Perii06
Bayan Üye
Yağmur var bugün kentte.Uzaklarda bir yerlerde can almakta insanlar.
Her yerde kan, her yerde savaş var. Bir çocuk ölüyor kimsesizliğin elinde. Kimin umurunda.Cebi dolu göbekli bir adam kitlenmiş metresine alacağı arabaya. Alımlı ve güzel kız bikinisi ile plajda show yapmakta. Takımlı bir bey meydanlarda yalanlar savurmakta. Belli ki gözü koltukta. Şık giyimli , takıların ve boyaların üzerinden aktığı kadınlar gül dünya savaşında.Kimisi açlığa çare arıyor takdire şayan kuş sütünün eksik olmadığı yemek davetlerinde. Hani şampanyaların su misali aktığı o yemekler.
Yağmur var bu kentte. Islanıyor topraklar. Nasıl severim yağmurlu havalarda toprak kokusunu. Genzimi yakıyor alımlı edasıyla. Park edilen arabalardan yürümeye yol bulamadığım bu kentte yokluk konuşuluyor, kriz konuşuluyor, savaş konuşuluyor, kimsesiz çocuklar konuşuluyor bir yerlerde. Yumruklarını sıkıp masaya vuruyor insanlar içlerinde sakladığı kimlikleriyle. Öyle güzel oynuyorlar ki rollerini; sanırsın birinin öfkesi yetecek dünyayı düzeltmeye, eyleme durmaya kalksa. Tam masaya vurulan yumrukların en hararetli anında çalıyor son model bir cep telefonu. Ve soruyor yumruğu boşalmamış adama bir ses:
"akşam ki davete gideceğiz değil mi canım. Sakın hayır deme. Berna'lar da orada olacak. Gitmezsek ne düşünürler. Bu arada alışverişe çıkacağım. Giyecek hiçbir şey bulamadım. Kartın bende. Öptüm."
Yağmur var bu kentte. Islanıyor düşler. Düşler sırılsıklam. Ellerinde ıslak düşler, ağlıyor küçük bir çocuk. Tek düşü belki de bir bisiklet. Bir başka yerde uzaklara dalıyor masmavi bir çift boncuk göz. Bisiklet düşü ona öyle uzak ki. O düşlerin en aymazına düşüyor çektikçe tineri. Ve aklımdan geçiyor yolculuklar, terminaller, biletler. Kiminin elinde uçak, kiminin elinde opera, kiminin elinde düş biletleri.
Yağmur var bu kentte. Islanıyor güneş. Üşüyor bir yerlerde bir kadın. Elbiselerini delerek geçip içine işliyor yağmur damlaları. Kent ağlar, kadın ağlar. Gözlerinden inmekte yitirdikleri, duman altı her taraf,. Sanki Araf. Zeytin bakan kara gözler göklere yükselecek birazdan. Boğazında hayat olmuş kördüğüm. Yutkunmak ne mümkün.
Eğer hissedebiliyorsan boğazındaki düğümü, anla artık değerlerin öldüğünü. Barış Manço'nun dediği gibi;
"kimileri kahve kaynatsın, kimi hala dansöz oynatsın
leyleğin ömrü iki lak lak, değerler oldu tepetaklak."
Yağmur var bu kentte. Bir de ben gibiler . Yazan, çizen ve bir boku beceremeyen. İçi yanan. her şeye isyan eden, mangalda kül bırakmaz yazarken. Kusar tüm öfkesini. Kelimeler isyanda. Onlar bile kaldıramaz içindeki küfürü. Ne kolay oturduğum yerden kafa tutmak. Biri çıkıp dese ki;
"kalk da bir boyunu görelim."
Hemen sinecek yer ararım. Boyumdan büyüktür dediklerim.
Ve işte bir gün daha batıyor yağmurun koynunda. Bir başka hayat başlıyor kapanan kapı gıcırtılarının ardında. O hayatlara kafa tutmayı bıraktım bir başka zamana.
Kim ne derse desin.Yine de kafa tutacağım . Hayat bana bağırma...!
Sevgi Kaya
Her yerde kan, her yerde savaş var. Bir çocuk ölüyor kimsesizliğin elinde. Kimin umurunda.Cebi dolu göbekli bir adam kitlenmiş metresine alacağı arabaya. Alımlı ve güzel kız bikinisi ile plajda show yapmakta. Takımlı bir bey meydanlarda yalanlar savurmakta. Belli ki gözü koltukta. Şık giyimli , takıların ve boyaların üzerinden aktığı kadınlar gül dünya savaşında.Kimisi açlığa çare arıyor takdire şayan kuş sütünün eksik olmadığı yemek davetlerinde. Hani şampanyaların su misali aktığı o yemekler.
Yağmur var bu kentte. Islanıyor topraklar. Nasıl severim yağmurlu havalarda toprak kokusunu. Genzimi yakıyor alımlı edasıyla. Park edilen arabalardan yürümeye yol bulamadığım bu kentte yokluk konuşuluyor, kriz konuşuluyor, savaş konuşuluyor, kimsesiz çocuklar konuşuluyor bir yerlerde. Yumruklarını sıkıp masaya vuruyor insanlar içlerinde sakladığı kimlikleriyle. Öyle güzel oynuyorlar ki rollerini; sanırsın birinin öfkesi yetecek dünyayı düzeltmeye, eyleme durmaya kalksa. Tam masaya vurulan yumrukların en hararetli anında çalıyor son model bir cep telefonu. Ve soruyor yumruğu boşalmamış adama bir ses:
"akşam ki davete gideceğiz değil mi canım. Sakın hayır deme. Berna'lar da orada olacak. Gitmezsek ne düşünürler. Bu arada alışverişe çıkacağım. Giyecek hiçbir şey bulamadım. Kartın bende. Öptüm."
Yağmur var bu kentte. Islanıyor düşler. Düşler sırılsıklam. Ellerinde ıslak düşler, ağlıyor küçük bir çocuk. Tek düşü belki de bir bisiklet. Bir başka yerde uzaklara dalıyor masmavi bir çift boncuk göz. Bisiklet düşü ona öyle uzak ki. O düşlerin en aymazına düşüyor çektikçe tineri. Ve aklımdan geçiyor yolculuklar, terminaller, biletler. Kiminin elinde uçak, kiminin elinde opera, kiminin elinde düş biletleri.
Yağmur var bu kentte. Islanıyor güneş. Üşüyor bir yerlerde bir kadın. Elbiselerini delerek geçip içine işliyor yağmur damlaları. Kent ağlar, kadın ağlar. Gözlerinden inmekte yitirdikleri, duman altı her taraf,. Sanki Araf. Zeytin bakan kara gözler göklere yükselecek birazdan. Boğazında hayat olmuş kördüğüm. Yutkunmak ne mümkün.
Eğer hissedebiliyorsan boğazındaki düğümü, anla artık değerlerin öldüğünü. Barış Manço'nun dediği gibi;
"kimileri kahve kaynatsın, kimi hala dansöz oynatsın
leyleğin ömrü iki lak lak, değerler oldu tepetaklak."
Yağmur var bu kentte. Bir de ben gibiler . Yazan, çizen ve bir boku beceremeyen. İçi yanan. her şeye isyan eden, mangalda kül bırakmaz yazarken. Kusar tüm öfkesini. Kelimeler isyanda. Onlar bile kaldıramaz içindeki küfürü. Ne kolay oturduğum yerden kafa tutmak. Biri çıkıp dese ki;
"kalk da bir boyunu görelim."
Hemen sinecek yer ararım. Boyumdan büyüktür dediklerim.
Ve işte bir gün daha batıyor yağmurun koynunda. Bir başka hayat başlıyor kapanan kapı gıcırtılarının ardında. O hayatlara kafa tutmayı bıraktım bir başka zamana.
Kim ne derse desin.Yine de kafa tutacağım . Hayat bana bağırma...!
Sevgi Kaya