Ölümsüz Ruhlar

sensiz olmaz

Kayıtlı Üye
Ölümsüz Ruhlar

Ölümsüz ruhlar, her mevsimde canlılığını korur ve ayrı bir hayat cilvesi gösterirler. Onlar için sararıp-solma, pörsüyüp zebil olma asla söz-konusu değildir. Ne ayların, güneşlerin batması, ne de gece-gündüzün değişip durması onları katiyyen eskitemez.

Nasıl eskitir ki; bir buhurdanlık gibi devamlı tütüp duran onların hayat kâseleri, Hızır’ın âb-ı hayât içtiği aynı kâsedir.

Bu iklimde benliğine doğru yelken açanlar için, her bahar canlı ve muhteşem; her yaz şâhikalarla omuz omuza; her sonbahar ve kış, yeni gerilimlere hazırlayan diriltici tazyik mevsimidir.

Yeryüzünde bin çeşit ölüm kol-gezse, onlar yine canlı ve tetikde, çevreleri de, onların diriltici soluklarıyla cennet cilveleri gösterecekdir.

Meleklerle gönüldeş bu yüce kametler için, hiçbir zaman inhidam, inhilâl ve inkisar (1) bahis mevzuu değildir. Onlar emrolundukları için iş yaparlar.

İçinde yaşadıkları topluma karşı kendilerini vazifeli bilirler. Bu itibarla da, ne iş ve düzenlerinin bozulmasından müteessir olurlar, ne de toplumu saran tehlikeler karşısında paniğe kapılırlar. Hele hayâl kırıklığına aslâ düşmezler.

Avlarını beklemede örümcek gibi sabırlı ve mehâretli, arslan gibi metin ve kararlıdırlar. Her yere ibrişimden tahtlar kurarak, sessiz, fakat uyanık olarak semtlerine uğrayacak olan misafirleri beklemeye koyulurlar. Onların atmosferine giren Hızır’la buluşur, onlarla hemhâl olan mutluluğa erer.

Onların bakışlarında aydınlık, düşüncelerinde hikmet, beyanlarında hakikat nümâyandır.

(2)Halvethânelerine bedbin ve nevmid olarak girenler, orada îmâna ve ümide kavuşarak ebedî varolmanın sırrını elde ederler.

Ne uğursuz gibi görünen gecelerin karanlığı, ne de üstüste yığılmış problemlerin çokluğu onları aslâ şaşırtamaz. Nuh (s) tufânına uğrasalar, ihtimal ki ayakları ıslanmadan geçer giderler.

Âd’ın (3) ahkâfını(4) görseler, azim ve iradelerinden hiçbir şey kaybetmeden yine hedeflerine doğru ilerlerler. Ne Nemrud’un ateşi, ne Firavn’ın gururu ne de Sezar’ın zulüm ve istibdadı onları korkutamaz ve sindiremez.

Onların düşüncelerinde: – Sabah olsun ortaya çıkalım.- yahut: -Karlar, buzlar çözülsün bahar gelsin yola -revân olalım- yokdur. Onlar “Kökleri sâbit, dalları göklerde lâtif ağaçlar gibidirler ve Rabbin izniyle her zaman meyve verirler.” Karda, kışda, baharda, yazda..

Güvenip bel-bağladıkları Kudreti Sonsuz sâyesinde, ne başkalarına temennâ çeker ne de yanıp-sönen ışıklara aldanırlar. Tâğutların güç ve iktidarları, çeşitli hiziplerin hâkimiyet ve saâdet vaa’dleri, onların bakışlarını bulandıramaz, yol ve yönlerini değiştirtemez.

Gözlerin döneceği, ayakların bağının çözüleceği ve en bâlâkametlerin dahi iki büklüm olacağı, dehşetli bir günü yâda getirdikçe, hayat ve ona ait herşeyi istihkâr (5) ederek maddenin eline düşmekden sakınır ve eşyâ putuna başkaldırırlar.

Lüks ve konfor en çok nefret ettikleri şeylerdendir.

Rahat ve rehâvete gömülmeyi kendileri adına Ölüm ve milletleri İçin de bir talihsizlik sayarlar.

Bu itibarla da içinde yaşadıkları topluma karşı sürekli farklılık gösterirler.

Ne var ki, metodolojilerine uyan ve düşünce çizgilerine giren herkesle ve herşeyle,bir çeşit münasebetden de geri kalmazlar.

Onlar; dünden bugüne, sıradağlar gibi yerlerinde durmuş ve aslâ mevzilerini terk etmemişlerdir.

Mihrabların çokluğu onları şaşırtmamış, kıblenin çöküşü onların zihnini bulandırmamışdır.

Ay batmış; güneş doğmamış; teker teker bütün yıldızlar silinip gitmiş; ama onlar, yol ve yön değiştirmemişlerdir. Azimli, irâdeli ve kararlı olmuşlardır sonuna kadar.

Onlar, içinde yaşadıkları milletin hayat kâsesini taşıyan rûhanîler ordusu, millet ise onların âzât-kabul-etmez bendeleridir.

Ya şu yürürken yorulup yolda kalanlara; en küçük bir engebe karşısında ürküp geriye duranlara; iş yapmak için hep bahâr bekleyenlere; en ehemmiyetsiz tazyik karşısında azim ve iradesiyle felce uğrayanlara; kitlelerin sevk ve idaresini kimseye vermedikleri halde, sürekli olarak onları yanıltan ve şaşırtanlara; evet, bütün bunları yapanlara ne demeli?..

Dünü ayrı bir mâcerâ, bugünü ayrı bir mezellet ve yarını hangi hezeyânlara hâmile bulunduğu belli olmayan bu talihsizlere..

Bunlar, bahar gelince yiğit kesilir, güneş doğunca daldan-dala sekmeye başlar; kar basdırınca sünepeleşir; gece olunca da hımbıllaşırlar.

Ganimet bahis-mevzuu olunca Ön safdadırlar; tehlike baş-gösterince de gerilerden daha gerilere çekilerek kayıblara karışırlar.

Fakirlik hallerinde zâhid, (6) imkân elverdiğinde Karun, (7) pöhpöhlenince cevvâl, unutulunca da miskindirler. Hâsılı “öyle bednâm, öyle bedhâl, öyle kem-talihdir ki onlar,” milletin yüz-karası dense sezâdır.

Bilmem ki, daha kendine ermeden düşünceye doymuş, ülfet ve ünsiyetde boğularak îmanî haz ve zevklerini yitirmiş, bu talihsizlere birşey anlatmak kabil olur mu?..

Biz, şimdilik o bahsi kapayarak, zıddın, zıddı tedâisiyle (8) içine girdiğimiz bu saksağan hikâyesini burada kesmek istiyoruz. Keşke bu perişan satırlar onlara dahi birşeyler anlatabilseydi…
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst