Efsunkar
Bayan Üye
Dil: Duygu, düşünce ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak, başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir araçtır.
Kültür:Bir milletin veya bir topluluğun tarihi süreç içinde meydana getirdiği maddi ve manevi ortak değerlere denir.
Dil, milli kültürün ilgi alanına giren varlık dünyasını yansıtır, o milletin yapıp ettiklerinin, duyup düşündüklerinin, görüp bildiklerinin ve tüm tasavvurlarının aynasıdır.
Bu çalışmada dil ile kültür arasındaki ilişki çıkarılmaya çalışılacaktır.
Dil, toplumsal yaşamın bir ürünüdür.İnsanın toplumsal etkinliği dil olmaksızın düşünülemez.Dil, şu yada bu biçimde, en eski insan toplumlarında, en eski zamanlardan beri varolmuş olsa gerektir.
Dilin doğuşu, bireyin davranış ve deneyiminde hem entelektüel hem duygusal bakımından değişimi temsil eder. Dile sahip olmak, Piagetten alıntılarsak geçmiş eylemlerini anlatı biçiminde yeniden inşa etme ve gelecekteki eylemlerini sözlü sunumlar aracılığıyla önceden gösterme yeteneğini yaratır. Dil sayesinde geçmiş ve gelecek bizim için gerçek haline gelir. Geçmişin geleceğe yansıması ise yazı dili ile olur. Yazı dili aynın zamanda kültür dilidir. Ancak belli bir kültür seviyesine ulaşabilmiş, medeniyet kurabilmiş ve ortak bir edebiyat geleneği oluşturabilmiş milletlerin yazı dili bulunmaktadır. Bu nedenle de yazı dilinin geliştirilmesi kültür ile uğraşan aydınların yardımı ile gerçekleşmektedir. Her dil, evrenin bir başka yorumunu dile getirmektedir.
Dilin zenginliği yada yoksulluğu o kültürün zenginliği yada yoksulluğudur.Dilin sınırlarını, o toplumun kültürü belirler. İlgi alanı artan, idrakı açılan, dünyası ve çerçevesi genişleyen bir kültürün dili de o ölçüde zenginleşir. İlim, felsefe, sanat, teknik,fizik, metafizik velhasıl hayatın her alanında problem alanları genişledikçe, bu problemlere çözümler üretme çabası içerisinde dil zenginleşir.Ancak hayatın her alanını,kendi diliyle yaşamak şarttır.Kültürün problemi,dilin problemidir.Kültürün temel sorunları gelişme sürecinin yönü ve içeriği açılarından ortaya çıkar.Aynı sorunlar dilde de yaşanır.18.yüzyılın en önemli düşünürlerinden Herder,Wilhelm von Humbolt,Whorf dil,toplum ve kültür ilişkisi üzerinde durmuşlar,bu düşünürlerden Humboldt dilin,kültürün bir yansıması olduğunu söylemiştir.Ona göre;toplumun dolayısıyla kültürün geçirdiği tüm evrelerden dil de geçmiştir.Bunun sonucu olarak insan topluluklarının yaşamış oldukları olaylar,edinmiş oldukları birikimler en doğru şekilde dil üzerinde durularak öğrenilebilir.
Her dilin kendine özgü atasözleri,deyimleri,vecizeleri,nüktelerinin olması ve bunların başka dillere aktarılmasındaki zorluklar,her dilin ayrı bir inanç yapısının,bakış açılarının ayrı bir imkanlar ve yönelişler dünyasının esri ve aynası olduğunu göstermektedir. Yine her dilin, öfkesinin, sevincini korkusunu, acısını, sevgisini, kederini, saygınsı ifadesinde belli bir sıcaklık ve samimiyet, bazılarında ise tarafsızlık yada soğukluk vardır. Kısacası toplumun kültürüne ise dili de odur. Kültür hangi alanlara yönelmiş ise, dilde o yönde zenginleşmiştir.
Toplumun başlarından geçen hadiseler elde ettikleri birikimler en doğru şekilde dil üzerinde durularak öğrenilebilir. Türk kültüründe meydana gelen değişim ve gelişim buna güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Kültür ile dil ,ilişkisi içerisinde önemli bir noktada toplumun yaşayış biçimlerinde bakıldığında, özellikle Orta Asya Bölgesinde yaşarken atın önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. Bu durumun sonucu olarak Türkçeye bakıldığında atla ilgili deyim ve atasözlerinin geniş bir yere sahip olduğu görülecektir. Aynı şekilde Arap dilinde bizdeki at gibi çok kullanılan bir binek hayvanı olan deve ile ilgili deyim ve atasözlerinin geniş bir yere sahip olduğu görülecektir.
Bir tek sözcüğün bile bir kültür varlığı olan dil en ufak birliği olarak toplumun inançları, gelenek ve göreneklerini, bireylerin kendi aralarındaki davranış ve ilişkileri, maddi ve manevi kültürü üzerinde fikir vermektedir.
Dil öğretimi, kültür öğretimidir. İlkesini, modern dil ve eğitim anlayışı tartışmasız kabul etmektedir. Türkçe öğretimini ilk modern temsilcisi, kurucusu sayılan Kaşgarlı Mahmud yy. lar öncesinden bu ilkenin önemini kavramış ve Araplara Türkçe öğretmek maksatıyla yazdığı eserinde uygulamıştır. Ben onların en uz dillisi, en açık anlatımlı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğu halde onların şarlarını, çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil ,Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belleyerek faydalandım ; öyle ki , bende onlardan her boyun dilin en iyi yolda yerleşmiştir diyerek, dili çok iyi bilmekle beraber kültürü de çok iyi bildiğimi ifade etmiştir. Sözlüğünde kelimelerin anlamını açıklarken, kelimenin Ömer Demircan gibi anadil öğretiminde kültür öğesini uygulamıştır.
Her kültür, anlatımı ayrı bir dilde bulur ; dil, kültürü hem kurar hem geliştirir. İnsanın Anadilini öğrenmesi, kültür edinmesinden başka bir şey değildir. Hiçbir kültür gücü, önemce insanın anadilini öğrenmesiyle, anadilde gelişip serpilmesiyle, anadilde gelişmesiyle aynı düzeye konamaz. Çağımız insanı çok kültürlüdür. Diyerek dil ile kültürün ayrılmaz olduğunu vurgulamıştır.
Sonuç olarak dil, kültürün aynası olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürü hayata geçiren gelenek, görenek, folklör gibi değerlerin başında dil gelmektedir. Bir nevi dil kültürü tanımlar ve tamamlar.
KAYNAKÇA
Demircan, Ömer. Yabancı-Dil Öğretim Yöntemlerin, İstanbul 1990 sayfa 22-28 1926
Kaplan, Mehmet Kültür ve Dil, İstanbul : Dergah Yay 1986 sayfa 45 4. Baskı
Kaşgarlı Mahmud, Divan-u Lügati Türk çeviri Besim Atalay, ANKARA : Türk Dil Kurumu Yayınları 1984 sayfa 4
programı
Söğütlü Ersin Osman Dil , Kültür ve Toplum ilişkisi
Turan Sadık Sorular ve Cevaplarala Kültür, Edebiyat ve Dil Ankara : Ecdad Yayınları 1992 sf. 44
Yangın Banu 1999 İlköğretimde Türkçe Öğretimi M.E.B yayınları ANKARA
Kültür:Bir milletin veya bir topluluğun tarihi süreç içinde meydana getirdiği maddi ve manevi ortak değerlere denir.
Dil, milli kültürün ilgi alanına giren varlık dünyasını yansıtır, o milletin yapıp ettiklerinin, duyup düşündüklerinin, görüp bildiklerinin ve tüm tasavvurlarının aynasıdır.
Bu çalışmada dil ile kültür arasındaki ilişki çıkarılmaya çalışılacaktır.
Dil, toplumsal yaşamın bir ürünüdür.İnsanın toplumsal etkinliği dil olmaksızın düşünülemez.Dil, şu yada bu biçimde, en eski insan toplumlarında, en eski zamanlardan beri varolmuş olsa gerektir.
Dilin doğuşu, bireyin davranış ve deneyiminde hem entelektüel hem duygusal bakımından değişimi temsil eder. Dile sahip olmak, Piagetten alıntılarsak geçmiş eylemlerini anlatı biçiminde yeniden inşa etme ve gelecekteki eylemlerini sözlü sunumlar aracılığıyla önceden gösterme yeteneğini yaratır. Dil sayesinde geçmiş ve gelecek bizim için gerçek haline gelir. Geçmişin geleceğe yansıması ise yazı dili ile olur. Yazı dili aynın zamanda kültür dilidir. Ancak belli bir kültür seviyesine ulaşabilmiş, medeniyet kurabilmiş ve ortak bir edebiyat geleneği oluşturabilmiş milletlerin yazı dili bulunmaktadır. Bu nedenle de yazı dilinin geliştirilmesi kültür ile uğraşan aydınların yardımı ile gerçekleşmektedir. Her dil, evrenin bir başka yorumunu dile getirmektedir.
Dilin zenginliği yada yoksulluğu o kültürün zenginliği yada yoksulluğudur.Dilin sınırlarını, o toplumun kültürü belirler. İlgi alanı artan, idrakı açılan, dünyası ve çerçevesi genişleyen bir kültürün dili de o ölçüde zenginleşir. İlim, felsefe, sanat, teknik,fizik, metafizik velhasıl hayatın her alanında problem alanları genişledikçe, bu problemlere çözümler üretme çabası içerisinde dil zenginleşir.Ancak hayatın her alanını,kendi diliyle yaşamak şarttır.Kültürün problemi,dilin problemidir.Kültürün temel sorunları gelişme sürecinin yönü ve içeriği açılarından ortaya çıkar.Aynı sorunlar dilde de yaşanır.18.yüzyılın en önemli düşünürlerinden Herder,Wilhelm von Humbolt,Whorf dil,toplum ve kültür ilişkisi üzerinde durmuşlar,bu düşünürlerden Humboldt dilin,kültürün bir yansıması olduğunu söylemiştir.Ona göre;toplumun dolayısıyla kültürün geçirdiği tüm evrelerden dil de geçmiştir.Bunun sonucu olarak insan topluluklarının yaşamış oldukları olaylar,edinmiş oldukları birikimler en doğru şekilde dil üzerinde durularak öğrenilebilir.
Her dilin kendine özgü atasözleri,deyimleri,vecizeleri,nüktelerinin olması ve bunların başka dillere aktarılmasındaki zorluklar,her dilin ayrı bir inanç yapısının,bakış açılarının ayrı bir imkanlar ve yönelişler dünyasının esri ve aynası olduğunu göstermektedir. Yine her dilin, öfkesinin, sevincini korkusunu, acısını, sevgisini, kederini, saygınsı ifadesinde belli bir sıcaklık ve samimiyet, bazılarında ise tarafsızlık yada soğukluk vardır. Kısacası toplumun kültürüne ise dili de odur. Kültür hangi alanlara yönelmiş ise, dilde o yönde zenginleşmiştir.
Toplumun başlarından geçen hadiseler elde ettikleri birikimler en doğru şekilde dil üzerinde durularak öğrenilebilir. Türk kültüründe meydana gelen değişim ve gelişim buna güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Kültür ile dil ,ilişkisi içerisinde önemli bir noktada toplumun yaşayış biçimlerinde bakıldığında, özellikle Orta Asya Bölgesinde yaşarken atın önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. Bu durumun sonucu olarak Türkçeye bakıldığında atla ilgili deyim ve atasözlerinin geniş bir yere sahip olduğu görülecektir. Aynı şekilde Arap dilinde bizdeki at gibi çok kullanılan bir binek hayvanı olan deve ile ilgili deyim ve atasözlerinin geniş bir yere sahip olduğu görülecektir.
Bir tek sözcüğün bile bir kültür varlığı olan dil en ufak birliği olarak toplumun inançları, gelenek ve göreneklerini, bireylerin kendi aralarındaki davranış ve ilişkileri, maddi ve manevi kültürü üzerinde fikir vermektedir.
Dil öğretimi, kültür öğretimidir. İlkesini, modern dil ve eğitim anlayışı tartışmasız kabul etmektedir. Türkçe öğretimini ilk modern temsilcisi, kurucusu sayılan Kaşgarlı Mahmud yy. lar öncesinden bu ilkenin önemini kavramış ve Araplara Türkçe öğretmek maksatıyla yazdığı eserinde uygulamıştır. Ben onların en uz dillisi, en açık anlatımlı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğu halde onların şarlarını, çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil ,Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belleyerek faydalandım ; öyle ki , bende onlardan her boyun dilin en iyi yolda yerleşmiştir diyerek, dili çok iyi bilmekle beraber kültürü de çok iyi bildiğimi ifade etmiştir. Sözlüğünde kelimelerin anlamını açıklarken, kelimenin Ömer Demircan gibi anadil öğretiminde kültür öğesini uygulamıştır.
Her kültür, anlatımı ayrı bir dilde bulur ; dil, kültürü hem kurar hem geliştirir. İnsanın Anadilini öğrenmesi, kültür edinmesinden başka bir şey değildir. Hiçbir kültür gücü, önemce insanın anadilini öğrenmesiyle, anadilde gelişip serpilmesiyle, anadilde gelişmesiyle aynı düzeye konamaz. Çağımız insanı çok kültürlüdür. Diyerek dil ile kültürün ayrılmaz olduğunu vurgulamıştır.
Sonuç olarak dil, kültürün aynası olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürü hayata geçiren gelenek, görenek, folklör gibi değerlerin başında dil gelmektedir. Bir nevi dil kültürü tanımlar ve tamamlar.
KAYNAKÇA
Demircan, Ömer. Yabancı-Dil Öğretim Yöntemlerin, İstanbul 1990 sayfa 22-28 1926
Kaplan, Mehmet Kültür ve Dil, İstanbul : Dergah Yay 1986 sayfa 45 4. Baskı
Kaşgarlı Mahmud, Divan-u Lügati Türk çeviri Besim Atalay, ANKARA : Türk Dil Kurumu Yayınları 1984 sayfa 4
programı
Söğütlü Ersin Osman Dil , Kültür ve Toplum ilişkisi
Turan Sadık Sorular ve Cevaplarala Kültür, Edebiyat ve Dil Ankara : Ecdad Yayınları 1992 sf. 44
Yangın Banu 1999 İlköğretimde Türkçe Öğretimi M.E.B yayınları ANKARA