Narino

Narino

Bayan Üye
Ben Dilek 27yasindayim kumral kızıl saçlı 175 boyunda 55kiloyum.manisaliyim yerel bir radyoda program sunucusuyum.gazi Üniversitesi iletişim bölümü mezunuyum.kitap okumak muzik dinlemek ve yazılar yazmak en sevdiğim seyler.ası isminde golden cinsi kizinla yasıyorum.

Spor yapmayı ve gezmeyi cok severim.Galatasaray fanatigiyim. Sizlerle yazılarımı paylaşmak kendimi keşfetmek zevkli olacak diye katıldım umarım beğenirsiniz yazilarimi
 
Son düzenleme:
---> Narino

Sıkı sıkıya bağlı olduğumuz alışkanlıklarımız, garanti sandığımız yaşam şartlarımız. Hiçbir şey garanti değil aslında. Koşullar, zaman, insanlar, her şey değişiyor. Doğan günün getirdiklerine ve götürdüklerine alışıyoruz, istesekte istemesekte. İmkânsız yok yani. En azından ayak uyduruyoruz çünkü.
Hayatı karmaşık, çekilmez, tutarsız yapmaktan hiç çekinmiyoruz. Herkes kendi doğrularıyla yaşıyor, kendini doğru buluyor. Farklı pencerelerden bakmayı bilmiyoruz. Ya da biliyoruz ama işimize gelmiyor. Hayatı seviyoruz ama herkes gibi hayatın bizi sevmediği inancındayız.
Gördüğüm, duyduğum, anladığım tatsızlıklarla, benim kafamda canlandırdığım yaşamı karşılaştırıyorum. Her şeyin alışılmışlığa karışması çok doğal ve isteklerimizin bunun dışında kalmasını sağlamak çok zor. Hayat kimseyi mutlu etmemiş galiba. Ya da salt mutluluk istemek çok büyük hata!
Geçmişe bakıpta derin bir offf çekmek geçiyor içimden. Yaşanılanlarla hesaplaşıp, kötülükleri silmek, affederek. Yeni hikayeler duymak ve yenilerini yazmak. Anlatmak için, içimden geldiği gibi…

Ekim/2002
 
---> Narino

Keşke hiç büyümeseydim.
Ne kadar ukalaca bir cümleydi bu, ben küçükken. Büyüdükçe taşlar yerine oturdu ama. Sadece eski bir şarkı sözü değildi artık,“biz büyüdük ve kirlendi dünya.”
Gerçekten büyüdükçe her şey öylesine karıştı ki birbirine... Mutsuzlukların arasından mutlulukları bulamaz olduk. Ya da nelere mutlu olunabileceğini unuttuk. Küçük şeyler yetmedi kimilerimize. Büyüğünü ararken onları da kaybettik apansız. Sonra da kaybettiklerimiz için ağladık.
Hayatın zalim ve acımasız olduğunu tembihleyip durmuşlardı bize. Yaşadıkça öğrendik, asıl bu tanımı yapanların, acımasızlığın sebebi olduklarını. Yine de en çok kullandığımız cümle oldu, “hayat zor.” Şükür ki, bulduğumuz bir-iki dost, ilaç oldu yaralarımıza. Kimi zaman hayallerimize ses verdik onlarla, kimi zamanda acı ya da mutluluklarımıza. Anlattık dinlediler, anlattılar dinledik… Herkes bambaşka bir hayatı yaşarken, aslında ne kadar çok aynıydık.
Pişmanlıklar hep yaşanmışlıklardan olurken, biz ne hikmetse, yaşayamadıklarımıza pişmandık. Sanki bütün sorunlar düşündükçe çözülecekmiş gibi, aklımızdan çıkaramadık hiçbir şeyi.
Zaman, kuytu köşelerde saklanıp kemirmişti güven duygumuzu; gizli gizli. Karamsarlığı bırakmıştı kapımıza; zili çalıp kaçan küçük çocuklar gibi. Oysa biz, beklentilerimizi koyup başucumuza, mutlu hayallere kapatmıştık gözlerimizi. Ve güzel şeyler istemiştik, satıraralarında imkansızlığını belirtsek de. Ama hayatı her haliyle kabullenmemiz şart koşulmuştu, sudan ucuz isteklerimize. Beceremedik...
Bugünü kaçırdığımızdan habersizdik, büyüdüğümüzü farkettiğimizde. Biz büyürken köşe bucak saklanan, ansızın "ben burdayım" diye ortaya çıkan o küçük çocuk, terketmemişti bizi. Ardımızda bıraktığımız onca yılın sonunda, gülümseyebilmek için, bir tek çare bulabildik. Ne olursa olsun, o küçük çocuğun masumiyetine sahip çıkacaktık. Bir daha çocukluğumuza dönemeyecek olsak da, bir yanımızla hep çocuk kalacaktık.

Eylül/2002
 
---> Narino

Yüzüne bakıldığında neden hapşıramaz insanlar, bilmiyorum. Ama hapşırdığımda, "iyi yaşa" demeden çevremdekiler, bir alacağı tahsil eder gibi, gayet ciddi bir ifadeyle, "sen de gör" demekten mutlu oluyorum. Ve aynı anda yüzlerine yayılan, bazen mahcubiyetle karışık, bazen hınzır bir çocuğu andıran o gülücüğü görüp, onlara eşlik etmekten. Şu hayata inat, seviyorum iyi dilekleri ben.

O yüzden diyorum ki sana, güzel olsun her şey... hatta çok güzel olsun. Ama kötü de olsa yaşananlar, bıkma yine de anlatmaktan. Sen anlat ve her şey buhar olup uçsun.
 
---> Narino

Radyoyu buraya getirmişsin cnm ;) bir an radyo dinlergi oldum.
Seni tanımak cok güzel.
Benimde Border Koli cinsden kızım var.
Sen benden 5cm uzun
Ben senden 5 kilo zayifım..
Seninle tanışmak beni mutlu etti [MENTION=166673]Narino[/MENTION]
 
---> Narino

[MENTION=166673]Narino[/MENTION] bu sayafa frenkasını hep takip edecegim.
Bu radyo pogramı kaçmaz.

Iyi paylaşımlar ;)
 
---> Narino

Bir ışık söndü bir cumartesi.
Gün o kadar karanlığa boğuldu ki
Konuşamadı dudaklar.
Kalmamıştı söyleyecek söz.
Akan yaşlara dur diyemedi kimse,
Atılan çığıklara, iç çekişlere…
İnanmama kâr etmedi gerçeğe.
Verdiği sözlere yetişememesine mi
Yoksa
Daha yeni başlamışken,
Henüz çok gençken,
onu bırakıp gitmesine mi üzülsündü
Teşekkür ettiği dünya?
Anılar, fotoğraflar, ona ait herşey
ne az göründü geride bıraktığı hayatın yanında, ne az…
Şimdi her 25 haziran onsuzluğa bir yıl daha katacak.
Hala biryerlerden çıkıp gelmesini beklesede gözler,
Yüreğinde biryerler kanasa da adı geçtiğinde,
Sanırım sadece yetinmeye alışmak gerek bize kalanlarla…

Duyuyorsun biliyorum,
Seni çok özlüyoruz.
Ve bil ki, hiç unutmayacağız…

Haziran/2006

Kazım Koyuncu anısına
 
---> Narino

Sene 1997. (Bakmayın bu kadar kesin tarihler attığıma. Düştüğüm notlar olmasa, zor biraz bu iş )
Lisedeyim. Bir edebiyat hocamız vardı. Aynı zamanda sınıf öğretmenimiz. Edebiyatı sevme nedenim sanırım Tezer hanımdı, Tezer Öz. Ders çalışmamızla, okula gelişimizle ilgili, annelik ve öğretmenlik hisleriyle harmanlayıp anlattıkları, hala aklımda. Tekti ama yok değildi böyle biri de hayatımda. Ortaokuldaki türkçe hocalarımızdan nefret ettiğim düşünülürse, bu bir mucizeydi. Gerçi zor hocaların derslerinden gayet yüksek notlar alıp, bütün okulun topyekün kopya çektiği hocalardan düşük notlar almış biri olarak belki de problem bendeydi. Kopya çekmeyi hiç becerememiş, okul hayatı boyunca hiç okuldan kaçmamış (Ders yoksa okula gitmezdim.Kaçmamı, saklanmamı gerektirecek bir durum olduğuna inanmazdım.:) ) biri olarak, gayet renksiz bir okul hayatım olmuş galiba.
Bir ingilizce hocamız vardı, evlere şenlikti. Berbat bir aksanı olmasına aldırmayıp, öğretmenlik yapmasının üstüne bir de, “telaffuzuma dikkat edin, benim kadar olmasa da yapmaya çalışın” deyince, bu cümleyi şu şekilde değiştirmek gereklilik olurdu. “Telaffuzuma dikkat edin, benim kadar olmasa da içine edin.”
Bir de kimya hocası eşi vardı ki, biz o adamcağıza ailesinin doğuştan garezi olduğunu düşünürdük. Adamın adı baysal, soyadı ise AK’tı. Öğrencilerin, koridorlara saklanarak, arkasından “Bay *****” diye seslenmelerine engel olamazdı.
Konumuz bunlar değildi, ben başka birşeyi anlatıyordum.
Tezer hanım, istanbul’da, okullar arası yapılan bir şiir yarışması olduğunu duyurdu birgün. Konu da sivil savunma. E haliyle kimse gönüllü olmadı bu işe. O da kendi seçti katılacakları, piyango bana da vurmuştu.
Mecburiyetten yazdığım şiirimsi yazı, birinci olmuştu. Demek ki yarışmaya gelen şiirler bu kadar içler acısıydı İşte dün akşam bu yazıyı buldum. Biri okuduğunda, “bence sen, düz yazı yazmaya çalış” demişti. Şimdi, ne demek istediğini daha iyi anlıyorum.

Düşün Sen
yıkılmış bir yuva düşün,
ağlayan bir ses düşün,
gözü yaşlı ananın yanan kalbini düşün.
Bir deprem ortasında yalnız kalmış kız düşün.
Bir ana, bir bacı, bir kardeş değil,
Yanan bir Türk bağrının yaslı kalbini düşün.
Hep didinmiş avunmuş, buna rağmen yaşamış
Dertleri hiç bitmemiş, evsiz bir insan düşün.
Sıcak yatak bekleyen,
acıları dinmeyen
sevgi, hasret, özlemden uzak bir yaşam düşün.
Bir savaş, bir deprem, bir yangın düşün.
Ağlayan analar, bacılar düşün.
Yoksul kalmış çocuğun çektiği ızdırabı,
Anlayan, yardım eden güçlü bir nefes düşün.
Çektiği ızdırabı dindiren bir el düşün,
Ağlayan anaları susturan bir ses düşün.
Düşün ki,
Güçlü nefesi,
acılarla yaşayanlara huzur versin.

Aslında bunu ulaşılması zor bir yere saklardım önceden olsa. Ama yüzleşmek daha bir keyifli geldi nedense

Ekim/2007
 
---> Narino

Herzamanki günlerimden birinin akşamı, gecesi hatta.Yalnızım. Aklımda onlarca düşünce, içimde neye yoracağımı bilemediğim bir huzursuzluk. Gözüm kitabımda, aklım kimbilir nerde? Okuduğum birkaç sayfadan bakıyorum ki aklımda birşey yok, koydum kenara. Bilgisayardan şarkılar seçiyor, en sevdiğim şarkıda bile değiştiriyorum. Ya gerçekten huzursuzum, ya da kendimi huzursuz ediyorum. Dilimde bir melodi, bugünlerin takıldığım şarkısından. “İster sev, ister sevil.Hiçbirşey olması gerektiği gibi değil” diyor.
Peki neden? Ne değişti ya da neyi değiştirdim de artık hiçbirşeyi yerli yerine oturtamıyorum. Ruhsuz, duygusuz der oldular bana. Öyle miyim?
Aslında değilim. Öylesine kanar ki içimdeki yaralar, onlar kanadıkça yükseltir, kalınlaştırırım duvarlarımı. Her canımın yanışı daha kontrollü, daha mantıklı olmayı miras bırakır bana.
Ben istemiyor muyum sevmek, kalbimin atışlarını dinlemek. Bir yandan deli gibi bunu isterken, diğer yandan problem istemiyorum. Hem kalbim, hem mantığım kabul etsin istiyorum olacaksa eğer. Çok mu zor? Zor biliyorum. Cevabını bildiğim soruları inatla soruyorum hala.
Ve korkuyorum.Yeniden başlamaktan, yanlış adımlar atmaktan, olmayacak şeyler için mücadele etmekten. Yorgunum çünkü dermanım yok. “Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek” diyor ya şair. Beni de bu olabilirlikler, acabalar, korkular yiyip bitirecek.
Hala yarındayım. “Hayat bir gündür, o da bugündür.” ama ben hep yarındayım, bugünlerim yok.
Değişmem gerek. Birşeyleri bekler gibi yaşamaktan kurtulmam, yeniden sevebilmem gerek…

Ağustos/2007
 
---> Narino

Gözüm, sadece bir nefes alabildiğim ve o andan itibaren, yavaş yavaş eksilişini izlediğim sigarada; kulağım, otuz kadar kişinin doldurduğu odaya yayılan, yaşanmış bir şeyleri anımsatan o türküdeydi. İçmeyi bilmediğim ve beceremediğim, ve üstüne üstlük, kokusundan da nefret ettiğim halde, bazı zamanlar, saçma bir özlemle doluyorum sigaraya karşı.
Belki de görücü usulü evlilikler gibiydi onunla ilişkim. Ortak yanlarının olup olmadığı sorgulanmaksızın, ailelerin birbirlerine uygun gördükleri gençlerdik biz. Belki boylarımızdı uygun olan, belki de işlerimiz. İşte tam o kıvamda yakışıyordu sigara, içimdeki kedere.
Kimsenin yadırgamayacağı bir efkâr terimi olmasına rağmen, öyle sevimsiz ve öyle aldatıcı bulurum ki ben onu, o an elimde sigara ile oluşturduğum görüntüye, alaycı bir gülüşle olmazlanışım da bundandı belki de.
 
---> Narino

Biz ince bel, elâ göz, sütun bacak için sevmedik güzelim,
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda.
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye!
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR...

Nâzım Hikmet Ran
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst