cuma hutbesi

SU: HAYAT VE ŞİFA KAYNAĞIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
Rabbimizin bizlere bahşettiği en kıymetli
nimetlerden biri “su”dur. Kur’ân-ı Kerîm’in
ifadesiyle, “canlı olan her varlık sudan
yaratılmıştır”1 ve suya bağımlı bir ömür
sürmektedir. Su, hayatımızın kaynağı,
toprağımızın bereketidir. Bedenimize sıhhat ve
temizlik, çevremize rahmet ve güzellik su ile gelir.
Değerli Müminler!
Aziz dinimiz İslam, suyu ölçülü kullanmayı
ve israf etmemeyi emreder. Nitekim Resûl-i
Ekrem (s.a.s), bir sahabinin abdest alırken fazla su
kullandığını görünce, “Bu ne israf!” diyerek onu
ikaz etmiştir. Sahabinin “Abdestte de israf olur
mu?” sorusu üzerine “Evet, akan bir nehirde
(abdest alıyor) olsan bile!” diye cevap vermiştir.2
Peygamberimizin bu uyarısı, suyun ibadet
maksadıyla bile olsa asla israf edilmemesi gereken
nadide bir nimet olduğunu bize hatırlatmaktadır.
Kıymetli Müslümanlar
Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:
“Biz gökten uygun bir ölçüde su indirir ve onu
yeryüzünde tutarız. Kuşkusuz bizim onu
tamamen gidermeye de gücümüz yeter.”3
Hepimiz biliyoruz ki, su gibi bir hazineye
paha biçilemez. Suyumuz toprağın derinliklerine
çekilip gitse, onu bize Rabbimizden başka hiç
kimse geri getiremez.
Bugün yeryüzünde bir damla berrak ve tatlı
suyun hasretiyle yaşayan milyonlarca insan
varken, bize düşen sonsuz şükretmektir: “Bizi
yediren, suya kandıran, ihtiyaçlarımızı gideren
ve bizi barındıran Allah’a hamdolsun!”4
Şükrümüzün gereği olarak, nimetin
kıymetini bilelim, suyu kullanırken bilinçli
davranalım. İhtiyacımızdan fazla su tüketerek
geleceğimizi tehlikeye atmayalım. Diğer canlıların
da hakkını ihlal ederek vebale girmeyelim.
Değerli Kardeşlerim!
Bildiğiniz gibi, son zamanların en kurak
yılını yaşadığımız bu günlerde ülkemizde suya ve
yağmura ihtiyaç duyulmaktadır. Siz kıymetli
cemaatimizi, Cuma namazının farzından sonra
yapacağımız yağmur duasına katılmaya davet
ediyorum.

1 Enbiyâ, 21/30. 2 İbn Mâce, Tahâret, 48. 3 Mü’minûn, 23/18. 4 Müslim, Zikir, 64.
 
MÜMİN HER İŞİNDE MUTEDİLDİR
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’ın sana
verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya
bak. Dünyadan da nasibini unutma!
Allah’ın sana iyilikte bulunması gibi, sen
de insanlara iyilikte bulun. Yeryüzünde
bozgunculuk çıkarmaya çalışma. Şüphesiz
Allah bozguncuları sevmez.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i
Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Ey
insanlar! Orta yolu tutun!2
Aziz Müminler!
İslâm, itidal dinidir. Bizlere
hayatımızın her alanında ölçülü ve dengeli
olmayı emreder. Aşırılıktan uzak durmayı,
istikamet üzere yaşamayı, sağduyulu ve
tutarlı davranmayı öğütler.
Kıymetli Müslümanlar!
İnsanoğlu madde ile mana, beden ile
ruh, dünya ile ahiret arasındaki dengeyi
koruduğu sürece mutlu olacaktır.
Dünyamızda huzur ve barışın hâkim olması
da ancak ilâhî dengeyi korumakla
mümkündür. Alışverişte, eğlencede, yeme
içmede, giyim-kuşamda, konuşmada ve
yazmada, hatta dini konularda aşırı uçlara
savrulmak, insana da topluma da zarar
verecektir.
Değerli Kardeşlerim!
Müminler olarak bize yakışan,
Rabbimizin kâinatın her zerresine işlediği
muhteşem dengeyi hayatımıza taşımaktır.
İfrat ve tefrite kaçmadan orta yolu izlemektir.
Kederde ve sevinçte, öfkede ve mutlulukta
ölçüyü kaçırmamaktır. “Aşırıya kaçmayın,
dosdoğru yolu tutun ve böyle
davrandığınız için alacağınız mükâfattan
dolayı sevinin.”3 buyuran Sevgili
Peygamberimizin çağrısına uymaktır.
Ne mutlu, Rabbimizin emrettiği gibi
mutedil bir hayat sürenlere! Aşırılıklardan
uzak durup istikametini muhafaza edenlere!

1 Kasas, 28/77. 2 İbn Mâce, Zühd, 28. 3 Buhârî, Îmân, 29. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
İÇKİ: KÖTÜLÜĞÜN ZEHİRLİ
ARKADAŞI
Muhterem Müslümanlar!
İslam; canımızın, malımızın, aklımızın,
inancımızın ve neslimizin güvenliğini sağlayan
kurallar koyar. Bizlere de bu temel
değerlerimizi korumayı emreder. Sağlığımızı
tehlikeye atan, aklî dengemizi bozan, malımızı
heba eden ve ailemize zarar veren her türlü
kötü alışkanlığı yasaklar. İçki de işte bu
yüzden haramdır. Nitekim Resûl-i Ekrem
(s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:
“Sarhoş eden her şey içkidir ve her türlü
içki haramdır.”1
Aziz Müminler!
İçki, Allah’ın insana değerli birer nimeti
ve emaneti olan aklı, ruhu ve bedeni tahrip
eder. Bir hiç uğruna malın ziyan edilmesine,
helâl lokma için harcanması gereken nafakanın
israfına sebep olur. İçki yüzünden ailenin
huzuru, çocukların umudu, gençlerin geleceği
kararır. İyiliğe açılan kapılar kapanırken,
kötülüğe giden yollar çoğalır. Dostluklar sona
ererken, düşmanlıklar körüklenir. Her yıl içki
yüzünden trafik kazaları dâhil binlerce üzücü
hadise yaşanır.
Cenâb-ı Hak, içki konusunda Kur’an’da
bizleri şöyle uyarmaktadır: “Şeytan, içki ve
kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin
sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan
alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil
mi?”2
Kıymetli Müslümanlar!
Aklımızı ve irademizi Allah’ın razı
olacağı helâl ve güzel işlerde kullanalım.
İmanına ve umuduna sarılarak çalışan,
erdemlerine sahip çıkan, düşünen ve üreten bir
Müslüman olalım. İnsanı uyuşturan, tembelliğe
ve çaresizliğe sürükleyen, kötülüğe alet eden
içkinin toplumumuzu esir almasına asla izin
vermeyelim. Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir
geleceği hep birlikte inşa edelim.
1 Müslim, Eşribe, 74. 2 Mâide, 5/91.
 
GEÇMİŞİN MUHASEBESİ,
GELECEĞİN İMARI
Muhterem Müslümanlar!
Ömür takviminden her gün bir yaprak
daha eksilirken, her geçen yıl, bizi Rabbimizin
huzurundaki hesap gününe biraz daha
yaklaştırıyor. Hayat sermayemiz azalırken,
ahirette hayretler içinde okuyacağımız ve
karşılığını göreceğimiz amel defterlerimiz
kabarıyor.
Aziz Müminler!
Geçen yıllarımızın muhasebesini yapalım.
Nefsimizi hesaba çekip kendimizle yüzleşelim.
Hata ve günahlardan vazgeçip tövbe edelim.
Rabbimize, kendimize, ailemize ve tüm
mahlûkata karşı sorumluluklarımızı
hatırlayalım. Zira Cenâb-ı Hak Kur’an-ı
Kerim’de bizi şöyle uyarıyor: “Ey iman
edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının.
Herkes yarın için ne hazırladığına baksın!”1


Kıymetli Müslümanlar!
Gelecek günlerimizi Allah’ın rızası
doğrultusunda planlayalım. Dünyevî heves ve
arzuların peşinden hırsla koşarken ahiretimizi
heba etmeyelim. Aldığımız her kararın,
söylediğimiz her sözün, işlediğimiz her
davranışın Yüce Allah tarafından görüldüğünü,
duyulduğunu, bilindiğini ve bütün bunlardan
hesaba çekileceğimizi unutmayalım.
Değerli Müminler!
Resûl-i Ekrem (s.a.s) bir hadisinde şöyle
buyurur: “Allah, sadece samimi bir şekilde ve
kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri
kabul eder.”2
O halde, samimiyetle Rabbimize
yönelelim. Amel defterlerimizin ibadet ve
iyilikle dolacağı bir ömür geçirme kararlılığında
olalım. Salgınla imtihanda olduğumuz bu zor
günlerde umudumuzu, inancımızı, gayretimizi,
birbirimize olan güvenimizi ve desteğimizi
daima canlı tutalım.

1 Haşr, 59/18. 2 Nesâî, Cihâd, 24.
 
FÂTİHA SÛRESİ: KUR’AN’IN MUKADDİMESİ Muhterem Müslümanlar! Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.s) sahâbe-i kirâmdan Ebû Saîd b. Muallâ’ya, “Mescitten çıkmadan önce sana Kur’an-ı Kerim’deki en büyük sûreyi bildireceğim.” demişti. Namazın ardından ona şöyle buyurdu: “Bu sûre, yedi ayetten oluşan, namazlarda tekrar tekrar okunan Fâtiha sûresidir.”1
Aziz Müminler! Fâtiha sûresi, mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’in mukaddimesidir. Peygamberimiz bir hadisinde “Fâtiha’yı okumayanın namazı yoktur.”2 buyurduğu için bizler namazlarımızın her rekâtında bu sureyi okuruz. Kulun Rabbi ile gönülden hasbihali olan Fâtiha sûresini her okuduğumuzda Cenâb-ı Hakk’ın “Kuluma dilediği verilecektir.”3 buyurduğunu bilerek huzur buluruz.
Kıymetli Müslümanlar! Fâtiha sûresine, “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.” diyerek Besmeleyle başlarız. Biliriz ki Allah’ın adı anılmadan başlanan her iş, eksiktir, yarımdır, bereketsizdir. ُ َ ين ۪مَالَ ـعْالُلّبَرُلّٰل لُِ دْمَØ*ْلَ ا ayetini okuduğumuzda, kâinatı yaratan ve yöneten Rabbimize sonsuz hamdimizi, şükrümüzü, övgümüzü ve saygımızı sunarız.

ُ ل ُُ يم ÛªØ*َّ الر ُنل ٰمْØ*َّلرَ ا Biliriz ki O, lütuf ve ihsan sahibidir. Rahmeti bol, merhameti çoktur. ُ ينل ّ۪ الد ُمل ْوَيُ اللكل َم Hesap gününün yegâne hâkimi O’dur. Kullarını ahirette hesaba çekecek olan Allah, mutlak adalet sahibidir. ُ ُ ُ ين ۪عَتْسَنُ َ اكَّاليَوُ ب د ْعَنُ َ اكَّ الي Bizler yalnız Allah’a kulluk eder ve sadece O’ndan yardım dileriz. Zira O’ndan başka sığınacak, dayanacak, güvenecek hakiki bir merci yoktur. ُ َ ُ ُُُ يم ۪قَتْ م س ْالَُُ اطَ لرّ الص ُُاَدلن ْاله ْ هلم ْيَلَعَُتْمَعْنَاَُُ ين ۪ذَّالَُُ اطَصلر ُْ َُ ُ هلم ْيَلَعُ ض وبل ْغَمْالُرل ْيَغ ينّ۪الََّّٓ الض َُ لَ و İlâhî Ya Rabbi! “Bizi dosdoğru yola, kendilerine iman ve hidayet nimeti verdiğin kimselerin yoluna ilet. Gazabına uğramış olanların ve sapıtanların yoluna değil.”4 Âmîn!
Değerli Müminler! Fâtiha ile başlayan Yüce Kitabımızı okumak, anlamak ve yaşamak için büyük bir özveriyle çalışalım. Bu vesileyle, hepinizi Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından başlatılan “Haydi Türkiye, Evden Kur’an Öğrenmeye” seferberliğine davet ediyorum. Başkanlığımızın internet sayfasından başvurarak bulunduğunuz yerden çevrim içi derslerle Kur’an öğrenebilir, Kur’an’ın nurunu ailenize ve hayatınıza yansıtabilirsiniz. Ayrıca, okullarımızda Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı ve Temel Dini Bilgiler dersleri, seçmeli dersler arasında yer almaktadır. Yavrularımızı, bu dersleri seçmeleri için teşvik edelim.
1 Buhârî, Tefsîr, (Fâtiha), 1. 2 Buhârî, Ezan, 95. 3 Müslim, Salât, 38. 4 Fâtiha, 1/1-7.
 
MİRAS: HER HAK SAHİBİNE HAKKINI
VERMEK
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Anne babanın ve
yakınların miras olarak bıraktıklarından
erkeklere pay vardır; yine anne babanın ve
akrabanın miras olarak bıraktıklarından
kadınlara da pay vardır; azından çoğundan,
belli pay.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Her kim öldükten sonra geride mal
bırakırsa, o mal mirasçılarınındır.”2
Aziz Müminler!
İslam’ın titizlikle üzerinde durduğu
haklardan biri de mirastır. Dinimiz, hayatın her
alanında olduğu gibi, miras paylaşımında da
adaleti öngören ayrıntılı hükümler getirmiştir.
Mümin, ahiret yolculuğuna uğurlanırken geride
bıraktığı maldan, önce cenaze masrafları
karşılanır. Sonra, eğer varsa borçları ödenir.
Ardından üçte biri aşmamak kaydıyla
mirasçıların dışındakilere yönelik vasiyeti yerine
getirilir. Bütün bunlardan sonra ise miras
varislere intikal eder.
Kıymetli Müslümanlar!
Miras taksim edilirken her hak sahibine
hakkının verilmesi, kadın-erkek, büyük-küçük
hiç kimsenin mağdur edilmemesi esastır.
Kadınlara miras verilmemesine yönelik örf ve
âdetler, dinimize göre adaletsizliktir, zulümdür,
asla meşru değildir. Allah’a ve O’nun indirdiği
Kur’an’a iman eden her Müslüman, mirastan
payına düşene rıza göstermeli ve kardeşlerinin
hakkına el uzatmaktan sakınmalıdır. Nitekim
Rabbimiz mirasla ilgili hükümleri beyan ettikten
sonra bizleri şöyle uyarır: â€œİşte bu, Allah’ın
koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve
Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden
ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları
cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.
Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder
ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu
ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun
için alçaltıcı bir azap vardır.”3
Değerli Müminler!
Mirasın emanet olduğunu, miras ve kul
hakkı arasında ince bir sınır bulunduğunu
unutmayalım. Hırslarımıza yenilerek o sınırı asla
çiğnemeyelim. Miras söz konusu olduğunda
merhameti, insafı, adaleti ve hakkaniyeti elden
bırakmayalım.

1 Nisâ, 4/7.
2 Buhârî, Ferâiz, 25.
3 Nisâ, 4/13-14.
 
AKLIN İBADETİ: TEFEKKÜR
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Onlar,
ayaktayken, otururken ve yatarken daima
Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin
yaratılışını düşünür ve şöyle derler:
“Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın,
sen ne yücesin! Bizi cehennem azabından
koru!”1
Aziz Müminler!
Cenâb-ı Hakkın insana lütfettiği en büyük
nimetlerden biri de akıldır. Akıl; hakkı batıldan,
doğruyu yanlıştan, faydalı olanı zararlıdan ayırt
etmemiz için bize ihsan edilmiş üstün bir
meziyettir. İnsan, bu sayede Allah’ın ayetlerini
kavrayıp hayatına anlam kazandırır. Kötülükten
sakınıp iyiliğe yönelir. Eğer aklını güzel işlerde
kullanırsa ahirette büyük mükâfata erer. Ama
aklıyla fenalık planlarsa sonu hüsran olur.
Kıymetli Müslümanlar!
Aklın meyvesi ise tefekkürdür. Tefekkür,
gerçeği anlamak ve doğru davranmak için emek
verip düşünmektir. Bizler tefekkür ederek
yaratılış gayemizi, Allah’a kulluğun önemini,
vaktin kıymetini ve salih amelin değerini idrak
ederiz. Kâinattaki eşsiz dengenin ve sayısız
nimetin farkına varırız. Göklerin ve yerin,
dağların ve denizlerin, ay ve güneşin, bilinen ve
bilinmeyen nice güzelliklerin yaratılışındaki
hikmeti kavrarız. Tefekkür sayesinde olaylara
ibret nazarıyla bakar, ders çıkarır, payımıza
düşen sorumluluğu alırız.
Değerli Müminler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir
hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Akıllı kişi,
nefsine hâkim olan ve ölümden sonrası için
çalışandır.”2
Ne mutlu, aklını erdemli bir insan ve
hakikatli bir kul olma yolunda Cenâb-ı Hakkın
rızasını kazanmaya vesile kılanlara! Dünyayı
ahiretin tarlası olarak görüp ebedi hayat için
bugünden hazırlık yapanlara!

1 Âl-i İmrân, 3/191.
2 Tirmizî, Sıfatü’l-kıyame, 25.
 
GENÇLERİMİZ: EN BÜYÜK İMKÂN VE
ZENGİNLİĞİMİZ
Muhterem Müslümanlar!
Gençlik, insan ömrünün baharıdır. Hayallerin
ve fikirlerin yeşerip geliştiği, güç ve heyecanın
zirvede olduğu dönemdir. Gençlik iyi
değerlendirildiğinde kişiye dünya ve ahiret
saadetini kazandıracak, aksi halde ise pişmanlıkla
anılan yıllara dönüşecektir. Nitekim
Peygamberimiz (s.a.s) “İhtiyarlık gelmeden önce
gençliğin kıymetini bilin!”1
uyarısında bulunur.
Sevgili Peygamberimizin müjdesine göre, Allah’a
kulluk bilinciyle yetişen genç, dehşetli kıyamet
gününde arşın gölgesi altında korunacaktır.2
Sevgili Genç Kardeşim!
Sen, şimdi hayatının en kıymetli anındasın.
Aziz milletimizin ve insanlığın umudusun. Zira
sen, Hz. İbrahim’in tevhid mücadelesini, Hz.
İsmail’in teslimiyetini, Hz. Yusuf’un onurunu,
Ashâb-ı Kehf’in samimiyetini ve Hz. Muhammed
Mustafa’nın (s.a.s) hak davasını kuşandığı
çağdasın. Hz. Asiye’nin imanını, Hz. Meryem’in
ahlâkını, Hz. Hatice’nin cesaretini, Hz. Âişe’nin
ilim aşkını gönlüne nakşedecek yaştasın.
Genç Kardeşim!
Sen, bu topraklarda imanından aldığın güç ve
vatanına olan sevdan ile yürüdüğünde, Malazgirt’te
Anadolu’nun kapılarını İslam’a açtın. İstanbul’u
fethedip Resûl-i Ekrem’in muştusuna nail oldun.
Çanakkale’yi geçilmez kılıp İstiklal mücadelesinde
yedi düvele karşı koydun. 15 Temmuz’da
devletimizin bekası ve milletimizin selameti için
canından cananından geçtin ama vatanını hainlere
teslim etmedin.
Aziz Müminler!
Gençlerimiz, geleceğimizdir, umudumuzdur.
Bizi güçlü kılan en büyük imkân ve
zenginliğimizdir. Her bir gencimiz bizim için ayrı
bir değerdir; ilgiyi, iyiliği, desteği ve sevgiyi hak
etmektedir. Onların insanlığa faydalı, millî ve
manevî değerlerine bağlı, bilinçli ve ideal sahibi
fertler olarak yetişmeleri için hep birlikte gayret
gösterelim.
Hutbemi imanları ve erdemli duruşlarıyla
Kur’an-ı Kerim’de örnek gösterilen Ashâb-ı Kehf
hakkındaki şu ayet-i kerimeyle bitiriyorum:
“Şüphesiz onlar, Rablerine inanmış birkaç genç
yiğitti. Biz de onların hidayetlerini
artırmıştık!”3

1 Hâkim, Müstedrek, IV, 341.
2 Buhârî, Ezân, 36.
3 Kehf, 18/13.
 
MANEVÎ HUZUR İKLİMİNE GİRERKEN
Muhterem Müslümanlar!
Üç ayların manevî iklimine yeniden
ulaşmanın heyecanını yaşıyoruz. Yarın
Ramazan’ın muştusu olan Receb ayının ilk
günü. Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya
bağlayan gece ise Regâib Gecesi. Bizleri bu
rahmet ve mağfiret mevsimine kavuşturan Yüce
Allah’a hamd ü senalar olsun. İslam’ın eşsiz
güzelliği ile gönüllerimizi buluşturan Hz.
Muhammed Mustafa’ya salât ve selam olsun.
Aziz milletimizin ve İslâm âleminin üç ayları ve
Regâib Gecesi mübarek olsun.
Değerli Müminler!
Ömrümüzün her anı kıymetlidir. Ancak
Cenâb-ı Hakkın, kullarına lütuf ve ihsanını
bolca ikram ettiği özel vakitler vardır. Receb,
Şaban ve Ramazan ayları, işte böyle birbiri
ardına açılan bereket kapılarıdır. Bu müstesna
zamanlar, maddî ve manevî kurtuluşumuza,
ebedî huzur ve mutluluğumuza vesiledir.
Üç aylar, dünya telaşıyla rüzgâr gibi geçen
ömrümüzü muhasebe etme imkânıdır. Tefekkür
etme, özümüze dönme, kendimizle barışma,
maneviyatımızı güçlendirme zamanıdır.
Kıymetli Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“De ki: Ey haddi aşarak kendilerine yazık
eden kullarım! Allah’ın rahmetinden
ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün
günahları affeder. Çünkü O, çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.”1
Öyleyse mübarek üç aylara ulaşmanın şükrü ile
Yüce Allah’ın affına ve mağfiretine sığınalım.
Hata, noksan, isyan ve aşırılıklarımızdan dolayı
nedamet duyalım. Rabbimizin engin rahmetini
umarak, yorulan ve paslanan gönül hanemizi
tevbe ile arındıralım.
Aziz Müminler!
Bu mukaddes zamanlarda bütün
varlığımızla Rabbimize yönelip, O’nun rızasını
kazanmak için gayret edelim. Şefkatle kalbimiz
yumuşasın, cömertlikle ruhumuz ferahlasın. Her
türlü günahtan ve faydasız işten uzak durmakla
nefsimiz arınsın. Şiarımız, ihlas ve samimiyetle
yaşamak, iyilik ve takvada yarışmak olsun.
Sevgili Peygamberimizin niyazıyla dillerimiz ve
gönüllerimiz duaya dursun: “Allah’ım! Receb
ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle,
bizi Ramazan ayına ulaştır.”2

1 Zümer, 39/53.
2 Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, IV, 189; Ahmed b.
Hanbel, I, 259
 
İMANIN TADINA ERMEK: ALLAH VE
RESÛLÜ’NÜ SEVMEK
Aziz Müminler!
Cenâb-ı Hakk’ın varlık âlemine ve
ruhumuza nakşettiği en nadide duygu sevgidir.
Sevgi; insanı Rabbine bağlayan, gönülleri
birleştiren, hayatı anlamlı kılan eşsiz bir
duygudur. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle,
samimi sevgi, Yüce Rabbimizin varlığının
delillerinden biridir.1
Sevilmeye en çok layık olan hiç şüphesiz
Allah Teâlâ’dır. Zira O “Vedûd”dur, sevgiyi
yaratan, sevmeyi ve sevilmeyi insana öğretendir.
Bütün sevgilerin kaynağı O’dur. Tüm kâinat,
O’nun sevgi ve merhametiyle ayakta
durmaktadır.
Kıymetli Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de “İman edenlerin
Allah sevgisi çok kuvvetlidir.”2
buyrulur. Evet,
bir müminin kalbinde en değerli köşe, Cenâb-ı
Hakk’ın sevgisine ayrılmıştır. Mümin, Rabbini
şartsız ve sınırsız bir biçimde, ihlas ve ihtiram ile
sever. Aynı zamanda, Allah’ın sevgisine layık
bir kul olabilme gayreti taşır. Mümin, Allah’a
duyduğu derin sevgiyle tüm mahlûkata rahmet
nazarıyla bakar. Yaratılanı sever Yaratan’dan
ötürü!
Değerli Müminler!
Müminin yüreği, Allah Resûlü (s.a.s)’in
sevgisiyle de doludur. Zira adı güzel kendi güzel
Peygamberimizi sevmek, bize onun ümmeti
olma şerefini bahşeden Rabbimizi sevmenin
gereğidir. Mümin bilir ki Peygamber Efendimizi
sevmek, onun bize emanet olarak bıraktığı yüce
Kitabımız Kur’an’a ve hikmet yüklü sünnet-i
seniyyesine sımsıkı sarılmak demektir. Onun
yolundan gitmek, onun sevdiklerini sevmek,
onun ahlakı ile ahlaklanmaktır.
Aziz Müslümanlar!
Allah ve Peygamber sevgisi imandandır,
imanın lezzetine varmaktır. Nitekim Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle
buyurur: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi
imanın tadına erer: Allah ve Resûlü’nü
herkesten çok sevmek, sevdiği kişiyi sadece
Allah için sevmek, ateşe atılmaktan nasıl
korkuyorsa imandan sonra küfre dönmekten
de öylece korkmak.”3
Ne mutlu Cenâb-ı Hakk’ın sevgisi
gönlünde yer etmiş olanlara! Ne mutlu Resûl-i
Zişan Efendimizin muhabbetiyle gözleri
yaşaranlara! Ne mutlu bu kutlu sevginin gücüyle
birbirine kenetlenenlere!
Kıymetli Müminler!
Hutbeme son verirken geçen hafta hain
terör saldırısında şehit edilen kardeşlerimize,
kahraman vatan evlatlarına Yüce Rabbimizden
sonsuz rahmet; kederli ailelerine, yakınlarına ve
aziz milletimize baş sağlığı diliyorum. Cenâb-ı
Hak bizleri şehitlerimizin uğrunda can verdikleri
mukaddesatımızdan asla ayırmasın.

1 Rûm, 30/21.
2 Bakara, 2/165.
3 Buhârî, Îmân, 9.
 
ZOR ZAMANLARDA
MANEVİYATIMIZDAN DESTEK ALMAK
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler!
Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin.
Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Zor
zamanlarda duasının kabul edilmesini
isteyen kişi, rahat zamanında çokça dua
etsin.”
2
Aziz Müminler!
Hayatımız boyunca pek çok sıkıntı, keder
ve musibetle karşılaşırız. Sonuçları ne olursa
olsun başımıza gelen her olay, dünya
imtihanının bir parçasıdır. Ömür dediğimiz
sermaye, aslında imtihan için bize tanınan sınırlı
süredir. Önemli olan bu süreyi iman ve salih
ameller ile geçirebilmek, karşılaştığımız
hadiseler karşısında doğru tavırlar ortaya
koyabilmektir. Nitekim Cenâb-ı Hak bir ayet-i
kerimede şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki
sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan,
canlardan ve ürünlerden eksiltmekle
sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”3
Kıymetli Müslümanlar!
İyi günlerimizde olduğu gibi, zor
zamanlarda da Allah’a olan sevgimizden ve
güvenimizden güç almalıyız. Çetin sınavlar
karşısında mümin olarak öncelikli
sorumluluğumuz, elimizden gelen bütün
tedbirleri almaktır. Olaylara soğukkanlı ve
metanetli yaklaşmak, çözüm için çaba sarf
etmektir. Asla umutsuzluğa kapılmamak,
inancımızı ve direncimizi kaybetmemektir.
Aziz Kardeşlerim!
Sebeplere başvuran; ilmin, aklın ve
tecrübenin ışığında her türlü tedbiri alan mümin,
aynı zamanda tevekkül etmeyi ve ilâhî takdire
rıza göstermeyi bilmelidir. İsyan ve taşkınlıkla
değil, teslimiyet ve sekînetle hareket etmelidir.
Korku, endişe ve karamsarlıktan uzak kalarak,
Rabbinin mutlak iradesine sığınmalıdır. En
güvenli sığınak, Cenâb-ı Hakk’ın eşsiz kudreti,
ilim ve hikmeti, yardım ve inayetidir. O’na olan
inancını bir an bile yitirmemek, O’na
dayanmak, O’na güvenmek ve O’ndan yardım
dilemek müminin hayat ışığıdır. Dua ve niyazla,
tevbe ve istiğfarla, hamd ve şükürle Allah’a
iltica etmek, kulluğun özüdür.
Aziz Müminler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir
hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Müminin
durumu ne hoştur! Her hâli kendisi için
hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine
mahsustur. Başına sevinecek bir hâl
geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur.
Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da
onun için hayır olur.”4
O halde, müminin Rabbine dayanarak,
kendine güvenerek ve kardeşleriyle
yardımlaşarak zorlukları aşabileceğini
unutmayalım. Yaşadığımız olayları ibret ve
ferasetle okuyalım. Sorumluluk bilinci ve nefis
muhasebesi çerçevesinde değerlendirelim.
Üzerimize düşeni yaptığımızdan emin olalım.
Bu dünyanın sınavlarını azim, sabır ve şükür
terazisinde tartalım. Hayatta güçlü olmak için
ibadet, dua, tefekkür ve tevekkülle
maneviyatımızı canlı tutalım.

1 Bakara, 2/153.
2 Tirmizî, Deavât, 9.
3 Bakara, 2/155.
4 Müslim, Zühd, 64
 
İSRÂ VE MİRAÇ
Muhterem Müslümanlar!
Rahmet ve mağfiret, lütuf ve ihsan iklimi
üç aylardayız. Önümüzdeki Çarşamba’yı
Perşembe’ye bağlayan gece inşallah Miraç
Gecesini idrak edeceğiz. Cenâb-ı Hak, bu gece
vesilesiyle aziz milletimize, ümmet-i
Muhammed’e ve bütün insanlığa sağlık, huzur
ve afiyet ihsan eylesin. Miraç Gecemiz mübarek
olsun.
Aziz Müminler!
Yüce Rabbimiz İsrâ suresinin ilk ayetinde
şöyle buyurur: “Kendisine ayetlerimizden bir
kısmını göstermek için kulunu bir gece
Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın
şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla
işitendir, görendir.”1
Bu sureye adını veren İsrâ, Sevgili
Peygamberimizin bir gece, Mekke’deki Mescidi Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya
yolculuğudur. Miraç ise Resûl-i Ekrem’in (s.a.s)
Allah’ın kudret ve azametine şahit; rahmet,
mağfiret ve müjdesine nail olduğu kutlu
yükseliştir.
Kıymetli Müslümanlar!
Miracın ilk durağı, Mescid-i Aksâ’dır.
Peygamber Efendimiz bu mübarek mabetle ilgili
şöyle buyurmuştur: “Gidin ve Mescid-i
Aksâ’da namaz kılın. Şayet gidemez ve orada
namaz kılamazsanız, oranın kandillerini
aydınlatacak yağ gönderin.”
2
Bu hadis-i şerif, Mescid-i Aksâ sevgisini
gönüllere aşılamanın, kadim değerimize sahip
çıkmanın, maddi ve manevi imarı için
çalışmanın her müminin görevi olduğunu
öğretmektedir.
Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu mukaddes
belde Kudüs, bir İslam beldesidir. “Darü’sselâm” yani barış ve selamet yurdudur. Kudüs,
tarih boyunca Müslümanların himayesinde
özgürlüğün, adaletin ve huzur içinde birlikte
yaşamanın sembolü olmuştur.
Değerli Müminler!
Hutbemin sonunda Rabbimizin İsrâ
suresinde yer alan öğütlerinden bazılarını
sizlerle paylaşmak istiyorum: Yalnızca Allah’a
kulluk et. Anne-babana iyi davran, yaşlanıp
sana muhtaç hâle geldiklerinde onlara kol kanat
ger, “öf!” bile deme. Akrabaya, yoksula ve
darda kalana yardım et. Cimrilikten ve israftan
kaçın. Zinaya yaklaşma. Haksız yere cana
kıyma, asla kan davası gütme. Yetimin malına
el uzatma. Ahde vefa göster. Ölçü ve tartıda hile
yapma. Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın
şeyin peşine düşme. Yeryüzünde böbürlenerek
yürüme.
Ne mutlu, Yüce Rabbimizin hidayet
mesajlarına uyanlara! O’na hakkıyla kulluk edip
miracın muştularına ve emanetlerine sahip
çıkanlara!

1
İsrâ, 17/1.
2 Ebû Dâvûd, Salât, 14.
 
İSRÂ VE MİRAÇ
Muhterem Müslümanlar!
Rahmet ve mağfiret, lütuf ve ihsan iklimi üç
aylardayız. Önümüzdeki Çarşamba’yı
Perşembe’ye bağlayan gece inşallah Miraç
Gecesini idrak edeceğiz. Cenâb-ı Hak, bu gece
vesilesiyle aziz milletimize, ümmet-i
Muhammed’e ve bütün insanlığa sağlık, huzur ve
afiyet ihsan eylesin. Miraç Gecemiz mübarek
olsun.
Aziz Müminler!
Yüce Rabbimiz İsrâ suresinin ilk ayetinde
şöyle buyurur: “Kendisine ayetlerimizden bir
kısmını göstermek için kulunu bir gece Mescidi Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız
Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı
yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir,
görendir.”1
Bu sureye adını veren İsrâ, Sevgili
Peygamberimizin bir gece, Mekke’deki Mescid-i
Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya
yolculuğudur. Miraç ise Resûl-i Ekrem’in (s.a.s)
Allah’ın kudret ve azametine şahit; rahmet,
mağfiret ve müjdesine nail olduğu kutlu
yükseliştir.
Kıymetli Müslümanlar!
Miracın ilk durağı, Mescid-i Aksâ’dır.
Peygamber Efendimiz bu mübarek mabetle ilgili
şöyle buyurmuştur: “Gidin ve Mescid-i Aksâ’da
namaz kılın. Şayet gidemez ve orada namaz
kılamazsanız, oranın kandillerini aydınlatacak
yağ gönderin.”
2
Bu hadis-i şerif, Mescid-i Aksâ sevgisini
gönüllere aşılamanın, kadim değerimize sahip
çıkmanın, maddi ve manevi imarı için çalışmanın
her müminin görevi olduğunu öğretmektedir.
Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu mukaddes
belde Kudüs, bir İslam beldesidir. “Darü’s-selâm”
yani barış ve selamet yurdudur. Kudüs, tarih
boyunca Müslümanların himayesinde özgürlüğün,
adaletin ve huzur içinde birlikte yaşamanın
sembolü olmuştur.
Değerli Müminler!
Geliniz, Rabbimizin İsrâ suresinde yer alan
öğütlerinden bazılarına kulak verelim: Yalnızca
Allah’a kulluk et. Anne-babana iyi davran,
yaşlanıp sana muhtaç hâle geldiklerinde onlara kol
kanat ger, “öf!” bile deme. Akrabaya, yoksula ve
darda kalana yardım et. Cimrilikten ve israftan
kaçın. Zinaya yaklaşma. Haksız yere cana kıyma,
asla kan davası gütme. Yetimin malına el uzatma.
Ahde vefa göster. Ölçü ve tartıda hile yapma.
Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin
peşine düşme. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme.
Aziz Müslümanlar!
Hutbemi bitirirken, dün Bingöl’den Bitlis
Tatvan’a giden askeri helikopterimizin düşmesi
sonucu şehit olan Mehmetçiklerimize Allah’tan
rahmet, kederli ailelerine sabır ve başsağlığı,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin
başı sağ olsun.

1
İsrâ, 17/1.
2 Ebû Dâvûd, Salât, 14
 
BERAT GECESİ: AF VE MAĞFİRET
GECESİ
Muhterem Müslümanlar!
On bir ayın sultanı Ramazan-ı şerifin
gölgesi üzerimize düştü. Yarın, Ramazan’ın
muştusu olan Berat gecesini idrak edeceğiz.
Cenâb-ı Hak, bu gece hürmetine aziz
Milletimize ve ümmet-i Muhammed’e hayır ve
bereket ihsan eylesin. Berat Gecemiz mübarek
olsun.
Aziz Müminler!
Yine böyle bir gece vakti Hz. Âişe
validemiz uyanmış, Resûl-i Ekrem (s.a.s)’i
yanında göremeyince dışarı çıkıp aramaya
koyulmuştu. Nihayetinde onu Bakî‘
mezarlığında, başını göğe kaldırmış, dua eder
vaziyette bulmuştu. Sevgili Peygamberimiz
(s.a.s), hem Hz. Âişe’nin merakını gidermek
hem de Allah’ın rahmetinin bu gece ne kadar
geniş olduğunu anlatmak için şöyle buyurmuştu:
“Şaban ayının yarısına denk gelen bu gece,
Allah dünya semasına rahmetiyle tecelli eder
ve Kelb kabilesinin koyunlarının yünlerinden
daha fazla sayıda insanı affeder.”
1
Kıymetli Müslümanlar!
Hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de,
ebedi kurtuluş beratını alanların ahiretteki
durumu şöyle anlatılır: â€œİşte o vakit, kitabı sağ
tarafından verilen kimse der ki, ‘Alın
kitabımı okuyun; Doğrusu ben, hesabımla
karşılaşacağımı zaten biliyordum.’ Artık o,
hoşnut olacağı bir hayat içindedir; yüce bir
cennettedir.”2
Bu ayet-i kerimeden öğreniyoruz ki
Allah’ın rızasını kazanıp cennetine kavuşmak,
dünyadayken ahiret için hazırlık yapmakla;
iman, ibadet ve istikamet üzere hayat sürmekle
mümkündür.
Cenâb-ı Hakkın bize lütfettiği bu özel
fırsat ve bereket ayları, geçmişin muhasebesini
ve geleceğin planlamasını yapacağımız tefekkür
vakitleridir. Nefsimizin bitmek bilmeyen
isteklerine göre değil, Rabbimizin rızası
doğrultusunda yaşamaya azmedeceğimiz karar
vakitleridir. Hata ve günahlarımızdan tevbe
edip, Rabbimizin af ve mağfiretine
sığınacağımız dua ve niyaz vakitleridir. Nitekim
Allah Resûlü (s.a.s) bize şu tavsiyede
bulunmaktadır: “Şâban ayının on beşinci
gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete
kalkın. Gündüzünde oruç tutun. Çünkü o
gece güneş batınca Allah Teâlâ dünyaya
rahmet nazarı ile bakar ve fecir oluncaya
kadar şöyle buyurur: ‘Benden af dileyen yok
mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen
yok mu, onu rızıklandırayım! Sıkıntıya
uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim!..’”
3
Değerli Müminler!
Hutbemin sonunda önemli bir hususu
tekrar hatırlatmak istiyorum. Salgın hastalıkla
mücadelemiz devam ediyor. Tedbirlere riayet
konusunda bugüne kadar gösterdiğimiz
hassasiyeti bundan sonra da aynı ciddiyetle
devam ettirelim. Yüce Rabbimiz en kısa
zamanda salgın hastalıktan kurtulmayı bizlere
nasip eylesin.

1 Tirmizî, Savm, 39.
2 Hâkka, 69/19-22.
3
İbn Mâce, İkâmet, 191
 
BİRBİRİMİZİN FARKINDA OLALIM
Muhterem Müslümanlar!
Her birimiz bir imtihandayız. Dünya ve
ahiret mutluluğunun peşinde, zorlukları
aşabilmenin gayretindeyiz. Yaratılışımız
gereği sevinci ve hüznü, neşeyi ve kederi
birlikte yaşamaktayız. Çeşitli hastalıklar,
sıkıntılar ve engellerle sınanmanın yanında
down sendromu ve otizm gibi gelişim
farklılıklarıyla da karşılaşmaktayız.
Yaşanan her zorluğun, çekilen her
zahmetin, öğretici ve insanı geliştirici bir
boyutu vardır. Zorluk ve sıkıntıları
göğüslemek, her halimizde Allah Teâlâ’nın
rızasını gözetmek, insanda kemal sıfatlarının
açığa çıkmasına vesile olur.
Aziz Müminler!
Gelişim farklılıkları hakkında doğru
bilgilenmemiz, tedavi ve rehabilitasyon
imkanlarını araştırıp ehil ellerden destek
almamız gerekir. Bu tür durumlarda erken
tanı ve buna bağlı olarak doğru tedavilerin ve
bilhassa uygun eğitimin vaktinde başlaması
son derece önemlidir.
Kıymetli Müslümanlar!
Down sendromlu ve otizmli
kardeşlerimizin ve ailelerinin, hayatın hiçbir
alanında kendilerini yalnız hissetmemeleri
için hepimize sorumluluklar düşmektedir.
Kardeşlerimize karşı duyarlı olmak, gereken
desteği göstermek, hayatlarını kolaylaştırmak
dini ve insani görevimizdir.
Değerli Müminler!
Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyurur: “Mümin erkekler ve mümin
kadınlar birbirlerinin velileridir.”1 O halde
birbirimizin farkında olalım. Kardeşlerimizle
insan onuruna yakışır bir ilişki ve samimi bir
yakınlık kuralım. Sonra da ellerimizi
Rabbimize açalım, tam bir teslimiyet içinde
O’na boyun eğip sabır ve şifa dileyelim.
Bizleri hem bu dünyada hem de ahirette
mesut ve bahtiyar kılacak bir kulluk bilincine
eriştirmesini O’ndan niyaz edelim.
Hutbemi Peygamber Efendimiz
(s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: “Mümin,
mümin kardeşi için birbirine sımsıkı
kenetlenmiş tuğlalardan oluşan bir bina
gibidir.”
2

1 Tevbe, 9/71.
2 Buhârî, Edeb, 36
 
RAMAZAN: KUTLU MİSAFİR
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı,
insanlar için bir hidayet rehberi, doğru
yolun ve hak ile batılı birbirinden
ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın
kendisinde indirildiği aydır. Öyle ise
içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçlu
geçirsin.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:
“Ramazan ayı geldiğinde cennet kapıları
açılır, cehennem kapıları kapanır ve
şeytanlar bağlanır.”2
Aziz Müminler!
Rahmet, mağfiret ve bereket iklimi üç
ayların sonuncusu, özlemle beklediğimiz
Ramazan ayına yaklaştık. Önümüzdeki
Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece ilk
teravihimizi kılacağız ve sahura kalkacağız
inşallah.
Kıymetli Müslümanlar!
Kutlu misafirimiz Ramazan,
Rabbimizden bize gelen yüce bir davettir.
Hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’i daha
çok okumaya, tefekkür edip yaşamaya
çağrıdır. Tuttuğumuz oruçlarla irademizi
güçlendirmek ve nefsimizi terbiye etmek için
en güzel fırsattır. Sahuruyla, iftarıyla
yuvalarımızda huzur ve berekettir. Beş vakit
namazın yanında kıldığımız teravihlerle
bedenimize sıhhat, ruhumuza sükûnettir.
Zekât, fitre ve sadakamızla; yakınlarımız,
komşularımız ve bütün kardeşlerimizle
aramızda muhabbettir. Bu ayda müminler
olarak bize düşen en büyük sorumluluk, bu
kutlu misafire gönlümüzde yer açmak, bu
ilahi davete yürekten icabet etmektir.
Değerli Müminler!
Yorulan ruhlarımızı, Ramazan-ı şerifle
teskin edelim. Bunalan gönüllerimize
Rabbimizden inşirah dileyelim. Özümüze ve
fıtratımıza yönelip kulluk şuurumuzu
artıralım. Sabır ve merhamet, kanaat ve
şükür bilincimizi kuşanalım. Elimizi,
dilimizi, gözümüzü, aklımızı, kalbimizi hâsılı
ruh ve bedenimizi günahlardan korumaya söz
verelim.
Aziz Müslümanlar!
Ramazan ayımız şimdiden mübarek
olsun. Gönül ve zihin dünyamız Kur’an’la
şifa bulsun. Bu mübarek ay, her türlü sıkıntı
ve hastalıktan bilhassa yaşadığımız salgından
kurtulmamıza vesile olsun inşallah.

1 Bakara, 2/185.
2 Müslim, Sıyâm, 1.
 
ŞİFA AYI RAMAZAN
Muhterem Müslümanlar!
Sahurla berekete, oruçla sıhhate,
Kur’an’la şifaya, teravihle huzura, zekâtla
kardeşlerimize, itikâfla özümüze eriştiğimiz bir
Ramazan ayına daha kavuştuk elhamdülillah.
Aziz Müminler!
Ramazan, sabır ve irademizle bizi takvaya
eriştiren oruç ayıdır. Oruç, Rabbimizin bize
bağışladığı kutlu bir nimet ve emanettir. Her yıl
bize gelen bir medeniyet, bir diriliş mucizesidir.
Vücudumuz, duygularımız, beynimiz ve
kalbimiz oruçla yenilenir. Bedenimiz oruçla
sıhhat bulur. Kişiliğimiz oruçla mayalanır.
Nefsimiz oruçla terbiye olur. Ruhumuz oruçla
temizlenir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s) bir
hadisinde şöyle buyurur: “Kim inanarak ve
karşılığını yalnızca Allah’tan umarak
Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları
bağışlanır.”1
Kıymetli Müslümanlar!
Ramazan, varlık âlemine eşsiz bir ufuk
sunan Kur’an-ı Kerim’in indirildiği ve en çok
okunduğu aydır. O Kur’an ki hayat ışığımız,
gören gözümüz, çalışan kalbimizdir. Kur’an
insana şifa, toplumlara şifa, medeniyetlere
şifadır. O halde, Kur’an’la şifa bulalım.
Yuvalarımızı ve gönüllerimizi Kur’an’la
buluşturalım. Rabbimizin kelamını özenle
okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım.
Mukabelelerimizle Peygamberimizin sünnetini
ihya edelim. İhya edelim ki Kur’an ruhumuza
işlesin, Kur’an’ın aydınlığı yüzümüzü kaplasın.
Değerli Müminler!
Ramazan, dinimizin direği olan namazla
huzur bulduğumuz aydır. Öyleyse zikrimizi,
şükrümüzü, tefekkürümüzü, dua ve niyazımızı
namazla artıralım. Her türlü kötülükten,
hayâsızlık ve fenalıktan namazla korunalım.
Yorulan ruhlarımızı, teravihle sükûnete
erdirelim.
Aziz Müslümanlar!
Ramazan, yardımlaşma ve dayanışma
ayıdır. Geliniz, infak ve sadakamızla, hayır ve
hasenatımızla malımızı bereketlendirelim. Zekât
ve fitremizle kardeşlerimizin derdine derman
olalım. Hüzünlerini dindirip sevinçlerini
çoğaltalım.
Yüce Rabbim hepimize Kur’an’la, oruçla
ve namazla dirilmeyi nasip eylesin. Hutbemi
Cenâb-ı Hakkın şu emriyle bitiriyorum: “Ey
iman edenler, rükû edin, secde edin,
Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki
kurtuluşa eresiniz.”2

1 Buhârî, Îmân, 28.
2 Hac, 22/77.
 
YETİM: CENÂB-I HAKK’IN İNSANLIĞA
EMANETİ
Muhterem Müslümanlar!
Uhud savaşı sona ermiş, Müslümanlar
Medine’ye dönmüştü. Küçük bir çocuk
Peygamberimize yaklaşarak “Babama ne oldu?”
diye sordu. Allah Resûlü’nün ağzından “Baban
şehit oldu, Allah ona rahmet etsin” sözleri
dökülüverdi. Bunun üzerine çocuk ağlamaya
başladı. Rahmet Elçisi (s.a.s) bu duruma
dayanamadı, çocuğu bağrına basıp “Ağlama”
diye teselli etti. Sonra da “Ben senin baban
olayım, Âişe de senin annen olsun istemez
misin? buyurdu. Çocuğun yüzünde güller
açmıştı. Sevinçle “Evet! Çok isterim” dedi. Allah
Resûlü (s.a.s), şehidin emanetini kucaklamış, ona
yalnızlığını ve yetim olduğunu unutturmuştu.1
Aziz Müminler!
Yüce dinimiz İslam, yetimleri himaye
etmeyi, koruyup gözetmeyi emreder. Onlara karşı
duyarlı davranmayı, şefkat ve merhametle
yaklaşmayı öğütler. Zira yetimler, Cenâb-ı
Hakk’ın hepimize emanet ettiği masum kullarıdır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir hadis-i
şeriflerinde bu gerçeğe şöyle işaret eder:
“Müslümanların evleri arasında en hayırlı ev,
içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin
bulunduğu evdir.”2
Kıymetli Müslümanlar!
Yetimleri ihmal etmek, onları yalnız ve
ilgisiz bırakmak büyük bir vebaldir. Yetimlerin
haklarını çiğnemek, mallarına el uzatmak
sorumluluğu ağır bir günahtır. Nitekim Yüce
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizi şöyle uyarır:
“Öyleyse sakın yetimi ezme! El açıp isteyeni de
sakın azarlama. Ve Rabbinin nimetini, minnet
ve şükranla an.”3
Değerli Müminler!
Resûl-i Ekrem (s.a.s), bir defasında işaret
ve orta parmağını bir araya getirerek “Ben ve
yetime kol kanat geren kimse, cennette böyle
yan yana olacağız”4 buyurmuştur.
Resûlüllah’a yürekten bağlı olan aziz
milletimiz tarih boyunca yetime, kimsesize,
mağdura, mazluma kucak açmıştır. Bizler de
bugün aynı şuurla yetimlerimize gönüllerimizi
açalım. Gözlerindeki ışıltıyı, yüzlerindeki sevinci
artırmak için çaba gösterelim. Güzel ahlaklı ve
iyi eğitimli bireyler olarak yetişmelerine katkı
sunalım. Maddi ve manevi bakımdan yanlarında
olup geleceklerine umut taşıyalım. Unutmayalım
ki yetime el uzatmak, Rabbimizin rızasını
kazanmaktır.

1
İbn Hacer, İsâbe, I, 302.
2
İbn Mâce, Edeb, 6.
3 Duhâ, 93/9-11.
4 Buhârî, Talâk, 25.
 
İNFAK TOPLUMUN ŞİFASIDIR
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz
şöyle buyuruyor: “Herhangi birinize ölüm gelip
de, ‘Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar
geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’
demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz
şeylerden Allah yolunda infak edin.”
1
Okuduğum hadis-i kutsîde Resûl-i Ekrem
(s.a.s), Cenâb-ı Hakk’ın şöyle buyurduğunu bizlere
haber veriyor: “Ey Âdemoğlu! İnfak et ki, ben de
sana infak edeyim.”2
Aziz Müminler!
İnfak, Allah’ın bize emanet ettiği mal ve
servetten, verdiği nimetlerden başkalarına da ikram
etmektir. İhtiyaç sahiplerini koruyup gözetmek,
onlara kol kanat germektir. Ailemize, akrabamıza,
komşumuza, din kardeşimize hâsılı tüm insanlığa
faydalı olmak için çaba göstermektir.
Kıymetli Müslümanlar!
İnfak, beden ve ruhlara şifadır. Bizler, infakla
nefsimizi ve malımızı arındırırız. Üzüntü ve kederi
paylaşır, Rabbimizin hoşnutluğunu kazanırız.
İnfak, toplumlara da şifadır. Kardeşlerimizle
aramızdaki ahenk, huzur, birlik ve beraberlik infakla
pekişir. Yardımlaşma ve dayanışma, infakla
yaygınlaşır. Ve nihayet müminler infakla Cenâb-ı
Hakk’ın nusretine nail olur. Nitekim Peygamber
Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şerifinde şöyle
buyurmaktadır: “Kul, kardeşinin yardımında
olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.”3
Değerli Müminler!
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Allah’a
karşı gelmekten sakınanların mallarında, muhtaç
ve yoksullar için bir hak vardır.”4
O halde, kardeşlerimizin üzerimizdeki
haklarını gönül huzuru içinde onlara ulaştıralım.
Fakir ve yoksullara, yetim ve kimsesizlere destek
olalım. Fitre ve zekâtımızla başta akraba ve
komşularımız olmak üzere bütün ihtiyaç sahiplerinin
dertlerine derman olmaya çalışalım. Unutmayalım
ki, sevdiğimiz şeylerden Allah yolunda infak
etmedikçe iyiliğe asla ulaşamayız.5
Aziz Müslümanlar!
Türkiye Diyanet Vakfımız, her yıl olduğu gibi
bu yıl da “Kardeşlerini Unutma, Beklenen Sensin”
şiarıyla hayır ve hasenatımızı, fitre ve zekâtımızı
ihtiyaç sahipleriyle buluşturmaya devam ediyor. İl
ve ilçe müftülüklerimiz aracılığıyla ya da vakfımızın
kurumsal web sayfası üzerinden bu yardım
seferberliğimize katkıda bulunabilirsiniz. Ayrıca
inşaatı devam eden üniversite camilerimiz için
Cuma namazı sonrası yardımlarınıza başvuracağız.
Yaptığımız ve yapacağımız bütün yardımların
makbul olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

1 Münâfikûn, 63/10.
2 Müslim, Zekât, 36.
3 Ebû Dâvûd, Edeb, 60.
4 Zâriyât, 51/19.
5 Âli İmrân, 3/92.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst