Necati Şaşmaz'ın Bütün Röportajları !!!

PoLaT-BaHa

Kayıtlı Üye
KURTLAR VADİSİ'NDEKİ 'POLAT' KARAKTERİYLE BÜYÜK İLGİ TOPLAYAN NECATİ ŞAŞMAZ İLGİNÇ AÇIKLAMALARDA BULUNDU...

Dizide her ne kadar iyi tarafta da olsam hepsi kötü karakterler. Hepsinin içerisinde hırs var, kin var, nefret var. Aşkını bile acıyla ve kinle yaşayan bir kız var. Baktığınız zaman tek iyi karakterler Polat'ın üvey annesi ve babası
* Çok dingin bir görüntünüz var. Hani bir deyim vardır 'Ağır ol da molla desinler' diye.
Yok bana demesinler (gülüyor). Zaten dediler.

* Bu tavrınız, rolünüzün etkisinde kaldığınız yolunda eleştirilere de yol açtı. Kalıyor musunuz?
Rolüm benim etkimde kalmış olabilir de, ben rolümün etkisinde kalmadım. Kesinlikle dizideki karakterden etkilenmedim. O karakter etkilenmişse, benden etkilenmiştir. Osman Sınav beni tanıdığı zaman 'Bu karakter cuk' demiştir.

* Bu dizi başlamadan önce de siyah takım elbiselerle mi dolaşıyordunuz?
Evet, pazar günleri haricinde...

* Silah kullanır mıydınız?
I dont wanna answer that. (Cevap vermek istemiyorum)

* Şu an silahınız var mı?
I dont wanna answer that. (Cevap vermek istemiyorum)

* Bu sohbet zor geçecek gibi... Peki diziye dönelim. Başladınız, reytingler iyi ama Kurtlar Vadisi'nin bu denli fanatikleri olan bir yapım haline geldiğini ne zaman fark ettiniz?
Bu dizinin tutacağını biliyordum ama bu derece olacağını tahmin etmedim. Havuza gitmiştim. Çıkışta bir çocuk yakaladı. 'Abi sen yanlış adamın peşinde koşuyorsun. Duran Emmi'yi Aslan öldürdü' dedi. Ben o sırada dizide bir başkasının öldürdüğünü sanıyordum ama gerçek hayatta biliyordum tabii... Güldüm, 'Ben hemen gidip onun haddini bildireceğim' dedim. Bir taraftan da kendimce espri yaptım diye gülüyorum. Döndüm, çocuk arkadan 'Abi Elif seni halen çok seviyor' deyince koptum tabii... O zaman gerçekten inandım ki bu dizi artık tamam...

KARDEŞİM TORPİL YAPMAZ
* Kardeşiniz dizinin senaristlerinden... Dizinin gidişatını diğer oyunculardan önce öğrenme şansınız oluyor mu? Ya da oyunculuk kariyeriniz açısından senaryoyu etkileme gibi bir ayrıcalığınız...

Hayır. Dizinin gidişatını tabii ki merak ediyorum ama kardeşim o konuda asla torpil yapan veya sır veren bir insan değildir. Ekmek Teknesi dizisi senaryo toplantılarına girmişliğim vardır. Bazen önceden senaryonun ne olduğunu bilmiş olabilirim ama Kurtlar Vadisi'nde olmaz. Yaşayacağım şeyin sürpriz olmasını isterim.

* Amerika'da bir otelde ön büroda çalışırken, bir anda Türkiye'nin en popüler isimlerinden biri oldunuz. Geçmişte oyunculuğa ilginiz var mıydı?
Oyunculuğa hiçbir zaman ilgim yoktu.

* Şans mıydı kapınızı çalan? Şansa inanır mısınız?
Şansa değil, takdire inanırım. Ben daha çok kader tarafındayım. Ama her zaman bir dönüm noktası vardır. O dönüm noktaları kancalar gibidir. Yakalayabildiğiniz zaman sizi alır götürür. Ama kader her zaman değil bazen güler insana... O güldüğü zaman sizin buna uygun olmanız ve yakalamanız gerekiyor. 11 Eylül meselesi yüzünden Amerika'ya gidemedim ve bir şekilde geri döndüm. Hayatımın dönüm noktasıyla karşılaştım. Amerika'da da evim, arabam, işim vardı. Hayatımı orada geçirecektim. Buraya vedalaşmaya gelmiştim. Uçağa bindim. Gidemiyorsunuz işte, kader önünüze çıkıyor. Diyor ki 'Dön gel'...

* İlk bölümlerde ekranda kardeşiniz vardı sonra siz çıktınız. Mesela anneniz nasıl bir tepki verdi?
Çok sevinmişti. Polat dizinin bir bölümünde suda işkence görüyordu. Dizi geçmişe döndü, orada Ali Candan karakterini canlandıran kardeşim, havuzda, su altında kalma eğitimi alıyordu. Dizi sonrası annem aradı. 'Bak kendisine ne güzel yazmış. O suda sefa yapıyor sen cefadasın' diye takıldı. (gülüyor)

ŞÖHRET HEM GÜZEL HEM SIKINTILI
* Hiç beklenmedik bir anda ve 30 yaşında şöhret oldunuz. Alışmak kolay oldu mu?

Şöhretin güzel tarafları da var, sıkıntılı tarafları da... Yıllarca 'Ben şöhret olacağım' diyen bir insan için de aynı şeyler geçerli, hiç bunlardan habersizken şöhrete kavuşan insan için de... Şöhret, elde ettikten sonra devamlı elinizde tutmanız gereken bir şey. Kayar gider. Onunla birlikte yaşamak kadar, onsuz yaşamayı da düşünmelisiniz. Yani bugün şöhret biteçekmiş gibi, şöhret olmasa da yaşayabiliyor olmanın rahatlığı var. Ve şöhretim hiç bitmeyecekmiş gibi bir hırsım... Rahatlık ve hırs... ikisini de ayrı ayrı kefelerde dengeleyebiliyorsanız, şöhret o zaman güzel.

* Bu dizi bittikten sonra ne yapacaksınız?
Sadece Türkiye olarak da düşünmüyorum. Çünkü az buçuk İngilizcem var. İlerisi için de bu hırsla çalışmaya devam ediyorum. Her gün daha iyisini yapmak için çalışıyorum. Ama bitirdiğim anda yine sevilen, biri olacağımı, beni kuşatan insanların sevgisine maruz kalacağımı biliyorum. O yüzden kaybım yok.

* Sözlerinizden bundan sonraki hedefinizin yurt dışı olduğunu mu çıkarmalıyım?
Tabii ki hedefim o. Yapacağım inşallah.

* Hollywood mu?
Tabii ki benim oraya gidişim nasıl olur hep beraber izleyeceğiz. Ama öncelikle kendimi yetiştirmem gerekiyor. Çalışmalarım daha yoğun olacaktır. Türk oyuncunun da Hollywood'ta şansı var. Ama bu ancak senaryoya bağlı olan bir şey... İnsanların kendisini yetiştirmesi gerektiğine inanıyorum. Yani ben ve benim gibi arkadaşların orası için hazırlıklı olması gerektiğine inanıyorum. Ve televizyon dizisinden sinemaya geçen Amerika'da araştırdığım kadarıyla Bruce Willis var. Mavi Ay'la sinemalara geçti. Bu diziden sonra 'Polat karakterinin üstüne nasıl geçeceksiniz?' diye soruyorlar. Ben belki de sinemaya geçeceğim. Adımım o olacak veya tekrar döneceğim diziye... Veya hiç dönmeyeceğim, gideceğim Amerika'ya 5-6 sene Hollywood'ta yaşayıp, bunun sistemini çözüp, nasıl iyi bir oyuncu olabileceğimi, hangi senaryo ile oynamam gerektiğini göreceğim. Eğitim süresinden sonra belki de bir film çevireceğim. Belki de o filmle Oscar alacağım.

* Gözünüz Oscar'da yani...
Ben almazsam o bana gelecek. Ben şuna inanıyorum, Oscar'ı almam önemli değil. Önemli olan gerçekten Oscar'lık oynamışım diyebilmek. Gerçekten çok güzel oynamış dediğim çok insan olmuştur. Ama Oscar almamış da olabilir. Benim gönlümde taht kurmuştur. Oscar alsa ne olur almasa ne olur? Önemli olan o gönüllerde taht kurma meselesi...

* Kurtlar Vadisi'yle birlikte maddi anlamda ne gibi değişimler yaşadınız?
Geçen gün bir haber... Ben güya 250 bin dolarlık bir yerde oturuyormuşum. Gazetelerdeki manşete bakın! 'Necati Bey dizide para kazandı ve Süzer Plaza'da 250 bin dolara ev tuttu' almamış, tutmuş. Niye tutuyorum ki?

* Yaşamınızı saklı tutmanızın da etkisi olabilir mi bu spekülasyonlarda... Mesela çok az röportaj yapıyorsunuz.
Peki, Al Pacino'nun kaç tane röportajı var? Dünya çapında ünlü bir adam ve bildiğimiz iki tane röportajı var.
 
Son düzenleme:
* Madem kıyaslamayı böyle yapıyorsunuz, sizin kaç röportajınız oldu?
Bilmiyorum. Çok oldu ama bana hâlâ ketum diyorsunuz. Ben elimden geldiğince söyledim, her şeyi anlatmaya çalıştım. Prensibim olamaz mı? Ketum olmak ve fazla röportaj yapmak istemiyorum. Çünkü bu benimle milletin arasında bir elektriktir. Ben o elektriğin hemen bitmesini istemiyorum. Çünkü bazen ilişkilere şöyle başlarsınız 'Ben filanım ben şuyum' dersiniz ve artık gizemli hiçbir şeyiniz kalmamıştır. Ben hep gizemimi koruyan bir insanım. İnsan ilişkilerinde de böyle olmalı. Hemen önden vermem her şeyi. Megalomanlık yapmam yani.

* Peki bu sohbette açıklayalım. Neler değişti yaşamınızda?
Ben her zaman sadeliği seven biriyim. Gösteriş meraklısı değilim. Hayatımda çok ahım şahım şeyler olmuş değil. İki-üç yıl öncesinde de varlık durumum kötü değildi. Allah'a çok şükür. Hiçbir zaman 'Yok' demedim. Yok dersem yok olur. Amerika'da Honda'm vardı. Şimdi ona yakın fiyatta jipim var. Onu da dizide kullanıyoruz.

* Biraz da Kurtlar Vadisi'nin özellikle gençleri yanlış etkilediği yolundaki saptamalara gelelim mi? Mesela Çakır sürekli adam öldürdüğü halde çok sevildi. Neye bağlıyorsunuz bunu?
Karakterlerin hepsi oyunlarını iyi oynadılar. İnsanlar bu yüzden seviyorlar. Ama kim sevildiyse, o karakter olarak sevildi. Mesela annem beni dizide dayak yerken gördü ama yemediğimi biliyor. Şimdi bundan etkilenip de gelip dayak atan çocuğa 'Sen nasıl benim oğlumu döversin?' diyemez. Çünkü onun dizi olduğunu biliyor. Bunu bilmeyenler ancak cahiller olabilir. Cahiller için de bir şey söylemek istemiyorum. Kendilerini geliştirmesini isterim. Beni sevmesi başka bir şey, etkilenmesi başka bir şey, çıkıp birini vurması başka bir şey. Ben Al Pacino filmleri seyrettim, orada kardeşini öldürüyor. Seyreden milyonlarca insan var. Şimdi 'Ankara'da Çin Çin Mahallesi'nde Al Pacino'dan etkilendi ve kardeşini öldürdü' diye yazabilirim. Ben o filmi kaç defa izledim gidip de kardeşimi öldüreyim diye düşünmedim. Ben düşündeysem, evet ben aptalım, ben cahilim, ben psikopatım. Ama eğer onu izliyor, algılayabiliyorsam ben insanım, ben psikopat değilim. Yapılanların medya savaşlarıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.

* Mesela Memati çöp konteynırına atıldı hemen ardından benzer bir olay yaşandı. Tesadüf müydü?
Algıda seçicilik diye bir şey vardır. Türkiye'de daha öncesinde çöp poşetleriyle atılan cesetler olmadığını bana ispat edin, o zaman evet diyeyim. Ama 'Bunu da, şurda da, burda da' diye yazarsanız o zaman derini ki, hangi gazete? Medya yazıyor. Sağolsunlar.

* Peki oluyor da yazıyorlar tarafına bakıyormusunuz hiç?
Oluyor da yazıyor tabii. Bir şey oluyor tabii.

* Uydurmuyorlar yani?
Uydurduklarını söylemiyorum. Ama uydurma da var. Beşiktaş maçında bir taraftar öldü, 'Kılıç'ın bıçağıyla' diye bir haber çıktı... Çocuk açıklama yaptı, o bıçak değil diye. Yani ben ne diyeyim? Daha geçenlerde sanırım Milli Eğitim Bakanlığı'nın anketinde olumlu etkileyen diziler listesinde Kurtlar Vadisi 3'üncü sırada çıktı. Ekmek Teknesi de 5'inci sırada... Şimdi ben bir sayfada başka, diğer sayfada başka bir şey okuyorum. Hangisine inanacağım konusunda güçlük çekiyorum.

LÜTFEN DİZİYİ İZLEMEDEN ELEŞTİRMEYİN
* Dizinin yeni sezondaki bölümlerinde sigara içilmiyor ve daha az kanlı sahneler var. Sadece RTÜK değilse etken, kendi içinizde de bir değişim var mı?

Siz Şeytanın Avukatı filmini izlediniz mi? Orada hiç Tanrı'dan bahsediyor mu? Şeytanı anlatıyor bize ve o kadar sağlam bir Tanrı inancı veriyor ki... Biz mafyayı anlatıyoruz. Şimdi Polat'a demişler ki, 'Yeraltına gir, mağaların hepsini gez' Peki ben bu mağaraya girdim, buranın kötü olacağını göstereceğim ya, pisliğini, yarasalarını göstereceğim elimden gelse kokuyu bile hissettirmek isterim size. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz ama biri 'Sen niye fare gösteriyorsun ben fareden tiksiniyorum' derse, Ağabey ne yapayım? Burası böyle' derim. Bunu yazan kişiye yalvarıyorum: Diziyi seyredin. Diziyi seyretmeden yazmayın. Bu çok büyük bir ayıp. Türkiye'nin yüzde 50'si seyrediyor. Ya sen Türk Milleti'ni aptal yerine koyuyorsun, reddediyorsun ve yine onlar için bir şeyler yazıyorsun. Bu benim düşünceme göre çok yanlıştır. Halen daha 40 bölüm öncesinde bir boğaz kesme sahnem var ki, onun gerekçeleri vardır, bunu yazmanın bir anlamı yok ki... 40 bölüm geçmiş... Şimdiye baksana... 'Seyrettiniz mi?' diye soruyorum. 'Yok ben dizi seyretmiyorum' diyorlar.

POLAT''TAN AŞKI ÖĞRENİYORUM
Polat teferruatçıdır, ben de... Yüzleri ve isimleri unuttuğum çok nadirdir. Polat da öyledir. Ama Polat kadar paranoyak değilim derken hiç değilim. Aşk konusuna gelince henüz aşkı yaşamadım. Polat'tan çok şey öğreniyorum. Bir gün aşık olursam nelere dikkat etmem gerektiğini öğreniyorum.

* Nelere dikkat edeceksiniz?
Yalan olmamasına... Kırmamaya ama kırılmamaya da...

* Aşk bu kadar hesaplı mı?
Çevremden gördüğüm kadarıyla hesapsız bir şey... Belki de ben çok hesap kitap yaptığım için hiç aşık olamadım.

* Bunu açıkçası inandırıcı bulmadım. Hayatınıza birileri girmiştir mutlaka... Baktığınızda aşk mı değilmiş bunlar?
Çok arkadaşım oldu. Erkek, bayan arkadaşlarım. Muhabbet ederiz, oturur konuşuruz. Ama sevgilim olmadı.

* Neden desem, çok mu özel?
Ben kimseye sevgilim demem. Çok zordur.

* Aday da yok mu?
Bilmiyorum kendisini aday zannedenler olabilir.

* Aşık olduğunuzu nasıl anlayacaksınız?
Aşık olan insanları gördüm. Elleri ayakları titriyor. Kimyaları bozuluyor. Yemeden içmeden kesiliyorlar. Ayrılık noktalarında bütün gün 'Onunla şunu yapmıştık, bunu konuşmuştuk...' Artık karşıdaki insan için onunla bir yere gitmek bile sıkıntı oluyor. Aşk yarası alışık olmadığım bir duygu. Aşk yarası olan insanları iyi tedavi ederim.

* Ne dersiniz?
Boşver filan derim. (gülüyor)

* Genç kız hayranlarınız çok mu?
Evet geçenlerde evlilik teklifi bile aldım. Olivium'da... Genç kız evlilik teklifinde bulundu, ne söyleyeceğimi şaşırdım. Kıpkırmızı oldum. (Gülüyor) Allah'tan Özgü 'Bırakmam onu' diye yardıma koştu.

* Aldığınız ilk evlilik teklifi bu muydu?
Topluluk ortamında ilk...

* Ya özel olarak?
Özelde de aldım. Evet bir tane yurtdışında aldım.

* Anlaşılan oyuncu değilken de popülerdiniz?
Evet. Bir mekâna girdiğim zaman yurtdışında değil ama Ankara'da göze çarpan biriydim.

* Teklifte bulunan tanımadığınız biri miydi?
Tanıyordum.

* Necati Şaşmaz'a 'Sevgilim' dedirtebilecek şey nedir?
Sadece kalbime dokunması gerekiyor. Ama bir gün aşık olursam herkes bilecek.

* Elinden tutup gezeceksiniz yani...
Bunu hep söylerler de ben öyle el tutmayı filan sevmem. Koluna girer gezdiririm. Düşmesin topuklu filan... (gülüyor)

* Bu kadar iddialı konuşanların sonu pek iyi olmaz derler ama...
Herkes 'İnşallah bir gün aşık olursun da görürsün!' diye beddua ediyor. Ben de bu bedduaya karşılık 'İnşallah aşık olurum o kişi de bana aşık olur da güzel bir aşk yaşarım' diyorum.
 
Necati Şaşmaz'dan söyleşi randevusu alınca düşündüm. Acaba canlandırdığı karakteri, dolayısıyla Kurtlar Vadisi'ni mi konuşsam, yoksa kendisini mi? İkisine dair merak ettiğim soruları hazırladım. Ama konuşmaya başlayınca gördüm ki Necati, Polat'ı inanılmaz bir şekilde sarıp sarmalıyor, Polat Alemdar markasına zarar vereceğini düşündüğü soruları cevaplamıyor. Diziye kim neden girmiş kim neden çıkmış; ser veriyor sır vermiyor.

Aslolanla hayali ayrıştırmak yerine, gerilim vaat eden Necati-Polat ikileminde derinleşeyim bari dedim. Necati, Polat olmadan önceki dünyasına yaslanarak gerilimi iyi yönetti. Magazin kuyusuna düşmeden, kurt ulumasından da, kuzu melemesinden de ötelerde bir yerde lafı bağladık. Şaşmaz'ın meramını anlatırken kullandığı kadın teşbihleri tartışmaya değer bir soru olarak havada asılı kaldı: Söyleyin bakalım kadın nedir? Katı mıdır, sıvı mı? Helva mıdır, su mu?



Polat, Necati'nin rol modeli mi?

Polat ailesinden, sevdiği her şeyden vazgeçip bu görevi yaptı. O noktada evet rol modelim. Ama ben bunu yapabilir miydim bilmiyorum.

İçinizdeki gizli kurtarıcı olma arzusunu mu hayata geçirdiniz Polat ile?

Kurtarıcı olma yönüyle değil de, sevilen olma yönüyle evet.

Sevilmeye o kadar mı hasrettiniz?

Sevilmeye alışkınım aslında. Polat bunu pekiştirdi.

Ama aynı zamanda da çok nefret edilen biri. Bu zıtlığı nasıl yönetiyorsunuz?

Polat'tan nefret eden, bu milletin ahlaki değerlerini omuzlamış bir insandan nefret ediyor. Ayrıca sevilmenin getirdiği sıkıntılar da olabiliyor.

Ama siz sevilmiyorsunuz ki, Polat seviliyor. Dolayısıyla o sahte sevgi...

Yoo. Polat'a duydukları sevgiye karşılık verdiğim için Necati de seviliyor.

Bazı gazeteciler Polat için "Abdullah Çatlı ile Rambo kırması dandik bir kahraman" diye yazmışlardı. Ve siz onları mahkemeye vermiştiniz. Demek ki Necati, Polat'la tamamen özdeşleşmiş durumda.

Öyle bir karışıklıktan bahsediyoruz ki mahkeme bile bu işin içinden çıkamadı. Ben sadece bir karakter ile tanındım. O da Polat. Benim resmimi koyup Polat Alemdar diye istediğiniz hakareti yapamazsınız. Ki Polat bizim markamız, şirket olarak ona zarar gelmesini istemeyiz.

Bu arada çatışmanın kralını yaşarsınız.

Neden?

Çünkü Polat'ın marka değerini koruyan Necati, şiirlerinde "Deniz olmuş akşamlar. Ne susar ne konuşur" diye yazabiliyor. Bir sufinin gece hayatını mı anlatıyor bu dizeler?

(Gülüyor) Sufinin gece hayatı derken yanlış anlaşılma olmasın.

Sufinin gece hayatında, aşk denizine dalıp, dilsiz ve dudaksız konuşmak yok mudur?

Ve gökteki ay gibi ayaksız yürümek... Ama işte gece hayatı denince...

Korkmayın o kadar canım. Gece ikiden sonra başlayıp, gün ağarana kadar geçen süre işte...

Evet. Şiirlerimin çoğunu o saatlerde yazmıştım. 16-20 yaşları arasında yazdım onları. Artık yazamıyorum.

Çünkü o "gece hayatınız" bitti, başka bir gece hayatı başladı.

Evet. Geceleri çekim yapıyoruz, gündüz yatıyoruz.

Merak etmeyin, gecenin çekimden sonraki kısmını sormayacağım. Şov dünyasına gelinceye kadar baba ve dede evinde bambaşka bir hava solumuşsunuz. Polat olduktan sonraki referans noktanız artık reyting mi?

Hayır. Referansım, geldiğim ata evi, dizide Ömer babada vücut buluyor.

Ama o sözler Polat'ın eylemleriyle örtüşmüyor ki.

Ama Polat sufi değil ki.

Ya Necati?

Necati bir muhib. Ben Allah'ı unutmadım. Kendime sufi diyebilmek çok büyük bir iddia olur. Aşılacak çok merhale var.

Şundan dolayı mı? Sufi, nefsinin perdelediği hakiki benliğini bulmak için kendisini soyar durmadan. Ama bir aktör tam tersini yapar. Kisve üstüne kisve giyer.

Çıkardığım her kisve, oynadığım, karakterlere giydirebileceğim kostümler olarak geri döndü. O yüzden sufilik için zorluk sağlayan o deri çıkartma, oyunculuk için kolaylık sağlar.

HİÇ ÂŞIK OLMADIM

Röportajlarınızı okuduğumda aşktan korkan, kadınların onu güçsüz bıraktığını düşünen bir insan gördüm. Size bu güçlü olma arzusunu aşılayan Polat mı?


Polat aşk konusunda çok güçsüz aslında. Aşkın insanların kimyasını bozduğunu söylemeye çalıştım. Ve hiç âşık olmadım. Bu kimyanın bozulmasını istemediğim için güçlü kalmayı tercih ediyorum.

Allah'a giden yol bir insana duyulan aşktan geçmez mi?

Şöyle anlatayım: Nuh devri zamanlarında insanlar seyahatler için helva yaparlarmış. Yolda tapınma ihtiyacı olur, helvadan put yapar ona tapınmaya başlarlarmış. Acıktıkları zaman da onu yerlermiş. Şimdi ben kadına hak ettiğinden fazlasını vermenin yanlış olduğu noktasındayım. Yani helvayı alıp put yapıyorsun. Sonra ona tapıyorsun. Acıkınca yiyorsun. Bunu yapma. Ama helvaya değer ver, senin nimetin o. Şimdi yanlış anlaşılmasın, kadını helvaya benzetiyormuşum gibi de olmasın.

Tamam olmasın. Kadın helva değilse nedir size göre?

Kadınlar sıvıdır, likittir yani. Erkekler kap gibidir biraz. Ve kadın erkeğin kabını alıyor. Öyle bir bütünleşiyor ki, erkek kendini kaybediyor. Her ne kadar kadın egemen değil desek de muhakkak kadın egemen. Çünkü kadın daha likit bir şey.

O ilahi şiirleri yazan adamın aşkı bir kazanma ve kaybetme olarak görmesi ne tuhaf.

İlahi aşka hiçbir sözüm yok. Kadının ilahi aşka aracı olmasına da bir şey diyemem. Ama ilahi aşkı yaşayacağım diye mecazi aşk yaşanmaz.

Bu güçlü olma, paçayı kadına kaptırmama korkusunu ne besledi?

Aslında ben bir aşk çocuğuyum. Annem babam ilk gördükleri andan itibaren birbirlerine âşıklar. Halen de öyleler. Etrafımda çok âşık olmuş insan vardı. Nihayetinde bir kopma oluyor. İki tarafın birbirine eziyeti, kendilerini ve birbirlerini üzmeleri beni çok rahatsız etti. Ben bu konuma düşmek istemiyorum. Ama ben hiç âşık olmayacağım demedim.

Bence olamazsınız siz.

Neden?

Bir röportajınızda diyorsunuz ki, "Direktifler veririm kendime âşık olmamak için. Âşık olmaya meyledersem hemen karşımdakinin kusurlarını sayarım, vazgeçerim aşktan". Bu patolojik bir durum değil mi?

Patolojik olabilir. Ama aşkın gözü kördür. Eğer ben kusur görebiliyorsam zaten âşık olamayacağım demektir. Eğer ben âşık olmuşsam zaten ne kusur göreceğim, ne bir şey. O direktifler de bana bir şey yapmayacak o zaman.

Kendinizi böyle programladıysanız hep kusur göreceksiniz.

Çabuk teslim olmamak içindir o. Bu kale değerli bir kaledir.

Kendinizi bu kadar mı seviyorsunuz?

Kendimi değil, gönlümü çok seviyorum. Gönlümün meylini niye alsın mecazi bir şey? Alacaksa değerli bir şey olmalı.

O zaman mantıken ilişkiden de kaçınmış olmanız lazım.

İlişkinin beni çok zedeleyebilecek kötüsünden evet kaçınırım. Beni odağımdan, hedefimden şaşırtmayan bir şey olabilirse olur. İnsan sevmeli. Aşk şimşek çakması gibi gerilim içerir. Hemen peşinden yağmurlar gelse de...İşte bu o yağmur sevgidir, huzur verir.

Neden Polat'ın âşık olduğu bütün kadınlar ölüyor? Necati huzur bulsun diye mi?

Yoo. Takdir-i senaryodan. (Kahkahalar) Aşk imkânsız olandır. Kavuşabilecek duruma gelince, senaryonun gerilimi bitiyor.

Polat'a sizce nasıl bir aşk lazım?

Polat'ın kafasında Elif'ten başka bir şey yok. O yüzden önce kabının Elif'ten boşalıp, içinin temizlenip sonra doldurulması gerek. Polat'ın kim olduğunu bilmeyen ya da umursamayan birisiyle bir tanışma gerçekleşebilir. Senaristlerimiz düşünüyor bu konuda.

Gerçek hayatta Polat'ın karşılığının olduğunu düşünüyor musunuz?

İnşallah vardır.

Ama kurtlar, denetimsiz bir şekilde adam öldüren insanlar...

Denetimsiz değil. Kurguya baktığınız zaman Polat, Kamu Güvenliği Teşkilatı'nın başkanı.

Ama sonuçta kendisi veriyor öldürme kararını.

Bazı durumlarda zaten yargılamadan infaz olabiliyor. Bir mafya üyesine sizin bana sorduğunuz gibi soramazsınız. Resmî bir ifade alma yönteminin böyle olduğunu ima etmiyor bizim dizimiz. Ama gayri resmî bir şekilde nasıl ifade alındığını KGT bağlamında gösteriyor.

Oyunculuğunuz ile ilgili özeleştiride bulunuyor musunuz?

Ben kendimi eleştiriyorum ama size söylemeyeyim isterseniz. Herkesin diline sakız olur sonra.

Duygularını göstermeyen bir poker face oluşunuz bir tercih mi, yoksa yeteneksiz misiniz?

Seyirci poker face istiyor. Oyuncu koçlarım da bu duruşu bozma diyorlar bana. Önceden bilmediğim birçok tekniği öğrendikten sonra, bunları Polat'a eklememek bana zor geliyor. İnşallah başka bir karakterde kullanırım.



Her türlü eleştiriden Polat'ı koruyorsunuz.

Polat, şirketimizin görünen yüzü olduğu için onu sadece ben değil, bütün ekibimiz; hatta izleyicimiz koruyor. O kadar çetrefil bir durum var ki, ikisi birbirine girmiş. Necati çözümlendiği zaman Polat da çözülür diye korkuluyor.

Polat, putunuz mu sizin?

Polat asla tapındığımız bir şey değil. Sadece yolumuzun devamında lokomotif görevi yapıyor.

Yani kurduğunuz hayaller yaşasın diye kendi hakikatinizden kaçıyorsunuz. Ya bu arada virüsler benliğinizi tamamen işgal eder ve sizi aslınızı göremeyecek kadar körleştirirse?

Polat'ı korurken elbette Necati'ye zarar gelsin istemem. Ben kendimi görebilmek istediğimde bana ayna görevi yapan babama giderim. Hani aynanın karşısına geçtiğinizde kendinize çekidüzen verirsiniz ya... Psikolojik, ruhsal, gönül ve görüş tedavimi babam yapar benim.

Babanız virüslerden nasıl koruyor?

En önemlisi, beni dinliyor. Şöhretin getirdiği zorluklardan bahsediyorum. Bana güzel ikazlar ve telkinlerde bulunuyor.

Ne diyor mesela?

Diyor ki: İnsanların sevgisine layık olmaya çalış. Hiç kimseyi hor görme. Sana gelen bir insan, imza almak için olsun, fotoğraf çekmek için olsun, gülümsemeye çalış. O insanların içlerinde birer melek taşıdığını, o meleğin sana selam verdiğini düşün. Birisi seni göklere çıkarıyor, diğeri seni aşağılıyorsa ikisi de aynıdır oğlum. Bunlara aldanma. Hepimiz ölümlüyüz. Hepimiz topraktan yaratıldık. Ve nihayetinde bize üflenmiş olan ruhumuz aslına dönecek. Övdüğümüz de yerdiğimiz de topraktır aslında. Asıl övgüye layık olan, bize üflenen o nefestir. Kimse övülmekle bir kazanım elde etmez. Yerilmekle de bir şey kaybetmez. Biz neysek oyuz. Değişen bir şey olmayacak.

Eh artık ben ne desem boş. Babanız demiş diyeceğini. Yalnız Necati Bey, aklıma takıldı kaldı teşbihleriniz. Kadın katı bir şey miydi sizin için, yoksa sıvı bir şey mi? Yani helva mı, su mudur kadın?

Teşbihte hata ettiysek affola. Helva da, su da nimettir. İkisinin de sahibi, onu bize bahşedendir Nuriye Hanım.
 
en sevdiğim kişilik:D..
hiçbir bölümünü kaçırmam..türkiyenin gerçeklerinden bahsediyor
röportajınıda okuduğum kadarıyla bazı görüşleri benim gibi..çok saol:D
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst