-Kadınız,Bilmeden Seviyoruz.

---> -Kadınız,Bilmeden Seviyoruz.

tumblr_nmn757YVxT1ru8glfo1_540.jpg
 
---> -Kadınız,Bilmeden Seviyoruz.

Bazı adamlar korkaktır.
Çöker diye sevdanın yüküyle omuzları, sirkelenip sığınırlar bir ayrılığa.
Kızamazsın.
Bazı adamlar çocuktur hala,
Saçlarına dokunamazsın mesela, uyurken öpebilirsin onları.
Çekinirsin.
Bazı adamlar çok gider..
Hiç gelmeden gider, hep gider.
Defalarca kez terkedilirsin bir kez bile bakmadığın yüzünü, bin kez çevirir senden.
Özlersin.
Bazı adamlar yalancıdır,
İnanmak istersin.
Her yalan, bir mermidir vurulmak istersin..
İhanet ederler, gözlerini sıkıca yumar kaybolmuş bir kız çocuğu gibi çöker kuytu bir köşeye,
Ağlarsın.
Bazı adamlar cesurdur.
Yanındayken dünyaya sövsen, saçının teline dokunamazlar bilirsin.
O sarıldıkça sana,
Güçlenirsin.
Bazı adamlar yalnızdır.
Parmaklarının arasına sıkıştırdığı bir sigarayla el sallarlar geceye,
Bir kaç duble daha içerler, hiç konuşmadan seninle.
Bir şarkı daha dinlerler, sustukları çoğalır.
Konuşamazsın.
Bir adamı çok seversin,
İçin çıkacakmış gibi seversin..
Bir kez daha görebilmek için, ölmezsin bazen.
Kutsallaşır dokunduğu tenin,
Konuştuklarını ezberlersin..
Gözlerini kaçırırsın, o hayran olduğun gözlerinden anlayacak diye.
Rakıyı aynı anda yudumlarsın onunla, maçı aynı heyecanla izlersin,
Sigarayı aynı onun gibi içersin bir zaman sonra..
Hani nefes alamıyormuş gibi kollarında.
Uyuyuşunu kazırsın aklına, uyanışını, yürüyüşünü.
Kahkalarını kulaklarına dikersin.
Kokusunun sindiği elbiselerini sahiplenirsin çoçuğun gibi.
Dokunduğu kapı kolunu, adım bastığı kaldırımı, baktığı gökyüzünü sökesin gelir yerinden.
Bir ömür bekle dese, bir ömür bekleyecekmiş gibi hissedersin.
Özlemek ne ulan, yüreğin delinir sanki yanında yoksa.
Adı kurulur, her duana..
Her niyet, her amin ona.
Yastıkların sırılsıklam uyansanda her sabaha, her günaydın yine ona.
Arkandan kuduz köpekler koşuyormuş gibi nefes nefese bıraksada seni gece yarıları bir başına,
Bir tek ona sığınırsın, yine ona..
Korkaksa; seninle korksun istersin.
Çocuksa; sen izle uyurken.
Gidecekse; senden gitsin istersin,
Yalancıysa; seni kandırsın..
Onun için ağlamak istersin, o vursun seni, ona öl.
O sarılsın sana, onunla güçlen.
Ona yenil..
O düşürsün seni isterse, ama yine o kaldırsın ayağa.
O kimsesiz hissettirsin sana, sonra o sahiplensin…
Bütün çaresizlikleri yıksa da üzerine, o çare olsun.
Yara bere içinde kalsanda, o tuz bassın yarana sonra o merhem olsun, yine kanatsın, yine acıtsın, yine o sarsın..
Bazı adamlara benzemez onlar,
Bir inanç, bir din, bir tanrı gibi kurulur göğsüne..
Şimdi bazı adamlar çok seviyor beni
Avuçları umut dolu ama dokunamıyorlar sol göğsümün içine.
Ve sen adam!
Teşekkür ederim, beni sevmemek için çok uğraştın diye.
Bağıra bağıra geliyorsun her seferinde
 
---> -Kadınız,Bilmeden Seviyoruz.

Aslında başka bir şey bul. Seni oyalacak bir şey. Seviştiğin kadınların listesini yap mesela, onların gülümseyişlerini hatırla. İçlerinden hangisinin seni daha çok sevdiğini tartış. Beni atla. Benim sana tapıyor olduğumu atla. Kişisel şeyler çünkü bunlar. Çünkü ben seni kişisel seviyorum. Annen gibi değil işte, bilirsin sen sen olmasaydın da sevecekti annen seni. Öyle bir şey değil bendeki. Sen olduğun için seviyorum seni, tercih hakkımı kullanarak seviyorum. Yani iddia eder gibi, var sayar gibi. Din gibi, ortaya atıyorum seni. Sonra inanıyorum. Sonra herkesi inandırıyorum varlığına. Şüphesiz ki diye başlıyorum senden konu açıldığında. Sana olan sevgim söz konusu olduğunda şüphe bırakmıyorum kimsenin aklında.
Yine de sen beni boş bırak. Yanlış soru olduğumu düşün mesela. Emin olmadığın bir cevap olduğumu düşün...
Bir daha dönüp bakma bana, büyük bir zaman kaybıymışım gibi kur beni aklında.
Bana kendini hatırlatma...
Beni unutma ama seni seviyor olduğumu unut. Senin gözlerini unutamadığımı unut. Her gelişinde, kapılarımı açık buluşlarını unut.
Bir söz beklediğimi senden, bir ses beklediğimi... Unut her gece seni gördüğümü rüyalarımda. Ben ki senin adını görünce bir esnaf tabelasında, bir sokak duvarında, bir bar girişinde oturur sabahlardım orada, öyle bir sevmek ki adına dahi saygı duyardı. Adın klisede şarap kadar kutsaldı. Yine de unut...
Bana kendini hatırlatma...

Ben iyiyim.
Bazı ülkelerde sonbahar şimdi, ondan biraz hüzünlüyüm tabi.. Bazı ülkelerde kar yağıyor şimdi, ondan üşüyorum biraz. Bazı ülkelerde saat gece yarısını çok geçti diye kısık sesle konuşuyorum gündüz vakitleri..
Tesadüflere inanmıyorum hala. Ve hala sevmiyorum, sevmediğin şeyleri..
Hala sana dokunan her kadının cehenneme gitmesi gereketiği görüşündeyim. Ben sana dokunamadığım her an zaten cehennem gibi bir yerdeyim.
Günah işlemek kadar basit değil tabi hala uyuyabilmek..
Ağlayamamak da zor üstelik..

Ölüm gibi oluyor bazen. Ölmüşüm gibi. Ben her şeyden vazgeçiyorum. Zengin olabilme ihtimalimden vaz geçiyorum. Erteliyorum bugünleri, hiçbir şey yapmıyorum. Kendime, kendimi kanıtlıyorum. Hiçbir şey yapmıyorum. Bir ölü kadar hiçbir şey yapmıyorum.
Bu yüzden bana kendini hatırlatma...
Hayata döndürüyorsun beni. İş ilanlarına bakıyorum mesela. Erkenden uyanıp sokağa çıkıyorum. Durmadan kontrol ediyorum saatleri, takvim tutuyorum, gazete alıyorum, karıştırmıyorum günleri. Bir kez daha ölmesi güç oluyor. Bir kez daha vaz geçmesi zor oluyor... Zor oluyor bulup bulup, kaybetmesi seni. Ya da kaybedip kaybedip, kazandım sanması.

Bana kendini hatırlatma.
Seni kişisel seviyorum. Hür irademle. Seninle hiç alakası olmadan seviyorum seni. Geleceğin günü hesaplamadan, takvimsiz seviyorum. Yalnız izliyorum bu filmi, yalnız ve sansürsüz. Umutsuz seviyorum. Başka bir adamın elini tutarken seviyorum seni. Başka bir adamın bebeğini kucağıma aldığımda da seni seviyor olacağım. Yarınsız seviyorum. Anlıyor musun ? Beklentisiz. Yani gelme..
Yani ben zaten hiç unutmuyorum seni. Bu yüzden hatırlatma bana kendini...
Benim seni hiç unutmuyor olmam da kişisel çünkü. Parmak izim kadar kişisel. Seni seviyor olmam kadar kişisel. İnançlarım kadar kişisel...
Seni barındırmıyor. Seni ilgilendirmiyor..

Orada bir yerdesin.
Hala orada bir yerde beni sevmiyorsun. Ki zaten ben inanıyorum ki çilekli pasta da sevmiyor beni, ben onu severek yiyiyorum. Umursamadan yiyiyorum. Onu yerken beni sevip sevmediği umrumda olmuyor. Böyle bir şey seni seviyor olmak...

Bana kendini hatırlatma.
Çünkü bu, beni tercihlerim yüzünden yargılıyor olmandan farklı değil. Anla...
 
---> -Kadınız,Bilmeden Seviyoruz.

Bu konu ne arabeskmiş arkadaşşş
Çıkın bu yaşadaığınız arebesk dünyadan da gerçek hayata dönün
 
---> -Kadınız,Bilmeden Seviyoruz.

11263120_1848710415354277_5898234911183451366_n.jpg


Ne olur geri dönme!
Önce Taksim'deydi. Beyoğlu'nda, İstiklal Caddesi'nde pek de ortalıkta olmayan duvarlarda gördüm:
"Ne olur geri dönme!"
Sonra Nişantaşı'nda gördüm aynısını. En afilli duvarı bile acısıyla tarumar edecek kadar acayip bir cümle gibiydi:
"Ne olur geri dönme!"
Büyük harflerle, şehre sığamayan büyüklükte.
"Buralarda bir çocuk herhalde" dedim. "Kendi kendine çekmek istiyor acısını ve söylüyor bunu şehirde yürümekte olan sevgilisine."
Sonra işler değişti. Maslak'taki uzaktır Nişantaşı'na, oto sanayiinin duvarında gördüm aynı yazıyı, aynı harfler, aynı yazımla:
"Ne olur geri dönme!"
Ne oluyor? Biri, bir genç adam muhakkak, şehrin duvarlarına kaydetmeye mi karar verdi acısını? Şehrin duvarlarını çize çize mi katlanıyor yalnızlığa? Çünkü sadece Avrupa yakasında değil, Anadolu yakasında da:
"Ne olur geri dönme!"
Büyük harflerle, kendine sığmayan büyüklükte...
Alışır insan. Alıştığı, alışmaya başladığı anı da bilir üstelik. Gidenin yokluğuna alışmaya başladığını, bir hastalığın nekahet dönemine girdiğini bildiğin gibi bilirsin. Ve ondan sonra esecek bir rüzgâr, çalacak bir telefon, gecenin bir yarısı pişman olmuş biri beliriverdiğinde kapıda... En baştan, ta en baştan başlamak zorunda kalırsın hummaya. O yüzden işte, bir gün bir anda artık istemez olursun geri gelmesini, hiç istemez olursun. Giden bir kere gitmiştir çünkü. Bir kere giden ne kadar geri gelse, gelmez. Gelişi bir türlü dikiş tutturamaz. Bu yüzden içinden, çok içinden yalvarmaya başlarsın:
"Ne olur geri dönme!"
Artık geri dönme...
İtalo Calvino'nun bir hikâyesidir. Âşık olduğu sevgilisinin her anını fotoğraflamaya karar verir adam. Giderek bir saplantıya dönüşür bu. O kadar çok fotoğraf çekmeye başlar ki, sonunda kadın bıkar ve gider. Bu kez adam, kadının yokluğunun fotoğrafını çekmeye başlar. Kadın "her yerde olmadığı" için her şeyin ve her yerin fotoğrafını çekmeye başlar adam, her anın fotoğrafını. Giderek kadının yokluğu, var olan her şeye yayılmaya başlar böylece. Onun gibi bir şey işte. O yüzden bir genç adam da elinde kara bir boyayla dolaşıyor İstanbul'da bugünlerde. Her yere yazıyor:
"Ne olur geri dönme!"
Belki önce kızın geçme ihtimali olan yerlere yazıyor. Sonra biraz düşününce başka yerlere. Sonra geceleri aklına geliyor kızın şehrin herhangi bir yerinde, orasında ya da burasında olabileceği, şuraya ya da buraya işinin düşebileceği. Gidip oralara da yazıyor:
"Ne olur geri dönme!"
Bunun ne acıklı olduğunu, ne korkunç bir alışmak olduğunu biliyor adam. Peki kadın biliyor mu? Adamın nasıl bir isyan ve inatla ağulu aşkı başından kovmaya çalıştığını? Geri dönse adamın yeniden bütün şehri dolaşacağını... Bütün şehri dolaşıp tek tek o yazıların üzerini daha da kara bir boyayla kapatmaya çalışacağını... Hayatın maskarası olduğunu düşünüp düşünüp enayiliğine ağlayacağını... Şimdi, bugün, hayatın karşısında böyle maskara olmamak için bağıra bağıra yazdığı o cümleyi:
"Ne olur geri dönme!"
Ve bunun dünyanın en güçlü geri dön çağrısı olduğunu...
İstanbul'da genç bir erkek, bugün, delirircesine istiyor bir kadının geri dönmesini. Şehir duvarlarının manşetlerine taşıyor bunu. O adama işte, kolay gelsin diyorum...
 
---> -Kadınız,Bilmeden Seviyoruz.

Kimileri "Seviyorum" der, çünkü ezberlemiştir.

Kimileri diyemez, çünkü gerçekten sevmiştir...
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst