Düşsel demler...

telaslipenguen

Kayıtlı Üye

Gece sabaha kadar uyumamıştı, yatakta bir oyana bir buyana dönmüş bir türlü uyku tutmamıştı, damağı iki gündür rahatsızlık vermiyordu sanırım geçmişti, ama şimdi de göğsünde bir sızı vardı ve o sürekli öksürme hissi veriyordu, üstelik burnu da tıkanmış, hapşırıkları sıklaşmıştı... galiba hasta oluyordu...

Uykusuz geçen gecenin sabahında arkadaşının işe kalkması için uyarılarına rağmen kalkmamış, kendisine;
" hastayım söylersin arkadaşlara geç gelicem" demişti ve uykusuzluğuna kaldığı yerden devam etmişti... Fakat yine uyuyamıyordu sürekli elinde telefon saat kadranına bakıyordu, zira karnı da acıkmıştı... Bir kaç gündür para sıkıntısı çekiyorlardı, evde doğru düzgün yemek yiyemiyorlardı, anca işyerinde karınlarını doyurabiliyorlardı... İşte yemek saati yaklaşıyordu ne pahasına olursa olsun işe gidip aç karnını doyurmalıydı... İstemeyerekte olsa yataktan kalktı banyoya geçip duşunu aldı, sonra traşını olup yine her zaman olduğu gibi ıslak şehrin sokaklarına çıkıp iş yerine doğru yol aldı...

Birkaç gündür aklından çıkarmadığı bir çift gözün kendini esir aldığından beri garip hissediyordu..Bu gariplik galiba vucud dilinede yansıyor arkadaşlarının sürekli sorularıyla karşılaşıyordu, iyi olmak istiyordu fakat beceremiyordu belkide bu halleri kendisine iyi geliyordu açıkçası bilmiyordu karman çorman bir haldeydi... O bir çift gözü gördüğü andan beri yazıyordu, ilk gördüğü gün "hüzün kovan kuşu" demişti ona ve o gün tek başınalığında kaleme aldığı yazısının başlığı " Hüzün kovan kuşu" idi... Onun ev arkadaşına okutmuştu oda biliyordu o bir çift gözün sahibine olan zaafını artık, hatta cesaret edip o bir çift gözün sahibine bile vermişti o bile okumuştu, iki sayfalık metni verdiği günün geceside sabah olmamıştı, merakla gözleri açık sabahı beklemişti... " acaba anlarmıydı..", " anlarsa bakışlarında bir değişiklik olur mu? ", " ya anlarsa ", " ya tüm huzurum kaçarsa "... tüm bu sorularla sabahı etmişti... Sabah heyacan ve telaşe ile işe gittiğinde o bir çift gözün sahibinin umursamaz halleri biraz keyfini kaçırmış hayal kırıklığına uğramıştı... hiç bir şey olmamış gibi idi muhattabı... aslına bakarsa olağan bir durumdu bu, alalade biri bir metin veriyor bunu oku sonra konuşalım diyordu... okumamışmı idi acaba... Tüm cesaretini toplayıp o günlerdir beynini aklını alan bir çift gözün sahibine;


- Günaydın Elif..! ne haber... verdiğim yazıyı okudun mu...
diye sorabilmişti nihayet... O ise aynı durağanlık ve alalade bir tebessümle;

- aa evet okudum.. sabah dolmuşta gelirken güneşin cama yansıttığı ışık eşliğinde okudum... hoştu...

- Peki.. sağol..

Bütün keyfi kaçmıştı... Beklediği böyle bir yorum değildi ki oysa... Yazının kahramanı "Hüzün Kovan Kuşun" o olduğunu farketmesiydi, ne biliyim kendini inanılmaz huzurlu eden o bir çift gözün sahibinin o olduğunu bilmesini istemekti...

İşte yaşadığı bu hayal kırıklığı yüzünden yazmak istemişti yeniden... O günden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu, hatta kendini uzak tutuyordu o bir çift gözün sahibinden... sanki dokunmuştuda o bütün masumiyet yok olmuş gibiydi, ancak o olmadığında gözü hep onu arıyordu... Hep başka şeylerle uğraşıyor, ofiste onunla konuşmamak için bulduğu gazetelerde ki bulmaca karelerine saklanıyordu, ama gözleri hep onu takip ediyordu...


Bugünde yaşadığı o haller ile eve erken dönmüş izleyecek filmin kalmadığını görünce son günlerde sıklıkla yaptığı defterinin başına geçmişti, ocağa su koymuş ısınırken birşeyler karalamış olur du işte, zira yine bulaşıklar birikmişti... galiba o yıkamasa öyle günlerce orada kalacaklardı...

"Aşk mümkün müdür hala?"çalıyordu açtığı bilgisayarın müzik arşivinde... Tuhaf anlamadığı bir tebessümle şarkıya takılmış kül tablasının kenarındaki sigarasının bir nefeslik içimi kaldığını fark edip atılmıştı,son nefesi çekip küllüğe basmıştı onuda... sigarasıda yoktu... belli ki uzun olacak geçmek bilmeyecekti bu gece... belki bulaşıkları yıkar dışarı çıkardı ne biliyim şehrin ıslak sokakların da yağmur eşliğinde yürürdü, belkide o bir çift gözün sahibi çıkardı karşısına tanıdık yüzlerden uzakta, tutup ellerinden sahilde salaş bir kafede yağmurun ıslattığı bedenlerinin titrediği bir halde, bir çay içimlik bakardı o bir çift göze ve anlatırdı kaleme kağıda gerek duymadan ne bileyim farklı bir karaktere bürünmeden tüm benliğiyle...



Bir ömrün özlemiydi işte, bir ömrü yeniden yaşar gibi özlediği idi... Mavi tokalı resimler asılıydı sanki odasının duvarlarında, her yer mavi idi, aldığı her nefes, hatta alı-akı kalmamıştı kanının, hep mavi yuvar sağılıyor gibiydi yıllanmış yaralı geçmişine ait bedeninde...

Onu düşünmek, onu düşlemek, onunla aynı havayı solumak, o bilmeden onu sevmek gerçekten güzeldi, dokunamadan da sevilebiliyordu işte bir kadın... Soluk almak gibi, hatta bazen soluğunu kesmek gibi, iki dağın arasında süzülen bir nehir gibi sanki sessiz ve derinden, bazen hırçın bir fırtına gibi... Sevmek galiba onunla güzel, kendisini yeniden görebilmek, aynaya bakıp gülmek, gülebilmek... düşlemek, düşünmek, öpmek sanki bir ateşi, yanıp kül olmak gibi, yeniden, yeni bir ben olmak benliğini bulmak ona ait olmak... Sınırsız hayaller eşliğinde ona soyunmak, onunla bir çığlık olmak, belkileri atıp koklamak gibi bir bahar çiği düşmüş toprağı...

O olmak, gözlerinde uzanıp, yine gözlerinde uyanmak, onda geceleri anmak, güneşi bol ülkenin güneş yüzlü kızı idi o, yıldızlar gibi ona kavuşmak bir gece, sadece onunla göğünde buluşmak...

Onu seviyordu... Evet sevgiydi bu...

Gönül kıyısına sığınmak istediği sevgiliydi o, serçe kanadında her an uyuduğu, bir gün yorulup atılacağı o kanattan, düşmekten kokrmadığı sevgilisiydi o... karşılıksız, bedelini düşünmeden, zamana inat, yaşama inat, herşeye inat sevgilisiydi o...

Hem sevmek neydi ki ? Anlamı kalmaz dı başka türlüsünün, özlemeliydi, bir gün gideceğini bilmeliydi, birgün kendinden bile vazgeçecekti, güneş kopacak yerinden ki sevdiğini anlamalıydı dünlerde bir geceye sığan onlarca zaman saklamalıydı kendine, ömre sığmalıydı sonra herşey ve demeli ONU SEVMEK GÜZELDİ...



" Her şey olması gerektiği gibi
gelenler bir gün gidecekler
gitmek istemeseler de
kadere bir isyan daha
yaşama
keşkelere...
umutla sarıldığın gecelere bir özlem..."


Sevmek bu olmalıydı işte, giderken bıraktıkların, gitmek zorunda olunan bir kader varsa bundan kaçılmamalı, sınır konulmamalıydı sevdaya, acımazdı böylesi sevgi, acıtmazdı.... herşeyi yaşadım derdi, yaşattı derdi, kendi gözlerini ona veren onun gözleriydi... oydu... o zaman korkmadan, korkutmadan sevmeliydi...

Hayalleri olmalıydı onunla bir, her an derken bile bir gün gideceğini bilmek korkutmuyordu, sadece onu sevmek kendisine yetiyordu... parmak izine dayanıp onun gönlüne atılmış bir imza kalacaktı belki ama pişman olmayacaktı...


Telefonun çalan sesi ile kendine geldi.Paniklemişti, o panik halde telefonu aradı içeri girdiğinde sandalyeye astığı montunun cebinde... Arayan arkadaşı idi işe çağırıyordu... toparlandı... az önce tüm benliğini ekoseli defterin o bir çift gözle konuştuğu boş sayfalarından kaldırdı ve üstünü giydi, sokağa açılan kapıdan çıkıp ıslak kente attı kendini.. kapıyı çektiğinde beyninde dolaşanları dillendirdi...


- Parmak izinde kalacağım bir zaman, dokunduğun her yere ben bulaşacak, bir gün silinirse zaten, acımaz ki tenim... Yüreğim kahrolmaz ki...
 
---> Düşsel demler...



Kısa bir zaman önce yaşamaya başladığı bu şehirde güneş seyrek gösteriyordu kendini. Sürekli yağmur yağıyordu, aslında yağmuru seviyordu ki en büyük düşü değilmiydi yağmurda sevgili ile dans etmek... Bu düşünü gerçekleştirebileceği bir şehirde yaşıyordu şimdilerde.. ama gerçekleşir mi.. kim bilir..!?

O seyrek gözüken güneşli bir sabahtı uyandığı... Uykusunu almıştı, erken uyumuş bir kaç gündür alamadığı uykuyu almıştı, iyi hissediyordu kendini... İş yerinde idi, iki gündür var olan çalışma odası değişikliği yüzünden her sabah geldiğinde hummalı bir hareketlilik vardı ofiste, herkes gibi oda o yoğunluğu yaşamış ve düzene girdikten sonra çalışma masasına geçerek bir kaç gündür yaptığı bu karalama işini ofiste uygulamaya başlamıştı... Ama nedense bir türlü yazamıyordu zira sürekli birileri gelip birşeyler söylüyor dikkatini dağıtıyordu, oda yazmayı bırakıp gözleriyle yine kapılıp derinlere gittiği o bir çift gözün sahibini izlemeye başlamıştı, ondan habersiz, farkettirmeden... yine ondaydı... huzurluydu...

" - Gel ve herşeyin yolunda gittiğini söyle bana, hayaller olsun hala... "


O vardı şimdi, onunla olmak var günde , gecede... Beş vakit kılınan tanrının secdedeki nefesinde... mutluydu... sevmek istiyordu kokrkmadan, korkutmadan o gidinceye kadar... Onlu gitmeler gelinceye kadar...

Ona bakınca çocuk oluyordu bazen, bazende çılgın bir aşık, ama hep onda nefessiz kalıyordu... Özgür hissediyordu kendini, ekmeksiz geçen gecelerinden sıyrılıp ona adanmıştı... açtı ama, asla onlu bir benlik bulamamıştı hiç bir yerde.. sırf bu yüzden onu sevmek istiyordu korkmadan, korkutmadan... Denize bakıp ağladığı gecelerden haber almamıştı hiç o gelinceye kadar, herşey susmuştu o geldiğinde. O düştüğünde göğüne yıldızlar bile terk etmişti sanki güneşi görünce... İşte bu yüzden onu sevmek istiyordu sonsuza kadar...

Onun adının geçmediği bir imla kuralı anlamsız kalıyordu ellerinde, o yokken kendisi olamıyordu... Onunla tamamlanıyordu sanki, sırf bu yüzden evet evet bu yüzden sevmek istiyordu onu korkmadan korkutmadan...

Onun gözleri gözlerine mayın döşeyip imha etmişti sanki ne varsa karanlıktan yana, aydınlığıydı o... Bu bile yeterliydi onu sevmesi için sırf bu bile... Sevmek istiyordu onu korkmadan korkutmadan... Vazgeçmeden, gideceğini bilerek, ona baktığında hayatı gördüğü için, sıvasız yüzüne kan revan hayaller koymadığı için seviyordu onu, çünkü onu sevdiğinde anlıyordu benliğini... Sırf bu yüzden onu sevmek istiyordu....


Sabahı haber eden ezan sesleriyle geldi kendine... Uyanıktı ama sanki derin bir uykuda görülen huzurlu bir rüya gibiydi yaşadıkları... Toparlandı uyuması gerekti uyanması için, zira yine yoğun bir gün yaşayacaktı.. Defteri kapadı, az önce yaktığı sigarasından bir nefes daha çekti, bıraktığı dumanla birlikte dudakları kendinden bağımsız dile geldi kesif odanın duvarlarına...


" - Sen yoksan ben yok oluyorum... Adını görmediğim yerde, bende kayboluyorum..! "



 
---> Düşsel demler...

yazılarınızı bir solukta okuyuveriyorum heyecanla sürülüyo insanı içine hapsediyo anlatış şekliniz sanki konunun kahramanı oluyo insan okurken mükemmel bir kaleminiz var geldiginiz burda oldugunuz ve paylaştıgınız için çok teşekkür ediyorum
 
---> Düşsel demler...

yazılarınızı bir solukta okuyuveriyorum heyecanla sürülüyo insanı içine hapsediyo anlatış şekliniz sanki konunun kahramanı oluyo insan okurken mükemmel bir kaleminiz var geldiginiz burda oldugunuz ve paylaştıgınız için çok teşekkür ediyorum

:) bil mukabele Sevdaseli...
 
---> Düşsel demler...


Yavaş yavaş alışıyordu yaşamaya çalıştığı bu kente... Geldiğinden beri epey yol kat etmişti, işi gereği bu şehrin insanlarını tanımış, ve o insanlar sayesinde mutlu olduğu şeyi yapmak için adım atmıştı. Çok parası olsun istemiyordu, düzenli bir işi, kendine yetecek başkasına yük olmayacak kadar parası ve onu o olduğu sadece ama o olduğu için sevecek biri olsun istiyordu.. Menfaatsiz, çıkarsız, yalansız... olduğu gibi...

Yıldızsız geçiyordu geceleri... Gökyüzüne baktığında bu şehrin, hep gri bulutların tüm maviyi yok ettiğini görüyordu... Soğuktu yatağı, bazen öyle soğuk oluyordu ki, çift kat giymek zorunda kalıyor hatta yatarken çoraplarını bile çıkarmıyordu... Ama tüm bunlara rağmen düş kurabiliyor ve o düşlerle kendini ısıtabiliyordu... Bazen aynaya baktığında sakallarındaki griliği fark edip nefes alacak zamanının gün geçtikçe azaldığını biliyor ama çevresinde var olan hareketliliği görünce birden unutuveriyordu o hallerini... Herşeye rağmen içinde var olan benliği bazen gün yüzüne çıkıp kendini olduğundan genç gösterebiliyordu, işte öylesi anlarda ipin ucunu kaçırıp lise sıraları arasında koşuşturan biri olup çıkıveriyordu... o zaman dillenesi geliyordu yersiz, zamansız beklenmedik şeyler söylemek istiyordu, ama hep dilini ısırıyordu... Sürekli aynı yeri ısırmaktan dilinde kekremsi bir tat oluşmuş ve öyleki acı bile duymaz olmuştu...

Keşkeler girmişti hayatına yine... hiç istemiyordu ya, kendine kızıyordu ya, ama keşke diyordu o bir çift gözü gördükçe... Bu kadar yaşanmışlığı olmasaydı keşke... keşke elle tutulur geçmişi olmasaydı... keşke yıllardır onu tanısa... keşke onunla büyüseydi... keşke onun gözü ondan başkasını görmeseydi... keşke elini tutabilseydi... keşke çekinmeden gözlerinin içine bakabilse, keşke sen aşksın diyebilseydi... keşke saatlerce aralıksız kimseye hesap vermeden konuşabilseydi... keşke aynı havayı tenefüs edip, aynı şeyleri düşünselerdi... keşke seni seviyorum diyebilseydi... keşke... keşke... keşke... Sonu yoktu keşkelerin, hani uyumak için koyun sayar ya insan bazen, oda keşkelerle uykusuzluğuna son vermek istiyor gibiydi... Yatakta bir oyana bir buyana dönüp onlu keşkelerle yorulup uykuya geçmişti...

Yıldızsız bir geceydi... O gecede hiç konuşulmamış, keşkelere ait cümleler kucağında birikmiş üzerine dökülen yıldızları topluyordu, şaşkın ve bir o kadar ürkek... Birbirinin aynısı yaşanıyordu sanki her an... Ona kurulan saatlerin ha geldi ha gelecek alarmı düşmemişti hala kulaklarına... Keşkelerle beraber, tüm soru işaretleride cevapsız kalıyordu o gecede... Özlediği yaprakların sararan gövdesine basıyordu zehir zemberek zaman, ve belki gelişiyle dökeceği yağmur yüklü gözyaşlarını vuruyo ömrüne set çeken gülüşü... boğuluyordu sanki... bilmediği dudaklar susturuyordu dilini, bir türlü konuşamıyordu... Onu görmediğinde, o gülüşü yakalamadığında, onu sessiz bir köşede tepkisiz gördüğünde, onun gibi oluyor, kör topal avuntular serptiği o anlarda rengi duruluyor, yavaş yavaş erteleniyor, ağırca nefessiz kalıyordu... Nefes alamıyordu... Oysa onun varlığından beri acıya zaman vermişti tüm zamansızlığında, yazılmamış günleri resmeylerken düşlerinde, çocuk kahkahaları sarmıştı karanlığını... O var diye oluyordu tüm bunlar... o gülüşü... o gözleri var diye... Eskimiş teninin yağmurla yıkanmış mavisiydi o... O bir imla... Ölüm... yokluk... varlık... tamamlandığı diğer yarısıydı o... Ömrünü baştan sona binlerce kez yeniden koştuğu yoldu işte...


Uykudaydı tüm bunları düşlerken, yüzünde tuhaf bir gülümseme, az önce yattığının tam tersine dönerek, ellerini birleştirip yanağının altına koymuş, dizlerini yukarı karnının mesafesine çekerek huzurlu uykusuna devam etmişti.. Kendinden habersiz uyku halinde dudakları kıpırdamış kesik kesik konuşuyordu...


" - Ne olur gitme... kal... sakın gitme... kal bende... "

 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst