sabah uyandığımda işime geç kalmıştım, faturaları yatıracağımı söyleyip işe geç gittim. ben varana kadar yeni ofise taşınmışlardı, hayırlı olsuna gelmiş gibi oldum. minibarda minik şişeler çete kavgasına tutuşmuşken, alkol orucumun ilk günlerinde olduğum aklıma geldi. kavgayı ayırdım, suyuna da pilav pişirdim. tavuklu ve nohutlu pilav satan seyyar araba kiraladım, aşırı hız yaptığım için peşime polis takıldı. virajı alamayıp şarampolden yuvarlanınca, her bir pirinç tanesi ortalığa saçıldı. turşu kavanozu kafama çarptı. kafam şişti, şişlik insin diye kafama kaşe bastırdım. ofisin ayaklı reklam panosu gibi olunca, patron "alışveriş merkezlerinde dolaş da, reklamımızı yap" diye cevahir'e gönderdi. koçtaş'a girip, iki kilo koç almak istediğimi söyledim. beni migros'a yönlendirdiler, salatalık malzemeler beni görünce sağa sola kaçıştı. elime geçirdiğim kereviz ile tüm brokolilere meydan dayağı attım. "migros club cartınız varsa, karnabaharları da dövebilirsiniz" diyen adamın kafasına çuprayla vurunca sinirim yatıştı. alnımda ofisin anteti, aklımda soru işaretleriyle ofise geri geldim.
soru işaretlerini askıya astım, mutfağa girip bir kahve daha yaptım kendime. anlık bir his ile tüm kahveyi beyaz duvarlara fırlatıp, ortaya çıkan şekillerden kaderimi tahmin etmeye çalıştım. patron kafama tavayla vurup bayıltmaya çalıştı. kalın kafam tavayı dörde böldü, ikisini patrona hediye ettim. patron özür dileyip maaşıma zam yapacağını söyleyince, "sen zam yapamazsın, ben istifa ediyorum" deyip, akvaryumdaki lepistesimi aldım çıktım. hayvan nefes darlığından ölünce, yağmurun altında çaresizce halay çektim. şantiyedeki işçiler, barış halayı sanıp dışarıya çıktılar. mendil yoktu, hilti aldım elime. dele dele, zıplaya zıplaya mecidiyeköy'de dolaştık. pişmanlık, ruhumu çöl rüzgarları gibi kavurunca, canım sac kavurma çekti. rejimde olduğumu hatırlayıp, zılgıt çektim.
kendime geldiğimde, ofiste bir şeyler yazıyordum. altta cehennem kadar program açıktı ve konsept_3 dosyası yanıp sönüyordu. ahanda render bitmiş deyip, tıklayıverdim.
saçmalamak konusunda hayal gücümü balsamic sosla şımartan ve beni yadırgamayan tek kurum olan forum'a küçük bir öpücük gönderip, öğlen yemeğime doğru emin adımlarla ilerledim. :181:
soru işaretlerini askıya astım, mutfağa girip bir kahve daha yaptım kendime. anlık bir his ile tüm kahveyi beyaz duvarlara fırlatıp, ortaya çıkan şekillerden kaderimi tahmin etmeye çalıştım. patron kafama tavayla vurup bayıltmaya çalıştı. kalın kafam tavayı dörde böldü, ikisini patrona hediye ettim. patron özür dileyip maaşıma zam yapacağını söyleyince, "sen zam yapamazsın, ben istifa ediyorum" deyip, akvaryumdaki lepistesimi aldım çıktım. hayvan nefes darlığından ölünce, yağmurun altında çaresizce halay çektim. şantiyedeki işçiler, barış halayı sanıp dışarıya çıktılar. mendil yoktu, hilti aldım elime. dele dele, zıplaya zıplaya mecidiyeköy'de dolaştık. pişmanlık, ruhumu çöl rüzgarları gibi kavurunca, canım sac kavurma çekti. rejimde olduğumu hatırlayıp, zılgıt çektim.
kendime geldiğimde, ofiste bir şeyler yazıyordum. altta cehennem kadar program açıktı ve konsept_3 dosyası yanıp sönüyordu. ahanda render bitmiş deyip, tıklayıverdim.
saçmalamak konusunda hayal gücümü balsamic sosla şımartan ve beni yadırgamayan tek kurum olan forum'a küçük bir öpücük gönderip, öğlen yemeğime doğru emin adımlarla ilerledim. :181:
