Hamlet Üzerine

ashli

Bayan Üye
HAMLET ÜZERİNE

W. Shakespeare’in Hamlet oyunu belki de bugüne kadar yazılmış tiyatro ve edebiyat eserlerinin en karmaşığıdır. Hamlet oyunu ve Hamlet karakteri üzerine öylesine çok şey yazılıp çizilmiştir ki, bugün Hamlet’i incelerken özgün düşünceler yaratmamız oldukça güç. Söyleyebileceğimiz her şey yüzyıllar önce söylenmiş olabilir. Bu anlamda Hamlet karakterini oynayacak kişinin oldukça fazla birikime sahip olması gerekmektedir. Sanırım biz ancak Hamlet karakterinin ip uçlarını inceleyebiliriz. Gerek Hamlet karakterini çözümlemek gerek diğer tipleri çözümlemek kişinin bakış açısına göre farklılıklar gösterecektir. Örneğin; bir Marksist ya da bir Nihilist, Hamlet’i kendilerine göre farklı yorumlayacaktır. Ama şu bir gerçek ki, iki farklı uç da kendilerine yakın görecektir. Böylesine her tarafa çekilebilen bir oyunu ancak kıyısından-köşesinden yakalamaya çalışabildiğim kadarıyla inceleyeceğim.

Oyunun başında Hayalet, Hamlet’e bir intikam yeni ettirir. Bu çok sıradan görünmektedir. Hamlet’in hemen harekete geçeceği düşünülür, ama gerçekleşmez. Hamlet’in içinde sürekli kaygılar vardır; birincisi amcasıdır katil olan ve annesiyle evlidir. Hayaletin söylediklerini ispat etmeye çalışır vs.Hamlet, amcasını bir günah anında öldürmeyi tasarlasa da, oyun boyunca bunu gerçekleştiremez. Nitekim amcası, bir günah sırasında canından olur.

Hamlet ilk başta kıvrak bir zekâya sahiptir. Her koşula ayak uydurabilir, herkesle dilediği düzeyde konuşabilir. Bütün sarayı inandıracak ölçüde deli rolü oynayabilir. Beklenmedik davranışları vardır.(Örneğin Opheliya’ya. Ama buna deli rolü oynadığı için de diyebiliriz.)

Hamlet kendiyle konuştuğunda içine döner, duyarlılıkları ortaya çıkar. (Örneğin annesinin amcasıyla evlenmesi) Oyun boyunca acı çeker ve çevresine de acı çektirir. Çevresinde dönen dolapları açığa çıkartmak ister ama bunu bir sürece yaymıştır. Hamlet’in tek hedefi, hayatta olup olmamanın hesabını sormaktır. Babasının intikamını almak ister, fakat kendisini İngiltere’ye göndermek istediklerinde direnç göstermez ve gider. Kısaca bir eylemin içine itilmiştir, bunu kabul eder, eylemsizliğiyle de çıldırtır insanı.

Hamlet yazıldığından bu yana sürekli olarak içinde yaşanılan çağın tragedyası olmuştur. Bundan yüz yıl önce sahnelendiğinde ya da bugün sahnelendiğinde yine çağdaştır. Her zaman güncelliğini ve önemini koruyacaktır.

Peter Quenell bu konuda şu yorumu yapıyor;

“Shakespeare her kuşakla sanki yeniden doğar ve her doğuşunda da sanki daha canlı olur.”

Bunu Hamlet içinde söyleyebiliriz.

Bunların karşısında, çağdaş olduğu konusunda farklı düşünceler olmuştur. Hamlet’in ancak Elizabeth dönemi içinde değerlendirilebileceği düşünülmüştür. (E.E.Stoll, L.Schücking, L.Cambll, B.Joseph vb.)

Hamlet oyununun ilk kez 1589 yılında oynandığını biliyoruz. Fakat bu oyun Shakespeare’in mi yoksa başka bir yazar tarafından mı yazıldığını bilemiyoruz. Shakespeare bu oyunu birkaç defa yazmış olduğunu biliyoruz. 1589’da oynanan oyun da pekâlâ Shakespeare’in olabilir. Bunun dışında, Hamlet oyunu Thomas Kyd’in “İspanyol Tragedyası” oyununda uyarlama olduğu da söylenir.

Yüzyıllardır farklı reji çalışmasıyla sahneye konmuştur Hamlet. Örneğin; tek kişilik sadece Hamlet’in olduğu rejiyle oynanmış ya da üç farklı Hamlet çıkarmışlar sahneye. Buradan hareketle, oyun boyunca ilgimiz hep Hamlet üzerindedir. Sanki diğer kişiler yokmuş gibi izleriz (okuruz) oyunu. Kişilik çözümlenmesine girişirsek eğer, her tipin bir kimliği olduğunu da anlarız.

Hamlet, oyunun başında, intikam yeminleri içer ama bir türlü intikam alamaz, ta ki oyunun sonuna kadar. Tabi kendi canını da vererek yapar bu işi. Mesela; okurken şöyle deriz “Hadi artık, bitir şu hain Claudius’un işini.” Hamlet bizi dinlemez. O bildiğini okur. “Her zaman kendinden emindir.”(Oyunun doruk noksanı da, Hamlet amcası Claudius’u Tanrıya yakarırken tek başına bulur. Burada da Hamlet, Tanrıya yakardığı için öldürmekten vazgeçer Claudius’u)

Hamlet oyununun konusuna basitçe “intikam” diyemeyiz, Elsinore şatosundaki “yozlaşmayı” temizlemek girişimi de diyemeyiz. Bu konuda Jan Kott’un yazdıklarına kulak verelim.

“Hamlet’de birçok konu vardır. Ahlaka karşı güç ve politika vardır. Teori ve pratik arasında farklılık, yaşamın son amacı üzerine tartışma, aile dramının yanında aşk trajedisi vardır. Siyasal, din ve fizik ötesi sorunlar dikkate alınır. İçinde derin psikolojik çözümleme, kanlı bir öykü, bir düello ve genel katliam olmak üzere, istediğiniz her şey vardır. İnsan istediğini seçebilir, ama seçerken, neyi ve niye seçtiğini bilmelidir.”2

Bugün yazıldığı gibi beş perde ve altı saati aşkın bir süreyle sahnelense ve J.Kott’un belirttiği herhangi bir konu öne çıkarılmasa, inanın bana hiçbir seyirci Shakespeare’in bu hızına yetişemez.

Hamlet’i oyunda öylesine çok analarız ve onunla özdeşlik kurarız ki, değerleri, duyguları, tutkuları hep bizim gibidir. “Hamlet aramızdan biridir.”

Artık Yunan Tragedyalarında hatta Shakespeare’den sonra, Antik Yunan’ı savunan Klasik çağda dahi Shakespeare’nin yazım gücüne ve boyutuna erişemezler. Grotesk öğeyi öylesine bilinçli kullanır ki Shakespeare, en önemli sahnelerde bile illüzyonu bertaraf ederek seyirciyi dumura uğratır. Tabi bu öğe Hamlet’te düzinelerce vardır.

III. Perde II.Sahne’yi ele alalım. Tiyatro grubu hazır, oyun başlamak üzere; Birazdan kral kendini sahnede görecek. Sahnenin duygu tonu yüksek, gerilim yaratılmış, Hamlet ve Ophelia konuşuyorlar;



HAMLET Aşna fişne sandınız değil mi?

Köylüler gibi yani? Ha ne sandınız?

OPHELİA Hiç Lordum.


HAMLET Bu güzel işte; bir “Hiç” demek ki,

Kadınların bacakları arasında yatan; sıfır yani.

OPHELİA Ne sıfır Lordum?

HAMLET Hiç.



İngiliz yazar Terry Eagleton’da, bu konu üzerinde duruyor. Elizabeth döneminde zaman zaman “Hiçbir şey” kadının cinsel organı anlamına geldiğini söylüyor. Şimdi o dönemin seyircisini düşünelim ve bu sahnedeki mecaza verdikleri tepkiyi tahayyül edelim. Tam bir illüzyon parçalanması. Ama Shakespeare bunu hep yapıyor. Tabi bu arada T.Eagleton durumu abartarak Hamlet ve Othello oyunlarını bu “Hiç” üzerinden değerlendiriyor. Zaman zaman kendini haklı çıkaracak şeylerde söylüyor.

Başta da değindiğimiz gibi herkesin söyleyecek sözü olmuştur Hamlet üzerine. (Burada benim yaptığım gibi) Şimdi bir karşılaştırma yapalım. Önce alıntılar;

“Hamlet içine kapanık, yüzü solgun, dış dünyaya olan ilgisi, gün geçtikçe, kuşkusunu besleyerek sonunu hazırlayan bir kahramandır.”



“Hamlet, hırslı, coşkulu, huzursuz ve düzeni bozulmuştur…”3

Diğerine geçelim;

“Hamlet, değişik deneyimin beklentisi içinde olan Kralı, eğer “fare kapanı” adlı oyunun gösterisi için ayartmasaydı, Claudius’un vicdanına yönelmeyecekti.”4

Şimdi bu düşünceleri karşılaştırırsak Ö.Nutku’nun dedikleri olsaydı, nasıl Hamlet “fare kapanı”gibi bir oyunu organize edebilirdi. Dış dünyayla bağlantısı kesilmiş, bilincinin zembereği atmış bir Hamlet nasıl oyuncularla böyle konuşabilirdi. (Gerçekten de Hamlet’in oyunculara söylediği şey bugün bile oyunculuk sanatı için geçerli. Yoksa bu fikirler Hamlet’in değilde Shakespeare’in mi? Öyleyse Hamlet neden söylüyor?) Genel olarak Türkiye’de Hamlet melankolik bir karakter olarak algılanıyor. Bu da kestirme bir düşünce gibi geliyor bana.

Şimdi bir de Psikanalistlere kurak verelim. 1955 yılında Ernst Jones ünlü bir çözümleme ortaya çıkartmıştır. Bunu Berna Moran’ın vurgulamalarıyla aktaralım.

“Hamlet babasının intikamını bir türlü alamaz, çünkü babasını öldürerek yerine geçen ve anasıyla evlenen adam, aslında Hamlet’in çocukluğunda duyduğu ve bastırdığı bir isteği gerçekleştirmiştir. Hamlet kendi babasını ortadan kaldırarak anasıyla birleşme isteğini bilinçaltında duymuş oluğu içindir ki, aynı şeyi gerçekleştiren adam karşısında kendini suçlamaktan kurtaramamakta ve bir türlü harekete geçememektedir.

Fakat Jones’un bunlardan çıkardığı başka

Bir sonuç var ki, doğrudan doğruya Shakespeare’in kendisiyle ilgili. Jones’a göre eserde bulduğumuz oidipus durumu Shakespeare’in kendi ruhsal durumuna ışık tutmaktadır. Shakespeare’in babasının 1601’de öldüğüne ve Hamlet’in de hemen bu olayın ardından yazıldığına inandığı için Jones, yazarın babasına karşı çocukluğunda duyduğu hislerin canlandığı bir sırada Hamlet’i kaleme aldığı sonucuna varır. Jones’a göre Hamlet bize Shakespeare’in ruhunu ve bilincinin derinliklerinde olup bitenleri gösterir, felsefesini, görüşlerini dele getirir.”5

Gerçekten de bu yaklaşım ilginç gelebilir. Bu konuyu tabi ki daha ayrıntılarıyla tartışabiliriz.

Oyunun başından itibaren bir eyleme sürüklenen Hamlet, bir türlü eylemini gerçekleştiremez. Bir eylem, eylemsizliğinin içindedir.

Her şeye rağmen Hamlet oyunu bir bireyin isyanından daha fazlasını dile getirir. Çağına uygun düşen bir görüşle “Varolmak ya da olmamak”.Ya amcasını öldürüp varolacak, özgürleşecektir ya da öldüremeyip varolamayacaktır. Bu, içinde yaşadığı çağın durumuyla da ilgilidir.

“…İnsanlık tarihinin hiçbir dönemi Elizabeth zamanından günümüze kadar olan dönem kadar renkli ve hareketli olmamıştır. Ama o günden sonra, ekonomik teller “sanai”ye doğru değişmiştir.”6

Değişimin öncüsü olmuş Elizabeth dönemi kendi içinde Hamlet gibi bir eser üretmiş. Ama öyle bir eser ki, dünyaya değişim yaşandığı sürece, Hamlet oyunu da, gelecek yeni değişimlere ışık tutacaktır.



1)Aktaran URGAN, Mina, Shakespeare ve Hamlet

2)KOTT, Jan. Çağdaşımız Shakespeare.sy.55

3)Nutku, ÖZDEMİR, Othello, Othello üzerine.

4)ESSLİN, Martin.Dram sanatının alanı, Sy.107

5)MORAN, Berna, Edebiyat kuramları ve eleştiri, Sy.138

6)CAUDWELL, Christopher. Yanılsama ve gerçeklik, Sy.70
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst