ashli
Bayan Üye
Fırat Çelik, Almanya’da doğmuş, Tuncelili bir ailenin çocuğu. Çok küçükken ailesi Paris’e göçmüş, kendini hatırladığından beri orada yaşıyor... Oyunculuktan önce, inşaat işçiliğinden barmenliğe ve modelliğe, birbiriyle ilgisiz bir sürü mesleğe dalıp çıkmış.
Sonra çevresindekilerin desteğiyle oyunculuğu denemiş. Drama dersleri almış ama pek sevmemiş önce. O zamanlarla ilgili olarak, “Kendimi, hayatı tanımıyordum... Bunları bilmeyen herhangi birine oyunculuk hiçbir şey ifade etmez” diyor. Güzel bir tespit bence...
Tam bu sırada, “hayatımın dönüm noktası” dediği bir dönemin içine girmiş, çünkü yönetmen Thierry Harcourt’la yolları kesişmiş. Harcourt, Fırat’ın yeteneğine inanmış ve onu yetiştirmeye karar vermiş. Adamımız, kendini keşfedip de içinden başka adamlar çıkarmaya başlayınca oyunculuğa aşık olmuş.
Sonrası çorap söküğü gibi...
İlk oyunu, sahnelendiğinde Fransa’da büyük ses getiren Otomatik Portakal. Birkaç oyunda daha yer aldıktan sonra, Fransa’da tanınan bir yüz olmasını sağlayan dizi “Familie d’accueil”in ekibine girmiş. Toyota Avensis’in reklam filmlerinde oynamış.
İlk sinema deneyimi ve hatta şu anda burada olmasının sebebi, ıFF’de de gösterilen, Philip Lioret’nin filmi Welcome.
Festival esnasında Türkiye’de bulunan Fırat, filmdeki performansını izleyen yapımcılardan teklifler almaya başlamış.
Hayatında yeni bir döneme girdiğini hissedince, geçici olarak Türkiye’ye dönmüş. Bu defa da yönetmen Gül Oğuz’la kesişmiş yolları. Oğuz, ilk bakışta “Masum” budur”demiş...
Şimdilik Fırat’ı google’ladığınızda “Fırat çelik kapı” ya da kaymakam Fırat Çelik gibi ilgisiz sonuçlar çıkıyor ama iki haftaya kalmaz adını aradığınızda “Fırat Çelik fan page”lerden geçilmeyecek ortalık, eminim.
Bu arada Matthew McConaughey’e olan benzerliğine de dikkatinizi çekerim...
Sonra çevresindekilerin desteğiyle oyunculuğu denemiş. Drama dersleri almış ama pek sevmemiş önce. O zamanlarla ilgili olarak, “Kendimi, hayatı tanımıyordum... Bunları bilmeyen herhangi birine oyunculuk hiçbir şey ifade etmez” diyor. Güzel bir tespit bence...
Tam bu sırada, “hayatımın dönüm noktası” dediği bir dönemin içine girmiş, çünkü yönetmen Thierry Harcourt’la yolları kesişmiş. Harcourt, Fırat’ın yeteneğine inanmış ve onu yetiştirmeye karar vermiş. Adamımız, kendini keşfedip de içinden başka adamlar çıkarmaya başlayınca oyunculuğa aşık olmuş.
Sonrası çorap söküğü gibi...
İlk oyunu, sahnelendiğinde Fransa’da büyük ses getiren Otomatik Portakal. Birkaç oyunda daha yer aldıktan sonra, Fransa’da tanınan bir yüz olmasını sağlayan dizi “Familie d’accueil”in ekibine girmiş. Toyota Avensis’in reklam filmlerinde oynamış.
İlk sinema deneyimi ve hatta şu anda burada olmasının sebebi, ıFF’de de gösterilen, Philip Lioret’nin filmi Welcome.
Festival esnasında Türkiye’de bulunan Fırat, filmdeki performansını izleyen yapımcılardan teklifler almaya başlamış.
Hayatında yeni bir döneme girdiğini hissedince, geçici olarak Türkiye’ye dönmüş. Bu defa da yönetmen Gül Oğuz’la kesişmiş yolları. Oğuz, ilk bakışta “Masum” budur”demiş...
Şimdilik Fırat’ı google’ladığınızda “Fırat çelik kapı” ya da kaymakam Fırat Çelik gibi ilgisiz sonuçlar çıkıyor ama iki haftaya kalmaz adını aradığınızda “Fırat Çelik fan page”lerden geçilmeyecek ortalık, eminim.
Bu arada Matthew McConaughey’e olan benzerliğine de dikkatinizi çekerim...
Son düzenleme: