İç-inin'de olan harfler.

ByAresS

Kayıtlı Üye
Usulca yaz harflerini. Güneşimi soğutuyor, kelimelerinin gölgesi bile. Cümlelerin toprak atıyor tenime!!! Dur daha ölmedim... Dur daha kalbim seni pompalıyor. Dur gitme.

Sana şiirler yazamadım. Her şiir yazdığımda ağladım, her ağladığımda şiir yazdım. Erkeğe ağlamak yakışmaz !!! Ağlatma dedim... Gİdiyor musun?

Umudunu kaybetme diyorlar! Teselli ettikleri cümleler bile kaybedilen umutlardan bahsediyor.

Ben o kadar yaralanmıştım ki. O kadar canım yanmıştı ki sana kadar. Öyle insafsız sevmişlerdi ki. Yaralanmış ruhumla geldim. Yetmedi...

Özür dilerim...
 
Son düzenleme:
---> İç-inin'de olan harfler.

Bilmiyorum ben filmlerdeki aşkları. Daha doğrusu aşkı bilmiyorum ben. Hadi birisi anlatsın bana aşkı baştan. Nedir bu imkansız olan......

Aç kalmayı göze alabilmek midir, bir garibanın sofrasında aşk?
Yoksa son model üstü açık bir arabanın, hava yastıklı koltuğunda mı gizlidir aşk?
Onun gülüşünde bulmak mıdır gülümsemeni, hüznünü almak istemek midir onun? Acılarını almak istemek midir?
Sen yanarken ona dokunmamak mıdır? Canı yanmasın diye.

Aşk acaba romanlardaki gibi, filmlerdeki gibi mükemmel olan mıdır? Yoksa bir yanının eksik olması mıdır onun yokluğunda? Özlemek midir onu? Ona ait olmak istemek midir? Allah aşkına biri anlatsın bana aşkı. Ben anlamadım. Kaçırdım belki de bu dersi okul sıralarında. Söz bir kez daha anlatsın birisi. Uyumayacağım bu sefer sıramın üzerinde. Bana biriniz aşkı anlatsın.

Yada susun siz, benim aşkımı anlatayım ben siz doğrudur deyin.

İlk aşk dediğim tattığım şey ona bakmaktı. İlkokul sıralarıydı. Konuşmak ne mümkün o benim icin erişilmezdi. Masumdu. Şehvet yoktu onun teninde. Sadece önümdeki sırada oturur, saçlarına bakardım. Konuşamazdım onun gözlerinin baktığı yerde şapşal olurdum. Hoş ya şapşal sanardı oda beni...

Sonraları ortaokul sırasına taşındı, benle beraber aşk. Bu sefer başka şekilde. Ama gene aynı şapşalda can buldu. Sonraları cıkan sivilceler dedim adına. Dudakların sadece konuşmaya yaramadığını düşündüm. Oda gecti gitti. Gene şapşallığım kaldı başucumda.

Sonraları buldum sandım aşkı. Ya da bulduğumu hissetmek istedim. Ona ait olmak. Sonrasında arzulamak onun tenini. Sonra gene şapşallık. Yok yokkk aşk şapşallık olmamalıydı. Bir plajda ağır cekimde koşup sarılmak olmalıydı. Şehrimde hiç plaj yoktu. Ama hiç de koşmadım ben ona yavaş yavaş. Onu düşünmekti her an. Onun icin endişelenmekti. Aşk sahneleri varken tv'de onunla başrol oynamaktı. Rica ederim bu bahsi kapatalım demekti ona. Onun bir yanını güzel bir aktristte bulmaktı. Uyumaktı onsuz, ama hayaliyle. Gidişini seyretmekti. Bu sefer ayyaş bir şapşal olarak. Şişelerde bulmaktı onu. Çaresiz dönüşünü arzulamaktı. Tekrar öpmek istediğin dudaklarında SENİ SEVİYORUM demesini duyabilmekti. Ne şişelerde gördüm gözlerini, ne de dudaklarından duydum sevildiğimi. Alışmaktı aşk yokluğuna. Kabullenmekti istemesende yalnızlığı. Anladım ki aşk tamamlanamayan bir yapbozdu. Şekli olmayan, hiçbir parça yerine tam uymayan, yanlızlığının yerine onu koymaktı.

Aşk büyük acı be. Hergün birilerine yamamaya çalışmak yalnızlığını. Birilerinde onun izini bulmaya çalışmak. Yada ruh ikizini aramak. Neler kazandırdı bana aşk. Şapşallık, şişeler, yalnızlık, gözyaşı... Eksik olanlar vardı değil mi daha. Onları eklemem lazımdı. Mesela sabah yatağından kaldırması seni, öperek yolcu etmesi. Ya da gecenin bir yarısında çocuğa bak kavgaları etmek. Şehvetini söndürmek teninde.

Aşkı buldummu. Yaşadım mı hiç mi hiç bilmiyorum... Yok yok kalsın hayat ben almayayım artık... Aşk fazla bana..


''Bu yazı 2006 yılında bana aitti. nette yayılmış ohaa yahu ben berbat bulurken :)))
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Ağzımda kül tadı. Dudaklarımın kenarında yaralar çıkmaya başladı. Muhtemelen akıttığım zehrin dudaklarımda kalan kısmı böyle oldu. Aşk adına her cümle kuruldu, ayrılık adına her acı yazıldı. Kelimelerimden fazlası yok elimde. Hoş onlarda getirmiyor ki seni bana...

Bir şiir yazın, bir şişe şarap içip gece yollarda küfredin. Korksun, kaçırsınlar bakışlarını, yollarını değiştirsinler. Bir kez sigara izmaritini bastırın teninize. Birkez derinizden kanınızı bilinçli şekilde akıtın...!!! Bedensel acılar geçiyor. Ruhunuzu kurtarmak olmalı derdiniz...

Kurduğum hayaller, gördüğüm herşeyi merak edişlerim senin gibi terk ediyor beni...
Okumayı bıraktığımdan beri yazdıklarımın zayıf ağzı kokan cümleler olduğunuda biliyorum. Sahi sorun bu işte. Bilmek -farkında olmak. Düşünsene aptalsın ama farkında değilsin. Cahillik mutluluktur gibi geliyor. Ne kadar çekilmez rezil biri olduğunun farkında olmak, nefes alan ceset hapisanemde ruhumu dehlizlere atıyor. Düşünsene kaçamıyorsun kendinde.

Sanki birgün birşey olacak ve herşey ama herşey değişecek. Bütün anlam vermediğimiz şeyler çözülecek. Düşünsenize dünya yetmedi yıldızlara sıçramaya çalışıyoruz. Aradığımız ne? Gerçek olan ne ? Size de öyle gelmiyor mu ? Birgün sanki birşey olacak ve herşey anlam kazanacak. Bütün yapbozların kayıp parçaları elimizde olacak. Ruhun özgür olması!!! Düzenin bir parçası olmaktan çıkmak... Kukla iplerini ellerine aldığın da ne yapar ? Hoş umudum da yok birgün birşeylerin olacağından. Aklıma ne geldi. :) Bâb Aziz filminden bir sahne.

bab'aziz: gel hasan, ölümüme şahit olacaksın, sonra da kumla mezarımı örteceksin.
hasan: neden ben? ben her zaman korkmuşumdur ölümden.
bab'aziz: ölümden neden korkuyorsun? ölüm korkunç değildir. ölüm bir son olabilir mi hiç? başlangıcı ölüm olmayan bir hayatın, sonu ölüm olur mu hiç? anasının rahmindeki bir çocuğu düşün. ona deseler ki, "dışarıda mavi bir gökyüzü, dağlar tepeler, sımsıcak bir güneş, ovalar, ağaçlar, yüce denizler, başka başka insanlra, şehirler var, senin içinde olduğun bir karanlıktır", doğmumış çocuk bunlara inanır mı? inanmaz tabi ki, kendi karanlığında kalak ister. aynı bunu gibi bilmeyen, inanmayan insan korkar ölümden. benim düğün günümde üzülme.
hasan: düğün günü mü?
bab'aziz: düğün günü tabi ki. sevdiğime kavuşacağım gün bugün.

İşte bu olabilir. Hiçte fena olmaz...
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Ufak Ufak Alıntılar...


... Azatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar

Zühre bir türkü tutturmuş Babil’den kalan

Yalancı dünya habersiz

Yalancı dünya sağır

Bir Harut’la Marut bir de ben dinliyorum

Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi

Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın bağrına

Senin namına yıldızları kıskanıyorum

Kim bilir kaç milyon ışık yılı uzakta

Öfkeyle kollarını çemriyor yalancı fecir

İmanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir.



Dilaver Cebeci







---------------------------------------------------------



''Her yanı pislik içinde karanlıkta bir ev, camlar kırık odaların dış duvarları yıkık, (Hadi ama oyun bozanlık yok canlandır gözünde sende) kapıdan girdiğinde uzun bir koridor karşılıyor seni,kırık pencerelerdeki kırık camların sivri uçları içeri giren rüzgara bir kesik atıyor, rüzgarın refleksi acı bir ıslık şeklinde kulaklarına geliyor. Ürperiyorsun!! İçerisi tamamiyle karnlık ancak yıkık duvarlardan, pencerelerden boş sokaktan nadiren geçen araçların lambaları ve kirlenmiş bir sokak lambasının ışığı süzülüyor. Ahh koku iğrenç bir halde. Sanki bir hayvan her gün her an cesedi çürümüş ve duvarlara sinmiş gibi. Ürkeklik, korku, herşeyi beş duyunla hissediyorsun. Kanın kalbine doğru çekildiğinden ilk önce ayakların ve ellerin üşüyor. en dipteki oda kapısı açık ve içerde yanan bir ateşin yansıması vuruyor karanlık koridorun sonundaki yerdeki kırık camlara. Nedenini bilmeden ilerliyorsun, sanki ölüm anında görülen hani şu ışıklı tünel gibi. Ne olduğunu bilmediğin halde gidiyorsun, gitmen gerektiğini bildiğinden !!! Kapısına kadar yanaştığında booommm !!! İnanılmaz görkemde bir oda. İçerde yanan şömine ve mumların aydınlığında loş güzel bir oda. Yanan odun alevlerin tam karşısında sana arkasını dönük görkemli deri bir sandalye. Sanki bütün ışıkları kırarak içine çeken bir siyahlık. Yavaşca yaklaştığında bunun düş mü kabus mu olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Bunların hepsi bir yada iki saniyede gerçekleşsede o koltuğun odun ateşleriyle arasına girene kadar sanki aylar geçiyor. Bütün nefesini içine çekip arkanı koltuğa dönüyorsun!!!! Bommmmm!! Koltuğun iç kısmı tamamen aynadan yapılmış. Oturma yeri ve yaslanma yeri tamamen ayna. İki aynadada kendi yansımanı farklı şekilde görüyorsun. Ve elbiselerin bir anda siyahın en koyu tonunda ve bir pelerin sırtında, sanki siyah renginin kainattaki kaynağı bu pelerin. Güçlü omuzlar....''



-----------------------------------------------------------------------------------------



“Âdemsiniz,

Yitik cennetinizi aramaya çıkacaksınız.

Yitik cennetinizi, yani kaybettiğiniz özünüzü, uzaklaştığınız fıtratınızı, günah ve isyanla kirlettiğiniz vicdanınızı, harabeye dönen yüreğinizi, antik ve modern hurafelerin çöplüğüne dönen aklınızı, ezcümle kendinizi aramaya çıkacaksınız.”



-------------------------------------------------------------------------------------------





Bir evin içinde nasıldır mutluluk. Dört duvar eder mi hayaller. Nasıldır ki yaşamak, bir ölüm yıkarmı bütün yaşanmışlıkları...



Ararat yalnızlığı bu. Kovulmuş ruhlar kovulmuş komşulukların içinde. Kimse konuşamıyor, kimse konuşamadığını bile ifade edemiyor. Sağır edici bir sesizlik. Duyuyor sesizliği, bütün sesler teninde boğuluyor. Bunun adı ne ölüm ne yaşam. Ne varım diyebilecek kadar varlığın var, nede yok olmayı isteyebilecek yüzün.



Herşey ölür, herşey öylece yada öylesine bitmez. Herşey ölmeye giderken Mutlak Yaşam hükümünde düşlerdi cesetler...



Ve biter bütün kelimelerin anlamları. Binlerce aşık otururda, aşkı anlatmaya yetecek bir kelime etmezler beyaz sayfalarda. Bırakta yazmayayım seni. Bırakta acı kalsın birine.





-------------------------------------------------------------------------------------



Bu sefer neyemi kızdım. Şimdi bende bilmiyorum tam olarak. Biliyorumda bilmek dahada kızdırıyor. Salla gitsin herşey yalan diyorum arada. Bir gülücük konduruyorum kocaman. Hani lunaparklarda satılan pamuk şekerleri gibi. Kocaman bir gülücük işte. Sanki kafamdanda büyük. Cok kalmıyor oda bitiyor pamuk şekerleri gibi.



------------------------------------------------------------------------------------





Kesse Leyla Bileğini

Mecnun Kanardı....
 
---> İç-inin'de olan harfler.

İşte, cevapsız bir sürü soru.


-Bu âlemde olan her şey benim sıfatımdır. Ben olmasaydım, hiçbir şey olmazdı. Ben "hep"im ya da "hiç"im. Ben "hiç"im ya da "hep"im. Zaten "hiç" ve "hep" aynıdır, tek şeydir. Fakat cahil insanlar aynı şeyi iki farklı isimle anıyorlar.



Konuşmanın gerisini varın siz tahmin edin. Hayret içinde kaldım. İstemeden söze karıştım:



-Çok tuhaf! "Var" ile "yok" eşit olur mu? Meselâ, ben şimdi "var"ım. Fakat yarın "yok" olacağım. Bu iki durum arasında fark yok mu? dedim.



Deli başını çevirdi ve kahkahayı patlattı:



-Vay! Sen "var"sın ha! Acaba "var" mısın? dedi.



Bu soruyu kendime pek çok defa sormuştum. Bu soru sığ bir bakış açısıyla ele alındığında anlamsız ve dalga geçilmeyi hak etmiş bir bir soru olarak görünebilir. Fakat böyle değildir. Eğer "var" isem niçin "yok" olacağım? Yok olmayacaksam, ruhum ebediyen mi kalacak?..



İşte, şüphe ejderhasının şaha kalktığı kısım, denklemin bu son kısmıydı. Ruhum ebedî kalacak mı? Ruh nedir? Bizzat kendisi, hissetme kabiliyetine sahip midir? Hüviyetini bilebilir mi? Eğer ruh diye birşey varsa, bedenden ayrıldığında nasıl bir durumda bulunacak?



İşte, cevapsız bir sürü soru... Deli ilâve etti:



-Yalnızca ben "var"ım.,Çünkü "hiç"im ve "yok"um. Varlığım mutlaktır. Yokluk, bağımlı olan için vardır. Mutlak "varlık" tır, "var"dır.



Bunlan söyledikten sonra deli sustu. Sorduğum hiçbir soruya cevap alamadım. Sonunda sorularımdan bıktı. Arkadaşına: "Haydi gidelim. Bu hayvan, bizi, zevkimizden alıkoydu" dedi. Kalkıp gittiler. Ne acayip bir durum: Çok iyi öğrenim gördüğünü iddia eden bir insana, pejmürde bir deli "hayvan" diyordu.

Puslu kıtalar atlasından notlar...
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Seni sevmek bulutları heybeme koyup, kurak diyarlara salmak; sen buranın baharısın demekti. Seni sevmek isimsiz cografyalara adım atmak gibiydi. Keşfettim kendimi seni sevmekle...

Ayın dünyanın, dünyanın güneşin ve arının çiçeğin etrafnda dolandığı gibi dolandım sana...

Mavi yi sevdim bir zamanlar. Hayaller kurardım mesela; mavi bisiklet, mavi araba. Mavi sular. Şimdi binlerce mavi kalem bulabilirim. Rengini yitirmeseydi sevgi. Gene boyardım herşeyi maviye... Çocuk aklı işte... Önce rengi açıldı. Sonra beyaz oldu. Beyaz kirlendi siyaha döndü...
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Bana dair ne varsa seninle tanımyalabildiklerimmiş... Özür dilerim...
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Babama dair...

Yıllardır başkalarından duyuyorum huysuzluğumu, sen yaşasaydın ne derdin ki bana. Son görüşmemizi hatırlıyorum seninle. Kim olduğumdan, kimin olduğumdan haberin olmadan baktım sana. Son bakışım olduğunu biliyordum, içimden bir ses son kez bak diyordu... Elinde bir takvim parçası, hani günlerce aylarca tek sayfasını okuduğun o takvim parçalarından bir tanesi vardı. Bacak bacak üstüne atmıştın gene. Biraz önce elini öpmüş; Baba ben askere gidiyorum hakkını helal et demiştim, helal etmiştin hakkını, kim olduğumu dahi bilmiyordun oysa. Son kez dön bak dedi içimden bir ses. Son kez baktım heybetine… Bir odanın kapı aralığından izledim seni.
Kim sana kapı eşiklerinden bakan yabancın. İzin ver kendimi tanıtayım… Sigara içmesini çok severdin . Annem hep zararlı derdi, inadına bir tane daha yakardın. Ben sigaraya aşık birisiyim. Çok yakışırdı senin uzun aslan pençesi gibi güçlü, hani sarmalasa beni öyle tek elinle sarıp sarmalayacak kadar büyük parmaklarına ne güzel yakışırdı . Hiç vazgeçmedim içmekten de. Kahramanımdın ki . Her rahatsızlandığında bayramlığı olmayan çocuklar gibi bükülürdü boynum, görmezdin , görmeni hiç istemezdim öyle… Bayramlık alacak paran olmadığında da çok sevdim seni ben. Sevmezdin hiç beni. Abin benim oğlum sen anana benziyorsun sen onun oğlusun derdin. Abim sana hiç mi hiç benzemiyor… Sana bazen kızıyorum bil bunu da. Hiçbir hatıramız yok bir tane sığınabileceğim. Ben halen bekarım. Neden diye sorma senin kadar çekilmez aksi huysuzum. Yanlış tercih yapmışsın senin veliahdın bendim…
19 haziran 1998 düştüğün yerde o kapısını kapatıp derlerimizi bir göz odasında yaşadığımız gecekondunun merdivenlerinde kanlar içinde gören ilk kişi bendim baba. O nasıl bir kandı öyle, siyah mı akar sevdiklerinin kanları.Yoksa Kan mı karartır sevdiğinin olunca gözlerini… Seni kucaklarında götürürlerken ben çıplak ayaklarımla, kan karası kesiliyordu gözbebeklerim. Bu kan senin miydi? Kan siyah akmaz ki… Bu kan mı? 16 Yaşındaki oğlun 16 sında bir ihtiyara dönüyordu, bir kan pıhtılaşma miktarında… O an içimden bir şeyler koptu insanlardan farklı hissetmeme sebep olan ne varsa, yalnızlığa iten ne varsa. Bitmeyen bu öfke, bitmeyen bu melankoliklik hepsi ama hepsi o günün hatırası. Hatıran emanettir, emanetin de sağlam hala…. Sonrasında yaşayacaksın dediler. O gür bıyıklarını kesmişler, kafanda kocaman dikişler. Yabancı gibi oturup bakıyordun bana. Gözlerinin ötesi yoktu sadece bakıyordun. Anlamlar yoktu ne gözlerinde ne sözlerinde… Seni çok seviyorum desem anlar mıydın ki? HİSSEDERDİN belki diyemedim sanma . Kimseler yokken sende yoktun ama söyledim sana ben. HİSSETTİN mi? Sen beni çok seviyor muydun ki… Sevmesen konuşamadığında kelimeler dilinden dökülemediğinde neden bir tek ben anlayabilirdim ki seni. Sen her tökezlediğinde bana niye seslenesin ki. Yada yatağına taşıdığımda. Öldür beni dayanamıyorum der miydin hiç… Çok seviyordun beni. Bende seni çok seviyordum ki…
Senin adını ve lakabını abim ikinci çocuğuna verdi. Tıpkı sen gibi o. Uyurken bile bacak bacak üstüne atıyor. Ne yakışırdı sana bacak bacak üstüne atmak. O ne zariflikti, o ne heybetti….
Herkes unutmuş gibi seni. Mezarına bile geldiğimde hatırlayamıyorum sesini, seni… Benim bir baba figürüne ihtiyacım vardı. Büyümenin nasıl olduğunu anlatacak. Bir babaya ihtiyacım vardı, her hata yaptığımda enseme bir tane yapıştıracak.

19 haziran 2015 oldu mesela ben hala unutmadım ki. O kara günü içimde yaşattım her anıyla her saniyesiyle. Her sene geçit törenim oldu benim, gençlikten kocaman adam olmaya. Bir kan karası kadar, yada kan kara kesilene kadar unutmadım hiç. Bir ağıt yaktım korkma kimseler duymadı sesimi. Erkek adam ağlamaz derdin. Baba be hani kan tutar diye kesilen hayvanlara bile bakamazdın ya . Kan tutmazdı seni, o sert mizacının altında öyle bir merhamet vardı ki. Biliyorum… Biliyorum… Ben en çok sana benzeyen oğlun biliyorum… Her yıl aynı gün kimseler bilmedi gözümdeki mutsuzluğu. Kimselere anlatmadım o günde seni. Ama bu yıl biraz fazla uzun sürdü geçit törenin. Melankoliklik o kadar sardı ki beni. Çok fazla insanı kırdım… Neyse…
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Bilmiyorum ben filmlerdeki aşkları. Daha doğrusu aşkı bilmiyorum ben. Hadi birisi anlatsın bana aşkı baştan. Nedir bu imkansız olan......

Aç kalmayı göze alabilmek midir, bir garibanın sofrasında aşk?
Yoksa son model üstü açık bir arabanın, hava yastıklı koltuğunda mı gizlidir aşk?
Onun gülüşünde bulmak mıdır gülümsemeni, hüznünü almak istemek midir onun? Acılarını almak istemek midir?
Sen yanarken ona dokunmamak mıdır? Canı yanmasın diye.

Aşk acaba romanlardaki gibi, filmlerdeki gibi mükemmel olan mıdır? Yoksa bir yanının eksik olması mıdır onun yokluğunda? Özlemek midir onu? Ona ait olmak istemek midir? Allah aşkına biri anlatsın bana aşkı. Ben anlamadım. Kaçırdım belki de bu dersi okul sıralarında. Söz bir kez daha anlatsın birisi. Uyumayacağım bu sefer sıramın üzerinde. Bana biriniz aşkı anlatsın.

Yada susun siz, benim aşkımı anlatayım ben siz doğrudur deyin.

İlk aşk dediğim tattığım şey ona bakmaktı. İlkokul sıralarıydı. Konuşmak ne mümkün o benim icin erişilmezdi. Masumdu. Şehvet yoktu onun teninde. Sadece önümdeki sırada oturur, saçlarına bakardım. Konuşamazdım onun gözlerinin baktığı yerde şapşal olurdum. Hoş ya şapşal sanardı oda beni...

Sonraları ortaokul sırasına taşındı, benle beraber aşk. Bu sefer başka şekilde. Ama gene aynı şapşalda can buldu. Sonraları cıkan sivilceler dedim adına. Dudakların sadece konuşmaya yaramadığını düşündüm. Oda gecti gitti. Gene şapşallığım kaldı başucumda.

Sonraları buldum sandım aşkı. Ya da bulduğumu hissetmek istedim. Ona ait olmak. Sonrasında arzulamak onun tenini. Sonra gene şapşallık. Yok yokkk aşk şapşallık olmamalıydı. Bir plajda ağır cekimde koşup sarılmak olmalıydı. Şehrimde hiç plaj yoktu. Ama hiç de koşmadım ben ona yavaş yavaş. Onu düşünmekti her an. Onun icin endişelenmekti. Aşk sahneleri varken tv'de onunla başrol oynamaktı. Rica ederim bu bahsi kapatalım demekti ona. Onun bir yanını güzel bir aktristte bulmaktı. Uyumaktı onsuz, ama hayaliyle. Gidişini seyretmekti. Bu sefer ayyaş bir şapşal olarak. Şişelerde bulmaktı onu. Çaresiz dönüşünü arzulamaktı. Tekrar öpmek istediğin dudaklarında SENİ SEVİYORUM demesini duyabilmekti. Ne şişelerde gördüm gözlerini, ne de dudaklarından duydum sevildiğimi. Alışmaktı aşk yokluğuna. Kabullenmekti istemesende yalnızlığı. Anladım ki aşk tamamlanamayan bir yapbozdu. Şekli olmayan, hiçbir parça yerine tam uymayan, yanlızlığının yerine onu koymaktı.

Aşk büyük acı be. Hergün birilerine yamamaya çalışmak yalnızlığını. Birilerinde onun izini bulmaya çalışmak. Yada ruh ikizini aramak. Neler kazandırdı bana aşk. Şapşallık, şişeler, yalnızlık, gözyaşı... Eksik olanlar vardı değil mi daha. Onları eklemem lazımdı. Mesela sabah yatağından kaldırması seni, öperek yolcu etmesi. Ya da gecenin bir yarısında çocuğa bak kavgaları etmek. Şehvetini söndürmek teninde.

Aşkı buldummu. Yaşadım mı hiç mi hiç bilmiyorum... Yok yok kalsın hayat ben almayayım artık... Aşk fazla bana..


''Bu yazı 2006 yılında bana aitti. nette yayılmış ohaa yahu ben berbat bulurken :)))
emegine yuregine saglik..
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Babama dair...

Yıllardır başkalarından duyuyorum huysuzluğumu, sen yaşasaydın ne derdin ki bana. Son görüşmemizi hatırlıyorum seninle. Kim olduğumdan, kimin olduğumdan haberin olmadan baktım sana. Son bakışım olduğunu biliyordum, içimden bir ses son kez bak diyordu... Elinde bir takvim parçası, hani günlerce aylarca tek sayfasını okuduğun o takvim parçalarından bir tanesi vardı. Bacak bacak üstüne atmıştın gene. Biraz önce elini öpmüş; Baba ben askere gidiyorum hakkını helal et demiştim, helal etmiştin hakkını, kim olduğumu dahi bilmiyordun oysa. Son kez dön bak dedi içimden bir ses. Son kez baktım heybetine… Bir odanın kapı aralığından izledim seni.
Kim sana kapı eşiklerinden bakan yabancın. İzin ver kendimi tanıtayım… Sigara içmesini çok severdin . Annem hep zararlı derdi, inadına bir tane daha yakardın. Ben sigaraya aşık birisiyim. Çok yakışırdı senin uzun aslan pençesi gibi güçlü, hani sarmalasa beni öyle tek elinle sarıp sarmalayacak kadar büyük parmaklarına ne güzel yakışırdı . Hiç vazgeçmedim içmekten de. Kahramanımdın ki . Her rahatsızlandığında bayramlığı olmayan çocuklar gibi bükülürdü boynum, görmezdin , görmeni hiç istemezdim öyle… Bayramlık alacak paran olmadığında da çok sevdim seni ben. Sevmezdin hiç beni. Abin benim oğlum sen anana benziyorsun sen onun oğlusun derdin. Abim sana hiç mi hiç benzemiyor… Sana bazen kızıyorum bil bunu da. Hiçbir hatıramız yok bir tane sığınabileceğim. Ben halen bekarım. Neden diye sorma senin kadar çekilmez aksi huysuzum. Yanlış tercih yapmışsın senin veliahdın bendim…
19 haziran 1998 düştüğün yerde o kapısını kapatıp derlerimizi bir göz odasında yaşadığımız gecekondunun merdivenlerinde kanlar içinde gören ilk kişi bendim baba. O nasıl bir kandı öyle, siyah mı akar sevdiklerinin kanları.Yoksa Kan mı karartır sevdiğinin olunca gözlerini… Seni kucaklarında götürürlerken ben çıplak ayaklarımla, kan karası kesiliyordu gözbebeklerim. Bu kan senin miydi? Kan siyah akmaz ki… Bu kan mı? 16 Yaşındaki oğlun 16 sında bir ihtiyara dönüyordu, bir kan pıhtılaşma miktarında… O an içimden bir şeyler koptu insanlardan farklı hissetmeme sebep olan ne varsa, yalnızlığa iten ne varsa. Bitmeyen bu öfke, bitmeyen bu melankoliklik hepsi ama hepsi o günün hatırası. Hatıran emanettir, emanetin de sağlam hala…. Sonrasında yaşayacaksın dediler. O gür bıyıklarını kesmişler, kafanda kocaman dikişler. Yabancı gibi oturup bakıyordun bana. Gözlerinin ötesi yoktu sadece bakıyordun. Anlamlar yoktu ne gözlerinde ne sözlerinde… Seni çok seviyorum desem anlar mıydın ki? HİSSEDERDİN belki diyemedim sanma . Kimseler yokken sende yoktun ama söyledim sana ben. HİSSETTİN mi? Sen beni çok seviyor muydun ki… Sevmesen konuşamadığında kelimeler dilinden dökülemediğinde neden bir tek ben anlayabilirdim ki seni. Sen her tökezlediğinde bana niye seslenesin ki. Yada yatağına taşıdığımda. Öldür beni dayanamıyorum der miydin hiç… Çok seviyordun beni. Bende seni çok seviyordum ki…
Senin adını ve lakabını abim ikinci çocuğuna verdi. Tıpkı sen gibi o. Uyurken bile bacak bacak üstüne atıyor. Ne yakışırdı sana bacak bacak üstüne atmak. O ne zariflikti, o ne heybetti….
Herkes unutmuş gibi seni. Mezarına bile geldiğimde hatırlayamıyorum sesini, seni… Benim bir baba figürüne ihtiyacım vardı. Büyümenin nasıl olduğunu anlatacak. Bir babaya ihtiyacım vardı, her hata yaptığımda enseme bir tane yapıştıracak.

19 haziran 2015 oldu mesela ben hala unutmadım ki. O kara günü içimde yaşattım her anıyla her saniyesiyle. Her sene geçit törenim oldu benim, gençlikten kocaman adam olmaya. Bir kan karası kadar, yada kan kara kesilene kadar unutmadım hiç. Bir ağıt yaktım korkma kimseler duymadı sesimi. Erkek adam ağlamaz derdin. Baba be hani kan tutar diye kesilen hayvanlara bile bakamazdın ya . Kan tutmazdı seni, o sert mizacının altında öyle bir merhamet vardı ki. Biliyorum… Biliyorum… Ben en çok sana benzeyen oğlun biliyorum… Her yıl aynı gün kimseler bilmedi gözümdeki mutsuzluğu. Kimselere anlatmadım o günde seni. Ama bu yıl biraz fazla uzun sürdü geçit törenin. Melankoliklik o kadar sardı ki beni. Çok fazla insanı kırdım… Neyse…

Ben böyle bişey görmedim tüylerim diken diken oldu
Ne desem ne söylesem bilmiyorum
koca yürekli adam
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Babama dair...

Yıllardır başkalarından duyuyorum huysuzluğumu, sen yaşasaydın ne derdin ki bana. Son görüşmemizi hatırlıyorum seninle. Kim olduğumdan, kimin olduğumdan haberin olmadan baktım sana. Son bakışım olduğunu biliyordum, içimden bir ses son kez bak diyordu... Elinde bir takvim parçası, hani günlerce aylarca tek sayfasını okuduğun o takvim parçalarından bir tanesi vardı. Bacak bacak üstüne atmıştın gene. Biraz önce elini öpmüş; Baba ben askere gidiyorum hakkını helal et demiştim, helal etmiştin hakkını, kim olduğumu dahi bilmiyordun oysa. Son kez dön bak dedi içimden bir ses. Son kez baktım heybetine� Bir odanın kapı aralığından izledim seni.
Kim sana kapı eşiklerinden bakan yabancın. İzin ver kendimi tanıtayım� Sigara içmesini çok severdin . Annem hep zararlı derdi, inadına bir tane daha yakardın. Ben sigaraya aşık birisiyim. Çok yakışırdı senin uzun aslan pençesi gibi güçlü, hani sarmalasa beni öyle tek elinle sarıp sarmalayacak kadar büyük parmaklarına ne güzel yakışırdı . Hiç vazgeçmedim içmekten de. Kahramanımdın ki . Her rahatsızlandığında bayramlığı olmayan çocuklar gibi bükülürdü boynum, görmezdin , görmeni hiç istemezdim öyle� Bayramlık alacak paran olmadığında da çok sevdim seni ben. Sevmezdin hiç beni. Abin benim oğlum sen anana benziyorsun sen onun oğlusun derdin. Abim sana hiç mi hiç benzemiyor� Sana bazen kızıyorum bil bunu da. Hiçbir hatıramız yok bir tane sığınabileceğim. Ben halen bekarım. Neden diye sorma senin kadar çekilmez aksi huysuzum. Yanlış tercih yapmışsın senin veliahdın bendim�
19 haziran 1998 düştüğün yerde o kapısını kapatıp derlerimizi bir göz odasında yaşadığımız gecekondunun merdivenlerinde kanlar içinde gören ilk kişi bendim baba. O nasıl bir kandı öyle, siyah mı akar sevdiklerinin kanları.Yoksa Kan mı karartır sevdiğinin olunca gözlerini� Seni kucaklarında götürürlerken ben çıplak ayaklarımla, kan karası kesiliyordu gözbebeklerim. Bu kan senin miydi? Kan siyah akmaz ki� Bu kan mı? 16 Yaşındaki oğlun 16 sında bir ihtiyara dönüyordu, bir kan pıhtılaşma miktarında� O an içimden bir şeyler koptu insanlardan farklı hissetmeme sebep olan ne varsa, yalnızlığa iten ne varsa. Bitmeyen bu öfke, bitmeyen bu melankoliklik hepsi ama hepsi o günün hatırası. Hatıran emanettir, emanetin de sağlam hala�. Sonrasında yaşayacaksın dediler. O gür bıyıklarını kesmişler, kafanda kocaman dikişler. Yabancı gibi oturup bakıyordun bana. Gözlerinin ötesi yoktu sadece bakıyordun. Anlamlar yoktu ne gözlerinde ne sözlerinde� Seni çok seviyorum desem anlar mıydın ki? HİSSEDERDİN belki diyemedim sanma . Kimseler yokken sende yoktun ama söyledim sana ben. HİSSETTİN mi? Sen beni çok seviyor muydun ki� Sevmesen konuşamadığında kelimeler dilinden dökülemediğinde neden bir tek ben anlayabilirdim ki seni. Sen her tökezlediğinde bana niye seslenesin ki. Yada yatağına taşıdığımda. Öldür beni dayanamıyorum der miydin hiç� Çok seviyordun beni. Bende seni çok seviyordum ki�
Senin adını ve lakabını abim ikinci çocuğuna verdi. Tıpkı sen gibi o. Uyurken bile bacak bacak üstüne atıyor. Ne yakışırdı sana bacak bacak üstüne atmak. O ne zariflikti, o ne heybetti�.
Herkes unutmuş gibi seni. Mezarına bile geldiğimde hatırlayamıyorum sesini, seni� Benim bir baba figürüne ihtiyacım vardı. Büyümenin nasıl olduğunu anlatacak. Bir babaya ihtiyacım vardı, her hata yaptığımda enseme bir tane yapıştıracak.

19 haziran 2015 oldu mesela ben hala unutmadım ki. O kara günü içimde yaşattım her anıyla her saniyesiyle. Her sene geçit törenim oldu benim, gençlikten kocaman adam olmaya. Bir kan karası kadar, yada kan kara kesilene kadar unutmadım hiç. Bir ağıt yaktım korkma kimseler duymadı sesimi. Erkek adam ağlamaz derdin. Baba be hani kan tutar diye kesilen hayvanlara bile bakamazdın ya . Kan tutmazdı seni, o sert mizacının altında öyle bir merhamet vardı ki. Biliyorum� Biliyorum� Ben en çok sana benzeyen oğlun biliyorum� Her yıl aynı gün kimseler bilmedi gözümdeki mutsuzluğu. Kimselere anlatmadım o günde seni. Ama bu yıl biraz fazla uzun sürdü geçit törenin. Melankoliklik o kadar sardı ki beni. Çok fazla insanı kırdım� Neyse�
Bende amcamin vefat edecegini hissetmistim icimden diyordum son kez bak neden nicin diye sormadim kendime...Allah rahmet eylesin.Mekanini cennet eylesin.
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Üzülme başlangıcı ölüm olmayan hayatların sonu ölüm olabilir mi hiç...
 
---> İç-inin'de olan harfler.

Üzülme başlangıcı ölüm olmayan hayatların sonu ölüm olabilir mi hiç...
tabi oyle.
Iki aydir babami hastaneye gidip getirdim.Baba gibisi varmi?Biliyorum.
Cok korktum onun icin bana ne dedi biliyormusun babam senin korkacagini biliyorum senin korkmani hic istemiyorum en cok bana duskun.Yazinda oyle kendimi buldumkii.Her aci cektigimde kendimi caresiz ve yalniz hissettimde babamin varligiyla guc bulurdum.Zor imtihanlar..
Cok sukur onlar iyi baska birsey istemem.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst