Mutsuzken Mutluymuşsun Gibi Görünmeye Çalışmak

DeriN ~

#Börteçine
Bayan Üye
- Mutsuzluğumuzu saklamak için etrafımıza sahte gülücükler saçmak.
- Mutsuzluk üzerine mutluluk maskesi takmak..
 
---> Mutsuzken Mutluymuşsun Gibi Görünmeye Çalışmak

tumblr_m6ci5lqrV31qa0yyfo1_500.png
 
---> Mutsuzken Mutluymuşsun Gibi Görünmeye Çalışmak

Bunu hiç yapamam.
Mutsuzsam mutsuz olurum belli de ederim bunu.
Ne bileyim yapamadım hiç.
 
---> Mutsuzken Mutluymuşsun Gibi Görünmeye Çalışmak

İnsanların, diğerinin mutluluğunu da mutsuzluğunu da umursamamaya başlamasıyla, artık daha az yapılmakta olan eylem.

Bakıyorsun birinin yüzüne. Saklayamıyor işte adam/ kadın. Belli, var bir sorunu. Gözü dalmış uzaklara, vs. Ama içinden diyorsun ki "herkesin derdi var lan". Ve neyle meşgulsen onu yapmaya devam ediyorsun. Ya da yalandan "ne haber?" diyorsun, o da yıllardır kullandığı yalandan gülümsemesini bile takınmaya zahmet etmeden "iyiyim sen nasılsın?" diyor. İyi olmadığını sen de biliyorsun. O da biliyor. Birkaç kelime sonra da "iyi günler" deyip vedalaşıyorsun. Bu kadar.

Sorsan hepimiz çok derinlikli, çok hassas, çok kadir kıymet bilen ve çok kıymet veren insanlarız. He anam he.
 
Son düzenleme:
Hayatta Bildiği Tek Acı Çiğ Köfte .. Öldürmeyen Acı Güldürürmüş .. He Güldürür Yanına Marulda Koy ..
 
hic basaramadigim sey... Suratsizlasir apacik belli ederim herseyi :D Insan neden mutsuzlugunu veya mutlulugunu gizlesinki...
 
Başlığı görür görmez aklıma Ziya Osman Saba'nın çok sevdiğim bir hikayesi geldi; Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi. Hikayenin son kısmını alıntı olarak paylaşmak istiyorum. Yorumumu da bu hikaye ile yapmış olayım.


- Fotoğrafımı çektirmek istiyorum. Güzel olmasını arzu ettiğim bir fotoğraf çektirmek istiyorum, dedim. Ben konuşurken adam da beni baştan aşağı süzüyor, yüzü deminki memnunluk halini yavaş yavaş kaybediyor, adeta endişeli bir ifade alıyordu:

- Buyurun atölyeye, dedi.

Ben önde, o arkada, çiçek ve lavanta ile karışık bütün bir saadet kokusunun dalgalandığı atölyeye girdik. Gösterdiği sandalyeye oturdum. Makinenin arkasına geçti, örtünün altında yüzü kayboldu, yalnız ara sıra sesini işitiyorum:

- Tabii durun!

- Kendinizi sıkmayın!

- Buraya fotoğraf çektirmek üzere gelmiş olduğunuzu unutun!

- Güzel sevinçli şeyler düşünün!

Bunu ihtar etmesine hacet yoktu, ben buraya zaten sevinçli düşüncelerle gelmiştim. Şimdi burada çekilecek fotoğrafı belki bir gün sevgilim çantasında taşıyacak... Belki bu resim...

Birden fotoğrafçının sesi, bu sefer biraz daha asabi, yükseldi:

- Lütfen, zorla gülümsemeyin!

Evet, zorla tebessüm ne kadar çirkindir! Zaten benim zorla gülmeye ihtiyacım yok. Şu adesenin arkasından bütün bir ebediyet bana bakıyor demektir, ben de bütün o ebediyete, bana hayran kalacak bütün o müstakbel nesillere büyük bir şair gibi biraz mağrur, biraz yüksekten, sadece tebessüm edebilirim.

Çok mu fazla kendini beğeniş? Çok büyük, hatta gülünç bir iddia mı? Doğru! Benim esasen hayatta hiçbir iddiam olmadı ki!.. Bu çıkacak fotoğrafımın daha küçük, daha mütevazı bir vazifesi olabilir. Belki, dinimin bana vaat ettiği en yüksek mertebeye erişir, belki bir gün şehit düşerim. Belki o zaman bu fotoğrafımı, bazı mecmualar, diğer şehitlerinkilerle beraber, basarlar. Belki mektebim, verdiği şehitler arasında benim de bu resmimi müzesinin bir köşesine asar. Belki sadece ölüp giderim. O zaman da bu fotoğrafım hayatta kalmış birkaç akrabamın, birkaç vefalı arkadaşın beni anmalarına vesile olur. Onlara, şimdiden şükran ve dostluk tebessümlerimi göndermeliyim.

Dışarıdan gelen şu hayat gürültüsüne dalarak, şu odaya sinmiş beyaz gelin kokusunu teneffüs ederek, şu karşı binanın saçaklarında gagalarıyla öpüşen güvercinleri gözümün önüne getirerek, o delikanlı mezunlardan biriymiş gibi, genç subay gibi, bir gün şahadet mertebesine erişebileceğimi düşünerek, elimde sevgilimin eli varmış gibi, ortalarında çocuklarıyla fotoğraf çektirmiş olan evlilerin o rahat tebessümüyle... Fakat şimdi niçin böyle uğraşıp duruyorum? Niçin kendi kendimi aldatmaya çalışıyorum? Benim asıl mesut zamanlarım ne oldu? Niçin asıl o zamanlar resim üzerine resim çıkartmadım? Niçin her hafta fotoğrafçıya uğramadık? Neden bugün buraya tek başıma geldim?

Fakat şimdi böyle şeyler düşünmenin de sırası mı ya! Dünyada her insan az çok bir felakete uğramış olabilir. Bunun için büsbütün kötümser olunur mu?.. Felaketler yerine saadetleri, ölmüşler yerine doğacakları, geçmişler yerine gelecekleri düşünmeliyim. Hem...

Birden, fotoğrafçı siyah örtüsünü başından atarak doğruldu. Yüzü hatta biraz terlemişti, ümitsiz bir tavırla:

- Beyim mazur görün, sizin fotoğrafınızı çekemeyeceğim, dedi.

 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst