ey bu şehrin güzeli

hayal_qözlüm

Bayan Üye
ey bu şehrin güzeli, kalbimin yalanı, derviş yüreği hanemizden, sonu gelmez bir yolculuğun ıssız ve hoyrat, insan ve yalan kokan penceresinden unutulmuş yitik bir gençliğin küçücük bahçesindeki yaşama duacı beyaz papatyalara ve içli sarmaşıklara mecbur ettin bizi. Biz ki sevdayı yüreğimizin en derin, en soğuk ve penceresiz hanesinde saklardık. Korkardık yiğit ve cesur olacağımız yerde kaypak ve aşka müptela olmaktan. O kadar kendimizden uzak, o kadar yabancı şehirlerdeydik ki adımız anıldığında binlerce çiçek solar, binlerce kuş uçuşurdu çığlık çığlığa. Akşam olurdu çocuklar çekilirdi evlerine hayatın ağır bir işçisi gibi. Yıldızlar düşerdi, biz kalbimizin yabancısı olurduk. Kireç badanalı duvarlar arasından, fukara gönlümün gelgitleri arasında; gurbet ve hasret ortasında, şehirden ve insanlardan kaçan, olmayanı arayan bu gözler önünde eşsiz bir tebessüm, asil bir edayla görünüveren; hüznümün, gözlerimin ve yüreğimin perdelerini aralayıp hayatımıza düşen, bizi sarsan suret, güzellik, zarafet ve nezaket. Biçimsiz, kuralsız ve haşarı dünyalara sürgün ettin bizi. Yüreğimize el sürdün, gülümsedin yok ettin. Şimdi kalbim çıkışı olmayan bir zindan, gözlerim gardiyan, Yağmur yağar düşlerim silinir, yavru ceylanlara yol gösterir adım. Ellerimden çiçekler açmaz ama hüznümden bağ bahçe çoğalırdı. Adımlarımız dolaşırdı, biz hayatın köylüsüydük. Ey bilinmeyenim, hayata gülüp geçenim, Çocukları bilir misin? taş ve toprak avluda tarladan annesinin yolunu bekleyen, uzamış kirli saçları, lastik pabuçları, kırk yerinden yamalı elbisesi ve donuk bakışlarıyla umudu pörsümüş, yüreği büyümüş o çocukları. O çocukların buruşmuş gönlünü, dünyayı sığdırıp, çocukluğunu sığdıramadığı o gözlerini? Güneşi avuçlayamayan o ellerini? acıyla akran düşlerini? ayaza kesmiş hayallerini? solmuş, pörsümüş ve ertelenmiş uykularını? Mahcup delikanlının mazlum ve yetim sevdasını? gelinlik kızların çeyiz sandığını, gece uykularını? Annenin yüreğini, babanın direncini? Hayallerinden büyük bir şehirde sırtına hatıralarını ve tedirginliğini sarmış bir çocuk oldun mu? Sahi sen hiç yaşadın mı ?E benim günahım , beyaz yarim ,Dün bütün sayfalarını kopardım hayatın . Tecrit edilmiş ne varsa yaşamaktan yana özenle yakama yapıştırdım. Dudaklarıma bir sigara iliştirip usulca sokaklara açıldım. İnsanlar benim kadar yalnızdı. Çaresiz yürüdüm. Yanımdan geçen bir çocuğa ellerimi uzattım, saçlarını okşadım. Kuru yemişçinin önünde çekirdek çıtlatan serçelere selam verdim içimden. Gurbete sevkıyat yapan trene el salladım Kağıttan uçak yaptım, sana selam gönderdim.
Sahil düşlerine uğradı mı ?
 
---> ey bu şehrin güzeli

Elim ayağım titriyor şuan, tek sebebi sensin bunun. Kalbim sevgimle yarış edercesine hızlı atıyor. Nefes almakta zorluk çekiyorum. Bu ev, bu sokak, bu cadde, bu şehir, bu dünya dar geliyor bana. Bir bakışın bile nefesimi benden alıyorken daha fazla gezme sokağımda, çık git buralardan. Beni nefessiz koyma!


Hiç başlamamak üzere bitti artık anla. Beynimde ve yüreğimde daha fazla yaşatamazdım seni. Onca yalandan sonra af dilemekde neyin nesi söylesene. Özürün bile bi asaleti olması gerekmiyor mu sence?


Git hadi!
Daha fazla durma gönlümün sokağında.
Artık nefesimi alma benden, ellerimi titretme.
Git!
Ayrılığın hakkını ver bu kez.
Anlamsız kıl tüm yaşanmışlığı.
Yalanlarına ortak ettin insanlığımı...
Yaktın, yıktın, geçtin beni.
Kalmayı beceremedin, bari gitmesini öğren.
Ne bileyim vur sırtımdan mesela...
Adı "AYRILIK" olsun.
Gidişlerden gidiş beğen.
Yeterki gitmeler senin olsun.

Sildim artık seni anla nolur. Gönül celsemde kırdım senin kalemini... Sevdamın vadesi doldu bu akşam... Alacağın hiç bir şey kalmadı benden nefesim dışında. Onu da bırak da benle kalsın bari. Belki sensiz yaşadım ama onsuz yaşayamam biliyorsun değil mi?


Artık çok oluyorsun sen! Böyle gitmek mi olur? Her gidişinde kendini bende unutuyorsun. Git artık, daha fazla durma yüreğimin bahçesinde... Giderken sana duyduğum o büyük sevgini de götür kendinle olur mu? Kalbimi de geri ver bana, canım yanmasın artık. Nefesimi alma bu kez yanına. Oksijen tüpleriyke yaşamak zor geliyor artık.


Yıkıldım, bittim ben artık. Soran olursa söylersin. Sayende kaybettim ben bugün kendimi. Hükümsüzdür!!!
 
---> ey bu şehrin güzeli

Bir gün daha ağardı ey sevgili
Bir gece daha yerini gündüze bıraktı da
Bir benim karamsarlığım yerini
Umuda bırakamadı

Bak sevgili nasılda aydınlatıyor,
Nasılda ısıtıyor güneş herkesi
Ama sende benim güneşim değilmiydin?
Sen niye artık benim hüzünlerle dolu yüzümü
Aydınlat mıyorsun?
Niye sevgili,niye?
Sen benim güneşim değimliydin?
Hep öyle demez miydim ben sana?
Öyleyse niye sevgili,niye?
Sen niye beni ısıtmıyorsun?
Niye bukadar üşüyorum
Herkez incecik giysilerle dolaşırken
Ben niye hala kazaklarımı giyiyorum
Kazaklarım bile ısıtamıyor sevgili
Üşüyorum,çok üşüyorum
Yüreğim buz kesti,donuyorum
Niye sevgili,niye
Niye bu ayrılık,niye bu hasret,niye bu acı

Mecbur muyduk hasret kalmaya?
Tamam sus,sus,yalvarırım sus
Duymak istemiyorum
Yine başlıyacaksın bir sürü anlamı olmayan açıklamalara
Hiç birini duymak istemiyorum,hiç biri
Ama veya konuş,hep konuş
Saçmalasan da,ne dediğini anlamasam da konuş
Yalvarırım konuş
Sesini duymaya çok ihtiyacım var

Peki sevgili sadece bir sorum olacak?
Sadece buna cevap ver ve sus! !
Bir daha beni aydınlatamıyacak mısın?
Bir daha beni ısıtamayacak mısın?

…..

Yine susuyorsun,
Anlam veremediğim susuşlarım başladı yine
Biliyorum ne bir daha aydınlatacaksın beni
Ne de ısıtacaksın..
Üşüyorum sevgili,üşüyorum
Gel ısıt beni desem de gelmeyeceksin
Gel/me sevgili,
Ne olur gel/me

Güneşimi kaybettim….
 
---> ey bu şehrin güzeli

Sabah erken terminale indim. Çantamı yere bırakıp öylece beklemeye başladım. Bilinçsizce gözlerim etrafı tarıyordu, biliyorum beklemiyordun ama yinede gözlerim seni arıyordu eskiden kalma bir alışkanlıkla... Sen uzun bir zaman önce gitmiştin bu kent de biliyorum ama inatla gözlerim seni arıyordu yine de, arada geçen bunca zamana rağmen...

Soğuktu, Ankara’ya kar yağıyordu, üşüyordum... Benim de düşlerim yağdı Ankara’ya... Ellerimi cebime soktum bir süre öylece bekledim... Sanki biraz sonra bir köşeden çıkıp gelecektin, sadece birazcık geç kalmıştın; koşarak çıkıp merdivenleri gelip sarılacaktın hasretle...

Biliyorum uzaklardasın şimdi .. Kimlerlesin kimbilir, yalnızsın belki de benim gibi şu an..? Oralar da soğuktur belki, üşüyor musun..? hala canını sıkıyor mu, bir ömür tükettiğin bu hayat kavgası..?
Beni sorma! Suyu tükenmiş limanların denizlerine yürüyüp duruyorum hala... Hayatımın sesi kısılmış, yaşlanmış dudaklarımdaki kelimeler, kimse aramıyor, anlamıyor beni... Unutulmuşum anlayacağın...

Beklerken gözlerin geldi gözlerimin önüne, dudakların, duruşun, gülüşün, sevgiyle bakışın... Sonra aklım ayrılığın bir burgu gibi işlediği yüzüne bakmaya, elini tutmaya korktuğum günlere gitti. Burgu ağır ağır işliyordu içime, ağır döndüğü içinde daha çok acıtıyordu...

Yıllardır bu terminale her gelişimde aynı acıyı duyarım, aynı özlemi hissederim, aynı hüznü yaşarım... Oysa aradan uzun yıllar geçmişti ama her şey daha dünmüş gibi gözlerimin önünde canlanıyordu...
Ne zaman bu terminale insem içim burkulur, gözlerim durup durup dolar. Her esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda senin kokunu duyarım...
Her esintide soluğunu hissedip içime ferahlık dolar ve her yokluğunu yokladığımda ruhum sızlar.

Çekip gitmiştin kalbinin bütün kapılarını kapatarak ardında.. Durmadan büyüdü içimde yokluğun. Günler aylar, yıllar geçip gitti ardına bakmadan ama sen yoktun gelmiyordun... Gelmiyeceğini biliyorum beklemem nafile ama yine de köşe başlarına bakıyorum belki bir köşeden çıkar gelirsin diye.. Uzaktasın oysa ki bir ömür kadar... Özlem tek yönlü bir yol işte gidip de dönmeyen...Ve sen bir yel gibi esip gittin hayatımda ardına bakmadan, ben yelkenleri kırık tekneler gibi bakakalmıştım yorgun denizler üzerinde...

Seni ne zaman ansısam bir hüzün şarkısı kırılır kalbimde; hiç unutamadım ki seni zaten, yıllar oldu buraları terkedip gideli, yıllar oldu ayrıyız, dudaklarımız biribirinden uzak, bedenlerimiz, ellerimiz, gözlerimiz uzak. Oysa aşk karşılıklı sevmektir, dokunmaktır, gerçek aşk paylaşmaktır hayatı. Hala kulağım sesinde, gözlerim etrafta seni arıyorum, çok uzaklarda olduğunu ve gelmeyeceğini bile bile... Kırık bir tebessümdür anımsadığım, bir sevda türküsüydü adın... Herkese bir şeyler verilir belki ama ben sana kalbimi verdim... Kalbimi de alıp gittin beraber...

Çekip gittin hayatımdan düşlerimi ve anılarımı sarsarak.. hayatımda artık mutluluk olmayacak, teselli olmayacak. Hep bir boşluk, hep acılar, hüzünler olacak...

Şimdi güz sonu, kışa giriyoruz ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Dört mevsim çiçek açtın kalbimde, taze bir yaprak gibi yeşildin, sevgi çiçeğiydin, üzerine çiğ taneleri düşmüş kırmızı güldün, maviydin, beyazdın bütün renklerde sevmiştim seni...
Seni severken hayatı da sevmiştim ben, dünyayı da,insanları da...

Uçup gitti şimdi sevgi kuşları hayatımda. Günlerin, gecelerin tadı yok. Leylası kaybolmuş bir mecnunum, Hiçbir çöl kabul etmiyor beni artık Soğuk karanlık gecelerde kayıp çocuk resimleridir hüznün bir başka adı. Gittiğinden beri kayıp içimdeki çocuk...
 
---> ey bu şehrin güzeli

Üşüyorum:hüzün şarkıları söyleyen bir Sonbaharın zemheriye dönüşmesinin verdiği, fani bir üşüme hissi değil bu sevdiğim ve ellerim buz kesmiş olmasına rağmen, ıssız bir gecede yokluğuna mahkum bir ruhla seni yazarak unutuyorum üşümüşlüğümü...
Yoruldum artık biliyor musun? Tek taraflı bir hayatı omuzlamaktan, hayatın yükü altında ezilmekten; birilerini arayıp sormaktan, anlatamayıp dinlemekten, sevmekten, seni beklemekten, her yeni güne belkilerle başlamaktan, sadece hıçkırıklarımı kendim duymalarımdan yoruldum ve sefaletin zincirleriyle hapsedilmiş bir aşkın yalnızlığında tükendim. Sabret diye diye erittim sabır taşlarını, bir an ümitsizliğe düşsem hayalin çıktı karşıma, gözlerine baktım ve kendimi yerli yerinde bulunca güzel gözlerinde, güç aldım acıların binlerce çeşidine karşı ama sabredecek gücüm kalmadı, hayalinin gözlerinde duramadım sevgili.
Oysaki nasılda ihtiyacım var sana, bilemezsin. Sarılsan bana bir annenin evladına gösterdiği o kutsal şefkatle, başımı göğsüne yaslasam ve yiten ümitlerimin ayak seslerini duysam kalbinin atışında, içine düştüğüm çaresizlikle birlikte sana sımsıkı sarılırken, sıcaklığını hissedip boğazıma düğümlenen ve içimde yankılanan hıçkırıklarımı özgür bırakıp ağlasam. Sen saçlarımı okşasan bir babanın nasırlı elleriyle oğlunun saçlarını okşadığı gibi ve ben içimdeki zehiri nehir misali akıtsam ne güzel olurdu sevgili. Ama yoksun işte ve ben bunların hepsi bir hayalden öteye gidemiyor, ne acı değil mi? Dostlarım, bugüne dek hayatıma giren tüm sevenlerim, değer verdikçe canımı alan sevdiklerimin yokluğu kadar gerçek yokluğun...
O kadar yalan ki insanların gülümsemeleri, o kadar menfaatperest olmuş ki yeryüzünde herhangi bir anı paylaştıklarım, artık alınacak bir canım, bir parçam kalmadığı için bir anda yok oluverdiler. Bir fotoğraf geldi gözlerimin önüme şimdi, kimdi hatırlamıyorum o fotoğrafı çeken, hatırladığım tek şey var ardında akbabanın olduğundan habersiz bir Afrikalı çocuğun çaresizliği ve resmi çeken kişi intihar etmişti sanırım o anı o karede ölümsüzleştirdikten sonra... Çünkü o çocuk ruhunu akbabaya teslim etmişti. Çaresizliğim o Afrikalı çocuğun ki gibi ve azabım o fotoğrafçınınkiyle aynı derecede acı verici, sevdiğimi sunduğum kim varsa sevgili, hepsi birer birer o akbaba gibi olup çıktı. Ama ben şimdiye kadar savaştım hayalinin sayesinde, bir yerlerde var olduğun ümidiyle yaşadım, seni delice sevdim ve yokluğunda bile seni içimde yaşattım her nefes alışımda... Ta ki, bu yazıyı kaleme aldığım şu ana kadar dayanabildim, bu saate kadar sen gelmedin, ruhumu akbabalara teslim ediyorum, gelsen de kurtaramazsın artık...
Herkes bayram sevinci yaşıyordu sevdiğim. Kim bilir sende yaşadın belki, kutlu olsun geçmiş bayramın ve gelecek olan bayramların ve ben bu bayram sabahı yine sessizce ağladım. Her bayramda olduğu gibi Kimsesizdim, çalmadım kimselerin kapılarını, kimsesizliğim kapımı çaldı, kapattım kendimi hücreme, gecenin karanlığına gizlenip çıktım dışarı gece saklar beni diyerek, kimsesizliğimle bayramlaştım, yalnızlığımın elini öptüm, sefaletimi bir tabakta sundum şeker tadında firari ruhuma...
İçini karattım değil mi? Affet beni sevgili, inan ki bunun tek sebebi; kimsesizliğimden, kalabalıklarda bile yalnızlaşmamdan, sefaletimin bana sunduğu çaresizlikten ve bir sen kaldın bu çaresizliğin ortasında tek dayanağım, içimi dökebileceğim, yazarak yaşadığım bir sen varsın, sadece sen anlarsın beni, dilinde zehir zemberek kelimeleri cansız kağıtların bedenine aktarırken sıcaklığını hissettiren ve seni bana getiren kalemimden başka tek sen varsın beni anlayabilen, beni terk etmeyen bir sen kaldın. Affet!
Sonuçta bende insanım, sana toz pembe bir dünya vermek, seninle toz pembe düşler kurmak isterdim. Gerçekliğinle el ele verebilseydim, iyi bir Ferhat olurdum ya da aşk ile yanmaların ötesine geçmiş bir Mecnun olurdum uğrunda, şüphen olmasın. Seninle gezmek isterdim, sen ne istersen alabilmek, gözlerine bakarak geceleri şiirlendirmek isterdim; bir yuvamızın olmasını, çocuklarımızın şen kahkahalarıyla şenlenmek, sen olunca yanımda üzülmelerin bile bir anlamı olurdu eminim. En çok neyi isterdim biliyor musun sevgili? Seni yazmak yerine yaşamak olsaydı kaderimde, ölüm kederlendirmezdi beni, doya doya yaşardım seni ve o an ölümsüzleşirdim.
Kaç zamandır yokum kendimde, kaç zamandır yoksun. Ne ben alışabildim sensizliğe, ne tütün kokusu sinmiş odam alışabildi hayalinsizliğe... İnan çok gücüme gidiyor; öykülerimde can bulan kadınların senin yerine beni sahiplenmesi ve kimsesiz sokaklarda attığım her adımla sen uzaklaşıyorsun sanki, bunu düşündükçe, sensiz kalmak gücüme gidiyor sevgili. Gözlerimi açmak bile istemiyorum, sensiz bir güne başlayacağımı biliyorum ve onulmaz yaralar açıyor ruhumda, gözlerimi açmıyorum bende, tüm dünya beni uykuda biliyor, oysa uykuyu unutalı çok oldu.
Hayalinde can bulan gülüşünü özledim. Kendimde unuttuğum ne varsa bulduğum hayalini özledim. Seni çok özledim, özlemlerim işgal edince yüreğimi, delice bir istekle, Neroncavari bir arzuyla bu şehri yakmak istedim, vazgeçtim daha sonra; eğer ateşe mahkum olursa bu şehir bende yanarım, bilmekteyim yanmaların acısını ama senin bu acıyı bilmeni istemiyorum sevgili. Sen yanmaları bilme, sensizliğimde yanmalarımı bilmediğin gibi... Bilme!
Nasıl da huzursuzum. Evimin çatısına tüneyen bu baykuş, Azrail’in habercisi gibi, ölümün yaklaştığını haber veriyor sanki, annem hastalandı yine, ayağı tutmaz oldu. Ben çaresizim, sefilim ve sefaletime bir aşkla seni dahil etmekten, sonrasında kaybetmekten korkuyorum. Daha bin bir çeşit dert başımda, görsen tanıyamazsın beni, genç yaşta karlar yağdı saçlarıma... Sıkıntılarda sevinçlerin olduğu gibi biz insanlar için. Geçecek elbet bu günler, seni kocaman bir gülümsemeyle karşılayacağım bir gün sevgili. Bekliyorum seni, unutma beklemelerimi. Seni seviyorum
 
---> ey bu şehrin güzeli

Dalıp gittim yine senli düşüncelere
nerdesin ve ne yapmaktasın diye
Uzak kaldık öyle uzakki birbirimize
Yollarda karşılaşma ümidimiz bile yok

Kış vurdu mu acaba o deniz memleketine
Üşüyor mu burnun,ağzın,yanakların
ama düşünüyorumda al al olmak ne de güzel yakışırdı yüzüne
iyi giyin dikkat et sağlığına
bir zarar gelecek olursa sana
dayanamam,parçalanır yüreğim

..sevgimi verdim,almadın
başka kollardı aradığın
yine de kızıp,küsmem sana
aynı yerde ,aynı büyük sevgiyle
kalbimle ben bekleriz seni,umudumuz hiç tükenmemekte
Bu ölmüş duvarlarla çevrili odada
yalnızlığımla oturmuş işte böyle düşünürüm seni
merak etme yolunda herşey buralarda
bir sana,bir sessizliğine dayanmak zor gelir..
Ve sevdiğim,
Unut demiştin,kulaklarımda çınlıyor hala sesin
Ama unutamam seni ben hiçbir zaman bilmeni isterim
 
---> ey bu şehrin güzeli

bu kentin
koca betonları
üstüme üstüme geliyor can
buğulu sesin yankılanıyor
yüreğimde
tesellim oluyor

zonklayan beynime balyozlar iniyor
bu gece
sarhoş olasım geliyor
tut ellerimi sevgilim
seninle dağlar aşmak istiyorum
anlam veremiyorum
içime hazan çöküyor bazan
 
---> ey bu şehrin güzeli

Sen,gönlümün bahçesinde vakitsiz açansın.
Okulda,evde,vapurda,otobüste
Hayali gönlümün tepelerinde uçansın
Sevmemeye yemin edip te,
Kalbimi sözünden döndüren
Ve bir senedir gönlüme dur diyen
Aklımı başımdan alansın.
O gül yüzüne uzaktan bakıp ta
Yaklaşmaya cesaret edemedigim,
Hergün defalarca görüp te
Bir selam bile veremediğimsin.
Gündüz söyleyemeyip te
Gece rüyalarımda dediğim,
Hep bir daha ki sefere deyip te
Hiç Seni Seviyorum diyemediğimsin.
Yalnız şunu da bilesin ki;
Sen aşka dair son sözümsün
Sen yıllardır aradığım özümsün
 
---> ey bu şehrin güzeli

Aramızda aşılmaz dağlar var. Hasret kokusu sinmiş dört

duvar arasında, senin yanında olan ruhumu, seni, aşılmazlığı aşmış olduğumu düşünerek, nasırlı ellerimle sana sesleniyorum. Senin hiç bir zaman dayanamayacağın feryatlarım, sigaramın dumanıyla hasret kokan havaya karışırken bu cansız bedenlerde de bir sır olarak bütünleşiyor.

İmkansız oldukça tutkulaşıyorsun yüreğimde, sana bir ömür boyu imkansızım olmanı söylerken, seni yazan nasırlı ellerimi uzattığımda, sen ellerimi ellerimden esirgemiş ve imkansız olmayı reddetmiştin!.. Şiirlere hayranlığını sevmiştim; şiirliğini ve sonradan mısralarında yerini sessizce alacağını bilmeden...



Herkes güzelliğine hayrandı bense senin çocukluğunun maskesinde gizlenen olgunluğuna aşıktım... Hayat denen bu sahnede sana verilen rolü ne kadar iyi oynuyordun... Dilin "yüreğe" değer verdiğimi söylüyordu, ruhun ise kalıplaşmış zarfların ve kısır duyguların arasında geziniyordu. Yalanların
arasında doğruları arıyordun. Seni çok farklı yapan neydi biliyor musun benim yanımda?..

Hayır, güzelliğin değil canım; çocukluğundu... Ben asla bir bedende güzelliğe değer vermedim, zarfın ikinci planda geliyordu. Benim için her insanda olduğu gibi o zarfın içindeki mektup önemliydi. Seninde o mektubu
yüreğinle ruhunu birleştirip okumanı çok isterdim. Arayışıma son verme kararını verdiğim anda, bir güz akşamında karşıma sen çıktın.

Yüreğimde yaşadığım aşkı artık bedenleştirmek istediğimde, buna layık olarak seni gördüm. Ama yine aşkı yüreğimde yasamama sebep oldun ve imkansızlaşmayı reddederken aslında imkansızlaştığın farkında bile değildin... Marmara'ya anlattım seni... Seni sadece onunla paylaştım... Göz yaşlarım Marmara’nın
teninde hayat bulurken, Marmara feryat ediyordu kendisi kadar gerçek olan aşkların yitirilişine...

Kaç aksam seni bekledim... Seni paylaştığım Marmara’nın sevgisine dalgalarıyla köpük köpük anlattığı sahilde, kaç yakamozlu geceyi seninle izlemek istedim ama sen yoktun... Gökyüzünde bir yıldız gibiydin benim için... Elimi uzatsam tutacağım kadar yakın geliyordun oysa ki sen benim sevgimden yedi kat uzaktaydın.

Gözlerin yasama sevinci veriyordu bana, ama artık gözlerine bakmayı yasak etmiştim sırf aşkım yüzünden. Bu zulüm değildi, ölümün ta kendisiydi... Yine yalnızım iste... Yalnızlığımın soğuğunda hayalinin sıcaklığına
sarılıyorum... Seni yaşıyorum ve senli rüyalara hayalinle dalıyorum...

Sana her şeyden üstün olan aşkımı sundum, ama sen zamanın değer verdiği yalancı aşkın zehrini, gözleri kamaştıran altın kadehlerden içiyorsun. Biliyor musun bitanem seni ilk günden daha fazla aşkla seviyorum. Bir çığ gibi yüreğimde büyüyorsun...
-
 
---> ey bu şehrin güzeli

Keşke seni farklı bir zamanda,
Bambaşka bir ortamda
Tanısaydım ve sevseydim yine delice,
Bu sefer çıkıp ta karşına sadece
Seni sevdiğimi bilmeni istemezdim
Vefasızlığına böyle sükut etmezdim.
Ancak her şey istediğim gibi de olmuyor
Sevdamın zararı yalnız benle son bulmuyor
Ve ne yazık ki ellerim kolllarım da bağlı
Seni düşünür dururum gözlerim yaşlı.
Hayatta bir tek seni ummuştum neler buldum.
Sayende yalnız bile kalamaz oldum.

Çünkü ne zaman kalsam
Hayalinle saatlerim gidiyor
Ne zaman seni hayal etsem
Sonu hep hüzünle bitiyor.
Sonu hep sensiz bitiyor.
-
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst