Satranç Bir Spor mu?

ashli

Bayan Üye
Satranç Hakkında

“9. yy.'da yaşamış olan tarihçi Mes'udi, Altın Çayırları isimli eserinde satranca genişçe yer verirken o zamanlar kullanılan beş farklı satranç tahtasını ve bizim bildiğimiz siyah-beyaz kareli tahtayı anlatır. Aynı zamanda satrancın kuralları ve anlamı üzerine 9. yy.'dan önce de tüm dünyada çalışıldığına dikkat çeker.”

Satrancın eski Çin ya da eski Yunan'da icad edildiği üzerinde durulur. Halbuki, satranç ilk defa M.S. 570 yıllarında Hindistan'da oynanmıştır. İran'lı şair Firdevsi de, ilmî çalışmalarda kesin delil kabul edilen Şehname isimli eserinde bunu teyit eder.

Satrancın bir spor olup olmadığını düşünüp düşünmediğini bilemiyoruz ama, satrancın mucidi olan Brahman rahibi, döneminin Şah'ına, “Sen ne kadar önemli bir insan olursan ol, adamların, vezirlerin, askerlerin olmadan hiçbir işe yaramazsın, hiçbir önemli iş yapamazsın!”, şeklinde bir ders vermek istemiştir. Şah, Rahibin bu akıl dolu ve öğretici davranışından çok memnun olmuş ve, “Peki, oyunu ve dersini beğendim. Dile benden ne dilersen!” şeklinde mukabelede bulunmuştur. Rahip, tevazu kokan, fakat karşı tarafı ezici bir istekte bulunmuştur. Rahibin mahiyeti sonradan anlaşılacak olan bu isteği ilkin hoş karşılanmasa da, yine de onun isteğine öfke eşliğinde cevap verilmiştir. Fakat söz konusu isteğin yerine getirilmesi teşebbüsü neticesinde, Rahib'in isteğinin karşılanmasının mümkün olmadığı da görülmüştür.

Hindistan'dan sonra satranç, ilk önce İran/Farisîler'de, daha sonra da Araplar, Kıptîler ve Türkler arasında görülmüştür. Çok kısa bir zaman sonra da Ortaçağ Avrupası'na Persler ve Araplarla İslâm vasıtasıyla girmiştir. Gerçekten de ünlü “checkmate”, (şah mat, Almanca Schacmatt) kelimesi Farsça'da “kral” anlamına gelen şah ve Arapça'da “ölü” anlamına gelen mat kelimelerinin bir birleşimi sonucu ortaya çıkmıştır. Arapça'daki satranj kelimesi ise Sanskritçe'deki şaturanga kelimesinden kaynaklanmaktadır (dört çeşit yardımcı bileşen olan piyon, at, fil ve kaleyi aktaran kelime, anlam olarak “dört-kollu” demektir).

Hint edebiyatında, satranç taşları ile Hint ordusu arasında enteresan bir ilişki kurulmaktadır. Buna göre, satrancın Sanskritçe karşılığı olan şaturanga, “dört kısım” (şatura: dört, anga: kısım) mânâsındadır ve bu kelime, az evvel de söylendiği gibi, dört çeşit yardımcı bileşen olan piyon, at, fil ve kaleyi ifade eden bir mânâda, dört-kollu demektir. Eski Hint ordusu da dört bölüm, kısım veya bileşenden meydana geliyordu: Piyadeler, atlı süvariler, filler ve savaş arabaları.

Hint edebiyatının meşhurlarından Şair Bana, 606-647 yılları arasında idarecilik yapan Kanauj Kralı Harsha'yı öven bir şiirinde, Harsha'yı barış prensi olarak tanımlar ve mealen der ki: “Kanauj krallığında bal arayan arılardan başka savaşan bir şeye rastlanmaz, kesilen ayaklar sadece şiirlerdedir ve çarpışan ordular sadece altmış-dört kare üzerindedir.”

Satrancın “ilk ve en önemli sembolizm katmanı savaşa işaret eder: Piyonlar askerleri ya da hafif piyadeleri temsil eder; atlar süvarileri; kaleler antik ağır savaş araçlarını; filler filleri; vezir, “savaş kumandanını” ya da “bakanı”; şah ise “en yüksek komutanı” hatta savaş arzusunu” temsil eder.”

Modern Olimpiyat Oyunlarının manifestosu olan “Olimpik Antlaşma” –Olimpizm Felsefesi!– metninde yer alan maddelerden bir tanesi de, “spor, sevgi, barış ve kardeşliktir.” “Saldırganlık“ üzerine çalışmalarıyla ünlü Kondrad Lorenz'e göre spor, insanın tabiatında bulunan saldırganlığa barışçı boşalma imkânları sağlamakta, saldırganlık güdüsünün denetim altına alınması için uygun bir yarışma ortamı sağlamaktadır. Savaşın bir benzetim modeli olarak da algılanan “spor, barışın, dostça yarışmanın sembolüdür.”

Satranç, normal şartlar altında iki kişi arasında oynanmaktadır. Siyah-beyaz renkte 64 kareye bölünmüş bir tahta üzerinde, yine siyah ve beyaz renkte on altışardan toplam otuz iki taşla oynanan oyunda her bir oyuncu, çeşitli değerleri ve hareket özellikleri olan 1 şah, 1 vezir, 2 fil, 2 at, 2 kale, 8 piyon taşlarına sahiptir. Her zaman ve zeminde oynanabilen bir keyfiyeti haiz olan satranç, gerek sanat, gerek bilim ve gerekse spor literatüründe bir tür “analiz sanatı” olarak da değerlendirilmektedir.

Uluslararası Satranç Federasyonu’na (Federation İnternationale Des Echecs-FİDE) göre satranç; “satranç tahtası olarak nitelendirilen kare biçiminde bir alan üzerinde iki rakip arasında satranç taşlarının belli bir düzene göre hareket ettirilmesiyle oynanan bir oyundur. Her iki tarafın da amacı, rakip şahı mat etmektir. Mat olan taraf oyunu kaybeder. Her iki taraf için de mat mümkün değilse oyun berabere biter.”

Bu tarif çerçevesinde satrancın bir spor olduğu ağırlık kazanmaktadır. Çünkü tıpkı sporda olduğu gibi, satrançta da belirli bir zaman ve mekân şartı, belirli esas, usûl ve kurallar silsilesinin yanı sıra, belirli bir hedef öngörüsü de bulunmaktadır. Fakat burada bazı spor tariflerinde olup da satrançta olmayan bir şey var ve o da, “fizikî/bedenî performans”tır.

Satranç ve Spor Üzerine

Satranç ile spor arasında etimolojik olarak doğrudan bir bağlantı kurmaya çalışmak beyhudedir. Çünkü spor, birçok spor branşını ihata eden bir kavramdır. Satranç tıpkı güreş, yüzme, furbol vs. gibi, sadece tek bir branşı ifade etmektedir.

Günümüzde olduğu gibi, acaba tarihin erken dönemlerinde de satrancın bir spor olup olmadığı tartışılmış mıdır? Spor kavramının tarih sahnesine çıkışına kadar böyle bir tartışmanın yapıldığını iddia etmek tutarlı olmayabilir. Çünkü “satranç bir spor mudur?” tartışmasının yapılabilirliği, spor kavramının gün yüzüne çıkışıyla da yakından ilintilidir. Tarihin çok erken dönemlerinde sportif faaliyetlere her ne kadar “spor” denilmiyor idiyse de, spor tarihini insan hareketlerinin/faaliyetlerinin tarihiyle dolayısıyla da insanlık tarihiyle beraber düşünmek gerekir. Nitekim “canlılığın tek belirtisi olan hareket, aynı zamanda vücud eğitiminin de başlıca vasıtasıdır. Bunun için bir bakıma hareketin tarihi demek olan beden eğitimi tarihini, insan hayatıyla bu sıkı ilişkisinden ötürü, daha ilk insanlardan başlayarak incelemek gerekir.”

Günümüz dünya dillerinde İngilizce bir kelime olarak yerini alan ve sıkça kullanılan spor kelimesi, Üstad Necip Fazıl'ın da ifadesiyle, “Fransızların eski (desport) tabirinden dönmedir.” Bu kelime, 11. yüzyılda Normanlarca ince, kibar bir yaşayış tarzını anlatan bir kelime olarak Manş üzerinden İngiltere'ye aktarılmıştır.

Latince'de eğlenmek, hoşça vakit geçirmek, geçinmek ve oyalanmak mânâlarına gelen “desportare” ve “isportus” kelimelerinden kaynaklanmış olan desport, eski Fransızca'da eğlendirme, oyalama ve gevşeme mânâsındadır. İngilizce'de ise sport, zaman öldürme, eğlenme, oyalanma ve hobi mânâsında.”

“Spor” kelimesinin ifade ettiği mânâlardan hareketle satrancın bir spor olmadığını söylemek çok zordur. Çünkü satranç, tıpkı diğer sporlarda da olduğu gibi, oyun, eğlence, hobi ve her zamanki işten uzaklaşma esprisini de muhtevidir.

Mevzuyu daha sarih bir şekilde anlamak için, önce sporun ne demek olduğuna bakmak gerekmektedir. Spor nedir?.. Spor; tek başına, toplu veya takım hâlinde yapılan, kendine özgü kuralları, teknikleri olan, bedenî ve zihnî yetilerin gelişimini sağlayan, eğitici, eğlendirici uğraşı mânâsınadır. Vücudun gücünü arttırmak için yapılan çalışma mânâsına da gelen sporun eşanlamları; beden eğitimi, idman ve jimnastiktir.

Yukarıdaki tarif içerisinde “bedenî” vurgusu dışarıda bırakılacak olursa, “zihnî yetilerin gelişimini sağlayan, eğitici, eğlendirici uğraşı” mânâsı ayniyle satranç için de geçerlidir. Buradan hareketle satrancın bir spor olduğu düşüncesi daha da anlaşılabilir olmaktadır, fakat bedenî bir faaliyet olan sporun aynı zamanda bir kas gücü çalışması olduğu dikkate alındığında, bu anlaşılabilirlik kaybolmaktadır.

“Spor, yurtsever, hiyerarşik ve otoriter bir devlet eliyle milli birliği örgütleyen bir eğitim vasıtasıdır.” Burada ilkin bedenî –askerî– bir güç ve kuvvete vurgu yapıldığına hiç şüphe yok. Böyle bir durumda satrancın bir spor olduğunu söylemek zorlaşmaktadır.

“Spor, ferdin topluma uyumunu sağlamakta, kişilerin ruh ve beden sağlıklarını güvence altına almaktadır.” Zekâ ve muhakemeye olan müspet katkısından ötürü satrancın ruh ve beden sağlığına olan katkısı çok büyüktür. Bunun bedenin sevk ve idaresinde de çok önemli olduğuna hiç şüphe yoktur. Çünkü; eşya ve hadiseler üzerinden bir sebep-sonuç ilişkisi kurmak ve yine eşya ve hadiseleri usûlüne uygun bir şekilde algılamak ve değerlendirmek için satranç, insanoğlunun duygu ve düşünce alışkanlıklarına müspet yönde etki etmektedir.

“Başarıyı genişletme ve yarışmada üstün gelme amacı için gösterilen çabayı, bedenî veya fizikî bakımdan daha yetenekli olanların seçilmesi ve seçilenlerin sürekli ve yoğun bir eğitimle yetiştirilmesini gerektirdiğinden dolayıdır ki spor, daha çok yarışmayı içermekte ve yüksek düzeyde oyun, mücadele ve ağır kas çalışması gerektirmektedir.”

Zihnî bir oyun ve mücadeleyi/müsabakayı ziyadesiyle içinde barındıran satranç, bir tür zekâ sporu olarak değerlendirildiğinde, her ne kadar realiteden bir kaçış olarak algılansa da, tıpkı diğer spor branşlarında olduğu gibi, aslında tam bir gerçeklik ve eğitim alanıdır. Nitekim diğer spor branşlarında olduğu gibi, satrançta da tüm esas, usûl ve kurallar önceden belirlenmiştir.

Satrançta kazanmak ya da kaybetmek, bedenî performanstan ziyade, zihnî performansla alakalıdır. Satranca taşıdığı derinliği veren de onun bu özelliği olsa gerektir. “Satranç, insanoğlunun düşünüp bulduğu oyunlar arasında, rastlantının her türlü despotluğuna karşı koyan ve zafer kupalarını yalnızca akla ya da daha çok ruhî yeteneğin belirli bir biçimine veren tek oyundur.” “Satrançta rakibinin amacını kim iyi sezebiliyorsa genellikle o kazanır. O halde bir oyuncu mantık ve hayâl gücü yanında ruh biliminden de yararlanmak zorundadır. Karşımızdakinin karakterini anlayabilme yeteneği satrançta büyük üstünlük sağlar.” Burada, “aklın ruhî bir keyfiyet olduğunu” hatırlatmakta fayda vardır. Ruhî olarak güçlü olan bir kimse, hiç şüphesiz ki aklî olarak da güçlüdür.

“Yazmanın Felsefesi” isimli makalesinde hikayelerini yazarken, “ben bir etki'nin düşünülmesiyle işe başlamayı tercih ediyorum” diyen Edgar Alan Poe, “Morgue Sokağı Cinayetleri” isimli hikayesinde satrancı tenkid ederek, satrancın ilmî bir çerçeve arz etmediğini, onun zihin üzerindeki etkisinin ise yanlış anlaşıldığını söyler. Satrancın karmaşık ama derin olmadığını, sadece dikkat gerektiren bir oyun olduğuna işaret eden Poe, aslında dikkatin, zekânın bir ölçütü olmadığını da söylemektedir. Halbuki, dikkat, zekâdan ayrı bir kabiliyet değildir.

Spor literatüründe satranç bir “zekâ oyunu” olarak da kabul edilmektedir. Spor tarihi içerisinde sporda pek çok sınıflandırma yapılmıştır. Meselâ; ferdî ve takım sporları; amatör ve profesyonel spor; âletli ve âletsiz sporlar; bedenî ve zihnî sporlar; yaz ve kış sporları; kara, deniz ve hava sporları; okul, kitle ve elit sporları; oyun, eğlence ve müsabaka sporları bunlardan bazılarıdır. Diğer taraftan, tabiat sporları adı altında yapılan doruk tırmanışları, doruk amaçlı olmayan kaya tırmanışları, mağaracılık, rafting, yamaç paraşütü, dağ bisikleti gibi pek çok spor dalı, spor tasnifleri içerisinde belli bir yere konulamamıştır ve bütün bunlar, bazen “turistlik sporlar” bazen de, “açık hava sporları” mânâsına “outdoor sporlar” şeklinde isimlendirilmişlerdir.

“Olimpizm Felsefesi” ilkeleri uyarınca, mevcut spor dalları üzerinden belli bir spor tasnifi yapmak pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü orada esas olan sadece amatörlüktür. Yaz ve kış olimpiyat oyunları ile özürlüler olimpiyat oyunları, amatörlük ilkesi gözetilerek yapılmaktadır.

İçtimaî ve kültürel hayatta spor, şu dört veçhesiyle temayüz etmektedir: Hususî gruplarla spor, boş vakit veya kitle sporu, profesyonel spor veya performans sporu ve okul sporu.

Dikkat edildiyse, yukarıdaki spor tasniflerinde hiçbirinde satranca müstakil olarak değinilmediği gibi, diğer spor branşlarına da, meselâ yüzme, güreş, binicilik, koşu, basketbol, futbol vs. hiç değinilmemiştir. Güreş, yüzme, koşu ve binicilik gibi sportif faaliyetler “ferdî sporlar”, basketbol ve futbol ise “takım sporları”, bütün bunların hepsi ise, “bedenî sporlar” kategorisinde değerlendirilebilir. “Zihnî sporlar” olarak değerlendirilen satranç ise, “ferdî sporlar” kategorisinde.

Satranç Bir Spor Mudur?

Satranç bir spor mudur? Bu soru, satranççıların pek umurunda olmasa da, yine de spor camiasında sıkça sorulan bir sorudur. Fakat bu sorunun cevabı, spor camiasında henüz tam olarak netlik kazanmamıştır. Çünkü hâlihazırda satranç, kimilerine göre bir spor, kimilerine göre ise spor değildir.

Meselâ Gazi Muhammed, satrancı sembolizm çerçevesinde değerlendirerek onun bir spor olduğuna hükmetmektedir: “Dünyada veya tarihte, farklı düzeyde sayısız hakikati işleyen bir sembolizme sahip olduğundan, satranç kadar derin –ona eşit olan başkaları olsa bile– bir oyun ya da spor yoktur.”

Atilla Erdemli ise, satrancın bir spor olmadığını ilkin satrancın “sportif performans”a sahip olmamasıyla izah etmeye çalışır. Satranç için “Kafa Sporu”, “Düşünce Sporu”, “Akıl Sporu” gibi deyimler kullanılsa da, yine de onun bir spor olarak algılanamayacağını söyleyen Erdemli, “satranç, asla küçümsenemeyecek ölçüde zihnî enerji, dikkat ve yoğunlaşma isteyen, oynayana haz veren, dahası insanı geliştiren bir oyundur, fakat spor değildir”, der.

Spor eğitimi kariyerinde kendisine öğretilen spor tanımları içerisinde satrancı bir türlü spor yerine koyamadığını söyleyen Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi Ertan Kılcıgil, uluslararası bir spor örgütlenmesiyle resmiyet kazanan ve kabul edilen bir olgunun içine çomak sokmak gibi bir düşüncesinin asla olmadığını, fakat satrançla ilgilenen kişilerin de, hiçbir zaman kendisini ikna edemediğini söyler ve neticede şu hükme varmaktadır: “Satranç, modern hayatın kültürlenme eğitiminde, dünyaya bakış açısını geliştirme ve düzenlemede, analitik bir kafayla düşünme yetisini geliştirmede, tartışılmayacak kadar derin ve engin katkılar sağlar. Çünkü, düşünsel ve kültürel bir olgudur, aktivitedir, ama asla spor değildir.”

Satrancın bir spor olup olmadığını Olimpiyat Felsefesi zaviyesinden değerlendiren Kılcıgil, olimpiyat oyunlarında bir doviz olarak kullanılan “Citius, Altius, Fortius”, yâni “daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü” sözünden hareketle, satrancın daha hızlı, daha yüksek ve daha güçlü mü olup olmadığını sorgulamaktadır. Kılcıgil'e göre satranç “daha hızlı” olarak algılanamaz, çünkü; rakibe, “haydi oyna sıra sende, ne bekliyorsun” diyemezsiniz. “Daha kuvvetli” olduğu şeklinde de algılanamaz çünkü bu, fizyolojik bir zorlama ve gelişme anlamındadır. “Daha yüksek” olduğu şeklinde algılanabilir ama bir şartla, eğer ki rakipleri yenerek şampiyon olmak anlaşılıyorsa; fakat buradaki daha yükseğe kavramı, fizyolojik bir zorlama ve vücut sınırlarının zorlanması, araçlı veya araçsız daha yükseğe anlamındadır.

Kılcıgil, burada Olimpiyat Oyunları Felsefesi zaviyesinden satrancın bir spor olamayacağına hükmetmektedir, fakat bugün Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından satranç, 15. Asya Oyunlarına dahil edilerek onun “olimpik spor” olma yolunu açmıştır.

Kılcıgil, değişik açılardan da satrancın bir spor olmadığını kritik etmektedir. Şöyle ki, çok çeşitli konularda uzman kişilerin zaman zaman insanların kendi sağlıklarını düzenlemek veya korumak için önerdikleri spor egzersizleri, fiziksel aktivite anlamındadır. Kolesterolü yüksek ve şişman bir kişinin, sağlığını düzenlemek için doktordan aldığı öneri, hiçbir zaman “oturduğunuz yerde iyi bir rakiple düzenli olarak en az günde yarım saat satranç oynayın olmaz. Yani sporda mutlaka fizyolojik bir zorlama olması lazım, sporun en temel, en birinci şartı budur.

Bu mevzuuda Kılcıgil'e katılmamak mümkün değildir. Gerçekten de satranç, bütün yönleriyle sporun ifade ettiği mânâyı tam olarak temsil etmez, yansıtmaz. Ancak, satrancın bütün yönleriyle spordan uzak olduğu söylenebilir mi?

Bugüne kadar satranç hakkında pek çok ilmî çalışma yapılmış ve zihin üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Başta zekâ, muhakeme ve problem çözme olmak üzere, hızlı okuma, doğru kavrama, şekil ve uzay bilgisi, zihnî ve fikrî gelişim, özgüven ve karar verme, dikkat, hafıza ve hayal gücü, planlı düşünme ve analiz yapma gibi pek çok aklî ve ruhî özellik, satranç vesilesiyle daha da geliştirilebilir olduğu ilmî araştırmalarda ortaya konmuştur. Satranç ayrıca, fertlerde derin düşünceye dalma ve başarıya odaklanma, azim ve sabır, zamanı iyi kullanma ve yönetme ve konsantrasyon gibi özelliklerin de geliştirilmesinde müspet yönde etki etmektedir.

Satrancın problem çözme, muhakeme ve zekâya olan müspet katkısından dolayı “zekâ sporları” kategorisinde değerlendirilmesi, onun bir spor olduğunu gösterir mi? Satranç eğer ki bir spor olarak kabul edilecekse, zekâyı çalıştıran ya da zekâ gelişimine katkıda bulunan veya bulunulacak olan diğer tüm faaliyetler de, meselâ matematik, mantık, felsefe vs. birer spor olarak kabul edilmeli; öyle değil mi! Burada şöyle bir eleştiri getirilebilir: Satrancın bir spor olarak kabul edilmesi, onun bir müsabaka formunda ele alınıyor olmasıyla doğrudan alakalıdır. Tamam da, sadece satranç mı, pek çok faaliyet, meselâ matematik, mantık ve felsefe birer müsabaka formunda ele alınabilir. Eski Yunan'da bunun örnekleri pek çoktur: Meselâ “sofistlerin faaliyeti tamamen spor alanında gelişmektedir. Seyirciler iyi atılan bir laf karşısında gülmekte ve alkışlamaktadırlar. Bu tam bir oyundur: Rakipler bir söz düellosu yaparlar; birbirlerini nakavt ederler; verilecek her cevabın yanlış olacağı tuzaklı sorular sormakla övünürler.”

Eski Yunan'dan Rönesansa, oradan da günümüze kadar geçen süreçte kabul gören bir tanım: “Spor, ruh ve beden sağlığını dengeli bir şekilde geliştirir.” Halbu ki satranç, daha ziyade zekâ ve muhakemeyi geliştirmektedir. Bu iki söz kritik edildiğinde, satrancın bir spor olduğu görüşü biraz zayıf kalmaktadır. Çünkü satrançta ruh ve beden arasındaki bir dengeden değil, sadece zihnî ve fikrî bir gelişmişlikten bahsedilmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

Yukarıda satrancın bir spor olup olmadığı tartışılmıştır. Tartışmada, satrancın bir spor olduğunu kabul edenlerle onun bir spor olmadığını kabul eden görüşlere yer verilmiştir. İleri sürülen görüşlerden ve elde edilen bulgulardan şu sonuca varılmıştır: Satranç temelde bir spor olarak kabul edilmese de, aslında o, fizikî/bedenî performans harici tüm özellikleriyle bir spor olarak algılanabilir gözükmektedir. Daha sarih bir ifadeyle, satranç ne bildik türden bir spordur, ne de ondan ayrıdır.

Satrancın Olimpik bir spor olarak kabul edilmesi, buna paralel olarak da ulusal ve uluslararası spor federasyonlarına sahip olması, onun bir spor olduğunu gösterir bir niteliktedir. Fakat satrancın beden hareketlerine minimum seviyede (sadece kol kasını, onu da çok pasif bir şekilde çalıştıracak kadar) yer vermesi, bilinen ve uygulanan spordan (boks, güreş, yüzme, koşu, futbol vs.) uzak düştüğünün bir işaretidir. Kimbilir, belki de sırf bundan dolayıdır ki satranç, spor tasnifler içerisinde ayrı bir kategoride - “zekâ sporları” kategorisinde değerlendirilmektedir.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst