Gözümün Nuru Namaz...

Kadınların Aynı Hizada Durmaları



187- Cemaat değişik insanlardan ibaret olunca, imamın arkasında önce erkekler,
sonra erkek çocuklar, sonra kadınlar saf bağlarlar. Bu sırayı erkeklerle erkek
çocukların gözetmesi sünnettir. Erkeklerle kadınların bu sırayı gözetmesi ise
farzdır.
Bunun için bir kadın veya buluğ çağına yakın bir kız, bir
erkeğin önünde veya tam hizasında aynı namazı cemaatle kılacak olsa, erkeğin
namazı bozulur. Buna: "Muhazatü'n-Nisa = Kadınların erkeklerle bir hizada
bulunması" denir. Böyle aynı hizada bulunmakla namazın bozulması için on şart
vardır:
1) İmam olan zat, kadınlar için imamete niyet etmelidir; çünkü
böyle bir niyet bulunmazsa, kadınların imama uymaları sahih olmaz, imama uymamış
sayıldıkları için de, erkeklerle aynı hizada bulunmak söz konusu olmadığından
erkeklerin namazını bozmuş olmazlar. Yalnız cenaze namazında kadınlara imameti
niyet etmek gerekli değildir. Bir de bazı alimlere göre, cuma ve bayram
namazlarında da, kadınlara imameti niyet etmek şart değildir.
2) Erkekten
ilerde veya tam bitişiğinde namaz kılan kadın, ister mahrem olsun, ister olmasın
buluğ çağına ermiş veya buna yakın olmalıdır. Dokuz yaşındaki bir kız, ergenlik
çağına yakın olacağı için engel sayılır. Sekiz veya yedi yaşında bulunup semiz
ve gösterişli kız da aynı sayılır.
3) Kadın veya kız namazın ne olduğunu
bilmelidir. Namazın ne olduğunu bilmeyip rasgele cemaata uyan bir deli kadının
aynı hizada bulunması erkeğin namazını bozmaz.
4) Bir hizada bulunma,
kıyam veya rükü gibi bir rükün mikdarı devam etmelidir. Bu, İmam Muhammed'e
göredir, İmam Ebû Yusuf'a göre, böyle bir rükün tamamen yerine getirilmelidir.
Onun için hemen aynı hizada bulunmakla namaz bozulmaz.
5) Bir hizada
bulunuş, rükü ve secde ile kılınır bir namazda bulunmalıdır. Bu bakımdan cenaze
namazında ve tilavet secdesinde olacak muhazat bir engel teşkil etmez.
6)
Muhazat (aynı hizada bulunuş) olabilmesi için erkeğin yanında bulunan kadınla
başlangıç tekbirleri bakımından ortaklık olmalıdır. Kadın, ya hizasında
bulunduğu erkeğin iftitah tekbirine kendi iftitah tekbirini bağlayarak ona
uymalı veya bu erkek ile beraber tahrimelerini üçüncü bir şahsın tahrimesine
bağlamış bulunmalıdırlar. Bu bakımdan aynı namazı erkek ile kadın yan yana
durarak tek başlarına kılsalar yahut yalnız biri imama uyup diğeri tek başına
kılacak olsa, namazları bozulmaz.
7) Namaz, erkek ile kadın arasında,
yerine getirilme bakımından müşterek olmalıdır. Şöyle ki: Kadın, ya kendisi ile
aynı hizada bulunduğu erkeğe veya her ikisi diğer bir erkeğe uymuş olmalı ve
aynı namazı beraber kılmış olmalıdırlar.
Buna göre erkek ile kadın, bir
veya birkaç rekat kılındıktan sonra imama uyup da imamın selamından sonra
kalkarak kaçırılan rekatları kılarlarken aralarında muhazat meydana gelse,
bununla namaz bozulmaz; bu ikisine "Mesbuk" denir. Mesbuk ise kendi başına
kıldığı rekatlarda yalnız başına namaz kılan kimse sayılır.
8) Erkek ile
kadının yerleri bir olmalıdır. Buna göre, erkek veya kadından biri mescidin
zemininde, diğeri de en az bir adam boyu yükseklikte olan bir yerde durarak aynı
hizada bulunarak cemaatle namaz kılsalar, bu hal onların namazlarının sıhhatini
bozmaz.
9) Erkek ile kadının yönleri bir olmalıdır. Buna göre, Kabe'nin
içerisinde her biri başka bir yöne dönerek cemaatle namaz kılarlarken, aynı
hizada bulunsalar, bu namazı bozmaz.
10) Erkek ile kadın arasında,bir
engel bulunmamalıdır. Aralarında direk gibi bir şey veya bir insan sığacak kadar
bir açıklık bulunursa, bu şekilde aynı hizada bulunmak namazı bozmaz.

Sonuç: Bu on şan toplanınca muhazat (aynı hizada bulunmak), erkeklerin namazını
bozar. Şöyle ki: Aynı imama uyan kadınlar erkeklerin önünde bir saf tutsalar,
bütün erkeklerin namazı bozulur. Erkeklerin arasında üç kadın bulunsa, bunların
hem sağ ve hem sol yanlarındaki birer erkeğin ve arka taraflarındaki her safdan
üç erkeğin namazı bozulmuş olur. Erkekler arasındaki kadınlar iki kişi olursa,
yanlarındaki birer erkek ile yalnız bunların arkasında bulunan saftaki iki
erkeğin namazı bozulur. Daha geride olanların namazına bir şey olmaz. Aradaki
kadın bir tane olunca, sağ ve sol yanındaki birer erkek ile arka tarafındaki
saftan bir erkeğin namazı bozulur, diğerlerinin namazı bozulmaz. Namazları
bozulan erkekler, diğer erkek ve kadınlar arasında birer engel durumuna
geçeceklerinden artık bu namaz bozuluşu diğerlerinin namazına geçmez.

Erkeklerin namazlarını böylece bozmaya sebeb olan ve onların huzurlarını kaçıran
kadınlar ise, şübhe yok ki bundan dolayı günah işlemiş ve Yüce Allah'ın azabına
layık bulunmuş olurlar. Onun için buna sebebiyet vermekten kaçınmalı, İslam
terbiyesine riayet etmelidir. Yalnız yaşlı kadınlar cemaatle devam edecek
olurlarsa, mescidlerde kendilerine ayrılan yerlerden ileri geçmemelidirler.
Değilse bekledikleri sevab kazanacakları günahı karşılayamaz. Zaten kadınların
cemaata devam etmeleri aslında kerahetten sayılmaktadır. Kadınların mescidleri,
evlerinin içidir. Bir hadis-i şerifte:
"Kadınların namazlarının en
faziletlisi, evlerinin içinde kıldıkları namazlardır."
buyurulmuştur.
Kadınların, namazları ile evlerini nurlandırmaları
kendileri için çok büyük bir şereftir. Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle
buyurulmuştur:
"Oturduğunuz yerleri namazla ve Kur'an okumakla
nurlandırınız."
 
Sehiv (Yanılma) Secdeleri ile İlgili Meseleler



327- Sehiv secdeleri, bir namazın vaciblerinden birini yanılarak terk etmekten
veya geciktirmekten dolayı, o namazın sonunda yapılması gereken iki secde ile
teşehhüdden, salavat ve duaları okumaktan ibarettir. Şöyle yapılır: Son oturuşta
yalnız "Tahiyyat" okunduktan sonra iki tarafa selam verilir. Ondan sonra "Allahü
Ekber" denilerek secdeye varılıp üç kez "Sübhane Rabbiye'l-ala" okunur. Ondan
sonra "Allahü Ekber" denilerek kalkılır. Bir tesbih mikdarı duraklamadan sonra
tekrar "Allahü Ekber" deyip ikinci secdeye varılır. Yine üç kez "Sübhane
Rabbiye'l-ala" okunduktan sonra "Allahü Ekber" denilerek kalkılır ve oturulur.
Tahiyyat ve Salavatlarla "Rabbena atina" okunup önce sağ tarafa, sonra sol
tarafa selam verilir.
Yalnız sağ tarafa selam verdikten sonra sehiv
secdelerinin yapılması daha faziletlidir, ihtiyata uygundur. Bundan dolayı
cemaatla kılınan namazlarda cemaatın yanlışlıkla dağılmaması için, yalnız sağ
tarafa selam verdikten sonra sehiv secdesi yapılması tercih edilmiştir.

328- Sehiv secdeleri vacibdir. Bilindiği gibi, gerek farz, gerek vacib veya
sünnet olan herhangi bir namazın kıraat, rükü ve sücud gibi farzları ve Fatiha,
Sure ilavesi, sırayı gözetme gibi vacibleri, Kadelerde (oturuşlarda) salavatları
okumak gibi sünnetleri vardır. Bunun için bunları gözetmek gerekir ki, namaz tam
olarak kılınmış olsun.
O halde farz olsun, olmasın herhangi bir namazda
bir farzın kasden veya sehven terk edilmesi, o namazın yeniden kılınmasını
gerektirir. Böyle büyük bir noksanı gidermek için sehiv secdeleri yeterli
değildir.
Bir vacibin kasden terki veya geciktirilmesi bir günahtır.
Bundan dolayı sehiv secdeleri gerekmez, böyle bir namazı iade etmek uygundur.
Bir vacibin sehven terk edilmesi veya geciktirilmesi, sehiv secdelerini
gerektirir. Bu şekilde o noksan düzeltilmiş olur. Bir sünnetin kasden veya
sehven terk edilmesi, sehiv secdelerini gerektirmez. Fakat kasden terk edilmesi
bir kusurdur. Sevab ve faziletten mahrum olmayı gerektirir.
(Malikilere
göre sehiv secdeleri sünnettir. Şafiî'lere göre de sünnettir. Ancak imam sehiv
secdelerini yaparsa, cemaatın imama uyması vaciptir. Hanbelilere göre sehiv
secdeleri bazan vacib, bazan sünnet ve bazan da mubah olur. Namazın terk edilen
bir sünnetinden dolayı yapılacak sehiv secdelerinin mubah olması
gibi...
İmam Şafiî ve İmam Ahmed'e göre,
iki tarafa selam vermeden önce yapılır. İmam Malik'e göre sehiv (yanılma), bir
ziyade sebebiyle ise, sehiv secdeleri selamdan sonra yapılır. Eğer bir noksan
veya bir noksan ile ziyade sebebiyle ise, selamdan önce yapılır. Bu bir fazilet
meselesidir; yoksa hepsi de caizdir.)
329- Bir namazın tam bir rüknünü,
bir farzını öne almak veya sonraya bırakmak sehiv secdelerini gerektirir. Çünkü
bu öne almak ve sonraya bırakma işi, vacibi terk etmekten sayılır. Kıyamda
"Sübhaneke"den sonra, henüz kıraat yapmadan rükûa varılıp ondan sonra
hatırlanarak kıyama dönmekle farz olan kıraatin yerine getirilmesi, buna bir
örnektir. Bu durumda önceki rükü geçerli olmaz. Kıraattan sonra yeni bir rükü
yapılır. Böyle dönüp kıraat yapmadan ve ondan sonra rüküa varmadan kılınacak
namaz bozulur. Çünkü böyle bir rekatta rükü gibi tekrarlanmayan rükünler
arasında sıraya riayet edilmesi farzdır.
330- Namazın rekatlarından
birindeki iki secdeden biri yanılarak terk edilip ondan sonraki rekatın veya
kadenin sonunda hatırlansa, bunun geciktirilmesinden dolayı namazı iade
gerekmez, hemen o secde kaza edilir. Eğer son oturuşta iken hatırlansa, bu secde
yapılır ve ondan sonra bu oturuş (kade) iade edilir. Ondan sonra da sehiv
secdeleri yapılır. Bu durumda son rekatta beş secde ile üç kade bulunmuş olur.
Çünkü bir rekatta iki secde vardır. Böyle tekrarlanan bir rüknün kısmen sonraya
bırakılması, farzı terketmek sayılmadığından namazın iadesini
gerektirmez.
Fakat bir rekattaki iki secdeden ikisi de yanılarak öne
alınsa, önce iki secde ve ondan sonra rükü yapılmış bulunsa, bu halde farz olan
tertibe riayet için tekrar rükü ve ondan sonra secdelere gidilir. Bu tekrar ve
iadelerden dolayı da namazın sonunda sehiv secdeleri yapılır.
331-
Herhangi bir namazın bir rüknünü tekrar etmek, sehiv secdelerini gerektirir. Bir
rekatta iki defa rükü veya üç defa secde yapılması gibi.
Birinci ve
ikinci rekatlarda Fatiha'nın tekrarlanarak okunması veya arka arkaya okunması
veya rüku, secde ve teşehhüdde Kur'an okunması da böyledir. Fakat üçüncü veya
dördüncü rekatlarda Fatiha'nın iki defa okunması veya bunlarda Fatiha ile
beraber başka bir surenin de okunması yahut yalnız başka bir sürenin okunması
sehiv secdelerini gerektirmez. Çünkü bu takdirde bir vacib terk edilmiş veya
geciktirilmiş ve Kur'an da meşru olan yerin başkasında okunmuş olmaz. Ancak bu
halde rekatlar, önceki, rekatlarden daha fazla uzatılmış ve cemaata da ağırlık
verilmiş olursa, kerahetten korunmuş olmaz.
332- Bir vacibi yanılarak
terk etmek, sehiv secdelerini gerektirir. Birinci oturuşu veya vitirde Kunut'u
veya bayram namazlarında ziyade tekbirleri yahut birinci ve ikinci oturuşlarda
Tahiyyat'ı okumayı terk etmek gibi.
Vitir namazında rüküdan sonra Kunut
duasının unutulduğu hatırlanmış olsa, artık onu okumak için geri kıyama
dönülmez. Rükudan sonra okunması da gerekmez. Çünkü yeri kaçırılmıştır. Rüku
halinde hatırlandığı halde de okunması gerekmez. Sahih olan rivayet böyledir.
Bununla beraber okunsun veya okunmasın, her iki halde de sehiv secdeleri
gerekir.
Kunut tekbirini unutup yapmamak, bir görüşe göre sehiv secdesi
gerektirir, bir görüşe göre de gerektirmez.
333- Bir vacibin yanılarak
geciktirilmesi de sehiv secdesini gerektirir. Birinci veya üçüncü rekattan sonra
biraz oturulması, dördüncü rekattan sonra beşinci rekat için ayağa kalkılması,
sabah namazının ikinci rekatinden sonra üçüncü bir rekata ve akşam namazının
üçüncü rekatından sonra dördüncü bir rekata kalkılması gibi...
Birinci
oturuşta (Kade'de) teşehhüd mikdarından fazla oturulup üçüncü rekata kalkmanın
geciktirilmesi de böyledir.
334- Bir vacibin vasfını değiştirmek, sehiv
secdesini gerektirir. İmamın aşikare okuması gereken ayetleri gizlice okuması
veya gizlice okunacak ayetleri aşikare okuması gibi. Bu okuma mikdarı, namaz
sahih olacak kadar okumaktır. Fatiha süresinin ilk ayetlerini okumak bu
kısımdandır. Bununla beraber kısa bir ayet okunması da İmamı Azam'a göre bu
hükümdendir. İki imama göre ise, bu hükümde değildir.
Aşikare okumanın en
az derecesi, başkasının işiteceği mikdardır. Gizlice (hafiyyen) okumanın en
aşağı derecesi de, yalnız okuyanın işiteceği mikdardır.
335- Gizli
okunacak yerde, Fatihanın çoğu yanılarak aşikare okunsa, geri kalanı yine
gizlice okunur. Aksine olarak aşikare olarak okunacak bir namazda Fatiha'nın bir
kısmı gizli okunup ondan sonra aşikkare okunacağı hatırlansa, Fatiha yeni baştan
aşikare okunur. Böylece bir rekatta hem aşikare, hem de gizli okumak toplanmış
olmaz. Fakat diğer bir görüşe göre, Fatiha yeniden okunmaz, yalnız geri kalan
kısım aşikare okunur.
336- Tek başına namaz kılanın aşikare veya gizli
okumasından dolayı, tercih edilen görüşe göre, sehiv secdesi gerekmez. Ancak
öğle namazı gibi gizli okunacak yerde kasden aşikare okursa, günah işlemiş
olur.
Tek başına namaz kılanın gündüzün kılacağı nafile namazlarda
aşikare okuması mekruhtur.
337- İmam sabah namazında Fatiha suresini
sehven gizlice okuyup sonra hatırlasa, ekleyeceği süreyi aşikare okur, Fatiha'yı
iade etmez.
338- Cemaat halinde aşikare Kur'an okunacak bir namaza
başlamış olan ve Fatiha'yı gizli okumuş bulunan bir kimseye, başkası gelip uysa,
o kimse imam olmayı arzu ederse sureyi aşikare okur, arzu etmezse, aşikare
okuması gerekmez.
339- Farz bir namazda ikinci rekattan sonra
oturulmayıp da üçüncü rekata yanılarak kalkmaya yeltenenin durumuna bakılır:
Eğer kalkışı oturmaya yakın ise, oturur, sehiv secdesi gerekmez. Fakat
doğrulması kıyama yakın ise, kalkar ve ondan sonra sehiv secdelerini yapar.
Çünkü bu durumda vacib olan birinci oturuş terk edilmiştir.
Bununla
beraber bir rivayete göre de, namaz kılan henüz tam kıyama doğrulmamış ise,
kadeye (oturuşa) döner, vacibi terk elmez. İmam tam doğrulup kalktıktan sonra
kadeye dönerse, namazı bozulur. Çünkü bu takdirde farz olan kıyam bozulmuş ve
namazın sırası büsbütün değiştirilmiş olur. Diğer bir görüşe göre, bu durumda
namazı bozulmaz, kendisi günah işlemiş olur ve sehiv secdeleri gerekir.

340- Sünnet namazlarda ikinci rekatın arkasında oturulup da Tahiyyat okunmadığı
üçüncü rekatta hatırlanırsa bakılır: Eğer bu üçüncü rekat daha secde ile
bağlanmamış ise, oturmaya dönülür, eğer secde ile bağlanmışsa, dönülmez. Diğer
bir görüşe göre, secde ile bağlansın veya bağlanmasın, artık oturmaya dönülmez.
Her iki durumda da sehiv secdeleri yapmak gerekir.
341- Dört rekatlı
farzlarda ikinci oturuş yapılmaksızın beşinci rekata kalkılacak olsa, henüz
beşinci rekat için secde edilmedikçe oturuşa dönülür. Teşehhüdden sonra selam
verilip sehiv secdeleri yapılır. Çünkü farz olan son oturuş geciktirilmiştir. Bu
geciktirme ise, vacibi terk sayılır. Fakat beşinci rekat için secde yapılmış
olursa, bu namaz nafileye dönmüş olur. Artık buna bir rekat daha ilave edilir ve
tam altı rekatlı bir nafile namaz kılınmış olar. Sahih olan görüşe göre, bu
durumda sehiv secdesi gerekmez. Bu mesele İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf'a
göredir. İmam Muhammed'e göre, beşinci rekatın secdesinden baş kaldırılınca,
namaz tamamen batıl olmuş olur.
342- Dört rekatlı, bir farz namazın son
oturuşunda selam vermeden yanılarak ayağa kalkılsa, hemen oturuşa dönülüp selam
verilir ve sehiv secdesi yapılır. Fakat beşinci rekat için secdeye varılmış
olunca, buna bir rekat daha ilave edilir. Bu durumda önceki dört rekat ile farz
tamamlanmış olur; Diğer iki rekat da nafile sayılır, İstihsan olarak da sehiv
secdeleri yapılır.
Akşam namazında ikinci oturuştan sonra bir dördüncü
rekata, sabah namazında da oturuştan sonra bir üçüncü rekata kalkılması da bu
hükümdedir. Onun için bunlara eklenen ikişer rekat da, nafile olmuş olur. Bu
hareketler kasıdlı olarak yapılmadığı için mekruh sayılmaz. Tercih edilen görüş
budur.
343- Dört veya üç rekatlı farz ve vitir namazlarında birinci
oturuştan sonra yanılarak: "Allahümme Salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed"
denilmesi, İmamı Azam'dan bir rivayete göre de, bu teşehhüdden sonra bir harf
bile ziyade edilmesi sehiv secdelerini gerektirir. Fakat son duruşlarda
teşehhüdden sonra Kur'an okunması, dua edilmesi ise sehiv secdelerini
gerektirmez. Çünkü bu oturuş dua ve hamd yeridir. Kur'an ise hem duayı hem de
hamdi kendisinde toplar.
Namazda zikirlerin, duaların ve teşehhüdün
(Tahiyyat'ın) aşikare okunması da sehiv secdelerini gerektirmez.
344-
Farz namazların son üçüncü ve dördüncü rekatlarında kasden susarak Fatiha veya
diğer bir süre okunmaması bir hatadır; fakat sehiv secdelerini gerektirmez.
Yanılarak sükuti edilip Fatiha veya başka bir süre okunmaması sehiv secdelerini
gerektirir. İmam Ebû Yusuf'a göre, her iki halde de sehiv secdelerini yapmak
gerekir.
345- Namaz içinde bir rükün yerine getirilecek kadar düşünceye
dalınsa başlangıç (iftitah) tekbirini aldım mı, almadım mı diye o kadar
düşünülse de sonra tekbir alındığı hatırlansa, veya alınmamış olması sanılarak
tekrar bir tekbir daha alınsa, sehiv secdesi gerekir.
Yine: Üç rekat mı,
dört rekat mı kıldığında şübhelenip durulsa, veya Fatiha okunduktan sonra hangi
surenin okunacağı üzerinde düşünülse, yine sehiv secdeleri gerekir. Çünkü bu
durumlarda vacib geciktirilmiş olur.
Bir rüknü veya bir vacibi yerine
getirirken meydana gelecek bir dalgınlık ve bir düşünce ise, sehiv secdelerini
gerektirmez. Tam bir kalb huzuru ile namaz kılmak, öyle herkese nasib olacak bir
fazilet değildir.
346- Bir kimse, kıldığı bir namazın rekatlarında
şübhelense bakılır: Eğe bu şübhe kendisine ömründe ilk kez olmuşsa, o namazı
yeniden kılar. Fakat birkaç defa olmuşsa araştırır ve kanaatine göre hüküm
verir. Namazı yeniden kılması icab etmez. Araştırmada kalbin şahidliği
yeterlidir.
Örnek: Sabah namazını kılarken bir rekat mı kıldım, iki rekat
mı? diye şübhelenip de bir rekat kılmış olduğuna kalben hüküm verse, ihtiyaten
buna bir rekat daha ilave eder. Bu husustaki tereddütlerinden dolayı da sehiv
secdeleri yapar. Aksine olarak iki rekat kılmış olduğuna hüküm verdiği takdirde
oturur. Teşehhüdden ve selamdan sonra sehiv secdelerini yapar. Hiç birine karar
veremediği takdirde de, az olanı esas alır, çünkü az olanda kesinlik vardır. Bu
durumda bir rekat daha kılar; ancak bu takdirde şübhelendiği rekatin sonunda
oturur. Ondan sonra kalkıp o bir rekatı kılar. Çünkü önce iki rekat kılmış
olması ihtimali vardır. Bu takdirde de namazın sonunda sehiv secdelerini
yapar.
347- Dört rekatlı bir namaza başlamış olan kimse, kıldığı rekatın
birinci rekat mı, ikinci rekat mı? olduğunda şübhe edip bir tarafı seçemezse,
kendisini bir rekat kılmış sayar ve her bir rekatın sonunda ihtiyat olarak bir
kere teşehhüd mikdarı oturur; bu şekilde dört defa kade yapılmış olur. Çünkü
birinci sayılan rekatın ikinci ve üçüncü sayılan rekatın dördüncü rekat olması
ihtimali vardır.
348- Bir kimse kıldığı rekatın ikinci rekat mı, üçüncü
rekat mı? olduğundan şübhelense, sahih olan görüşü göre, bu rekatın sonunda
oturmaz. Bir tarafı tercih edemezse, bunu ikinci rekat sayar. Geri kalan
rekatları da tamamlar. Akşam namazı ile vitir namazı bu hükmün dışındadır. Bu
şübhelenme bu namazlardan birinde olsa, oturmak gerekir. Çünkü şübhelenilen
rekatın üçüncü rekat olması muhtemeldir. Bu halde teşehhüdden sonra bir rekat
daha ilave edilir. Çünkü şübhelenilen rekatın ikinci rekat olması da mümkündür.
Bunların sonunda da sehiv secdeleri yapılır.
349- Dört rekatlı
namazlarda, kılınan rekatın dördüncü rekat mı, beşinci rekat mı olduğunda ve
sabah namazında kılınan rekatın ikinci rekat mı, üçüncü rekat mı olduğunda,
akşam ile vitir namazlarında da kılınan rekatın üçüncü rekat mı, dördüncü rekat
mı, olduğunda şübheye düşülse, sonunda oturulur ve teşehhüdden sonra kalkılıp
bir rekat daha kılınır. Çünkü bu rekatların üçüncü, dördüncü veya beşinci rekat
olması muhtemeldir. O halde ilave edilen birer rekat ile fazla olan mikdar
nafile olmuş olur. Sonunda da sehiv secdeleri yapılır. Bu şübhe, kıyam veya rükü
veya rükudan kıyama geçiş halinde olduğuna göredir.
İlk secde yapıldıktan
sonra şübhelenme olursa, ittifakla namaz batıl olur. Çünkü şübhe edilen rekatın
ziyade olup son oturuşun terk edilmiş bulunması muhtemeldir. İlk secde halinde
şübhe olursa, yalnız İmam Muhammed'e göre, namaz batıl olmaz.
350-
Namazda Fatiha'dan önce başka bir sure bir harf olarak dahi yanılarak okunsa,
iade edilerek önce Fatiha, sonra da o sure okunur. Namazın sonunda da sehiv
secdeleri yapılır. Bu sırada işinde yapılan noksan rüku halinde bile hatırlansa,
kıyama dönülerek iadesi gerekir. Böyle bir yanılma çok olmaz. Onun için bunun az
mikdarı da bağışlanamaz. Fakat bir namazda okunan bir surenin altında bulunan
sure okunmak istenirken üstündeki sure okunsa, bundan dolayı sehiv secdeleri
gerekmez.
351- Bir kimse namazda, Fatiha okuyup okumadığında şübhe etse,
bakılır: Eğer henüz başka sure okumamış ise, Fatiha'yı okur. Fakat başka sure
okumuş ise, artık Fatiha'yı okumaz. Çünkü surenin Fatiha'dan sonra okunması
meydandadır. Bununla beraber namaz kılanın bir görüşü varsa ona göre hareket
eder.
352- Bir kimse, ilk rekatlerde birer sure okuyup da Fatiha'yı
okumamış bulunduğunu secdeye vardıktan sonra hatırlarsa, son rekatlerde
Fatiha'yı iade etmez. Çünkü son rekatlarda zaten Fatiha okunacaktır. Bir rekatte
iki Fatiha okunması ise meşru değildir. Yalnız Hasan İbni Zeyyad'a göre, son
rekatlarda Fatiha kaza edilir.
353- Dört veya üç rekatlı farz namazların
ilk iki rekatinde Fatiha'dan sonra birer sure veya bir mikdar ayet eklenmemiş
olsa, bu sure veya ayetler üçüncü ve dördüncü rekatlarda Fatiha'dan sonra ilave
edilirse bu namaz cemaatle kılınan bir akşam veya yatsı namazı ise, üçüncü ve
dördüncü rekatlarda hem Fatiha, hem de ilave edilecek sure aşikare olarak
okunur. Çünkü bir kıyamda olan kıraat birdir; bunun bir kısmı gizli olarak, bir
kısmı da aşikare olarak okunamaz. Yalnız surenin aşikare okunacağını söyleyenler
de vardır. İmam Ebû Yusuf'a göre, ikisi de gizlice okunur. Çünkü son rekatlarda
gizlice okumak sünnettir. İmam Ebû Yusuf'dan diğer bir rivayete göre de, artık
son rekatlarda bu süre okunmaz. Çünkü bunun yeri geçmiştir. Bununla beraber her
halde de sehiv secdeleri yapılır.
354- İmamın yanılması, kendi hakkında
asaleten ve cemaat hakkında da uymuş olma bakımından sehiv secdelerini
gerektirir. Fakat imama uyan cemaatten birinin yanılması ile ne kendisine ne de
imama sehiv secdesi yapmak gerekmez.
355- Sehiv secdelerini yapmakta olan
bir imama uymak sahihtir. Gerek sehiv secdelerinin herhangi birinde ve gerek
teşehhüdünde olsun eşittir. Sehiv secdelerinin ikincisinde imama uyan kimseye
birinci secdeyi ve teşehhüdünde uyana her iki secdeyi kaza etmek
gerekmez.
356- Mesbuk, imamla beraber sehiv secdelerini yapar, imamın
yanılması, mesbukun imama uymasından önce de olsa hüküm aynıdır. Çünkü mesbuk
imama bağlıdır.
İmam teşehhüdde iken daha selam vermeden önce mesbuk
kalkarak kıraat veya rüküda bulunduktan sonra, imam selam verip sehiv
secdelerine varacak olsa, mesbuk da hemen bu secdelere uyar ve evvelce yaptığı
kıraatla rüküu aradan çıkar, bunları sonradan kalkıp tekrar yerine getirir.
Bununla beraber mesbuk bu secdelerde imama uymasa namazı bozulmaz. Namazı
bitirince bu sehiv secdelerini kendi başına yapar.
Yine mesbuk secdeye
vardıktan sonra, imam sehiv secdelerini yapacak olsa, im..... uymaz, namazını
bitirir ve sonra sehiv secdelerini yapar. Eğer bu durumda imama uyacak olursa,
namazı bozulur.
357- İmam selam verdikten sonra, noksan kalan rekatlarını
tamamlamak için ayağa kalkan bir mesbuk, bu rekatlarda yanılmış olursa, sehiv
secdelerini yapması gerekir. Önceden imamla beraber sehiv secdeleri yapmış olsa
bile bu hüküm değişmez. Çünkü mesbuk, noksan kalan rekatları tamamlarken tek
başına namaz kılan gibidir.
358- Mesbuk imamla beraber yanılarak selam
verse ona sehiv secdeleri yapmak gerekmez. Fakat imamın selamından sonra selam
verecek olsa, sehiv secdesini gerektirir. Çünkü birinci halde henüz muktedi,
ikinci halde ise, münferid (yalnız başına namaz kılan) olmuştur. Muktediye,
kendi yanılmasından dolayı sehiv secdesi lazım gelmez.
359- Bir namazda
yanılmaların birkaç tane olması ile sehiv secdelerinin o kadar yapılması
gerekmez. Bir defa bunlar için sehiv secdelerini yapmak yeterlidir. Onun için
bir kimse, bir namaz içinde iki ve üç defa yanılsa, bunlar için namazın sonunda
yalnız bir defa sehiv secdelerini yapmak kafidir. Sehiv secdelerindeki bir
yanılma da başka sehiv secdelerini gerektirmez.
360- Sehiv secdeleri
kasden veya yanılarak terk edilse, namaza aykırı bir hal olmadıkça, yine bunlar
yapılır. Fakat teşehhüdden sonra gülmek, konuşmak gibi, namaza aykırı bir durum
meydana gelirse veya kerahet vakti girerse, sehiv secdeleri düşer. Sabah
namazında selamın arkasından güneşin doğması veya ikindi namazında yine selamdan
sonra güneşin (sarararak kamaştırıcılığının) değişmesi gibi...
361- Bir
imam, sehiv secdesini terk edecek olsa, cemaat da terk eder. Cuma ve bayram
namazlarında da, fazla kalabalıktan dolayı bir karışıklığa meydan vermemek için
bu sehiv secdeleri terk edilir.
362- Sehiv secdesindeki iki secde ile
Tahiyyat ve selam vacibdir. Tahiyyattan sonra Salavat ve dua okunması, bu
secdelerdeki tekbirler, secde halindeki tesbihler ve iki secde arasındaki oturuş
sünnettir.
363- Bir kimse, namazını tam olarak kıldığını kesinlikle
bildiği halde, sözüne inanılır bir adam ona eksik kıldığını haber verse, bunun
sözünü kabul etmez. Fakat iki güvenilir adamın haber vermesine uyulur. Çünkü
böyle bir haber, (iki kişinin şehadeti ile doğruluğu gerçekleşen) bir haldir.
Böyle bir haber çok yerlerde geçerli ve bağlayıcıdır. İmam ve cemaat ihtilaf
ettikleri takdirde, imamın bilgisi varsa, cemaatın sözü ile hareket etmez,
kesinliği yoksa cemaatın sözünü kabul eder.
 
Vitir Namazına Dair Bazı Meseleler






189- Vitir namazının bazı özellikleri vardır ki, bunları kısaca şöyle
sıralayabiliriz:
1) Vitir namazı, yalnız Ramazan ayında cemaatla kılınır.
İmam olan zat da üç rekatın hepsinde tekbirleri, tesmi'leri ve kıraatı aşikare
yapar. Kunut duası imam ve cemaat tarafından gizlice okunur. Ramazan ayından
başka günlerde ise, vitir namazını cemaatla kılmak mekruhtur.
2) Mesbuk
olan kimse, imamla beraber Kunut duasını okur. Yetişememiş olduğu rekatları kaza
edince, artık Kunut duasını okumaz. Mesbuk için ileride bilgi
verilecektir.
3) Bir kimse vitir namazında şübhelenip üçüncü rekatta mı,
yoksa ikinci rekatta mı olduğunu kestiremezse, bulunduğu rekatta Kunut'u okur.
Rükûdan ve secdelerden sonra kalkar bir rekat daha kılar, tekrar Kunut'u okur.
Rükû ve secdelerden sonra "Teşehhüd"de bulunur. Selam ile namazını tamamlar.
Eğer birinci rekatta iken böyle şübheye düşse, üçüncü rekat olmak ihtimali olan
her rekatta Kunut duasını okur.
4) Vitirden başka namazlarda Kunut duası
okunmaz. Yalnız bir musibet ve bela gibi hallerde sabah namazının farzında Kunut
okunabilir.
(İmam Malik ve İmam Şafii'ye göre, daima sabah namazlarının
farzında rükûdan sonra kavme halinde Kunut duası okunur. Bu Kunut, Malikî'lere
göre müstahab, Şafiî'lere göre sünnettir.)
5) Sabah namazlarında Kunut
duasını okuyan bir Malikî veya bir Şafiî'ye uyan bir Hanefî sükut eder, Kunut'u
okumaz. Eğer okumak isterse gizlice okur.
6) Kunut duasını bilmeyen,
yalnız "Rabbenâ âtinâ" ayet-i kerîmesini okuyabilir. Üç
defa "Allahümme'ğfîrli" de diyebilir.
Üç defa:
"Ya Rabbî" demesi de caizdir. size=1>(*)



(*) Sünnet olan Kunut duası şudur:

"Allahümme inna neste'înüke ve nestağfirüke ve nestehdîke ve nü'minü
bike ve netübû ileyke ve netevekkelü aleyke ve nüsni aleykelhayre küllehü
neşkürüke ve la nekfürüke ve nahleu ve netrükü men yefcürük. Allahümme iyyake
na'budü ve leke nusalli ve nescüdü ve ileyke nes'a nahfidü, nercû rahmeteke ve
nahşa azabeke inne azabeke bilküffari mülhık."
Anlamı:
"Allah'ım! Biz senden bize yardım etmeni, bizi bağışlamanı, bize hidayet vermeni
istiyoruz. Sana iman ediyoruz, sana tevbe ediyoruz, sana güveniyoruz, seni bütün
hayırla övüyoruz, sana tevbe ediyoruz, sana şükrediyoruz, seni inkar etmiyoruz.
Sana isyan edip duranları hal'ederiz ve terk ederiz (onlardan ilişiğimizi
keseriz).
Allah'ım! Biz ancak sana ibadet ederiz, senin rızan için namaz
kılar ve secde ederiz. Senin rahmetine kavuşmak için koşarız ve çalışırız. Senin
rahmetini umarız ve azabından korkarız. Muhakkak ki senin azabın kafirlere
erişecektir."
 
SEYTAN`IN NAMAZI ENGELLEME METODLARI
Seytan (Aleyhi´l-Lâ´ne) diyor:

Kul namaz kilmak isteyince, ona vesvese veririm. Henüz vakit var, mesgulsün, isini bitir, sonra kilarsin, derim
Namazini geciktiremezsem, insan seytanlarindan birini yollarim ve namazini geciktiririm
Onu da yapamazsam, o kula namazda musallat olurum. - Saga bak, sola bak, - derim, bakinca da yüzünü oksar, alnindan öperim. Sonra da „namazin bozuldu" diye vesvese verir namazdan cikaririm
Saga sola baktiramazsam, yalniz basina namaz kildiginda yanina giderim. Cabuk kilmasini emrederim. Horozun yem yedigi gibi cabukca kildiririm
Bunu da yaptiramazsam, cemaâtle namaz kilarken, basina bir gem takarimm vebasini imamdan önce secde ve rükûya götürürüm ve namazini bozarim. Allah ise böylelerini kiyâmette esek basli olarak hasreder, diyor
Bunu da yaptiramazsam, namazda parmaklarini cikirdatmasini emrederim. Böylece beni tesbih eder
Miskinlere, zavallilara giderim, namazi birakmalarini emrederim. -Namaz size göre degil, siz rizkiniza bakin, isinizde calisin derim
Hastalara giderim, hastaya zorluk yoktur, iyi olunca kilarsin derim. Hattâ, hastayi isyân ettirir, küfre bile sokarim
 
NÜBÜVVET TARIHINDE NAMAZ
Namaz, peygamgerlik emanetini ve vahiy yükünü omuzlayan secilmis kisilerin yerine getirdikleri Allah'in emriydi. Bu kisiler namazla Allah'a olan bagliliklarini kuvvetlendiriyorlar, vahiy ve ilhama onunla tahammül ediyorlardi. Tebilg görevlerini yaparken karsilastiklari güclükleri namazla asiyorlardi. Diger tüm ibadetlerin degistigi vahiy silsilesinde namaz ibadeti her peygambere emredilmisti. Peygamberler de kavimlerine ve kendilerinden sonraki nesillere namazi tavsiye etmislerdi:

Peygamberlerin atasi Ibrahim (A.S.) Rabbine kendisi ve zürriyeti icin dua ediyor: "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazidevamlikilanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamikabul et!" (Ibrahim : 40)

„(Resûlüm!) Kitap'ta Ismail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdikti, resûl ve nebî idi. Halkina namazive zekâtiemrederdi; Rabbi nezdinde de hosnutluk kazanmis bir kimse idi." (Meryem :54-55)

Yine Musa (A.S.) Allah'tan namazi ve ibadetleri ihtiva eden mükellefiyetleri aliyordu. „Muhakkak ki ben, yalnizca ben Allah'im. Benden baska ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kil." (Taha: 14)

Rabbimiz, Israilogullari'ndan namaz kilmalari icin söz almisti. " Vaktiyle biz, Israilogullarindan: Yalnizca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakin akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almis ve "Insanlara güzel söz söyleyin, namazikilin, zekâtiverin" diye de emretmistik. Sonunda aziniz müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz." (Bakara : 83)

Belâ ve mesakkat zamanlarinda namaz siginiklariydi. „Biz de Musa ve kardesine: Kavminiz için Misir'da evler hazirlayin ve evlerinizi namaz kilinacak yerler yapin, namazlarinizida dosdogru kilin. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik." (Yunus : 87)

Suayb (A.S.) namaza simsiki sarildi. Namaz, Yapmis oldugu davetin sekli görünüsü idi. Kavmi onun namazina tahammül edemedi. Suayb' e söyle dediler : „Dediler ki: Ey Suayb! Babalarimizin taptiklarini(putlari), yahut mallarimiz hususunda diledigimizi yapmayiterketmemizi sana namazin miemrediyor? Oysa sen yumusak huylu ve çok akillisin!" (Hud: 87)

Kur'ân bize tanittigi, tüm babalara örnek olan hikmet sahibi Lokman (A.S) ogluna nasihat ederek söyle dedi: „Yavrucugum! Namazikil, iyiligi emret, kötülükten vazgeçirmeye çalis, basina gelenlere sabret. Dogrusu bunlar, azmedilmeye deger islerdir." (Lokman : 17)

Melekler Hz. Meryem'e gelerek, Rabbine ihlasla kulluk etmesini ve Allah icin namaz kilmasini bildirdiler: „Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) egilenlerle beraber sen de egil." (Âl-i Imran : 43)

Allah'in mucizesi olarak dünyaya gelen Isa (A.S.) söyle dedi: 19:30-31. „Çocuk söyle dedi: "Ben, Allah'in kuluyum. O, bana Kitab'i verdi ve beni peygamber yapti. Nerede olursam olayim, O beni mübarek kildi; yasadigim sürece bana namazive zekâtiemretti." (Meryem: 30 - 31)

Kur'ân bu peygamberlerin davetlerini namazla yerine getirdiklerini anlatir. Onlardan sonra gelen nesillerin namazi terkettiklerini ve akibetlerini haber verir.

„Nihayet onlarin pesinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazibiraktilar; nefislerinin arzularina uydular. Bu yüzden ileride sapikliklarinin cezasiniçekecekler." (Meryem 59)

Bazi Hadis-i Serifler:

2315 - Hz. Enes (radiyallâhu anh) anlatiyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir namaz unutacak olursa hatirlayinca derhal kilsin. Unutulan namazin bundan baska kefareti yoktur." [Buhârî, Mevakîtu's-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, (684); Tirmizî, Salât 131, (178); Ebü Dâvud, Salât 11, (442); Nesâî, Mevâkît 52, 53, (2, 293, 294) ].

2317 - Ebü Katâde (radiyallâhu anh) anlatiyor: "Resülullah'la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazilari: "Ey Allah'in Resülü! Bize mola verseniz!" diye talepte bulundular. Efendimiz: "Namaz vaktine uyuya kalmanizdan korkuyorum" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Bilâl: "Ben sizi uyandiririm!" dedi. Böylece Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) mola verdi ve herkes yatti. Nöbette kalan Bilâl de sirtini devesine dayamistiki gözleri kapaniverdi, o da uyuyakaldi. Günesin dogmasiyla Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyandi ve: "Ey BiIâI! Sözün ne oldu?" diye seslendi ve Hz. Bilâl: "Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi" diyerek cevap verdi. Aleyhissalâtu vesselâm: "AIIah Teâlâ Hazretleri, ruhlarinizidiledigi zaman kabzeder, diledigi zaman geri gönderir. Ey BiIâI! Halka namaz için ezan oku" buyurdu. Sonra abdest aldive günes yükselip beyazlasinca kalkti, kafileye cemaatle namaz kildirdi." [Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), Imâmet 47, (2,106) ].
 
Namazaların sünnetleri yerine kıza kılma olayı?...




Gittiği camide, öğlenin farzıyla yatsının farzından sonra kılınan ikişer rekatlı sünneti dört kılanları görmüş.


Bu da onlara imrenerek başlamış iki rekatlı sünnetleri dört rekatlı kılmaya. Ne var ki, çevresi hiç de hoş karşılamamış ilave edilen rekatları. İtiraz edenler olmuş, ?Senden başka bilen yok mu, kendi kendine namaz çeşidi çıkarıyorsun ortaya? Bizim bildiğimiz bu sünnetler ikişer rekattır, herkes de böyle kılıyor, sen nereden çıkarıyorsun dört rekatı?? diye çıkışmışlar. Kendisinin bu itirazlara cevabı ise az fakat öz olmuş:

- Fazla namaz sahibini yolda koymaz!.. Ama bu cevap tatmin etmemiş itirazcı yakınlarını. Nihayet kendi aralarında konuyu bize duyurmaya karar vermişler.

- Ne diyorsunuz benim ikişer rekatlı sünnetleri dörde tamamlayarak kılışıma? Bunu ben mi icat ediyorum, yoksa kitaplarımızda yeri, yurdu olan bir ilave mi bu? Bana sataşanlar bunda haklılar mı yoksa?.. diyerek mutlaka açıklama beklediğini ifade etmiş...

Efendim, bence en güzel cevabı siz vermişsiniz. ?Fazla namaz sahibini yolda koymaz!? demişsiniz. Sözün özü budur. Bununla beraber konuya biraz da ilmi ölçülerle bakacak olursak şöyle tespitlerde de bulunabiliriz:

Sözü edilen ikişer rekatlı sünnetleri dörder rekatlı olarak kılan alimlerimiz çoktur. Bu konuda bakabileceğiniz fıkıh kitabı Nimetül İslam?daki bilgiler şöyledir:

- Öğle ile yatsının farzından sonra kılınan ikişer rekatlı sünnetleri dörder rekatlı olarak kılmak mendub olan sünnettendir! Yani kılınırsa sevabı olur, kılınmazsa günahı olmaz. Ama kılınması konusunda hadisin şu mealde teşviki de vardır:

- Kim öğleden önce dört, öğleden sonra da dört rekat sünnet kılmayı âdet edinirse Allah ona Cehennem?in yüzünü göstermez!..

Hadisin bu teşvikinden dolayı öğle ile yatsının farzından sonra kılınan iki rekatlı sünnetleri dört rekat olarak kılanlar, mendub olan nafile kılmış olurlar. Kaldı ki, nafile namazlar bunlardan ibaret de değildir. Mesela, sabah kerahet vakti çıktıktan sonra kılınan kuşluk namazı, akşam namazı kılındıktan sonra kılınan evvabin namazı, geceleri bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınan teheccüd namazları da sevabı çok olan nafile namazlardandır... Bunlar için de aynı sözü söylemek mümkündür: - Fazla namaz, sahibini yolda koymaz!.. Zannederim iki rekatlı sünnetleri dörde tamamlama şevki duyanlar, bu namazları da kılma aşkı duymaktalar...

***

Sıkça sorulan bir başka namaz sorusu:

- Geçmişte kılamadığımız namazlarımız vardır. Şimdi bunları kılmak istiyoruz. Kimimiz, namazın önünde ve sonundaki sünnetleri terk ederek bu kaza namazlarını kılıyorlar. Kimileri de sünnetleri terk etmeden kılın kaza namazlarınızı, diyorlar. Siz bu farklı bakışlara ne diyorsunuz? Namaz öncesi ve sonrası sünnetleri kılmayıp da yerlerine kaza namazı kılsak caiz olur mu?

- Neden olmasın? Elbette caiz olur. Ancak, sünnetleri terk ederek kaza kılmakla bir kazanır, bir de kaybetmiş olursunuz. Kazandığınız, kıldığınız kaza namazı borcundan kurtulmanızdır. Kaybettiğiniz de, kılmadığınız sünnetlerin sevabından mahrum kaldığınızdır. Yani bir kazanıp bir kaybetme söz konusudur bu durumda.

Bundan dolayı Hanefilerdeki tavsiyede deniliyor ki:

- Namazın önündeki ve sonundaki sünnetler sünnet olarak kılınmalı, kaza namazları da ayrıca kaza olarak kılınmalı, sünnetleri kaza namazı için terk etmemelidir. Yani bir kazanırken bir de kaybetmemelidir.

Şafiilerde ise durum farklıdır. Onlar kaza borcu varken sünnet kılmaz, bir an evvel kaza borcunu bitirmeye yönelirler. Kaza borcunu bitirdikten sonra sünnet kılma titizliğini başlatırlar...
 
Vitir namazı kaza edilecek mi?

.
-Yatsı namazından sonra kıldığımız üç rekatlı vitir namazının geçmişte kılınmayanlarının şimdi kaza edilip edilmeyeceği konusunda farklı görüşler dinledik.


Kimileri, ?vitir namazı vaciptir, yahut da sünnettir, bu sebeple kazası gerekmez? dediler. Kimileri de ?vacip de olsa geçmişte kılınmayan vitir namazları şimdi farzlar kaza edilirken kaza edilmelidir? diye ikazda bulundular. Nedir vitir namazının durumu? Geçmişte kılamadığımız vitir namazlarını şimdi farzları kaza ederken kaza etmemiz gerekir mi?

Efendim, doğrudan payı olan bu söylenenlerin izaha ihtiyacı vardır. Şöyle ki: 1- Vitir namazı (amelen) farz hükmündedir. Bu yüzden terk edilmez. Geçmişte terk edileni varsa şimdi kazası lazım gelir. Vacip bilsek de farz hükmündedir diye kaza edilmelidir. 2- (İtikaden) vaciptir. Bu yüzden mühim görmeyene kâfir denmez. 3- Delil açısından da (sünnettir). Çünkü, Peygamberimizin hadisleriyle sabit olmuştur.

Efendimizin bu konudaki hadisleri şöyledir:

-Allah size bir namaz ilave etmiştir. O vitir namazıdır. Onu, yatsı namazıyla sabah namazı arasında kılınız!.. -Vitir namazı haktır. Vitri kılmayan bizden değildir!..

-Vitir tüm Müslümanların üzerine vaciptir!.. Bu hadislerden hareket eden Hanefilere göre, yatsı namazından sonra imsaka kadar olan geniş vakit içinde üç rekatlı vitir namazı mutlaka kılınmalıdır. Vaktinde kılınmamış olanları da bulunan fırsatlarda kaza edilmelidir. Çünkü Efendimiz vitir için, ?Vitir haktır! Kılmayan bizden değildir!? ikazında bulunmuştur. Böylesine dikkat çekilen bir ibadetin kazası gerekir. Diğer üç mezhebin imamlarına göre vitir namazı kuvvetli sünnettendir. İhmal edilmemelidir. Vitir namazının başında farz namazlarda olduğu gibi kamet sünneti yoktur. Bu itibarla kaza ederken kamet getirmek gerekmez. Vitir namazının son rekatında zammı sureden sonra eller (Allahü ekber) diyerek yukarı kaldırılıp tekbir alınır. Bundan sonra, eller yine bağlanarak kunut duası okunur.

Kunut duası (Allahümme inna neste?iynüke...) diye başlar. Bu duayı bilemeyenler yerine (Rabbena, atina...)?yı okuyabilirler. Bunu da bilmeyenler üç kere (Rabbenağfirli!) derler, yahut da (Ya Rabbi!) demekle yetinebilirler.

Şafiiler, vitirde sünnet olarak okudukları kunut duasını ayrıca sabah namazının son rekatındaki rukudan sonra da ayakta okurlar. Bu sırada cemaat içinde bulunan Hanefiler ise kunut duasını dinleyebilecekleri gibi, kendileri de sessizce okuyabilirler. Kunut duası ve tekbir vacip olduğundan unutulmaları halinde yanılma secdesi yeterli olur, namazın iadesi gerekmez.

Vitir, yatsının peşinden kılınabileceği gibi, gece kalkıp kılınmasının da uygun olacağı anlaşılmaktadır.. Gece yarısından sonra teheccüde kalkanlar, vitri de kılacaklarını düşünerek yatsıdan sonra hemen kılmayıp teheccüd vaktine tehir edebilirler. Teheccüdün vakti de vitire benzer genişliktedir. Yatsıdan sonra sabahın girişi sayılan imsak vaktine kadar teheccüdü kılma vakti devam eder. Ancak en efdal ve kamil vaktinin gece yarısından sonrası olduğunda da şüphe yoktur... Teheccüdün en azı iki rekat olsa da yukarısına sınır yoktur. Dört, altı, sekiz, on iki.. rekat gibi yükselerek devam edebilir. Ancak kaza namazı borcu olanlar, birkaç rekat nafileden sonra ağırlığı kaza kılmaya verseler daha isabetlisini yapmış olabilirler.
 
PEYGAMBER EFENDİMİZ TERAVİH NAMAZINI NASIL KILMIŞTI?

Önce Âişe validemizi dinleyelim. Şöyle anlatıyordu gördüklerini:
? Bir gece Rasûlullah (sav)?ı yanımda bulamadım. Etrafı araştırırken O?nun namazda olduğunu anladım. Kulağımı verip dinlemeye başladım. Rükûa eğiliyor, ?ümmetî, ümmetî!? diye inliyordu. Secdeye iniyor, yine ?ümmetî, ümmetî!? diye yalvarıyordu... Onun böylesine inleyişi beni çok meşgul etti. Bunu O da anladı da dedi ki:

? Ya Âişe, benim halim hayretini mi celbediyor?

? Evet, Ya Rasûlallah, dedim. Buyurdu ki:

? Ben yaşadığım müddetçe ?Ümmetî, ümmetî!? diyeceğim.

? Kabrimde yattığım müddetçe ?ümmetî, ümmetî!? diyeceğim.

? Sur?a üflenince, ?Ümmetî,? ümmetî! diyeceğim.

? Mahşerde bütün peygamberler ?Nefsî, nefsî!? derken de yine ?Ümmetî, ümmetî!? diyeceğim.

Evet, Rasûlullah (sav)?ın ümmetine şefkati budur. Hatta denir ki:

? Bütün annelerin yavrularına şefkati toplansa, Rasûlullah (sav)?ın ümmetine olan şefkatinin yarısına ulaşamaz!

Nitekim mahşerde anneler evlatlarını dahi unutacak, karşılaştıkları dehşetten dolayı şaşıracak, hep ?nefsî, nefsî!? diyecekler... Ancak iki cihanın fahr-i ebedisi yine orada da:

? Ümmetî, ümmetî! diyecektir. O?nun ümmetini böylesine düşünüşü teravih namazında bile kendini göstermektedir. Teravihi cemaatle kılmazdı. Ancak ilk zamanlarda birkaç kez kıldırmıştı. Ashabı buna büyük bir alâka göstermiş, mescidin içi, dışı cemaatle dolmuştu.

Bu derin alâkayı gören şefkat ve merhamet menbaı bizim hissetmediğimiz endişeyi yine ümmeti hesabına hisseder.

? Bu alâkadan dolayı Rabb?im bu namazı farz kılarsa, ümmetimin hali nice olur? Kılamadıkları tardirde farzı terk etmiş olurlar! diyordu.

Bu endişeden dolayıdır ki, sonraki gecelerde cemaate teravih kıldırmayan Efendimiz (sav), onları kendi hallerine bırakır. Herkes tek tek (Efendimiz (sav)?in evinde kıldığı gibi) kılmaya başlar.

Durum Hazret-i Ebu Bekir (ra) zamanında da aynı şekilde devam eder. Hazret-i Ömer?in halifeliğinin ilk senelerinde de aynı sürer. Bir gün, sünnetleri yerli yerine oturtmasıyla bilinen Hazret-i Ömer, müsteşarlarına sorar:

? Bu cemaat, teravihi neden hâlâ tek tek kılıyor da Rasûlullah (sav)?ın kıldırdığı ilk günkü gibi cemaatle kılmıyor? Müzakere uzar ve sonunda karar çıkar:

? Büyük âlim Übey bin Kâb, bu akşamdan itibaren teravihi ilk günler Rasûlullah (sav)?ın kıldırdığı gibi kıldıracaktır. Cemaatin haberi olsun... Artık teravihin farz olma ihtimali yoktur. Sünnet olarak ibadet hayatımızda yerini Efendimizin ilk kıldığı gibi almalıdır.

O gece Mescid?i Saadet?te Rasûlullah (sav)?ın kıldırdığı ilk teravih gibi teravih kılınır. Bunu görenler halifeye duâ ederler: ? Allah (cc) Ömer?in kabrini nurlandırsın. Mescidimizi nurlandırdığı gibi. Bölük börçük cemaatleri toplayıp birlikte ibadet etmemizi sağladı. Tıpkı Rasûlullah (sav)?ın kıldırdığı gibi...

Bu olay daha sonraları Ebu Hanife?ye sorulur:

? Ömer (ra)?ın yaptığı bu iş bid?at değil midir?

Kesin cevap verir:

? Hayır, bid?at değildir. Ömer (ra) kendiliğinden bir şey yapmamıştır. Rasûlullah (sav)?ın farz olur endişesiyle ilk günlerden sonra terk ettiği cemaatle kılmayı tekrar ihya etmiştir. Bunda bid?at yoktur. Bir nevi sünneti yeniden ihya vardır.
 
NAMAZ KILINMASI SAKINCALI (KERAHETLİ) VAKİT VAR MIDIR?
? Vaktiyle kılamadığım namazlarımı şimdi kazâ etmek istiyorum. Acaba bu namazlarımı her zaman kazâ edebilir miyim, yoksa belli bir saatte mi kılmam icabeder! CEVAP:
? Vaktiyle kılamadığınız namazlarınızı kazâ etmeniz için belli ve muayyen bir vakti beklemeniz icabetmez. Zira namaz ihmal edilecek bir borç değildir. Bulunan her fırsatta derhal kazâ edilmeli, kısa zamanda namaz borcundan kurtulmaya gayret edilmelidir.
Ancak, üç kerahet vakti var ki, bu vakitlerde hiçbir namaz kılınmaz, kılınmaya başlanmışsa bu vakitler girince bozulur, vakit çıkınca yeniden iâdesi gerekir.

Namaz kılınmayan bu üç kerahet vaktini şöyle sıralayabiliriz:

1 ? Güneşin doğuşuyla başlayıp (45) dakika kadar devam eden sabah vakti.

Bu yüzden sabah namazını güneşin doğuşuna kadar geciktirmemelidir. Çünkü güneş doğduğu halde kılınmakta olan namaz bozulur, kırkbeş dakika sonra bu namazı kazâ etmek gerekir.

2 ? Güneş öğle vakti göğün tam ortasına dikilmesi anında başlayıp batıya doğru hafif bir meyil yapıncaya kadar devam eden öğle vakti.

Bu da 15 dakika kadar bir zaman tutabilir. Demek ki öğle ezanından 15 dakika kadar önce kerahet vakti başlar, öğle vakti girinceye kadar devam eder.

3 ? Akşamın yaklaşması üzerine güneşin gözleri rahatsız etmeyecek şekilde sararıp zayıfladığı sıralarda başlar, akşam namazı girinceye kadar devam eder. Bunun müddeti için kesin bir süre söylemek pek mümkün değilse de, güneş ışınlarının gözleri rahatsız etmeyecek derecede sararıp zayıfladığı sırada başlayıp akşam namazı girinceye kadar devam ettiğinden herhalde diğerlerinden uzun değildir. Bu da (45) dakika kadardır.

Demek oluyor ki, ikindi namazını güneş ışınlarının sararmakta olduğu sıralara kadar geciktirmemeli, kerahet vakti girme zamanına kadar te?hir etmemelidir. Bununla beraber yalnız o günün ikindi farzı bu kerahet vaktine kadar te?hir edilmişse kazâya bırakılmaktansa mekrûh olarak da olsa yine kılınması gerektiği ifâde buyurulmuştur.

Putperestler bu üç vakitte güneşe ibadet ettikleri için onlara benzemekten münezzeh olan mü?minler ibadetlerini bu vakitlerin dışında yapmaya gayret ederler, namazlarını, sabah, öğle, ikindi kerahet vakitleri dışında kalan zamanlarda mutlaka kılmaya çalışırlar, muayyen bir vakti beklemek ihtiyacı duymazlar. Her namazın arkasından kazâ namazı kılmaya gayret ederler. Ayrıca, imsaktan sonra güneşin çıkışına, ikindi namazından sonra akşam namazının girişine kadar da (nafile) namaz için bu iki vakit de mekruh vakitlerden sayılıyor.
 
ABDESTİ BOZAN VE BOZMAYAN HALLER NELERDİR?

Abdest, mü?minin mânevî silâhıdır. Onunla kendini kötü duygu ve hislerden korur, zihnine hücum eden vesvese ve kötü fikirler abdesti hatırladıkça geri çekilir, te?sirini azaltır. Yeter ki, mü?min abdestli bulunmaya dikkat etsin, aldığı abdest bozulduğu halde abdestli zannıyla aldanmasın.
Abdesti bozan haller:

Abdesti bozan haller onbeşi geçer. Bazılarını burada zikredeceğiz:

1 ? Önden ya da arkadan çıkan her türlü necaset abdesti bozar. Yellenmek de buna dahildir. Bozar.

2 ? Herhangi bir yara ve çizikten çıkan kan, irin, sarı su da abdesti bozar. Ağızdan çıkan kan tükrükten fazla, yahut tükrüğe eşit ise abdesti bozar, tükrükten azsa bozmaz. Başka taraftan çıkan kan ise, çıktığı yerin ucundan etrafa yayılmamış, henüz çıktığı deliğin üzerinde görünmekle kalmışsa bozmaz.

3 ? Ağız dolusu kusmak da abdesti bozar.

4 ? Namazda yandaki işitecek kadar sesli yahut kahkaha ile gülmek de abdesti bozar, dolayısıyla namaz da bozulmuş olur. 5 ? Oturduğu yerde, yere düşecek derecede uykuya dalıp kendinden geçmek de abdesti bozar.

Abdesti Bozmayanlar:

1 ? Saçların tıraş edilmesi, tırnakların kesilip, bıyığın kırpılması abdesti bozmaz. (Kan çıkmadığı takdirde.)

2 ? Sesli olarak gülmek. (Namaz dışında iken.)

3 ? Ağlayıp gözden gelen yaş. Bu yaşlar bir hastalıktan olmazsa abdesti bozmaz, mevcut bir mikrobun meydana getirdiği hastalıktan dolayı gelirse abdesti bozar.

4 ? Oturağını yere iyice yerleştirmiş iken uykuya dalıp devrilmeyeceği derecede hafif uyumak da bozmaz.

Abdestini muhafaza edenlerin abdest âzaları mahşerde ayın ondördü gibi parlayacağı hadîsle sabittir. Abdestli kimse çoğu zaman şerir ve habis varlıkların şerrinden abdesti hürmetine kurtulur, kötülüklerden mahfuz kalır.
 
Nafile Namazlar
Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem-'in hayâtı Allâh'a ibâdetin ve en güzel kulluğun binbir nev'iyle lebâleb doludur. Günün hemen her ânına tekâbül eden bir nâfile namazı mevcuttur. Nâfile ibadetler kulu Allah'a daha çok yaklaştırır ve cennetteki mertebesini de yükseltir. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve selem-:

"Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar" (Müslim, Müsâfirîn 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1) buyurmuştur. Nâfile namazların, kıyâmet gününün dehşetli ânında hesâb verirken zor durumda kalan sâhibinin imdâdına yetişeceğini de yine Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve selem- haber vermiştir:

"Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i:

- Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir." (Tirmizî, Salât, 188)

Farz namazları cemaatle kılmaya âzamî derecede gayret eden Efendimiz -sallallahu aleyhi ve selem- nâfile namazlarını daha çok evinde kılmayı tercih eder ve şöyle buyururdu:

"Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde kıldığı namazdır." (Buhârî, Ezân 81; Müslim, Müsâfirîn 213)

Farz namaz, her müslümanın yerine getirmesi zarûrî bir ibâdet olduğu için açıktan kılınması ve insanların bu ibadete daha sağlam bir şekilde yöneltilmesi gerekmektedir. Bu nedenle açıktan ve büyük bir cemaat şuuru içinde edâsı daha uygundur. Nâfile namazlar ise insanların irâdesine bırakılmış ihtiyârî ibâdetler olduğundan, Allâh'a vuslat yolunda yarışan kimselerin riyâ ve süm'a hendikaplarını daha kolay yenebilmeleri, evlerinde gizli olarak ibâdet etmelerine bağlıdır. Bu hususta diğer bir nokta da, evlerin namazla şereflenmesi ve bereketlenmesidir. Cemaatle namaza çok önem veren Müslümanların, evlerini namaz kılınmayan yerler hâline getirmemeleri de istenmektedir. Bu konuda mü'minleri uyaran Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve selem- şöyle buyurmuşlardır:

"Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız da oraları kabirlere çevirmeyiniz." (Buhârî, Salât 52; Müslim, Müsâfirîn 208)

1. Teheccüd Namazı (Gece Namazı): Yatsı namazından sonra , daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra, kılınacak nafile namaza "gece namazı"denir. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa "Teheccüd" adını alır. Teheccüd namazı iki rekettan on iki rekata kadardır. İki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir. (Muhammed Bin Abdullah Hanî, Âdâb, s. 264)

Teheccüd namazı, Rasul-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimize vacip yani farz hükmündeydi. Bu namaz O'nun ümmeti için sünnet-i müekkededir.

"Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah'a yakınlık günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır." (Tirmizi, Deavât, 101)

Allâh Teâlâ çok sevdiği ve kâinâtı hürmetine yarattığı Habîb-i Edîb'ne daha fazla lütuflarda bulunmak için teheccüd namazını ona farz kılmıştı.

"Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire." (el-İsrâ/17, 79)

Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve selem- Efendimiz gece namazını hiç terk etmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı. (Ebû Dâvûd, Tatavvu', 18) "Sabah namazından önce kılınan iki rek'at nâfile namaz dünyanın tamamından daha hayırlıdır." (Müslim, Salâtu'l-Müsâfirîn, 96) buyururdu. Gözümün nûru diye tavsif ettiği namazı geceleri daha bir iştiyak ve arzû ile kılardı. Ayakları şişecek kadar kendinde geçerek kıldığı teheccüd namazına olan iştihâsını şöyle dile getirmişti:

"Allâh her peygamberde belirli birşeye karşı aşırı bir istek yaratmıştır. Benim en çok hoşlandığım şey de gece ibâdetidir..." (Heysemî, Mecmau'z-zevâid, II, 271)

Allâh'a yaklaştıran en mühim ibâdet olması hasebiyle ümmetinin de bu nimetten nasiblenmelerini arzû ederlerdi. Öncelikle yakın akrabasından tebliğe başlayan Efendimiz, bir gece Ali ile Fâtımâ -radıyallâhu anhümâ-'nın kapısını çalmış ve onlara:

- "Namaz kılmayacak mısınız?" (Buhârî, Teheccüd, 5) buyurarak geceyi boş geçirmemelerini istemişti.

Diğer ashâbına da:

"Aman gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o sizden önceki sâlih kimselerin âdeti ve Allah'a yakınlıktır. (Bu ibâdet) günahlardan alı kor, hatalara kefâret olur ve bedenden dertleri giderir." (Tirmizî, De'avât, 101) buyurarak onları huzûrun kaynağına yöneltmek istemişti.

Âile içinde kadın ve erkeğin Allâh'a ibâdet ve sâlih ameller işleme husûsunda birbirlerine destek olmalarının önemine dikkat çeken Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bilhassa gece namazına kalkmada bu yardımlaşmanın daha da önemli neticeler hâsıl edeceğini şöyle ifâde etmiştir:

"Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah rahmet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah rahmet etsin." (Ebû Dâvud, Tatavvu, 18, Vitir, 13)

2. İşrak Namazı: İşrak namazı, Güneş bir iki mızrak boyu yükseldikten, yani güneş doğduktan kırk-elli dakikalı zaman geçtikten sonra kılınır.

Saati olmayan bir kimse, çenesini göğsüne yapıştırarak güneşe bakar, şayet güneşi bu vaziyetteyken göremiyorsa, kerahat vakti çıkmıştır. Bundan sonra artık İşrak namazı kılınabilir.

İşrak namazı iki rekatır. Bu namazın fazileti hakkında Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur.

"Bir kimse sabah namazını cemâatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da iki rekat (İşrak) namaz kılsa, bir nafile hac ve umre sevabına nail olur." (İhyâ, I. 336)

3. Duhâ (Kuşluk) Namazı: Kuşluk vaktinde kılınır. Kuşluk vakti, güneşin doğmasından itibaren şer'î günün dörtte biri kadarki bir zamanın geçmesiyle başlayan vakte denir. Şer'î gün, Fecr-i sadığın doğmasından (imsaktan) başlayıp güneşin batmasına kadar devam eden güne denir. Örfî gün ise, güneşin doğmasından başlayıp batmasına kadar devam eden gündür. Şer'î gün, imsaktan başladığı için örf'î günden bir saat kırk beş dakika daha uzundur. Kuşluk namazı için en uygun zaman, günün yükselmeye başladığı, deve yavrularının artık sıcaktan gezemez olduğu zamandır. (Şah Veliyullah Dihlevi, Hüccetulâhi'l Bâliga c. 2, s. 53.) Niteki bir hadîs-i Şerîfte:

"Kuşlu namazı, deve yavrusunun ayakları sıcaktan kızdığı zamandır." Buyurulur. (Müslim, Misâfirîn, 143)

Duhâ (kuşluk) namazı dediğimiz nafile namaz bu andan itibaren kılınır. Zeval vaktine yarım saat kalıncaya kadar devam eder. İki rekattan on rekata kadar kılınır.

Kuşluk namazının üç derecesi vardır:

Birinci Derecesi: Kuşluk namazının en az miktarı, iki rekattır ve insanoğlunun her bir eklemine karşılık, vermesi gereken sadakanın yerini tutar. Allah Teala'nın, her organı, her eklemi sağlıklı kılması, büyük bir nimettir. Ve ona hamd edilmesini gerektirir. Ebû Zer-radıyallahü Anhâ-'den rivayete göre Rasul-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:

"Bir kimse kuşluk namazının iki rekatına devam etse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affolunur." (Tirmizi, Vitr, 15)

İkinci Derecesi: Kuşluk namazını dört rekat olarak kılmaktır. Bu konuyla ilgili olarak Allah Teala' bir kutsi hadisinde şöyle buyurur:

"Ey Ademoğlu! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl ki, ben de günün sonunda seni kollayayım" (et-Terğip ve't-terhib, c. 1, s. 464)

Üçüncü Derecesi: Kuşluk namazını sekiz veya on iki rekat olarak kılmaktır. (Şah Veliyullah Dihlevi, Hüccetulâhi'l Bâliga c. 2, s. 53.)

Hazret-i Aişe -radıyallahü Anhâ-'den rivayete göre Rasul-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem-', Kuşluk namazını ikişer ikişer dört rekat olarak kılar, (bazen) dilediğince de arttırırdı. (Müslim. Müsafirin, 78)

4. Evvabin Namazı

Evvabin, evvab kelimesinin çoğulu olup, tevbe ve istiğfar ederek Allah Teala'ya çokça yönelen kişi demektir. Evvabi namazı, Akşam namazının sünnetinden hemen sonra, iki rekattan altı rekata kadar kılınır. Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem-Efendimiz şöyle buyuruyor:

"Bir kimse Akşam namazından sonra hiç konuşmadan altı rekat namaz kılsa, o namaz (sevap bakımından) on iki senelik ibadete denk olur." (Tirmizi, Mevakit, 204)

5. Abdest Şükür Namazı

Abdest veya gusül alındıktan sonra vakit müsaitse, yaşlık kuruyacak kadar bir zaman geçmeden iki rekat namaz kılınması menduptur. Bu, abdest veya gusül nimetine kavuşmanın bir şükür ifadesidir. Çünkü abdest almak Allah'a yaklaştırıcı bir ibadettir, hedefi ise namazdır. Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa geçmiş günahları af olunur." (Buhari, Vudû, 14)

6. Tahiyyetü'l Mescid Namazı

Tahiyye; selam vermek demektir. tahiyyetü'l mescid, mescidi yani camiyi selamlamak demektir. Kuranı kerimde mescitlere "Allah'ın Evleri" denilmiştir. Bir eve giren kimsenin, önce ev sahibini selamlaması kadar tabi bir şey olamaz. Bu halde Allah'ın Evine girenin de Onu selamlaması gerekir. Selamlamanın en mükemmel ve en güzel şekli namazla olur. Camiye giren kimsenin tahiyyetü'l mescid kılmak suretiyle Allah Teala'yı bir nevi selamlamış, ona bağlılığını saygısını ve kulluğunu sunmuş olur. Bir mescide sadece ziyaret için veya öğretmek veya öğrenmek gibi bir maksatla giren kimse orada nafile olarak iki rekat namaz kılar. Dileyen daha fazla kılabilir. Mescide günde birkaç defa bu şekilde girilse , bir defasında böyle namaz kılınması yeterlidir.

Tahiyyetü'l mescid namazı, mescide girildiğinde daha oturmadan kılınmalıdır. Faziletli olan da budur. Oturulduktan sonra da kılınır. Bazıları; oturmadan kılınırsa eda, oturduktan sonra kılınırsa kaza olur, demişlerdir.

Ebû Katade -radıyallahu anh- 'den rivayet edildiğine göre; Rasulullah -sallallahü aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: "Sizden her kim mescide girerse iki rekat namaz kılmadan oturmasın" (Buhari, Salat, 59)

7. Yolculuk Namazı

Sefere çıkan kimseye, abdest alıp iki rekat namaz kılmak menduptur. Fahr-ı Kainat -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz sefere çıkarken abdest alır, iki rekat namaz kılar, aynı şekilde de seferden dönüşünde eve uğramadan mescide girip iki rekat namaz kılardı. Ümmetine yolda tembihte bulunarak şöyle buyurmuştur:

"Bir kimse sefere çıkmayı isterken çoluk çocuğunun yanında kılacağı iki rekat namazdan daha üstün bir şey bırakmış olmaz. -Namaz onun yerine hayru'l Halef olur.-" (Tebarâni)

Kâ'b bin Mâlik -radıyallahü Anh- diyor ki:

Hazret-i Peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- seferden dönüşünde (Medine'ye) gündüz kuşluk vakti girer, önce mescide uğrar, orada iki rekat namaz kıldıktan sonra evine giderdi. Bazen de eve gitmeyip mescitte otururdu.

8. Küsûf ve Husuf Namazı

Abdullah bin Amr -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

Peygamber Efendimiz'in zamân-ı saâdetlerinde güneş tutulmuştu. Zât-ı Risâletleri kalkıp insanlara namaz kıldırdılar. Kıyâmda o kadar çok kaldılar ki, âdetâ rükûa varmayacak da hep ayakta duracak zannedildi. Sonra rükûa vardılar ve uzun müddet başlarını kaldırmadılar. Arkasından doğruldular, fakat mûtadın üzerinde ayakta durdukları için secde etmeyecekleri intibâını verdi. Nihâyet birinci secdeye vardılar. Lakin başlarını secdeden hiç kaldırmayacakları zannediliyordu. Daha sonra doğrulup oturdular. Bu oturuşları da uzun sürdü. Mübârek başlarını kaldırmayacakmışcasına kapandıkları ikinci secdeye vardıklarında, acı acı nefes alıp veriyor ve göz yaşları dökerek ağlıyordu:

"Yâ Rabbî! Ben aralarında olduğum müddetçe ümmetime azâb etmeyeceğini bana vâdetmedin mi?! Yâ Rabbî! Onlar sana tevbe ve istiğfâredip yalvardıkları müddetçe ümmetime azâb etmeyeceğin husûsunda bana söz vermedin mi?! Işte bizler kapına geldik senden affımızı diliyor ve sana yalvarıyoruz!"

Bu minval üzere iki rek'at namaz kılıp bitirince güneş bütün parlaklığıyla gözüktü. Arkasından Hz. Peygamber minbere çıkarak ashâbına vecîz bir konuşma yaptı. Konuşmasında Allâh Teâlâ'ya hamd ü senâ ettikten sonra şöyle buyurdular:

"Güneş ve ay Allâh'ın varlık ve birliğine delâlet eden alâmetlerden sâdece ikisidir. Şâyet bunlar tutulursa, duâ edin, Cenâb-ı Hakk'a yönelip ona ilticâ edin, Allâh'ın büyüklüğünü hatırlayın, namaza durup Allâh'ı zikretmeye koyulun ve sadaka verin..." (Bkz. Buhârî, Küsûf, 2, 4)

Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve selem-, göneş ve ayı Allâh'ın âyetlerinden bir âyet olarak görür ve onların tutulmalarını her hangi bir kimsenin ölümü veya doğumu sebebiyle olmadığını ashâbına bildirirdi. Ancak gaybı ve kaderi bilmek Allâh'a mahsus olduğundan, her an kıyâmetin vukû bulabileceğini veyâ kendi ecelinin gelmiş olabileceğini düşünerek devâmlı olarak Allâh'a iltca hâlinde bulunmayı isterdi. Hava kararmaya başlayınca, yağmur yağarken, gök gürlerken ve güneş veya ay tutulurken hep bu duygularla hareket eder ve huzûr-ı ilâhîde durarak ümmetinin selâmeti için yalvarırdı.

İbn-i Hibban'da bulunan bir rivayete göre Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem- ayın tutukluğu geçinceye kadar, müslümanlara ay tutulması namazı kıldırmıştır. (A. Köksal, XI, 220)

Güneş ve ay tutulması namazı sünnettir. İki rek'attır. Güneş açılıncaya kadar duâ ile meşgul olunur. İmam'ın güneş tutulması namazını cemaatla kıldırmasında bir mahzur yoktur. Ay tutulma namazı ise cemaatsız kılınır. Bu namazların mescidde kılınması da sünnettir. Ezan ve kamet okunmaz. Sadece güneş tutulması namazı için es-Salâtü câmiatün, namaz için cem olunuz diye seslenilir. (A. Köksal, XI, 221)

9. Şükür Namazı

Allâh Teâlâ'nın ihsân etmiş olduğu sayısız nimetlere şükretmek bütün insanların yerine getirmesi gereken bir borçtur. Şükür, verilen nimeti artırdığı gibi, şükürsüzlük de onun zevâline ve hatta sâhibinin şiddetli bir azâba mâruz kalmasına sebeb olur. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve selem- sevindiğinde veya sevindirici bir haber aldığı zaman Allâh'a şükretmek için secdeye kapanır ve namaz kılardı. Nitekim İslam'ın azılı düşmanı Ebû Cehil'in başının kesildiği kendisine müjdelendiği zaman iki rek'at şükür namazı kılmıştı (İbn-i Mâce, İkâmetü's-salât, 192)

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- de şöyle anlatmaktadır: "Nebiyy-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve selem-, bir ihtiyacının görüldüğü hususunda müjdelenmişti, bunun üzerine hemen secdeye kapandı." (İbn-i Mâce, İkâmetü's-salât, 192)

10. Tesbih Namazı

İbn-i Abbâs ve Ebû Râfî -radıyallâhu anhüm- anlatıyor: Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve selem- Abbâs bin Abdülmuttalib'e dediler ki:

"Ey Abbâs, ey amcacığım! Sana bir iyilik yapayım mı? Sana bağışta bulunayım mı? Sana ikram edeyim mi? Sana on hasleti nasıl yapacağını bildireyim mi? Eğer sen bunu yaparsan Allâh senin bütün günahlarını; önceki-sonraki, eski-yeni, hatâen yapılan, kasden yapılan, küçük-büyük, gizli-açık yani hepsini affeder. Bu on haslet şunlardır: dört rek'at namaz kılarsın. Her bir rek'atte Fâtiha sûresi ve bir sûre okursun. Birinci rek'atte kıraati tamamlayınca, ayakta olduğun hâlde on beş kere 'sübhânellâhi ve'l-hamdü li'llâhi ve lâ ilâhe illallâhü va'llâhu ekber' dersin. Sonra rükû yapıp orada aynı tesbihi on kere söylersin, rukûdan başını kaldırır on kere daha söylersin. Daha sonra secde yapıp aynı tesbihi on kere söylersin. Secdeden başını kaldırınca da on kere tekrarlarsın. Tekrar secdeye varıp yine on kere aynı tesbihi söylersin. İkinci secdeden başını kaldırınca da on kere söylersin. Böylece bir rekatte bunları yetmiş beş defâ söylemiş olursun.

Aynı şeyleri dört rek'atte de yaparsın. Dilersen bu namazı her gün bir kere kıl. Her gün yapamazsan haftada bir kere, haftada yapamazsan ayda bir kere, o da olmazsa yılda bir kere yap. Yılda bir kere de kılamazsan hiç olmazsa ömründe bir kere yap." (Ebû Dâvud, Tatavvu', 14; Tirmizî, Vitr, 19)

11. İstihâre Namazı

Bir şeyin kendisi hakkında hayırlı olup olmadığına dair. Manevi bir işarete kavuşmak için kılınan iki rekatlık bir namazdır. Birinci rekatta "Kafirun Suresini" İkinci rekatta "İhlâs Suresini" okumak mustahaptır. Namazdan sonra İstihâre Duası okunur (İstihare duası için bakınız: Delilleriyle İslam İlmihali, Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, s. 350), sonra da abdestli olarak kıbleye yönelip yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görülmesi hayır ve iyiliğe; siyah veya kırmızı görülmesi ise şerre işarettir.

12. Tevbe Namazı

Allâh'a karşı bir gaflet eseri olarak veya nefse uyarak günah işlendiğinde onun kefâreti olarak büyük bir nedâmet içerisinde O'na teveccüh etmek gerekmektedir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

"Şeytan seni bir kötülüğe sevketme girişiminde bulunursa, hemen Allah'a sığın." (Fussilet (41), 36)

Kötülük yapan bir kimsenin bunun yerine iyilik yapması, kötülüğü iyilikle defetmesi istenmektedir.

Bir sabah Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem müezzini Bilâl'i çağırdı ve ona:

-"Bilâl! Hangi ameli yaparak benden önce cennete girdin? Dün gece cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum" diye sordu. Bilâl -radıyallâhu anh- de:

- Yâ Rasûlallâh! Ne zaman bir günah işlesem arkasından hemen kalkıp iki rek'at namaz kılarım, abdestim bozulduğunda da vakit geçirmeden hemen abdest alırım. (Her abdest aldığımda da Allâh'ın üzerimde iki rek'ât namaz hakkı olduğunu düşünürüm ve kılarım. ) dedi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -aleyhi's-salâtü ve's-selâm-:

- "İşre bunun sâyesinde" buyurdular. (İbn Huzeyme, Sahîh, II, 213 (1209)

13. Hâcet Namazı

Her ihtiyâcını Allâh'a arzeden ve her fırsatta O'nu zikredip yücelten Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve selem- her hangi bir ihtiyacı olan kimselere iki rek'at namaz kılmalarını tavsiye etmiştir:

"Kimin Allâh'a veya her hangi bir insana ihtiyâcı hâsıl olursa önce abdest alsın, abdestini de güzelce alsın, iki rek'at namaz kılsın, sonra Allâh Teâlâ Hazretlerine senâda bulunsun, Rasûlullâh -aleyhi's-salâtü ve's-selâm-'a salât okusun, daha sonra da şu duâyı yapsın:

'Halîm ve kerim olan Allâh'tan başka ilâh yoktur. Arş-ı A'zam'ın rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Âlemlerin Rabbi'ne hamd olsun. Allâhım! Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbâbı taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyorum. Her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selâmet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günâhımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma! Rızâna uygun olan her türlü dileğimi yerine getir! Hangi amelden râzı isen onu ver, ey Rahîm olan, bana en ziyâde rahmet gösteren Rabbim!' bundan sonra dünyevî veya uhrevî her ne dilerse taleb eder, çünkü o dilek takdir edilir." (İbn-i Mâce, İkâme, 189; Tirmizî, Vitr, 17)

Allâh Rasûlü'nün hâcet namazı tavsiyesine sıkıca sarılan ashâbı, herhangi bir ihtiyaçları olduğunda Allâh'a ilticâ eder ve murâdlarına nâil olurlardı. Bir yaz günü bahçıvanı Enes -radıyallâhu anh-'e gelerek yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı. Hz. Enes su getirterek abdest alıp namaza durdu. Selâm verdikten sonra bahçıvanına:

- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sordu. Bahçıvan:

- Göremiyorum, dedi. Enes -radıyallâhu anh- tekrar içeri girip namaz kıldı. Üçüncü yahut dördüncü kez bahçıvanına:

- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sorunca adam:

- Kuş kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi. Bunun üzerine Enes -radıyallâhu anh- namazını ve duâsını sürdürdü. Az sonra adam yanına girdi ve:

- Gök bulutla kaplandı ve yağmur yağdı, dedi. Hz. Enes:

-Haydi Bişr bin Şegaf'ın gönderdiği ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığını araştır, dedi.

Bahçivan ata binip etrâfı dolaştığında yağmurun Müseyyerîn köşkleriyle Gadbân sarayından öteye geçmediğini gördü ki Enes -radıyallâhu anh-'ın bahçesi de bu sınırlar dâhilindeydi. (İbn-i Sa'd, et-Tabakâtü'l-kübrâ, VII, 21-22)

Ashâb-ı kirâm'ın hâcet namazı ile Allâh'a yönelip yalvarmalarına bir başka misâli de Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve selem-'in ashâbından Ebû Mı'lâk adında biri vardı. Bu zat başkaları ile ortaklık kurarak ticaret yapardı. Dürüst ve takvâ sâhibi biri idi. Bir defasında yine yola çıkmıştı.

Karşısına çıkan silahlı bir hırsız:

- Neyin varsa çıkar seni öldüreceğim, dedi. Ebu Mı'lâk:

- Maksadın mal almaksa al, dedi. Hırsız:

-Ben sâdece senin canını istiyorum, dedi. Ebu Mı'lâk:

- Öyleyse bana müsaade et de namaz kılayım dedi. Hırsız:

- İstediğin kadar namaz kıl, dedi. Ebu Mı'lâk namaz kıldıktan sonra üç defa şöyle duâ etti:

- Ey gönüllerin sevgilisi (Yâ Vedûd), ey yüce arşın sâhibi, ey dilediğini yapan Allâhım! Ulaşılmayan izzetin, kavuşulmayan saltanatın ve arşını kaplayan nûrun için beni şu hırsızın şerrinden korumanı istiyorum! Ey imdâda koşan Allâhım! Yetiş imdâdıma.

Ebu Mı'lâk duasını bitirir bitirmez, elindeki kargıyı kulakları hizâsında tutan bir süvârî peydâ oldu! Süvâri mızrağı hırsıza saplayıp onu öldürdü. Sonra da tâcire döndü. Tacir:

- Kimsin sen? Kimsin sen? Allâh seni vasıta kılarak bana yardım etti, diye sorunca süvari:

- Ben dördüncü kat semâ ehlindenim. İlk duânı yapınca semânın kapılarının çatırdadığını işittim. İkinci defa duâ edince gök ehlinin gürültüsünü işittim. Üçüncü defa dua edince, zorda kalan biri dua ediyor, denildi. Bunu duyunca Allâh'tan, onu öldürmeye beni memur etmesini istedim. Allâh Teâlâ da kabul etti ve geldim. Şunu bil ki, abdest alıp dört rek'at namaz kılan ve bu duayı yapan kimsenin, zorda olsun veya olmasın duası kabul edilir, dedi. (İbn-i Hacer, el-İsabe, IV, 182)

14. Zelzele Namazı

Hicretin beşinci yılında Medine'de zelzele olmuştu. Kalbi her an Allâh ile berâber olan Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

"Rabbiniz sizi, hoşnut olacağı duruma döndürmek istiyor. Öyle olunca siz de onun hoşnutluğunu dileyiniz!" buyurdu.

İbn-i Abbas -radıyallâhu anh-'ın zelzele dolayısıyla altı rükû ve dört secde ile namaz kıldırdığı, rivâyet edilmektedir. (A. Köksal, XI, 222; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, II, 472)
 
Nafile Namazların Cemaatle kılınması...

Hanefi mezhebine göre teravih, güneş ve ay tutulması dışındaki nafile namazların cemaatle kılınması mekruh görülmüştür. Nafile namazlar cemaatle kılındığında imama uymaya niyet edilir.

Nafile namazların münferiden kılınması daha faziletlidir. Aslolan hüküm bu olmakla beraber, bazı şart ve kayıtlara bağlı olarak istisnai bir hüküm de mevcut bulunmaktadır. Şöyle ki: Herkesin tek başına başaramayacağı tesbih namazını, davetleşmek ve haberleşmek suretiyle olmaksızın, oturmakta olan birkaç kişi, aralarından birini imamlığa geçirip kendileride ona uyarak kılsalar caizdir.

Mehmed Emre, Günümüz Meselelerine açıklamalı Fetvalar, 1320

Tesbih namazı cemaat halinde kılındığı zaman imâm, açıktan okur ve tesbihleri de açıktan tekrar eder (Ibn Abidîn, Reddu'l-Muhtar, Misir 1966,II, 27)
 
Zamm-ı sûre okurken hangi sırayı takip etmem gerekiyor?

Önceki rekatta okuduğunuz sureden önce gelen bir sureyi okumamak şartıyla ve en az arada iki sure atlayarak sonraki rekatta herhangi bir sureyi okuyabilirsiniz. Namazda sureleri sırasına göre okumamaktan dolayı namaz bozulmaz, sehiv secdesi de gerekmez. Bildiğiniz sure sayısı az ise arada bir sure dahi atlayarak olsa iyi bildiklerinizi okurmanızda bir sakınca yoktur.
 
Hz. Peygamber (s.a.s.) "Kusuntu abdesti bozar" (Tirmizî, Tahâre, 64) buyurmaktadır. Kusma ağız dolusu değilse abdest bozulmaz. Kusmuk; yemek, su veya safra gibi bir madde olabilir. Kusuntunun, azar azar geleni dahi bir araya toplanınca ağız dolusu miktarına ulaşıyorsa, abdesti bozar.

Namazda Kusmak :

Namazda ağız dolusu kusmak abdesti bozarsa da namazı boz.maz. O halde bu durumda olan kimse başka bir harekette bulunma.dan yeniden abdest alırsa, namazı kaldığı yerden tamamlayabilir.

Ağız dolusundan az solursa, ne abdesti, ne de namazı bozulur.

Ağız dolusu kusar ve fakat onu ağzında tutması mümkün oldu.ğu halde yutarsa, hem abdesti, hem namazı bozulur. Ama ağız dolu.su değilse, Ebu Yusuf'a göre, namazı bozulmaz. İmam Muhammed'e göre bozulur. Burada ihtiyata uygun olan, İmam Muhammed'in gö.rüşürdür. (Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Kendini kusmaya zorlar da ağız dolusu kusmuk çıkarsa namazı bozulur. Daha az olursa bozulmaz. (El-Muhit / Radıyüddin Serahsî - Mecmeu'l-enhür.)

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/350.
 
Namazı son dakikaya kadar geciktirmemek gerekir. Ancak son ana kadar geciktirilmiş namaz vakit çıkmadan kılınırsa yine geçerlidir. Vaktin son kısmında bir namaz kılındıktan sonra vakti giren diğer namazı kılmak için beklemeye gerek yoktur. Vakit girmişse hemen kılınabilir.

Sabah namazının vakti imsakla girer. İhtiyaten beklemek gerekir mi gibi bir şüpheye düşmeye gerek yoktur. İmsak girdiğinde kılınması caizdir
 
Tesbihat yapmak sünnettir. Mümkünse her kaza namaz için tesbihat yapmaya çalışmalıdır. Kazası fazla olan kimse her namazdan sonra ayrı tesbih yapmaktan ziyade diğer kazaları kılmaya gayret etmelidir. Bir vaktin namazı kaza edileceği zaman önce bir ezan okunur, sonra ikamet getirilerek kılınır. Birden fazla kaza namazı kılınacağı zaman da hepsi için bir ezan kâfi gelirken, her farz namazı için ayrı ayrı ikamet getirmek sünnettir.
 
Namaz her müslüman üzerine farz olan bir borçtur. Aldığınız bir parayı zamanında ödemek lazımdır. Ancak geciktirince ayıp oluyor ise de yine de ödemek ve özür dilemek gerekecektir. Bunu gibi namaz borçlarımızı zamanında ödemek gerekirdi. Ancak bazı nedenlerle geç kalmişsa onun için Allahtan özür dileyip kalan borç namazlarımızı ödememiz gerekir. Namaz borcu ancak namaz kılmakla ödenir. Onun başka bir ödeme şekli yoktur.

İnsanların hayır ile şerri, hak ile bâtılı ayırtedebilmeleri bâliğ olduktan sonra mümkün olduğundan, Rabbimiz mahşerde dünya hayatımızın çocukluk devresinden hesap sormamakta, ancak bâliğ olduktan sonraki günlerimizden başlayarak namaz, oruç gibi ibadet mükellefiyetlerimizi suâl etmekte, böylece dinî mükellefiyetlerimiz bülûğ çağından sonra başlamış olmaktadır. – Şu kadar var ki bülûğ zamanı tarih olarak kesin değildir. Erkek (12), kız (9) yaşından başlayarak, (15) yaşlarına varıncaya kadar geçen her ay ve günde bülûğa erme hissi teşekkül edebilir. Oğlanda ihtilâm olma, kızda ise ay hâli görme şeklinde kendini gösteren bu beşerî ve cinsî hissin başladığı günden itibaren mükellefiyetlerin her biri ayrı ayrı amel defterine ya “yerine getirdi”, ya da “getirmedi” şeklinde yazılır.

Bu konuda faydalı olacak bazı bilgiler verelim.

1- Buluğ çağı kesin olarak bilinmiyorsa erkekler yaşlarından 12 seneyi, bayanlar ise 9 seneyi çıkararak kalan yıllarda namaz kılmayan bütün vakitler hesap edilip yazılır.

2- Kaza namazlarınızı her namazda bir namaz kazası kılarak yapabilirsiniz. Böylece hem nefsinize zor gelmez hem de hesabı kolay olur.

3- Bu şekilde Allah size ömür verdikçe bütün borçlarınızı ödeyeceğinize niyet etseniz ve buna naşlasanız, sonra Allah sizi borçlarınızı bitirmeden huzuruna alsa inşallah bu niyetinizden dolayı onları yapmışsınız gibi olursunuz. Çünkü hayatta kalsaydınız zaten ödemeye başlamış ve devam edecektiniz. Allah ödeme fırsatı verecek bir hayat nasip etsin.
 
Farz bir namazı vaktinde kılmaya eda, vakti geçtikten sonra kılmaya kaza, bozulan bir namazı tekrar kılmaya da iade denir.

Bir namaz ya bile bile kasden kılınmayıp kazaya bırakılır veya bir özürden dolayı kazaya kalır. Bir vakit namazı kasdî olarak kılmayıp kazaya bırakmak büyük bir günahtır. Böyle bir hareketten uzak durmalıdır. Bu çeşit bir hatanın işlenmesi durumunda bir an önce kaza edilmeli, borçtan kurtulmalıdır. Çünkü ölümün ne zaman gelip çatacağı belli olmaz. Ölüm gelip de hazırlıksız yakalarsa âhirete borçlu olarak gidilmiş olur.
Bu şekilde kılınmayan bir namaz her ne kadar kaza edilmekle borçtan kurtulunmuş olunsa da, işlenen günah için ayrıca tevbe istiğfar edip, Allah'tan af dikmek lâzımdır. Bunun için hem kaza, hem de tevbe edilmelidir.

Unutmak, uyku veya meşru bir mazeretten dolayı vaktinde kılınamayan namazlar da hatırlandığı veya meşru özür geçtikten sonra fazla vakit geçirmeden kaza edilmelidir.

Bazı özürler vardır ki, bu hallerde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmezler. Kadınların âdet ve lohusalık hali, beş vakit devam eden sar'a veya cinnet hali bu çeşit özürlerdendir. Zaten âdet gören ve lohusa olan kadının namaz kılması caiz olmayıp haramdır.

Vakti içinde kılınmayan beş vakit namazın kazası farz, vitir namazının kazası vacip, sünnetin kazası da sünnettir. Kazası sünnet olan, yalnız sabah namazının sünnetidir. Günün sabah namazı kazaya kalmış ise öğleye kadar kılınınca farzıyla birlikte sünneti de kaza edilir. Öğleden sonraya kalınca sünnet kılınmaz, sadece farz kaza edilir.

Zamanında kılınamayan bazı vakit sünnetleri de daha sonra kılınarak kaza edilir. Meselâ, cemaate yetişmek için öğle namazının ilk sünneti kılınamadığı takdirde, farzı kılıp iki rekât sünnetten sonra ayrıca kılınır. Cuma namazının ilk sünneti hutbeden önce kılınamadığı zaman, yine Cumanın iki rekât farzından sonra kaza edilerek kılınır, îki rekât kılınarak yarıda bırakılan öğlenin ve cumanın ilk sünnetleri aynen bu şekilde dört rekât olarak kaza edilir. Bu sünnetlerin dışındaki diğer vakit namazlarının sünnetleri kılınmadıkları zamanlar kaza edilmezler. Meselâ ikindi ve yatsı namazının sünnetleri farzdan önce kılınmadıkları zaman daha sonra kılınmazlar.

Kaza namazları, ne şekilde kazaya kalmış ise aynı şekilde kılınacaktır.
Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4 ve vitir 3 rekat olarak kaza edilir.

Her namaz için belirli bir zaman veya mekan tayin edilmez. Yani ikindi namazının kazası ikindi vaktinde kılınır diye bir sınır yoktur. İstediğiniz zamanda kılınabilir.

Fakat kerahet dediğimiz zamanlarda kılınmamasına dikkat edilir. Bu vakitler de güneş doğduktan 45 dk sonraya, Güneş batmadan 45 dk. Önceye kadar ve Güneş tam tepede olduğu zaman (öğleye 30 dk. Kala) namaz kılınması hoş görülmemiştir. Bunların dışındaki bütün zamanlarda kaza namazı kılnabilir.

Kaza namazları nasıl kılınır?

Vaktinde kılamayıp kazaya kalan namazları altı vakti bulan veya daha çok olan bir kimse kaza namazları arasında bir sıra gözetmediği gibi, kaza namazları ile vakit namazları arasında da bir sıra takibi yapmaz. Namaz kılmanın mekruh olduğu üç kerahet vaktinin dışında istediği ve müsait olduğu her zaman kılabilir. Çünkü kaza namazları için belli bir vakit yoktur. Meselâ, vaktinde kılınamamış olan bir ikindi namazı yatsıdan sonra, bir yatsı namazı da öğleden sonra kılınabilir.

Kaza namazlarını kılarken vakti belirlemeye gerek yoktur. Bu çok zor olacağından kolay olanı yapmak daha uygundur. Bir kaza namazı şöyle niyet edilerek kılınır:

Meselâ: "Vaktine yetişip de kılamadığım ilk öğle namazını" yahut "son öğle namazım Allah rızası için kılmaya niyet ettim." Böylece kazaya kalmış olan namazlar, ya ilk kazaya kalmış olanından başlanmış olur veya en son kazaya kalmış olanından başlanmış olur ki, her iki halde de belli bir düzene göre geçmiş namazlar kılınarak azalmış olur.

Daha kolay olması bakımından "Üzerimde olan bir öğle veya ikindi namazını kaza ediyorum" şeklinde niyet etmek de yeterlidir.
Bir vaktin namazı kaza edileceği zaman önce bir ezan okunur, sonra ikamet getirilerek kılınır. Birden fazla kaza namazı kılınacağı zaman da hepsi için bir ezan kâfi gelirken, her farz namazı için ayrı ayrı ikamet getirmek sünnettir.

Kazaya kalmış olan namazların kaç vakit olduğunu kesin olarak bilemeyen kimse, galip tahminine göre hareket eder. Sayı bakımından tam bir tahmin yapamıyorsa, üzerinde kaza namazı kalmadığı kanaatine varıncaya kadar kılar.

Aynı namazları kazaya kalmış olanlar bu namazı cemaatle kılabilirler. Fakat farklı farklı namazları kılmaya kalkanlar tek bir cemaat olamazlar; ayrı ayrı kılmaları gerekir.

Kaza namazlarını, mümkünse evde kılmayı tercih etmelidir. Şayet bu namazlar mazeretsiz olarak kazaya bırakılmışsa bir günah sayılacağından bunu teşhir etmek uygun olmaz.
 
Sual: Nahl suresinin 98. âyetinde, Kur’an okurken Euzü çekmenin farz olduğu bildirildiğine göre, namaz kılarken, Fatihadan önce Euzü besmele okumayı unutana, secde-i sehv gerekir mi?
CEVAP: Kur’an-ı kerimde bildirilen her emir, farz değildir. Namaz dışında sure veya âyet okumaya başlarken, Euzü okumak, vacibdir. Yine namaz dışında, Fatiha okumaya başlarken, Besmele okumak da, vacibdir. Diğer surelere başlarken, Besmele okumak sünnettir.
Namaz içinde zammı sure okumaya başlarken, Euzü Besmele çekilmez. Bazı âlimlere göre, sadece besmele çekilmesi müstehabdır, iyi olur.
Namaz içinde, Sübhaneke okuduktan sonra, Fatihadan önce Euzü Besmele okumak sünnettir. Unutulursa, secde-i sehv gerekmez. Sizin dediğiniz gibi, farz olsa idi, secde-i sehv kurtarmazdı, farz terk edildiğinden, o namazı yeniden kılmak gerekirdi.

Abdesti bozan şeyler
Sual: Bir yazıda, abdesti 7 şey bozar, bozmayan binlerce şey var deniyordu. Bu 7 şey nelerdir?
CEVAP: Hanefi mezhebinde abdesti bozan yedi şey:
1- Önden ve arkadan çıkan şeyler,
2- Ağızdan çıkan necis şeyler [Ağız dolusu kusmak],
3- Deriden çıkan kan ve irin,
4- Uyumak,
5- Bayılmak, sarhoş olmak,
6- Namazda kahkaha ile gülmek,
7- Mübaşeret-i fahişe [çıplak olarak çirkin yerleri birbirine sürtmek].
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst