Dün gece

---> Dün gece

Bazı anlar vardır nefes alamadığın
Yaşarır gözlerin bidaha dururmu bilinmez
Bazı anlar vardır yerinde duramadığın
Onunla yaşadığın hiçbişey silinmez...

Bazı anlar vardır dönüpte bakamadığın
Bitmesini istersin ama bir türlü sona ermez
Bazı anlar vardır geceleri uyuyamadığın
Yokluğunda erirsin ama ölüme onsuz gidilmez...

Bazı anlar vardır umutsuzca yaşadığın
Gönlün sadece onu ister başka bişeyi istemez
Bazı anlar vardır kazanlarda kaynadığın
Herşey anlamsız gelir bunu o bir türlü görmez...

Bazı anlar vardır ömrünce yaşamadığın
Mucizen olur hayatın boyunca yitirilmez
Bazı anlar vardır hiç bi zaman unutamadığın
İçinde o varsa eğer kolay kolay bitirilmez...

Bazı anlar vardır uğraşsanda yaptıramadığın
Gülmesini istersin sen ama o bir türlü gülmez...
Bazı anlar vardır arayıpta bulamadığın
Çok ararsın çok yanarsın ama bidaha gelmez...

Bazı anlar vardır hatırlayıpta uzaklara daldığın
Son bi defa dersin ama kader helal etmez
Bazı anlar vardır hiç mutlu olamadığın
Yâr mutlu olmayınca sana mutlulukta yetmez...
 
---> Dün gece

Duru bir yeşildi ortalık
Akşam güneşi kırılmış bir mızrak boyu
Ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık,
Ağlarda sanki dargın bir kılınç balığı
Pullarını döküyor üstüme
Bir sessizliği anlatmak için yazıldı bu şiir
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
 
---> Dün gece

Tıka basa sevmişim seni.
Ağzımı her açtığımda;
Dudaklarımdan kelime kelime dökülüyorsun.
Eksilmenden korkuyorum;
Ne mi yapıyorum?
Konuşmuyorum, yazıyorum...
 
---> Dün gece

Uluorta

-seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin-
-nazlanırsın ama bir gün gelirsin-

düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
olsun artık diyorum ne olacaksa
paralı asker miyim neyim ben
ekleyip duruyorum sabahları akşama
ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim
hem de mayhoş elma tadında.

kendimi de koysam ayağımın altına
yine de yetişemiyorum ey aşk,
omzunun hizasına.
çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
ve ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle.
budanan oğullar gibiyim sessiz ve narin
nereye konsam geri sayım başlıyor
kurcalıyor beni bir çırağın elleri
ah, unufak olsam ve desem ki
ağzın tat görmesin hayat
kandırdın beni.

sorma,
elim kırılsın bir daha
dokunursam güneşe.

kılpayı kaçırılmış bir şeyin
bıraktığı ardında
neyse oyum ben.
yaralı serçe, benim için dua et:
gök bir kayalık gibi şimdi üstümde
dr. şükrü öncüoğlu'ndan
üç ayda bir reçete.

acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklarda
ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla
çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması
bir yastık arıyorum kuş seslerinden
mühim değil sonrası.

sorma,
yangın sönseydi suyla
denizler her akşam böyle yanmazdı.

yakartop oynayan melekler gördüm güneşle
ve büyük çiftçiler gördüm dağları biçen
yolundaydı herşey, ben bile yolundaydım
ama
kıyıya vardığımda
kendimi unuttuğumu anladım
karşı kıyıda.

şiirler söyledim belki duyarsın diye
çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin
sana seslendim durdum bu küçücük odadan
acımı duy, sensin pusulam benim
ki dünya
silinmiş bir harita
gibi yabancı bana.

sorma,
usulca uzandığında
bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.
 
---> Dün gece

Fosforlu Dünya

Gündüzlerin kız gibi
Tüm kadınların sıcaklığı
Gecelerinde
Sofranda aşk en eski şarap
Fosforlu dünya
Güzelim aman
Bir soluk aldım havandan
Halim yaman

Sokuldun
Gözlerimin içine baktın
Yıldızlı göklerin denizlerinle
Soyunuverdin önümde çırçıplak
Hey balam balam balam
Aklımı başımdan aldın

Kim doyabilmiş ki ben de doyayım
Okşamalarına öpüşlerine
Çıkar mı akıldan cilvelerin
Güzel günlerin başı için de
Bileyim bari
Hey gidi ***** dünya
Fosforlu dünya
Sen kimin yârisin yâri
 
---> Dün gece

Kentin Gözyaşları

Martın ilk damlaları düştü
Güneşin vedasında bir bayram günü
Yağmur altında mendil satıyordu bir çocuk dilenmemek için
Ve kendini kaybetmişti bir genç kız bilmediği sokaklarda

"son sefer, kalkıyor" diye bağırıyordu kahya avaz avaz,
Bir kadın kocasının kolunda engin hayellerle adımını atıyordu vapura
Vapur köprü, vapur nefes,
Vapur bir ekmek lokması oluyordu dingin sularda
Ve kendini kaybetmişti bir genç kız bilmediği sokaklarda

Simidin yanında peynir satıyordu seyyar denilen satıcı
Seyyar olmayanlar kadar çok kazanmasada
Yağmura eşdeğer ter akıtıyordu helal lokma için
Oltasına takılırsa karnı doyacaktı balıkçının
Bakla falına inanırsa insanlar gülecekti çingenenin yüzü
Ve kendini kaybetmişti bir genç kız bilmediği sokaklarda

Gün kaybolup gece başlayınca
Çirkeflikler kare oluyordu sayıların üstünde
Sarhoş bir sürücüden rüşvet alıyordu yol kenarındaki şişman adam
Altında araba, başında dam, koynunda karı oluyordu çalıp çıpanın

Ötelediğimiz duygular vardı yosma kokan kaldırımlarda
Bir tineci çocuk "abi yüz bin liran var mı" derken
Ülke manzarasındaki yerini o da alıyordu hasbel kader
Bedava olan havayı soluyamaz olmuştu bilmediği sokaklarda kaybolan genç kız

Eskilerden kim kaldı ki,
Kalan bir kasap hamdi
Onun da dükkanının önünde
Her geçen gün daha da aç yalanıyordu bizim tekir kedi

Yağmur en ağlamaklı haliyle düşüyordu kucaklaşırcasına toprağa
Bir şair metelik girmeyen cebini
Sevindirmek istercesine şiirlerini satıyordu
Caddenin kuru kalabalığında

Yağmur dinmek üzeyken, güneş parıldayarak gözyaşlarını siliyordu
Kendini kaybeden kız
Aradığı sokağı meteliksiz şairin dizelerinde buluyordu

"Sen ki;
Kendinden kaçarken
Kendine toslayarak bulursun ancak kendini"
 
---> Dün gece

Yasaklıyım Büyümeye

gelmelerin
avcumda sarı bir yirmibeşlik
çocukluk ağzımda kınalı şeker
yabanıl dudaklar kalır hediye

yanar su içmem üstüne

gitmelerin
oyunlarda yitirmem ki paramı
çocukluğumun gönlünde cehennem
samanıl yangınlar kalır geriye

yanar su serpmem üstüne

dün çocuktum
bugün ozan

yasaklıyım büyümeye
 
---> Dün gece

Ölüm Dirim Günleri

Sözcükler yine
Işıltılı, şişman, ince, gülünç, acıklı
Kimi eski dost
Kimi kadın
Kimi yabancı.

Bunu ben yazmışım
Bunu da
İnanılır şey değil bunu da ben yazmışım.
Kantinde çay içerken konuşuyorum
Gilindre'de dam üstünde sesim dolaşıyor
Söylev yerindeki:
O da benim

Peki hangisi gerçek
Gür ve binlerce
Binlerce akarsuya ulanacak olan.
İten güç hani?
Bu sözcükler gördüğüm taş yığınlarından
Okuduklarımdan, insan yüzlerinden
Boş ve anlamsız imgeler mi?

Çok az gördüm satırlarımın
Birini etkileyip sarstığını
Gördüklerimin de çoğu esrimiş
Boşalacak yer arıyorlardı.
Türkülerim, doğrusu en çok beni değiştirdi
Beni koşturdu peşlerinden
Elimden tutup bir yukarı çıkardı.

Arıyorum titreşimin kaynaklarını
"Güzel" demeden
"Kavga" demeden önce
Hangi demirin hangi candamarı kestiğini
Sesler değişik
Anlam bağıl ve değişkenmiş
Olsun
Pıt pıt atan yüreğine inmek bir sürecin
Bütün bu çabalara değmez mi?

Ölüm-dirim günleri yaklaşıyor
Gövdemde gerginlik
En küçük halk birimlerinde kıpırdanmalar
Yönetenlerin beceriksizliği...

Türkülerim
Ağır çamurlu çizmeler geçecek üzerlerinizden
Yarın, pasaklı mürekkep lekeleri diyecekleri size.
Bunlar beni elden ayaktan düşürmüyor.
Duyuyorum dağlardan, köşebaşlarından, koğuşlardan
Duyuyorum odalardan, ciplerden, ırmaktan
Duyuyorum dışımda insan yüreklerinden, dudaklarından
Zorlu ve engin bir çığlık yürüyor dudaklarıma.
 
---> Dün gece

Bir Ölünün Ağzından

Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Gafil kişilermiş şu insanlar vesselam;
Bilmezler ki bu kabirle yoktur alakam;
Ben o çiçeklerdeyim, ben o çiçeklerim.
 
---> Dün gece

Ellerimde Bir Göztaşı

Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mı
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Sabahcı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
Ağardım, nisanlayınca gece, ve yavrulayan yalnızlık
Ya da ilk insanın doğduğu, öldüğü dağdı Moby Dick
Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
Çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.
 
---> Dün gece

Meriç

Altındaki kıvrımlar yastan mı sevinçten mi?
İçini okumak güç, köpük köpüksün Meriç.
Çile çile dolanan mor suların mı, ben mi?
Anlamak kolay değil, kabarık göğsün Meriç.

Bakıp da avunurum şu gölgeli rengine
Alın yazılarımız sanki dengi dengine
Sen denize akarsın, ben sonsuza, engine
Bir ucun uçsuzdayken neye çöküksün Meriç.

Boğuk gürültülerin beni sarıyor derde
Benim cedlerim yatar dolaştığın yerlerde
Toprak olan gaziler, o koçyiğitler nerde?
Şahlan, ayaklan! Neye boynu büküksün Meriç.

Hani koskoca Balkan, Purut, Tuna, Vardar
Ne gövdeler, eritti o sular o topraklar
Bunlar baştan aşağı Türk kokar
Beni yaktı bu acı sende bükülsün Meriç.

Şerha şerha aç da gel, altını üste çevir
Her zerresinde bir Türk ve bir şehit yükselir
O topraklar altında ırkımın sesi gelir
Tarih boyunca Türktün, yine de Türksün Meriç.
 
---> Dün gece

Baştan Ayağa Yâreyim

Baştan ayağa yâreyim
Kangı derde ağlayayım
Dertli olmuş biçareyim
Kangı derde ağlayayım

Ne haberimden alır var
Ne hâle haldaş olur var
Ne bir dilimden bilir var
Kangı derde ağlayayım

Bir yana firkat gayreti
Bir yana hasret firkati
Bir yana dostun hayreti
Kangı derde ağlayayım

Ne belirli gerçek kuluyum
Ne onun derd-i diliyim
Ne belirli ölü diriyim
Kangı derde ağlayayım

Kaygusuz eder del'oldum
Ne belirli Hakk'a kul oldum
Ne belirli yandım kül oldum
Kangı derdim ağlayayım
 
---> Dün gece

Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

* Han-ı Yağma: yağma sofrası
 
---> Dün gece

Kıyıdaki Elmaya Bir Ses

ey canımın güftesi, eylülün ikinci haftasıydı o sıra
bana gülümseyerek getirdiğin bir bardak suydu o sıra

hatırla denize hiç bakmadık çünkü kıyısındaydık
bir elma kendi kendine büyür dururdu o sıra

bir kıyı ikindisiyle bir elma öyle kendiliğinden
büyürler bir öfkenin ya da bir dağın yanısıra

bir kıyının beslerliği bir elmadan ayrılmaz gibi ama
elma soğuk bir kış akşamında bile yenir ısıra ısıra

bir öfkeyi diriler durmadan elma, ovadan gelir
elbet küfelerle sandıklarla hüzünlerle ardısıra

ey geçmişten gelen konuk, sonsuz düğmelerimi tut
yerlerini yadırgayan sonsuz iliklerin adına

ey canımın güftesi, denize hiç bakmadık, hatırla
tek pencereli bir odada elma yedik ısıra ısıra

elmanın topraktan süzdüğü gemilerin denizlerde gezdiği
bir tatildi, bir geçiştirmeydi, yalnızlıktı bir kusura

neydi, ne doğruydu, nerden vardık yakışmıyor konuşmak bize
öyle barışlar okuyup yalnızlığı yaşamak kara kara

ey canımın güftesi, ey penceresi bütün sıkıntılarımızın
bizim babalarımız neden ölürlerdi hatırla sıra sıra

bu söylediğim iyi bir şarkıdır elle bile hatırlanır
yani şu, ateş ve deniz buluşurlar bir limanda arasıra

yani şu, elma yenir ve balık durmaz kaçar
ama yenilmezler artık buluştukları sıra
 
---> Dün gece

Bir sabah sen uyurken, bir çığlık kopacak
Bu çığlık seni ve herkesi uyandıracak:
Kalkıp nereden geliyor diye bakacaksın
Baktığında bizim evden geldiğini anlayacaksın
Sen daha şaşkınlığını atamadığın bir anda
Bir sela sesi çınlayacak bu şehrin sokaklarında
Tüm insanlar toplanacak birden oraya
Benim öldüğümü söyleyecekler sana
İnanmak istemeyeceksin onlara
Sonra koşup geleceksin bizim eve
Sarmışlar beni beyaz bir çarşafa Bir hoca,
dua edecek baş ucumda Derken tabuta koymak isteyecekler beni Vermemek için tutacaksın beyaz kefenimi
Yalvaran gözle bakacaksın onlara Dokunmayın diyeceksin ne olur dokunmayın ona: Ben koyarım onu tabutuna
Ellerin varmayacak beni tabuta koymaya Mecbur olduğunu anlayacaksın bir anda Koyacaksın beni o uzun sandığa
Ve dönüp onlara beni sevdiğini söyleyeceksin Sonra dönüp bana İnan bu sözüm yalan değil diyeceksin Sarılıp tabutuma bir off... çekeceksin İşte o an benim aylarca çektiğimi Sen bir anda çekeceksin Geçte olsa hatanı anlayacaksın Bir an yaşlı gözlerle bana bakacaksın Bak sana döndüm diye yalvaracaksın...
Mecburen seni seveni.. Beyaz kefeninde bırakacaksın
Ve o günden sonra insanların dilinde
Geç dönen sevgili olarak anılacaksın !!
 
---> Dün gece

Bir Eşi Olmalı İnsanın!!!

Bakarken yüreğinin kabardığı,
Gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı...
Aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında,
yanında olduğunu görüp,
Şükürler etmeli Yaradana.
Koklamalı saçlarını Uyuyan eşine şefkatle bakıp,
Usulca dokunmalı yüzüne,

Bir eşi olmalı insanın!!!

Varlığını hissedebilmek için.
Parmakları titremeli, incitirim korkusuyla.
Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü...
Kramplar girmeli midesine,
Onsuzluk aklına geldikçe!
 
---> Dün gece

Bir kadını ağlatırken çok dikkat edin!

Çünkü Allah gözyaşlarını görür ve sayar.

Kadın,erkeğin kaburgasından yaratıldı.
...
Ayaklarından yaratılmadı,ezilir diye.

Başındanda yaratılmadı,üstün olmasın diye.

*Ama göğüsünden yaratıldı.Eşit olsun diye.
*Kolun biraz altında yaratıldı,Korunsun diye.
*Kalp hizasında yaratıldı,Sevilsin diye..!!
 
---> Dün gece

Söyleyemediklerimle sevişirim bedenimde
Dilime vurmamış gözlerine değmemiş
Sözcükler barındırırım tenimde
Sen ile başlayan
Ben kelimesinin henüz şereflendiremediği
Ünleminin koyulmasını bekleyen
Ve kimse ile paylaşılmamış
Paylaşılsa da anlayamayacakları bir dilde
Cümleler hapsettim gözlerime

Gözlerim sırtında ağır yükün
Ve içinde siluetin ile artık
Bir yudum su içmek istiyor ellerinden
Gözlerim gözlerinde saklanan
Güvercinlerin utanmadan seviştiği
Çocukların umarsızca koşuşturdukları
Defnelerin kokuları ile ahenklendirdiği
O cennette
Karşısında senin gözlerin ile
Mahkumunu çıkarmak istiyor yüreğinden

Yüreğim yüreğinde can bulmak istiyor
Dudaklarında sana ait cümleler ile…
 
---> Dün gece

Dipsiz bir kuyudayım,hızla düşüyorum...
Ne kuyunun sonu bulunur,ne ben tutunabiliyorum...
Ben seni greçekten sevdim Yarim..Sevgini yürekten diledim...
Gittiğin günden beri acılar büyüyor,ben yavaş yavaş Ölüyorum

Gel..! ne olur.. Acımı yorma..!
Dön..! ne olur.. Canım yakma..!
Sev..! ne olur.. Sebebim olma..!

Uzun bir yoldayım,durmakısın yürüyorum...
Ne yolun sonu görünür,ne ben durabiliyorum...
Ben beni "Sen" bildim Yarim..Sensizliği bile sahiplendim...
Gittiğin günden beri damlalar dinmiyor,ben yavaş yavaş Ölüyorum

Gel..! ne olur.. Kan kusturma..!
Dön..! ne olur.. Dert yutturma..!
Sev..! ne olur.. Zalim olma..!

Ölüyorum ya!Ölüyorum!
Görmüyormusun her gün bi parçamı gömüyorum...
Taş kalpli Yarim..
Ö(z)lüyorum...! ama yinede...
Acıyı Şikayetsiz Kabulleniyorum
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst