Depending

---> Depending

Mutfağımda hemen bankonun üzerinde bir tane saat duruyor. Genelde fırının saatinden öğreniyorum saati. Ama yine de, aksesuar olarak kullanıyorum o saati de. Üzerinde İstiklal Caddesi üzerinde ilerleyen Meydan-Tünel treni fotoğrafı mevcut. Sağ alt köşesinde Beyoğlu/İstanbul yazısı yazıyor. Şimdi ben bunları niye yazıyorum? Bugün şöyle bir gözüme çarptı. Dedim ki kendi kendime;

Bir insana hediye edilebilecek en güzel hediyelerden birisi de saat olsa gerek.
Düşünsene o insan her saate baktığında seni anımsayacak.
Zamanın her bir parçasında sen olacaksın.
Bir insanın vaktinin her anında olmak gibi güzel bir duygu var hayatta.


maxresdefault.jpg
 
Otomatik Portakal

1390512662_b.jpg

Tanrı ne ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneğini mi? Kötülüğü seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi?

Bir akıl kafirliği. Doğruyu görür ve onaylar; ama yanlışı yaparım.

Güç, güç, herkes güç istiyor, yani. Aklımızdaki şeyi.

Gebersem sizin için daha iyi olacaktı değil mi, sizi gidi politikacı piçler sizi, sizi gidi hain kankalar sizi.

İyilik içten gelir 6655321. İyilik seçilen bir şeydir. İnsan seçemediginde insanlıktan çıkar.

Kötülüğün sebebini bulmaya çalışarak tırnaklarını kemirmeleri, kahkahadan kırılmama yol açıyor kardeşlerim. İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki? Madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın. Ama bana karışıyorlardı. Üstelik kötülük bireye özgüdür, sizlere, bana ve tek tabancalığımıza özgüdür ve bizleri yaratan bizim Tanrı'dır, hem de gururla ve keyifle yaratmıştır. Ama birey olmayan şeyler kötülüğe katlanamazlar, yani devlet ve yargıçlar ve okullar kötülüğe izin vermezler. Hem modern tarihimiz, bu büyük makinelerle savaşan cesur, küçük bireylerin öyküsü değil midir kardeşlerim? Bu konuda ciddiyim kardeşlerim. Ama yaptıklarımı sevdiğim için yapıyorum.

''Tamam'' dedim hala ağlayarak felan. '' Artık durumu biliyorum. Kimse beni istemiyor, kimse sevmiyor. Çok çok çok acılar çektim ve herkes acılarım sürsün istiyor. Biliyorum.''

Madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın.

Gülüyorlar. Dışarıdaki soğuğu, yoksulluğu, açlığı umursamaksızın kahkahalar atıyorlar.

Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir.

Pencereyi açın da içeri temiz hava girsin, taze fikirler girsin, yeni bir hayat tarzı girsin.

Bazılarımız savaşmalı. Büyük özgürlük geleneklerini savunmalı. Ben partizan değilim. Rezalet gördüm mü düzeltmeye çalışırım. Parti adlarının hiçbir anlamı yok. Yalnızca özgürlük geleneği önemli. Sıradan kişiler ondan vazgeçer. Evet, daha sakin yaşamak uğruna özgürlüğü satarlar.

Toplumun onayladığı eylemlerin dışına çıkamıyorsun, yalnızca iyilik yapmakla görevli bir makinesin.
 
Sonny Boy Williamson

Bremen Mızıkacıları'nı anımsatan bir figür.

 
Son düzenleme:
Uzun zaman sonra Fenerbahçe'nin maçına gitmenin haklı sevincini yaşadım geçen hafta. Karşıyaka serüveniyle başlayan ve finalde Darüşşafaka ile son bulan bir serüven. Çok değil. İki maç. Ama o iki maçın içerisine bile bir çok olgu sığdırabiliyor insan. Kendimi "Ultras Kültüründen" sıyırdığımı fark ettim. Belki de uzunca bir süre var olan maç eksikliğindendir. Yada arkadaş çevresi vs. Fakat mesele ben değilim. Karşıyaka maçında bütün salonun düdük ile birlikte tezahürat yapması ve diğer tarafta Karşıyakalıların önce saygı duruşu ardından İstiklal Marşı'nı okumasıydı. İşte o andan itibaren İzmir'lilere biraz daha saygı duydum ve evet bu adamlar Atatürk'ün resmi savunucuları dedim. O anda bunu düşünemediğim için kendimden utandım. Maçın kazananı Fenerbahçe olsa bile, gönüllerin şampiyonu o sırada Karşıya Tribünleri oldu benim nazarımda. Tebrik etmek gerek.

Ülkenin dört bir yanı ateş hattı. Neye üzüleceğimi şaşırdım. Neye tepki göstereceğimide öyle. Ankara'ya mı üzüleyim, Sur'da boş yere ölen askerlere mi üzüleyim, Ceylan'a ve onun gibi nice tecavüze-tacize kurban giden kadınları mı, yoksa Artvin'de yer alan doğa harikasına peşkeş çekilmesine mi?

  • Meclis ile Hava Kuvvetleri Komutanlığının arasında bomba patlıyor. Araç İzmir'den kiralanıyor. Kimsenin ruhu duymuyor.
  • Sur'da sivil halk diye bir şey kalmamış. Her yer hendekler ile kazılı. Bizimkiler oradan çıkarılmıyor. Çek kardeşim askerini geriye. Çek ve bombala. Çok zor değil. İçeride Teröristler ile Askeri Birlikler var. Başka da bir şey yok.
  • Türkiye'nin kanayan ve kabuk bağlayamayan yarası Tecavüz !
  • Dün Gezi Parkı için yapılan mücadele ne ise, bugün Artvin için yapılan mücadele O'dur. Bölge halkı kendisini coplayan polisi, kiralık evlerinden çıkarmakta haklıdır.

Ne oldu ? Kendi kendimizi kırmaya başladık. Kardeş kardeşi vurmaya başladı.

3 ay sonra yaz gelecek, denize gider yüzeriz. Her şey geçer..
 
Terörü Lanetleme Politikası

12743940_967165100043761_474795872380639175_n.jpg

Cumhurbaşkanı: Saldırılar sabrımızı zorluyor.
Başbakan: Asla geri adım atmayacağız.

Bu bir savaş ise karşımızdaki de düşman. Açık ve Net (!)

Hain saldırılara beyaz bayrak sallama politikasını devam ettiren bir hükümetimiz olduğu sürece, bizler daha çok lanetleriz terörü.
 
Sesimi duyan var mı ?

Kadın olmanın suç olduğu bir Dünya'da yaşamaya başladık. Kadına ait her türlü unsurun tahrik sebebi olarak görüldüğü bir Dünya'da üstelik. Kırmızı Ruj sürdü, tayt giydi, mini etek giydi, saçlarını dalgalandırdı, omzunu açtı, topuklu ayakkabı giydi, eşarbını yarım bağladı, sık sık duşa girdi, çalışma arkadaşına selam verdi, markete gitti, kasaptan et aldı diye kadınlara şiddet gösteriyoruz. Önce cümlelerimizi savuruyoruz öldürücü darbeler ile. Kendi çocuğumuzu, kardeşimizi, eşimizi ötekileştiriyoruz. Yetmiyor elimizi kaldırıyoruz. Gözlerini morartıyoruz, dudaklarını kanatıyoruz en "kırmızısı" ile.. Tahrik oluyoruz ya hani Kırmızıdan ?! Yetmiyor öldürüyoruz.

Öldürüyoruz ama bizleri idare edecek bahanelerimiz var toplumca kabul edilen. Kadın'a sırf Kadın olduğu için tecavüz edebilme hakkı doğuruyoruz mesela kendimize. Sırf Kadın olduğu için öldürebiliriz rahatlıkla.. Hiçbirini yapmayıp, kadın olduğu için hayatını dağıtma hakkına da sahibiz üstelik. Evet evet rahatlıkla taciz edebiliriz, yetmez tecavüz ederiz, ondan da tatmin olmayız öldürürüz. Neden ? Çünkü biz erkeğiz. Onlar kadın !

Biz tahrik oluruz kendi kendimize ama suçu hemen kadına yıkarız. Etek giyince ****** olurlar, biz takım elbiseyle sütten çıkma ak kaşık olarak aklanırız. Vicdanımız rahat eder, mahkeme duvarlarında.

Her gün onlarca kadın erkek tarafından işkenceye maruz kalıyor. Açalım gözlerimizi, kulaklarımızı ! Üç maymunu oynamaktan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesinden kaçıp kurtaralım kendimizi. Herşeyden öte Kadınıyla, Erkeğiyle insan olmayı deneyelim. İnsan gibi insan.

Bu sesler size yabancı mı geliyor? Gelmesin.


12308304_976880132370921_6445075238798518758_n.jpg
 
--->

11224368_972380086154259_2426631871487051048_n.jpg

Talihsiz bir hayat veya şanssızlıktan dolayı yaşamın mağduriyetini kaldıramayan insanlar, güçlendiklerinde başkalarını mağdur ederler. Mağdur edenin başkasını mağduriyete uğratması bir matruşka gibi acının içinde başka bir acıyı saklar, onu ortaya çıkarır. Seni de kendisiyle birlikte aşağı çekmek isteyen, “Ben yandım sen de yan”cılar, bu kısır döngünün müsebbibidir.

Dünya, yalandan mağdurların doğurduğu gerçek mağdurlarla yoğrulmuştur, bu yüzden de en çok acıyla hınca hınç doludur.
 
---> Depending

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Zincirin bir parçasıyız ve o zincirde Dünya gibi kendi etrafında dönüyor. Biz hareket ettiğimizi düşünüyoruz ve bir daha aynı noktaya gelmeyeceğimizi. Fakat, yine de en başa dönüş yapıyoruz. Geceleri ayakta kalmayı bu yüzden sevmiyorum. Özellikle de kahve içince kayışımı hepten koparıyorum. Otururken otururken bir melodi ilişiyor kulağıma ve bütün taşlar yerinden oynuyor. Önce neden bu şehirde olduğumu sorgulamaya başlıyorum. Ait değilsin diyorum işte buraya. Herkes bir telefon kadar yakınında ama kimse ile görüşmüyorsun. Görüşemiyorsun. Cumartesileri çalışmaktan da nefret eder oldum iyice. Hele de bu gece vardiyası beni tam anlamıyla bitiriyor. Zaten cumartesileri çalışmayı sırf bu yüzden sevmiyorum. Her şey yine tersine dönüyor. İş yerinde düzenim kalmadı. Önceleri keyif alıyordum. Kadroyu bir bozdular, zincirin bir halkası kopuverdi. Sonra hepimiz teker teker o halkadan düşmeye başladık. Sanırım sıra bana da geldi. O halkadan düşmeyi arzuluyorum artık. İnsan huzursuz olduğunda, aynı derecede negatif enerji ile de dolu oluyor. Bir iş bulmalıyım kendime. Güzel bir iş olmak zorunda değil. Bir süreliğine de olsa Bukowski vari bir hayat yaşayabilirim. Önemli olan huzur.

Huzurun ve hüzünün şerefine..


 
---> Depending

Berbat bir mağlubiyet hissiyle dolaşıyorsunuz bazen sokaklarda.. Kim olduklarına bakmaksızın, karşınıza çıkan herkese yenilmişsiniz gibi geliyor. Yüzünüze bakanlar acıyarak bakıyor, bakmadan geçenler de acıdıkları için bakmıyor sanki.. Ortak bir vicdan azabı gibisiniz. Ortadan kaybolsanız herkes rahatlayacak. Diş çürüğü oyuğu kadar kirli, can yakan ve zavallı bir boşluk var içinizde. Bir şeylerle doldurmaya çalışıyorsunuz zaman zaman o boşluğu, ama olmuyor. İçinizdeki boşluk ağrıyor her gece ve ben o ağrıyı neyle kesebileceğimi çok iyi biliyorum.
 
---> Depending

Ben sadece sizin benden istediğiniz şeyi yapıyorum, saplantınızın üstüne gitmenin başka bir yolu bu. Acınızın bu kısmı gizlenmiş bir hınçtan kaynaklanıyor. Sizi tutan bir şey var, bir korku, bir zaaf, öfkenizi ifade etmenizi engelliyor. Bunun yerine yufka yürekliliğinizden gurur duyuyorsunuz. Zorunlulukla yaptığınız şeyleri erdeme dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Duygularınızı derinlere gömüyor ve sonra da hınç hissedemediğiniz için kendinizi azizlere benzetiyorsunuz. Anlayışla yaklaşan doktor rolünü unutuyorsunuz; siz o rolün kendisi oluyorsunuz, kendinizi öfkelenemeyecek kadar iyi birisi gibi görüyorsunuz.

Küçük bir intikam iyi bir şeydir. Bastırılmış hınç insanı hasta ederv!
 
---> Depending

Bazen hiçbir şey çıkmaz zarftan
hiçbir cümle doldurmaz bir mektubu
ne günışığı sızar ne akşama ermenin saadeti
kapalı bir yara gibi gezer öyle mektuplar
kim açsa, kim dokunsa eli yanar
bazen sözler boşa gider mektuplar boşa
bazen bir cümleden mektup yanar
 
---> Depending



Keyifli Forumlar :asigim:

İlk Mesajınızın Sizi Tanıtan Özellikte Olmasına Dikkat Ediniz.

Aynı süre içerisinde peş peşe mesaj atma (Post Kasma) konusunda hassas davranınız.

 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst