Milli Takımımızın 2010 riski ÖZEL HABER

mystic

Bayan Üye
Milli Takımımızın 2010 riski ÖZEL HABER

Milli takımımızın 85 yılda oynadığı maçlarıdaki performansı nasıl? Haberimizde 85 yılı grafiksel olarak bulacak çarpıcı sonuçlara ulaşacaksınız...


Araştırmanın Amacı Nedir?

Bu çalışmanın amacı, Türk Milli Futbol Takımının (TMFT) 1924-2009 yılları arasındaki 85 yıllık dönemde oynadığı toplam 458 milli maçın sonucu, attığı ve yediği gol sayıları dikkate alınarak başarı düzeyinin belirlenmesidir.

169631166.jpg


Araştırmada Hangi Kriterler Dikkate Alındı?


Bu araştırmada; atılan gol sayısı hücum etkinliğinin, yenilen gol sayısı savunma etkinliğinin ve maçın sonucu da takımın başarı düzeyinin göstergesi olarak kabul edilmiştir. Galibiyet 3 puan, beraberlik 1 puan ve mağlubiyet 0 puan üzerinden değerlendirilmiştir. Araştırma, 85 yıllık bir dönemi kapsadığı için maçın zorluk derecesi ve rakibin kuvveti gibi etkenler değerlendirilmede dikkate alınmamıştır. Çalışmada Türkiye Futbol Federasyonunun internet sitesinden alınan veriler analiz edilmiştir. Maç sayıları, atılan ve yenilen gol sayısı ve başarı düzeyi ile ilgili veriler Grafik 1, 2, 3, 4 ve 5’te sunulmuştur. (Grafikler haberin alt kısmındadır)

204664171.jpg


TMFT’nın Oynadığı Yıllık Maç Sayısı Sürekli Arttı.

TMFT’nın 1924 yılında 6 olan yıllık maç sayısı 2002 ile 2003 yıllarında 16’şar maç ile en yüksek değere ulaşmıştır. Çok İlginçtir ki, 1937-1948 yılları arasında 11 yıllık bir dönemde hiçbir milli maç oynanmamıştır. Büyük Önder Atatürk’ün hastalanması ve ölümü, İkinci Dünya Savaşı ve Milli Şef İsmet Paşa iktidarı bu dönemin önemli olaylarıdır. 1992 yılına kadar 265 maç oynanırken bu tarihten sonra 193 maç oynanmıştır. Toplam 17 yıllık özerk federasyon döneminde tüm maçların % 42.1’i oynanırken 1924-1992 yılları arasındaki 68 yıllık özerk olmayan dönemde milli maçların % 57.9’u oynanmıştır. Özerk olmayan dönemde oynanan maçlardaki galibiyet, beraberlik ve mağlubiyet sayıları sırasıyla 73, 55 ve 137 iken; özerk dönemde bu değerler sırasıyla; 84, 52 ve 57’dir. Galibiyet oranı % 27.5’ten % 43.5’e ve beraberlik oranı % 20.8’den % 26.9’a yükselirken mağlubiyet oranı % 51.7’den % 29.5’e düşmüştür. Bu veriler, özerkliğin Türk Futbolunda başarı ve oynanan maç sayısında artış anlamına geldiğini göstermektedir.

Atılan ve Yenilen Gollerin Sayısı Sürekli Dalgalı Seyir Gösterdi.

TMFT, 1924’ten 1948 yılına kadar az gol atıp daha çok gol yemiştir. İstikrarsız şekilde; 1957, 1960, 1964, 1969, 1973, 1976, 1988 yıllarında yediğinden daha çok atmış fakat başarılı olduğu yılı takip eden dönemlerde 3 ila 12 yıl süren çok gol yediği ve az gol attığı başarısız sezonlar geçirmiştir.
Futbolda özerk yönetime geçilmesiyle, 1994 yılında atılan ve yenilen gollerin birbirine eşit olduğu dönemde yakalanan başarı trendi, 1996 Avrupa Şampiyonası, 2002 Dünya Kupası ve 2008 Avrupa Şampiyonası finallerine katılım ile sonuçlanmıştı. Oysa geçmiş dönemde Türkiye, sadece 1954 Dünya Kupası Finallerine katılabilmişti.

Son 19 yılı daha detaylı analiz etmekte yarar olacaktır (grafik 4 ve 5). Çünkü geçmiş dönemde TMFT’nın başarı seviyesinde istikrarsızlık vardı ve bu dönemde Milli Takım performansı, 3 ila 12 yıllık periyotlarda derin dalgalanmalar göstermekteydi. Türk futbolunda istikrarlı dönemin başlangıcı olarak yediğimiz gollerin attığımız gollere eşit hale geldiği 1994 yılı gösterilebilir. Bu dönemden sonra sadece 1998 ve 2000 yılı sezonlarında yenilen gollerin sayısı atılan gollerin sayısından fazlaydı. Yine 1996 ve 2003 yıllarından atılan ve yenilen gollerde eşitlik söz konusuydu.
Atılanların yenilen gollerden sırasıyla; 1997, 1999, 2001, 2002, 2004 yıllarında daha fazlaydı ve başarılı yılı takibeden dönemlerde performansta 2’şer yıllık dalgalanmalar vardı. Oysa 1992 öncesinde 3 ila 12 yıllık periyotlarda dalgalanmalar vardı. Kesin ve tartışmasız şekilde, 2004-2008 yılları Türk Futbolunun en istikrarlı şekilde başarı gösterdiği dönemdir. Başarı, o yıl yapılanlardan ziyade 5-10 yıl öncesinde geliştirilen stratejilerin bir sonucudur.

Sadece ilk yarı verilerine göre 2009 yılında, atılan goller azalırken yenilen gollerin sayısında çok belirgin bir artış vardır. Buna göre Türkiye, 1994 öncesine dönüş sinyalleri vermektedir. Bu gerçeği destekler bir açıklama, Güney Afrika'da düzenlenen 8. FIFA Konfederasyon Kupası'nın ardından Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği tarafından 01.07.2009 tarihinde yapılmıştır. Yeni yapılan dünya sıralamasına göre Türkiye, 12. sırada iken 16 basamak birden düşerek 28.sıraya inmiştir. Mevcut durum, 2000 yılındaki büyük performans düşüklüğüyle büyük benzerlik göstermektedir.

Türkiye’nin 1990 yılı başarı seviyesindeki derin düşüşü takiben 1992-2008 yılları arasında yakaladığı başarı eğilimi, 2009 yılında keskin bir inişe geçmiştir. Ortada acil şekilde teşhis edilmesi gereken bir sorun vardır. Sorun ortadan kaldırılmadan, 2010 Dünya Kupası Finallerine katılmamız hayalcilik olacaktır. Yalnız 2009 yılındaki keskin düşüşünün yılın ilk yarısında oluştuğunu, liglerin sona erdiğini, sporcuların tatilde yeterince dinlendiğini ve toparlandığını varsayarsak; iyimser bir tahmin olarak bu yılın ikinci yarısında düşüş eğiliminin duracağı, başarıda bir artışın olacağı söylenebilir.



Ayrıca bu aşamada hatırlanması gereken çok önemli bir husus daha var ki o da 2009’da oynadığımız üç maçın ikisindeki rakibimizin Avrupa Şampiyonu İspanya olmasıdır. 2009 yılıyla ilgili değerlendirmede bu husus da mutlaka dikkate alınmalıdır.

TMFT’nın Performansındaki Düşüşün Sebepleri

Türk Futbolunun önemli bir sorunu da parlayan sporcuların sönene veya tükenene kadar tüm maçlarda sahaya sürülmesidir. Birinci lig futbol kulüplerinin uluslar arası düzeyde yüksek tempoda antrenman ve maç oynamak yerine kolay olan düşük tempoyu seçmesi, uluslar arası maçlarda Milli Takımın çok zorlanmasının temel nedenini oluşturmaktadır. Yine Milli Takım kadrosunda her pozisyonda sınırlı sayıda benzer kalitede oyuncunun olması, takım oluşturulmasında başka seçeneklere imkân tanımamaktadır. Bu dezavantajlara liglerin ve Avrupa kulüpler mücadelesinin yoğun temposu eklendiğinde, böylesine yoğun bir dönemden sonra TMFT’nın kısa süreli bir hazırlıkla Avrupa Futbol Şampiyonasına katılması, futbolcuların kendi kapasitelerinin büyük yüzdeleri ile oynamasına ve enerji depolarını son sınırlarına kadar tüketmelerine yol açtı.


Benzeri koşullarda oynayan futbolcular için en önemli konu, onların en yeterli bir sürede yorgunluk durumundan toparlanmaya geçmelerini sağlamaktır. Oysa milli futbolcuların kendi kulüplerinde sezon başı hazırlık çalışmaları da gerçek anlamda Avrupa Şampiyonasının bitiş zamanına denk gelmesi sebebiyle futbolcularda yeterli toparlanma gerçekleşmemiştir. Neresinden bakarsanız bakın milli futbolcular, aşırı yüklenme, yetersiz dinlenme ve toparlanma, sık aralıklarla maksimum veya maksimuma yakın tempo ile maç yapmaları sebebiyle kronik sinirsel yorgunluk belirtileri sergilemeye başladı. Bu yorgunluğun birinci aşaması fiziksel zorlanmada aşırıya varma (overreaching) belirtisidir ve performansta % 10-20’lik bir düşüşe ve sporcunun ruh halinde bozulmaya yol açmaktadır. Otomobillerdeki hız sensörlerinin benzeri şekilde çalışmaktadır.

Örneğin otomobil, 3. viteste 140 olan hız sınırına ulaştığında otomatik olarak motor devri düşmekte ve hız azalmaktadır. Futbolcularda overreaching sorununun, erken teşhisi edilmesi ile 2-3 gün tam dinlenme, antrenman yoğunluğunun % 30’a düşürülmesi ve diğer uygulamalar ile bir iki haftada çözümü mümkündür. Sezon başında kulüplerin hazırlık çalışmalarında teknik direktörlerce bu sorunun fark edilmemesi veya yeterince tedavi edilmemesi sebebiyle daha kalıcı ve tedavisi uzun süren kronik yorgunluk olan aşırı antrenman (overtraing) tablosu oluşmuş olabilir. Aşırı antrenman belirtisinin tedavisi için ise, en az bir haftalık istirahata takiben başlangıçta 5-10 dakika ile başlayan haftada 1-3 kere yapılan sonunda bir saat çalışmaya kadar hacmi tedricen artırılan ve yoğunluğu değiştirilmeyen 6-12 haftalık çalışmalar sorunu çözülebilir. Ayrıca ilave elektrolit ve özel diyetle birlikte çevre değişikliği, cimnastik, jog ve yüzme gibi aktiviteler ve gevşeme tekniklerinin kullanılması futbolcularda daha çabuk toparlanmayı sağlayabilir. Bu çerçevede milli takımda yer alan ve alması gereken futbolcuların takibinin yapılması gerekmektedir.



TMFT’nın başarısının sürekliliği için uzun ve kısa vadede tedbirler alınması gereklidir. Ülke genelinde daha çok çocuğun futbol antrenmanı yapması ile sporcu ve antrenör geliştirme programının hayata geçirilmesi, bünyesinde bilim adamlarını, araştırma ve eğitim birimlerini bulunduran “ulusal futbol antrenman merkezinin” kurulması uzun vadeli işlerdir.

Türkiye Futbol Federasyonu bu konuda önemli projeleri hayata geçirmektedir. Sağlık kontrolleri, yıllık antrenman programları ve günlük olarak çok boyutlu yorgunluğun denetlenmesi (19 boyutu var) ve aşırı antrenman sendromundan futbolcuların korunması gibi konular da kısa vadeli işlerdir. Kısa vadeli işlerin yapılmasında en büyük görev kulüplerindir. Çünkü futbolcular kendilerini forma sokan çalışmaların büyük çoğunluğunu kulüplerinde yapmaktadır.

Futbolcu, antrenmanla forma girmez; futbolcunun vücudu, antrenmanı takiben yeterince dinlendiğinde forma girer. Bazen az çalışmak, özellikle de aşırı yorgunluk hissedildiğinde, daha olumlu etki yapacaktır. Çok çalışmayla çok başarı olmaz. Sıkı çalışmak değil zekice ve planlı çalışmak önemlidir.


656305639.jpg


354662004.jpg


544448465.jpg


500592390.jpg






Prof.Dr. Mehmet Akif ZİYAGİL
Amasya Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Bölümü
Öğretim Üyesi
 
---> Milli Takımımızın 2010 riski ÖZEL HABER

saol haber ıcın hepsını okuyamadım ama cogunu okudum cok uzundu ;)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst