini yapmanız gerekir çünkü hep ileriyi görmek zorundasınız. Bazı hedeflerimiz var mesela önümüzdeki yıl genç takımdan en az iki kişiyi profesyonel takıma çıkaracağız. Belirli yaş grubundan değil her yaş grubundan oyuncu yetiştirmeniz lazım ki bu süreç devam etsin. Biz bu anlamda Beşiktaş’a katkıda bulunuyoruz.

Amatörün derdi bitmez

Ne kadar süredir Türkiye
Futbol Federasyonu’nda
görev yapıyorsunuz?
Ben Türkiye Futbol Federasyonunda 92 yılından beri görev yapıyorum. Son bir buçuk yıldır da amatörlerden sorumlu olarak Başkan Vekilliği yapıyorum. Türkiye genelinde 72 ilde örgütlü bir spor kuruluşuyuz. Türkiye Amatör Spor Klüpleri Konfederasyonuyuz.
Ülke genelinde ne kadar
kulüp var ve bu kulüplerin
masrafları ne kadar
oluyor?
Şu anda Türkiye genelinde 5 bin 200 tane klüp var. Diğer 38 faaliyetle uğraşan klüplerle birlikte 6 bin 500 tane klüp var bu klüplerinde 10 binin üzerinde takımı var. Faaliyetlerin giderlerini karşılamak için federasyon bütçesinden 4 trilyon 600 milyar gibi bir kaynak ayrılmıştır. Diğer faaliyetlerin masrafları Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nce karşılanıyor ama futbolunki karşılanmıyor. Ülkemizde futbol potansiyeli çok fazladır. Aşağı yukarı yüzde 70′lere varan bir oranı vardır. Bu kadar önem verilen bu spora katkılarından dolayı federasyon başkanlarımıza ve yönetim kuruluna teşekkür etmemiz lazım.
Amatörlere yönelik çalış-
maları özetler misiniz?
Amatör klüpler çok zor şartlarda faaliyetlerini sürdürüyorlar. Semtlerde, mahallelerde, ilçelerde bir takım insanlar çıkıyor ve o semtin, o mahallenin, o ilçenin gençliğini bir araya topluyor, malzemelerinin temin ediyor, antrenman yapacakları sahaları temin ediyor ve müsabakaları sürüyor. Asıl takdir edilmesi ve alkışlanması gereken kişilerdir bunlar. Hep geride kalmış hep göz ardı edilmiş insanlardır. Bu tür insanlar olmasa ülkede futbol yapma şansı hiç yoktur. Çünkü sadece üst düzey futbolla uğraşmak, sadece birinci ligle ya da Avrupa Şampiyonalarıyla uğraşmak ülkede sporu kalkındırmaya yetmez. Kesinlikle tabana eğilmek lazımdır. Bunların hepsi büyük özveriyle çalışan kişilerdir. Türkiye Amatör Spor Klüpleri Konfederasyonu olarak amatörlere yönelik yardım ve çalışmalarımız oluyor tabii. Bizim örgütümüz Türkiye’de hiçbir sivil toplum kuruluşunda yoktur.
Devletin size yardımı
oluyor mu?
Şu anda devletin özellikle futbola hiç katkısı yoktur. Amatör futbola da katkısı yok dolayısıyla. Diğer spor dallarına da katkısı gün geçtikçe azalmaktadır. Amatör klüplere yardım edilmeden, devlet desteği ya da yerel yönetimin desteği sağlanmadan, bu takımları ayağa kaldırmak mümkün değildir.
Amatör takımların, sizin
gördüğünüz sıkıntıları
nelerdir?
Sıkıntıları gerçekten çok fazla ama Futbol Federasyonundan bu kadar katkı sağlamışken daha fazlasını istemelerine de gönlüm razı olmuyor. Klüpler bitmeyen bir sıkıntı içerisinde. İçinde bulunulan koşulların da etkisi var tabii ki.
Beşiktaş takımları için
söyleyecekleriniz..?
Seçimlerden önce Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu bizleri topladığı toplantılarından birindeydik. Toplantıda “İnanıyorum ki Belediye Başkanlığından ayrıldığında bizlere spordan geldi ama spor adına bir şey yapmadı dedirtmeyecektir” demiştim. Nitekim Başkan bu sözünde durdu. Türkiye’de hemen hemen hiç olmayan resmi lig müsabakalarının oynanacağı bir halı saha yaptırıyor Çilekli’de…

Kuruçeşme Spor Kulübü

Elli altı yıldır spor hayatında varolan Kuruçeşme Spor Kulübü amatör takımların yaşadığı maddi sıkıntıların onlara da yansıması ile zor günler yaşıyor. Kendi imkanları ile sporcu yetiştirip, futbol dünyasında kaliteli oynamaya çalışan klubün, yıllarını amatör kümeye vermiş olan antrenörü Mustafa Kavukçu ve yıllarca profesyonel ligde oynayan başkanı Özkan Yılmaz ile Kuruçeşme Spor Kulübü ve amatörler hakkında görüşlerini anlattılar.
Kuruçeşme Spor Kulübü’nü
tanıyabilir miyiz?
Kulübümüz, 1946 yılında federe olmuştur. O zamandan bu zamana kadar da sportif faaliyetlerin içindeyiz. İki tane branşımız vardı. Voleybol ve futbol. Zamanla maddi imkansızlıklar yüzünden voleybol artık yok. Şu anda sadece futbol takımımız bulunuyor.
Futbolla ilgili
şikayetiniz nedir?
Tabii ki futbola ilgili üzüntülerimiz ve problemlerimiz var. Ekonomik koşullardan mütevekkiliz. Bir takımın bir sezonu tamamlaması şu anda en az 30 milyar gibi bir masraf gerektiriyor. Amatör takımların şikayetleri gerçekten çok büyük. Medya da bugün bizlere ayrılan yer bile çok azaldı. Eskiden gazetelerde özel sayfalar ayrılırdı ama bugün, geleceğin belki profesyonelleri olacak amatör takımlara iki sütun bile yer ayrılmıyor. Amatör takımların maçlarına gitmek, bilgi almak isteyen insanların başvuracağı bir kaynak yok. Sadece semt içinde kulaktan dolma haberler alabiliyorlar.
Finansmanınızı nereden
sağlıyorsunuz?
Klüp gelirlerinden ve bizim şahsi çabalarımızla karşılıyoruz.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst